Evrimciler kuşların sözde atasının, bir sürüngen grubu olan dinozorlar olduğunu öne sürerler. Ancak evrimciler dinozorların nasıl olup da kuşlara dönüştüklerini açıklayamazlar. Uçuşun kökeni ile ilgili öne sürülen belli başlı iki iddia vardır. Her iki iddia da saçma ve delilsizdir; yalnızca varsayımlara dayanmaktadır.
Cursorial (yerden yukarı) teori olarak bilinen iddiaya göre, dinozorlar yerden havalanarak kuşlara dönüşmüştür. Cursorial kelimesi Latince curcus kelimesinden türemiştir ve "koşarak, hızlı hareket" anlamına gelmektedir.
Arboreal (ağaçlardan aşağı) teori olarak bilinen görüşe göre ise, kuşların sözde ataları ağaçlarda yaşayan bir sürüngen grubu olan dinozorlardır; bu dinozorlar zamanla "daldan dala atlayarak kanatlanmış" ve kuşlara dönüşmüşlerdir.
Her iki teori de hayal gücüne ve varsayımlara dayanmaktadır. Ne arboreal teoriyi ne de cursorial teoriyi destekleyecek hiçbir kanıt yoktur. Evrimcilerin bu sorun karşısında hiçbir bilimsel değeri olmayan senaryolar üretmekten başka bir çözümleri yoktur.
Tufts Üniversitesi'nden Dr. Robert G. Cook'un editörlüğünü yaptığı Avian Visual Cognition (Kuşlarda Görsel Bilinç) adlı kitapta da kuşların kökeni konusunun spekülasyona ne kadar açık olduğundan şöyle bahsedilir:
Kuşların uçuş için sahip oldukları mükemmel tasarım, geçiş formları için olan fosil kanıtlarının yetersizliğiyle birlikte, kuşlarda uçuşun evrimi konusunu çok büyük bir spekülasyon alanı yaptı.6
Scientific American dergisinin 17 Ocak 2003 tarihinde yayınlanan "Origin of Bird Flight Explained" (Kuşlarda Uçuşun Kökeni Açıklandı) adlı makalede de -aslında içinde kuşların kökenine dair hiçbir gerçekçi açıklama yoktur- hem arboreal hem de cursorial teorilerin yetersizliğine şöyle değinilmiştir:
… hem arboreal hem de cursorial senaryolar açıklama getirmek açısından boşluklara sahiptir. Ağaçta yaşayanlara baktığımızda, günümüzde yaşayan yüzlerce uçmayan fakat süzülerek hareket eden omurgalılar içinden, hiçbir tanesi bile ek kanatları ile vuruş yapamaz. Doğal seleksiyon niçin yerde koşmak için ağır kaslı bacakları olan theropodlarda küçük ilkel kanatların gelişmesine onay versin? Dial [Montana Üniversitesi'nden evrimci bir biyolog olan Kenneth Dial], iki teorinin de adım adım adaptasyonların, tamamen gelişmiş uçuş mekanizmasına nasıl yol açtığına dair yeterli açıklama getiremediklerini ileri sürmektedir.7
Cursorial teori, iki ayaklıların, koşarken gerçekleştirdikleri bir dizi sıçrayış ile uçmayı başardıklarını öne sürer. Sıçrayış mesafeleri arttıkça, kanatların denge ve itici kuvvet için kullanıldığını, bunun da başka herhangi bir ek vasıtaya gerek kalmaksızın uçma ile sonuçlandığını varsayar. Bu ütopik varsayımı açıklama girişimi iki şekilde olmuştur:
Hayali Çizim |
Evrimci senaryolardan biri de, dinozorların kollarının, saniyede 1.000 kere kanat çırpabilen sinekleri yakalamaya çalışırken kanatlara dönüştüğü şeklindedir. Bu gülünç iddialar günümüzde karikatürlere konu olmaktadır. |
Bu model, iki ayaklı canlılarda ön kolların serbest hareket edebildiğini, böylece avların daha kolay yakalanabildiğini öne sürer. Zaman içinde tüyler genişledikçe, kanatların, kovalama ve vurma yöntemiyle böceklerin yakalanması için daha iyi bir alet halini aldığını iddia eder. İddiaların devamı ise ön ayak büyüdükçe, hareketin bugünkü kanat çırpma yöntemiyle uçuşa dönüştüğü şeklindedir.
Bu iddianın, evrim teorisine açıklama getirebilmek için yapılan zorlama bir model olduğu ortadadır. Bilinçsiz evrim mekanizmalarının canlı için neyin faydalı neyin faydasız olduğunu tespit etmelerini; bu tespit doğrultusunda öngörülü davranarak, canlının vücudunda gerekli değişiklikleri meydana getirmelerini beklemek son derece akıl dışıdır. Zararlı ve rastgele etkileri olan mutasyonların, canlılara faydalı değişimler sağlaması, gerçekleşmesi imkansız bir hayalden başka bir şey değildir. Kaldı ki bu teori, mutasyonların olumlu etkiler sağlayabileceği varsayılsa bile tutarsızdır. Çünkü kuşlar yukarı aşağı kanat çırparlar; ama böcekleri yakalamak için kullanılan hareket, uçuş hareketinden daha farklıdır. Böyle bir amaç için kuşların kanatlarını öne geriye hareket ettirmeleri gerekmektedir. Bu durumda böcek yakalamaya çalışan bir canlının, kollarının kanada dönüşmesi bir dezavantaj olacağı için, zaten böyle bir değişime ihtiyaç yoktur. Bu da evrimci iddialar açısından çelişkili bir durumdur. Çünkü evrimciler organların ihtiyaca göre geliştiğini iddia ederler.
Ayrıca evrimcilerin iddiaları doğrultusunda böcek yakalamaya çalışan canlıda kanat ve tüyler oluşsaydı, bu kanatlar ve tüyler avlanmak için kullanıldıklarında hasar görürlerdi. Bu da böcek ağı modeli iddiası açısından bir çelişkidir.
