OKTAR BABUNA: "(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?" Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu." (Hadid Suresi, 14)
"(Münafıklar) Onlara seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?"...
ADNAN OKTAR: Şimdi münafıklar ahirete gittiklerinde, bir kısım bilgiyi unutuyorlar. Hakikaten Müslümanlarla birlikte oldukları bir dönem var. Ama Müslümanlara karşı yaptıkları savaşı, verdikleri mücadeleyi ve küfürle işbirliklerini bir kenara koyuyorlar. "Sizlerle birlikte değil miydik?" diyorlar. Her münafığın Müslümanlarla belirli bir kontak dönemi vardır. Bağlantı dönemi vardır. Yani onlarla konuşur, birlikte olur, yer, içer. Sezdirmez, böyle sayfa arasına girmiş at sineği gibidir. Farkedilmez o.
OKTAR BABUNA: "... Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz..."
ADNAN OKTAR: Müminler diyorlar "siz kendinizi fitneye düşürdünüz", çünkü normalde bir şey yok, fakat kendisi iblis ruhuyla baktığı için, kendi kendini şeytani bir modun içerisine sokuyor. Şeytani bir karakterin içine sokuyor.
OKTAR BABUNA: "... (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz..."
ADNAN OKTAR: Şimdi bu çok önemli. "Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını beklediniz" Nereden bekliyor, dışarıdan. İt gibi kaçmalarının, uyuz it gibi kaçmalarının sebebi budur. Uyuz it de mesela bir yerde gürültü falan hissederse kaçar, kulaklarını kilitler, kuyruğunu da böyle kıstırır, uzaktan dehşet içinde bakar olay yerine doğru, hem uzaklaşır, hem de bakar. Münafıklar da böyle uyuz it gibidir. Kuyruğunu kısar böyle, uzaktan bakarak kaçar. Müslümanları acıların sarmasını bekliyor. Acı nedir, hapsedilmek, dövülmek, sövülmek, hakarete uğramak. Ekonomik yönden açmaza girmek, çökmesi. Bunun için neye ihtiyaç vardır. Münafığın neye ihtiyacı vardır? Bir kere en üst noktaya çok önem verir münafık. İmam, lider. Baştaki kişi kim. Ahir zamanda kime odaklanacak? Hz. Mehdi (as)'a. Yani birinci hedef odur. İkinci hedef nedir? Hz. Mehdi (as)'ın çevresindeki has talebeleri, üçüncü hedef nedir? Biraz daha onun altı. Ve en zayıf gördükleri. Bakın iki uç noktaya saldırır. Mehdiyet'e üstten, en zayıf gördüklerine de kendine çekmek için en alttan saldırır. Yani tabandan. Tabanda saldırı da odur, zayıf gördükleri. Hz. Mehdi (as)'a da üstten saldırmaya çalışır. Acıların ve felaketlerin sarmasını beklemesinin nedeni bu. Her türlü kötülüğün onları saracağını düşünür. Kendilerinin zaten korkmasının nedeni o. Onlar hep bir korku ve bela korkusu içindedirler. Bir gün bir bela gelecek, bir gün korkacağı bir şey olacak. O yüzden kaçar zaten. Ama kaçtıktan sonra da, şimdi kendi kurtulduğunu düşünüyor ya Müslümanlara da bela ve korku gelmezse kaçmasının bir anlamı olmamış oluyor onun için. Onun için Müslümanlara bela ve acının gelmesi için uğraşır, gayret eder. Muhbirlik yapar, sahte şahitlik yapar, ahlaksızlık yapar, müşriklerle beraber olur. İddia edilen ergenekon örgütünün mensuplarıyla olur, hepsiyle olur. Basından bir kısım şerefsizleri bulur, bazı şerefsizleri bulur, onlarla onları felaketlerin sarması için uğraşır. Felaket sarmadığı müddetçe de o bunalır. Çok canı yanar. Çünkü gitmesinin bir anlamı kalmamış oluyor bir. İkincisi de onlar durduğu müddetçe kendisinden intikam alınmasından korkar. Yani aşağılanmaktan, haysiyetsiz konuma düşmekten. Çünkü Allah'ın karşısında konuyu açıklayamayacağını düşünür. Çünkü bir Müslümanlar var halis. Bir de kendi kansız ve şerefsiz. Herkesi kendi konumuna getirmek için gayret eder ki Allah'a karşı kendince bir açıklaması olsun. Açıklayabileceğini düşünür. Yani zayıf da olsa bir inancı vardır. Çünkü şeytanın da öyle. Bakın "ben Allah'a inanıyorum" diyor şeytan. "Ben sizi çağırmadım" diyor "korkarım da ben Allah'tan" diyor. Cehennemde söylüyor.
OKTAR BABUNA: "... (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara kapıldınız..."
ADNAN OKTAR: Allah'a ve İslam'a karşı. En başta Allah'tan şüphe ediyor. Allah'tan şüphe ettiği için Kuran'dan şüphe eder. Onun için münafıklar Kuran'ı çok detay detay araştırırlar. Kuran'da, haşa, bir açık var mı, bir eksik var mı, Müslümanlara karşı kullanabilecekleri bir izah var mı? Münafıklar bayağı kültürlü olur, bilgili olurlar. Ama sırf İslam'la mücadele etmek için, Müslümanlarla mücadele etmek için. Gece gündüz okurlar. Kuran'a inanamadıkları için hem Kuran'dan şüphe ettikleri yerleri araştırırlar. Hem de Müslümanları nereden vurabileceğini araştırır. Yani Kuran'la, hadisle. Çünkü dinden başka bir şeyle vuramayacağını düşünür. Oradan bir şeyler yapmaya çalışır. Onun için de dilini eğip bükmesi gerekir. Helalleri haram yapması gerekiyor, haramları helal etmesi gerekiyor. Bunun için gayret eder. Kuran buna işaret ediyor.
OKTAR BABUNA: "... Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı..."
ADNAN OKTAR: Hep kuruntu içindedir. Biraz böyle siniri bozuk tipler olur ya. Bu çok uç safhada, paranoyak, manyak bir kişiliği vardır. Aynı iblis gibi. Şeytan gibi. Sürekli şüphecidir. Kuran'dan şüphe eder. Allah'tan şüphe eder, Peygamber (sav)'den şüphe eder, kendinden şüphe eder. Şeytanın özelliğidir. Şeytanla aynıdır. Yani münafık şeytanın insan şeklidir. Bir de şeytanın cin şekli vardır. Cinin münafığı şeytandır. İnsanda insi şeytan olmuş oluyor münafık olduğunda.
OKTAR BABUNA: "... Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu."
ADNAN OKTAR: Bak, o aldatıcı, şeytan. Münafıkların asıl arkadaşı, dostu. Nasıl aldatıyor? Allah ile aldatıyor. Münafık nasıl aldatıyor? O da Allah ile aldatıyor. Müslümanlara karşı neyi kullanıyor? Kuran'ı kullanıyor. Hadisi kullanır. Müslümanları parçalamak, bölmek, etkisiz hale getirmek, kuşkuya düşürmek, tedirgin etmek, mağlup etmek için var gücüyle gayret eder. Etkili oluyor mu? Olmuyor. Kaplanın üstünde gezinen at sineği gibidir onlar. Yanaşamaz. Sadece havalarda tur atar.
