OKTAR BABUNA: Hocam siz münafıkları anlatırken ibadetlerinde gösteriş yaparlar, mesela oruç tutuyorlarsa mutlaka onu gösterecek tavırlar yaparlar demiştiniz. İncil'de tam bu örnek geçiyor: "Oruç tuttuğunuz zaman iki yüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler", Matta bölümü, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: İşte, münafıkların yöntemlerinden. Diyor ki Cenab-ı Allah Nisa Suresi 89. ayette, "Onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler..." Kendi nasıl gidiyor Müslümanları bırakıp, mal için, para için, rahatlık için. Bahane bulur zaten münafık. "Şeytan sakın sizi Allah ile aldatmasın" diyor. Münafık mutlaka Allah ile aldatmaya çalışır, yani Müslümanları dağıtmak isterken mutlaka Allah ile aldatarak dağıtmak ister. Ve kendini de örnek olarak göstertir. "Bak ben nasıl gidiyorum, siz de gidin, sen de git, sen de git ve bu dava dursun" der. Münafığın özelliğidir. "Onlar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız..." "Aynı seviyeye gelecektiniz" diyor, istediği budur diyor münafıkların. Nisa Suresi 81, "Tamam-kabul" derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar..." Münafıklarda bir manyaklık vardır, mesela durur durur, birden Müslümanların aleyhine ani bir hareket başlatır, birden ters döner, evliya gibi bir üslupla. Bu şeytanın üslubudur. Birden Müslümanlardan yana gibi görünür, yine sapıtır yine Müslümanların aleyhine döner. Yeniden ters döner Müslümanlardan yana gibi görünür. Diyor ki Allah Nisa Suresi 91. ayette, "... Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar..." Yani fitne oldu mu, en üstünde durdukları konu fitnedir. İslam'ın, Kuran'ın bütünü onları ilgilendirmez, o Müslümanların aleyhine ne bulabilir ona bakar. Yani Müslümanın aleyhinde ne kullanabilir, dinin o kısmı onu ilgilendirir, dinin diğer kısımları cehd kısmı, tebliğ kısmı, İslam ahlakının dünyaya hakim olması kısmı hiçbiri onu ilgilendirmez. Müslümanların vefalı olması, sadık olması, sabırlı olması, vefalı olması, "... kurşunla kaynatılmış binalar gibi saf bağlayıp mücadele edenleri Allah sever..." diyor Allah. Bu ayetlerin hiçbiri münafığı ilgilendirmez. Münafığı ilgilendiren, tehlikeden uzak, rahat yaşamaktır ve sadece kendini düşünür münafık, ama bunu düşünürken tabi çok dürüst görünüm vererek bunu yapar, bu çok önemlidir. Ahir zaman münafıkları öbür münafıklar gibi değil. Yani Peygamber Efendimiz (sav) zamanının münafıkları da çok çetindiler. Ama Hz. Mehdi (as) devrinin münafıkları çok incedir, yani çok detaylıdır ve çok girifttir ve doğrudan şeytan yardım ettiği için. Çünkü şeytan İslam ahlakının dünyaya hakim olmasını istemiyor. İslam'ın dünyaya hakim olmasını istemezken münafıkları dine, İslam'a, Kuran'a alenen karşı çıkacak şekilde karşımıza çıkarmaz. Dini, İslam'ı çok titiz savunan insanlar olarak karşımıza çıkaracaktır münafıkları şeytan. Şeytan öyle avanak değil, bizim anladığımız anlamda. Çok zekidir şeytan. Müthiş bir zekaya sahiptir ve müthiş bir mantık örgüsüne sahiptir. Muazzam bir mantık örgüsüne. Fakat akıl anlamında ahmaktır, aklı yoktur. Akıl ve vicdan çökmüştür. Münafık da şeytanın dünyadaki insan olarak yansımasıdır. "Atlılarınla, yayalarınla" diyor ya ayette. Yayaları insan şeklindedir. Gelir, konuşur, faaliyet yapar. Ama şeytan onları tenbihler. "Sakın dinsiz görünümünde çıkma" der, nasıl çıkması gerekeceğini sorar o, "çok dindar olduğunu göstert" der, "çok takva olduğunu, onları takva görünümünle boğman gerekir" der. "Detaya gir, detaylar meydana getir, Müslümanların açıklarını aramaya çalış, mutlaka bir şeyler bulmaya çalış ama bunları yaparken de mutlaka takva görünümünde yap ki dışarıdan bakanlar seni farkedemesin. O senin elbisen" der. Onun için Cenab-ı Allah, "Sakın şeytan sizi Allah ile aldatmasın" diyor. Allah'ın adını anarak aldatmasın, çünkü iblisin yöntemi, münafıkların yöntemi Allah'ı yoğun olarak anaraktır. Yani takva görünümüyle yapar, dini karmakarışık hale getirir, "sen zorluktan kaçıyorsun, ama ben zorluğun içindeyim bak" der. Şimdi ona bakan avamdan bir insan da, "bu kolaylığın peşinde, bu zorluğun peşinde" der. "Zorluktan bu kaçınmadığına göre doğru olan bu" der. Halbuki onu boğacak bir sistemi kurmuştur o. Labirentler kurmuştur, o labirentlerin içinde onu boğacaktır. Kuran'a uygun olmayan, hadise uygun olmayan karmakarışık bir sistem kurar. Bu onun içinde boğulduğunda, "ben dememiş miydim?" der. "Ben güçlüyüm, ama sen zayıfsın, bak gördün mü boğuldun" der. Halbuki o zaten onu organize edendir. Şeytanın üslubu biliyorsunuz, cehennemde bunu söylüyor, "ben sizi sadece çağırdım" diyor, "ben Allah'tan korkarım" diyor. Nisa Suresi 62. ayette, "... kuşkusuz sonra sana gelerek..." mesela geliyorlar Hz. Mehdi (as)'ın yanına veyahut Peygamber Efendimiz (sav)'in yanına "... kuşkusuz..." diyorlar. Tebliğ yapıyorlar kendilerince, "... biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik..." "Biz iyilik amacıyla, düzeltmek amacıyla, iyi olmanızı istiyoruz biz ve uzlaşmayı istiyoruz" diyor, çok uzlaşmacı görünür münafıklar. Böyle alttan alan görünür, onda sakın hataya düşmemek lazım, uzlaşmacıdırlar. "... Biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik..." Çünkü mevzi kazanması gerekir. Münafık yakalandığında tedbiri yoğunlaştırır, bunun için de iyilik görünümünü, uzlaşmacı görünümünü yoğunlaştırır, ki gözden kaçsın. Yakalanmayı ortadan kaldırmak için bunu yapar. Onun için münafıklar genellikle çok başarılı olurlar. Yani tahribatları çok şiddetli olur. Ama biz de biraz zorlanıyorlar.
"‘... Uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik’ diye Allah'a yemin ederler..." Yani Allah adıyla konuşuyor, "yemin ediyorum" diyor. "Sadece uzlaşma ve iyilik", "Başka hiçbir amacımız yok" diyor. "Bakın şurada bir açıklık, gedik var. Ben onu düzeltmeye çalışıyorum" diyor. Halbuki bütün amacı İslam'ı çökertmek. O an bulabildiği, kendince güya gedik gibi bulduğu bir nokta olmuş oluyor. İslam'ın bütün hükümleri onu ilgilendirmez, halbuki yüzlerce hükmü var, değil mi ve cehd var. Onu birinci plana alması gerekirken, onu almaz münafık. O girift yönleri, Kuran'da açıklanmadığını zannettiği, hani vardır ya haşa benzetmek gibi olmasın kanun boşlukları olur bazen, suçlular onlardan istifade etmeye başlar. Münafık da kendince Kuran'da açık bulduğu yerlerden girmeye çalışır. Halbuki Kuran'da zaten bir şey açıklanmadıysa o zaten helaldir. Mesela kiraz helal mi diye biz gidip kirazı araştırmayız, üzüm helal mi diye araştırmayız. Ama münafık "bunun hükmünü sen nerede buldun?" der. "Kirazın hükmü var mı? der. Yazmıyorsa haram değil, helaldir. Açık hüküm yoksa helaldir değil mi? Ama münafık bunu kabul etmez, bu yöntemi kendince bir kurnazlık olarak uygular.
