TARKAN YAVAŞ: Allah'ın anılmasından çok rahatsız olurlar. Ama dikkat çekmemek için dillerinin ucuyla Allah'ı anarlar. Böyle, haşa, Allah'ı sırf anmış olmak için Allah'ın adını zikrediyorlar Hocam.
ADNAN OKTAR: Hayır Müslümanlara öyle göstertmek için. Çünkü direk dinsizim dese, zaten konuşacak hiç bir şey kalmaz. Müslümana saldırabilmesi için, bir şey söyleyebilmesi için önce takva olma iddiasında olacak ki Müslümana saldırsın münafık. Münafığın kendi üstüne oluşturduğu bir kılıf o. Bir görünüm. Yani dışını böyle ayetle, hadisle kapatır münafık, anlaşılmaması için. Nasıl mesela AIDS virüsü, tanınmamak için ne yapıyor, özel bir proteinle kendini sarıyor, hücreye giriyor. Şimdi haşa benzetmek gibi olmasın, Kuran'ı tenzih ederim, münafık da kendini Kuran'la sarar, hadisle sarar, belli etmemeye çalışır ki Müslümanla çatışabilsin. Çünkü öbür türlü Müslümanın karşısına geldiğinde Müslüman der ki, "sen zaten dinsiz kafirsin, açıkça söylüyorsun, ne konuşacaksın benimle" der. Ama münafıkla karşı karşıya geldiğinde, şimdi normal bir Müslüman gibi de gelmez münafık. O zaman der ki Müslümana, "sen de normal bir Müslümansın ben de bir Müslümanım", o zaman konuşacağı bir şey olmadığını da düşünebilir, fazla iddialı olmaz. Münafık çok iddialı ortaya çıkar. Yani en akıllı, evliya, en iyi bilen, her şeyi çok iyi kavrayan, hatta o kadar yukarı çıkar ki Peygamber (sav)'den de kendini üstün görür, ama asıl dünyasında kendini haşa Allah'tan üstün görür. Allah'tan daha merhametli, daha akıllı, daha doğru düşünen olarak görür. Gerçek dünyası budur münafığın. Bütün münafıklarda bakın, hepsi akıldane ve çok bilmiştirler, hepsi. Bir düşünün, tarihe bakın, tamamı aşırı bilmiştir. Her şeyi çok doğru bildikleri kanaatindedirler. Doğru teşhis koyduğu, doğru anladığı kanaatindedir. Ve dini de en iyi anlayan iddiasındadır. Yani Kuran'a tam hakim olduğu iddiasındadır münafıklar. Asr-ı Saadet'te Resulullah (sav) zamanında, Dırar mescidinin münafıkları hep alimdi, kendilerine göre, kendi kafalarına göre. Yani Kuran'ı en iyi bilen iddiasındaydılar. Peygamberimiz (sav)'e Kuran'ı öğretmeye kalkıyorlardı, haşa. Sahabelere Kuran'ı öğretmeye kalkıyorlardı haşa. Acayip ukala, züppe, üst perdeden, itaate gelmeyen, azgın, şeytan ve iblis karakterliydiler. Yani şeytanın insan modeli. Şeytan tam tipik bir münafıktır. Bakın ilk baktığınızda, şeytana bakıyoruz. Müslümanlarla birlikte yaşıyor önce cennette, dikkat edin, safhalara dikkat edin. Sonra bilmişliği ortaya çıkıyor, münafık karakteri olduğu için bilmiş, diyor ki "size sonsuzluk ağacını ve sonsuz olmayı, sonsuz mülkü size öğreteceğim" diyor, yani haşa Allah'tan üstün olduğunu, Allah'tan ayrı bir bilgiye sahip olduğunu ve onlardan da ayrı bir bilgiye sahip olduğunu iddia ediyor, çok bilmiş.
Orada bir psikopatlık, yani Müslümanları kendi iblis ruhuna çekme eğilimi var, kendi gibi yapmaya çalışıyor Müslümanları da. Müslümanları kendince mahvetmek konusunda kararlı. Allah diyor ki, Allah (şeytanın) enaniyetini bildiği için "Adem'e secde et" diyor. Beyninden vurulmuşa dönüyor, münafık olduğu için. Zaten itaat onun en ağırına giden konu, Allah'a itaat etmek zaten ağırına gidiyor, ama o ana kadar onu belli etmemiş o. O ana kadar gizlemiş. Ama Adem'e secde et dendiğinde sigortası atıyor. Münafığın bir kopma noktası vardır. Münafık dayanır, dayanır, dayanır, birden küt diye misina gibi kopar. Başlangıcında bir şey yapmaz. Yani onun bir direnç noktası vardır. Allah en hassas noktasından onu vuruyor. Onun için Allah münafıkları ayırırken hep onları dayanamayacakları bir noktaya getirip, oradan koparır Allah. Müslüman cemaatlerde de bu böyledir. Hep onların dayanamayacakları bir nokta vardır. Hassas bir yerinden vurulmuştur o. Onun için artık münafıklığını ilan eder ve Müslümanlardan ayrılıp cephe alır. Allah onu en hassas yerinden vuruyor, Cenab-ı Allah diyor ki "secde edeceksin." Bak hemen o züppe, ahmak kafasıyla, ki klasik münafık aklıdır bu, "beni" diyor "ateşten yarattın" diyor, "onu çamurdan yarattın" diyor. Allah bilmiyor gibi, haşa. Avanak olduğu için. "Dolayısıyla ben ondan daha üstünüm" diyor, "ben ona secde etmem" diyor. Ve itaatsizlik. Çünkü itaat en ağırına giden konudur münafığın. En dayanamadığı konudur. Hiç kimseye itaat etmek istemez münafık. Dik başlı ve bölünmecidir, parçalanmacıdır. Müslümanlarda bütünleştiricilik vardır. Münafıkta parçalama eğilimi vardır. Parçalar, parçalar, parçalar, sürekli parçalama ve mülk sahibi olma eğilimi. Bak diyor ki "sizi sonsuz bir mülkün sahibi yapayım mı" diyor, bak onları da o damarından yakalamaya çalışıyor Hz. Adem (as) ve Hz. Havva'yı. Çünkü kendi sorunu da onun o, sonsuz mülk. Mal hevesi var ve itaat etmeme. Kendi itaat etmiyor, onların da itaat etmesini istemiyor. Onları da itaatsizliğe sürüklüyor, ana konu bu. Bir de diyor ki ahirete gittiğinde, "ben Allah'tan korkarım" diyor, birden böyle o manyaklığının gereği olarak akıl almaz bir karşı cevap. Allah'tan korkuyorsan peki bu yaptığın ne? Bu hareketin ne? Böyle manyak karakterlidir. Hiç ummadığın sıçramalar yapar. Birden "ben Allah'tan korkarım" diyor ve "siz kendiniz geldiniz" diyor. Uğraşmıyor musun bütün ömrün boyunca? "Ben böyle bir şey yapmadım" diyor. Böyle manyak bir savunması vardır şeytanın.
Münafıklar da aynısıdır. "Benim böyle bir iddiam olmadı" diyor. "Ben sadece davet ettim siz de geldiniz, ben Allah'tan korkarım" diyor. Yani tam klasik manyak. Dünyanın ömrü boyunca bu psikopatlığı yapmadın mı sen? Sana bir süre verilmedi mi? Bakın münafıklara, tarihe bakın, şeytanla tıpatıp aynı olduğunu görürsünüz. Şeytanın en güçlü tecellisidir münafık, en güçlü. Küfürde daha zayıf tecelli eder. Çünkü küfürde mertlik vardır, açıktır. Şeytan mert değildir, haindir.
