Münafıklar Müslümanların yanında oldukları süre boyunca sürekli olarak Allah'tan, dinden, güzel ahlaktan bahsedilen ve Kuran okunan ortamlarda bulunurlar. Ve Müslümanların arasında dinin tüm güzelliklerine ve iman edenlerin güzel ahlakına tanıklık ettikleri halde, dinden yana kalpleri taş gibi olduğu için, tüm bunlardan bir an bile olumlu anlamda etkilenmezler. Şeytanın anarşi ve kargaşayla dolu karanlık dünyasına duydukları hayranlıkla dini kendilerince 'sade ve tekdüze' görürler. Münafıklar için asıl cazip olan, 'kargaşanın, çıkarcılığın, sevgisizliğin, sahtekarlıkların hakim olduğu, herkesin birbirini aldattığı ve birbirinden nefret ettiği küfri yaşam tarzı' dır. Son derece ürkütücü olan bu şeytani yapıya ve o hayatı yaşayan inkarcılara -haşa- Allah'a tapar gibi tapar, bütün güçleriyle onların karanlık dünyası içinde kendilerine bir yer edinmek için uğraşıp dururlar.
Ayrıca münafıklar ahirette alacakları karşılığı değil, dünyada elde edebilecekleri çıkarları önemli görürler. Dolayısıyla kendi zayıf ve şeytani akıllarınca, dinin bu yönüyle kendilerine hiçbir çıkar kazandırmayacağını düşünürler. Dini yaşadıklarında çevrelerindeki insanlara sükse ve gösteriş yapamayacakları kanaatindedirler. Allah dini, insan fıtratına en uygun ve en rahat bir yaşam tarzı olarak yaratmıştır, bu yüzden din kolay ve sadedir. Münafık ise 'küfrün karmakarışık felsefi söylemlerine, süslü ve nereye varmak istediği bir türlü anlaşılmayan entel konuşmalarına, kendilerini çok bilge ve sofistike insanlar gibi gösterme çabalarına' derin bir hayranlık duyar.
Münafık, istediği bu şeytani beklentilerinin hiçbirini dinin içinde bulamaz. Dini kendince çok sade ve tekdüze bulur (İslam'ı tenzih ederiz). Dolayısıyla kendisine sükse kazandıracak olanın, onlar gibi dinden uzak konuşmalar yapıp, onların din dışı felsefelerini savunmak olduğuna inanır. Bu yüzden de hemen her platformda kendisini insanlara onlardan biri gibi tanıtabilmek için 'bu felsefi söylemleri ve onların entel görüşlerini' kullanır. Sosyal medya hesaplarında bunları anlatan resimler, sözler, filmler paylaşır. Bu konularda küfürde 'üstat' olarak bilinen kimselerin paylaşımlarına beğeniler yapar ve sayfalarında onlardan alıntılara yer verir. Böylece kendisini sözde 'tekdüze bir Müslüman' olarak görünmekten kurtardığına ve bununla da büyük bir 'sükse yaptığına' inanır.
Oysa ki asıl tekdüze olan, küfrün ve münafığın inandığı batıl felsefeler, yaşadıkları basit ahlaka dayalı hayattır. İslam, insanlara dünyanın tüm güzelliklerini en iyi şekilde yaşamayı, dünyada en fazlasıyla mutlu olmanın yolunu öğreten hak dindir. Dini yaşayan bir Müslüman dünyanın her türlü nimetinden en mükemmel şekilde istifade eden, her şeyden en fazla zevki alabilen insandır. Küfrün soğuk, karanlık, donuk, karmaşık ruhu ise, onlara sadece mutsuzluğun, huzursuzluğun ve açmazlar içerisinde sürünüp kalmanın yolunu göstermektedir. Bu münafığın ve küfrün sadece dünyada çektiği acıdır. Ahirette ise dehşetli bir azap onları sonsuza kadar bırakmayacaktır.