ADNAN OKTAR: Tevbe Suresi 74. ayette, "... İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir..." Ne biliyor musun erişemedikleri şey? Münafık zannedersin ki gözü büyüklükte, büyük bir alim olmak yahut Mehdi olmak veya Peygamber olmak, yani bu da sapkınlıktır tabi. Ama bu zaten nefret ettiği sistemdir, yani öyle bir şey olmaz. Münafıkta farklılık vardır. Mesela saf tipler vardır, aklı zayıftır yahut cezbe halindedir veyahut sorunludur, Mehdi olmak ister, belirli bir noktaya gelmek ister, alim olmak ister, yahut peygamberlik iddiası. Münafık böyle değildir. Münafık, haşa, Allah'ı da beğenmez. Hepsinin üstünde görür kendini, şeytan gibi, yani şeytanla aynıdır. Diyor ki: "... İslamlıklarından sonra inkara sapmışlardır ve erişemedikleri bir şeye yeltenmişlerdir..." Asıl bilinçaltındaki ana hedefleri bu oluyor. Allah'tan daha büyük olmak, haşa. "... Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu..." İntikamcıdır münafık, akşama kadar intikam peşinde olur. Hasta ve psikopat ruhludur, nasıl intikam alırım onun düşüncesi içerisindedir. Yahut nasıl birilerine bir şeyler söylerim de Müslümanlara saldırtırım, yahut Müslümanların aleyhinde nasıl haber yayarım, bununla uğraşır münafık. Akşama kadar, ana konusu budur. Beynindeki tek konu budur. Yemek, içmek, uyumak ve Müslümanlardan intikam. Başka bir konusu yoktur münafığın. "... Oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu..." Yani Allah elçisi kanalıyla ya da Hz. Mehdi (as) kanalıyla en güzel iyilikleri yapar, en güzel ikramları sunar, en iyi ortamlarda yaşatır. Ama bu onların azgınlığını ve ona karşı öfkelerini arttırır. Mesela en güzel şekilde giyiniyor, en güzel şekilde yiyor Peygamber Efendimiz (sav) zamanında. Huzurlu bir ortam, kötü söz işitmiyor. Yanlış bir konuşma olmuyor, çok sevecen, sevgi dolu, güvenli bir ortam. Münafığa bu yetmiyor, münafık pislik içinde yaşamak ister, pislik sever. Yani diyorum ya domuzun kirli yerinde kan emmek... Ve ayrılamaz da, yapıştı mı kene gibi kanı sürekli emer. Şimdi kene arada uçacak falan zannedersin, şöyle hafif bir tur atar gelir, yine oraya yapışır, çünkü kan oradadır. "Bu pisliğin içinde işin ne?" dersin. "Orada kan var, beni bu ilgilendiriyor" der münafık. Diyor ki Al-i İmran Suresi 154. ayette, "... Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak..." Cahiliye kafasıyla bakarlar. Yani Kurani mantıkla bakmaz, Kurani mantığı Kuran'la mücadele için kullanır münafık. Yani Kuran'a karşı savaş için kullanır Kuran'ı. Onun için Hz. Ali (ra), Hz. Mehdi (as) ile ilgili gelen hadiste "Hz. Mehdi (as)'ın işi zordur" diyor. "Çünkü münafıklar Kuran'la onun karşısına çıkacaklar" diyor. Hz. Mehdi (as)'ın karşısına münafıklar Kuran'la çıkacaklar diyor. "... Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı..." Çıkarcı oldukları için, bakıyor "kan var mı? Kan" diyor. Yok. Nerede? Domuzun ilgili yerinde. Gider oraya yapışır. "..."Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar...." Yani "bir çıkarımız yok" diyorlar, "ya hapsedileceğiz, ya dövüleceğiz, ya iftiraya uğrayacağız. Bizim burada bir çıkarımız olmaz" diyorlar. Nerede olur? "Domuzun ilgili yerinde" diyor adam. Onun için Peygamber Efendimiz (sav)'in yanından kitleler halinde ayrılıyorlardı münafıklar. Durmaya, yüzünü görmeye tahammül edemiyorlardı o mübareğin, o nurun. Yakıyordu onları onun nuru. Peygamber Efendimiz (sav)'in yüzüne bakmaya tahammülleri yoktu. Yakıyordu onun nuru. Hz. Mehdi (as)'ın nuru da yakar bütün münafıkları. Bakamaz ve kaçabildiğince kaçar. En ziyade istek duydukları şeylerden birisi de odur. Hz. Mehdi (as)'dan mümkün mertebe uzak durmak. Peygamber Efendimiz (sav)'den mümkün mertebe uzak durmak. Hatta Peygamber Efendimiz (sav) sohbet ediyor, birisi kalkıyor gidiyor, akılsız münafık da onu siper alıyor. Ayet var onunla beraber çıkıyor. Bu kadar akılsız. Fark edileceğini fark etmiyor. Bütün sahabe orada, görünmez mi o? Ve kendini çok akıllı zannediyor, kurnazlık yaptığını düşünüyor. "... Onlar kendi paylarıyla yararlanmaya baktılar..." Yani payına düşen nedir, ona bakıyor ve ondan yararlanmaya çalışıyor. Yiyip içip, yan gelip yatmak, ama o arada Kuran'ı kolluyormuş gibi görünüp Kuran'a karşı savaş vermek. Bunu nasıl yapıyor? Namazı kılar, orucu da tutar, cehdi yapmaz, dinin yayılmasını istemez. Tebliğ yapmaz. Dolayısıyla her münafık anti Mehdi'dir. Hiçbir münafık Hz. Mehdi (as)'ı ağzına almak istemez. Yani şiddetle kaçınır. "... Siz de, sizden öncekilerin kendi paylarıyla yararlanmaya kalkışmaları gibi, kendi paylarınızla yararlanmaya baktınız..." Daha önceki münafıklar nasıldı? Onlar da paylarından yararlanmak için Müslümanların yanından kaçıyorlardı. Gidiyor babasından yahut anasından yahut abisinden veya işyerinden, neyse o paylarından yararlanmak için, Müslümanların yanından kaçıyorlar. Bu münafık karakteri. "Daha öncekilerin yaptığının aynısını yapıyorsunuz" diyor Allah. Yani, münafık karakterinde bir değişiklik olmuyor. Onlar da aynı şekilde Kuran'ı kullanarak, Kuran'a karşı mücadele verirler. Kuran'ı kullanarak Müslümanlara karşı mücadele vermeye kalkarlar. Ama cehd etmekten ve tebliğden şiddetle uzak dururlar. En istemedikleri şeydir. O da Kuran'ı Müslümanların gerçekten anlayamayacağını zannederek, öyle bir akılsızlığın içine girerler. Kuran onlara kapanmıştır anlayamaz. Kuran'ın özgürlüğünü de kavrayamaz. Benim ana görevlerimden birisi de münafıkları ilmen pestil gibi ezmek, ama Kuran'la, hadisle, ilimle, bilgiyle, sevgiyle. Sevgi, muhabbet münafıkları yakar. Münafık kan ister, zulüm ister. Bir kısım cahiller de istiyor, ayrı. Ayrı onlar.
OKTAR BABUNA: O söylediğiniz ayeti okuyorum Hocam, şeytandan Allah'a sığınırım: "Elçinin çağırmasını, kendi aranızda kiminizin kimini çağırması gibi saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar." (Nur Suresi, 63)
ADNAN OKTAR: Münafıklar hep bir bela gelmesi korkusu içindedirler zaten. Hayatları cehennemdir münafıkların.
OKTAR BABUNA: Siz Hocam münafıkları çok detaylı deşifre ediyorsunuz, maşaAllah. Allah razı olsun. Tartışmacı olduklarını, delice teviller yaptıklarını söylemiştiniz. Bir ayette münafıkların Peygamberimiz (sav) ile ahlaksızca tartışmaya yeltendikleri haber veriliyor. Şeytandan Allah'a sığınırım, "(Herşey) Açıkça ortaya çıktıktan sonra bile, sanki kendileri, göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, seninle hak konusunda tartışıp duruyorlardı." (Enfal Suresi, 6)
ADNAN OKTAR: Evet Peygamber (sav) ile sürekli cedelleşmeye kalkmışlardır münafıklar. Yani Peygamberimiz (sav)'i güya kendilerince mat etmeye çalışmışlardır ve Kuran'la mat etmeye çalışmışlardır kendilerince, ahmak akıllarınca. Her seferinde rezil rüsva olmuşlardır. Peygamberimiz (sav)'in evliliklerini dillerine dolamışlardır. Peygamberimiz (sav)'e kendilerini hibe eden kadınlar vardı, ondan çok rahatsız oldular. Çok fazla mümin kadın kendini hibe etti mehirsiz. Direk "ben seninim" dediler Peygamber (sav)'e. Bu da ağırlarına gitti. Allah ona özellikle dikkat çekti sonra Kuran ayetinde. Ve teyzesinin kızlarını, halasının kızlarını, hepsini Cenab-ı Allah helal kıldı Peygamber Efendimiz (sav)'e. Bu beyni iğdiş, ruhu iğdiş tiplerin, Peygamber Efendimiz (sav)'in coşkusu, sevgisi, kadınlara karşı olan muhabbeti ağırına gitti, haset ettiler. Allah onlara rezil rüsvay olmayı, Peygamberimiz (sav)'e de onuru, güzelliği, izzeti, şerefi, mutluluğu ve sevinci nasip etti. Ve cenneti nasip etti. Hepsinin üstünde rızasını nasip etti, elhamdulillah.
OKTAR BABUNA: Yine Peygamber Efendimiz (sav)'in uygulamalarını da münafıklar kendi düşük akıllarınca beğenmiyorlar, siz daha iyi bilirsiniz inşaAllah ve yadırgıyorlar. O da ayette bildiriliyor Hocam, şu şekilde, şeytandan Allah'a sığınırım, "Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazablanırlar. Eğer onlar, Allah'ın ve elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah pek yakında bize fazlından verecek, O'nun elçisi de. Biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz" deselerdi (ya)!.." (Tevbe Suresi, 58-59)
...