O yönüyle ayrılır. Onun için münafık en derinindedir cehennemin. Şeytanlarla birlikte, beraber haşroluyorlar zaten. Kuran'ı incelediğinizde bunu görürsünüz, çok kapsamlı olarak bakın. Bir de münafıkların hayatına bakın aynıdır. Mesela alimdir şeytan, müthiş bir bilgiye sahiptir. Münafıklar da müthiş araştırmacıdır. Detay detay her şeyi araştırır. Mesela şeytan girift yönleri çok iyi bilir, münafık da girift yönlerden yaklaşmaya çalışır. Mesela insanların zaafı olduğunu düşündüğü noktalardan. Çünkü kendi münafık ruhunda bakıyor, "nedir" diyor "benim istediğim", soruyor kendine, itaatsizlik mesela, itaatsizlik olduğunu düşünüyor, mal hırsı olduğunu düşünüyor, sıkıştığında da Allah'tan korktuğunu, Allah'a bağlı olduğunu, kendisinin de bir suçu olmadığını söylemek şeklinde. Fakat Hz. Adem (as) bu oyunu fark etti tabi. Çok yüksek ruhlu bir insan. Üstü başı açılınca, doğal ihtiyaçlarını gördü, ağladı olayın şiddetinden, çünkü cennette yoktu bunlar. Bir de baktı ki doğal ihtiyaçları var. Çok acayip bir durum olmuş oldu tabi. Mesela acıkıyor, susuyor, banyoya gidiyor, yani çok acayip bir durum, üşüyor, sıcak var. Cennetten oraya geldi, o fark bile yetti. Cennetle dünya arasındaki fark bile ona yetti. Dünya adeta cehennem gibi oluyor tabi cennete kıyasla. Bir acayip durum olmuş oluyor. Ve çok esaslı bir tövbeyle tövbe etti ve peygamber oldu biliyorsunuz. Havva annemiz de veli, evliyadır, çok muhterem bir insandır. O da tam tövbe etti ve Allah'a tam kul oldu. Allah da yardım etti.
Ama münafık çok kararlıdır. Allah onun için diyor ki bakın, "onların kalpleri parçalanmadıkça asla vazgeçmezler" (Tevbe Suresi, 110) diyor. Münafık apayrı bir şeydir, asla ve asla, manyak, yani ne yaparsan yap, evir çevir manyak, tepesi üzerine getir yine manyak, ayakları üzerine bastır yine manyak, durur durur yine deliliğini yapar. Zaman zaman da evliya gibi hakikaten pişman üslubu yapar. Mesela diyor ya ahirette, cehennemde "ben Allah'tan korkarım" diyor. Şeytanın böyle bir üslupta bulunması şok bir açıklama değil mi, hayret edilecek şey. Ömrü boyunca iblislik yapmış sonra da ben Allah'tan korkarım diyor. Bir açıklama daha yapıyor, o da şok açıklama, çok şaşırtıcı, "ben sizi davet etmedim" diyor. Kim yaptı o zaman değil mi? "Ben sadece söyledim siz de icabet ettiniz" diyor. Hayır, hakikaten doğru söylüyor, öyle bir gücü yok, ama o zaten yapsınlar diye uğraşıyor, yani yapmaması için söylemiyor ki onu, yapsınlar diye söylüyor. Ama bak buna rağmen hakikati biliyor. Mesela bak şeytan Hz. Mehdi (as)'ı bilir. Peygamber (sav)'in peygamber olduğunu bilir. Münafıklar da bilir Peygamber olduğunu. Ama uymazlar çok acayiptir bu. Mesela diyorlar ya Peygamber (sav)'in yanında "Sen Allah'ın Resulüsün" diyorlar, biliyor aslında, ama müthiş bir öfke var içinde kin var, şeytani bir ruh, yapmıyor, itaat etmiyor. Çok şaşırtıcıdır, yani böyle çok derindir manyaklığı münafığın ve şeytanın. Ama Hz. Mehdi (as) anti şeytandır, anti iblistir, anti deccaldir. Onun için Hz. Mehdi (as) devrinde şeytan öldürülüyor. İlk defa gerçek anlamda çökertiliyor. İnşaAllah. Bütün dünyada çökertilecektir ve herkes iman ediyor, Hz. İsa Mesih (as)'ın yardımıyla.
SERDAR DAYANIK: Hocam bir ayet vardı, bu sizin anlattığınız konuyla ilgili. Hem münafıkların özelliği hem de şeytanla olan iş birliğine işaret ediyor inşaAllah. Bakara Suresi, 14. ayet. Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım, "İman edenlerle karşılaştıkları zaman, ‘İman ettik' derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki; ‘şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz' derler."
ADNAN OKTAR: Yani böyle bir manyak ruhu vardır. Zaman zaman hakikaten Müslümanca da konuşuyor. Mesela pişman olmuş ifadesi de kullanıyor münafık. Ama arkasından münafık krizine girer, saldırganlaşır azgınlaşır yine pişman olmuş gibi bir üslup kullanıyor. Görüyoruz bunu Kuran'da. Onun için Müslüman münafığın ruh halini çok iyi kavrayacak. Münafığın avantajını sıfıra indirmek lazım. Yani sinsi ve gizli olduğu için avantajlı oluyor, ama bütün sinsiliği ve gizliliği iyice açığa çıkarılıp böyle tam deşifre edilirse, münafığın kolunu, kanadını kırmış oluruz. Bizim yapacağımız da bu işte. Yani halini, tavrını, alametini, oyunlarını, taktiklerini bütün Müslümanlara anlatıp münafığı felç edeceğiz, yani onun gizlenme gücünü kıracağız. En azamiye indireceğiz. Ama buna rağmen gizlenir. O ayrı mesele. Ama biz yani onu böyle iyot gibi açığa çıkartmak için uğraşacağız, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Münafığı anlamak için şeytanı iyi anlamak lazım. Şeytanın birebir kopyasıdır münafık. Yani ona akılcı bakmak lazım. Mesela münafığa baktığımızda bu adamı biz teşhis edelim dediğimizde, şeytan ile ilgili ayetlere bakacağız. Şeytanın ana özelliği ne? Haşa Allah olmak istiyor şeytan. Haşa, haşa Allah'ı beğenmiyor. Yani, "ben daha akıllıyım. Daha isabetli düşünürüm" diyor. Çok ilkel mantığa sahip, hikmet gözüyle, ledün gözüyle bakmadığı için çok ahmakça kararlar veriyor. Mesela bakın mantığının ilkelliğine bakın. Diyor ki; "ben ateşten yaratıldım, insanları topraktan yarattın" diyor. Dolayısıyla haşa "mantıksız karar veriyorsun" diyor, Allah'a. "Onlar bana secde etsin, ben niye ona secde edeyim?" diyor. Yani tam ahmak. Ledün gözüyle, derinlik gözüyle olaya bakmıyor. Ve ta baştan Allah hakkında bir karar vermiş, o. Yani Allah'a karşı tavır almış. Haşa, Allah'tan büyük olma kararı almış, haşa, kendisi Allah olmak istiyor. Allah da şeytana imkan veriyor, imtihanın zeminini makul oluşturacağı