Tevekkül, sadece güçlü bir imana sahip, Allah'ın gücünü takdir edebilen ve O'na yakın olan müminlere ait bir özelliktir. Kavrayabilenler için tevekkülde önemli sırlar ve büyük nimetler vardır. Tevekkül, Allah'a ve yarattığı kadere kesin bir teslimiyet ve güvendir. Allah, insanlar da dahil olmak üzere, canlı cansız tüm varlıkları bir kaderle yaratmıştır. Örneğin Güneş'in, Ay'ın, denizlerin, göllerin, ağaçların, çiçeklerin, küçük bir karıncanın, daldan düşen tek bir yaprağın, masanızın üzerindeki tek bir toz zerresinin, yolda yürürken ayağınıza takılan bir taşın, on sene önce satın aldığınız elbisenizin, buzdolabınızdaki şeftalinin, annenizin, babanızın, akrabalarınızın, ilkokul arkadaşlarınızın, sizin, kısacası herkesin ve herşeyin Allah Katında, milyonlarca yıl önce belirlenmiş bir kaderi vardır. Ve her varlığın kaderi, Allah'ın Katında Levh-i Mahfuz isimli bir kitapta yazılıdır. Kimin ne zaman öleceği, hangi yaprağın ne zaman hangi hızla yere düşeceği, buzdolabınızdaki şeftalinin ne zaman, hangi noktasından çürümeye başlayacağı, taşın ayağınıza takılana kadar geçireceği aşamalar, kısacası küçük büyük her olay bu kitapta kayıtlıdır.
Müminler kadere iman ederler ve Allah'ın yarattığı kaderin en hayırlısı ve en güzeli olduğunu bilirler. Bundan dolayı da hayatlarının her anında tevekküllüdürler. Yani olayları Allah'ın belli bir hikmetle yarattığını ve şahit oldukları olay ne olursa olsun, Allah'ın bunda bir hayır dilediğini bilirler. Örneğin, ölümcül bir hastalığa yakalanmak, çok çetin ve acımasız bir düşman ordusu ile karşılaşmak, masum olmasına rağmen iftiralara uğramak veya insanın aklına gelebilecek en ürkütücü olaylar dahi, müminleri telaşa veya korkuya kaptırmaz. Onlar Allah'ın kendileri için yarattığını sabır ve metanetle beklerler. İman etmeyen bir insanın dehşete ve ümitsizliğe kapılacağı olaylar karşısında onlar büyük bir zevk alırlar. Çünkü en ürkütücü görüntü ve konuşma dahi, Allah Katında önceden takdir edilmiş ve insanın imtihanı için yaratılmıştır. Bunlara sabır ve tevekkülle karşılık verenler, Allah'a ve O'nun yarattığı kadere teslim olup güvenenler Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanacaklar, karşılığında sonsuza dek cennette yaşayacaklardır. Dolayısıyla, müminler hayatları boyunca tevekkülün konforunu ve imani neşesini yaşarlar. Bu, Allah'ın müminlere verdiği bir sır ve güzelliktir ve Allah Kuran'da tevekkül edenleri sevdiğini bildirir. (Al-i İmran Suresi, 159)
Tevekkül hakkında Kuran'da bildirilen bir başka konu ise, tedbirdir. Kuran'ın birçok ayetinde, müminlerin çeşitli konumlarda alabilecekleri tedbirler bildirilmektedir. Bununla birlikte Allah, tedbirlerin kendi takdirini değiştirmeyeceğini ancak bunların bir ibadet olarak kabul edileceğini de farklı ayetlerinde insanlara bir sır olarak verir. Hz. Yakup (as)'ın oğullarına şehre girerken tavsiye ettiği tedbirler ve bunun ardından tevekkülü hatırlatıcı olması bunun bir örneğidir. Konuyla ilgili ayet şöyledir:
Ve dedi ki: "Ey çocuklarım, tek bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben size Allah'tan hiçbir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O'na tevekkül etmelidirler."(Yusuf Suresi, 67)