OKTAR BABUNA: Bu ayet bu kadardı Hocam. Başka ayet okuyorum. Şeytandan Allah'a sığınırım: "Ayetlerimizi etkisiz bırakmak için çaba harcayanlar; işte onlar da azabın içine getirilmişlerdir." (Sebe Suresi, 38)
ADNAN OKTAR: Kuran'ın hükmü. Mesela Kuran'da İslam ahlakının dünya hakimiyeti var değil mi? Bunu nasıl etkisiz hale getirebiliriz? İttihad-ı İslam'ı nasıl ortadan kaldırabiliriz? Hz. Mehdi (as)'ın çıkışını nasıl durdurabiliriz? Deccalin varlığını insanların gözünden nasıl gizleyebiliriz? Deccal yok diyecek, deccali gizleyecek. Tabi saflığından, cahilliğinden yapanları tenzih ediyorum. Hz. Mehdi (as)'ı nasıl gizleyecek? Müslümanların şevkini ve heyecanını nasıl kıracak? Bununla ilgilenir münafık. Ama o arada da münafık boş durmaz. Münafığın ana silahlarından birisi de dürüst görünmesi. Çok dürüst görünmeye çok özen göstertir münafık. Hep yeminle başlar, Kuran'da dikkat ederseniz. Hep yemin. Münafığın özelliğidir. Dürüst görünmeye çok önem verir münafık. Dürüst ve samimi görünmeye dikkat eder kendince. Ama göğsünde elbise var, ama sırtında elbise yoktur münafığın. Haberi bile yoktur, öyle gezer. Hiç bir şeyin haberinde olmaz. Elbise önde var, arkada yoktur sırt tarafında. Müslümanlar da çok net o ahlaksızlığı ve kansızlığı farkeder. Bakın dürüstlük görüntüsü. Ne diyor Peygamber Efendimiz (sav): "tebliğe çıkalım, dini yayalım" diyor. Havaya bakıyor, bunlar meteoroloji uzmanı gibi. "Hava çok sıcak" diyor. "Bu sıcakta çıkılmaz" diyor. Yani tam ahmak, tam şeytan, iblis karakteri. Peygamber (sav) nasıl bilmez havanın sıcak olup olmadığını? Sahabeler nasıl bilmez? Bir bilgiyi bulmuş gibi anlatır münafık. Onu bir akıl alameti olarak görür. Müthiş ahmaktır. Halbuki orada asıl amacı kaçmaktır. Çünkü canı tatlı, gelmeyecek. Gelmemek için güya insani bir bahane bulur. Mesela dese ki Peygamberimiz (sav): "Olsun sıcakta gel" dese, "ben rahatsızlanıyorum, hasta olmamı mı istiyorsun?" diyecek. Yani, "nasıl" haşa "bir imamlık?" diyecek. "Benim hasta olmamı istiyorsun" diyecek ve imamı kendince halkın gözünde, haşa, küçük düşürecek. İnsanları korumayan insan konumunda gösterecek. Münafık konuları çok şeytani seçer. Çok şeytani bir şey seçmiş orada. Mesela yine cehde, tebliğe çıkılacak Allah'ın dini için. Peygamber (sav) diyor ki, "haydi sabahtan kalkın" ayette de var "Sabah erkenden onları kaldır, teşvik et" diyor Cenab-ı Allah mealen, yaklaşık söylüyorum. "Ya Resulullah benim evde çocuklarım ve hanımım var, dedem var, akrabalar var, ev açık, ben gidersem onlara kim bakacak?" diyor. Peygamber (sav)'in çocuğu yok mu, hanımları yok mu, sahabelerin yok mu. Hepsinin var. Şimdi Peygamber (sav) onu götürse ne diyecek, diyecek; "bile bile" haşa "Peygamber beni çocuklarımdan, dedemden, ailemden ayırdı, ailemi parçaladı. Onları kontrolsüz ve savunmasız bıraktı. Dolayısıyla onun haşa Peygamberliği şüpheli" diyecek. Öyle bir mantık geliştirecek. Yani böyle kansızdır. Mesela aile gibi, insanların sağlığı gibi, insanların geleceği gibi, akrabalığı gibi konuları insanların yüzyıllardan beri, binlerce yıldan beri hassas olduğu konuları münafıklar kullanır. Yani Peygamber (sav)'i aileye karşı gibi göstertirler. İnsanların sağlığına, sıhhatine önem vermiyor gibi göstertirler. Dolayısıyla, haşa, egoist gibi göstertirler ki onun peygamberliğini, haşa, şüpheli hale getirsin. Eğer Peygamber (sav) cehd etmese sen aileni komple kaybedeceksin, değil mi akılsız? Bir tek o değil diğer aileleri de kaybedeceksin. Onu durdurmak için Allah'ın Resulü (sav) gayret ediyor. Allah için ve vahiyle hareket ediyor. Allah emrediyor. Allah'ın dediğini yapıyor. Ama o akılsız bunu düşünemez işte. Kendi gibi akılsızlara bunu empoze etmeye çalışır. Dolayısıyla kendini çok akıllı zanneder münafık. Ve hep böyle kendince hassas konuları bulmaya çalışır. "O zaman buna ne diyeceksin?", ona cevap verirsin, "o zaman buna ne diyeceksin?" Yani hep bu kafadadır. Ve yüzyıllardan beri bu hiç değişmemiştir. Buna karşı çok akıllı olmak lazım. Yani Müslümanların da zayıf olanlarını kendince seçip kendine taraftar etmeye çalışır. Münafığın muazzam dedektör gibi bir seçme kabiliyeti vardır. Müslümanlar buna çok uyanık olacaklar. Çok dikkatli olacaklar.
Şimdi Kuran okurken ben bazen insanlarda görüyorum, Peygamber (sav) zamanında olan olaylar olup bitmiştir, münafıklar o zaman çıkmıştır, kafirler o zaman vardır, dolayısıyla haşa böyle geçmişte olan olaydır ve bizi de ilgilendirmez konu kapanmıştır, biz 2000'lere girdik 2010'a geldik artık bambaşka alemdeyiz gibi. Kuran günümüzle iç içedir ve iç içe olan olayları anlatıyor ve bizim karşılaşacağımız olayları anlatıyor. Bir olayın aynı benzeri anlatıldığında, ne için anlatılır; karşılaştığında tedbir alman içindir, değil mi? Münafıklarla ilgili olaylar niçin anlatılıyor? Benzeri ile karşılaştığında tedbiri almak ve gerekli atağı yapmak içindir. Dolayısıyla olmuş bitmiş, bizi ilgilendirmeyen bir olay anlamında değildir. Onun için günümüzle bağlantısını kurarak anlatıyorum ben, o çok önemlidir.