için anlaşıldı mı? Çünkü ona hakikaten ihtiyaç var imtihanın oluşması için. Hemen münasebetsizliklerini ve deliliğini insanlara da yaymaya başlıyor. Mesela Hz. Adem (as)'a haşa sen Allah'tan büyüksün demek istemiyor. Enaniyeti daha büyük olduğu için onun. Haşa Allah olmak isteyen kendisi. Ama onu kendi etkisi altına almak için, "onun zaafı ne olabilir?" diyor düşünüyor. Kendinden bakıyor kendi zaafı nedir? Mülk sahibi olmak, mal sahibi olmak, rahat etmek ve sonsuza kadar yaşamak. Şimdi haşa Allah'tan da şüphe ediyor. Yani acaba sonsuza kadar yaşatacak mı? Yani sonsuza kadar imkan verecek mi gibisinden şüphesi var. Onu Hz. Adem (as)'a yansıtıyor. Diyor ki; "sana sonsuzluğun sırrını vereyim mi? Sonsuzluğun yolunu sana göstereyim mi? Sonsuz olmanın yolunu" diyor. Birden Hz. Adem (as)'ın aklına şüphe düşürüyor. Halbuki Allah zaten onu yaşatacak. Orada Allah'a güvenmesi gerekiyor Hz. Adem (as)'ın. Zelle, Peygamber hatasına zelle denir. Zellede bulunuyor ve şeytana uyuyor, onun dediğine uyuyor. Mesela münafık ilk aşamada onu kendine bir adım attırmış oluyor. Tabi ikinci üçüncü dördüncü aşamaları vardır, ama Allah o aşamada Hz. Adem (as)'ı kurtarıyor, yoksa şeytan onun peşini bırakmazdı. Yani bir tek onunla bırakmazdı. O yedirttiğiyle kalmaz o. O ekip olmak istiyor. Melekleri haşa hiç önemli görmüyor. Önemli görmemesinin nedeni şu, Hz. Adem (as)'a secde ediyor onlar. Zaten onların kaybettiği kanaatinde. Yani gurur, kibir, enaniyet, büyüklük hissinde olduğu için onların o vasfını zaten kaybettiğini düşünüyor, onlara hiç dokunmuyor. Sadece Hz. Adem (as)'a, Hz. Adem (as)'a da Allah'ın ona değer vermesinden dolayı öfkeleniyor. Onu da istemiyor. Sadece kendisine önem verilmesini istiyor.
Bir de şeytan, Allah'a karşı sanki böyle gizliden seviyormuş da gizliden saygı duyuyormuş da belli etmek istemiyormuş gibi bir üslup kullanıyor, tam böyle sapık karakteri. Diyor ki; "ben Allah'tan korkarım" diyor. Bu çok hayret edecek bir şey. Madem korkuyorsun niye o psikopatlığı yapıyorsun, değil mi? Çok anormal bir tavrı var. Bir de deliliğinin gereği olarak cehennemi göze alıyor. Cehenneme gideceğini bile bile bunu yapıyor. O kadar hırslı o kadar azgın, hani vardır, psikopat tipler olur. Gider kafasını duvarlara vurur, gider kendini yakar manyaktır. Her şeyi göze alır. "Cehennemde sonsuza kadar yanarsın" diyorsun. "Yanayım" diyor. Bu tarz manyaktır şeytan. Münafık da bu tarz manyaktır. Yani bilir, fakat buna rağmen yapar, aynısıdır, tıpkısıdır. Hani böyle manyak filmlerinde falan olur ya, insanlar bilinçaltında bildikleri için filmlerde onları gösterirler, bu tip şeyler yaparlar. Bakın sonsuza kadar cehennemde kalmayı göze alacak kadar azgın. Ama orada da insanlara kendince sükse yapıyor. Diyor ki, kendince; "ben Allah'a iman ediyorum Allah'tan korkuyorum ve ben sizi öyle teşvik etmedim" diyor. Ve orada insanları aşağılıyor kendince. Bakın yine orada enaniyet yapıyor, kafayı enaniyete taktı, "ben sizi sadece çağırdım" diyor. "Siz o kadar düşüncesizsiniz ki, o kadar akılsızsınız ki, sadece çağırmam yetti. Gittiniz sapık oldunuz, anormal oldunuz. Ben size böyle bir şey dedim mi? Gidip böyle bir şey yapın demedim" diyor. Dolayısıyla "çok akılsızsınız, ben sizden daha akıllıyım, burada da akıllıyım. Bak burada da aklıyım" diyor. Derdi yine enaniyet, büyüklük hissi. "Cehennem de hiç önemli değil, yanayım" diyor. Ve sonsuza kadar Allah'a karşı dik başlı şeytan. Yani psikopat manyak. Onun için Cenab-ı Allah, "pişmanlıklarını gizlerler cehennemde" diyor. Millet zannediyor ki, cehennemde vazgeçiyor zannediyor, vazgeçmiyor. Yani sonsuza kadar vazgeçmiyor adam, manyak yani. Allah onu öyle yaratmış. İnsan hep pişmanlık duyduklarını zannediyor, duymuyorlar. Hatta ayette, "göz ucu ile bakar, pişmanlığını gizlerken" diyor. Yani yine enaniyetten, enaniyete devam ediyor. Burada dünyadaki münafıklara bakın yine aynı, ağırına gider.
Mesela Dırar mescidini kurduğunda münafıklar, haşa, Peygamberimiz (sav)'i beğenmiyorlar. Aslında Allah'a karşı da haşa içleri kinli, ama bunu direk ifade edemiyorlar, onun için mescide ihtiyaçları oluyor. Mescid olmasa kimse gelmez. Yani tam Allahsız, Kitapsız olduklarını söyleseler gelmez. Onun için "Allah'a inanıyoruz" diyorlar ki, mescid olsun. Yani, biraz onlara hareket kabiliyeti sağlıyor mescid. Mesela namaz kılmaları onlara hareket kabiliyeti sağlar. Sakal bırakıyor, cübbe giyiyor, sarık sarıyor, tesbih çekiyor. Oradan anlıyor ki insanlar, bunlar herhalde Müslüman. Halbuki değil o, onu haşa bir tuzak olarak kullanıyor. Çünkü onu kullanmadığında aleni kafir olmuş oluyor. O, ona yaramıyor kendi kafasına göre, o münafıklığı istiyor. Peygamberimiz (sav)'e karşı öfkeyi de açıkça söyleyemedikleri için, böyle bir mescidle, böyle bir usul ile söylemeyi uygun buluyorlar. Mesela diyor ki; "bakın buraya, bu mescide, hiç kadın girmez. Ama Peygamber (sav)'in mescidine gidin" diyor "oraya, kadınlar da geliyor" diyor. Burada "biz", diyor, "kadına karşı bir şey duymuyoruz, görüyorsunuz. Dünyadan çekildik biz. Bizim bir kadın şehvetimiz yok. O kadar takvayız ki. Ama onlar kadına düşkünler görüyorsun, istekliler. Bak, biz ne süs takıyoruz bayanlar, hanımlar var" diyor. Halbuki Allah, "ziynetlerinizi takıp gelin mescitlere" diyor. "Ziynet dünya hayatının süsü, ziynetle bizim ne işimiz var, niye ziynet takalım?" diyor. Değil mi? "Biz kendimizi Allah'a vermiş insanlarız, ziynet niye takalım?" diyor. Allah diyor ayette, adam "olmaz, takvaya uygun değil" diyor. "Biz tamamen kendimizi Allah'a verdik", diyor.
