Son yıllarda çeşitli ülkelerde birbiri ardına gerçekleştirilen satanist cinayetler ve çeşitli intihar vakaları "satanizm nedir?" sorusunu bir kez daha dünya gündemine taşıdı. Ancak satanizm üzerine yapılan araştırmalar, tartışmalar ve yazılan yazılar belli bir çerçeveden öteye gidemedi. Satanizm çoğu zaman psikolojik yönden sorunları olan, aileleri ve çevreleri ile iletişim kuramayan marjinal gençler arasında yaygın, garip bir akım olarak gösterildi. Oysa satanizmi bu kadar basite indirgemek, şiddet yanlısı bu sapkın dini tüm yönleriyle insanlara tanıtmamak çok büyük bir hatadır. Bu yönde yazılan ve söylenenlerin aksine satanizm geçmişi çok eskilere dayanan, ardında karanlık bir felsefe barındıran, dünya geleceğine dair hedefleri olan, karanlık "kilisesi", binlerce taraftarı ve yazılı kaynaklarıyla 2000'li yılların en tehlikeli oluşumlarından biridir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, satanistler arasında da belli uygulama ve görüşlerde farkılıklar söz konusudur. Zaman zaman bu farklılıklar satanizmin neyi savunduğunun anlaşılmasında yanılgılara neden olabilmektedir. Örneğin bazı satanistler, dünyayı var edenin şeytan olduğu gibi sapkın bir düşünceye inanıp onun isteklerini yerine getirmeyi sorumluluk olarak görürken (Yezidiler bu gruba dahil edilebilir), bazıları da şeytanı sadece simgesel bir kavram olarak görür, kendi isteklerini ilahlaştırırlar. Elbette bu farklılıklar söz konusu felsefenin sapkın olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Üstelik her ne kadar tüm satanistler aynı örgüt altında birleşmiş değillerse de, bütün satanistlerin hemfikir olduğu temel noktalar vardır ve bu noktalar satanistlerin kendi kaynaklarında şu şekilde özetlenmektedir:
Satanistlerin şeytani eğilimleri vardır ve bu anlamda tıpkı şeytan gibidirler. Ahlak kurallarına karşı gelmek, kibir, başkaldırı, düşmanlık gibi özelliklere sahiptirler.1
Görüldüğü gibi, bu sapkın akımın asıl çıkış noktası, şeytanı ve tüm şeytani özellikleri kendisine yol gösterici olarak kabul etmesidir.
Her türlü ahlaksızlığı benimseyen satanistler, şeytana taptıklarını açıkça ifade etmektedirler. |
Kitabın ilerleyen bölümlerinde dünya üzerinde gün geçtikçe daha çok taraftar toplayan satanizmin temel dayanakları üzerinde durup satanizmin kısa tarihini inceleyeceğiz. Bu bölümde ise satanizmi daha iyi anlayabilmek için, Kuran'dan ayetlerle şeytanı ve şeytanın temsil ettiği zihniyeti ele alacağız.
Satanizm konusunu ele alırken öncelikle üzerinde durulması gereken husus, satanistlerin aslında birer ateist ve materyalist oldukları, yani sadece maddenin varlığına inandıklarıdır. Satanistlerin mantığını incelerken bunun üzerinde özellikle durmak gerekmektedir. Satanistler Allah'ın varlığını ve Kuran'da varlıkları bildirilen cin, melek gibi metafizik varlıkları da inkar ederler. Dolayısıyla şeytanın varlığına da inanmamaktadırlar. Şeytan onlar için din düşmanlığının bir sembolüdür.
Buna rağmen satanistler bir sembol olarak gördükleri şeytanı kendilerine ilah edinmişlerdir. Bunun temelinde sapkın ideolojilerini ve ritüellerini sözde bir din gibi sunmak gayesi vardır. Kendi batıl kuralları çerçevesinde şeytana ibadet etmekte, klan liderleri tarafından belirlenen ritüelleri yerine getirmek için çeşitli sapkın törenler düzenlemektedirler. Böylece sembolleri, kıyafetleri, kuralları ve ayinleriyle şeytani bir din meydana getirmektedirler.
