İtalya hariç tüm Avrupa ülkeleri, Akdeniz'in adeta bir mülteci mezarlığına dönüşmesini görmezden geliyordu. Kadın ve çocuklardan oluşan binlerce insanın Akdeniz'i geçmeye çalışırken boğularak ölmesini uzun süre kimse umursamadı. Almanlar kamu açıklarını düşündü, İspanya "Turizm gelirleri bu sene artar mı?" dedi, Fransızlar ise yeni istihbarat yasasını tartıştı.
Ne zaman ki göçmenler Ege'den Balkanlar'a, oradan da Avrupa içlerine gelmeye başladı, bu mazlum insanların dramı ancak o zaman Avrupa'nın gündemine alındı. Ancak gündeme gelmesi de, konuya insancıl bir çözüm bulunmasını sağlayamadı. Çözüm sağlanamadığı gibi, kimi Avrupalı siyasiler "Parasını verelim hepsini Türkiye barındırsın", "Göçmenleri alırsak azınlığa düşeriz", "Hıristiyan göçmenleri alalım, Müslümanlar gelmesin" gibi, insanlık adına utanç verici demeçlerde bulunmaktan da çekinmediler.
Oysa Avrupa, Afrika'dan ve Ortadoğu'dan gelen göçmenlerin memleketlerinden elde edilen kaynaklar sayesinde yükselmişti. Libya, Mısır, Suriye, Irak, Çad; Afrika'dan Uzakdoğu'ya kadar uzanan topraklarda yer alan ülkeler, tarihte hep bir Avrupa ülkesinin sömürgesiydi. Avrupalılar buralardan hammadde çıkarmış, bu hammaddeleri yine bölge insanının iş gücü ile işlemişti.
Libya, Suriye, Afganistan, Irak derken, şimdi de Yemen büyük bir felaket ile karşı karşıya. Kızılhaç'ın "Yemen 5 ayda Suriye'nin 5 yılda geldiği noktaya ulaştı"1 şeklindeki açıklaması, durumun vahametini açıkça ortaya koyuyor.
Ne var ki uluslararası kamuoyu, Yemen'i benzer durumdaki ülkeler kadar gündeme getirmiyor. Ülke her gün daha fazla yıkıma uğruyor, açlık ve hastalıklar hızla yayılıyor. İnsanlar evlerinde otururken üzerlerine atılan bombalarla katlediliyor. Hayatını kaybedenlerin sayısı yalnızca istatistiki bilgi olarak görülüyor.
Oysa Uluslararası Af Örgütü Yemen'le ilgili son raporunda, Suudi Arabistan öncülüğündeki Yemen bombardımanının "bir dizi kanlı sivil ölümü" ile sonuçlandığı ve bunun da "savaş suçu" olduğunu yazmıştır. Rapordaki rakamlar, bugüne kadar operasyonlarda, 'yarısı sivil olmak üzere 4 bin kişinin öldüğünü' ortaya koymuştur.2
Yemen'de yaşanan dram sadece işlenen cinayetler ve katliamla sınırlı değil. BM, Yemen'deki 20 milyon sivilin yüzde 80'inin yardıma muhtaç olduğunu belirtiyor ve durumu "felaket" olarak tanımlıyor.
Farklılıkları güzellikle ile karşılayan, gücünü ve enerjisini Müslümanların ve insanlığın hayrına kullanan, uzlaşmacı ve barışsever bir kültür Müslümanlar arasında hakim olursa, hiç kuşku yok ki İslam dünyası 21. yüzyılın en büyük medeniyetini inşa edecektir. |
Yemen'e üç günlük bir ziyarette bulunan ve sonrasında "ülkede çatışan tüm grupların, insani yardımların geçişine izin vermesi gerektiği" çağrısı yapan BM Dünya Gıda Programı Başkanı Ertharin Cousin, ülkenin büyük limanlarında devam eden yoğun çatışmalar nedeniyle insani yardımları Yemen halkına ulaştıramadıklarını belirtiyor. BM İnsani Yardımlardan Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Stephen O'Brien ise, Yemen'deki sivillerin içinde bulunduğu sefaletin akıl almaz boyutlarda olduğunu söylüyor. O'Brien, "Her 5 kişiden 4'ünün insani yardımlara ulaşamadığını, neredeyse 1,5 milyon kişinin evini terk etmek zorunda kaldığını ve kan bankalarının kapandığını" aktarıyor.3
Ülkelerindeki savaştan ve yoksulluktan kaçarak Yemen'e yerleşen Somalili mülteciler, burada daha kötü koşullar ortaya çıkınca, şimdi yeniden kendi ülkelerine dönmeye çalışıyorlar. 30 bin Somalili'nin ülkesine dönmüş olması, Yemen'deki durumun ne kadar kötüleştiğinin çok açık bir göstergesi.4
Aslında Yemen'de bugün yaşanan tablonun ortaya çıkmaması için bilinen tüm yöntemler denendi. BM ve arabulucular devreye girip ülkedeki taraflar arasında ikili görüşmeler düzenledi. ABD, Suudi Arabistan hatta İran dahi olaya müdahil oldu. Kızılay, Kızılhaç gibi yardım kuruluşları ateşkes zamanlarında ülkeye yardım ulaştırmak için çabaladı. Ancak bunların hiçbiri soruna çare olmadı. Şimdi ise Yemen uçurumun kıyısında.
Oysa karaya vuran balinalara ya da avlanan foklara gösterilen hassasiyet Yemen'de yardıma muhtaç halk için gösterilse, şu anki durum çok daha farklı olurdu. İran ile Suudi Arabistan birlikte bir masaya oturabilse ve Yemen'de, kendi destekledikleri taraftarlarını hakim kılmak yerine, 'Yemen'i nasıl birleştiririz' diye çabalamış olsa, bu sorunların hiçbiri yaşanmazdı.
En azından şu andan itibaren her iki ülke de harekete geçmeli ve Yemenli mültecilere, insanca yaşayabilecekleri ve güvenli bir biçimde ağırlanabilecekleri yerler oluşturmak için çabalamalı. İran ve Suudi Arabistan bunu rahatlıkla gerçekleştirebilecek maddi imkanlara sahipler.
Gerçek şu ki Yemen sorununa kesin bir çözüm bulunamamasının altında yatan asıl sebep bencillik, kişisel çıkarlar, hırs ve umursamazlık gibi birtakım ahlaki bozukluklardır. Bu bozuklukları ortadan kaldırmanın yegane yolu ise, insanların ahlaki duyarlılıklarını artırmaktır. Vicdanının sesini dinleyen, sevgi, şefkat, merhamet hisleri güçlü, yardımlaşmanın ve paylaşmanın öneminin farkında olan bir insanın böyle büyük bir dram karşısında sessiz kalması, duyarsız davranması mümkün olamaz. O halde asıl sorun dünya üzerindeki ahlaki zaaftır, sevginin yok olmasıdır. En büyük sorunlardan biri olarak kabul edilen mülteci sorununu çözecek olan da, bu ahlaki zaaftan arınmış, şefkat ve merhamet hisleriyle dopdolu insanların yaygınlaştığı sevgi dolu bir dünyadır.
1- http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/08/150820_yemen_kitli
2- http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/08/150818_yemen_af_orgutu
3- http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/08/150820_yemen_kitlik
4- http://www.amerikaninsesi.com/content/yemen-deki-somalili-multeciler-geri-donuyor/2936674.html