Hz. Yakup (as)'ın ayetlerde haber verilen sözlerinde de görüldüğü gibi, müminler mutlaka her konuda önlem alırlar. Ancak, Allah'ın kaderlerinde kendileri için dilediklerini değiştiremeyeceklerini bilirler. Örneğin, bir insan trafik kurallarına çok dikkat etmeli, arabasını tehlikeli bir şekilde sürmemelidir. Bu, kendisinin ve diğer insanların hayatı için önemli bir tedbir ve ibadettir. Ancak, eğer Allah bu insan için bir trafik kazasında ölmeyi yazmışsa, alacağı hiçbir tedbir onun ölümünü engelleyemez. Bazen bir insanın aldığı önlem veya yaptığı bir hareket onu ölümden döndürmüş gibi görünebilir. Veya bir insan, hayatında ani bir karar alarak, hayatının akışını tamamen değiştirebilir, bir başkası ölümcül bir hastalığa yakalanmışken, güç ve irade göstererek hastalığını yenmiş olabilir. Ancak bütün bunlar o kişilerin kaderlerinde olduğu için böyledir. Bazı insanlar bu tür olayları "kaderini yendi", "kaderini değiştirdi" gibi son derece cahilce, mantıksız ve yanlış bir şekilde yorumlarlar. Oysa hiçbir insan, en güçlü ve azimli görüneni bile, Allah'ın kendisi ve başkaları için yazdığı kaderi değiştiremez. Hiçbir insan böyle bir güce sahip değildir. Aksine her varlık, Allah'ın yarattığı kader karşısında acizdir ve aslında doğal olarak kaderine teslimdir. Sadece birçoğu bunu kabul etmek istemez. Kaderin varlığını inkar etmek de onun kaderindedir aslında. Dolayısıyla, hastalıktan veya ölümden kurtulan, ya da hayatının akışı tamamen değişen insanlar, hepsi kaderlerinde olduğu için bunları yaşarlar. Allah, bu durumu ayetlerinde şöyle bildirir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır.
Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Hadid Suresi, 22-23)
Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi, insanın karşılaştığı her olay Allah Katındaki bir kitapta önceden tespit edilerek yazılmıştır. Ve Allah, bu nedenle insanın elinden çıkana üzülmemesi gerektiğini söyler. Örneğin büyük bir yangında veya girdiği ticaret hayatında tüm malını mülkünü kaybeden bir insan, bunu kaderinde olduğu için yaşar. Bunu engellemesi veya önüne geçmesi mümkün değildir. O zaman bunun için üzülmesi de anlamsız olacaktır. Allah, insanları kaderlerinde belirlediği birçok olayla dener. Bu olaylara tevekkül edenler, Allah'ın hoşnutluğunu ve sevgisini kazanırlar. Tevekkülsüz davrananlar ise, hem dünyada sıkıntı, huzursuzluk ve mutsuzluk yaşarlar, hem de ahirette sonsuz bir azapla karşılık görürler. Tevekkülün insan için hem dünyada hem de ahirette büyük bir kazanç ve kolaylık olduğu çok açık bir gerçektir. Allah, tevekkülle ilgili sırları müminlere vererek onların üzerinden zorlukları almış ve onlar için dünya hayatındaki imtihanı kolay hale getirmiştir.
ADNAN OKTAR: Allah’a derin bir saygıyla tam boyun eğmek lazım. Bir şeye niye, neden olmadı diye öfkelenmek ahlaksızlıktır. Ahlaka uymaz, Kuran ahlakına uymaz. Yani Kuran ahlakına göre ahlaksızlıktır, ahlak eksikliğidir. Yani ben hakaret anlamında söylemiyorum. Ahlak yoksunluğudur, Kuran ahlakına uygun değil çünkü. Mutlaka onu tevekkülle karşılamak, Allah’a saygıyla boyun eğmek ahlaktır. Bu Allah’a sevginin bir gereğidir, yani Allah bir şey yapacak, insan beğenmeyecek haşa. Yani bu ne kadar ağır bir söz. Yani sevgiliden sana güzel bir şey geliyor ben bunu beğenmedim diyorsun. Sevgiliden gelen her şey çok güzeldir. Allah’tan gelen her şey de güzeldir hepsinde de hayır vardır.
