İslam aleminde son bir kaç aydır art arda yaşanan olaylar, tüm Müslümanların üzerinde önemle düşünmesi gereken olağanüstü gelişmelerdir. Anti demokratik yönetimlerin baskısı altında ezilen, gelir dağılımındaki eşitsizlik nedeniyle fakirlik ve yokluk içinde yaşayan, dinlerini özgürce yaşaması engellenen Müslümanlar, onlarca yıldır süregelen baskılara karşı tepkilerini ortaya koymuş, Tunus ve Mısır'da yönetim değişikliğine vesile olmuşlardır. Müslümanlar üzerindeki baskıların kalkması ve demokratikleşme yolunda gelişmeler olması elbette sevindiricidir. Ancak bunlar ümit edilen huzur, güven ve refahın oluşması için yeterli değildir. Pek çok İslam ülkesinde onlarca yıldır devam eden zulmün yerine gerçek özgürlük, barış ve güvenin gelebilmesi için mutlaka Allah'ın Kuran'da bildirdiği ve Peygamberimiz (sav)'in gösterdiği yolun izlenmesi şarttır.
Peygamberimiz (sav), ahir zamanda yaşanacak olayları kapsamlı şekilde anlatarak, ümmetini bu önemli döneme karşı uyarmış ve hazırlamıştır. Bu dönemde yaşanacak olayların hepsini bir bir haber veren Resulullah (sav), bu olaylarla karşılaştıklarında neler yapmaları gerektiğini de Müslümanlara bildirmiştir.
Fırat nehrinin suyunun kesileceğini, Kâbe'de kan akıtılacağını, Irak ve Afganistan'ın işgal edileceğini, Ramazan ayında Ay ve Güneş tutulmaları olacağını, Halley ve Lulin kuyruklu yıldızlarının geçeceğini, bu dönemde Müslümanların başında bir lider olmayacağını ve zalim yöneticilerin Müslümanlara zulmedeceğini, İslam aleminin esir alınacağını, fitnelerin biri biterken diğerinin başlayacağını, savaşların ve katliamların yaşanacağını, depremlerin ve doğal felaketlerin artacağını anlatmış; ve tüm bunlar arka arkaya gerçekleşmeye başladığında kendi soyundan gelen ve Müslümanların manevi liderliğini üstlenecek olan Hz. Mehdi (as)'ın çıkış vaktinin yaklaşmış olduğunu söylemiştir. (www.ahirzaman.net sitesinden konuyla ilgili hadisleri ve gerçekleşen olayları detayları olarak okuyabilirsiniz) Peygamberimiz (sav), tüm bu olayların gerçekleşmeye başladığını gördüklerinde, Hz. Mehdi (as)'ın ortaya çıkışının yaklaştığını anlayan müminlerin, o kutlu zatı aramalarını; hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar, onu bulmak için gayret etmelerini ve o mübarek şahsın manevi liderliği etrafında birleşmelerini buyurmuştur.
Hicri 1400 yılından itibaren ahir zamanı tarif eden hadislerin tek tek gerçekleşmeye başlaması, Allah'ın izniyle, Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği dönemde olduğumuzu göstermektedir. Bu durumda yapılması gereken, Peygamber Efendimiz (sav)'in gösterdiği yola tabi olmak ve Hz. Mehdi (as)'ın gelişi için en güzel şekilde hazırlık yapmaktır. Dolayısıyla Müslümanların, dünyada hüküm süren zalim liderlerin gitmesi ve zulmün bitmesi isteklerini dile getirirken, Hz. Mehdi (as)'ı görme ve İslam aleminin birleşmesini isteme taleplerini de mutlaka ifade etmeleri gerekir. Firavunların, Nemrudların gitmesini isteyen Müslümanların; Musaların, İbrahimlerin gelmesini de istemeleri şarttır. Deccaliyetin zulmünün son bulmasını isteyen, Mehdiyetin güzelliğinin yani sevgi ve şefkatin hâkim olmasını da istemelidir. Eğer Müslümanlar, Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi birlik olmazlarsa, Peygamberimiz (sav)'in haber verdiği tüm alametlerin gerçekleştiğini görmezden gelirler ve bu yaşanan olayları siyasi birer gelişme ya da sosyal birer olay gibi görürlerse, Allah'ın bu olayları yaratmadaki hikmetlerini takdir edemezlerse, o zaman umut ettikleri başarı ve güzelliğe de kavuşamazlar. İçinde bulunduğumuz ahir zamanda Müslümanların kurtuluşu Mehdiyet ve İslam Birliği'nin oluşması vesilesiyle olacaktır.