ADNAN OKTAR: "Münafıklar İslam'ı -haşa- biraz tekdüze görürler. Kendilerince onu küfürle değiştirmek isterler. Mesela İslami bir eser, Kurani bir eser onu sıkar. İllaki küfürden bir eser olursa hoşuna gider; onları okumak ister. Allah'tan, Kitap'tan, dinden bahseden kitapları okumak istemez. Onları beğendiğini de söylemek istemez, onu -haşa- aşağılayıcı görür. Ama küfürden ne olduğu belirsiz, ne anlattığı, anlaşılması güç kitaplar, yazılar olduğunda, züppelik olsun diye onları beğenir ve oradan kendine bir paye çıkarır. Kendini yücelttiğini zanneder. Oysa, Cenab-ı Allah küfrü eleştiriyor, "Kuvveti ve onuru onların yanında mı arıyorlar?"(Nisa Suresi, 139) diyor. İşte münafıklar kuvveti ve onuru hep küfrün yanında ararlar." (A9 TV, 23 Ocak 2016)
Allah'ın Kuran'da "Onlar müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. Kuvvet ve onuru (izzeti) onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz bütün kuvvet ve onur Allah'ındır." (Nisa Suresi, 139) sözleriyle bildirdiği gibi, münafıklar müminleri değil, küfrü güçlü görürler. Münafıklar bu bakış açıları nedeniyle dünya hayatına ilişkin her konuda, küfrün Müslümanlardan üstün olduğuna inanırlar. Ancak onların yanında olurlarsa kuvvetli ve onurlu olacaklarını ve ancak bu şekilde itibar kazanabileceklerini düşünürler. Kendi zayıf akıllarınca küfürden biri olmanın sözde 'kalite alameti' , Müslümanlardan biri gibi görünmenin ise 'kalitesizlik' olduğuna inanırlar.
Müslümanları kalitesiz, küfrü ise kaliteli bulmalarından dolayı da, 'inkar edenlerin yaşam tarzlarına özenir, onların her türlü sapkın ahlakını sözde 'modernlik' olarak nitelendirirler'. Züppeliklerini, dinsiz tavır ve konuşmalarını beğenir, onlar gibi olmaya çalışırlar. Kendilerini kimsenin ulaşamayacağı üst seviyede bir kaliteye sahipmiş gibi gösteren, kimseye sevgi ve saygı beslemeyen, kimseye değer vermeyen, sivri izah ve tavırlarıyla toplum içinde fitne çıkarıp duran küfrün davranışlarına özenirler. Onların dünyasında yer edinebilmek, onlar gibi olmak, onlar gibi yaşamak isterler.
Oysa hem dünyada hem ahirette, Allah tarafından 'en üstün' olarak nitelendirilen insanlar Müslümanlardır. Allah Kendisi'ne gönülden bağlı müminlere kalitenin en üst seviyesini oluşturabilecek bir akıl ve estetik anlayışı verir. Hz. Süleyman (as)'ın hayatında Müslümanların bu özelliğinin çarpıcı bir örneğini görmek mümkündür. Allah Hz. Süleyman (as)'a büyük bir ihtişam ve zenginlik vermiş, onu üstün bir güç ve kalite içinde yaşatmıştır. Gelmiş-geçmiş tüm salih Müslümanlar hem yüksek bir insani kaliteye sahip olmuşlar, hem de hayatın her alanında maddi manevi her şeyi en kaliteli şekliyle yaşamışlardır.
Münafıklar asla Müslüman gibi görünmek istemez, Müslüman olarak bilinmekten utanç duyarlar (Müslümanları tenzih ederiz). İman edenlerin olmadığı veya onların kendilerini görmediklerini düşündükleri yerlere gittiklerinde, aynı küfürden biriymiş gibi davranırlar. Müslümanlarla birlikte görünmek çok ağırlarına giderken, küfürle anıldıklarında mutlu olurlar. Adlarının onlarla anılmasında sükse ararlar. Kendilerine ait sosyal medya hesaplarında küfrün ruhunu yansıtan paylaşımlar yapmalarının nedeni de yine bu bakış açılarıdır. Günlük hayatlarında olduğu gibi, o platformlarda da Müslüman gibi görünmekten kaçınırlar.
Hemen her fırsatta kalplerindeki şeytani yönü açığa vuran ve küfre sempati duyduklarını hissettiren paylaşımlarda bulunurlar. Müslümanlara kendilerini sezdirmemek için birkaç imani paylaşım yapsalar da, bunların diğerlerinden çok daha az ve fark edilmeyecek şekilde olmasına özen gösterirler.