Biz onlara şer gözüyle bakmayız. Mesela durduk yerde hastalanabilirsin, yani Cenab-ı Allah’ın seni imtihan etmesi gerekiyor, nasıl anlaşılacak sevgin? Yani mesela insan sevdiği için zora katlanmıyorsa acı çekmiyorsa, güç kullanmıyorsa, herhangi bir emek vermiyorsa sevgisini nereden anlayacaksın? Mesela sevdiği için adam uykusunu feda edemiyor farzedelim. Ben uyuyorum diyor. Bu sevgide olmaz. Sevgide uykusunu ezmesi gerekir. Değil mi? Mesela insan soğukta kalır sevdiğinin sıcakta kalmasını ister. Aç kalır onun yemek yemesini ister. Bu bir sevgidir. (Adnan Oktar’ın Kanal Urfa röportajından, 21 Kasım 2009)
ADNAN OKTAR: Allah sonsuz akıldır, sonsuz güçtür. Sonsuz olan herşeydir Allah. İnsanlar kul olarak yaratılırlar. Kul olarak yaratıldığında kaderi belirli olarak yaratılır. Yani başlangıcı vardır insanın. Fakat sonu yoktur. sonu cennete veya cehenneme gider. Ama burada bir son yoktur. Mesela biz şu an sizinle konuşuyoruz. Bu 2007 yılında oluyor, ama daha siz annenizden doğmadan burada bu konuşmayı yapmıştınız. Ben de daha annemden doğmadan burada bu konuşmayı yapmıştım. Kelimeler belliydi. Mesela kaç bardak su içeceğim, buradaki çiçeklerin sayısı, demin rüzgar kağıt mendili yere düşürdü, çeşitli yerlere saçıldı. O da kaderde yerleri belliydi. Bütün bu detaylar bellidir. Ve hiçbir şekilde bu değişmez. Biz kul olduğumuz için kadere tabi oluruz. Allah’ın yarattıklarını görürüz.
EL CEZİRE: Şimdi olay daha zor oldu.
ADNAN OKTAR: Hayır, daha güzelleşti. Biz Allah’ın kontrolündeyiz. Hiç bu konuda, zahmet çekmememiz için Allah kaderi yaratmış. Çok büyük bir nimet. Mesela sizin her soracağınız soru kaderde belli. Benim her vereceğim cevap kaderde belli. Harflerine kadar belirli. Onun için zor olan hiçbir şey yok. Kameraların gideceği yerler belli. Buradan geçecek gemiler belli. İnsanın yapacağı, zorlanacağı hiçbir şey yok. Sadece Allah’a teslim olacak, kadere teslim olacak. Allah’ın gösterdiği güzel görüntüleri seyredecek ve ona şükredecek, hamd edecek. Onun büyüklüğünü söyleyecek. Allah’ı tesbih edecek. SübhanAllah diyecek. Bu. Yani farzları yerine getirecek. (Sayın Adnan Oktar’ın El Cezire röportajından, Ağustos 2007)
Müminlerin tevekküllerini kolaylaştıran ve sağlamlaştıran bir başka sır ise, Allah'ın her olayı bir hayırla yarattığını bildirmesidir. Allah, Kuran'da, şer gibi görünen olaylarda dahi bir hayır olduğunu insanlara şöyle haber verir:
"… belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar."(Nisa Suresi, 19)
"… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz."(Bakara Suresi, 216)
Müminler bu sırrı bildikleri için, karşılaştıkları her olayda hayır ve güzellik ararlar. Aksilik, zorluk veya eksiklik gibi görünen hiçbir olay onları üzmez, sıkmaz, telaşlandırmaz. Bu halleri büyük küçük her olayda süreklidir. Samimi bir Müslümanın yıllar boyunca çalışarak sahip olduğu tüm mallar elinden gitse bile, bunda bir hayır ve hikmet arar. Örneğin Allah'ın hayatını bağışlamasına şükreder. Allah'ın kendisini bir kötülükten, harama girmekten veya mal ve para hırsı yaparak Allah'ın yolundan şaşırıp sapmaktan korumuş olabileceğini düşünür. Buna da şükreder. Çünkü insan dünya hayatında ne kaybederse kaybetsin, bu kaybı ahiretteki kayıpla bir olmaz. Ahireteki kayıplar, insanın sonsuza kadar (Allah'ın dilemesi dışında) dayanılmaz bir azap içinde kalması demektir. Ahireti düşünerek yaşayan bir insan için dünya hayatındaki olayların her biri ahirete yönelik bir hayır ve güzelliktir. Böyle bir olay yaşayan insan aczini ve muhtaçlığını daha da iyi anlayarak, Allah'a dua ve tefekkürle daha çok yönelecek ve yakınlaşacaktır. Bu da insanın ahireti için çok önemli bir hayır ve güzellik demektir. Ayrıca böyle bir olaya tevekkül edip sabır göstererek Allah'ın hoşnutluğunu kazanmış olacaktır. Allah'ın hoşnutluğu ise herşeyin üzerindedir.