Satanistler her sözlerinde şeytanı yüceltir, ondan yardım ister ve ondan gelen emirlere göre hareket ettiklerini söylerler. Özellikle de klan liderlerinin şeytanla sürekli bağlantı içinde olduğuna, onunla konuştuğuna, ondan emirler aldığına inanılır. Yeni satanist olan bir kişi şeytanla konuştuğuna inandığı bu lidere karşı büyük bir bağlılık gösterir ve onun her söylediğini eksiksiz yerine getirir. Nitekim son yıllarda sıkça rastlanan satanist cinayetlerde "şeytandan emir aldım, o nedenle öldürdüm" diyerek kendini savunan ya da intihar etmeden önce "şeytan intihar etmemi istiyor" şeklinde not bırakan kişilere sıkça rastlanır olmuştur.
İnsanlarla şeytan arasında bu ilişki Kuran'da çok detaylı olarak tarif edilmektedir. Allah "... Onlar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar." (Nisa Suresi, 117) ayetiyle insanları uyarmış, şeytanın apaçık bir düşman olduğunu Kuran'da birçok kez belirtmiştir:
Ey Ademoğulları, Ben size and vermedim mi ki: Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır. (Yasin Suresi, 60)
Başka ayetlerde de, Hz. İbrahim'in, babasına şu şekilde bir öğütte bulunduğu bildirilir:
Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman'a başkaldırandır. Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun. (Meryem Suresi, 44-45)
Yukarıdaki ayetlerde geçen "şeytana kulluk etmek" kavramı son derece önemlidir. Çünkü satanistlerin tüm dokümanlarında 'şeytana ibadet etmek, şeytanla iletişime geçmek, şeytanın isteklerini yerine getirmek' gibi ifadeleri sıkça görmek mümkündür. Ancak Allah'ı inkar edip, şeytanı ilah edinen ve tüm hayatını şeytanın kışkırtmalarına göre kuran insanlara Allah'ın çok büyük bir vaadi vardır: Sonsuz cehennem azabı. Allah şeytana, onun ve ona uyan insanların sonunu şöyle bildirmiştir:
... Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım. (Araf Suresi, 18)
Allah Kuran'da şeytanı ve şeytanın taraftarlarını çeşitli özellikleriyle bizlere tanıtır. Kuran'da şeytan, ilk insan olan Hz. Adem'den bu yana tüm insanları Allah yolundan saptırmak için çaba gösteren varlıklar olarak geçmektedir. Şeytan, 'uzak düşen, uzaklaşan' anlamındadır. Kelimenin Arapça kökeni aynı zamanda, 'öfkeden yanıp tutuşmak, işe yaramaz hale gelmek' anlamlarını da taşır. İblis ise tüm şeytanların ve şeytani faaliyetlerin lideridir. İblis’in sözlük anlamı da, 'hayır ve mutluluktan ümit kesmiş olmaktan kaynaklanan bir keder ve hırçınlığa düşmek, ümitsizlik ve pişmanlıkla perişan olmak' anlamları taşır.2
Allah Hz. Adem'i yarattığı zaman meleklere ona secde etmelerini emretmiş, tüm melekler bu emre itaat ederken, İblis isyan etmiş ve itaatsizliği nedeniyle Allah'ın huzurundan kovulmuştur. Ayetlerde İblis'in itaatsizliği şu şekilde bildirilir:
Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten Ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. "Onu bir biçime sokup, ona ruhumdan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın." Meleklerin hepsi topluca secde etti; Yalnız İblis hariç. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. (Allah) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma seni secde etmekten alıkoyan neydi? Büyüklendin mi, yoksa yüksekte olanlardan mı oldun?" (Sad Suresi, 71-75)