SERDAR DAYANIK: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım, Araf Suresi, 31. ayet. "Ey ademoğulları her mescit yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü o israf edenleri sevmez.''
ADNAN OKTAR: Şimdi o ziynet münafığın en ağırına giden bir şeydir. Hz. Süleyman (as)'ın ziynetleri de onlara çok ağır gelmişti. Hz. Hasan (ra)'ın, Hz. Hüseyin (ra)'ın kıyafetleri de çok ağırlarına gitmişti. Peygamberimiz (sav)'in kıyafetleri, cübbesi çok ağırlarına gitmişti. "Biz" diyor, "bak çula büründük geldik. Üstümüzde çul var. Yani o kadar takvayız ki, bak günlerden beri yemek de yemiyoruz" diyorlar. Kadınlara ilgi var mı? "Haşa sen benim annem gibisin" diyor, karısını da kendisine haram kılıyor böyle münafıklar. Yani cinsellikten nefret eden bir üslupları var. Ama helal olan cinsellikten ve dolayısıyla kadından. Kadından nefret eden bir üslupları var. Temiz ve güzel giyinmekten, ziynetten de nefret eden bir üslupları var. Bir de dinin kolay olması çok bunaltıyor onları. "Adamlar namazını kılıyor çıkıp gidiyorlar, olur mu, mescide girin" diyor. Orada dedikodu yapıyor akşama kadar mescitte. Orayı bir haşa toplantı yeri gibi kullanıyor, sadece dedikodu yapılacak bir toplantı yeri olarak kullanıyor. Yani münafıkların o kadar çok numarası vardır ki, bir tane, iki tane, on tane değil. Ama hepsini Kuran'a uygun, Peygamberin (sav) sözüne uygun iddiası ile yaparlar. "Peygamber dünyadan geçin demedi mi?" diyor. Dedi, ama o anlamda dünyayı tamamen bırakın, böyle avanakça sürünün mü, dedi. "Dünyayı Allah'ın dinine hizmette kullanın" diyor. "Dünyada sizindir nimetler. Ahirette yalnızca sizindir" diyor Allah. Dünya nimetlerini tabii ki kullanacak mümin. O, "hiç kullanmayın anlamında dedi" diyor. Peygamber (sav)'in dediğini, Peygamber (sav)'e öğretmeye kalkıyor. Ve çarpıtıyor ve çarpıtılmış hadislerin kaynağı o devrin münafıklarıdır. Var ya şu ana kadar gelen çarpıtılmış sapkın inançlar vardır. Hepsinin kaynağı o Dırar mescidindeki münafıklardır, üçkağıtçılardır. O sahtekarlar, silsile yolu ile devam ettirdiler şu ana kadar. O uydurma rivayetleri, uydurma izahları. Var ya meşhur işte çaput bağlamadan tut, bilmem başka şeyden çık. Her türlü sapkın inanç. Onun için bak münafıklara, çok uçtadırlar. Ya Peygamber (sav)'i hiç kabul etmezler. Yahut Peygamber (sav)'i çok seviyor görünümünde, Peygamber (sav)'e içten içe kinli olurlar. İki ayrı cereyan şeklinde çıkmıştır. Mesela İslam tarihinde Peygamber (sav)'in vefatından sonra çıkan cereyanda bu iki uç düşünce gelişmiştir. Biri Peygamberimiz (sav)'in sünnetine, Peygamberimiz (sav)'e bağlılığa, sadakate karşı öfke tarzında. Biri de Peygamber (sav)'i çok seviyor adı altında Peygamber (sav)'i ve Hz. Ali (ra)'ı haşa ilahlaştırmaya kalkan bir üslup. Mesela Hz. Ali (ra)'a diyor ki; "sen Allah'sın" diyor haşa. Hz. Ali (ra) çok öfkeleniyor, "yakın bu adamı" diyor, öfkesinden. "Allah'ın şanındandır, tabii yakacaksın beni" diyor. Bak psikopatlığı görüyor musun? Manyak yani artık. Münafık manyaklığının ucu bucağı yok. Halbuki öfke ile söylenmiş bir söz, değil mi? "Tabii Allah'ın şanındandır. Tabii ki beni yakman gerekir, yakacaksın tabii ki" diyor. Hani Allah; "Cehenneme atarım" diyor ayette. "O da senin vasfın zaten" diyor, haşa. Yani münafık manyaklığının ucu bucağı yok, anlayamazsın çok karanlık gizli bir dünyası vardır.
Birbirlerinden çok nefret eder münafıklar. Yani kafirden o kadar nefret etmez. Ama birbirlerinden de ayrılamazlar. Mesela sırtlan sürüsü de bir aradadır. Birbirini boğar, öldürür, yaralar ama ayrılmazlar. Münafık da öyle birbirinden ayrılmaz. Hem nefret eder, hem ayrılmaz. Çünkü sırtlan çok itici görünümlü değil mi? Çok pis hayvan, ama ayrılamıyor. Mesela yaban domuzları da yaban domuzu sürüsü de. Birbirlerine sürekli boynuz vurur yaban domuzları, çok pistirler yani tiksindirici bir hayatları vardır. Ama ısrarla bir arada yaşarlar. Kopamaz, münafıklar da böyledir, yaban domuzu sürüsü gibi hem birbirlerinden tiksinir, hem birbirlerine düşmandır, ama ayrılamazlar. Müslümanları böyle yaban domuzu sürüsü gibi uzaktan izlerler inşaAllah. Ve aleyhlerinde bir sure indirilmesinden çok korkuyorlar, böyle de bir şeyleri var. Yani yine de Allah'ın onlara bela vermesinden de bir yönde çekiniyorlar, ama karar da veremiyorlar tereddüt içindeler, tereddütler içinde bocalayıp duruyorlar. Bir olabilir, bir olmayabilir mantığında oluyorlar.
SERDAR DAYANIK: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah Hocam, Kuran ayetinde "kuşkuya kapıldıklarını" buyuruyor Yüce Rabbimiz, "ve kuşkularında da kararsızlığa düştüklerini" buyuruyor münafıkların inşaAllah.
Bu ziynetle ilgili bir ayet daha vardı. Araf Suresi 32. ayet. Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım, "De ki: "Allah'ın kulları için indirdiği ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır". Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız."