Bu sinsi taktiklerle hareket eden münafığın unuttuğu önemli bir konu vardır: Münafığın Müslümandan farkı, üzerindeki küfri alametlerden zaten hemen anlaşılmaktadır. Ve bu da onun için çok küçük düşürücüdür. Müslüman nur gibidir; güzel ahlakıyla, asaletiyle, kalitesiyle, keskin aklıyla, sevgisiyle tüm insanlara örnek bir varlıktır. Girdiği her yer nur gibi aydınlanır. Tüm dünya için hayırlı bir insandır. Onun ahlakının, sözlerinin, tavırlarının ulaştığı her yer insanlara fayda ve hayır getirir. Sosyal medyada bir Müslümanın paylaşımlarıyla karşılaşan her insan, -iman etsin ya da etmesin- bu güzel ahlaka ister istemez hayran olur ve etkisi altında kalır.
Müslüman olmak bir insan için büyük bir şereftir. Münafığın, Müslümanlar gibi olmadığını vurgulamak istemesi, iman edenler için hayra dönüşür. Böylece münafığın kalbindeki kötülük, imansızlık, küfre olan yatkınlık ve Müslümanlara duyduğu kin ve öfke ortaya çıkmış olur.
ADNAN OKTAR: "Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: "Şüphesiz, sizinle beraberiz." Benim onlarla aslında hiç beraberliğim yok diyorlar. Onun için Müslümanlarla beraber anılmak istemez münafıklar. Çok çekinirler. Müslümanlarla adlarının çıkmasını hiç istemezler. "Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Bakara Suresi, 14) "Eğleniyoruz onlarla, istihbarat topluyoruz, onları kullanıyoruz. Bizim onlarla bir işimiz olmaz" derler. Müslümanla adının çıkmaması münafık için çok hayatidir. Küfür içinde rahat hareket etmesi için buna ihtiyacı olur. Kendi kafasına göre tabii." (A9 TV, 24 Ocak 2016)
ADNAN OKTAR: "Bir münafığın hastalığını anlamak istiyorsanız asrımızda Allah kolaylık yaratmıştır. Bakın Facebook'una, internet sayfalarına, bütün hastalığını görürsünüz, tablo gibi karşınıza çıkar. Kimlerle görüşüyor, ne yapıyor, Allah'a bakış açısı nedir, Kuran'a bakış açısı nedir? Bu sayfalarda, Allah sevgisinden, Peygamber sevgisinden hiç bahsetmez münafık. Tek kelime dini konulardan bahsetmek istemez, ağırına gider, utanç duyar." (A9 TV, 25 Ocak 2016)
Münafığın önemli bir özelliği de dini anlatan eserleri okumaktan şiddetle kaçınmasıdır. Münafıklar tüm benlikleriyle şeytanın dünyasına kanalize oldukları için Kuran ayetlerini, Allah'tan, dinden bahseden kitapları okumak hiçbir şekilde istemezler. Kuran'daki, küfrün sapkın mantıklarını yerle bir eden muhteşem üslup onlara müthiş bir ızdırap verir.
Buna karşın münafıklar, küfrün felsefesini savunan kitapları büyük bir şevkle okurlar. Bu kitaplardaki şeytani izahlar ve küfri mantıklar karanlık ruhlarıyla örtüştüğü için, onları okumak çok hoşlarına gider. Özellikle de ellerinde, çantalarında, bulundukları mekanlarda bu kitaplarla görülmek onlar için çok hayati bir konudur. Bu nedenle inançsız insanlar arasında popüler olmuş dinsiz-ateist yazarların kitaplarını satın alıp yanlarında bulundurur, evlerinde de bunları görülecek bir yere koyarlar. Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya sitelerinde bu kitapları okuduklarına dair paylaşımlar yaparlar. Ellerinde bu tür bir kitabı okuyor gibi tutarken ya da bu yazarların kitaplarının yer aldığı bir kütüphanenin önünde poz verirken çektirdikleri fotoğrafları sosyal medya hesaplarına yüklerler.
Elbette buna benzer davranışlara münafıklar dışında pek çok insanda da rastlanabilir. Ancak onlar, dürüstçe fikirlerini ortaya koyan, dinsiz, ateist ve imansız olduklarını açıkça ifade eden kimselerdir. Dolayısıyla bu inançlarını destekleyen faaliyetler yapmaları da olağandır. Münafığın farkı ise, 'dinsizliğini gizlemesi'; insanlara 'iman ettiğini' ve 'İslam'ı savunduğunu' söyleyip ardından da paylaşımlarıyla sinsice 'dinsizliğin propagandasını yapmaya çalışması' dır.