Başka ayetlerde ise, İblis'in bu isyanının temelinde kendince gurur ve kibir olduğu, insanı kendisinden daha aşağı gördüğü için isyan ettiği bildirilmiştir. "Dedi ki: Ben ondan daha hayırlıyım; Sen beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Sad Suresi, 76) ayeti İblis'in, ne kadar büyük bir nankörlük ve küstahlık içinde olduğunu da göstermektedir. İnsanı, melekleri, cinleri, şeytanı ve tüm kainatı yaratan Allah'tır. Allah dilediğini dilediği şekilde ve surette yaratır. Yaratılmış olan her varlık Rabbimiz'e karşı derin bir saygı göstermekle yükümlüdür. Kendisini yoktan var eden ve ona her türlü imkanı veren Allah'a kulluk etmemek, itaatli davranmamak elbette çok büyük bir akılsızlık ve nankörlüktür. İşte İblis bu şuursuzluk içinde hareket eden, dolayısıyla tüm davranışlarında, hezeyanlar sergileyen bir varlıktır. İtaatsizliği nedeni ile cennetten kovulan şeytan, kendisine en büyük düşman olarak insanı görmektedir ve tüm insanları doğru yoldan ayırmak, onları her türlü belanın içine sürüklemek için Allah'tan süre istemiştir. Bu durum ayetlerde şu şekilde bildirilmiştir:
(Allah) Dedi ki: "Öyleyse ordan (cennetten) çık, artık sen kovulmuş bulunmaktasın. Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar Benim lanetim senin üzerinedir." Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı." Dedi ki: "O halde, süre tanınanlardansın. Bilinen vaktin gününe kadar." Dedi ki: "Senin izzetin adına andolsun, ben, onların tümünü mutlaka azdırıp-kışkırtacağım. Ancak onlardan, muhlis olan kulların hariç". (Allah) "İşte bu haktır ve Ben hakkı söylerim" dedi. "Andolsun, senden ve içlerinde sana tabi olacak olanlardan tümüyle cehennemi dolduracağım." (Sad Suresi, 77-85)
Şeytan bu büyük hedefini gerçekleştirmek için binlerce yıldır faaliyet halindedir. Bu sinsi hareketini evrenin ve canlılığın sonu olan kıyamet gününe kadar da devam ettirecektir. Insanlık tarihi boyunca istisnasız herkese -onları kötülüğe çekmek için- yaklaşmış, bu konuda bir ayrım yapmamıştır. Şeytan insanları saptırmakta hiçbir vasıf gözetmez. Her yaştan, her statüden, her kültürden ve her ırktan insanı kendi yoluna çekmek için uğraşır. Farklı sosyal gruplardaki kişileri, zenginiyle fakiriyle değişik karakterlere sahip insanları etkisi altına almaya çalışır.
Ahlaki kurallara ve toplumsal değerlere karşı gelen satanistler için düzene başkaldırmak, isyankar tavırlar sergilemek çok önemlidir. Bu durum satanistleri kan dökmekten zevk alan, vahşi insanlar haline getirmektedir. |
Şeytanın faaliyetinin çapını ve insanlar üzerindeki etkisini anlayabilmek açısından şu noktayı belirtmekte fayda vardır: Şeytan insanı çok iyi tanır, her kültürü, her ideolojiyi, her türlü görüşü bilir. Özellikle de insanın nefsinin isteklerini ve zaaflarını çok iyi bilir. Buna göre tuzaklar hazırlayabilir, planlar yapabilir. Dünyanın en ücra köşesindeki bir insana kadar istisnasız herkese etki etmeye çalışır. Buna karşın insanların çoğu tehlikenin büyüklüğünün gerçek anlamda farkına varamazlar. Çoğu insan, kendisini kötülüklere kışkırtmak ve cehenneme sürüklemek isteyen şeytanı önemsemeden yaşar. İşte böyle bir durumda da şeytanın kendi üzerinde ne gibi bir etki oluşturduğunu ve nasıl bir sona doğru sürüklendiğini fark edemez. Bunun en önemli nedenlerinden biri insanların şeytanı doğru tanımamalarıdır.