ADNAN OKTAR: Münafıklar, sahabelerin şık ve temiz olmasından çok rahatsız olurlar. Özellikle Ehlibeyt'in Hz. Hasan (ra), Hz. Hüseyin (ra) çok güzel şık giyiniyorlardı. Peygamberimiz (sav) de çok güzel giyiniyordu. Yani nefesi kesiliyordu insanların. Özellikle Hz. Hasan (ra), Hz. Hüseyin (ra) Peygamberimiz (sav)'in torunları en şıkıydı o bölgenin. Münafıklara da acayip ızdırap veriyordu, onlar da çul mul giyiyor böyle. Rezil kafasına bir çaput parçası sarıyor, böyle perişan vaziyette. Leş gibi kokuyor, gülmez, neşelenmez. Peygamberimiz (sav) hanımlarıyla yakalamaca oynuyor, münafıkların bu çok ağırına gidiyor. "Peygamber bunu yapar mı?" diyor. O Mekke müşrikleri, azgın büyükler, o devrin azgınları. Mesela babası o devrin ünlü müşrik alimi veyahut müşrik bir subay, müşrik bir zengin bol para toplamış veyahut o devrin herhangi bir mesleğinde en yükselmiş kişi babası. Peygamberimiz (sav) devrinde bunların hepsi Müslüman oluyorlar. Ama mescitte köylüler var, işçiler var, işçinin yanında paşa var, paşanın yanında doktor var, doktorun yanında köle var, münafıklara bu acayip koydu, acayip ızdırap çektiler. Peygamber (sav)'e de zaten "Ebu'l Kasım'ın yetimi" diyorlar. Ona da peygamberlik gelmesi onlara ağır gelmiş durumda. En sonunda işi piskopatlığa verip Dırar mescidini kurdular. Kendilerince böyle değişik şekil verdiler. Oraya, o üst kademeden münafıklar gelmeye başladılar, kendini büyük, yüksek zanneden. Yani soy bağına göre hareket eden, mesela falanca bey feşmekanca bey diye tanıdıkları kişiler. Onları da haşa küçük görüyorlar Peygamberimiz (sav)'in mescidine gelenleri. Çünkü köleler, ameleler, işçiler geliyor. Resulullah (sav)'in yanına sakat insanlar da geliyor herkesi kucaklıyor Peygamberimiz (sav). Onlar da onlardan pek haz etmiyorlar, haşa ağırlarına gidiyor. Münafıkların bir yönü de budur, kendilerini daha seçkin, daha üstün görürler yani maddi yönden, görünüş yönünden, her yönden ve bu onlara ibadet gibidir. Yani ona göre insanlara değer verirler. Mesela para nerdeyse oraya gider, yiyecek nerdeyse oraya gider Kuran buna işaret etmiştir. Müslümanların yanında kalmasının nedeni de bu. Mesela Müslümanın evinde buğday oluyor, buğdaya musallat olan kurt gibi. Anlaşıldı mı? Böyle asalak mahluktur. Kendi buğdayı yedikten sonra acıkırsa o, gider başka yerlerde aramaya başlar. Kurt gibi sürünerek gider aramaya başlar. Sorunları o olduğu için, münafıklar sadece menfaatlenecek yerleri ararlar, oradan oraya. Onun için diyor Allah "akrabalık bağlarını gütmezler" diyor. Akrabalık; kim zenginse akraba odur, kim yemek veriyorsa akraba odur, kim onu çaba göstermekten, tebliğden alıkoyuyorsa; çünkü çaba göstermeyi ve tebliği riskli görür münafıklar, tehlikeli görür. Ondan uzak tutan kim varsa oraya gider. Ayette diyor "mağaralar bulsalar, bir kovuk bulsalar gitmek isterler ve uzaktan sizin haberlerinizi izlerler" diyor. Münafık bağlantıyı da kesmez. Onun için mesela Hz. Mehdi (as) cemaatini de, münafıklar çok dikkatli izlerler, pür dikkat izlerler. Peygamberimiz (sav)'in cemaatini de pür dikkat izlemişlerdir. Bana ne deyip gitmez münafık. Bak, "uzaktan haberlerinizi izlerler" diyor. Yani ömrünün sonuna kadar takip eder münafık. "Ve size bir hayır dokunduğunda onların fenalarına gider" diyor, ızdırap olur. Mesela "gençlik, zindelik, sağlık, sıhhat, kudret, mal, mülk falan, onları çökertir" diyor, Allah onlara bir azap olarak onu yaratmıştır. Müminlere nimet verdikçe onlar çöker. "Ama size bir saldırı yapıldığında onların hoşuna gider" diyor. Halbuki ahmak anlamadığından oluyor kendi kafasında. Halbuki saldırı yapıldığında manevi makamı yükseliyor zaten Müslümanın, değeri yükseliyor. Çünkü Müslüman zaten ahiret için burada, Allah rızası için burada. Saldırı yapıldığında zaten yükselir Müslüman. Saldırı yapılmadığında, Müslümanın manevi makamı yükselmiyor. Yani yükselir de belli bir derecede kalır. Saldırının çok büyüktür yükseltme gücü. Onun için mesela Hz. Mehdi (as) cemaatine de sık sık saldırılar oluyor. Peygamberimiz (sav) diyor; "üç büyük münafık hurucu olacak Hz. Mehdi (as) cemaatinde, üç defa medine sarsılacak" diyor. Ama bakın hadiste çok manidar, sarsıntı anında münafık tüyüyor. Bir saldırı, bir ekonomik kriz, bir baskı, korku, ona benzer yahut bir deprem herhangi bir şey, zorda kalacağı bir şey, şartlar zorlaştığında kaçıyor. Yoksa yaşayabilecek bir ortam olursa münafık duruyor. Onun için bak, "üç defa deprem olur. Medine bütün münafıklarını atar. Demirin pasını atması gibi, sadece seçkin Müslümanlar kalır. Has Mehdi (as) talebeleri kalır" diyor hadiste. "Bütün münafıkları atar Medine (İstanbul)" diyor. Ahir zamanda Hz. Mehdi (as) cemaatinin münafıkları çok mühimdir, bunlar ileride insanlar tarafından tanınıp bilinecekler, tek tek, isim isim. Peygamberimiz (sav) zamanının münafıklarının hepsi biliniyor, isim isim, şu, şu, şu, hepsi bilinir, ünlü münafıklar. Hz. Mehdi (as) devrinin de bütün ünlü münafıkları bilinecektir Kıyamete kadar meşhurdur onlar. İki münafık güruhu çok önemlidir. Bir, Resulullah (sav) zamanının münafıkları, bir Hz. Mehdi (as) devrinin münafıkları. Çünkü iki devri de Peygamberimiz (sav) müjdelemiştir. "İki devir de gariptir, aciptir- acip, hayret verici. Bir benim devrim, bir Mehdi (as) devri. Her ikisi de birbirine benzer, sahabe devri gibidir ikisi de" diyor. Ama ahir zamanı öyle bir övüyor ki Peygamberimiz (sav) diyor ki; "ne evvelkiler, ne ahirdekiler onları geçemezler." Çünkü deccaliyetle boğuştuğu için, "Hz. Mehdi (as) ve talebeleri çok yüksektir" diyor, Peygamberimiz (sav). Hatta "Ebubekir ve Ömer ona üstün olamazlar. Yani Hz. Mehdi (as)'a üstün olamaz" diyor Peygamberimiz (sav). "Ebubekir ve Ömer'den de üstündür" diyor, makamını anlamaları için. Mesela bak münafıklar diyorlar ki, "ve dediler ki: ‘Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?'", "Ebu Kasım'ın yetimine mi indirdi Cenab-ı Allah" diyor. "Yanlış oldu" diyor, haşa, Mekke'nin, Medine'nin müşrikleri var, ünlü böyle ileri gelenler, profesörler, o zamanın paşası mı artık neyiyse yahut zengini, "ona inmesi gerekiyordu" diyor. "Nasıl olur, cahil insan" diyor, haşa. Zaten ayette söylüyor Cenab-ı Allah değil mi, "ümmi" diyor. Adam sekiz dil biliyor. "O varken nasıl ona oluyor" diyor. Orada savaşları aslında Allah'a. Ama münafığın tabii ahmak stili içerisinde bunu sezdirmemek için dini sanki savunuyormuş gibi gösterme politikası vardır.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah'a sığınırım, "Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir." (Mücadele Suresi, 19)
ADNAN OKTAR: Diyor ki Cenab-ı Allah, Sad Suresi, 75 "(Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi?" Münafıklarda ortak hastalık büyüklenmedir. Hepsine bakın, acayip enaniyetli ve akıllarını çok beğenirler. Derinde ciddi anlamda akılsızdırlar. Çünkü bir insanın kafir olması için kafir olması, ama münafık olması için manyak olması gerekiyor. Münafıklar manyaktır. "Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?" Ne kadar büyüklenme istiyor biliyor musun? Allah'tan, haşa, daha büyük olmak istiyor. Münafığın özelliği budur. Şeytanın da özelliği budur. "Dedi ki: "Ben ondan daha hayırlıyım." Hep münafıkların ortak özelliği; "ben daha iyi bilirim, ben daha güzel konuşurum, ben daha hayırlıyım, Peygamber (sav)'den doğruyum, Hz. Mehdi (as)'dan daha doğru hareket ederim, hepsinden daha iyiyim" derler. "Ben ondan daha hayırlıyım; sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." Tam münafık ahmaklığı. Görüyor musun deliliği? Çamuru yaratan da Allah, ateşi yaratan da Allah. Bunu düşünemeyecek kadar akılsız.