ADNAN OKTAR: Hz Mehdi (as) devrinde insanlar ağır davranacaklar. Hz. Hz. Mehdi (as)'ın cemaatine katılmayacaklar. Bu nedenle bu mübarek topluluğun sayısı 313 kişi olacaktır. Onlara imtihan olarak isabet eden hapis, sürgün, iftira, hakaret gibi zorluklardan, musibetlerden etkilenip onlardan uzak kalacaklardır insanlar. Ve uzak kalmalarına sevinip "Doğrusu", şeytandan Allah'a sığınırım; "Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım" (Nisa Suresi, 72) diyecekler, ayet var, Kuran ayeti. Aynısını söylüyor. Münafıkların sözüdür bu. "Bu sahtekarlar Allah'ı anarak, takva görünmeye çalışarak, Hz. Mehdi (as)'ın cemaatine karşı mücadele edeceklerdir" diyor Gülşen Dağcı, Sinop 28.06.2009 tarihinde saat 13.12'de göndermiş bu mesajı. Nisa Suresi 72, "Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet, size bir musibet isabet edecek olsa: "Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım" der." Münafıkların ağır davranması vardır, ağırlaştırırlar, her şeyi zorlaştırırlar, uzaklara atarlar, ağırlık verirler. Bir kısmı da cahilliğinden yapar tabi. Fakat Allah Hz. Mehdi (as)'ın cemaatine zafer verip İslam ahlakı dünyaya hakim olduğunda aynı kişiler "keşke onlarla birlikte olsaydık böylece biz de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa' erseydik" diyecekler. Nisa Suresi, 73. Münafıkların ahlakıdır bu. "Eğer size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse..." yani Hz. Mehdi (as) ve cemaati bir zafer kazanır, İslamiyet dünyaya hakim olursa: "... o zaman da, sanki onunla aranızda hiç bir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; "Keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa' erseydim." "Ayeti kerimenin işari anlamı Hz. Mehdi (as)'ın devrine ve ahir zamana bakmaktadır" diyor kardeşimiz.
...
ADNAN OKTAR: "Tam münafıklık konusu açılmışken sormak istiyorum inşaAllah. Bu saatten sonra küfür dalaletine düşmem Allah'ın izniyle, ama münafık olmaktan çok korkuyorum. Kendimi bazen çok samimiyetsiz buluyorum..." Ne güzel, bu mümin alametidir. Münafık zaten hiç üstüne kondurmaz. Ama münafık olduğundan da emin olur. Dedim ya, "köpek" dersin, "efendim bana mı dedin?" der. "Alçak" dersin, "efendim bana mı dedin?" der. Yani ne dersen, "bana mı dedin?" der. Her yerden çıkartır deliller. Mesela "kağıt beyaz" dersin. "Benim yüzüm de beyaz, sen oradan bağlantı kurdun, demek ki bana söylüyorsun" der. İlla ki bulur yani o, kendi farkına varır. Ama samimi mümin zaten münafık olmaktan korkar, çekinir ve münafık ayetlerinden de zaten en çok mümin insanlar çekinirler. Müminleri ilgilendirir. Münafık zaten münafık ayetlerini kabul etmez, Kuran'ı kabul etmiyor ki, öyle bir tehdidi kabul etsin. Münafık ayetlerinden münafık şu yönden çekinir. Rezil rüsvay olduğu için, aşağılandığı için çekinir. Çünkü öyle bir açıklamış ki Kuran, öyle bir şerh ediyoruz ki, yani münafığın yakalanmaması adeta imkansız hale geliyor. Münafık da enaniyet ve gururuna çok düşkün olduğu için her anlatıldığında ciğerine ok yemiş gibi olur. Kafasına balyozla vuruluyor gibi olur. Münafık deliye döner her seferinde. Çünkü her anlattığım tam on ikiden, tam isabet. Her anlatım tam isabet. Şimdi etrafındaki insanlar da biliyor münafık olduğunu, kendi de biliyor. Anlatılanlar da tam uyumlu olunca, birebir uyumlu olunca "hayır" diyecek hali de kalmıyor. Yani "bu uymuyor" diyecek gibi de değil. Herkesin anladığını anlamaktan kaynaklanan panikten dolayı rahatsız oluyor. Yoksa Kuran ayetine zaten inanmaz münafık. Yani onu ilgilendirmez. Ama Müslüman münafık ayetlerinin hepsinden çok çekinir. "Aman" der "acaba ayet bana mı bakıyor?". "Ben de böyle bir özellik mi var?" Allah'a sığınır ve kendini düzeltir, çeki düzen verir kendine. Münafık zaten hiçbirini kabul etmediği için sadece rezil olmanın verdiği rahatsızlığı yaşar. Ondan kurtulmak için yeni yeni taktikler arar. Yeni yeni yöntemler arar. Çünkü hem gider münafık "ben Allah'ı anıyorum, Kuran'la konuşuyorum, buna rağmen beni nasıl yakalıyorlar" der. "Ben buna rağmen nasıl yakalanıyorum?" der. Münafık böyle yaralı bir domuz gibidir. Sürekli kaçar, ama sürekli de yakalanır. "Kendimi bazen çok samimiyetsiz buluyorum" Bu samimiyet alametidir, samimi olacak demektir. "Münafıklar münafık olduğunu bilir mi?" Hem nasıl, hem nasıl, yani beyninin en geri hücrelerine kadar bilir, ama hiçbir şekilde de kabul etmek istemezler. Diliyle kabul etmez münafık. Yoksa kalbiyle anlar. Kalben anlar. "Bunu değerlendirebilir misiniz, cevaplarsanız çok sevinirim. Bu maili yazarken konu kapandı ama nasip artık" diyor. Nasip tükenmez Yasemin. Bak Allah yine nasibi getirdi ayağına, yakınına...
Kendilerine kondurmuyorlar, ama ahirete gittiklerinde "biz diyorlar böyle bir şey yapmadık. Böyle bir olayımız yok" diyorlar. Allah ile orada, haşa, kendilerince tartışmaya kalkıyorlar. Münafıklar öyle çetin ve öyle aşağılıktırlar ki, yani onlarla sözle baş etmek güçtür genellikle. Çünkü böyle yaralı sincap gibi hoplar, oradan oraya hoplar, oradan oraya hoplar. Ama ahirette bunu yapamıyorlar. Ama hoplarken de domuz sürek avı gibidir, Müslümanın çok hoşuna gider, eğlenir. Sürekli yakalar, yakalar, kafasına vurursun imanın nuruyla ve o nur onu parçalar, ama ahirette Allah'a yapmak istiyorlar, haşa, Cenab-ı Allah'ın karşısında. Diyor ki "ben böyle bir şey yapmam, düşünmedim" diyor. Dili diyor ki, dili, "sen düşündün" diyor. Diyor ki, "benim derimin böyle bir bağlantısı yok derimin" diyor. Yani "elim böyle bir şey yapmadı" diyor. Eli konuşmaya başlıyor, cildi. "Buna ne oluyor?" diyor. "Bu nasıl oluyor konuşuyor?" diyor. "Her şeye nutku veren" diyor Cenab-ı Allah onları da öyle konuşturduğunu belirtiyor. Ahirette bir mucizedir. Yani münafıkların kahrolacağı bir mucizedir. Küfrün kahrolacağı bir mucizedir. Çok büyük azap çekeceklerdir. Vücut organları konuşmaya başlayacaklar. Öbür türlü münafık çok demogojiye yatkındır. Çünkü mesela, "beni niye cehenneme koydun?" diyor Allah'a. "Ben ne yaptım?" diyor. Cildi cevap veriyor, dili cevap veriyor, eli cevap veriyor, gözü cevap veriyor. Yani vücut organlarını kontrol edemiyor. En çok vücuduna güveniyor ya, ki zaten rezalet tarzında yaratılıyor, vücudu perişan şekilde yaratılır. Simsiyah, gözleri mor yaratılır ve bayağı perişandır. Kafaları geriye dönük olarak, yani insan yüzü düz ya küfürde geriye dönük yaratılıyor yaratıldıklarında ahirette. Yani yüzüne baktığında ensesini görürsün. Yüzünü görmek için sırtını dönmesi lazım. Yani sırtında yüzü. Öyle olacak inşaAllah. İşte orada Allah onları konuşturuyor. Orada rezil rüsva oluyorlar.