İşte bu nedenle münafıklar Kuran'ın göründüğü, Allah'tan, dinden bahseden İslami eserlerin yer aldığı bir paylaşım yapmaktan kaçınırlar. Bu davranışlarındaki amaçları, küfürdeki züppe insanların beğenisini kazanmak, onların gözüne girmektir. Bu yolla onların dikkatini çekmek, onlar tarafından takdir edilmek isterler.
Onlar emek emek küfrün beğenisini kazanmak için çaba harcarken, ortaya koydukları küfri model ile Müslümanlara karşı kendilerini ele vermiş olurlar. Tüm bu yapıp ettiklerinden, Allah'ı seven samimi bir Müslüman değil, aksine küfre hayranlık duyan ve münafık özelliği gösteren insanlar oldukları açıkça anlaşılır. Elbette ki bu durum aralarında samimiyetsiz bir insan olduğunu görme imkanı bulan Müslümanlar için bir rahmettir. Tedbirli davranmaları ve dikkat etmeleri gereken bir kişiyle birlikte olduklarını anlamış olurlar.
ADNAN OKTAR: "Allah Müminun Suresi 67. ayette; "Ayetlerime karşı büyüklük taslayarak" diyor, yani İslam'a, Kuran'a karşı büyüklük taslayarak. Mesela münafık Kuran ile resim çektiremez, utanır. Adının Müslüman ismi olmasından utanır. İslam'ı anlatan kitaplardan utanır. Allah'tan utanır (Allah'ı, Kuran'ı ve dini konuları tenzih ederiz). "La İlahe illaAllah Muhammeden Resulullah" yazan bir yazının yanında resim çektirmek istemez. Ama böyle, entel, dinsiz, imansız olanların gölgesinde olmayı ister. Onlarla tanınmak ister. Allah, "Ayetlerime karşılık büyüklük taslayarak gece vaktinde hezeyanlar sergiliyordunuz" diyor. İşte münafık hezeyanlar sergiler, yani zırvalar. Psikopatça, mesela gizlice yazışıyor, telefonla yazıyor, internetten yazıyor veya gece yarısı giyiniyor, gizlice bir yerden inip bir yere gidiyor. Diğer münafıklarla bağlantı kurup onlara bilgi veriyor." (A9 TV, 24 Ocak 2016)
ADNAN OKTAR: "Mesela asrımıza bakın, münafık internette paylaşım sitelerinde "Müslümanım" der. Ama Müslüman olduğuna dair bir ifade; bir ayet, bir Kuran resmi, Kuran ayetlerini anlatan ifadeler veya Müslümanların herhangi bir eylemi ya da Kuran'dan anlatımlarını münafığın sayfasında, yazılarında görmek mümkün değildir. Şimdi asrımızda ne var? İnternet var, internetteki çeşitli paylaşım sayfaları var. Oralarda hep küfürle anılmak ister münafık. Müslümanca anılmak istemez. Mesela sayfasında ayet olması çok rahatsız eder münafığı. Onu -haşa- küçük düşürücü bulur. Facebook'unda ayet paylaşmak veya Kuran ya da Müslümanlara yer vermek münafığın çok ağırına gider. Elinden gelse hepsini çıkarıp silmek ister ama tamamen deşifre olacağını bildiği için, istemeye istemeye kerhen koyar. Ama nefret eder. Ona göre küfürdür asıl insanlık. Asıl sükse küfürdür. Müslüman olmaktan çok utanç duyar, kafir ruhu olduğu için. (Dini konuları tenzih ederiz)" (A9 TV, 29 Ocak 2016)
Münafık kimi zaman, kalbindeki samimiyetsizliğin, kin ve öfkenin anlaşılmaması amacıyla Allah'la, dinle ilgili -başta olumlu gibi görünen- konuşmalar yapabilir. Ancak bu konuşmaların içine mutlaka sinsice bir 'fitne unsuru' katar. Rahmani bir konuşma yapacakmış gibi bir tavır takınarak yaptığı hemen her konuşmasının arasına, mutlaka şeytani unsurlar yerleştirir.