Eğer bir canlı kollarıyla böcek yakalamaya çalışırken kolları evrimleşseydi, canlının kollarında, avını yakalaması için, havanın geçişini sağlamak amacıyla (sineklik benzeri) hava deliklerinin olması gerekirdi.8 Ancak kuşların kanatları bu tür deliklere sahip değildir; tam olarak uçmak için yaratılmışlardır. Nitekim bilinen en eski kuş olan ve kusursuz bir uçuş anatomisine sahip olan Archæopteryx'in kanatlarında da hava delikleri yoktur. Bu da, onun bu yöntemle böcek yakalayamayacağını gösteren delillerden biridir. Sonuç olarak, tüm bunlar söz konusu modelin geçersizliğini ortaya koymaktadır.
Kuş kanatlarındaki kompleks tasarım, uçuşun rastlantısal mekanizmalarla açıklanmasının imkansız olduğunu gösterir. Bunu gösteren en önemli gerçek, bu mükemmel tasarımdaki indirgenemez kompleksliktir. Kanadı oluşturan parçalar aynı anda ve kusursuz olarak var olmalıdır. Herhangi birinin eksikliği durumunda diğer parçaların varlığı hiçbir anlam ifade etmeyecek ve sistem çalışmayacaktır. |
Bu model, söz konusu canlıların avlarını çeneleriyle yakaladıklarını, havaya sıçrarken de ön ayaklarını iki yanlı dengeleyici olarak kullandıklarını iddia eder. Ön ayaklardaki büyümenin, kaldırma gücünde dakikalık gelişmelere neden olduğunu, bunun da daha ileriye sıçramalarını ve daha iyi avlanmalarını sağladığını varsayar. Zaman içinde meydana gelen sözde kanat uçlarındaki gelişmelerin ise kaldırma kuvvetini artırdığını ve bunun daha güçlü bir uçuşu mümkün kıldığını savunur.
Bu modele ait iddialar da son derece temelsizdir. Herşeyden evvel bir canlının sürekli yaptığı hareketlerden dolayı, vücudunda birtakım değişimler meydana gelmesi mümkün değildir. Üstelik böyle bir olayın meydana geldiğini farz etsek dahi, bu özelliklerin bir sonraki nesle aktarılması mümkün değildir. Bu, genetik biliminin bilinmediği bir dönemde Fransız biyolog Lamarck'ın ortaya attığı, ancak sonrasında açıkça çürütülmüş olan bir iddianın devamıdır. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Araştırma Yayıncılık)
Kanat çırpma modelinin tutarsızlıkları hakkında bilim adamlarının yaptıkları eleştiriler genel hatlarıyla şöyledir:
◉ İyice açılmış kanatlar sürüklenmeyi artırarak hareketi yavaşlatacaktır.
◉ Karada yaşayan, yem arayan bir hayvanın kanat çırpması bir avantaj değildir.
◉ Teori yer çekimini dikkate almamaktadır ve enerji açısından son derece verimsizdir.
◉ Düşük hızda ve yere yakın uçuş, yüksek hızda uçuştan daha gelişmiştir ve daha komplekstir.
◉ Uçuşta yem araştırmak dengesizlik anlamına gelir ve çok hassas koordinasyonla yüksek manevra kabiliyeti gerektirir. Uzun dengeleyici kuyruğa sahip sıçrayan canlılarda bu tür hassas kontrol mekanizması mümkün değildir.9
Bu eleştiriler, ilk akla gelen çelişkileri çok genel olarak ifade etmektedir. Bunların yanı sıra bu teoriler birçok açıdan geçersizdir. Örneğin evrimcilerin iddialarına göre uçuş öncesi dönemle aktif uçuş dönemi arasındaki kanat aşamalarını göstermesi gereken ara geçiş fosilleri yoktur. Yani daldan dala atlayan bir canlının kanatları oluşana kadar geçirdiği yarı kanat-yarı ayaklı ara fosillerine hiçbir yerde rastlanmamıştır. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Arageçiş Açmazı, Araştırma Yayıncılık)
Dinozordan kuşa dönüşüm iddiasında olan evrimcilerin, bu iddianın delillerini fosil kayıtlarından bulup göstermeleri gerekir. Çünkü eğer dinozorlar kuşlara dönüşmüş olsalardı, tarihte bu değişimi yansıtan yarı dinozor-yarı kuş canlıların yaşamış ve fosil bırakmış olmaları gerekirdi. Evrimciler uzun yıllar Archæopteryx'in böyle bir geçişi temsil ettiğini iddia etmişlerdir. Oysa yeni edinilen bulgular Archæopteryx'in sürüngen benzeri özelliklerinin abartıldığını ve canlıyı "ilkel kuş" saymanın hiçbir dayanağı olmadığını göstermektedir. (Bu konunun detayları için bkz. "Archæopteryx Bir Ara Geçiş Formu Değil, Soyu Tükenmiş Bir Kuş Türüdür" Bölümü)
Ayrıca bu teoriler, tüylerin kökeni, beynin kompleks yapısı ve uçuş için gerekli olan üç boyutlu algısal kontrolün nasıl sağlandığı gibi konularda da hiçbir açıklama getirmezler.