ADNAN OKTAR: Bediüzzaman zaten direkt bir küfür sistemi var demiyor. "Cereyan-ı münafıkane" diyor. Münafık sistem var... Münafıklar da güçlü bir sistem olduğu için Müslümanlar içinde, sırf Türkiye'de değil, İslam aleminde muazzam bir münafık sistem var. Türkiye'de de var münafık sistem. Küçük küçük, irili ufaklı bunlar yayılmışlardır, münafık sistemler. Münafık sistemde adamlarda takva görünme esastır. Ama pratikte İslam ahlakının dünya hakimiyetini istememe vardır, bakın bu çok önemli. Yani Türk İslam Birliği'ni istememe vardır. Ama her şeyi yapar. Adam "ben dervişim" der, sakalını göbeğine kadar uzatır, elinde tesbihi vardır, hepsini yapar. "Peki İttihad-ı İslam'ı niye istemiyorsun?" diyorsun, "ben bunu istemiyorum" diyor. Tabi bunu direk söylemiyor, "bu ayrı bir konu" diyor, "ben önce nefsimi ıslah etmek durumundayım, büyük cihat asıl insanın kendi nefsiyle olan cihattır" diyor. "Baksana" diyor "dışarıda ne kadar cazibedar bir ortam var, ben ona karşı cihat yapıyorum şu anda" diyor. "Çoluğun çocuğun?" "Onlar da cihat yapıyor" diyor. Yani "nefsiyle cihat yapıyorlar" diyor. Zaten o konuyu bitirmiş oluyor. Böyle bir çok kurnazlıkla egoist bir sistem, kendini kurtarmaya çalışan bir sistem kurmuş durumdalar. Mesela bir aile oluyor o kendini kurtarmanın peşinde oluyor. Şahıs kendi ekonomik özgürlüğünü kazanmanın peşinde oluyor. Veyahut tahsilini yapmanın peşinde oluyor. İslam alemini topluca değerlendiren, topluca biraraya getirmek isteyen, Allah'ın emri olan ruhu unutuyorlar. Halbuki bu dünyaya geliş amacımız zaten Allah'a kul olmak ve İslam ahlakının dünyaya hakim olması. Bu çok kolaydır. İslam ahlakının dünyaya hakim olması, insanlar gözlerinde bunu büyütüyorlar, şeytan onlara büyüttürüyor. Mesela namazı da insanlar gözünde büyütür, bir de bakar ki namazı çok rahat kıldığını görür. Yahut başka bir ibadet olur, mesela oruç olur, gözünde büyütür, çok kolay olduğunu anlar. İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti de çok çok kolaydır. Ama bakın ısrarla kaçındıkları bir konu var, Mehdiyet konusu. Bundan kaçınıyorlar. Peygamber Efendimiz (sav)'in mucizelerine, harikalarına karşı müthiş bir sevgi varmış gibi görünüyor. Peki Peygamberimiz (sav)'in olmayan, hayali mucizeleri var, mesela sineğin kanadını batırır çorbanın içine diyor, sinek durur tabağın kenarına koyar, olmayan bir şey, bunu ballandırarak, büyük bir zevkle anlatıyorlar. Peki bunu anlatacağına Peygamber (sav)'in gerçekten oluşmuş bir mucizesi var, mesela diyor ki "Kabe'de baskın olacak". 1400 yıldan beri olmayan bir şeyi Peygamber (sav), "Hz. Mehdi (as) devrinde olacak" diyor, tarih vererek söylüyor, aynısıyla oluyor. Bu bir harika, niye gazetende derginde bunu yayınlamıyorsun? "15 gün arayla Ay ve Güneş tutulmaları olacak" diyor, mesela bu çok büyük bir harika, bunu niye yayınlamıyorsun? Niye bunu Peygamberimiz (sav)'e izafe ederek, büyük bir heyecanla anlatmıyorsun? "İran'la Irak arasında savaş olacağını" söylüyor o dönemde, çok büyük bir mucize bu, tam dediği gibi çıkıyor, bunu anlat. Kuyruklu yıldızı söylüyor mesela, Lulin kuyruklu yıldızı, aynen dediği gibi çıkıyor, Halley kuyruklu yıldızının çıkacağını söylüyor o devirde, aynısıyla oluyor. Buna benzer yüz ellinin üstünde olay var. Her gün Peygamber (sav)'in bir mucizesini açıklayın, anlatın... Ama hurafe oldu mu heyecanla anlatıyor. Peygamberimiz (sav)'e karşı gerçekten saygı ve sevgi varsa, Peygamberimiz (sav)'in mucizelerinin anlatılması gerekir. Tahakkuk etmiş, elle tutulur mucizeler bunlar. Harika olan mucizeler. Yani buna toptan karar almış gibi bazı kişiler susuyorlar. İslam aleminde mesela bugün internete bakıyoruz, bu mucizeleri dilden dile birbirlerine anlatıyorlar. Herkes farkında. Ama bir kısım yayın organları bunlardan bihaber gibi göstertiyor kendisini. Ama mesela bir kişi ortaya çıksa bir gün, bir başbakan ortaya çıksa, "bunlar çok büyük bir mucizedir" dese, "bunlar harikadır, bunlar çıkmış, bunlar niçin konuşulmuyor?" dese yer yerinden oynar. Ve hemen bütün dünyada gündem olur. Ama bunun özellikle ve itinayla kapatıldığını görüyoruz, bu mucizelerin. Bu böyle mi devam edecek? Değil. İleride bunları insanlar utançla, hayretle hatırlayacaklar. Diyecekler, "bize bu bir yıl anlatıldı, iki yıl daha anlatıldı, üç yıl anlatıldı, dört yıl anlatıldı, ısrarla anlamazdan geldik, bu Allah'ın bir mucizesi, basiretimiz mi kapandı? Bu nasıl oldu?" diyecekler. Mesela İttihad-ı İslam'ı savunmadıklarından dolayı utanç duyacaklar. Türk İslam Birliği'ni savunmadıklarından dolayı utanç duyacaklar. Bunu şaşırarak hatırlayacaklar, hayret edecekler. Hz. İsa (as)'ın inişini inkar ettikleri için utanacaklar. Hz. Mehdi (as)'ın gelişini inkar ettikleri için utanacaklar ve kendilerine de şaşıracaklar.
Bizim hizmetimizi engellemek isteyen çabalar olacaktır. Ama o çabalar olmasa da insan biraz durgunlaşabilir. Münafık atakları, küfri ataklarlar insanı çok coşturuyor, çok heyecanlandırıyor. Bakıyorum ateist sitelerde tek hedefim, çok hoşuma gidiyor. Münafık sitelerine bakıyorum, münafıkların oluşturduğu, tek hedefim, iftihar ediyorum, maşaAllah. Bu benim için çok büyük bir şeref. Mesela bir münafık, dünyanın pek çok yerinde küfür yaşanıyor değil mi, gayri meşru hayat yaşanıyor, 7 milyarlık dünya, hepsine dikkatini verebilir. Hiçbiriyle ilgilenmeyip münafıklar doğrudan benimle ilgileniyor. Ben ve bizim faaliyetimizle ilgileniyor, hayrettir. Etrafında akrabalarına bak, dalalet içindeler, arkadaşlarına bak küfrün içine batmışlar, diğer arkadaşlarına bakıyorsun münafıklarla iç içeler. Yoğun olarak küfrün ortasındasın, yoğun olarak münafıklığın ortasındasın, münafıklığın başını çekenlerdensin, çok fazla böyle yüzlerce site var. Ama bakıyoruz tek hedef benim. Ne güzel bir nimet. Niye gözün başka yerleri göremiyor? Hakikaten uğraşmak istiyorsan sen, komünistler var, ateistler var, dinsizler var, ahlaksızlar var, bin bir türlü kepazelik var dünyada, uyuşturucu müptelaları var, zalimler var, zulmedenler var, Müslümanları ezenler var, Amerika'sında, Rusya'sında, heryerde çaka çaka dolu. Bunlara sen tek kelime söylemeyip de, geceni gündüzünü sen bana ayırıyorsan, bende bir fevkaladelik vardır inşaAllah, değil mi? Siteni sırf bana ayırıyorsan bende bir fevkaladelik vardır, iftihar ederim. Çünkü senin en son muhatap alacağın adam olmam gerekiyor benim. Ama en başta muhatap olduğuna göre, demek ki en önemli görevi biz yapıyoruz inşaAllah. Ki ben kusursuzum, peygamberim değmiyorum, ben Allah'ın herhangi bir kuluyum. Ama o kadar küfür ayaktayken, milyonlarca, milyarlarca küfür ayaktayken, onbinlerce, milyonlarca münafık ataktayken ve sen de onların içindeyken, sizler de onların içindeyken, oturup beni ana hedef yapıyorsanız fevkaladelik vardır bunda. Demek ki canınızı çok yakıyorum, nasırınıza çok bastım her halde. Basmaya devam edeceğiz, nasırınıza, ayağınıza basacağız (ilmen, fikirle, sevgiyle, bilgiyle) böyle hamur gibi açacağız inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Önce müsaade ederseniz Bediüzzaman'ın bir söz vardı Hocam. "Ahirzamanda, dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak: Birisi: Nifak perdesi altında risalet-i Ahmediyeyi (asm) inkar edecek, Süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek" münafıkların evet, "şeriat-ı İslamiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı, Al-i Beyt-i Nebevinin silsile-i nuranisine bağlanan ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek, Al-i Beytten Muhammed Mehdi isminde bir zat-ı nurani, o Süfyanın şahs-ı manevisi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır." inşaAllah.