Örneğin müminlerin güzel ahlakından bahsetmek üzere başladığı bir sözü, bir şekilde onların aleyhinde bir konuşmaya çevirir. Sözde, İslam'ı övmek kastıyla başladığı konuşmalara daima eleştirel cümleler katar. Kısacası münafık, dinin lehinde gibi görünen her konuşmasını, mutlaka 'din dışı bir açıklamayla, olumsuz bir yorumla' ya da 'yanlış anlaşılmaya açık, şüphe veren üsluplarla' tamamlar. Bunu da açık açık değil, 'sinsice, üstü kapalı ve gizli yöntemlerle' yapar. Bunları yapmaktaki amacı hem 'kendince İslam'ı dejenere edip zarar verebilmek, hem dinsizliğin telkinini yapabilmek hem de küfre kendini beğendirebilmek 'tir.
Dolayısıyla münafığın bu fitne dolu sinsi üslubu, samimi Müslümanların anlatımlarından tamamen farklı olmasıyla dikkat çeker. Müslümanlar, münafıkların insanlara Allah ve din hakkında şüphe vermek, onları tereddüte düşürmek, kafalarını karıştırıp, doğru yoldan ayırmak için kasıtlı olarak yaptıkları bu ince oyunlarını anında bozarlar. Hemen Kuran ayetleriyle ve bilimsel delilleriyle, ilgili konuların doğrularını ispatlı bir şekilde ortaya koyarak dinleyenlerin bilgilendirilmesini sağlarlar.
Münafık, İslam'ı anlatıyor izlenimi vererek gizliden gizliye kendi şeytani felsefesinin tebliğini yapar. Amacı fitne çıkarmak, insanların kalbine dine yönelik kuşku düşürmek ve özellikle de imanı zayıf kişileri kendi sapkın düşüncelerine çekmektir. Örneğin günümüzde kendini sözde 'Müslüman analist' olarak tanıtan bazı 'münafık ruhlu kişiler' katıldıkları etkinliklerde, TV programlarında, yazdıkları yazılarda, kitaplarda, gazetelerde ya da sosyal medya profillerinde 'Kuran'a dayalı olmayan yanlış bilgilerle, insanları din hakkında yanılgılara düşürmek, onları Allah'tan, dinden uzaklaştırmak ve sapkınlığa sürüklemek' için faaliyet gösterirler. Bu kişilerin başlıca taktiği, 'Kuran'a uygun olmayan sapkın düşünce veya uygulamaları, sanki dinde yeri varmış gibi göstermek' tir. Kendilerince ayetlerin anlamlarını çarpıtarak dine zarar vermeye çalışırlar. Bunu yaparken de, din hakkında çok kapsamlı bilgi sahibi olduklarına dair bir izlenim vererek, gerçekte Kuran ile çelişen düşüncelerini Kuran'a uygun gibi göstermeye çalışarak geniş kitlelere yaymayı hedeflerler.
Günümüzde gerek yazılı gerek görsel gerekse de sosyal medyada bu şekilde faaliyet gösteren; ve 'dinde haram kılınan kimi fiilleri, sözde helal olarak lanse eden' bazı münafık gruplara rastlamak mümkündür. Bu gibi organize olmuş gruplar, Kuran'da haram kılınan fiillerden biri olan 'homoseksüelliği' ya da dünya çapında dinsizliği hakim kılmaya çalışan 'Rumilik felsefesi' gibi sapkınlıkların savunuculuğunu yapar ve bunları meşru göstermeye çabalarlar. Tüm bunların sonucunda da, insanları gerçek İslam'dan uzaklaştırıp sapkınlığa sevk etmeye çalışırlar.
Ancak Allah Kuran'ın "Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz." (Hicr Suresi, 9) ayetiyle İslam'ın koruyucusu olduğunu bildirmiştir. Allah, kıyamete kadar hak dinini koruyacaktır. "Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile." (Saff Suresi, 8) ayetiyle ise Allah, inkar edenlerin ve münafıkların konuşmalarıyla yaptıkları telkinlerle İslam'ı bozmaya ve dejenere etmeye çalışacaklarına dikkat çekmiş ancak bunda asla başarılı olamayacaklarını hatırlatmıştır. Allah, münafıkların tüm çabalarına rağmen, dinini batıl inanç ve felsefelere üstün kılacak ve İslam ahlakını tüm dünyada hakim edecektir.