Şeytan hakkında en yaygın olan yanılgılardan biri şeytanın Allah'tan bağımsız bir güç olduğunun sanılması ve (Allah'ı tenzih ederiz) şeytanın Allah'a karşı bir mücadele içinde olduğunun düşünülmesidir. Satanistlerin de en büyük yanılgılarından biri budur. Satanistler de şeytanı ayrı bir güç olarak düşünür ve şeytanın isyanını ve itaatsizliğini kendilerine örnek alırlar. Kendileri de düzene ve iyiliğe karşı isyan ettikleri takdirde, şeytana mücadelesinde destek olacaklarına inanırlar. Oysa gerçekte şeytan da Allah'ın yarattığı, O'na boyun eğmiş bir varlıktır. Allah'a olan isyanı, yine Allah'ın belirlemiş olduğu bir kader dahilindedir. Dahası şeytan, Allah'ın varlığına inanan ve Allah'tan korkan bir varlıktır. Kendisine kıyamete kadar süre tanınmış olduğunun ve ahiret gününde yaptıklarının cezasını çekeceğinin farkındadır. Ayette şeytanın bu özelliği şöyle bildirilmiştir:
Şeytanın durumu gibi; çünkü insana "İnkar et" dedi, inkar edince de: "Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" dedi. (Haşr Suresi, 16)
Ayrıca şeytan bu itaatsizliği ile herhangi bir menfaat sağlamamış, tam tersine ebedi bir kayba uğramıştır. Cennetten kovulup cehennem azabına sürüklenen şeytanın asıl amacı, mümkün olduğunca çok insanı kendisi ile birlikte bu azabın içine sürükleyebilmektir. Yaptığı mücadelenin özü budur. Diğer bir deyişle onun mücadelesi insanlara, insanlığın iyiliğine karşıdır. Ve ayetlerde de görüldüğü gibi, şeytan insanı sürekli inkar etmeye, gaflete dalmaya, Allah'tan uzak yaşamaya davet ederken, kendisi gerçeğin çok iyi farkındadır. Nitekim hesap günü geldiğinde kendisine uyanları yüzüstü bırakacak ve vaat ettiği şeylerin büyük birer yalandan ibaret olduğunu onlara açıklayacaktır. Bu durumda şeytanın kurduğu planların, insanları saptırmak için tasarladığı tuzakların büyüsüne kapılanların sonu büyük bir hüsran olacaktır. Ayette şöyle buyurulur:
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtacak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azab vardır." (İbrahim Suresi, 22)
Satanistler de, şeytanın telkinlerine aldanarak sapkınlığı ve kötülüğü yol olarak benimseyen diğer insanlar gibi ne kadar büyük bir hata yaptıklarını muhakkak bir gün anlayacaklardır. Önemli olan bu gerçeği dünyada iken, gerçekler onlara anlatıldığında kavrayabilmeleridir. Çünkü kendilerine önder edindikleri şeytan, onları hiçbir zaman sahiplenmeyecek, her zaman yarı yolda bırakacaktır. Kuşkusuz onun yalanlarına inanmak, süslü telkinlerini gerçek sanmak büyük bir şuursuzluk ve akılsızlıktan başka bir şey değildir.
Şeytan insanın en büyük düşmanıdır, çünkü yeryüzünde bulunmasının amacı insanları Allah'a imandan uzaklaştırmak ve Kuran ayetlerini uygulamaktan alıkoymaktır. Allah şeytanın insanları her an gözetlediğini (Araf Suresi, 27), sinsice göğüslere ve kalplere vesvese verdiğini (Nas Suresi, 4-5), insanları korkutmaya çalıştığını (Al-i İmran Suresi, 175) ve onların doğru yolu üzerine oturduğunu (Araf Suresi, 16) bildirir. Ancak şeytanın Kuran ayetlerinde tarif edilen özelliklerini bilmeyen bir insan, onun insanlar üzerinde oluşturabileceği etkinin de farkında olmaz. Bu nedenle de şeytandan gelen vesveselere kulak verir, kışkırtmalarına uyar ve söylediklerine inanır. İnsanların büyük çoğunluğunun şeytanın etkisinin farkına varamamalarının en büyük nedenlerinden biri, şeytanın insanlara çeşitli maskeler altında yaklaşmasıdır.
Şeytan insanlara öğüt veren, onları doğrulara yönlendiren bir görünüme bürünebilir. İnsanların zaaflarını, eksikliklerini ve nelerden etkilendiklerini çok iyi bildiği için, onları geçici olarak dost edinmek amacıyla bunları kullanır. Gerçek niyetini, insanı nasıl bir yıkıma sürüklemek istediğini sezdirmez. Etkisi altına almaya çalıştığı insanı, ona yardım etmek istediğine, onun iyiliğini düşündüğüne, onu içinde bulunduğu durumdan kurtarmaya ve daha iyi konumlara ulaştırmaya çalıştığına inandırdıktan sonra bu kişiyi kontrolü altına alır. Tüm telkinleri kişiyi kendi tarafına çekmek amaçlıdır. En önemli iddiası ise, tek kurtuluşun kendisine uyulması ile mümkün olacağıdır.
