Siyasi bunalım ile başlayan sonra çatışmaya ve iç savaşa dönüşen gerilim, ülke dışından koalisyon güçlerinin de yaptığı saldırılarla tam bir savaşa dönüşmüş durumda. Artık açlık, yoksulluk ve ölüm Yemen'in bir parçası adeta.
Tüm bunların yanı sıra, Yemen'de başlayan olayların ortaya koyduğu bir gerçek daha var. Sıkıntı içinde olan yalnız Yemen halkı değil. Yıllardır anti demokratik rejimlerin acısını ve sıkıntısını yaşayan Ortadoğu'nun diğer ülkeleri de, büyük bir felaketin eşiğindeler. Libya, Mısır, Suriye, Irak ve Afganistan'da da, Yemen'dekine benzer bir durum yaşanıyor.
Yemen'de yaşayan ve yarım asırdan daha uzun bir süredir ezilen insanların demokrasiyi, refahı, huzuru, güveni, özgürlüğü, rahatlığı talep etmeleri çok doğaldır. Ancak bekledikleri kurtuluş için sadece yönetimlerin değişmesi yeterli olmamıştır. Yönetimlerin değişmesi günü birlik çözümler sunmuş, ortaya çıkan El Kaide, IŞİD ya da Şii taassubu gibi yeni unsurlar, çok daha acı neticeler doğurmuştur. Peki, ülke bu noktaya nasıl geldi?
İşte Yemen'i uçurumun kıyısına getiren, sonra da ateşe düşmesine yol açan en önemli dört faktör:
Bu faktörlerden sadece tek birinin dahi yer aldığı herhangi bir düzenleme ya da anlaşma, Yemen'deki tüm çözüm arayışlarını sonuçsuz bırakacaktır. Çünkü bu faktörler, kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımama anlayışı üzerine kuruludur. Bu nedenle Yemen'de farklı aşiret üyesi ya da farklı mezheplerden olan insanları bir arada yaşatacak bir çözüm yolu aranmalıdır. Sonuç olarak, Yemen'deki adaletsizliğin, kargaşanın, terörün, katliamların, açlığın, sefaletin ve zulmün tek bir çözümü vardır: Bu çözüm Kuran ahlakıdır.
Ülkede var olan sorunlara genel olarak bakıldığında, tüm bu olaylara sevgisizlik, nefret, kin, düşmanlık, çıkarcılık, bencillik, umursamazlık, acımasızlık gibi duyguların ve ahlaki dejenerasyonun neden olduğu görülecektir. Bu olayları çözmenin ve tamamen ortadan kaldırmanın yolu ise sevgi, şefkat, merhamet, acıma, karşılık beklemeden hizmet etme, şevkli ve duyarlı olma, fedakarlık, dostluk ve sağduyu gibi güzel ahlak özelliklerinin yaşanmasını sağlamaktır. Bu ahlakı esas alan ve Yemen'deki kargaşa yaratan dört faktöre çözüm olacak öncelikli hususlar ise şunlardır:
1) Faşizm, komünizm, materyalizm, şiddet ve terör birbirlerinden ayrılmaz bir bütündür. İnsanları isyana, kavgaya, çatışmaya, bozgunculuğa, sevgisizliğe, bencilliğe ve ahlaksızlığa yönelten bu ideolojilerin büyük bir aldatmaca olduğu anlatılmadan, sadece askeri yöntemlerle insanlar arasında dostluk ve kardeşliğin tesis edilmesi mümkün değildir.
İster faşist isterse komünist olsun, bu örgütlerin elemanları, kendilerince hayatı bir çatışma ve mücadele alanı olarak görürler. Birine göre çatışmanın nedeni insanlar arasındaki sınıfsal farklılıklardır, diğerine göre ırksal. Yaşamı salt mücadeleden ibaret gören örgüt üyeleri için artık ailenin, din ahlakının, namus ve şerefin bir önemi kalmaz. Dolayısıyla insanlar her türlü sapkın ideoloji ve akımın peşinden gidebilecek hale gelirler.
İdeolojik kökenli terörist hareketlerini önceden durdurabilmek için, gençlere komünizm ve faşizm gibi tüm akımların yanlış yönleri izah edilerek öğretilmeli; ancak bunlarla birlikte, mutlaka bilimsel gerçeklere dayalı doğrular da anlatılmalıdır.