.... Cenab-ı Allah diyor ki, Peygamberimiz (sav)'e; "Kafirlere ve münafıklara itaat etme", Hz. Mehdi (as)'a bakan yönüyle ne diyoruz? Darwinistlere, materyalistlere, komünistlere, faşistlere sabaha kadar sayarım ve münafıklara itaat etme, onlara karşı mücadele et. "Ve eziyetlerine aldırma", seni hapsettirebilirler, iftira edebilirler, hakaret edebilirler, kalleşlik yapabilir bir kısmı, bir kısmı hainlik yapabilir, oyun oynayabilir. "Ve Allah'a tevekkül et." Şimdi bak bunlara karşı mücadele ederken, dev bir güç karşısında, mesela Hz. Mehdi (as)'ın karşısında milyarlarca insandan oluşan bir güç olacak milyarlarca. O tek başına talebeleriyle. Şimdi bak o zaman insan gözü ile bakarsa, dini unutmuş, Kuran'ı unutmuş bir insan gözü ile bakarsa, hem eziyetlerine bakar etkilenir. "Eziyetlerine aldırma" diyor Cenab-ı Allah. Eziyetlerine aldırır o zaman, etkilenir ondan Kuran gözü ile bakmazsa. Münafıklara itaat etme ve kafirlere. Münafıklara ve kafirlere itaat eder, zayıf olursa. Yani kurtuluş olarak, "ben bunlara itaat edeyim yakamı kurtarayım," der bir insan iman gözü ile bakmazsa. Ama Hz. Mehdi (as), Kuran gözü ile baktığı için asla itaat etmez. Ve eziyetlerine de aldırmaz. Allah diyor "eziyetlerine aldırma." Eziyetlerine aldırma nedir? Tavsiye gibi zannediyor insanlar. Öyle değil muhkem farz, hüküm. Eziyetlerine aldırırsa harama girer, eziyetlerine aldırmayacak, haramdır. "Ve Allah'a tevekkül et." Bu da bir tavsiye değildir, tevekkül farzdır, her şeyin Allah'tan olduğunu bilecek ve gönlü rahat olacak. "Vekil olarak Allah yeter." Allah'a teslim oluyor Hz. Mehdi (as)'ın vasfıdır bu inşaAllah.
.... Diyor ki Cenab-ı Allah "Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapanlar", o devirde Peygamber (sav) aleyhinde münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar şehirde kışkırtıcılık yapıyor, haber yayıyorlar. O zamanın basını, televizyonları, gazeteleri, dedikoducu kadınlar, çocuk, adamlar, tellallar, orada burada konuşuyorlar. Peygamber (sav) hakkında aleyhte haber yayıyorlar. "Bu tutumlarına bir son vermeyecek olurlarsa, (bunu durdurmayacak olurlarsa) gerçekten seni onlara musallat ederiz" diyor Allah. "Sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler." "Belalarını veririm" diyor. Allah. Aynı şekilde Hz. Mehdi (as)'la da uğraşanların Allah belasını verir. Buna işaret ediyor Kuran. "Onlar da orada pek az bir süre kalabilirler." Bir makamı varsa makamından gider. İşi varsa işinden gider. Sağlığı varsa sağlığını kaybeder. Canı varsa canını kaybeder. Allah'ın dilemesiyle. "Lanete uğratılmışlar olarak; nerede ele geçirilseler yakalanırlar" diyor Allah. "Ve öldürüldükçe (sürekli) öldürülürler." O devirde Peygamberimiz (sav)'e karşı savaş açanlar, fitne çıkaranlar, İslam'ı Kuran'ı ortadan kaldırmaya kalkanlara karşı Cenab-ı Allah Müslümanların kendilerini koruyacağını söylüyor. Ve tehdit ediyor. "Onlar da kendini koruyacaktır" diyor böyle bir şey yaparsanız. "Daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın", Tevrat'ta da bu böyledir, İncil'de de böyledir, Zebur'da da böyledir. Hz. İbrahim (as) devrinde de bu böyledir. Hz. Nuh (as) devrinde de böyleydi. Her devir de bu böyle diyor Cenab-ı Allah. "Elçilerimle uğraşırsanız, Hz. Mehdi (as)'la uğraşırsanız sizi perişan ederim" diyor. Bu Allah'ın sünnetidir, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Aslında biz bu yıla kadar, bak 2010 yılı oldu. Münafıklarla ilgili iki kitap yazdım. Daha önce de anlattım. Ama bu kadar derin analiz hiç yapmamıştım. Allah sürekli insanlara bir ilham veriyor. Detay analizler çok önemlidir. Çünkü insanların canını yakan, toplumu da bu kadar kilitleyen münafıklar oluyor. Felç ediyor insanları. Çünkü münafık çok oyunbazdır, böyle şeytan gibi oyunbaz oluyor. Onunla baş etmek çok müthiş bir dikkat gerektirir. Sürekli Kuran'ı ve haşa İslam'ı kullanmaya kalktığı için, keskin bir dikkat ve ruh halinin sürekli deşifre edilmesi gereklidir. Münafığın en çekindiği şey deşifre edilmektir. Çünkü şeytanın da en çekindiği şey odur, deşifre olmak. Gizli olduğunda rahat hareket ediyor, ama deşifre olursa rahat hareket edemez. Bakın münafıkların bir özelliğini söyleyeyim. Mesela münafık evdeyken, tek başınayken kesinlikle ibadetini yapmaz. Çünkü namaz kıldığında aklına Allah gelir, Peygamber (sav) gelir ve Hz. Mehdi (as) gelir. Çok şiddetli canı yanar. Kuran'ı okurken o devirde Peygamberimiz (sav)'le mücadele için, bu devirde de Hz. Mehdi (as) ile mücadele için okur. Yani hadislerde de "Hz. Mehdi (as)'ın aleyhine bir şey bulabilir miyim?" diye arar. Şu an Mehdiyet ile şeytanın dünyada çok şiddetli (ilmi) çatışması var. Hz. Mehdi (as) taraftarlarıyla şeytanın taraftarlarının çok şiddetli (fikri) çatışması var. Şeytan bütün imkanlarını insanların dikkatini çekmemeye çalışarak en kapsamlı şekilde şu an kullanıyor. Yani Mehdiyeti durdurmak için. Mehdiyet de onun bütün oyunlarını bozmak için ona bütün gücüyle vuruyor. Eğer dikkatlice bakarsanız bütün dünyada bu devam ediyor.
ADNAN OKTAR: Küfre karşı şefkat duyacağız, acıyacağız. Adam çünkü açıkça söylüyor. Açık, gizlice bir sinsilik yapmıyor. Ne diyor? Haşa, "ben inanmıyorum" diyor. Hastayım demektir. O, "bana yardım edin" diyor. Yardım edeceğiz. Münafık ne diyor? "Ben evliyayım" diyor. "Senin kendini düzeltmen lazım" diyor. "Ama ben evliyayım" diyor. Çok tehlikeli mahluktur, ki dinsiz olduğu halde. Onun için küfre karşı mutlaka şefkat, kurtarma amacı olacak inşaAllah. Güzel örnek olarak anlatacaksın inşaAllah.