"Ve dediler ki: "Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?" (Zuhruf Suresi, 31). Bak bu yine münafık kafası. İlla ki bir büyüklük olacak, azamet olacak. Onlar etikete de çok önem verir, münafıklar. Profesör olması, zengin olması, işadamı olması, şu olması, bu olması münafık için çok hayatidir. Halbuki bunlar dünya hayatında gelip geçici makamlar. Mezara kondun mu, profesör de, amele de, işçi de hepsi aynı oluyor.
Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır?" (Furkan Suresi, 7) Şimdi Peygamber Efendimiz (sav)'i haşa beğenmemek için münafık kafasında aşırı derecede akılsızlık gelişiyor. Bu sefer de yemek yemesini delil olarak görüyorlar. Yani "yemek yiyor" diyor, "çarşıda geziyor" diyor. Münafık öyle bir mahluktur ki, insan cevap verirken kendine de şaşar aynı zamanda. Yani böyle bir akılsızla muhatap olduğu için. Şeytan insanın iyiliğini istiyormuş gibi davranır. Münafıklar da müminin iyiliğini istiyormuş gibi hareket eder. "Seni kurtarmak için yapıyorum" diyor. "İyilik için söylüyorum ben" diyor.
"Şeytan, kendilerinden "örtülüp gizlenen çirkin yerlerini" açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi." (A'raf Suresi, 20). Münafık da vesvese verir. Zayıf adamları seçer. Münafıkların hedefledikleri insanlar, bir vahşi hayvan nasıl zayıf hayvanları seçiyor, ona musallat olur, münafıklar da zayıf olduğuna kani olduklarını seçerler. Onun üzerine yüklenirler. Onun için münafıklar bir insanın üzerine yüklendiğinde o kişi Allah'a sığınacak. Çok titiz dikkat edecek.
"Ve dedi ki, Rab'binizin size" bak Rab'binizin diyor. Allah'a saygıyla ifade ediyor. "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." (A'raf Suresi, 20) Yani, "ebedi yaşamanızı engellemek için böyle bir durum var" diyor. "Bu ağaçtan uzak durmanızı istemesinin sebebi," diyor, "Cenab-ı Allah'ın, sizi ebedi yaşamanızı istemediği için" diyor. "Ama yerseniz ebedi yaşayacaksınız" diyor. Ağacı yaratan Allah, ebedi yaşamı yaratacak olan da Allah. Akılsız şeytan, münafıklar da öyle. Allah'ın, haşa, Kendi Kanunu'na güç yetiremeyeceğini inanıyorlar. Yani, akılsızca, Kendi Kanunu'nu kontrol edemeyeceğine inanıyor. "O ağaçtan yerse, bir daha kKndi de kontrol edemez" diyor.
Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti. (A'raf Suresi, 21)
Münafık dini ibareleri kullanır, öğüt vermeye de çok meraklı olur münafıklar. Ona buna öğüt verirler. "Aman bak benim amacım seni kurtarmak, iyilik yapmak gerçekten." "Gerçekten" diyor bir de, "gerçekten ben size öğüt verenlerdenim." Tam münafık uslubu. Ve "yemin de etti". İnandırmak için Allah'ın adını kullanıyor.
"Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" –münafıklık yapmayın, üçkağıtçılık, sahtekarlık yapmayın- denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler." (Bakara Suresi, 11) "Islah etmek için, iyilik etmek için, başka bir amacım yok" diyor. Bilmiş kafada olurlar. "Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler." (Bakara Suresi, 12). Şurunda değiller, akılsız. Ama fesatçı. "Asıl fesatçılar bunlardır" diyor Allah. Zarar vermek, münafığın asıl amacı neymiş? Zarar vermek, inkarı pekiştirmek. Münafık müminlerin imansız olmasını ister. Hem toplulukla yaşamasını ister, çünkü onlara ihtiyacı var fitne çıkarmak için, hem inkar etmelerini istiyor.
"Müminlerin arasını ayırmak." (Tevbe Suresi, 107) Münafık akşama kadar onun için uğraşır. Müminlerin arasını ayırmak için uğraşır. "Ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek." Yani herhangi sahte ihbarda bulunur, Müslümanlara saldırılmasını gözler ve bekler. Şahitlik yapar, oyun oynar, sahte ihbarda bulunur. Münafığın özelliğidir. "İçin mecit edinenler," yani bir topluluk oluşturuyorlar. İlla ki bir mescit ediniyorlar, topluluk oluşturuyorlar. Bibirinden ayrılmaz münafıklar. "Ve biz iyilikten başka birşey istemedik diye yemin ederler." Sorduğunda da böyle iyilikler taşar, hep iyilik amacıyladır. En aklı başında olanlar onlardır, en iyi onlardır, en düzgün onlardır, yani üzerine kendince bir zırh koymaya çalışır, ama o sırıtır. Çünkü bir lağamın üzerine naylon da örtsen o lağamdır. Değil mi? Yani o her halikarda belli olur. Bunlar da öyledir.