Ne var ki fikri mücadele, bugüne kadar ne Yemen'de ne de başka bir ülkede hiç denenmemiş ve uygulanmamıştır. Beyni yıllarca materyalist eğitim ile yıkanmış olan bir insana, komünizmin ve faşizmin, bilgisizliğin ve cahilliğin ürünü olduğu anlatılmalıdır. Bunların hiçbir temele dayanmayan sahte inançlar olduğu izah edilmeli, tüm bunların mantıksızlığı gözler önüne serilmelidir. Bütün bu ideolojilerin sahte olduğu ispatlandıktan sonra bu kişiye Allah sevgisi anlatıldığında, bu sahte düşüncelere olan bağlılığı derhal sona erecektir. İnandığı ideolojinin ve uyguladığı terörün artık onun için bir anlamı kalmayacaktır. Böylece söz konusu kişinin beyni doğrudan yana fethedilmiş olacaktır. Özellikle televizyon ve radyo aracılığıyla yapılacak bir fikri mücadele karşısında hiçbir terör örgütü ayakta kalamaz. Fikri inancını kaybetmiş bir hareket ise artık ölü sayılır. Dolayısıyla devletler bu eğitim görevini ya bizzat üstlenmeli veya bu göreve talip olan sivil toplum kuruluşlarını bu amaç doğrultusunda görevlendirmeli ve desteklemelidirler.
2) IŞİD veya El Kaide benzeri çatışmacı grupların uyguladığı sapkın din anlayışının Kuran ile çelişen yanlışları vurgulanmalı; yasaklayıcı, baskıcı zihniyetin bağnazlık olduğu ve gerçek İslam'ın bu şekilde olmadığı delilleriyle birlikte geniş çaplı olarak anlatılmalıdır.
Müslümanlara yönelik yanlış kanaatlerin ve yanılgıların ortadan kalkması için, Yemen'deki vatandaşlara İslam'dan ve Müslümanlardan değil, bağnaz zihniyetten çekinmeleri gerektiği öğretilmelidir. Kaynağı sözde İslam gibi gösterilmeye çalışılan sorunların ana nedeni gerçekte cehalet ve bağnazlıktır. Bu hastalığın yegane çözümü ise eğitimdir. Şiddeti hak arama yöntemi sananlara, şiddetin İslam'a tamamen aykırı olduğu; aksine, bu şekilde Müslümanlara ve tüm insanlığa zarar verecekleri anlatılmalı, örgütün destekçileri Kuran'a aykırı olan bu şiddet zihniyetinden arındırılmaları için eğitilmelidirler. Bu yöndeki bir eğitim politikasının hemen devreye sokulması son derece büyük önem taşımaktadır.
Bu eğitimde şiddetin İslam'da bir hak arama yöntemi olmadığı anlatıldıktan sonra, ikinci adımda, Müslümanların baskı ve zor kullanmasının Kuran'a uygun olmadığı; bunların yerine sadece ilmi delillerle ikna yönteminin ve güzel söz ile davetin tercih edilmesi gerektiği öğretilmelidir. Anlatılması gereken bir diğer konu da, İslam ahlakında inanç özgürlüğü olduğudur.
Bu esaslara dayalı bir eğitim yoluyla, daha fazla can kaybı yaşanmasının önüne geçilecek, milyarlarca dolar harcanmayacak, terör yayılmayacak, insanların daha özgür ve daha güvenli yaşaması sağlanacaktır. Yayılan şiddete karşı silahla değil, eğitim ile mücadele etmek, muhakkak denenmesi gereken, çok daha insancıl ve kalıcı bir çözüm olacaktır.
Yalnız Yemenliler değil, tüm dünya bilmelidir ki, İslam terörün kaynağı değil, tam tersine tek çözümüdür. İslam sevgi ve şefkat dolu, merhameti, affediciliği ve adaleti esas alan bir dindir.
3) Yemen'de Şii Husi kabilesi, Zeydiler ve Sünniler arasında yaşanan çatışmalar, ülkenin bugün yaşadığı sıkıntılara düşmesine yol açan esas faktördür. Yemen yönetimi, çatışmaları, aldığı güvenlik önlemleri ile, hatta zaman zaman silah kullanarak çözmeye çalışmaktadır. Ancak bunun yerine taraflara, Kuran'da müminlerin, aralarında düşmanlık bulunan insanlara karşı dahi en güzel olan bir tarzda karşılık vermesinin emredildiğinin hatırlatılması çok etkili olacaktır.