14. surenin 22. ayeti, bakın, "doğrusu" şeytan söylüyor. Münafıkların başı, en gelişmiş münafık. "Doğrusu", senden doğru çıkmaz. Şeytana inanmayız, güvenmeyiz. Ama burada dediği doğru, mesela şuradaki sözü doğru. "Doğrusu Allah, size gerçek olan vaadi vadetti, ben de size vaatte bulundum, fakat size yalan söyledim", bak şimdi dürüst gösteriyor kendini görüyor musun? Yani itirafçı ve dürüst adam havasında. Tam münafığın karakteridir bu. Zaman zaman böyle manyaklığı tutar. Zaman zaman da sinsiliği tutar. "Doğrusu Allah, size gerçek olan vadi vadetti, ben de size vaatte bulundum, fakat size yalan söyledim." İşte bak, böyle şeylerde bazen insanlar münafığın sözüne güvenebiliyorlar. Mesela samimi bazen itiraflarda bulunabilir. Samimi gibi görünen. Orada da oyuna gelmemek lazım, dikkatli olmak lazım. "Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım", felaketten sonra, adamı batırdıktan sonra görüyor musun? Tam böyle hain, "yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz." Kabus gibi adam, "siz de bana icabet ettiniz", doğru söylüyor ama mahvetmiş adamı. "Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın." Kendini yine kendini temize çıkarıyor. "Beni kınamayın" diyor. Sen değil misin milletin bu hale gelmesine sebep olan? Doğru, o adamın onu yapmaması gerekiyordu, ayrı. Ama, "beni kınamayın" diyor. Kınanmak da istemiyor, enaniyetinden. Halbuki demesi lazım ki, "evet ben de öyleyim, sen de öylesin" demesi gerekiyor, demiyor. "Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim", sanki ondan öyle bir şey bekleyen varmış gibi, "kurtaracak değilim" diyor. O da yine manyaklığının bir alameti. "Siz de beni kurtaracak değilsiniz." Zaten onlar da zavallı, belli değil mi? "Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım." Yani münafık, doğru söylüyor, öyle bir şey tanımıyor, ama münafık karakterinde bu vardır. Gizler, gizler, gizler, gizler, gizler, mahvettikten sonra ortaya çıkar. Yani hedefine ulaştıktan sonra. Hedefine ulaşmadan münafık asla kendini beyan etmiyor, görüyorsunuz. Kendini de mahvedip, Müslümanları da mahvettiğini düşündüğünde, yahut kimse o hedefi, ondan sonra dili çözülüyor. Çünkü artık sahtekarlığın bir anlamı yok onun için. Yine orada da taktik yapıyor, orada da kendini temize çıkartmaya çalışıyor, ayrı mesele. Çünkü o konuda kesin kararlı zaten o, sonsuza kadar kararlı. Münafık da öyledir yani, sonsuza kadar kararlıdır. Yani dürüst olduğuna emin oluyor. "Ben doğruydum" diyor "ama o yanlış yolda, uygulama yanlış" diyor haşa. Yani "insanların uygulamaları, tavırları bana yanlış oldu" diyor. Allah'ın yaptığını da zaten beğenmiyor haşa.
"Sayın Hocam, siz Kuran'ı güzel okur ve güzel yorumlarsınız, inşaAllah. Bu ayeti de yorumlamanızı istiyoruz, teşekkürler. Bakara Suresi 45, ‘bir de sabırla namazla yardım isteyin. Şüphesiz bu, Allah'a saygılı olanlardan başkasına ağır gelir'." Sabırla, yani Müslümanın güzel ahlakta kararlı olmasına sabır deniyor. Sürekli güzel huylu, sürekli cömert, sürekli namaz kılıyor. Sabır deyince insanlar, "sabır, sabır, sabır, burama kadar geldi, taştı" diyor. O tahammüldür, o ayrı bir şey. Tahammül ayrıdır. Sabır, istikrar göstermek, devam etmektir, inşaAllah. Sabır sevinçle yapılan bir ibadettir. Sabırla güzel huylu olursun, sabırla seversin. "Namazla yardım isteyin", namazı mutlaka kılın diyor Allah. Biz beş vakit namazdan sonra dua ediyoruz. O dua makbul, inşaAllah. "Şüphesiz bu, Allah'a saygılı olanlardan başkasına ağır gelir", münafıklara bu çok ağır gelir. Allah'a dua etmek istemez, çünkü Allah'tan daha büyük olduğuna inanıyor. Münafığa en ağır gelen şeylerden birisi de dua etmektir. Münafık dua etmez, dua ediyor gibi görünür. Münafık kendini çok büyük görür. Münafık dünyada kendinden daha üstün bir insan da kabul etmez, bir varlık da kabul etmez. Onun için hepsi ayrı akıldanelerdir. Hepsi manyak oluyor. Tek tek hep delidir, hepsi psikopattırlar ayrı ayrı. Yani bir düşünün, kafanızda canlandırın. Hep manyaktır. Ve her biri de ayrı, kendi başına devlet gibi görür kendisini. Her şeyde, kendileri en doğru kararı verdiği kanaatindedir. Bak, "Allah'a saygılı olandan başkasına ağır gelir", işte münafıklara da ağır geliyor. Yani nefsine ağır gelir. Dua etmek de, namaz kılmak da münafığa çok ağır gelir. "İstemeye istemeye namaz kılarlar" diyor Allah ayette onun için. Secdeye kapanmak. Zaten o dedeleri şeytandan gelen bir gelenek. Dedeleri de zaten onların öyleydi, değil mi? En ağırına giden, "secdeye kapan" dedi Allah, delirdi şeytan. Nevri döndü ağırına gittiği için. Artık zırvalıyor, ne diyor? "Beni ateşten yarattın, onu topraktan yarattın" diyor. Toprağı da ateşi de yaratan Allah, değil mi? Toprağı beğenmiyor. Halbuki herşey topraktan oluyor zaten. Mis gibi toprak değil mi? Ateş de Allah'ın yarattığı bir şeydir, toprak da Allah'ın yarattığı bir şeydir inşaAllah.
ALTUĞ BERKER: Münafıklarla ilgili bir ayet okuyorum Hocam. Şeytandan Allah'a sığınırım, "Münafıklardan, onlardan bir grup da hani şöyle demişti; ‘ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün'. Onlardan bir topluluk da; gerçekten evlerimiz açıktır' diye, Peygamberden izin istiyordu. Oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı." (Ahzap Suresi, 13)
ADNAN OKTAR: Orada Peygamber (sav)'i, aileyi korumayan, insanların sosyal ihtiyaçlarına, tabi ihtiyaçlarına önem vermeyen bir insan olarak gösterme sinsiliği var. Peygamber (sav) onu düşünemiyor gibi gösteriyorlar. Ama onu masum bir üslupla, sakin böyle dürüst bir üslupla anlatıyor gibi yapıyorlar. Münafık çok iblistir, çok çok dikkat etmek lazım.
Mesela ayette diyor ki, Bakara Suresi 204'te, şeytandan Allah'a sığınırım, "Kalbindekine rağmen Allah'ı şahit getirir", halbuki "kalbinde öyle değildir" diyor. "Allah'ı şahit getirir. Oysa (diyor, Cenab-ı Allah) o azılı bir düşmandır" "Bir düşmandır" demiyor. Mesela müşrikler için "onlar düşmandır" diyor değil mi? Ama münafık için "azılı bir düşmandır", yani şeytan da öyle azılıdır. Azılı ne demek? Mesela "azılı katil" deniyor. Ne demek? Bir türlü adam öldürmekten vazgeçmez. Seri katil, manyak yani. Hapse sokuyorlar, çıkıyor yine cinayet işliyor. Sokuyorlar, yine. Azılı katil deniyor. Yani iflah olmayacak derecede. Münafık da öyle azılı düşmandır. Allah diyor ki: "Oysa o azılı bir düşmandır", yani bir şöyle gösterir kendini, bir böyle gösterir. Mesela bazen masum gibi göstermeye çalışır, dürüst gibi göstermeye çalışır. Müslümanların dikkatini üstüne çekmeye çalışır. Yani böyle bukalemun gibi. Bukalemun nasıl renklerle kendini belli etmek istemez. O da kendini masumluk çizgisi içerisinde, dürüstlük çizgisi içerisinde belli etmek istemez. Oradan oraya kaçar, oradan oraya kaçar ki yakalanmasın.