"O zaman şeytan onlara amellerini çekici göstermiş ve onlara," yani yaptıkları işleri çekici göstermiş. "Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur ve ben de sizin yardımcınızım" demişti." (Enfal Suresi, 48). Münafıklar bir araya gelince kendilerini çok güçlü hisederler. Onlara saldırı olmaz artık, çünkü Müslümanlardan uzaklar ya, tehlikeden kurtulduklarına inanıyorlar. Çünkü tehlikenin odağı olarak Müslümanları görürler. Müslümanların açık hedef olduğuna inanırlar. Müslümanlardan uzak durunca da açık hedef olmaktan kurtulduklarını ve artık rahat edeceklerini, yani toplumun baskı yapmayacağını, küfrün onlara saldırmayacağını, ailelerin, şunun bunun artık onlarla uğraşmayacağını düşünürler. Dolayısıyla böyle korunan bir topluluk olduğuna inanır münafıklar. "Bugün sizi insanlardan bozguna uğratacak kimse yoktur." Artık küfrün ve imansızların da desteklerini aldıklarını düşündükleri için, yani ateist masonların, kafir düşünceyi savunan bazı basın mensuplarının, bazı üçkağıtçıların yani her türlü sahtekarın ve onların hampalarının desteğini aldıklarını düşündükleri için kendilerini güçlü zannediyorlar. "Ve ben de sizin yardımcınızım" demişti." Onlara ilka ediyor şeytan. Hakikaten münafıklarda kendilerine bir güven vardır. Rahatlamış olur psikolojik olarak. Güvende hissederler kendilerini. "Ne zaman ki, iki topluluk birbirini görür oldu (karşılaştı) o, iki topuğu üstünde geri döndü ve: "Şüphesiz ben sizden uzağım." Birdenbire şeytan onları ortada bırakıyor. "Çünkü ben sizin görmediğinizi görüyorum." Bak bu sefer de yine manyaklık yapıyor. "Ben sizin görmediğinizi görüyorum" diyor. O da münafıkları eleştiriyor. "Ben Allah'tan da korkuyorum" Münafıklardan farklı olduğunu söylüyor. "Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır."
"(Şeytan) Onlara vaatler ediyor." (Nisa Suresi, 120) İşte iyi iş adamı olursunuz, imkan sağlanır, evlenirsiniz, eğlenirsiniz, herşey olur diyor. "Onları en olmadık kuruntulara düşürüyor." Acayip vesveseli olur münafıklar. Akıl almaz şeylere kafayı takarlar. Çok pimpirikli olurlar. Genellikle de yalnız yaşar münafıklar. Yalnızlığı tercih ederler. Yalnızlık onların bir özelliğidir. Kalabalık da olsalar hep yalnızlık isterler. Ama asıl şeyleri tabi, sürü halinde yaşarlar. "Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va'detmez." Sürekli aldanma halinde olur münafıklar.
OKTAR BABUNA: Münafıklar Allah'ın hükmüne göre değil şeytanın ahlaksızlığına göre hareket ederler. Şeytandan Allah'a sığınırım, "Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağut'un önünde muhakeme olmayı istemektedirler; - yani şeytanın ahlaksızlığına göre hareket ediyorlar, şeytana göre Allah'a göre değil- oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister." (Nisa Suresi, 60).
ADNAN OKTAR: Münafıklarla ilgili Kuran ayetleri var. Ama Kuran bizim onu düşünmemiz için var. Onu ince analiz etmemiz için var. Şimdi ben şeytanın bu gizli, iblisane sistemini açıklayacağım ve şeytan felç olacak. Münafıklar detay açıklanmadığı için bu kadar ferahlardı. Şimdi onların böyle ta ciğerine kadar, kromozomlarına kadar tarif edeceğim. Dolayısıyla pek gizlilikleri kalmayacak. Zaten zamanı gelince de onlar öyle siyah beyaz resimleriyle, bayağı meşhur olacaklar inşaAllah.
Ve münafıklara Allah Kendi diliyle lanet edip bela diliyor. Yani böyle dua edin diyor Allah. Allah onları helak etsin, münafıkları. Münafıkların helakıyla insanlar kurtulacaktır. Bak küfre demiyorum. Küfre hidayet diliyorum ve düzelmeleri için gayret edeceğim. Ama münafık çok kahpedir, çok hain bir sistemdir. Ve Allah diyor ki, "70 kere onlar için bağışlanma dilesen, yine vazgeçmezler" (Tevbe Suresi, 80 ve 110) diyor. "Kalpleri parçalanmadıkça vazgeçmezler" (Tevbe Suresi, 110) diyor ve ahirette de vazgeçmiyorlar.
ALTUĞ BERKER: Hocam münafıklardan bahsettiniz. Allah bir ayet-i kerimede, Nisa Suresi 141. ayette şöyle buyuruyor, şeytandan Allah'a sığınırım: "Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar..."
ADNAN OKTAR: Tabi münafıkların özelliğidir. Uzaktan Müslümanları gözetlerler. Aklından bir türlü çıkmaz Müslümanlar. Küfür onlar için bir hedef değildir. Dinsizler, ateistler, Darwinistler hedef değildir. Doğrudan Müslümanlar hedeftir. Doğrudan Müslümanları hedef alırlar. O yapı içerisinde de şeytani karakterlerini sürekli geliştirirler. Mesela bakıyoruz şeytanın karakterine, münafıklarla aynı. Peygamber Efendimiz (sav) zamanında da, Hz. Musa (as)'ın devrinde de aynı karakteri gösterttiklerini görüyoruz. Mesela diyor ki Hz. Musa (as) "Rabbiniz bir buzağı kesmenizi emrediyor" diyor. "Nasıl bir buzağı?" diyorlar, "bize detay ver" diyorlar. Hz. Musa (as) vahiyle detay belirtiyor. "Olmaz" diyorlar.
OKTAR BABUNA: Şeytandan Allah'a sığınırım: "Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi. "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler. (Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin" dedi. (Bu sefer) dediler ki: "Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin." O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi. (Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler. (Bunun üzerine Musa, "Rabbim) diyor ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan, salma ve alacası olmayan bir inektir" dedi. (O zaman): "Şimdi gerçeği getirdin" dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu) yapmayacaklardı." (Bakara Suresi, 67-71)
ADNAN OKTAR: Bak o devrin hastalarını, münafıklarını görüyor musun, ne kadar detaycılar. Bir daha ayeti parça parça oku, açıklayayım.
OKTAR BABUNA: "Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler. (Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi. "Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" dediler..."
ADNAN OKTAR: Bu kadar yani, sadece bir sığır kesecekler. Detay istiyor. Tam münafık karakteri. Bütün münafıklarda bu vardır. Burada amaç ne biliyor musun? Haşa, Allah'ın düşünemediğini vurgulamak ve Peygamber (sav)'in de bunu sormayı düşünemediğini vurgulamak istiyor. Haşa, ne Allah'ı beğeniyor haşa, ne Peygamberi. Böyle bir durumdalar. Ama tabi kökeninde, sorsan takva adına soruyordur.
OKTAR BABUNA: "... ‘Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin’ dedi..."
ADNAN OKTAR: Artık emrolunduğunuz şeyi, artık söylüyor. Bitmesi gerekiyor artık orada.
OKTAR BABUNA: "(Bu sefer) dediler ki: ‘Rabbine adımıza yalvar da, bize rengini bildirsin..."
ADNAN OKTAR: Bak münafık detaycılığını görüyor musun? Bir türlü rahatlamaz münafık. Mesela Kuran'da açık hüküm vardır, rahatlamaz. Peygamber (sav) açıklar yine rahatlamaz. İlla ki böyle detaylara girecek. Detay, detay, detay.
OKTAR BABUNA: "... O: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatan sarı bir inektir" dedi. (Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer. İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz" dediler."