Cursorial uçuş teorisi ilk defa Samuel Williston tarafından 1879'da ortaya atılmıştı. Williston, nasıl olacağının detaylarından hiç bahsetmeden uçuşun bir dizi adımlarla -koşarak, sıçrayarak, yüksekten atlayarak ve süzülerek- evrimleşebileceğini ileri sürdü. 1907'de ve 1923'te Franz Baron Nopcsa, Williston'un iddialarını detaylandırarak kanatların canlının karada koşarken hız yapması için gelişmiş olabileceğini iddia etti. Ancak koşu hızını artırmak için kanatları kullanmanın canlılarda hiçbir benzeri yoktur ve gerilmiş kanatlar sürüklenmeyi artırır.10 Ayrıca bu teori kanatların ilk defa nasıl ortaya çıktığını açıklamaya dahi girişmez. Dünyanın en önde gelen ornitoloji (kuş bilimi) uzmanlarından biri olan Kuzey Carolina Üniversitesi Biyoloji Bölümü Profesörü Alan Feduccia bu teoriye "aerodinamik saçmalık" adını vererek görüşünü özetlemektedir.11
Yaklaşık 50 yıl sonra Yale Üniversitesi Jeoloji Kürsüsü Profesörü John Ostrom, cursorial teorinin yeni bir versiyonunu ileri sürdü. Ostrom, kolların böcekleri yakalamaya çalışırken kanatlara dönüştüğünü söyledi. John Ostrom'un iddialarına göre tüyler, ilk önce izolasyon için çıkmış ve daha sonra uzamıştı.12 Bu "böcek teorisi" dört temel zeminde eleştirildi ve 1983'te Ostrom kendi hipotezini reddetmek zorunda kaldı.13 Bir ifadesinde teorisinin gerektirdiği ara formların yokluğundan şöyle bahsediyordu:
Herhangi bir pro-avis'e (uçuş öncesi canlıya) ait hiçbir fosil kanıtı yoktur. O tamamen kuramsal bir kuş öncülüdür...14
Hayali Çizim |
Evrimcilerin dinozordan kuşa dönüşüm senaryoları, masalları aratmayan çizim ve hikayelerle doludur. Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, sadece hayal gücünün bir ürünü olan bu iddialar, aslında evrimcilerin çaresizliklerinin bir göstergesidir. Küçücük bir sinekteki uçuş sistemini açıklayamayan bir teorinin, dinozorların kuşa dönüştüğünü iddia etmesinin ne denli açık bir çelişki olduğu ortadadır. |
Ostrom'dan sonra bu teoriyi devam ettirmek isteyenler de tüylü kanatların koşma, sıçrama sırasında vücudun yönlenmesini kontrol etmek için gelişmiş olduklarını öne sürdüler. Ancak onlar da kendilerinden öncekiler gibi haklı eleştirilere hedef oldular.15 Örneğin Leeds Üniversitesi'nden Profesör Jeremy Rayner bu hipotezdeki canlının havaya doğru sıçradığında koşma hızında %30-40 düşüş olacağını hesapladı ki, bu sonuç uçuşta ciddi problemler oluşturacaktı. Bu durum karşısında Rayner şöyle bir sonuca vardı: Böyle koşullardaki bir uçuş için çok fazla enerji gerekecek, buna karşın uçuş hızı da son derece düşük olacaktı.16 Bu sebeple Rayner, öne sürülen bu modelde uçuş için gereken morfolojik, fizyolojik ve davranış özelliklerinin noksan olduğunu, bu nedenle de modelin başarısız olacağını savundu.17
Teksas Müzesi Teknik Üniversitesi'nden paleontolog Sankar Chatterjee de yapılan değişikliklere rağmen, cursorial teorinin biyomekanik yönden savunulamaz olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.18 Yer bilimleri profesörü ve paleontolog David. E. Fastovsky ile John Hopkins Üniversitesi Tıp Okulu'nda hücre biyoloğu ve anatomist olan David B. Weishampel de ilk kuşlarda koşmadan uçmaya geçiş için tatmin edici bir model bulamadıklarını ifade ettiler.19
Günümüzde denge için ön ayaklarını kullanan iki ayaklı canlı olmaması da önemlidir. Sadece benzer bir duruş şekline sahip kangurular (iki ayaklılık zorunluluğu, cursorial duruş, kısa ön bacaklar, uzun kuyruk açısından) teoriyi test etmek için bir örnek olabilir. Onlar iki ayakları üzerinde dururlar, fakat sıçrama sırasında kollarını ileri uzatmazlar, tam tersine kollar pasif bir role sahiptir. Ön kollarını sıçramanın hızını artırmak için uçuş vuruşu pozisyonunda tutmazlar. Paleontolog Sankar Chatterjee'nin ifadesiyle "Sıçramanın ortasında ve yere inme sırasında sürüklenme kuvvetini en aza indirmek için vücuda yakın, kıvrık şekilde dururlar."20
Evrimci bir biyolog olan Walter Bock ise cursorial teori ile ilgili iddiaların geçersizliğine şöyle değinmiştir:
Archæopteryx'in boyutunda karada yaşayan hiçbir küçük tetrapod bilmiyorum. (Örneğin, uçan-koşan bir form ya da ikincil bir uçuş veya bozulmuş uçuş formları) Bu ön ayakların koşma ya da sıçrama sırasında denge için kullanıldığı bir form da bilmiyorum.21
Cursorial teori evrimciler açısından çözümü mümkün olmayan problemlerle karşı karşıyadır. Bu teorinin temel argümanı olan "bazı sürüngenlerin böcek avlamak için ön kollarını uzun süre çırptıkları için kollarının kanatlara dönüştüğü" iddiası da büyük bir çelişki içermektedir. Çünkü kanat gibi son derece kompleks bir organın, sinek yakalamak için nasıl meydana geldiği hakkında hiçbir açıklama yapılmamaktadır. Cursorial teorinin önde gelen savunucusu John Ostrom, her iki hipotezi savunanların bilimsel bir dayanakları olmadığını itiraf ederek iddiaları şöyle özetlemektedir:
Benim 'cursorial predator' teorim gerçekten de spekülatiftir. Fakat arboreal teori de aynı şekilde spekülatiftir.22
Cursorial teoriye göre, kuşlar sinekleri avlamaya çalışırken "havalanmışlar"dır. Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, sadece hayal gücünün bir ürünü olan bu iddiada yer alan sineklerin kökeni ise evrimciler için belirsizdir. Sinek uçuşu son derece karmaşık ve kusursuzdur; evrimcilerin kuşlarda uçuşun kökenini açıklamak için gösterdiği örnek, yani sinek, zaten mükemmel bir uçma yeteneğine sahiptir. İnsan saniyede 10 kere bile kolunu açıp kapayamazken, bir sinek, saniyede ortalama 500 kez kanat çırpma yeteneğine sahiptir. Üstelik sinek bir savaş uçağından çok daha hızlı manevralar yapabilir, tavanda başaşağı durabilir, mükemmel bir şekilde yana, ileri-geri hareket edebilir ve durduğu yerde geri dönebilir. Ayrıca sinek her iki kanadını eş zamanlı olarak çırpar. Eğer kanatların titreşimi arasında en ufak bir uyumsuzluk olsa sinek dengesini yitirecektir, ancak hiçbir zaman böyle bir uyumsuzluk olmaz.