OKTAR BABUNA: İnşaAllah Hocam. "İslam için en büyük tehlikelerden biri" demiştiniz münafıklar için.
ADNAN OKTAR: En büyük tehlikedir. Çünkü şeytanın, dünyadaki insan olarak faaliyet halindeki ekibidir. Şeytan cin şeklinde, görünmeyenidir. Bunlar insan şeklinde, görünen ekibidir şeytanın. Şeytanın ordusudur. Ve stil ve yöntemleri çok hain ve kalleştir. O yönden çok tehlikelidir. Yani sezilmemeye çok özen gösterirler.
Allah, küfrü -ki münafıklar küfrün en azgın aşağılıklarıdır- kast ederken bak diyor ki, Maide Suresi 13'te, "Kalplerini kaskatı kıldık." Bunlar böyle kurumuş kertenkele gibidir. Acayip katıdır kalpleri, odun gibidirler.
"Onlar kelimeleri konuldukları yerden saptırırlar." Mesela Kuran'da açık bir hüküm mü var, bir açıklama yapar, muhkem ayeti dinlemez, müteşabih ayetten bir hüküm çıkarır. Halbuki haramlar helaller muhkemdir Kuran'da açıkça anlatılır. Hadislerde de ayrıca detaylı olarak belirtilir inşaAllah.
"Onlar hiçbir mümine karşı ne akrabalık bağlarını ne de sözleşme hükümlerini gözetip tanırlar." Bu hem küfrün, hem münafıkların özelliğidir. Şimdi, münafık için akraba nedir biliyor musun? Kimden çıkarı varsa, o onun için akrabasıdır. Şimdi ağabeysi, amcası, dayısı, dedesi, babası, annesi kim var, mesela bakar. Annesinde menfaati varsa, annesine sahip çıkar münafık. Yoksa o onun için annesi değildir. Dedesiyse, gider böyle at sineği gibi yapışır. Domuzun kirli yerine yapışan at sineği gibi. Mesela kardeşlerine bakar, hangisi işine yarayacak. Mesela mirasta zarar getirecekse, o onu istemez. Veyahut onun rahatını kaçıracak birisiyse, "aman, o kenarda dursun, onu istemiyorum" der. Kimi istiyorsun? "Şu, şu, şu, şu, şu", yani münafık kendi menfaatine uygun olanları akraba kabul eder. Yani kimden para gelecekse veyahut kim rahatını kaçırmayacaksa, kim ona zemin hazırlayacaksa, o ahlaksız dünyasında ona kim ortam hazırlayacaksa, ondan yana olur.
"Yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar" diyor Allah ayette. Bakara Suresi 27, münafığın özelliği. Ama çok sinsice ve haince. Mesela küfür, alenen yapar. Onun için onları etkisiz hale getirmek kolaydır. Ama münafık çok sinsidir.
"Tamam kabul derler, ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir gurup karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar", yanında, "evet doğru söylüyorsun, güzel anlatıyorsun" diyor. Dışarıya çıktığında, "tamamen yanlış, onun söyledikleri" diyor. Münafık özelliği, karanlıklarda; ruhu da karanlıktır, tasarladıkları yöntem de karanlıktır, yaşadıkları alan da karanlıktır, inşaAllah.
"Allah karanlıklarda kurduklarını yazıyor" diyor Allah. Ama bu, münafığa etki etmez tabii. Çünkü münafık kendini çok büyük görür.
Araf Suresi 51, "Allah bugünleri ile karşılaşmayı unuttukları ve bizim ayetlerimizi yok sayarak tanımadıkları gibi, biz de bugün onları unutacağız." Mesela, bir kısım ayetleri kabul ediyor, bir kısmını kabul etmiyor. Mesela cehd etmeyi, tebliği, Allah'ın dinini yaymayı, yani yok saymak şöyle; fiilen uygulamayarak yok sayıyor. "Tamam öyle bir ayet olabilir, ama ben uygulamıyorum" diyor. Bu yok saymadır, inşaAllah. Bir anlamda, bir yönüyle. Yani hayatına geçirmiyor, kabul etmiyor. İşine gelen kısımları kabul eder.
"De ki" (diyor, Cenab-ı Allah) Tevbe Suresi 24'te, ‘eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret, ve hoşunuza giden evler, size Allah'tan, O'nun Resulü'nden ve O'nun yolunda cehd etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun'", Tevbe Suresi 24. Bakın, "De ki; 'eğer babalarınız'". Niçin babası? Darphane gibi görür münafık babayı. Parayı kazanır, değil mi? Asıl hakim olan odur, inşaAllah. Malın mülkün sahibi oluyor. Onun için babayı çok önemli görür. Miras alacak, mirasta ana kaynak o, para kaynağı o, çevreyi öyle ediniyor, onun için "babalarınız". Sonra çocuk. Çünkü çocuğuyla mal sahibi olacak. Çocuk ne kadar çok olursa, onları işe yerleştirecek, onlar evlenecekler, aşiret gibi olacaklar, her yerden para gelecek, imkan gelecek. Bunun yemesini içmesini sağlayacaklar. Hayat garantisi gibi görüyor. Sosyal Sigortalar Kurumu gibi görür. "Kardeşleriniz", kardeş yardımcı olur, ama aynı zamanda onun miras payını da zorlayan biri olduğu için, kardeşine daha az önem verir münafıklar.
"Eşleriniz" eş ona çocuk meydana getiren, çevre meydana getiren kaynaktır. Ama genelde de münafıklar eşlerinden pek hoşlanmazlar. Çünkü eşi sadece dışarıya karşı bir silah olarak kullanırlar. Yani rahatını sağlayan, işte ona yemek yediren, çamaşırlarını yıkayan, ona çocuk sağlayan bir makine gibi görür. Bir kuluçka makinesi gibi. Münafıklarda bir derin kadın nefreti vardır. Nefret ederler kadınlardan. Mesela karısını koluna takar, baston gibi görür karısını o. Yani gittiği yerde ona yemek hazırlayan, onun ihtiyaçlarını gideren, işte hastalığında ona bakan bir makine. Onun ahireti ilgilendirmez münafığı. Eğer fonksiyonlarını kaybederse hemen gönderir, vakit kaybetmez, hemen gerekeni yapar. Ama yine dine uygun bir şeyle yapar kendi kafasınca. Mesela "niye eşini boşadın?" dersin, "çok takva görmüyordum da onun için. Bir rüya gördüm, onun şeytanla bağlantılı olduğunu gördüm" der. Mutlaka sahtekarca bir açıklama yapar. Veyahut kadına durduk yere iftira atar. Der ki, "namussuzluk yaptı, ben söyleyemiyorum, biliyorum" der. Masum kadını bir anda namussuz konuma getirir ve gönderir. "Aşiretiniz" en sona onlar kalır. Yani bunlar, asıl bunlar yakın çevresi olduğu için, bunlara çok önem verir. Aşiret daha son safhada düşüneceği bir yerdir. Kuran'da da bak daha geriye doğru almış Cenab-ı Allah. Yani önem sırası gibi görünüyor burada. "Ve kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret". Münafıkta hep böyle bir korku vardır. Az kar gelmesi korkusu. Ne kadar kazanırsa kazansın. Hep az kazandığı kanaatindedir. "Ve hoşunuza giden evler". Onlar porsuk gibi, böyle bir yere girip, orada kan emmek için orayı müsait bir yer olarak görürler. "Sizlere Allah'tan", yani, Allah'ın dinini,?İslam ahlakını dünyaya hakim etmekten, gayretten, "O'nun Resulü'nden", mesela asrımıza uygularsak Hz. Mehdi (as)'dan, imama tabi olmaktan, İmam Mehdi (as)'a tabi olmaktan, ona asker olmaktan. "Ve O'nun yolunda (Allah yolunda) cehd etmekten" münafığın en çekindiği şey zaten budur. Gayrettir, Allah'ın dinini yaymaktır. Münafık, "aman, aman, ne para vereyim, ne cehd edeyim, ne Allah yolunda gayret edeyim" der. Yani malını mülkünü de vermek de istemez. "Daha sevimliyse, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun", bu çok müthiş bir tehdittir. Çünkü münafığın en çekindiği şey ölmektir. Ölüm de ona o kadar süratli gelir ki. Her gün takvim yaprakları üstüne üstüne gelir. Her sene onun üstüne doğru gelir. Yani ölüm, büyük bir süratle gelen bir araba gibi onun üstüne doğru gelir. Münafık da bundan en çok çekinir. Allah da ölümle onu tehdit ediyor. "Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez" diyor Allah. Hidayet vermiyor Allah. Tevbe Suresi 24.
