Bu hafta İstanbul bir büyük trajedi ile uyandı. Mültecileri taşıyan 7-8 kişilik küçük bir tekne, içindeki 46 kişi ile batmıştı. Çoğunluğu kadınlar ve çocukların oluşturduğu Afgan mültecilerdi teknedekiler. İnsan tacirlerinin bir başka batan teknesinden ise, sadece 6 kişi kurtulabilmişti.
Aslında geçtiğimiz ayın sonlarında mülteciler konusu özellikle İngiltere'den gelen şok açıklamalarla gündemi çokça meşgul eden bir konu oldu. İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Joyce Anelay, Avrupa Birliği'nin Akdeniz'deki arama kurtarma operasyonlarına, 'istemsiz olarak çekim unsuru yarattığı' gerekçesiyle katılmayacaklarını açıkladı. Anelay'a göre, "kurtarılan her göçmen bir diğerini teşvik ediyor. Eğer kurtarılmayıp denizlerde başıboş bırakılırlarsa diğerleri de yola çıkmaya teşvik edilmez, böylelikle göçmen gelmesi engellenmiş olur."
Bu şaşırtıcı gerekçe, aslında AB ülkelerinin daha fazla göçmen almamak için başvurdukları bir yöntem. Özellikle Kuzey Afrika'dan İtalya'ya ve Yunanistan'a ya da Ortadoğu'dan Bulgaristan'a ulaşabilen sığınmacılar, AB ülkeleri arası serbest geçişten faydalanarak diğer AB ülkelerine kolay erişebilmekteler. Ekim 2013'de 500 kişinin yaşamını yitirdiği trajik kazadan sonra İtalya, Mare Nostrum adı verilen bir kurtarma operasyonu başlattı ve bu süreç içinde 150 binin üzerinde göçmeni denizden kurtardı. İtalya bu operasyon vesilesiyle günde ortalama 400 kişiyi denizden kurtardı.
Fakat İtalya da, maddi gerekçeleri öne sürerek, 1 Kasım itibariyle Mare Nostrum adı verilen kurtarma operasyonunu sonlandırdığını açıkladı. Bunun yerine AB ülkeleri sınırlarında, Mare Nostrum'un üçte bir bütçesi ile Triton adında bir operasyon başlatıldı. Aslında Triton'u bir kurtarma operasyonu olarak algılamak yanlış olur. Bu yeni uygulama sadece AB sınırlarını 60 mil öteye kadar deniz polisi ile koruma altına alıyor. Sınırlara yaklaşan ve tehlike içinde olan göçmen tekneleri ile ise ilgilenmiyor!
İtalya, yüzlerce mültecinin kurtulmasına vesile olan Mare Nostrum isimli uygulamayı AB'nin baskıları sonucunda yürürlükten kaldırmak zorunda kaldı. Yerine getirilen Triton isimli yeni sisteme ise bir kurtarma operasyonu demek yanlış olur. Bu sistem mültecileri değil, sadece AB kıyılarını koruma altına almak için tasarlanmış gibi görünüyor. |
İngiliz yazar Robin Lustig, İngiltere'nin aldığı bu karar ile ilgili olarak şunları söyledi: "Başkalarını teşvik edecek diye kurtarma operasyonlarını gerçekleştirmemek, kalabalık bir otobanda karşıya geçen bir çocuğu kurtaramam çünkü bu durum diğer çocukları da aynı şeyi yapmaya teşvik edebilir demekten farksızdır." Ayrıca, Lustig; "Politikacıların neden oya ihtiyaçları olduğunu anlayabiliyorum. Ama bunu kasıtlı olarak insanların ölümüne izin vererek nasıl yaparlar? Kolay kolay şok olmam ama bu karar gerçekten şok edici," dedi.9
Aslında göçmenlerle ilgili uzun zamandır yürürlükte olan şok edici başka uygulamalar da var. Örneğin, batmakta olan göçmen teknelerindekileri kurtaranlar AB ülkelerinin pek çoğunda suçlu sayılıyor. Geçtiğimiz yıllarda göçmenleri kurtaran İtalyan balıkçılar insan kaçakçılığı suçlamasıyla yargılandılar ve teknelerine el konuldu. Bu kişilere evlerini açan veya kiraya verenler de yine suçlu bulundular.10
Kuşkusuz her ne yaptırım olursa olsun bu durum vicdanlı bir insanı, bir göçmeni kurtarmaktan alıkoyamaz. Fakat bu uygulamaların vahim sonuçlarını gözlemlemek de mümkün. Örneğin Arap Baharı'nın ilk günlerinde yakıtı biten bir tekne 16 gün boyunca Akdeniz'de sürüklenmiş, civardaki pek çok gemi duruma şahit olmasına rağmen seyirci kalmış, hatta durumun farkında olan NATO helikopterleri yardımda bulunmamıştı. Herkesin seyirci kaldığı bu olayda 72 göçmen o teknenin içinde insanlığın gözü önünde açlıktan yaşamını yitirdi.