Hayali Çizim |
Günümüzde sinekler üstün yaratılışları ile pek çok bilim adamının araştırma sahası olmuştur. California, Berkeley Üniversitesi'nde Biyoloji Profesörü olan ve 2001 yılında MacArthur Birliği'nin özel yetenek ödülünün sahibi olan Michael Dickinson'ın sineklerdeki uçuş sistemi hakkındaki ifadelerine The Scientist dergisinde şöyle yer verilmektedir:
Dickinson'ı gerçekte harekete geçiren, böceklerin uçuş konusundaki ustalıklarıdır... Ona göre böcekler halen bu gezegen üzerindeki en karmaşık uçuş makineleridir. Özellikle sineklerde, son derece özel davranışlarla sonuçlanan kendilerine özel ihtisas alanları bulunur:
''Geriye doğru havalanabilirler, yan uçabilirler ve baş aşağı iniş yapabilirler. Bu konuyla ilgili olarak Dickinson şöyle diyor: "Bu olağanüstü hareketler, sıradan olmaktan çok öte… faydalı tasarımı akla getiriyorlar."1
Bilim adamları sinek uçuşunu taklit eden robot sinekler geliştirebilmek için, sinek uçuşunun detayları üzerinde halen çalışmalar yürütmektedirler. Sinek uçuşunu taklit etmek için, sineklerin kanatlarına etki eden kuvvetlerin nasıl oluştuğunun tespit edilmesi ve bunların büyüklüğünün ölçülmesi gereklidir. Ancak bu kompleks hareketlerin ölçümü, sineğin hızı nedeniyle neredeyse imkansızdır. Dickinson'a göre, "Dünyadaki hiçbir bilgisayar, bize bu kuvvetlerin ne olduğunu söyleyemez."2
Dickinson, 2002 yılının Kasım ayında yapılan bir toplantıda ise, nöroloji uzmanlarına "böceklerin uçuşunu anlamak, sinir sistemi üzerine çalışmaktan daha fazlasını gerektirir. Kasın mekaniğinden iskeletin biyomekaniğine ve kuşun aerodinamiğine kadar herşey, nörobiyolojik bir sorunun anlaşılmasında son derece önemlidir" demiştir.3
GECİKMELİ DURUŞ | ROTASYONEL KALDIRMA KUVVETİ | RÜZGARI YAKALAMA |
a. Kanat darbesi, |
Bilim adamları uzun bir süre çok temel bir soruya cevap aradılar: Sinekler uçuşlarını nasıl yönetiyorlar? Hiç kimse, sineğin görsel sistemi ile kanatlarını kontrol eden kaslar arasında doğrudan bir bağlantı bulamamıştı. Dickinson yüksek hızda çalışan video kameralar kullanarak, sineklerin hareketlerini görüntülemeyi başardı ve sineklerdeki manevra kabiliyetini etkileyen faktörleri inceledi. Dickinson, yaptığı bu araştırmalar sonucunda sineklerdeki görsel sistemin uçuş hareketlerini kontrol ettiği, manevralarda zaman ayarlaması sağladığı yönünde deliller elde etti.4
Robot Ssinek |
Michael Dickinson ve onun Berkeley'deki meslektaşları, sineklerin değişen görüntüler karşısında nasıl tepki verdiklerini bir sanal gerçeklik odası kullanarak çözdüler. Dickinson, saniyede 3.000-4.000 arası bir oranla titreşen görüntülerle, sineklerin gözlerinden gelen bilginin "halter" adı verilen bir organa iletildiğini keşfetti. Sineğin ciroskopu (uçuş sistemi) olarak hareket eden halterler, kanat kaslarını, hareketlerini ya da hücum açılarını değiştirmek için sinyaller gönderirler. Bu sistem, son derece hızlıdır. Örneğin her zaman çevremizde rastladığımız sinekler, görüntüdeki değişikliklere 30 salise gibi şaşırtıcı derecede kısa bir sürede tepki vererek uçuş yönlerini değiştirebilirler. Dickinson, sineklerdeki bu özel tasarım karşısındaki düşüncelerini şöyle aktarmaktadır:
Sinekler, aerodinamik açıdan gezegendeki en başarılı uçuculardır. Tavanda ya da meyilli yerlerde rahatlıkla durmak gibi diğer hiçbir hayvanın yapamayacağı şeyleri kolaylıkla yapabilirler. Özellikle iniş ve kalkışlarda çok yeteneklidirler. Bu konudaki becerileri diğer herhangi bir böcekten ya da kuştan çok fazladır. "Halter"ler, sineğin aerodinamik alandaki başarısının en önemli anahtarlarıdır. Bir sineğin "halter"lerini çıkarırsanız, tamamen dengesiz hale geldiğini ve hızla yere çakıldığını göreceksiniz.5
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı gibi, sineklerin günümüzün ileri teknoloji ile üretilmiş helikopterlerine örnek teşkil eden ve onlardan çok daha fonksiyonel olan uçuş sistemleri bulunmaktadır. Peki bu mükemmel sistem küçücük bir sineğin üzerinde kusursuzca nasıl meydana gelmiştir? Evrimcilerin bu konuda verebileceği hiçbir tutarlı cevap yoktur. Tek bir sinek dahi yaratılışın açık bir delilidir. Allah'ın bu küçücük canlıda sergilediği üstün yaratılış ise, O'nun sonsuz ilminin örneklerinden sadece biridir. Sinekteki üstün tasarımı ve evrimcilerin bu konudaki açmazlarını İngiliz biyolog J. Robin Wootton şöyle itiraf etmektedir:
Sinek kanatlarının işleyişini öğrendikçe, sahip oldukları tasarımın ne denli hassas ve kusursuz olduğunu daha iyi anlıyoruz… Son derece elastik özelliklere sahip parçalar, havanın en iyi biçimde kullanılabilmesi için, farklı kuvvetler karşısında gerekli esnekliği gösterecek biçimde, hassasiyetle biraraya getirilmişlerdir. Sinek kanatlarıyla boy ölçüşebilecek teknolojik bir yapı yok gibidir.6
1. Laura DeFrancesco, "Learning How Flies Fly", The Scientist, vol. 16, no. 2, 21 Ocak 2002, s. 27; http://www.the-scientist.com/yr2002/jan/research2_ 020121.html
2. "Sinekler Nasıl Uçar?", Hürriyet Bilim dergisi, 22 Mart 2003.