Peygamberimiz (sav), Hocam bir hadiste de "Ümmetimden bir cemaat devamlı olarak Allah'ın emri üzerine düşmanla kahredercesine (ilmen) mücadele edecek, muhalifleri kendilerine hiç bir zarar veremeyecek" diyor inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Siz daha iyi bilirsiniz Hocam inşaAllah. Peygamberimiz Efendimiz (sav)'in uygulamalarını münafıklar kendi düşük akıllarınca beğenmiyorlar ve yadırgıyorlar. Ayette şöyle bildiriliyor Hocam. Şeytandan Allah'a sığınırım; "Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazablanırlar. Eğer onlar, Allah'ın ve elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: "Bize Allah yeter; Allah pek yakında bize fazlından verecek, O'nun elçisi de. Biz gerçekten ancak Allah'a rağbet edenleriz" deselerdi (ya)." (Tevbe Suresi, 58-59)
ADNAN OKTAR: Şimdi münafıkların bir özelliği vardır, çok çok mühim temel özelliklerinden bir tanesidir, küfürle mücadele etmezler. Küfür onlar için sorun değildir. Diğer münafıklarla da mücadele etmezler. O da sorun değildir. Kimle mücadele eder biliyor musun? En başarılı bulduğu Müslüman gurup yahut kişi kimse onla mücadele eder. Mesela etrafında soysuzlar vardır, ahlaksızlar vardır, fuhuş yapanlar, gayri meşru ilişkiye girenler, sapıklar, it kopuk, hepsi olur. Onlarla böyle can ciğer kuzu sarması olur, gider kucaklarında oturur onların, onlarla iç içe yaşar, onların kanını emer, kirini koklar, onlarla yaşar. "Sen şimdi Müslüman olduğunu söylüyorsun, çok güzel, hadisene" dersin "bak etrafında küfür var, münafıklar var, ahlaksızlar var." "Benim derdim o değil" der. "Ne senin derdin?" O devirde en başarılı bulduğu kimse, ona münafık yönlenir. Peygamber Efendimiz (sav)'in zamanında münafıkların mücadele edeceği adam yok muydu? Küfür var, ahlaksızlar var, üç kağıtçılar var, bir çok insan var. Hiçbiri ilgilendirmiyordu münafıkları. Kim ilgilendiriyordu biliyor musunuz? Peygamberimiz (sav), tek hedef O'ydu. O'nu eleştiriyorlar, O'nunla ilgili konular konuşuyorlar, O'nun evliliklerini, O'nun kadınlara karşı arzusunu, O'nun yaptığı hareketlerde kendince eksik gördükleri, haşa, tavırları, bunları gündem yapıyorlardı. Kardeşim sen gitmişsin, sapıkların kucağına oturmuşsun, ahlaksızlarla iç içesin. Peygamber (sav) dünyanın en güzel insanı, en kutlu insanı, sen onu niye hedef ediniyorsun? Uğraşsana işte kafirlerle, küfürle, tuğyanla, dalaletle, sapıklarla, üç kağıtçılarla uğraşsana. Vaktini onlara ayırsana, onlara emek versene. Yapmaz, çünkü şeytan onları görevlendirmiş, sadece Müslümanlara yönelmesi gerekiyor. Şimdi Müslümanlara yöneldiğinde ne olur? Müslümanın enerjisidir. Müslüman eğer kafiri ve münafığı yoksa, bir eksiklik yaşar, çok ciddi bir eksiklik yaşar. Allah'ın bir lütfudur. Allah münafıkları ve küfrü, Müslümanların has olanlarına musallat eder ki, yiğitlikleri ortaya çıksın, güçleri ortaya çıksın, etkileri ortaya çıksın. Başka türlü olmaz. Yani bir ezecek olacak olan güç var, bir de ezilecek olan mikroplar var. Şimdi ezme olayı olmamış oluyor o zaman. Kimi ezeceksin di mi? Yani tendürdiyot var, ama mikrop yok. Penisilin var, ama mikrop yok. Olmaz. Allah tentürdiyotu yaratır, mikrobu da yaratır. Mikrobun üstüne basacaksın tentürdiyodu.
Münafıkların bir özelliği vardır, İslam ahlakının dünyaya hakimiyetinden ümitlerini kesmişlerdir. Onu her vesileyle söylerler. Mesela Peygamberimiz (sav)'e haber gönderiyorlardı münafıklar. "Tutunacak yeriniz kalmadı, başarılı olamazsınız, sayınız az, güç yetiremezsiniz, vazgeçin" diyorlardı. "Siz beceremezsiniz, yapamazsınız. Sizin yapabileceğiniz bir iş değil. Küfür çok güçlü" diyorlardı. Eze eze, söke söke Resulullah (sav) İslam ahlakını hakim etti Allah'ın dilemesiyle. "Dediler ki", şeytan'dan Allah'a sığınırım, Hicr Suresi 55, ayet çıktı açar açmaz çok manidar.
"Dediler ki: "Seni gerçekle müjdeledik; öyleyse umut kesenlerden olma." Dedi ki: "Sapıklar dışında..." çok manidar ifade, bak dalalette olanlar demiyor, sapık, tamamı sapıktır münafıkların. "Sapıklar dışında Rabbinin rahmetinden kim umut keser?" diyor. "Ben ümit kesmem" diyor. Onun için münafıkların mühim özelliklerinden biri, kendisi ümit kesmiştir, Müslümanların da ümit kesmesi için uğraştıklarını Kuran'da görüyoruz. Tutunacak yeriniz kalmadı ne demek? "Dağılın" diyor. "Tutunacak yeriniz kalmadı". Ey münafıkat ve münafıkun, münafık ordusu, Müslümanların tutunacak yeri Allah'tır. Hablullah-ul Metin, Urvet-ül Vuska olan Allah'ın ipidir. Dolayısıyla tutunacak yerleri var. Allah'a sıkı sıkı sarılmışlardır ve zafer müminlerindir, zafer Mehdiyetindir, zafer Hz. İsa Mesih'indir inşaAllah. İslam ahlakı dünyaya hakim olacak, ey münafıklar ben de o devirde sizleri göreceğim, inşaAllah. Az bir şey kaldı, biraz sabrederseniz göreceksiniz.
"Biz hangi ülkeye bir uyarıcı gönderdiysek" diyor Allah Sebe Suresi 34'te "mutlaka oranın ‘refah içinde şımaran önde gelenleri'" bak, bir kere refah içinde, ferahlık var. Mesela gitmiş kene gibi yapışmış babasına, amcasına, dedesine artık neyse o, bunlar hep miras yedi takımıdır, ne diyor, şımarmak var. Bir de şımarıyor, manyak gibi şımarır, münafıkların özelliğidir "şımaran önde gelenleri" bunları genellikle toplum bu hale getirir, önde gelenler haline getirir. Bunların bir özelliği de yoktur. "Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz" demişlerdi." Yani, "Biz ne İslam ahlakının dünyaya hakimiyetini kabul ediyoruz, ne Hz. Mehdi (as)'ı kabul ediyoruz, ne İttihad-ı İslam'ı kabul ediyoruz. Böyle bir şey yok" diyorlar. "Kabul etmiyoruz" diyorlar. Bakın münafıkların derdi nedir? "Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız" Münafık oldu ya, mallar, evlatlar, zaten münafığın hedefi odur. Mallar ve evlatlar, onu elde edecek ki, daha çok mal elde etsin, dünyasını daha çok genişletsin. Allah için olmaz onlarda mal ve evlat. Allah'la, haşa, mücadele için isterler. "Daha çoğunluktayız" oraya bağlıyor, "ve biz azaba da uğratılacak değiliz demişlerdir" Kendilerini çok takva gördüklerine dair delil işte. "biz azaba da uğratılacak değiliz derler" diyor. 28. ayette, "Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verice ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar" diyor. Asrımıza bakan yönüyle - Peygamberimiz (sav)'e bakıyor ayet - asrımıza bakarsak ne diyor? "Ey Mehdi, Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici, İslam ahlakının dünya hakimiyetini müjdeleyen, İttihad-ı İslam'ı müjdeleyen, Kuran'ın dünya hakimiyetini müjdeleyen, adaletin, bolluğun, bereketin geleceğini müjdeleyen, Müslümanlara da cenneti müjdeleyen bir müjde verice ve uyarıcı olarak gönderdik. Sakın Darwinizm ve materyalizme düşmeyin, dalalete düşmeyin, münafıkların peşine gitmeyin, küfrün, dalaletin eline düşmeyin diye uyarıcı olarak gönderdik, ancak insanların çoğu bilmiyorlar." Şu anda Hz. Mehdi (as)'ı insanların çoğu biliyor mu? Bilmiyorlar. Peygamberimiz (sav)'i de o devirde insanlar bilmiyorlardı. "Onlar eğer doğru söylüyor iseniz, bu vaat ettiğiniz ne zamanmış derler." Yani, "Hz. Mehdi (as) ne zaman çıkacak, Hz. İsa (as) ne zaman inecek, kıyamet ne zaman kopacak, bize söyleyin" diyorlar. Ben ayeti asrımıza bakan yönüyle açıklıyorum. "De ki: "Sizin için belirlenmiş bir gün vardır ki ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne alınabilirsiniz." Hz. Mehdi (as), denilen günün saatinde çıkar, Hz. İsa Mesih (as) denilen günün saatinde iner, kıyamet denilen günün saatinde kopar, hiç bir şekilde değişiklik olmaz.
Kasas Suresi; "Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı" Birden münafıklığı tutuyor, kuduruyor Karun. Normalde Hz. Musa (as)'ın kavminden, onlarla birlikte hareket ediyor. Sonra para hırsı, dünya hırsı, mal mülk hırsı onu kudurtuyor ve Müslümanlardan ayrılıyor Karun. O devrin münafığı. Bak, "azgınlaştı" diyor, kuduruyor, Müslümanlara karşı tavır alıyor. "Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu." "Bol miktar da mal verdik" diyor Allah. "Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah şımararak sevince kapılanları sevmez." Yani "boş yere şımarıyorsun" diyor, çünkü şımarması, kudurması, küfre dayandığı için. Küfre dayanmadan öyle şımarıp cesaret gösteremez. Münafıkların cesaretinin sebebi de odur, küfürdür. Müslümanlara karşı böyle kabadayılık yapmalarının, azgınlaşmalarının, kafa tutmalarının kökeni küfürdür. Küfür olmasa, küfre sırtını dayamasa, münafık öyle kudurabilir mi? Nasıl yapsın? Tahayyül dahi edemez. Bakın münafığın ahlaksızlığının bir nedeni de budur. Gösterdiği çirkin cesaretinin tek sebebi küfürdür. Çünkü eğer Müslümanlarla karşılaşırsa, diyecek ki "bak benim arkamda küfür ordusu var, münafık ordusu var, ben onlara güveniyorum" diyecek. "Siz Allah'a güveniyorsunuz, ben de küfür ordusuna güveniyorum" diyecek. Normalde münafığın Müslümanlarla hiç ilgilenmemesi gerekir. Ama münafığın derdi günü Müslümanlardır. Ana konusu odur. Gitsene küfre, gitsene dalalete, gitsene tuğyana, satanistlerle uğraş, Darwinistlerle uğraş, materyalistlerle uğraş. Neden Müslümanlarla uğraşıyorsun? Ve bunlar koloni halinde yaşarlar, topluluklar halinde, topluluk kolonileri halinde. Ayrı ayrı fikirleri olur, ama gruplar halinde, topluluk halinde yaşıyorlar. İt sürüsü gibi. Mesela köpek sürüsü ayrı yaşar, sırtlan sürüsü ayrı yaşar, ama koloni halindedirler, ayrılmazlar inşaAllah.