1. Zaman Gazetesi, 18.02.2011 | 3. Habertürk Gazetesi, 27.03.2015 |
Tüm bu olaylar yaşanırken Müslümanların unutmaması gereken önemli bir konu da "LailaheilAllah Muhammeden Resulullah" diyen herkesin kardeş olduğudur. İslam aleminin manevi bir liderinin olmadığı, dolayısıyla oluk oluk Müslüman kanının aktığı bu dönemde, kardeşlik, birlik ve beraberlik çok kıymetlidir.
Hangi mezhepten, hangi düşünceden, hangi gruptan olursa olsun bir Müslümanın diğerini darda bırakması, onun eziyet altında olmasına göz yumması mümkün değildir. Müslümanlar, Peygamberimiz (sav)'in "Müslüman, Müslümana zulmetmez ve onu zalime teslim etmez" (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 59; Ebû Davud, Edeb, 38; Tirmizî, Hudûd/3; Ahmed, Müsned, 2/91) sözünü hatırlarından çıkarmamalıdırlar.
Müslüman, din kardeşinin her zaman için iyiliğini istemesi ve kendisini düşündüğü gibi onu da düşünmesi gerektiğinin, aralarında herhangi bir anlaşmazlık söz konusu olduğunda da sabırla, şefkatle ve sevgiyle hareket etmesi gerektiğinin bilincindedir. Dolayısıyla bir Müslüman kendisi ve yakınları için istediği özgürlüğü, rahatlığı, konforu, refahı ve güveni, diğer tüm Müslümanlar için de istemelidir. "Biz rahat olalım, biz özgür olalım yeter" mantığı Kuran ahlakına uygun değildir. Müslüman ahlakı, dini, dili, ırkı ne olursa olsun, her insan için aynı yaşam kalitesini istemeyi ve herkese bu şartları sağlamayı gerektirir. Özellikle de Kitabı bir, Peygamberi bir, Allah'ı bir olan Müslümanların rahatı, neşesi, güvenliği ve huzuru, her Müslüman için vicdani bir sorumluluktur.
Son günlerde Bahreyn ve Yemen'de yaşanan olayları değerlendirirken de bu gerçeklerin göz önünde bulundurulması çok önemlidir. Yönetimde olanlar Şii, Sünni, Caferi, Vahabi; mezhebi her ne olursa olsun, her Müslümana eşit imkanlar sağlamalı, her birinin mutlu ve huzurlu olması için gayret etmelidir. Eğer Sünni bir yönetimde Şiiler rahat edemiyorsa, Şii bir yönetimde Sünniler huzurlu değilse, bu Kuran ahlakının ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetinin eksik yaşandığının bir göstergesidir. İslam ahlakına göre yönetimde olan her insan, hizmet için o görevdedir ve tüm halkın birinci sınıf vatandaş gibi yaşamasını sağlamakla yükümlüdür. Halkın meşru taleplerini baskı ve zor yoluyla engellemeye çalışmak kabul edilebilir bir durum değildir. Özellikle de, bu baskı ve zorun sadece belirli bir grup, mezhep ya da düşünceden insana yöneltilmesi Allah'ın razı olmayacağı bir tutumdur.
Dolayısıyla temennimiz, başta Yemen ve Bahreyn olmak üzere tüm İslam ülkelerinde, Şii, Sünni, Vahabi, Caferi ayrımı olmadan her bir Müslümanın güzel bir yaşam sürmesidir. Böyle bir dönemde, Müslümanların arasına nifak sokmayı hedefleyen, kardeşi kardeşe kırdırma planı yapan insanların da bulunabileceğini göz ardı etmemek gerekir. Bahreyn ve Yemen'de yaşanan olayları bir kardeş kavgasına çevirmeye yeltenenlere izin verilmemeli, Allah'ı bir, Kitabı bir, Peygamberi bir Müslümanları birbirine düşman etmeye çalışanların oyunları bozulmalıdır.