3. http://www.the-scientist.com/yr2002/jan/research2_020121.html
4. Laura DeFrancesco, "Learning How Flies Fly", The Scientist, vol. 16, no. 2, 21 Ocak 2002, s. 27; http://www.the-scientist.com/yr2002/jan/research2_ 020121.html
5. http://www.berkeley.edu/news/magazine/fall_ 98/discoveries_fly.html
6. J. Robin Wootton, "The Mechanical Design of Insect Wings", Scientific American, vol. 263,
Kasım 1990, s.120.
Hayali Çizim |
Cursorial teorinin çıkmaza girmesinden sonra O. C. Marsh, arboreal teoriyi ortaya attı ve bu teori evrimcilerin büyük bir çoğunluğu tarafından benimsendi. Ancak John Ostrom'un önceki bölümdeki itirafında yer aldığı gibi arboreal teori de bilimsel dayanağı olmayan iddialardan oluşmaktadır.
Arboreal teori ilk önce yerde koşan bir iki-ayaklının ağaçlardaki yaşama uyum sağladığını varsaymakta; ağaçlarda yaşarken ön kollarını paraşüt gibi kullanarak, daldan dala atladığını öne sürmektedir. Yine teoriye göre daha sonraları kanat çırpma uçuşu gelişmekte ve atlama aşamasında aerodinamik olarak önem kazanan tüyler, tesadüfi mekanizmaların etkisiyle zamanla uçuş tüylerine dönüşmektedir.23
Bu teori, ağaçlara tırmanan sözde uçuş öncesi canlının, ağaçtan ağaca atlamaya başladığını ve bunun da, uçuşun bir ön işareti olarak, kanat hareketleri ile sonuçlandığını öne sürer. Teoriye göre pullardan geliştiği iddia edilen ilk tüyler, ağaçtan ağaca atlarken bu hayvanların inişlerini paraşüt benzeri bir şekilde yavaşlatmıştır. Söz konusu canlılar sıçrayışlarını ve düşüşlerini bu şekilde kontrol etmişlerdir. Yine bu teoriye göre, "pro-avis" (uçuş öncesi) olarak ifade edilen canlılar, yerde yiyecek arayan hayvanlardır ve ağaçları, yuva kurmak, saklanmak ve tünemek için kullanmışlardır. Evrimci varsayımlara göre ağaçtan ağaca uzun mesafeli sıçrayışlar yapan bu canlılar, bir süre sonra süzülme hareketi, manevra kabiliyeti ve yavaş iniş geliştirmişlerdir. Sözde süzülme tam olarak geliştiğinde ise, kanat çırpma hareketi başlamış ve bu da bir süre sonra aktif uçuşla sonuçlanmıştır.
Dikkat edilirse, evrimci iddialarda delil sunulmadan, hep bir şekilde sonraki aşamaların gerçekleştiği iddia edilir. Oysa bunlar tamamen bu teorileri ortaya atan kişilerin hayal güçlerine dayandırılmaktadır ve hiçbir bilimsel temeli yoktur.
Arboreal teorinin savunucuları, sözde ilkel kuşların yerdeki düşmanlardan kaçmak ya da yuva yapmak gibi sebeplerle ağaçlara çıktıklarını, ön pençeleri ile ağaca tırmandıklarını, sonra da alçaktaki dallara atlarken süzülerek uçmayı öğrendiklerini iddia ederler. Ancak teoriyi eleştiren evrimciler Archæopteryx'in pençelerinin, yerde yürüyen, hızlı bir canlı için uygun olmadığını, bu pençelerin günümüzdeki tüneyen kuşlarınkine benzediğini belirtmektedirler.24
Yer bilimleri profesörü ve paleontolog David. E. Fastovsky ve hücre biyoloğu ve anatomist David B. Weishampel arboreal teori konusundaki eleştirilerini şöyle dile getirmişlerdir:
Evrimcilerin iddia ettiği gibi aşama aşama mükemmelleşen canlılar yoktur, aksine canlılar yeryüzü katmanlarında ilk belirdikleri andan itibaren şu anki mükemmel halleriyle bulunmaktadırlar. Bu, evrimcileri çıkmaza sokan önemli bir sorundur. Çünkü milyonlarca olması gerekirken, bu iddialarını kanıtlayan tek bir delilleri bile yoktur... Kuşlar da milyonlarca yıldır bugünkü mükemmel aerodinamik tasarımları ve uçuş yetenekleriyle var olmuşlardır. |
İlk kuşların muhtemelen ağaçlara tırmandıkları ve bu pozisyondan uçmayı öğrendikleri ileri sürüldü. Ancak ilk arboreal kuş için tırmanma adaptasyonuna ait bir kanıt yok ve kuş olmayan theropodların hiçbirinde arboreal alışkanlık için iskeletlerinde de bir kanıt yok.25
İşin ilginç yanı bu teoriyi eleştirenler, bu teoriden daha da tutarsız olan bir başka teoriyi –yukarıda açıkladığımız cursorial teoriyi- savunmaktadırlar. Böyle bir durumda olmalarının sebebi ise, kendilerini evrim kalıpları içinde açıklama getirmeye zorlamalarıdır. Dinozorların zaman içerisinde kanatlanarak uçtuklarını savunanlar, günümüzde en çok Alan Fedducia ve Larry Martin'in savunduğu "ağaçtan aşağıya" (arboreal) teorisini eşit derecede eleştirmektedirler. Kanıtlar göstermektedir ki, iki iddianın taraftarlarının da eleştirileri doğrudur: Kuşlar ne koşan dinozorlardan ne de ağaçta yaşayan küçük sürüngenlerden evrimleşmiştir. Dogmatik evrim anlayışından bağımsız olarak düşünen herhangi bir kişi de, öne sürülen iddialardaki tutarsızlıkları kolaylıkla görecektir.