Münafığın en istemediği ve en azap duyduğu konulardan biri Allah'ı anmaktır. Ancak Allah'ı zikretmek Müslümanların en önem verdiği ve dikkatlerinin en açık olduğu konulardan biridir. Dolayısıyla bu konuda eksikliği olan kişiler de Müslümanların dikkatinden kaçmaz. İşte münafık da, deşifre olmamak için, zaman zaman, ne kadar istemese de, Allah'ın anıldığı sohbetlere katılmak durumunda kalır. Ancak bu tür durumları da, yine şeytani oyunları doğrultusunda değerlendirmeye çalışır. Allah'ı anıyormuş gibi yaparken, konuşmalarına kattığı şeytani detaylarla, aslında sinsice Allah karşıtı inanç, ideoloji ve felsefelerin savunuculuğunu yapar. Örneğin Allah'ı anıyormuş gibi başladığı bir konuşmada Allah'ı, Kuran'da Allah'ın Kendi Zatını anlattığı şekilde değil de, felsefeyle anlatır. Allah'ı Kuran'la değil, mantıkla açıklamaya kalkar. Allah'ın gücüne değil de, küfrün ve bilimin gücüne inandığını vurgular. Örneğin evrenin yaratılışını Kuran'la değil, felsefe ile açıklamak ister.
Tam anlamıyla bir 'bilim züppesi' olan münafık 'hiçbir konuyu Kuran'la açıklamaz'. Konuşmalarında Yaratılış'ı inkar eden bilim adamlarının züppe izahlarını, felsefenin karmaşık ve mantıksız açıklamalarını kullanır. Bilim elbette ki Allah'ın büyüklüğünü kavramada yol gösterici olan büyük bir nimettir. Ancak münafık bilimi -haşa- Allah'tan bağımsız ve daha büyük bir güç sanarak konuşur ki bu da kesin bir yanılgıdır.
Ayrıca münafık, Allah'ın varlığını, birliğini Kuran ayetleriyle anlatmak yerine, şeytanın yönlendirmesiyle, Kuran'ın ruhundan tamamen uzak bir üslupla, şeytani mantık bozukluklarıyla konuşur. Kalbindeki hastalıktan dolayı, konuşurken Allah'ı ve dini, imani, samimi bir coşkuyla anlatamaz. -Haşa- kendisinin Allah'tan üstün olduğunu düşünen, Kuran'dan tamamen uzak, soğuk bir üslubu vardır. Asla Allah'a teslim olmuş bir ruhla konuşmaz. Kendisinin Allah'ın üstünde bir varlık olduğunu düşündüğü anlaşılan kibirli bir üslubu vardır. (Allah'ı tenzih ederiz) Bu şeytani kibir münafığın sesine, konuşmalarına ve mimiklerine de yansır.
Müslümanlar, münafığın Allah'ı anarken kullandığı züppe, küstah ve isyankar üslubu gördüklerinde, ondaki açık bir 'münafık alametini' daha teşhis etmiş olurlar. Münafığın bu üslubuyla, imanı zayıf ya da din hakkında bilgisi olmayan kişiler üzerinde oluşturmak istediği dinsizliğe çekici etkiyi, Kurani delillerle ve samimi anlatımlarıyla ortadan kaldırırlar.
Münafık (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'ı kabul etmediğini ortaya koyan üslubuyla sözde kendi büyüklüğünü vurgulamak ister. Oysa ki ağzından çıkan her kelimeyi ancak Allah'ın dilemesiyle konuşmaktadır. Elbette ki yaptığı şeytanlıkların her birini Allah görmektedir. Allah dileyecek olsa, münafığı istediği anda, yaptıkları dolayısıyla azaplandırmaya kadirdir. Ancak Allah, dünya hayatında yarattığı Adetullahı gereği ona belirli bir süre tanımakta ve onu denemektedir. Bu süreyi Allah'a karşı büyüklenerek, sinsice -haşa- Allah'tan daha büyük olduğunu vurgulamaya çalışarak geçirmesi ise, yalnızca münafığın ahirette alacağı karşılığın ve çekeceği azabın çapını genişletmektedir.
Münafık Allah'ı anmaktan ve Allah'ın anıldığı bir ortamda olmaktan çok rahatsız olduğu gibi, Allah yolunda bir hizmette bulunmaktan da 'büyük sıkıntı' duyar. İnanmadığı halde Allah'ın dinine bir katkıda bulunmak durumunda olması, ona şiddetli bir azap verir. Bu nedenle İslam'a faydalı, az da olsa herhangi bir şey yapmaktan özenle kaçınır.