Bak diyor ki, sürekli Müslümanlardan haber ararlar. Yani onlardan bir haber gelsin, bir bilgi gelsin, dertleri budur. "Artık o gün" diyor Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım, Kasas Suresi 66'da, "Artık o gün, haberler onlar için körelmiştir; birbirlerine de soramazlar." Artık haber alma imkanları yok, artık ne internetten, ne sokaktan, ne şuradan ne buradan haber alamıyorlar. "Şimdi" diyor Cenab-ı Allah 61. ayette, Kasas Suresi 61'de. "Şimdi, kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi" Müslamanlara ne vaat ediliyor, İslam ahlakının dünyaya hakimiyeti, İttihad-ı İslam, Hz. Mehdi (as)'a kavuşmak, bak ne diyor Cenab-ı Allah? "Şimdi, kendisine güzel bir vaatte bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi", İslam ahlakının dünya hakimiyeti, Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa Mesih (as)'ın gelişi, ona kavuştuğunda Kuran'ın ahir zamandaki yorumu olmuş olur inşaAllah. "Dünya hayatının metaı ile metalandırdığımız", yani ev, biraz yiyecek, araba, gezmek, tozmak, yani aşağılık çıkarlar için "metalandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğramak için) hazır bulundurulan kişi gibi midir?" "Münafıklar ve kafirler gibi midir?" diyor Allah. Onlara,"tamam" diyor Allah, "imkanlarını sunarız, veririz, ama karşılığı çok çetindir" diyor Allah, inşaAllah.
Bakın Münafıkların azgınlığına. Neml Suresi, 49. ayet, "Aralarında Allah adına and içerek" Münafık yalnız olmaz. Mutlaka it sürüsü gibi gezerler. İt sürüsü gibi birbirlerini kollarlar. Mesela bir kemik olur hep beraber çökerler. O kemiği biri bir kenarından ısırır, biri bir kenarından ısırır. "Kendi aralarında Allah'a and içerek" sanki Allah'a inanıyorlarmış, Allah'dan korkuyorlarmış gibi, Allah'ı da çok anarlar münafıklar. Kuran'dan çok delil getirirler. "And içerek dediler ki; Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim." Bak kahpeler ya, "gece ona ve ailesine" bir tek ona da düşman değiller, çevresine de düşmanlar. "Bir baskın düzenleyeyim." Asrımızda nasıl olabilir? Yazılı olabilir, sözlü olabilir, konuşarak olabilir, ihbar eder, iftira atar. "Sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahit olmadık, gerçekten doğruyu söylüyoruz, diyelim", bak münafık kahpeliğini görüyor musunuz, ayette nasıl vurgulanıyor? "Gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz." Münafığın en çok kullandığı kelimelerden biri budur, yani kendince dürüstlüğünü vurgular, "doğruyu söylüyorum ben" der, "gerçekten" diyor bak. Ve kendilerince ahmak kurnazlığı yapıyorlar. "Ailesinin yok oluşuna biz şahit olmadık diyelim." Yani, "bizden habersiz olmuş, fark etmeden olmuş derler" diyor Allah ayette.
"Münafıklar sana geldikleri zaman biz gerçekten şahadet ederiz ki sen gerçekten Allah'ın elçisisin dediler." "Bayağı belli" diyorlar, "inanıyoruz biz" diyorlar. Halbuki kesinlikle inanmıyorlar. Ne Allah'a, ne Peygamber (sav)'e, ne Hz. Mehdi (as)'a, ne Hz. İsa (as)'a... hepsine karşı kinlidirler. "Allah da bilir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahitlik eder" onun için bak, " biz gerçekten şahadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah'ın elçisisin dediler." Münafığın "Allah birdir" demesi dışında hiç bir şeyine inanmayacaksın. Bir de Peygamber Allah'ın Resulü'dür dediği. Yani düz ayet okursa, sadece ona inanırsın, ondan gerisi hep sahtekarlık yapar, elinde değil, iblisin kucağına oturduğu için sürekli sahtekarlık yapacaktır.
Mücadele Suresi, 8. ayet; "'Gizli toplantıların fısıldaşmalarından' (kulis) men' edilip sonra men' edildikleri şeye dönenleri." Münafık ilk safhasında sürekli gizli toplantılar yapar. Onun bir kuluçka devri vardır. Oralarda gizli gizli Müslümanlardan ayrılıp, münafıklarla ve küfürle bağlantıya geçer gizli gizli. İlk kuluçka döneminde bu vardır. Mesela "nereye gidiyorsun?" der, "marul almaya gidiyorum" der, halbuki münafıkane bir toplantıya gidiyor, "nereye gidiyorsun?", "havuç almaya gidiyorum" der, yine münafıkların bir toplantısına gidiyordur, münafık toplantısına gidiyordur. "Men edildikleri" bak önce de men ediliyorlar, deniliyor ki, "senin yaptıkların normal değil, oraya buraya gidiyorum diyorsun ama bunlardan vazgeç" deniyor, "bu tip toplantılardan vazgeç, bu tip konuşmalardan vazgeç" diye uyarılıyor. "Men edildikleri şeye dönenleri" işte sapık gibi, illa yapacak ya yine dönüyor, bakın; "günah, düşmanlık ve Peygamber'e isyanı" asrımızda nasıl, mesela Hz. Mehdi (as)'a, imama, asrın imamına düşmanlığı "(aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun?" diyor Allah, demek ki görülecek bunlar. "Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selamladığı biçimde selamlıyorlar." Münafığın özelliğidir, mutlaka Müslüman olduğunu vurgulamaya çalışır. Ama var gücüyle takva olduğunu vurgulamaya çalışır. "Ve kendi kendilerine: "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azab etse ya" derler." Yani "Allah bela vermiyor" derler, "madem öyleydi, madem ahir zaman vardı, madem Hz. Mehdi (as) zuhur etmişti, nerede bunlar? İslam ahlakı dünyaya bir hakim olsun görelim, bizim de karşılık alacağımız bir durum varsa onu da görelim" diyorlar, "böyle bir şey zaten olmaz ki" diyorlar. "Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azab etse ya" derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir." Zaten cehennem hiç ilgilendirmez münafığı inşaAllah.
Tevbe Suresi, 107. ayette; "Zarar vermek" bak münafığın asıl amacıdır bu. Yani küfre zarar vermek istemez o, münafıklara zarar vermek istemez, Darwinistlere, materyalistlere zarar vermek istemez, onlarla fikri ya da ilmi mücadeleye girmez. "İnkarı (pekiştirmek)", alenen inkarı pekiştirmiyor tabii, dolaylı yoldan inkarı pekiştiriyor. Yani Kuran'ı savunur gibi yaparak inkarı pekiştirir, hadisi savunur gibi yaparak inkarı pekiştirir, dinsizliği pekiştirir. "Müminlerin arasını ayırmak" Müslümanların bölünmesi için uğraşır. Münafığın en önemli özelliklerinden biridir. Mesela küfrün bölünmesini istemez, çünkü küfre sırtını dayıyor. Münafıkların bölünmesini istemez, çünkü sırtını dayıyor. Tuğyan ve dalaletin bölünmesini istemez, sırtını dayıyor çünkü, ama müminlerin bölünmesini ister. "Müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için" yani, Müslümanlara o devrin adli gücü saldırıda bulunuyor. Onların gelmesini bekliyorlar. O devirde Müslümanlara zarar verecek çalışma yapıyorlar. İhbar ediyorlar, sonra da bunu uzaktan izlemeye başlıyorlar. Münafığın ihbarı da sinsicedir. Şöyle yapar münafık, aleni değildir, gizlice ihbar eder, mesela bir haber gönderir o haberin içinde de bir ihbar vardır. Yani haberle ihbar eder. Kuran'da biz bunu çok açık görüyoruz, hadislerde de görüyoruz. Mesela bir haber gönderiyor, diyor ki "onların tutunacak yerleri kalmadı" diyor bir mektup yazıyor, bu bir ihbardır. Küfre diyorlar ki "tutunacak yerleri kalmadı, bunlar zayıf, her an ezebilirsiniz," güçleri imkanları var, ayrıca Müslümanların da ondan panik olacaklarını düşünüyorlar. Aynı zamanda bu küfre bir haberdir, haber göndermiş oluyorlar. Diyor ki "ne var bunda, samimi olarak bir mektup yazdım" diyor. Onun küfrün eline geçeceğini biliyorlar o haberin. Yani mutlaka onlardan haberdar olacaklarını bilerek yapar o, anlaşıldı mı? Onun hem Müslümanları paniğe kaptıracağını, hem de küfrü cesaretlendirip, atağa geçireceğini düşünüyor o devirde. Zarar vermek, inkarı pekiştirmek, mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler var ya." Onların mescid dediği yer zaten şeytanın toplantı yaptığı yer oluyor, yani şeytani bir mescit, şeytan mescidi kuruyorlar. Mescitten kasıt toplantı yeri. Şeytan mescidi kuruyorlar. "Ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahitlik etmektedir." Sürekli bunların ağzında Kuran, hadis ve "iyilik istiyoruz, düzeltmek istiyoruz, ıslah etmek istiyoruz." Git, küfre anlat o zaman, ıslah et. "Olmaz" diyor. Niye? "Ben onlara sırtımı dayıyorum" diyor. "Allah emretti" diyorsun, "münafıklara karşı mücadele et." "Onlara da ben sırtımı dayıyorum" diyor. "Tuğyan ve dalalet" diyorsun, "onlar?" "Onlara da sırtımı dayıyorum, o zaman ben hiç olurum zaten" diyor. "Onların korumasına ben muhtacım" diyor. "Bir şey olduğunda ben nereye dayanacağım ki zaten, oraya dayanacağım" diyor. "Onun için ben onlara ellemem" diyor. Peki kim senin hedefin? "Müslümanlar" diyor. "Onların ben bazı hatalarını görüyorum, onlarla ilgileneceğim ben" diyor. "Benim konum bu arkadaş" diyor. Bak, "iyilikten başka bir şey istemedik diye yemin edenler" diyor. Yani bunlar dürüstlük, iyilik, güzellik, düzeltmek, Allah rızası için anlattım derler, Allah buna ısrarla dikkat çekiyor.