Bu teorilerin hiçbiri, herhangi bir kanıt olmadığından ve bilimsel bir temele dayanmadığından, hayali iddialar olmaktan öteye gidememişlerdir. Dünyaca ünlü, omurgalı paleontolojisi uzmanı Robert L. Carroll'un bu konudaki yorumu, "günümüzde ne yapısal ne de fizyolojik argümanların bu (kuşların kökeni hakkındaki) anlaşmazlığı kesin olarak sonuçlandıramadığı" şeklindedir.26 Minnesota Üniversitesi'nden Profesör Phil Regal da, "uçmak için gerekli tüylerin kökenine ilişkin tüm mevcut teoriler (...) yetersizdir" yorumunda bulunmuştur.27 Pennsylvania Eyalet Üniversitesi'nde biyolog olan James H. Marden de uçuşun kökeni ile ilgili öne sürülen iddialar hakkında şöyle söylemektedir:
1. Seyrek kanat örtü tüyleri Kanatları oluşturan tüyler bilim adamlarını hayranlık içinde bırakacak komplekslikte bir yaratılışa sahiptir. Ancak bir kuşun tüylere sahip olması, uçması için yeterli bir koşul değildir. Bu tüylerin kanat denilen çatı üzerinde, her iki tarafa eşit dağılarak, belirli bir dizilimle yerleşmesi gereklidir. Tüyleri gelişigüzel dizecek olsanız, kuşun uçması mümkün olmaz. Dolayısıyla uçmanın rastgele etkilerle kazanılabilecek bir yetenek olmadığı açık bir gerçektir. Kuşlar uçuşa elverişli yaratılışları ile Allah'ın sonsuz sanat ve ilmini sergileyen canlılardan sadece biridir. |
Teorisyenler, yarım yüzyıllarını kuşların uçuşunun ağaçtan aşağıya süzülme yoluyla mı yoksa yerden yukarı koşarak ya da sıçrayarak mı olduğunu tartışarak geçirdiler ve görünürde belirgin herhangi bir sonuca varamadılar.28
Evrim teorisine karşı çıkan anatomist David Menton kendisi ile yapılan bir röportajda kuşların kökeni ile ilgili şunları söylemektedir:
Bu konuda iki teori bulunmaktadır: Arboreal ve cursorial. Her bir grup, diğer grubun tamamen yanlış olduğu konusunda oldukça emindir. Evrimci John Ostrom, tüylerin dinozorların ön kollarındaki geniş pullardan evrimleştiği ve bu uzun tüylerin geliştikçe sinekleri yakalamak için kullanıldığı tahmininde bulunmuştu. Tüyler ağırlıklarına göre oldukça güçlü olmalarına karşın onların böcekleri yakalamak için biraraya geldiklerini düşünmekten daha kötü bir teşhis düşünemiyorum. Aynı zamanda tüyler sadece bu amaç için kullanılmak açısından inanılmaz derecede kompleks bir yapıya sahiptir. Ve böcek yol üstünde değilse rüzgara kapılacaklardı. Kuşlar her halükarda kollarını önde çırparak kapatamamaktadır- bu tip bir omuza sahip değiller... [Dr. Carl Wieland'ın "teorilerden biri için delil var mı?" sorusu üzerine şöyle devam eder.] Tek bir delil bile yok – ayrıca her iki görüşe sahip olan insanlar da bu yorumu yapıyorlar... Canlı ya da fosil, pulların uzaktan da olsa tüylere benzediğini gösteren hiçbir örnek yoktur. Archæopteryx, modern kuşlar gibi eksiksiz tüylere sahiptir.29
Her iki teorinin savunucuları, aralarındaki bu anlaşmazlık nedeniyle birbirlerinin iddialarının hiçbir geçerli delile dayanmadığını göstermişlerdir. Ortaya çıkan sonuç, kuşların kökenine dair evrimci bir açıklamanın var olmadığıdır.
Evrimcilerin kuşların kökeni konusunda göz ardı ettikleri en önemli noktalardan biri, kanatların sahip olduğu indirgenemez kompleks yapıdır. Kanatlar ancak mükemmel yapılarıyla bulundukları takdirde fonksiyoneldir; dolayısıyla "yarım kanat", "eksik kanat" gibi yapıların uçma açısından hiçbir fonksiyonu yoktur. Bu durumda evrim teorisinin öne sürdüğü başlıca mekanizma olan "kademeli gelişim" modeli hiçbir şey ifade etmemektedir. (Bu konunun detayları için bkz. "Kanatlardaki İndirgenemez Komplekslik" Bölümü)
Keklikler, bir yamaca veya dik bir ağaç gövdesine tırmanırken uçmak yerine koşmayı tercih ederler. Koşarken hızlarını artırmak için kanatlarını çırparlar. Bu şekilde kanatları bir yarış arabasındaki rüzgarlık görevini görür. Bu hareketler ne kekliklerin az gelişmiş olduğunu gösterir, ne de kuşların dinozorlardan evrimleştiğine bir delildir. |
Montana Üniversitesi'nden Kenneth Dial isimli evrimci bir biyolog, uçuşun kökeni ile ilgili yapılan yorumlara spekülatif bir evrim senaryosu daha ekledi. Dial'ın iddiası Ekim 2001'de dünya basınında geniş ölçüde yer aldı. Ancak tek bir bilimsel kanıta dahi dayanmıyordu.
Dial'ın tezi, Alectoris chukar türüne ait keklikler üzerinde yaptığı bazı gözlemlere dayanmaktadır. Bu kekliklerin özelliği, bir yamaç veya dik bir ağaç gövdesine tırmanırken uçmak yerine koşmayı tercih etmeleridir. Keklikler bir yandan koşarken bir yandan da hızlarını artırmak için kanatlarını çırpmaktadırlar. Kısa mesafelerde gerçekleşen bu koşuya "Kanat Destekli Yamaç Koşusu" (KDYK) ismi verilmiştir.
Söz konusu yamaç yukarı koşu sırasında keklikler ayaklarının yanı sıra kanatlarını çırpmakta, böylelikle yer çekiminin etkisini azaltmaktadırlar. Ayakları, yeri kavrayacak şekilde yaratılmış olan bu canlının kanatları da bir yarış arabasındaki rüzgarlık görevini görür. Dial da bu örneğe dayanarak ilk kuşların kanatlarını uçmak için değil, koşmak için kullanmış olduklarını öne sürer. Bu hayvanların, ön uzuvlarını sürüngenler gibi öne arkaya değil, günümüz kuşlarının yaptıkları gibi yukarı aşağı hareket ettirdiklerini varsayar.