Allah'ın Fussilet Suresi'nin 34. ayetinde açıkladığı bu açık emre rağmen, Müslümanların birbirlerine karşı öfke ve nefretle saldırmaları çok büyük bir hatadır. Müslümanların derhal mezhep ayrılıklarını bırakarak bu hatadan dönmeleri ve Allah'ın farz kıldığı şekilde birlik olmaları gerekir. Allah Kuran'da tüm Müslümanlara 'tek bir topluluk olarak' birlik içerisinde hareket etmelerini bildirmiştir:
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)
Yemen'de çoğunluk olan Sünni ve Zeydi mezhebine mensup kişiler, sevgi politikaları üzerine tesis edilmiş bir birliği hedeflemelidirler. Ancak o zaman Yemen dünya siyasetinde hak ettiği yeri alacaktır. Bunun için Yemen'de öncelikle mezhep farklılıklarını esas alan tüm düzenlemeler kaldırılmalıdır. İlk adım, ders kitaplarında mezhepler arasında düşmanlığı teşvik eden ifadelerin kaldırılmasına yönelik ortak girişim ile atılabilir. Devlet memuru atamalarında, adayın mezhebi ya da aşireti değil, liyakati ve yeterliliği esas alınmalıdır.
4) Yemen için çözülmesi gereken bir diğer hayati sorun da kabilecilik ya da aşiretçiliktir.
Yemen nüfusu, birçok Arap ülkesinden çok daha fazla kabileye sahiptir ve kabileler arasında ciddi çekişmeler yaşanmaktadır. Kabileler kendi aralarında otonom devletler gibi hareket etmektedirler. Bu durum ülkenin hem ekonomik hem de siyasi yapısını olumsuz olarak etkilemektedir. Oysa tüm kabile fertlerini yaratan Yüce Allah, üstünlüğün bir kabileye mensup olmakla değil, Kendisi'nden çok korkmakla olacağını şöyle haber vermektedir:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. |
Ey insanlar! Doğrusu Biz sizleri bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletler ve kabileler haline koyduk ki birbirinizi kolayca tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanızdır. Allah bilendir, haberdardır. (Hucurat Suresi, 13)
Bu dört maddeden de anlaşılacağı üzere çözümün, mutlaka Allah'ın ve Peygamberimiz (sav)'in gösterdiği yolda aranması gerekmektedir. Allah'ın ve Resulü (sav)'in gösterdiği tek ve kesin çözüm, 'tüm İslam aleminin manevi bir lider etrafında birleşmesi, Türk İslam Birliği'nin tesis edilmesi'dir.
İslam alemi güçlü bir birlik meydana getirdiğinde, bu birliğin çatısı altında hiç kimsenin zulme ve haksızlığa uğraması, hiç kimsenin vatandaşlarını ezmeye kalkışması mümkün olmayacaktır. Her devlet kendi bağımsız yapısını koruyacak, ancak tüm devletlerin bütün vatandaşlarının güvenliğinin, neşesinin, keyfinin, rahatının garantisi de Türk İslam Birliği ile sağlanacaktır.
Yaklaşık 401 yıl Osmanlı idaresinde kalmış, Yemen'in Şehare Dağları ve meşhur Huş Geçidi. |
Türk İslam devletlerinin birleşmesiyle meydana gelecek bu birlik, sadece Tunus'ta, Mısır'da, Cezayir'de, Ürdün'de değil, Fas'tan Fiji'ye Endonezya'dan Çad'a kadar tüm İslam coğrafyasında birliğe, düzene ve huzura vesile olacaktır. Ancak o zaman gerçek demokrasi yaşanacak, ancak o zaman tüm insanlar eşit olacak, ancak o zaman fakirlik ortadan kalkacak, ancak o zaman bilimde, sanatta, teknolojide gerçek bir şahlanış yaşanacaktır. Ancak o zaman Tunus'un herhangi bir köyündeki insan da, Endonezya'nın başkentindeki insan da rahatlığı, konforu, güzelliği, bereketi, refahı tam anlamıyla yaşayacaktır.
Türk İslam Birliği bazı kimselerin sandığı gibi yeniden Osmanlı'nın kurulması değildir. Büyük Osmanlı devleti tebaasını en güzel koşullarda yaşatmış, dine, inanca, ırka saygısıyla örnek bir model oluşturmuştur ama hatalı uygulamaları, yanlış yöntemleri de olmuştur. Bu hatalardan ders alınmalı, benzerleri tekrar edilmemelidir. Nitekim Türk İslam Birliği'nin hedefi Kuran ahlakına tam uyan ve benzeri bugüne kadar görülmemiş ihtişamda ve güçte bir medeniyet tesis etmektir. Allah'ın izniyle bu medeniyet, tüm dünyada zulmün kalıcı olarak son bulmasına Hakk'ın hakim olmasına vesile olacaktır.
Dediler ki: "Sen Yücesin,
bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın."
(Bakara Suresi, 32)