Hz. Adem'in, cennetten çıkarılmasına neden olan olayın sebebi de bu sinsi tuzaktır. Şeytan Hz. Adem'e ve eşine bir dost gibi yaklaşmış ve onlara kendilerine öğüt verdiğine dair yemin etmiştir. Bu konuyu haber veren ayetlerde şöyle buyrulur.
Şeytan, kendilerinden "örtülüp gizlenen çirkin yerlerini" açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." Ve: "Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim" diye yemin de etti. (Araf Suresi, 20-21)
Şeytanı dost edinenler, kendilerini karanlık bir belanın içine sürüklemektedirler. |
Şeytan Hz. Adem'i ve eşini aldatarak cennetten çıkarılmalarını sağlamıştır. Bu durum insanın ömrü boyunca karşı karşıya olduğu gizli düşmanının ne kadar sinsi bir yalancı olduğunun en vurucu delillerinden biridir.
Hz. Adem'e tüm şeytanların en büyüğü olan İblis tarafından verilen "ben size öğüt verenlerdenim" telkini, diğer insanlara da insi şeytanlar tarafından yapılır. (İnsi şeytan, insan görünümünde olan şeytanlara veya doğrudan şeytanın ilhamı ile hareket eden insanlara verilen isimdir. Allah Kuran'da insi ve cini şeytanların varlığından bahsetmiş ve bunların İblis'in taraftarları olduklarını bildirmiştir.) Kendi kavmini Allah'ın yolundan alıkoyarken onlara, "... Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum." (Mümin Suresi, 29) diyen Firavun bunun bir örneğidir.
İşte satanistlerin yaptığı telkinler de buna benzemektedir. İnsanları, satanizmin karanlığına çekmek isteyen bu insi şeytanlar, benzer aldatmacalarla onları kandırmaktadırlar. Satanizmi, kişinin her istediğini dilediği gibi yapabileceği, insana güç veren, tüm dünyevi sıkıntılardan uzaklaştıran, tüm sorumlulukları kaldıran, nefsani dürtülerin rahatça yaşanabileceği bir dünya olarak gösteren satanistler, tıpkı önderleri şeytan gibi insanları saptırmayı amaçlamaktadırlar. Bu telkinlerle insanların iyiliğini istiyormuş gibi görünmektedirler. Halbuki bu süslü telkinlerin hepsi büyük bir yalandan ibarettir. İlk başlarda bu aldatmacanın etkisinde kalan kişi, bir müddet sonra satanist bir yaşamın kendisine özgürlük değil, bağımlılık getirdiğini, sınırsızca kötülüğü yaşamanın ise kendisini bir canavara dönüştürmeye başladığını görecektir. Kurtulmak amacıyla girdiği bu yol kendisini çok büyük bir bataklığın içine sürükleyecektir.
Şeytan 'öğüt verme' taktiğini, kişinin yakın çevresini kullanarak da uygulamaya geçirebilir. Bir arkadaşın ya da toplumda özenilen bir kişinin telkini insanın üzerinde çok farklı bir etki bırakabilir. Örneğin Kuran'da, iman ettikten sonra şeytan tarafından ayartılan ve arkadaşlarının telkinleriyle sapan kişilerden bahsedilir. Bu 'arkadaş'ların sözleri, şeytanın taktiğini çok net gözler önüne serer: 'Doğru yola, bize gel…'. Şeytanın bu taktiğinin bildirildiği ayetin tamamı şöyledir:
De ki: "Bize yararı ve zararı olmayan Allah'tan başka şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da: "Doğru yola, bize gel" diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?" De ki: "Hiç şüphesiz Allah'ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk." (En'am Suresi, 71)
İnsan bu düşmana karşı son derece dikkatli olmak zorundadır. Ancak Allah'a tam olarak teslim olmuş ve O'nun zikrine sıkı sıkıya sarılmış bir kimse bunu başaracak şuura sahip olur. Şeytanın telkinlerinin kaynağını hemen teşhis eder ve zihninden söküp atar. Aksi takdirde kişi bunları kendi düşüncesi zanneder ve iradesini ona teslim eder. Şeytanın telkinlerine uyup, onunla birlikte ve onun emirlerine göre hareket eden insanların durumunu Allah, "... Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o." (Nisa Suresi, 38)ayetiyle bildirmiştir. Oysa insanın yapması gereken Allah'ın bildirdiği "... Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. " (Fatır Suresi, 6) ayetine uymaktır. Şeytanın çağrısına karşılık verenlerin sonu ise ayetlerde şu şekilde bildirilir:
İnsanlardan kimi, Allah hakkında bilgisi olmaksızın tartışır durur ve her azgın-kaypak şeytanının peşine düşer. Ona yazılmıştır: "Kim onu veli edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın ateşin azabına yöneltir." (Hac Suresi, 3-4)
Buraya kadar şeytanın insanları çeşitli yöntemlerle aldattığını, onları Rahman'ın vahyinden uzaklaştırdığını açıkladık. Ancak şeytanın da Allah'ın yarattığı bir varlık olduğunu ve şeytanın kurduğu tüm tuzakları yaratanın da Allah olduğunu unutmamak gerekir. Allah insanlardan salih olanları ortaya çıkarmak, onları dünya hayatında denemek ve eğitmek gibi pek çok hikmet üzerine şeytanı, şeytanın her türlü tuzağını ve satanizmi bir kader içinde yaratmıştır. Allah şeytanı görevlendirmiş, ona dünya hayatındaki imtihanın bir gereği olarak insanları doğru yoldan çıkarmak için çaba sarf etmesini emretmiştir. İsra Suresi'nde bu emirler şu şekilde bildirilir:
"Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat, atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara çeşitli vaadlerde bulun." Şeytan, onlara aldatmadan başka bir şey vaat etmez. (İsra Suresi, 64)
Bir sonraki ayette ise Allah şeytana şu şekilde bildirmektedir:
Benim kullarım; senin onlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün (hakimiyetin) yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter. (İsra Suresi, 65)
Dikkat edilirse, şeytan iman eden kullar üzerinde hiçbir etki oluşturamaz. Şeytanın kimler üzerinde etkili olabileceği ise Zuhruf Suresi'nde şöyle bildirilir:
Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. (Zuhruf Suresi, 36-37)
Satanizmin son yıllarda bu kadar yaygınlaşması, satanist cinayetlerin ve intiharların basında bu kadar yer alması "neden satanist oluyorlar?" sorusunu da beraberinde getirmektedir. Bu konuda yazılan yazılarda hep aynı nedenler gösterilmekte, ekonomik sıkıntı ya da aile içi iletişimsizlik gibi gerekçeler öne sürülerek, insanların satanizm gibi sapkın bir yolu seçmeleri makul bir tavır gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Ancak bunların hiçbiri gerçeği yansıtmamaktadır.
İnsanların satanist olmalarının en önemli nedenlerinden biri kitabın ilk bölümlerinde üzerinde durduğumuz materyalist, ateist ve Darwinist düşünce yapısıdır. İnsanları güzele ve iyiye yönelten İlahi dinlere karşı çok büyük bir düşmanlık duyan, bu düşmanlıklarını çeşitli şekillerde ifade etmek isteyen insanlar, satanizm ile bu kinlerini açığa çıkarmaktadırlar. Şeytan türlü telkinlerle onları etkisi altına almış, satanizmi mistik, heyecan verici bir macera gibi göstermiştir. Allah bir ayetinde "... şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar." (Neml Suresi, 24) şeklinde bildirmiştir. Şeytan 'güzel ve süslü gösterme' yöntemiyle insanları karanlık bir dünyaya çekmekte ve onları cehenneme kadar sürüklemektedir:
Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağutun önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister. (Nisa Suresi, 60)
Bu kişiler satanizmi bilinçli olarak seçen, insanları bu yola sokmak için gayret gösteren kimselerdir. Ayetlerde ancak Allah'ın ayetlerini inkar eden kişilerin şeytanı dost edindikleri bildirilmektedir:
Kim Rahmanın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)." (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azabta da ortaksınız.