Dial, ortaya attığı bu fikirle, 1800'lerden bu yana uçuşun kökeni üzerine tartışan - dinozorların kara canlıları olarak veya ağaçtan ağaca sıçrarken uçmayı öğrendiklerine inanan- iki taraf arasında orta bir noktayı bulmayı amaçlamıştır.30 Ancak bu iddia pek itibar görmemiştir. Los Angeles Bölgesi Doğa Tarihi Müzesi'nden Luis Chiappe, dinozorların keklikler gibi davranıp davranmadıklarının hiçbir zaman öğrenilemeyeceğini ifade ederek konuyu şöyle yorumlamıştır:
Öyle sanıyorum ki insanlar kuşların uçuşunun kökeni konusunda tartışmayı daha uzun dönemler sürdürecekler.31
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd (övgü) de O'nundur. O, her şeye güç yetirendir. (Teğabün Suresi, 1)
Kenneth Dial araştırmaları sonucunda, yavru kuşların da neredeyse erişkinler kadar "kanat destekli yamaç koşusu" yeteneğine sahip olduklarını gözlemlemiştir. Yumurtadan çıkan kekliklerin 4. günde 450'lik yamaçlara bu şekilde tırmanabildiğini, henüz büyümekte olan kanatlarının da bu koşuda aerodinamik etki oluşturduğunu tespit etmiştir. Gelişmekte olan bu kanatlar üzerinde bazı deneyler yapmış, tüylerini kısalttığı kuşların kanatlarında aeorodinamik etkinin azaldığını, bu kuşların tüyleri kısaltılmamış kuşlar kadar iyi tırmanamadıklarını görmüştür. Laboratuvarda yapılan ayak testleri keklik, tavuk, hindi, bıldırcın ve orman tavuğu gibi diğer yerde yaşayan bazı kuşların da dik eğimlerde ve dikey yüzeylerde koşarken küçük kanatlarını çırptıklarını göstermiştir.32 Ancak bu hareketler ne bu canlıların az gelişmiş olduğunu gösteren bir ölçüdür, ne de kuşların dinozorlardan evrimleştiğine bir delildir.
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd (övgü) de O'nundur. O, her şeye güç yetirendir. (Teğabün Suresi, 1) |
Bir evrimci olan Dial, kekliklerin yamaç koşuları ile ilgili gözlemlerini, hayali dinozor-kuş evriminde bir yere yerleştirmeye çalışmıştır. Dinozorları kuşların atası olarak benimseyen Dial'ın oluşturduğu senaryoya göre, avcılardan kaçan dinozorlar, panik içinde yamaçlara yöneldiklerinde ön kollarını hız kazanmak amacıyla çırpmış, böylece ön kollar zaman içinde kanatlara dönüşmüştür. Dial'ın bu iddiasının yalnızca hayal gücüne dayalı olduğu açıktır. Kuşların tüylerini kısaltarak aerodinamik etkinin azaldığını göstermek, dinozorların sözde uçuşunu gösterme konusuna hiçbir bilimsel açıklama getirmemektedir. Bu daha çok bir evrimcinin, hayali dino-kuş modelini zihinlere yerleştirerek, göz boyamak için ortaya attığı asılsız bir iddiadır. Alan Feduccia'nın Dial'ın iddiaları hakkındaki yorumu ise şöyledir:
Dial'ın çalışması şaşırtıcı derecede zayıftır. Özellikle galliform kuşları, en yüksek düzeyde türemiş uçan kuşlar arasında olmaları ve yerden uçuşa geçebilmek için gerekli olan büyük bir göğüs kasına sahip olmaları nedeniyle, çok kötü (zayıf) bir seçimdir. Bu yüzden avcılar tarafından sevilirler; etleri hem çok hem de iyidir! Vücutlarının %35'i ya da daha fazlası uçuş için gerekli düzen için ayrılmıştır. Karşılaştırma yapıldığında bu oran Archæopteryx'de %8 ya da daha düşük, theropodlarda ise bundan da düşüktür. Öyleyse, bulguları ne anlama gelmektedir? Hiçbir şey!33
Böyle bir iddianın bir bilim adamına ait olması ve bir bilim dergisinde yayımlanmış olması, bazı insanları bu tür hikayelerin bilimsel bir temeli olduğu yanılgısına sürükleyebilmektedir. Oysa bilimsel bulgular, Dial'ın iddiasının bir masaldan farklı olmadığını açıkça göstermektedir.
Dahası, kuşların kökeni konusunda evrimcilerin açıklaması gereken, sadece kanatların ve uçuşun kökeni değildir. Bir kuşun aşamalarla geliştiğini kabul etmek, kuşlardaki tüm kompleks yapı ve sistemlerin, tek yönlü akciğer tasarımının, içi boş kemiklerin, tüylerdeki çengel ve tüycüklerin, hafif ama esnek yapının, kuşun sıcakkanlı metabolizmasının ve bu mükemmel tasarımı gözler önüne seren daha pek çok detayın aşamalarla geliştiğini kabul etmek olacaktır ki bu imkansızdır. Ayrıca bu organ ve sistemlere eksik halleriyle sahip olan bir canlının hayatta kalması mümkün değildir.