ADNAN OKTAR: Bak, "sığırlar birbirine benziyor" diyor. Bak, "inşaAllah doğruyu buluruz" Haşa ne Allah'a güveniyor, ne Peygamberin getirdiği vahye güveniyor, kendi aklına güveniyor. Münafıklar öyledir. Kendi aklına güvenir. Onun için Peygamber Efendimiz (sav) zamanında da münafıklar Kuran'ı kendilerine göre yorumladılar. Kuran'ı yetersiz gördüler. Peygamberimiz (sav)'in şerhini, açıklamalarını yetersiz gördüler. Kendi kafalarından akıl almaz akımlar oluşturuyorlar, akıl almaz fikir sistemleri geliştirdiler. Yüzlerce mezhep oluşturdular. Dört hak mezhebin dışında akıl almaz sapkın kanallara girdiler. Şii, Caferi, Vahabi onların dışında bu söylediklerim. Amaç burada ne? Takva değil. Detayda boğulma, yani Müslümanları detaya boğma. Çünkü bak bunlar cehdi sormuyor, tebliği sormuyor, dini yaymayı sormuyor, Allah'ın kitabını insanlara öğretmeyi sormuyor. Neyi soruyor? Detayları soruyor. Hangi konudaki detayları? Bunların dışındaki detayları. Çünkü onun işine gelmez cehd. Tebliğ, dini yaymak, İslam ahlakını hakim etmek işine gelmez. Bu tarz detaylarda Müslümanları boğmak ister kendi kafasınca. Halbuki Allah'ın hükmü de çok açık. Ama o imalardan yola çıkmaya çalışır. Yani ima bulmaya çalışır Kuran'da. Halbuki Kuran'daki hükümler muhkemdir, çok açıktır, çok açık izahlar vardır. Ve Peygamberimiz (sav) de hadislerle onu şerh eder, açıklar. Fakat münafık Kuran'ın özünü ve aslını esas almaz. Detayları esas alır. Detaylarla Müslümanlara saldırmaya çalışır. Peygamberimiz (sav) zamanında da öyleydi. Mesela Peygamberimiz (sav) ne diyor? "Cehd etmeye gidelim, tebliğe çıkalım" diyor. "Evim açık" diyor. Yani bakın bütün Müslümanların evi açık, herkesin evi açık. Cehd etmeye giden adamın evi açık olmaz olur mu? Orada Müslümanları kendince açmaza sokacak. Niye, çünkü kutsal bilinen aileyi kullanıyor. Aileyi esas alarak köşeye sıkıştırmaya çalışıyor Peygamberimiz (sav) ve sahabeleri, kendince. Tabi ki Allah mutlaka bunlara mağlubiyet veriyor. Ve Müslümanların şevki daha da artmış oluyor. Niye sormuyorsun, "Ya Resulullah, daha çok cihat yapmam için neler yapmam gerekir, daha çok tebliğ yapmam için neler yapmam gerekir?" Bak sordukları sorulara bak. Hz. Musa (as) mücadeleye girdiğinde, cehde girdiğinde, İslam'ı yaymaya girdiğinde ne diyor münafıklar? "Sen ve Rabbin gidin savaşın" diyorlar. Ama inek konusunda, sığırın kesilmesi konusunda muazzam detaylara giriyorsun. Tam sahip çıkıyorsun. Peki cehd olduğunda, dini yayma konusu olduğunda nasıl oluyor? "Sen ve Rabbin gidin savaşın" diyorsun, Müslümanları yalnız bırakıyorsun, münafıklarla beraber gidip it gibi inine girip orada aç karnını doyurmaya çalışıyorsun. Demek ki asıl dertleri, asıl kafaları bambaşka oluyor.
ALTUĞ BERKER: Bir başka ayette Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor, şeytandan Allah'a sığınırım: "Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler..." (Al-i İmran Suresi, 78)
ADNAN OKTAR: Yani Kuran'ı, kendince böyle içinde imalar bulunan yorumlarla, açık, muhkem hükümleri değiştirmeye çalışır. Yahut Tevrat'ın hükümlerini, o devirdeki hükümlerini değiştirmeye çalıştılar ve hakikaten de değiştirdiler. İncil'in hükümlerini değiştirmeye çalıştılar, hakikaten de değiştirdiler. Şimdi de Kuran'ın hükümlerini münafıklar kendilerince dil eğip bükerek anlamazlıktan gelerek değiştirmeye çalışacaklardır. Ama Peygamber Efendimiz (sav) münafıklara karşı nasıl tavırda olacağımızı bize açıklamıştır. Kuran'ın açık hükümleriyle de bu bellidir. Biz onlara karşı akılcı, tam Peygamberimiz (sav)'in izahlarına uygun olarak, ehli sünnet itikadı içerisinde ilmi bir mücadele veriyoruz ve vereceğiz inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Daha önce demiştiniz Hocam Kuran'ın hükümlerine karşı haşa yanlışlamak için müşriklerden de deliller getiriyorlar Peygamber Efendimiz (sav) döneminde.
ADNAN OKTAR: Hatta münafıkların asıl düşüncesi oluyor, müşriklerle ittifak halindeler, onlardan öğrendikleri delilleri, Ehli Kitap'taki müşriklerden öğrendikleri delilleri Müslümanlara delil olarak gösteriyor, Peygamber (sav)'e baskı yapıyorlar. Peygamberimiz (sav)'e Cenab-ı Allah, "az da olsa onlara meyledecektin" diyor. Yani Cenab-ı Allah tehdit eden bir açıklamada bulunuyor. "Az da olsa meyledecektin." Yani, "Cenab-ı Allah'ın lütfuyla meyletmedin" diyor.
OKTAR BABUNA: Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar. (Müminun Suresi, 71)
ADNAN OKTAR: "Eğer Biz seni sağlamlaştırmasaydık, andolsun, onlara az bir şey (de olsa) eğilim gösterecektin. Bu durumda, Biz sana, hayatın da kat kat, ölümün de kat kat (acısını) tattırırdık; sonra Biz'e karşı bir yardımcı bulamazdın". (İsra?Suresi, 74-75) Allah'ın tehdidi var. "Az da olsa onlara meyledecektin" diyor, değil mi? Yani "sana azabı şiddetli tattırırdım" diyor. "Dünya azabını da, ahiret azabını da" diyor. "Dünya azabını da ahiret azabını da tattırırım fakat Allah'ın lütfuyla Allah seni korudu" diyor. Peygamber Efendimiz (sav)'e, o devirde bastırıyorlar münafıklar ve müşrikler. Yani Kuran'a yeni bir ilave yapması için, yeni bir hüküm yapması için, hatta "bize başka bir Kuran getir" diyorlar. Yani kafasında onun bir inanç var, onu Kuran'da arıyor. Bulamayınca Kuran'a yeni bir ilave gelmesini istiyor. Onu da yapamazsa tevil edip, yeni ilaveler yapıp yeni bir şeyler ortaya çıkartmaya çalışıyor. Peygamberimiz (sav) de o devirde onlara karşı çok güçlü tedbirler almıştır inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah. Allah bir ayette, şeytandan Allah'a sığınırım: "Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler." (Nahl Suresi, 116)
ADNAN OKTAR: Bu da münafıkların bir özelliğidir. Helaller, haramlar çıkarırlar. Mesela haramı helal eder. Haram mesela açıkça haram, ona helal der, helali de haram eder, tam tersine çevirir. Mesela helaldir, dilini eğip bükerek bir de bakarsın ki haram etmiş. Dersin "neye göre?" Kendi kafasına göre. Bu da bir risktir, bu da bir anormalliktir, anormal bir düşünce akımıdır. Ona karşı ahir zamanda Müslümanlar çok güçlü bir mücadele vereceklerdir inşaAllah.