Münafığın bünyesine en hakim olan duygu 'aşağılık kompleksi' dir. Bu haklı bir komplekstir çünkü münafık gerçekten de, 'dünyanın en aşağılık karakterine sahiptir'. İnandığı hak olan hiçbir değeri, uğruna yaşamak isteyeceği hiçbir ülküsü, hiçbir inancı yoktur. Bukalemun gibi, her girdiği ortama göre farklı bir ahlak gösterir. İnançtan inanca, kültürden kültüre, felsefeden felsefeye geçer. Çünkü münafığın bu hayattaki en büyük rüyası, küfrün onu arasına alıp ona değer vermesidir. Onların tek bir 'Aferin' i, tek bir 'Sırt sıvazlaması' için bile, yapmayacağı rezillik, alçaklık ve ahlaksızlık yoktur.
Ancak ilginç olan şudur ki, münafık küfre yaranabilmek için onların bir dediğini iki etmediği halde, bir türlü küfre kendisini istediği anlamda kabul ettiremez. Çünkü sadece Müslümanlar değil, küfür de münafığın gösterdiği bu aşağılık karakterin farkındadır. Bu nedenle hiçbir zaman onu gerçek anlamda aralarına almaz, saygı ve sevgi duymazlar. Sadece çıkarları için kullanırlar. Münafık küfre yaranmaya çalıştıkça, küfür onu daha da ezer, daha da çok kullanır, daha da aşağılar. Münafık küfre en aşağılardan hayranlıkla bakarken, küfür münafığa en tepeden küçümseyerek bakar. Çünkü hiç kimse dostunu, din kardeşini, birlikte yol aldığı insanı adeta arkadan bıçaklayan, iyilik gördüğü insana kötülükle karşılık verip hainlik yapan birine güvenmez. Münafık hakkında bu gözlemi yapmış olan küfür de bu yüzden, münafığı çıkarı için kullanır, ama hiçbir zaman onu bir arkadaş ya da dost olarak benimsemez.
İşte bu durum; yani herkes tarafından aşağılanmak, münafığın bu dünyada tattığı en büyük azaplardan biridir. Her aynaya baktığında karşısında 'alçak bir insan' görür. Her ne kadar günlük hayatta züppe ve bilmiş tavırlarıyla bu ezikliğini örtmeye çalışsa da, bu duygu münafığın içine çöreklenmiş köklü bir azaptır. Münafık Müslümanların arkasından iş çevirdikçe; yani onlara zarar vermeye çalıştıkça, aşağılanma batağına biraz daha batar.
Münafığın küfre taşıdığı her bir haber, Müslümanı tuzağa düşürmek için yaptığı her bir plan, küfür tarafından kullanılır belki ama, beraberinde küfrün ona duyduğu tiksintiyi de arttırır. Öyle ki münafık yaptığı planlar, kurduğu tuzaklarla Müslümanların belaya uğramasını beklerken; o bela git gide kendisini sarmaya başlar. Ağzından çıkan her yalan, Müslümanlar aleyhine küfürle kurduğu her ortaklık, onu karanlık bir kuyunun dibine doğru çekmeye devam eder. Her hainliğinde horlanma ve aşağılanma hissini daha yoğun yaşamaya, içine çöreklenen acıyı daha derinden hissetmeye başlar. Kısacası münafığın pisliği, tuzağı, planı bumerang gibi ona geri döner.
Bu, münafığın yalnızca bu dünya hayatında çektiği azabın küçük bir kısmıdır. Ahirette ise sonsuz bir azap onu beklemektedir. Allah münafığın tuzağının kendisini saracağını bir ayette şöyle bildirmektedir:
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
İşte münafık ömrü boyunca Müslümanlara karşı mücadele eder ama, bu mücadelesi hiçbir zaman hayal ettiği gibi neticelenmez. Küfrün gözünde yükselmek için Müslümanlar aleyhine yaptığı her hainlik, bir kat daha aşağılanmasına ve küçümsenmesine sebep olur. Hiçbir şey elde edemediği halde Müslümanların arasında onlardan biri gibi davranmak, inanmadığı bir sistemi savunmak, içinden gelmediği halde Allah'ı anmak veya istemeye istemeye namaz kılmak, münafığın acısını ona, yüze, bine katlar. Bu da münafıkta tarifsiz bir öfke ve nefret hissi meydana getirir. İşte münafığın sonunu getiren de, bu öfke sarmalıdır. Ruhunu kaplayan bu nefret onu günden güne çürütür, sağlığını bozar, akli dengesini yitirmesine sebep olur. Allah Kuran'da münafıkların ölümlerinin, içlerinde büyüttükleri bu öfke ve nefretten olacağını şu şekilde haber vermiştir:
Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin ve öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 119)
Yüce Rabbimiz ayette münafıklar için mukadder olan ölüm şeklini açıkça bildirmiştir. Her münafığın kaderinde aşağılanarak, horlanarak yaşamak ve bunun getirdiği öfkenin içinde boğularak ölmek vardır.
Ancak unutmamak gerekir ki, her insan için tövbe kapısı sonuna kadar açıktır. Allah'ın bu affediciliği, münafık için de geçerlidir. Münafıklık yapan bir insan da, işlediği günahlar her ne olursa olsun, günün birinde hatasını anlayıp bu kirli batağın içinden, Allah'ın dinine sarılarak çıkabilir. Ancak hainliğinde kararlı, ısrarlı, Allah'a ve dine düşman olan her münafık, öfkesiyle ve nefretiyle birlikte cehennem ile karşılık bulacak ve sonsuza kadar bu çukurun dibinde horlanmaya, aşağılanmaya, azap içinde yaşamaya devam edecektir.