(Zuhruf Suresi, 36-39)
Satanizmi seçen ikinci kitle ise gazetelere ve tartışma programlarına sıkça konu olan cahil, problemli, iyi eğitim almamış kimselerdir. Sorunlu kişiliklere sahip bu kimseler kendilerince toplum içinde bir yer edinebilmek, arkadaş sahibi olmak, komplekslerini tatmin etmek, başarısızlıklarını ve problemlerini unutmak, dikkat çekmek gibi sebeplerle satanist olabilirler. Bir 'serseri hareketi' haline gelen bu gençler, şeytanın telkinlerine aldanır, bu yolla itibar kazanacakları yanılgısına düşerler.
Satanizmin yalanlarına kapılanların önemli bölümünü, problemli ve iyi eğitim almamış genç insanlar oluşturur. Bu gençlerin en büyük eksikliği, içine düştükleri manevi boşluktur. |
Ancak her iki grubun temel sorunu Allah'ın dinini ve Kuran ahlakını tanımamalarıdır. Bu insanlar kainatın yaratılış amacını ve kendilerinin dünyaya neden geldiğini bilmeyen, başıboş bir yaşam sürdükleri yanılgısına sahip kimselerdir. Oysa Allah dünyayı tüm insanlar için bir deneme olarak yaratmıştır. İnsan yaşadığı süre boyunca Allah'ın dilediği şekilde bir yaşam sürmekle yükümlüdür. Yani insanın bir yaratılış amacı vardır. Allah tarih boyunca hak dinler aracılığıyla insanların yaratılış amaçlarını, ibadet yollarını, Kendisini razı edecek olan üstün ahlak ve tavırları bildirmiştir. Kusursuz bir yaratılışla var edilen insanın yaratılış amacı Allah'ın inanan kullarına bir rehber olarak indirdiği Kuran'da "Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi, 56)ayeti ile bildirilmiştir.
İşte bu noktada insanların dünyada geçirdikleri sürenin, sonsuz ahiret hayatına göre çok kısa olduğunu bilerek davranmaları çok önemlidir. Çünkü dünyada yaşayan bütün insanlar eninde sonunda mutlaka ölecek ve Allah'ın karşısında hesap vereceklerdir. Allah "O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı..." (Mülk Suresi, 2) ayetinde de bildirdiği gibi, insanlar yaşamları boyunca çeşitli olaylarla denenirler. Her insanın dünya hayatındaki tavrı ahiretteki sonsuz hayatını nerede geçireceğini belirleyecektir. Bu nedenle sapkın yolları seçen, şeytanın emirleriyle hareket eden, güzel ahlakı çirkin görüp, her türlü kötülüğü yaşamayı özgürlük sanma hatasına düşen insanlar çok büyük bir aldanışa kapılmışlardır. İnsanların bu gerçekleri göz ardı edip, umursuzca, sanki bu dünyada bulunma amaçları yokmuş gibi hareket etmeleri, şeytanın telkinlerine kendilerini kaptırıp boş ve zararlı şeylerle oyalanmaları, ömürlerini bir cinnete kapılarak geçirmeleri onları ahiret azabına doğru sürüklemektedir. Şeytanı dost edinen bu kişiler için ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:
Kimine hidayet verdi, kimi de sapıklığı hak etti. Çünkü bunlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda saymaktadırlar. (Araf Suresi, 30)
Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Mücadele Suresi, 19)
...Şüphesiz Allah, tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever. (Bakara Suresi, 222) |
Kitabın buraya kadar olan bölümünde şeytanın insanları nasıl doğru yoldan uzaklaştırdığından ve satanizm adı verilen bu sapkın öğreti ile büyük bir taraftar kitlesi edindiğinden bahsettik. Ancak burada bir cahillik sonucu ya da şeytanın aldatmacasına kanarak satanizm akımına kapılan insanlara Allah'ın 'tevbeleri kabul eden, çok büyük bir merhamet sahibi, kullarını affeden' sıfatlarını hatırlatmak gerekmektedir. İnsan ne kadar büyük bir hata işlemiş, ne kadar çok kötülük yapmış olursa olsun, eğer yaptıklarından pişmanlık duyup samimiyetle tevbe eder ve ahlakını düzeltirse, Allah böyle bir kişinin tevbesini kabul edeceğini vaat etmiştir. Bu konuyla ilgili bazı ayetler şu şekildedir:
Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben, tevbeleri kabul edenim, esirgeyenim. (Bakara Suresi, 160)