Diyor ki Allah münafıklara ve küfre, Tur Suresi 30 ve 32, "Yoksa bunu kendilerine saçma akılları mı emrediyor?" Allah, çok akılsızlar diyor. Ama kendilerini çok akıllı zanneder münafıklar. "Yoksa onlar azgın bir kavim midir?" Hakikaten, bakın böyle manyaklara, çok azgın ve saldırgandırlar. Yani zor zaptedilirler. Ve münafıklarda da öyle, suç potansiyeli çok yüksektir. Cinayete de yatkındır münafıklar. Yani gizlice ruhlarında öyle bir şey vardır. Katil ruhludurlar münafıklar. Tur Suresi 30-32. Habil-Kabil kıssasında da bunu görüyoruz. "Yoksa onlar" diyor ki Peygamberimiz (sav)'e, Tur Suresi 30'da, "Yoksa onlar bir şairdir" diyorlar, mesela Peygamberimiz (sav)'e iftira atıyorlar. "Biz ona zamanın (getireceği) felaketleri gözlüyoruz", münafıkların konusu budur. Uzaktan, Müslümanlara gelecek felaketi gözlerler. Yani bir baskın yapılsın, gözaltına alınsınlar, hapsedilsinler, dövülsünler, sövülsünler. Yani "eninde sonunda bir şey olacak, mutlaka bekliyoruz" diyorlar. "O zaman asıl biz atağa geçeriz" diyorlar. Onun için sürekli gözetleme halindedirler. "De ki; ‘siz gözetleyedurun, çünkü ben de sizinle birlikte gözetleyenlerdenim'". "İstediğiniz kadar gözetleyin, ben de gözetliyorum"diyor. Çünkü, "biz galip olacağız" değil mi?, diyor Cenab-ı Allah. Yani Allah taraftarları, Müslümanlar, inşaAllah, "siz de mağlup olacaksınız" diyor. "Benim Peygamberlerim, Mehdilerim galip gelecek" diyor inşaAllah.
ALTUĞ BERKER: Estağfurullah Hocam, sahabelerin fedakarlık örnekleri var Hocam. Bu münafıklara karşı olarak, ne kadar mübarek, güzel, mümin tavrı gösterdiklerine dair. Mesela, Talha bin Ubeydullah, Uhud Savaşı'nda, Peygamberimiz (sav)'in yanında bulunan bütün sahabelerin şehit düşmesinin ardından, Resulullah (sav)'i kendi bedeniyle korumuştur. Malik bin Zübeyir adındaki çok keskin bir nişancının, Peygamberimiz (sav)'e attığı oklara karşı koyabilmek için oklara elini tutan Talha bin Ubeydullah'ın eli parçalanmış, ve parmakları bu yüzden sakat kalmıştır. Uhud Savaşı'nda seksene yakın yara aldı, hemen her yeri kılıç, mızrak ve ok darbeleriyle yaralandığı halde, Resulullah (sav)'in yanından ayrılmamış, onu korumaya çalışmıştır Hocam.
ADNAN OKTAR: Tam anlamıyla yiğitler, değil mi? MaşaAllah, inşaAllah.
ALTUĞ BERKER: Buna karşın Hocam, münafıklar da; "biz savaşmayı bilseydik, elbette sizi izlerdik" diyorlar ayet-i kerimede Hocam.
ADNAN OKTAR: Bak değil mi, o seksen yara aldığı halde Allah rızası için devam ediyor. Ama o, "savaşmayı bilseydik" diyor. Ama biraz, "karınız var burada, çıkarınız var" dense, takla atarak gelirler, inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Musab bin Umeyr var, okuyayım mı Hocam fedakarlığı?
ADNAN OKTAR: Oku evet.
OKTAR BABUNA: "Musab bin Umeyr, Uhud Savaşı'nda bir kılıç darbesiyle sağ kolunu kaybetmesinin ardından, sancağı sol koluna almış. İkinci bir kılıç yarasıyla sol kolunu da kaybedince, bu haliyle kendisini Peygamberimiz (sav)'e siper yapmıştır. Peygamberimiz (sav)'i korurken, vücuduna saplanan bir mızrak ile şehit olmuştur."
ADNAN OKTAR: Hay benim arslanım, hay maşaAllah. O zamanlar da böyle yiğit kaynıyor ortalık tabii inşaAllah.
OKTAR BABUNA: Hz. Mehdi (as)'ın talebeleri de böyle olacak inşaAllah Hocam.
ADNAN OKTAR: EvelAllah evelAllah, maşaAllah.
"Selamünaleyküm" demiş kardeşimiz, aleykümselam. "Çok kez yazdım, bir türlü sorulmadı. Münafıklar bu kadar konu ediliyorken, neden benim sorum yer bulmuyor?" Allah Allah, yani münafıklar çok hayati bir konudur. Niye kızıyor ki bize kardeşimiz? Neslihan Hanım burada kızacak ne var? Ne güzel. "Münafıklar Altınçağ’da da bu hallerine devam edecekler mi? İman etmeyecek tek kişi kalmayacak ise, şu anki münafıkların durumu Altınçağ’da ne olacak?" Ben sana söyleyeyim, Allah'tan korkmayan, Hz. Mehdi (as)'dan korkacak. Münafığın nefesi kesilecek o devirde. Yani münafıklık yapamayacak. Yapamadığı için de bir eylem olmayacak. Sıkıysa yapsın zaten. Yapamaz. Hz Mehdi (as)'ın olağanüstü bir haber alma gücü olacak, olağanüstü. Hem fizik, hem metafizik. Yani nefes aldırmayacak, öyle bir konu olmaz. Onun için o devirde, herkes elini kolunu sallayarak, istediği gibi geziyor. Kimse kimseye kötülük edemiyor. Tabii ki zayıf insanlar vardır. Ama eylem yok. Eylem yapamayacaklar. Şeytan da olacak ama oturacak, değil mi? Yapacağı bir şey kalmıyor, inşaAllah. Ne anlatsın şeytan? Darwinizm'i anlatamaz, materyalizmi anlatamayacak, Marksizm'i anlatamaz, satanizmi anlatamaz. Anlatsa kimse dinlemez. Ne yapsın? Oturacak o da işte, inşaAllah. Bekleyecek, cehenneme gitme sırasını bekleyecek, inşaAllah.