Tevbe Suresi'nin 108. ayetinde Cenab-ı Allah; "Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman durma" diyor. Yani "böyle bir topluluk, böyle bir düşünceye hiç bir şekilde yanaşma" diyor Allah. "Daha ilk günden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur." Yani "asıl Müslümanların toplu olduğu yerde bulunun" diyor. Yani "size başka bir yer göstertildiğinde sakın oraya gitmeyin." Çünkü münafıklar çok fazla mescit kurarlar. Ayrı ayrı bölümler oluşturabilirler, her biri ayrı fikir kurabilirler. "İlk olan yer esastır" diyor Allah. İlk Hz. Mehdi (as)'ın olduğu yer esastır. Peygamber Efendimiz (sav) neydi, o devrin Mehdisiydi. Orası esastır. Onun dışında bir yere yanaşmayacaksın. "Onda, arınmayı içten arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever." Bak "arındı" demiyor Allah. "Onda, arınmayı içten arzulayan adamlar vardır." Arınmayı istiyor ve arınmak için gayret ediyor. Arınmış bitmiş demiyor Allah. Peygamberimiz (sav) için bu vardır, diğer insanlar arınmaya devam ediyorlar. "Allah arınanları sever." Bir ibadettir. Eksiğini, kusurunu Müslümanlar Kuran'dan, hadisten, aklıyla ve vicdanıyla kendi anlıyor. Ama münafıklar Müslümanları ana hedef haline getiriyorlar, küfürle mücadeleyi durduruyorlar, kendilerinin arınması diye zaten bir konu yok. Küfrün arınıp düzelmesi için onlarla ilgilenmezler, münafıklarla hiç ilgilenmezler. Çünkü münafığı zaten veli nimeti gibi görüyor.
"Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak" şehre dönecek olursak, "gücü ve onuru çok olan" enaniyeti çok olan, büyüklüğü çok olan, maddi gücü, parası, imkanları çok olan, siyasi gücü çok olan, münafık desteği ve kafir gücü çok olan kimse, "düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Müslümanları düşkün ve zayıf olarak görür münafıklar, o yüzden kabadayılık yaparlar. Kuran'a baktığımızda... Çünkü güç görmesinin sebebi, bütün küfrü arkasına alıyor, bakıyor ki milyonlarca insan var arkasında. Bakıyor Müslümanlar azınlık, "tamam" diyor. Çirkin cesareti oradan gelir. "Düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp çıkaracaktır. Oysa" diyor, Cenab-ı Allah "izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir." Asrımıza bakacak olursak, oysa izzet Allah'ın, Hz. Mehdi (as)'ın ve mü'minlerindir. "Ancak münafıklar bilmiyorlar" diyor Allah. Münafikun Suresi, Allah onlar için özel sure isimlendirmiş, Münafikun Suresi. Bütün münafıklar bu Münafikun Suresinin muhatabıdır. Ama münafık ilgilenir mi münafık suresiyle? İnanmıyor ki ilgilensin.
Diyor ki Cenab-ı Allah, Nisa Suresi 138, "Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler." Müminleri bırakıyorlar. "Niye bıraktın?" diyorsun, "şurada bir hatasını gördüm." "Peki ya kafirin?" Kafir boydan boya tamamı hata. Onu niye dost ediniyorsun? "O veli nimetim" diyor. "Münafık? Boydan boya hata, onu niye dost ediniyorsun? "O da veli nimetim." "Tuğyan, dalalet?" "Kime dayanacağız ki biz?" diyor. "Onlarla yaşayacağız zaten" diyor, "asıl arkadaşlarım onlar benim" diyor. "Peki iblisin orduları diyorsun, şeytanın orduları?" "Zaten biz kimin emrindeyiz?" diyor özetle. Diyor ki, şeytandan Allah'a sığınıyorum; "Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler." Çünkü onlardan para geliyor, yiyecek geliyor, güç buluyor, onlara dayanıyor, onların içinde kendisini daha özgür hissediyor, rahat yaşayacağını düşünüyor. "'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar?" diyor Allah. Yani "domuzun pisliğinin içinde mi arıyorlar?" diyor Allah, değil mi o anlama geliyor günümüze bakan yönüyle tefsir edersek. "Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır" diyor Allah. Müminlerin yanında bulamıyorlar, çünkü müminlerin yanında risk görüyor, tehlikeli görüyor, zor görüyor hayatı. Kendini özgür göremiyor. Domuzun pisliğinin içine girdi mi, o ona müthiş güzel geliyor. Domuzun ilgili yerine yapışıyor, orada yaşıyor. Ve sürekli Allah'tan bahsederek, sürekli takvadan bahsederek, Kuran'da görüyorsunuz ayetleri, sürekli "iyilik yapmak istiyoruz" diyorlar, "amacımız bu", diyorlar. "Tamam iyilik yap" diyorsun, "küfre karşı mücadeleye başla" diyorsun, "benim çok az bir vaktim var, yemek, içmek, eğlenmekten az bir vaktim kalıyor, onu da Müslümanlarla mücadeleye ayırıyorum" diyor. "Başka da benim yapacağım bir mücadele olamaz" diyor. Kafirle, münafıkla niye mücadele etsin değil mi? Kendi kafasına göre, sırtını onlara dayamış.
Şeytandan Allah'a sığınırım; "Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahreti satın alanlar" yani Allah'a tamamen teslim olanlar "Allah yolunda mücadele etsinler" diyor Allah. Bu ayetin de yine ahir zamanda Hz. Mehdi (as) devrini veriyor ebcedi, inşaAllah. Nisa Suresi 74.
Şeytandan Allah'a sığınırım Nisa Suresi 75, Allah bak soruyor Müslümanlara, bütün insanlara soruyor; "Size ne oluyor ki" diyor Allah, özellikle asrımız Müslümanlarına, "Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar" halkı zalim, Afganistan'da zulmediyorlar, Irak'ta zulmediyorlar, bir çok yerde zulmediyorlar, say say say, sabaha kadar sayarız, her yerde zulüm var Müslümanlara, bakın dikkat edin, "bize Katından bir veli" bir Mehdi "gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?" diyor Allah, "niye oturdunuz kaldınız?" diyor. "Niye bütün fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar, din Allah'ın oluncaya kadar mücadele etmiyorsunuz?" diyor Allah. Bakın bir daha okuyorum ayeti, "Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar" bak, demek ki Müslüman mutlaka bir baş, bir yönetici, bir Mehdi istiyor. Bu Allah'ın sünneti. Allah burada kendi sünnetini açıklıyor. Allah'ın kanunu. "bize Katından bir veli (koruyucu sahib)" sahib, sahib-i zaman, yani Hz. Mehdi (as) "gönder" bakın, ayetin ikinci kısmında devam ediyor; "bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?" Bütün dünyada şu an kurtuluş bekliyor Müslümanlar. Hıristiyan alemi de bekliyor ve perişan haldeler. Fakat bunu müminler söylüyor. "Bir yardım eden yolla" diye. Münafık bunu söyleyemez. Kafir zaten söylemez. Münafık söylese, zaten ilk başta münafığa karşı mücadele edecektir, onun için demez münafık. "Bize Katından bir veli" Allah'ın velisidir Hz. Mehdi (as). "Koruyucu sahib" o zamanın sahibi kim? Sahib-i zaman değil mi? Sahib-i zaman Hz. Mehdi (as)'dır, zaten lakabı da sahib-i zamandır. Bak sahib diyor, burada; "sahib gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?" Bu ayetin ebcedi de yine Mehdiyeti veriyor.
"İman edenler Allah yolunda mücadele ederler" bütün benlikleriyle, bütün güçleriyle, "inkar edenler" ve münafıklar, müşrikin ve müşrikat, münafıkun ve münafıkat ve kafirler "inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla mücadele edin" mücadele edin, yani münafıklarla, küfürle mücadele edin. "Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır" yani, münafıkların, küfrün hileli düzeni pek zayıftır. "Ahmakça hareket ederler, çok rahatça yenersiniz" diyor Allah, inşaAllah.
"Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar." Münafıklar da öyledir, dehşetli korkudan dolayı kaçar zaten Müslümanların yanından. Allah'tan korkmaz, ama insanlardan korkar. İnsanlardan korktuğu için, keyfi ve rahatı için, Müslümanların yanından kaçar, sonra bak böyle küstah bir üsluba geçiyorlar "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın?" Allah'a karşı bak ne kadar pervasız ve küstah bir üslup, haşa, "bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler." Bakın demek ki bu münafıkların ve küfrün üslubu, Allah'a karşı böyle pervasız, çirkin bir cesaretle konuşmak, münafıklar ve kafirlerin yapacağı bir üslup, Müslüman bunu yapmaz.
OKTAR BABUNA: Siz daha önce münafıkların Peygamber Efendimiz (sav)'i kıskandıklarını, kıskanç olduklarını söylemiştiniz inşaAllah. Hz. Yusuf (as)'ın kardeşleri de Hz. Yakup (as)'ın ona olan sevgisini kıskanıyor. Ve hatta onu şehit etmeye kalkıyorlar. Gözleri dönüyor kıskançlıktan. Ayetlerde de şöyle bildiriliyor. Şeytandan Allah'a sığınırım, "Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir."Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz." Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler. Dediler ki: "Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin."Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. "Hayır" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (Kendisi'nden) yardım istenecek olan Allah'tır." (Yusuf Suresi, 8-18)
ADNAN OKTAR: Tabi, Hz. Yusuf (as)'ın kardeşleri hatalı insanlar, ama orada yine de münafıklara da bir atıf var. Münafıkların ne kadar hasut ve kıskanç olduklarını, olayı nereye kadar vardırabileceklerini, cinayete yatkın olduklarını, adam öldürmeye yatkın olduklarını Kuran göstertiyor. Ve ne kadar oyuncu olduklarını. Aslında ayeti bölüm bölüm okursan daha iyi anlaşılır.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam. Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir".
ADNAN OKTAR: Şimdi bak, Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as)'ı alalım. Adamlar Hz. Mehdi (as)'ı da kıskanıyor. Hz. İsa (as)'ı da kıskanıyorlar. İkisinin de saltanatından ve gücünden rahatsızlar, onun için işte "geldi, geçti" demeler. "1000 yıl sonra gelecek" demeler, "570 yıl sonra gelecek" demelerin kökeninde de bunlar var. Bir Müslüman hemen görmek ister. Sevdiği bir dostu olduğunda insan, "seni 1000 yıl sonra göreyim" der mi? Hemen görmek için Allah'a yalvarır, dua eder değil mi, istek duyar. Tabi Osman Ünlü, Cübbeli falan bunlar cahilliğinden söylüyor. Ama diğerleri çok samimiyetsizler.
OKTAR BABUNA: "Oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz."
ADNAN OKTAR: İşte müşrik ve münafıklar birbirleriyle çok irtibat halindedirler. Büyük bir çoğunluk oluşturuyorlar. Onun için o irtibata, o güce güvenerek saldırgınlıklarını meydana getiriyorlar. Hz. Mehdi (as)'a karşı da münafıklar ve müşrikler büyük bir topluluk meydana getireceklerdir. Geniş bir ittifak meydana getireceklerdir. Hz. Mehdi (as)'ın faaliyetlerini durdurmak, Türk İslam Birliği'ni durdurmak için çok yoğun bir faaliyet içinde olacaklardır. Yusuf Suresinde buna dikkat çekiyor Cenab-ı Allah. Zaten Yusuf Suresi doğrudan Mehdiyeti anlatan bir suredir. Yani her yönüyle Mehdiyeti anlatan bir suredir. İnşaAllah. Çünkü Peygamberimiz (sav), "Hz. Mehdi (as)?Hz. Yusuf (as)'a benzer" diyor. Bitti, yani bu ne demektir? O kıssalarda ne geçiyorsa, Hz. Mehdi (as)'a işaret ediyor demektir.
OKTAR BABUNA: "Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir."
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as)'ı da şaşkınlıkla şuçlayacaklardır. Hz. Mehdi (as)'a uyanları da şaşkınlıkla suçlayacaklardır. Kuran ona işaret ediyor.
OKTAR BABUNA: "Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın."
ADNAN OKTAR: Bak doğrudan cinayet planlıyorlar. Şehit etmeyi planlıyorlar. Ama ikinci yol nedir? Mesela bir hapishaneye atarsın, koyarsın insanı. Hapishanede cinayet işlemeye meyyal adamların yanına koyduğunda orada herhangi bir kavgada, herhangi bir olayda, gerilimde zaten alışmış adam öldürmeye biri o kişiyi öldürebilir. Bu bir oyundur, bir yöntemdir. Ya da alırsın bir insanı herhangi bir ülkede adam öldürmüş akıl hastalarının içerisine koyarsın. Her an o adamlar öldürmeye hazır olduğu için ve deli olduğu için oradaki adamı kıskanır veya kızar herhangi bir şekilde öldürebilir. Bu dolaylı adam öldürme yöntemidir, "Ben yapmadım o yaptı." Mesela E5 karayoluna küçük bir çocuğu bıraksan emekleyerek gidiyor. Çocuk bilmez caddeden caddeye geçer. Araba da görmez, çiğner geçer. Sorsan ne diyecektir? "Ben çocuğu oraya sadece bıraktım. Temiz hava alsın" diye. "Benim amacım öyle değildi" diyecek. Halbuki amacı çocuğu öldürmek. "Ama ben öyle birşey yapmadım" diyecektir. Yani vicdanını kurtamak ve suçluluğundan da sıyrılmak için yöntemdir. Yöntemlerden bir tanesidir. Bunun aynı sitilde Hz. Mehdi (as)'a yapılacağını da anlıyoruz. Kuran buna işaret ediyor. İnşaAllah.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah, Hocam. "Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz."
ADNAN OKTAR: Bak bir de Müslümanlık iddia edecekler demek ki münafıklar. Müşrikler ve münafıklar iyi bir Müslüman, mükemmel Müslüman olma iddasında. Hem cinayete eğilimli, hem ahlaksızlığa eğilimli, hem de mükemmel Müslüman olması iddiası içerisinde oluyorlar. Yani ayetin işari anlamı olarak söylüyorum. Hz. Yusuf (as)'ın kardeşleri için söylemiyorum.
OKTAR BABUNA: "Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler."
ADNAN OKTAR: Münafıkların ana özelliklerinden birisi de bol bol sahte ağlamalarıdır. Gözyaşı dökerler. Sahte göz yaşı onun için bir oyuncaktır. "Korktum" der ağlar. "Utandım" der ağlar. Namuslu görünmek için ağlar. Yalan söylemek için ağlar. Para almak için ağlar. Muttaki mümin görünmek için ağlar. Ağlamayı münafıklar ve müşrikler genellikle oyun için kullanırlar. Bu yaptıkları birşeydir. Ama samimi ağlayanları tenzih ederim tabii.
OKTAR BABUNA: "Dediler ki: "Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin."
ADNAN OKTAR: Demek ki müşrikler ve münafıklar o kadar da sakin görünen bir yapı içinde değiller. Mesela Hz. Mehdi (as)'a karşı da biz burada, direk küfrün yahut ateist masonların veyahut ateist siyonistlerin birşey yapabileceğini düşünüyoruz, ama asıl münafıkların geniş çaplı birşey yapacağını ve asıl onların öldürme amacında olduğunu ve Hz. Mehdi (as)'ı durduma amacında olduklarını görüyoruz. Ve dev bir güç olduklarını görüyoruz, Kuran buna işaret etmiş oluyor.
OKTAR BABUNA: "Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler."
ADNAN OKTAR: Demek ki Hz. Mehdi (as) devrinde sahte deliller de, iftira atarken sahte hukuki deliller de oluşturulabilecek. Yani karşı taraf, münafıklar tarafından iftirayı pekiştirmek için sahte delil üretilerek, o bir silah gibi Hz. Mehdi (as)'a karşı kullanılacak. Kuran'ın işareti bu olmuş oluyor.
OKTAR BABUNA: "Hayır" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş.
ADNAN OKTAR: Tabi Müslümanların da bunlara nezaketli bir üslupla eleştiri getireceği anlaşılıyor. "Nefsiniz sizi yanıltmış ve hatalı birşeyi sürüklemiş." Sakin bir üslupla ve nezaketli bir üslupla eleştiri var. Buna işaret etmiş Kuran.
OKTAR BABUNA: "Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (Kendisi'nden) yardım istenecek olan Allah'tır."
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as) talebeleri de Hz. Mehdi (as) da sabırlı olacak. Zaten Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın mühim bir özelliği olarak sabrını alıyor. Sabır, metanet, cesaret olarak Hz. Mehdi (as)'ın özellilerini bildiriyor. Hz. Mehdi (as)'ın mühim bir özelliği sabırdır.
OKTAR BABUNA: "Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (Kendisi'nden) yardım istenecek olan Allah'tır."
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as)'a karşı demek ki iftiralar düzüp uyduracaklar. Uydurma yalanlar, düzülmüş yalanlar değil mi? Düzmece. İftira için buna ihtiyaç vardır. Demek ki münafıklar ve küfür Hz. Mehdi (as)'a karşı düzmece, uydurma iddialarla ortaya çıkacaklar. Kuran buna işaret etmiş oluyor inşaAllah.