Ancak tüm Müslümanların gece gündüz Allah yolunda hizmet ettiği bir toplulukta, elbette ki münafık dikkat çekmemek için zaman zaman bazı konularda bir şeyler yapıyor gibi görünmeye çalışır. Örneğin bazen Allah'la, dinle ilgili bir yazı yazmak, Allah'ın gücünü, kudretini, yüce vasıflarını dile getiren bir anlatımda bulunmak, böyle bir yazıyı ya da konuşmayı kendisine ait sosyal medya sayfalarında paylaşmak durumunda kalabilir. Ancak bu onun için çok büyük bir ızdırap vesilesidir. Çünkü hem çevresindeki insanlara 'Kuran'a tabi olmuş, dindar bir insan gibi görünmüş olacak' hem de bu yazı veya konuşma insanların kalbinde dine yönelik olumlu bir etki oluşturacaktır. İşte münafık asla böyle bir hayra vesile olmak istemez. Zira onun amacı 'insanları dine çağırmak değil, tam tersine dinden uzaklaştırmak 'tır. Kendi şeytani felsefesine öldürücü bir darbe yapacak Kurani bir çalışmayı, kendi eliyle hazırlaması, münafık için adeta ölüm gibidir. İşte bu yüzden de eğer bir çalışma yapmaya mecbur kalırsa, bunun içine mutlaka 'münafıkane unsurlar' katar. Örneğin Allah'tan, dinden bahseden bir yazı yazması gerekse, yazının içine 'fitne unsurları' yerleştirir. Böylece yazı Allah aşkıyla, Kuran ahlakıyla yazılmış bir yazıdan çok farklı olur. Satır aralarına sinsice, 'insanları Allah'tan uzaklaştırmaya, akıllarında din ve Müslümanlar hakkında soru işaretleri oluşturmaya, (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'ın adaleti, aklı ve yaratması ile ilgili konularda şüphe ve vesvese vermeye, sapkın ideolojileri meşru göstermeye çalışan' ifadeler katar. İnsanların 'bilinçaltlarına şüphe düşürmeyi amaçlayan, dinin sıcaklığını hiçbir şekilde yansıtmayan', son derece soğuk ve teknik bir dil kullanır.
Münafığın kullandığı her bir şeytani unsur, aynı zamanda da onun 'küfürdeki dostlarına verdiği ince birer mesaj' dır. Onlara, Müslüman gibi görünse de, gerçekte iman etmediğini, Müslümanlarla aynı inancı ve aynı görüşleri paylaşmadığını ve 'dine değil küfre hizmet amacında olduğunu' tam istediği şekilde, açık bir dille anlatmış olur. Bir münafığın İslam adına yazdığını iddia ettiği bir yazıyı okuyan kişi, aslında onun İslam'a ne kadar uzak ve dinin tam karşısında biri olduğunu açıkça görür.
Ancak tüm oyunlarında olduğu gibi, münafık yaptığı bu eylemle de başarılı olamaz. Çünkü Müslümanlar zaten samimi iman eden insanlar oldukları için, münafığın bu sinsi çabasından hiçbir şekilde etkilenmezler. İnkar edenler ise, zaten münafıkla aynı mantıkta oldukları için, münafığın bu şeytani anlatımları onları da ilgilendirmez. Münafığın bu oyunlarla tek elde edebildiği, 'kendisine küfürden samimiyetsiz dostlar bulması' olur. Münafığı geçici olarak menfaatleri doğrultusunda kullanmak isteyen inkarcılar, münafığın tüm bunlarla verdiği mesajı alır ve o doğrultuda münafık ile işbirliği yapabilmek için harekete geçerler. Ancak bu da Allah'ın izniyle, çok kısa sürecek bir çıkar birlikteliğinden ibarettir. Küfürdeki yandaşları münafığı istedikleri gibi çıkarları için kullandıktan sonra, ona yüz çevirecek ve onu karanlık şeytani dünyasında yine tek başına bırakacaklardır. Münafık dünyada olduğu gibi ahirette de bu yalnızlığı tadacak; Allah'ın huzuruna hesap vermeye hiçbir dostu olmadan yapayalnız çıkacaktır. Sonunda ise yaptığı tüm hainliklerin karşılığını sonsuza kadar cehennemde tadacağı acı bir azap ile alacaktır.