Ancak bundan sonra tevbe edenler, 'salih olarak davrananlar' başka. Çünkü Allah, gerçekten bağışlayandır, esirgeyendir. (Al-i İmran Suresi, 89)
Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler. (Nisa Suresi, 27)
Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)
İçine daldıkları bu sapkınlıktan dolayı pişman olup kesin bir tevbe ile tevbe eden, kendini Allah'a teslim eden, Kuran ahlakını yaşayan insanların varacağı güzel son ise Kuran'da şu şekilde bildirilir:
Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine Kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten Ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
(Hud Suresi, 3)
Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar-parıldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz Sen, herşeye güç yetirensin." (Tahrim Suresi, 8)
Şeytanın bir insanın üzerinde çok büyük bir etkisi olabilir. Şeytan o insanın hayatının her anına hakim olmuş olabilir. Ancak bu, içinden çıkılamayan, çözümü olmayan bir durum değildir. Önemli olan kişinin bu durumdan nasıl çıkacağını bilmesidir. Şeytanın etkileri ne kadar geniş kapsamlı ve çok yönlü olursa olsun, Kuran'da belirtildiği üzere, şeytanın bu etkisini dağıtmak son derece kolaydır. Allah Kuran'da insanlara şeytanın etkisinden çıkmaları için çeşitli yollar göstermiştir:
Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 200-201)
Allah'tan korkmak, Allah'ın ayetleri üzerinde düşünmek ve O'na karşı samimi olmak, şeytanın etkisine karşı çok önemli bir anahtardır. Zira Allah Kuran'da Kendisi’nden korkanlara 'doğruyu yanlıştan ayırt eden bir anlayış vereceğini' (Enfal Suresi, 29) bildirmektedir. İnsanların kendi üzerlerindeki olumsuz etkiyi tespit edebilmeleri için sadece vicdanlarının sesini dinlemelerinin yeterli olacağını da unutmamak gerekir. Vicdanının sesini dinleyen, samimi bir insan şeytanın etkisinden rahatlıkla sıyrılabilir. Çünkü vicdan asla şaşırmayan, sapmayan bir rehberdir ve Allah'ın insanlara verdiği çok büyük bir nimettir.
Allah, samimi iman eden ve Kendisi’ne tevekkül eden müminlere, şeytanın tuzaklarının mutlaka bozulacağının ve samimi kullarının üzerinde bu tuzakların asla etki etmeyeceğinin müjdesini şöyle vermektedir.
Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna." (Allah) Dedi ki: "İşte bu, Bana göre dosdoğru olan yoldur." "Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur. (Hicr Suresi, 40-42)
Ayetlerde de bildirildiği gibi şeytanın etkisinin olmaması için sadece samimi olmak, Kuran'a göre düşünmek ve şeytandan bir kışkırtma geldiğinde hemen Allah'a sığınmak yeterli olacaktır. Ancak insanın asla unutmaması gereken en önemli husus ise, bunların hiçbirinin zor olmamasıdır. Kuşkusuz şeytan Allah'a inanan halis kullara hiçbir zaman zarar veremeyecektir. Çünkü Allah iman edenlerin velisi ve destekçisidir. Rahmeti ile müminleri koruyacak ve onlara razı olacağı dosdoğru yolu her zaman gösterecektir.
Bununla birlikte insanın, önemli konuları aklında tutması ve bu konuda dikkat harcaması şeytanın etkisinin dağılması bakımından çok önemli bir etkendir. Örneğin insanın bir gün mutlaka öleceğini, herşeyin kaderde en güzeliyle yaratıldığını, dünya hayatının sadece geçici bir deneme mekanı olduğunu, Allah'ın mutlak varlığını sürekli düşünmesi gerekir. Bu gerçekleri bilmesi ve bunların şuurunda olması insana çok büyük bir neşe ve huzur getirir. İmanın getirdiği nimetler hiçbir şeyle kıyaslanamaz.
Şeytanın insanları dünya hayatında mutlu olmaları için yönelttiği maddi değerlerle mutlu olunamayacağının en büyük göstergesi, her türlü imkana sahip oldukları halde bir türlü gerçek rahatlığı, mutluluğu ve huzuru yakalayamayan insanlardır. İmanın getirdiği neşe, zindelik ve akıl karşısında şeytanın hiçbir taktiği etkili olamaz.