ALTUĞ BERKER: Dün çok önemli bir konudan bahsettiniz, her zaman bahsediyorsunuz, münafıkların sinsi taktikleri Hocam, elçilere yönelttikleri. Tenzih ederim Peygamberimiz (sav)'i, dini konuları, Allah'ı, hayatın gerçeklerini kavrayamadığını düşünüyorlar Peygamber (sav)'in, insanları iyi tanımadığını, dünyayı iyi tanımadığını düşünerek, sinsice, açıktan eleştiri yapmıyorlar ama düşünemediğini ima edici; evimiz açık diyerek, hava sıcak diyerek, böyle sinsice yıpratma taktiklerine giriyorlar. Tenzih ederim Peygamberimiz (sav)'i.
ADNAN OKTAR: Münafık şimdi dine bir bakıyor, olaylara, yani genel Müslümanların yapısına da bir bakıyor. "Burada ben menfaatim açısından, hedeflerim açısından neleri değerlendirebilirim?" diyor. Yani kullanabilecek çok şey buluyor. Çok çok fazla şey. Mesela cehd edecek, tebliğe gidilecek, Peygamber (sav) "hadi hazırlanın" diyor sabah erkenden. Şimdi "hayır, ben gitmiyorum" dese, olmayacağı belli. Ona böyle bir mukaddes bir bahane bulması gerekiyor. Kutsal bir amaç bulması gerekiyor, "ne olabilir?" diyor. Şimdi, "bilmiyorum diyebilirim" diyor, "savaşmayı bilmiyorum diyebilirim." "Daha da etkili ne olabilir?" diyor, "evdeki çoluk çocuğu söyleyeyim" diyor. Hatta dilenenler bile çocuk koyarlar yanına bir tane ki insanlar daha iyi acısın gibisinden. Aileye, anneye, mesela kadını dilendirirler, ondan sonra çocuğu dilendirirler. "En iyisi yine ben aileyi söyleyeyim de ondan netice alırım" diyor. Ama Peygamber (sav)'e de kinli, öfkeli. Öyle sinsi bir yöntem ki, şimdi evimiz açıkta deyince, Peygamber (sav) de tabii ki nezaketen Kuran ölçüsü içerisinde ona cevap vermesi gerekecek. "Evin açıkta ama diyecek, Müslümanlar da risk altında biliyorsun, tabii onların da durumu var ama" diyecek açıklama yapacak, yani Peygamber (sav)'e geçici de olsa bir konu çıkarttıracak, inşaAllah. Anlaşıldı mı? Ve izdifam, şüphe meydana getirttirecek. Yani Peygamber (sav)'in fark edemediği bir şeyi fark etmiş oluyor, haşa.
Şeytanın üslubu nasıl? Aynısı. Kuran'a baktığımızda şeytan da "ben daha önce fark ettim" diyor. Ama çok aptalca, ama fark ettiği iddiasında. O da diyor ki; "ben bir şey fark ettim" diyor. Yani şunu demek istiyor; "Ya Resulullah (sav) bir şey fark edemediniz, ben sizden daha akıllıyım" demeye getiriyor, haşa. Çift etki var; hem bahane, hem Peygamber (sav)'i yıpratma amacı var orada. O, şeytanın ilkasıyla yapıyor onu. Cenab-ı Allah da cevap veriyor, vahiyle cevap veriyor. Çünkü Peygamberimiz (sav) çok nezaketli, saygılı, nezih bir insan. Öyle şeylerde utanıyor, kızarıyor, mahçup edenler oluyor onlara şey yapmıyor. Şimdi normalde öyle diyen adam, Peygamber (sav)'e öyle dediğinde, mesela "ben savaşmayı bilmiyorum, evim açıkta" diyen adama, ben orada olsam uygun cevabı veririm, ikna ederim onu, inşaAllah. Anlatırsın çok detaylı. Bayağı iyi kavradığını da söyler, geri gelir. İnşaAllah. Ama Peygamberimiz (sav) nezih insan, inşaAllah. Onun için Allah hep vahiyle yardım ediyor. Hemen Cibril (as) geliyor, cevabını veriyor.
Şimdi Hz. Mehdi (as) devrinin münafıkları da pek azimli bir mücadele içinde, yani azgındırlar. Asrın teknolojisini, bilimsel imkanlarını kullanacaklardır. Bağlantı için, mesela interneti kullanır, telefon kullanıyor. Daha kapsamlı ve imkanları daha geniştir ahir zaman münafıklarının. O devirde kulaktan kulağa konuşarak fitne çıkarıyorlar. Ama Hz. Mehdi (as) devrinde olayın şiddetinde bir artma var, yani çapında artma var, inşaAllah. Hatta hadiste diyor ki Peygamber Efendimiz (sav), o kadar çok ki; "buğdaya dadanmış kurt gibidirler" diyor, Hz. Mehdi (as) devrinin münafıkları. Yani mesela, "buğdayların içini tek tek temizler ama yine kurtlanır buğday; yine temizler Hz. Mehdi (as), yine kurtalanır. Ama en sonunda tertemiz buğdaylar kalır. İşte onlar Hz. Mehdi (as) talebeleridir" diyor, inşaAllah. Ben devrimizin münafıklarının nasıl olacağını düşünüyorum, yani muhtemelen küfrü çok iyi kullanacaklar Hz. Mehdi (as)'a karşı. Sahte ihbarlarda bulunacaklar, mahkemeleri kullanacaklardır, polisi kullanacaklardır Hz. Mehdi (as)'a karşı. Küfürü ve sapkın görüşlü dini grupları kullanacaklardır. Sapkın mezhepleri, sapkın inançları kullanacaklardır. Masum Müslümanları, mazlum Müslümanları kandıracak bir propaganda yapacaklardır Müslümanların içerisinde; onların yanlış yolda olduğunu, hatalı yolda olduğunu, dolayısıyla inançlarında bir bozukluk olduğu yönünde bir propaganda yapacaklardır. Ama buna karşı Mehdiyetin mutlak zaferle sonuçlanacağını Peygamber Efendimiz (sav) belirtiyor.
Ama Peygamber Efendimiz (sav) zamanının münafıkları pek azılı ve acayip çirkefler ve gerizekalı gibidir aslında biraz da, psikopat karakterli. Peygamber (sav) sohbet ediyor; birisi çıkıyor sohbetten, adam onu siper ederek çıkıyor. Şimdi bu tam klasik gerizekalılık alameti. Yani şimdi doğuştan gerizekalı olmak o bir suç değildir, ama bu şeytani yönde gerizekalı. O, masumdur o. Allah öyle yaratmıştır. Ama bu, şeytanın etkisinde olduğu için aklı gitmiş. Dolayısıyla onu yapınca diğer münafıklar da, "ne zeki hareket etti ya" diyorlar, "muazzam yani." Münafık münafığın ahmaklığının farkına varmaz. Yani ahmakça bir koordinasyon vardır aralarında, bağlantı vardır. Çok başlıdır münafıklar, yani çok parçalara ayrılır, Kuran buna dikkat çekmiş. Yani tek bir topluluk halinde olmuyorlar, ama ayrılmazlar. Mesela küçük küçük böyle; kimisi böyle bir kurt topluluğu, kurtçuk topluluğu gibi, kimi böyle kene topluluğu gibi, kimi başka türlü böyle pislik böceği topluluğu gibi, küçük küçük topluluklar halinde yaşıyorlar. Ama kendi içlerinde de mücadele halindeler, bir savaş halinde olur münafıklar. Fakat amansız özellikleri çok enaniyetlidirler. Yani kendilerini çok beğenirler. Hepsinde takva iddiası vardır, çok mükemmel takva olduklarını iddia ederler.