İtalya sahilinde, İtalyan kurtarma görevlileri mültecilere yardım ederken. |
Buradan yola çıkarak, özellikle AB ülkelerinde kökleşmeye başlayan vicdan zafiyetine vurgu yapmak gerekiyor. Burada kastedilen kuşkusuz ki değerli Avrupa halkları değildir. Fakat görülüyor ki, maddi ve ırkçı çıkarları daha üstün gören siyaset anlayışı, ülke yönetimlerini, insanları denizde ölüme terk edecek kadar bir ruh boşluğuna sürükleyebilmektedir.
Şunu belirtelim, can çekişen bir insanı suyun içinde ölüme terk etmek, onu doğrudan öldürmekle aynı şeydir. Bir canı alan nasıl katil olursa, bir canı bilerek ölüme terk eden de aynı şekilde katil hükmündedir. Bazen vicdanı kullanmanın bedeli büyük olabilir. Bir başkasına yardımcı olmak adına insan sakatlanabilir, malından mülkünden olabilir, hukuki sorunlarla boğuşabilir. Ama zaten vicdanlı olmak bütün bunlara göğüs gerebilmek demektir. Doğruyu yapmanın getirdiği haz ve vicdan rahatlığı, dünyanın hiçbir değeriyle eş değildir.
Devletler öfkeli siyasetin ve reel politik çıkar hesaplarının pençesine düşmüş ve siyasetçilerin bir kısmı da buna kanarak vicdani hassasiyetlerini kaybetmiş olabilirler. Kimi zaman çekilen zorluğu bilmeden klimalı odalarda çıkar hesaplarına uygun yasalar çıkartmak kolaydır. Böyle durumlarda insanların neden bu zor şartlar altında ülkelerinden kaçtıklarını anlamak da zorlaşır. Oysa bir insan ölüm korkusu, açlık ve savaş tehdidi altında olmadığı sürece bir teknenin içine sıkışarak, ölümle yüzleşeceğini bile bile ülkesinden ayrılmaz. Varını yoğunu satıp bu paranın tümünü insan tacirlerine aktarmaz. Bu insanların ölümü göze alarak kaçışlarının nedeni İngiltere'nin ve AB'nin iyi imkanları falan değildir. Bu insanlar sadece insanca, tehdit altında olmadan yaşamak istemektedirler.
Resimde İtalya sahillerinde boğulmak üzereyken kurtarma ekiplerini görünce sevinen mülteciler görülüyor. |
Burada sorulması gereken asıl soru şudur: Bir insanı denizin ortasında ölüme terk etmek nasıl bir mantık ve vicdanın göstergesidir? Bunu yapan insan nasıl yaşar? Bir insanın ölümüne vesile olduğunu, yani bir insan öldürdüğünü bile bile nasıl geceleri rahat uyuyabilir?
Suçu insan tacirlerine yüklemek vicdanı rahatlatmak adına bir bahane olarak kullanılsa da sadece geçen yıl 3400'den fazla kişinin öldüğü bu büyük trajedinin bir parçası olmak, AB ülkelerine yakışmamaktadır. Değerli Avrupa, teknenin içindeki o zavallıları göçmen, Afrikalı, Ortadoğulu, yoksul, sefil diye değil de "insan" olarak görürse değerli kalabilir. Avrupa, bencillikle değil fedakarlıkla kalkınabilir. Özellikle İngiltere, ölüme terk edilmiş göçmenlere yönelik bu şok edici kararı bir an önce yürürlükten kaldırmalıdır. Unutulmamalıdır ki vicdan körelmesi idarelerden halka bir defa yansıdı mı, zorluklar, dejenerasyon ve felaketler kaçınılmaz hale gelir. Güzel Avrupa bu felaketlere kapı açacak bir altyapı oluşturmamalıdır.
Sn. Adnan Oktar'ın bu makalesi Arab News ve Burma Times gazetelerinde yayınlanmıştır:
Yayınlanan Gazete Linki:
http://www.arabnews.com/columns/news/656601
http://burmatimes.net/drowning-migrants-is-a-blot-on-humanity/
İngilizcesi:
http://www.harunyahya.com/en/Articles/193448/drowning-migrants-is-a-blot
Türkçesi:
http://www.harunyahya.org/tr/Articles/193447/Denizin-kara-sularina-terk-edilenler-
Bir insan, açlık ve savaş tehdidi altında olmadığı sürece ölümle yüzleşeceğini bile bile kendisini bu büyük tehlikenin içine atmaz. Bu insanlar sadece insanca, tehdit altında olmadan yaşamak istemektedirler. |
9. http://www.huffingtonpost.co.uk/robin-lustig/this-immoral-government_b_6080696.html
10. http://www.multeci.net/index.php?option=com _content&view=article&id=216:denizdeki-muelteciler&catid=3:av-taner-klc&Itemid=27&lang=en