Tüm bunların dışında, teknoloji alanındaki gelişmeler de uçan canlıların ve uçuşun özel olarak yaratılmış olduklarını göstermektedir. Hayvan genetiği alanında profesörlük yapan Conrad Waddington canlıların kökenini rastlantılar ve kör doğa mekanizmalarına dayandırmaya çalışmanın mantıksızlığını şu sözleriyle ifade etmektedir:
Mükemmel şekilde adapte olmuş biyolojik mekanizmaların evriminin, her biri kör tesadüflerle üretilen gelişigüzel varyasyon setinden birinin seleksiyonuna bağlı olduğunu farz etmek, tuğlaları üst üste yığarak en sonunda kendimiz için en hoş evi seçebileceğimizi ileri sürmeye benzer.34
Tüm bu teoriler öylesine sığ mantıklara dayanmaktadır ki, bir canlının uçması için ne kadar çok koşulun birarada olması gerektiği tamamen göz ardı edilmektedir. Kolların kademe kademe kusursuz bir kanada dönüşmesi ve üstün manevra yeteneğine olanak verecek bir tasarım kazanması, kuşkusuz %99'u zararlı olan rastlantısal mutasyonlarla sağlanamayacak kadar hassas bir ayarlama gerektirir. Nitekim bilimsel açıdan böyle bir geçişi destekleyen tek bir bulgu bile yoktur. Üstelik söz konusu canlının, tesadüf eseri faydalı bir mutasyonun isabet etmesini beklerken, yarı sakat biçimde varlığını sürdürmesi evrim teorisinin en temel mekanizması olan "doğal seleksiyonla seçilim"e göre zaten mümkün değildir. Bu imkansızlığın bir şekilde üstesinden gelindiğini düşünsek bile; dinozor iskeletinin içi boş kemiklere, akciğerinin tamamen başka bir yapıya dönüşmesi, uçuş için uygun kasların ortaya çıkması, vücudun aerodinamik bir yapı kazanması, algıların uçuşu mümkün kılacağı şekilde beyinde gerekli değişikliklerin meydana gelmesi ve daha pek çok aşılmaz özelliklerin birarada olması gerekir. Rastlantısal mutasyonların böylesine isabetli seçimler yapması, bu değişiklikleri bir tasarım dahilinde bir canlı türünde biriktirmesi ise akıl ve mantıkla bağdaşmaz. Kuşların rastlantılarla değil, kusursuz bir yaratılışla ortaya çıktıkları açıktır.
Hayali Çizim |
Sürüngenden kuşa dönüşüm iddiaları, en başta fizyolojik ve anatomik yönden imkansızdır. Bu nedenle evrimcilerin kuşların kökeni ile ilgili iddiaları hayali izahlardan öteye gidememektedir. |
Bilimsel delillerle vardığımız bu sonuç, Kuran'da öğretilen bir gerçeği ortaya koymaktadır. Allah canlıları örneksiz yaratandır ve doğada bulunan her tür, Allah'ın yaratma sanatındaki çeşitliliğin birer göstergesidir. Kuran ayetlerinde şöyle bildirilmektedir:
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur; bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (Rum Suresi, 26-27)
6. Robert G. Cook, Avian Visual Cognition, Department of Psychology Tufts University, Comparative Cognition Press, Eylül 2001;
http://www.pigeon.psy.tufts.edu/avc/husband/avc3dino.htm
7. "Origin of Bird Flight Explained", Scientific American, 17 Ocak 2003.
8. http://www.bsu.edu/web/00cyfisher/origin_of_flight.htm
9. http://www.bsu.edu/web/00cyfisher/origin_of_flight.htm
10. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 151-152; Phillip Burgers, Luis M. Chiappe, "The wing of Archæopteryx as a primary thrust generator", Nature, 1999, cilt 399, s. 60-62.
11. Alan Feduccia, The Origin and Evolution of Birds, Yale University Press, New Haven, CT, 1996, s. 98.
12. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 153; Alan Feduccia, The Origin and Evolution of Birds, Yale University Press, New Haven, CT, 1996, s. 98-101.
13. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 153; Alan Feduccia, The Origin and Evolution of Birds, Yale University Press, New Haven, CT, 1996, s. 101.
14. John Ostrom, "Bird Flight: How Did It Begin?", American Scientist, Ocak-Şubat 1979, no. 67, s. 47.
15. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 155.
16. J. M. V. Rayner, "The Evolution of Vertebrate Flight", Biological Journal of the Linnean Society, 1988, cilt 34, s. 278.
17. J. M. V. Rayner, "The Evolution of Vertebrate Flight", Biological Journal of the Linnean Society, 1988, cilt 34, s. 278.
18. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 155.
19. David E. Fastovsky, David B. Weishampel, The Evolution and Extinction of the Dinosaurs, Cambridge University Press, Cambridge, 1996, s. 313.
20. Sankar Chatterjee, The Rise of Birds, Johns Hopkins University Press, Baltimore, MD, 1997, s. 155.
21. W. J. Bock, "The arboreal origin of avian flight", Memoires of the California Academy of Sciences, 1986, cilt 8, s. 68.
22. John Ostrom, "Bird Flight: How Did It Begin?", American Scientist, Ocak-Şubat 1979, no. 67, s. 47.
23. http://www.geology.ucdavis.edu/~cowen/HistoryofLife/feathersandflight.html
24. Robert G. Cook, Avian Visual Cognition, Department of Psychology Tufts University, Comparative Cognition Press, Eylül 2001;
http:// www.pigeon.psy.tufts.edu/avc/husband/avc3dino.htm
25. David E. Fastovsky, David B. Weishampel, The Evolution and Extinction of the Dinosaurs, Cambridge University Press, Cambridge, 1996, s. 313.
26. Robert L. Carroll, Patterns and Process of Vertebrate Evolution, Cambridge University Press, New York, 1997, s. 314.
27. P. Regal, "The Evolutionary Origin of Feathers", The Quarterly Review of Biology, cilt 50, no. 1, 1975, s. 35.
28. J. Marden, "How Insects Learned to Fly?", The Sciences, cilt 35, no. 6, 1975, s. 27.
29. "Bird Evolution Flies out the Window", An anatomist talks about Archæopteryx: David Menton with Carl Wieland; Creation Ex Nihilo, cilt 16, no. 4, Temmuz-Ağustos 1994, s. 16–19.
30. Kenneth P. Dial, "Wing-Assisted Incline Running and the Evolution of Flight", Science, cilt 299, no. 5605, 17 Ocak 2003, s. 402-404.
31. Elizabeth Pennisi, "Uphill Dash May Have Led to Flight", Science, cilt 299, no. 5605, 17 Ocak 2003, s. 329.
32. Kenneth P. Dial, "Wing-assisted incline running and the evolution of flight", Science, cilt 299, 2003, s. 402-404.
33. 10 Eylül 2003, Alan Feduccia'dan email mesajı
34. A. Koestler, "The Ghost in the Machine", London, 1989, s. 127; [Conrad H. Waddington, "The Listener", London, 13 Kasım 1952].