OKTAR BABUNA: Siz şeyi söylemiştiniz Hocam, cehd etmek istemediklerini. Onunla ilgili ayet okuyorum inşaAllah. Şeytandan Allah'a sığınırım, "Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd etmeyi çirkin görerek:"Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir." Bir kavrayıp-anlasalardı." (Tevbe Suresi 81)
ADNAN OKTAR: Şimdi ayetin son kısmını anlattık, baş kısmını açıklamadık. O baş kısmını anlat.
OKTAR BABUNA: Evet, inşaAllah Hocam. "Allah'ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler"
ADNAN OKTAR: Allah'ın Resulü’ne, yani imama veyahut Hz. Mehdi (as)'a muhalif olarak. Şimdi asıl özelliği muhalif olmasıdır münafığın. Mesela beyaz mı dedin, siyah der. Siyah mı dedin, beyaz. İllaki aksilik yapacak. Enaniyetli olduğu için itaat etmeyecek ya, aksilik yaptığında o kendini daha üstün görür. Münafığın ana özelliklerinden bir tanesidir. Mesela sen dersin ki; "şuraya oturalım." "Yok, şuraya otursak daha iyi olur" der. Sen dersin ki; "kapı açık olsun. Yok kapansa daha iyi olur" der. Mesela tebliğ, dikkat edersen, cehd; ana hastalığını Kuran sürekli vurguluyor, görüyor musun? Ana hastalığı. Bütün sorunları budur. Yani ana, %90 sorunları budur. Kuran'da ağırlıklı olarak buna Cenab-ı Allah dikkat çekmiştir. "Oturup kalmalarına sevinirler." Oturmaya çok meraklıdır münafıklar. Otursun kalsın. Böyle kaya porsuğu gibi, uyuz kaya porsuğu gibi bir deliğe girsin, orada yaşasın. Ve isabetli hareket ettiğine kanaat ediyor. "Ne kadar iyi yaptım Müslümanların yanından giderek. Tam yerimi buldum. İstediğim gibi yiyor içiyorum, tehlike yok, bir şey yok. İzlenme ihtimalim yok, tutuklanma ihtimalim yok. İftirayla karşılaşmam, hakaret eden olmaz. Hiçbir tehlike yok, ne güzel burada oturuyorum" diyor. Halbuki tehlikenin taa göbeğinin ortasına girmiş. Cehennemin en dibine gidecek münafık inşaAllah. Bundan haberi yok.
Kuran'da münafıklara yönelik tehditin özellikle Müslümanlar tarafından çok iyi bilmesi lazım. Çünkü münafık zaten Kuran'ın tehdidinden etkilenmez. Biz bu münafık ayetlerini, münafıklar etkilensin de anlasın diye de anlatıyoruz, anlamazlar. Asıl Müslümanlar anlar. Müslüman ürperir, "aman Allah esirgesin" der, münafık gibi olmaktan. Çünkü hiç kimse için cennet garantisi yok biliyorsunuz. "Allah vermesin, ya münafıklarla aynı yere gidersem" diye Müslüman tir tir titrer, korkar, Allah'tan korkar. Münafıklardan da muazzam tiksinir, iğrenir. Allah iğrenelim onlardan diye ayeti anlatıyor. Müslümanlar iğrensin, bilsin, tiksinsin. Ne kadar aşağılık olduklarını görsünler, hırsla, tiksintiyle, yani imani bir hırs, imani bir kararlılıkla onlardan kalben nefret etsinler diye Allah söylüyor, inşaAllah.
"Selamünaleyküm Hocam. Kuran-ı Kerim'de mümin kadınların mümin erkeklerle evleneceği buyruluyor." Aleykümselam ve Rahmetullahi ve Berakatuhu. "Hz. Lut (as)'ın hanımının inanmayanlardan olması ve Firavun'un hanımının inananlardan olmasının bu ayetle ilgili hikmetini açıklar mısınız?"
Firavun'un hanımı, pislikten tiksinir gibi o aşağılık mahluktan tiksiniyordu. Evlilik kalmış mı burada? Hükmen devam ediyor. Kadın, en iğrenç pislikten daha iğrenç görüyor. En aşağılık mahluk olarak görüyor ve hiçbir şekilde onunla beraber yaşamıyor. Ama kim bilir o köpek tehdit mi ediyordu mübareği, değil mi? Baskı altında da tutuyor olabilir psikopat. Can korkusundan bir süre öyle evli kalmış olabilir. Yoksa kalben boşanmış kadın zaten. Aşağılık bir adamla bir kadın, tiksindiği, aşağılık bir mahlukla nasıl evli kalsın? Kalben boşandıktan sonra bir kadın, dilinde kalsa ne olur? Bitmiş. Tehditten dolayı kabul etmiş olabilir bir süre. Sonra Hz. Musa (as)'la gitti. Ama o kahpe Firavun'un onu sonra şehit ettiği söyleniyor, rivayette . Onu bulmuş Hz. Musa (as)'la gidince, adamlarını herhalde gönderdi. Suikast sonucu şehit etmiştir annemizi inşaAllah. Mesela bak, çekindiği şeyle karşılaşmış, görüyor musunuz? Psikopat adam, orada kanun, hukuk yok.
Hz. Lut (as)'ın da hanımı, gizlemiştir kadın. Münafık olur gizler, bilemezsin ki. Haysiyetsizdir, cibiliyetsizdir, namussuzdur anlayamaz. İlla anlaşılacak diye bir şey yoktur. Münafık gizli bir mahluk, bilinmiyor. Hz. Lut (as) onun dinsiz, imansız, ahlaksız, aşağılık olduğunu bile bile gider evlenir mi onunla? Kim bilir nasıl bir münafık üslupla geldi, evliya gibi gelmiştir. Allah'tan, dinden bahsederek, namaz kılarak, işte "ben şöyle namusluyum, böyle iyiyim, böyle efendiyim, şöyle sana sadığım, böyle bağlıyım" diye konuşmuştur. O da Peygamber olduğu için hüsn-ü zan etmiştir, almıştır, ne bilsin, değil mi? Vahiy gerekir, bilemez. Sonra kadın psikopatlığını ortaya çıkartıyor. Allah da belasını veriyor, değil mi?
... Münafık bilinçaltı açıklanmadı mı, münafıklar çok rahat hareket edebiliyor. Mesela karaktersiz insanlar da, eğer bilinçaltı açıklanmazsa çok rahat hareket edebiliyor. O bilinçaltı açıklandıktan sonra çok utanıyorlar. Fakat münafık utanmaz. Münafığın utanması olmaz. Kalbinde hastalık olanın utanması olur, o utanıyor hakikaten. Yine bir yol arar, devam eder de hasta olduğu için, fakat münafık utanmaz.