İnsanın sadece büyük ve önemli olaylarda değil, günlük hayatının her anında gerçekleşen olaylarda hayır ve güzellik araması gerekir. Örneğin büyük bir özenle hazırladığı yemeği yakan biri için, yemeğinin yanması birçok önlem almasına vesile olur ve ilerideki daha büyük bir kaza bu önlemler sayesinde engellenmiş olur. Genç biri istediği ve uğrunda çok çalıştığı okulu kazanamayabilir. Bunda da hayır olduğunu bilmeli, belki de Allah'ın onu o okuldaki bazı tehlikelerden, yaşamını olumsuz etkileyebilecek kişilerden veya çevrelerden koruduğunu düşünebilmeli, bu sonuca sevinebilmelidir. Veya Allah'ın her olayda kendilerinin bilmediği, hatta hayal dahi edemediği daha birçok hayır yaratmış olabileceğini düşünerek Allah'a teslimiyetin güzelliğini yaşamalıdır.
İnsan her zaman her olayın ardındaki hayır ve hikmeti göremeyebilir. Ancak, göremese bile mutlaka bir hayır olduğunu bilir ve Allah'ın kendisine olayların ardında gizlenen hayır ve hikmetleri göstermesi için dua eder.
Her olayın hayırla oluştuğunu bilen insanlar "keşke", "vah vah" gibi ifadeler de kullanmazlar. Hataların, eksikliklerin, unutkanlıkların, ters gibi görünen olayların hepsinde büyük hayırlar vardır ve hepsi insan için kaderin bir eğitimidir. Allah, herkes için ayrı ayrı yarattığı kaderde insanlara çok önemli dersler ve hatırlatmalar gösterir. Bunları akıl ve hikmet gözüyle değerlendiren insanlar için ortada eksiklikler, unutkanlıklar, terslikler değil, Allah Katından bir ders, eğitim, uyarılar ve hikmetler vardır. Örneğin -daha önce örneğini verdiğimiz- dükkanı yanan Müslüman vicdanıyla hemen nefis muhasebesi yapar ve belki de Allah'ın kendisini dünya malına ve hırsına karşı uyardığını ve denediğini düşünerek, daha da ihlaslı ve samimi olur.
İnsan dünyada hangi olayla karşılaşırsa karşılaşsın, o olay geçer biter. Her insan hayatındaki en zorlu veya en tehlikeli günü düşünse, bunun zihninde sadece bir anı olarak kalmış ve bitmiş bir hayal olduğunu görecektir. İnsanlar izledikleri film sahnelerini de aynı şekilde hatırlarlar. Dolayısıyla, insan için en önemli veya en "sarsıcı" gün dahi bir gün gelecek ve izlenen bir film karesi gibi bir anı, bir hayal olarak akılda kalacaktır. Ancak bu anıdan geriye tek birşey kalır ve o sonsuza kadar devam eder: O da, bu kişinin o zor anda gösterdiği tavır ve Allah'ın o kişiden hoşnut olup olmamasıdır. İnsan yaşadıklarından değil, yaşadıkları sırasında gösterdiği tavır, düşünce ve samimiyetinden sorgulanacaktır. Dolayısıyla, her olayda Allah'ın yarattığı hayır ve hikmetleri görmeye çalışmak ve ona göre bir tavır içinde olmak, müminlere dünyada ve ahirette büyük bir kazanç sağlar. Bu sırrı bilen müminler için dünyada ve ahirette korku ve hüzün olmaz. Hiçbir insan, hiçbir güç ve hiçbir olay müminlere korku, mutsuzluk, ümitsizlik gibi olumsuz haller vermez. Allah bu sırrı da Kuran'da şöyle bildirir:
Dedik ki: "Oradan tümünüz inin. Bundan sonra size Benden bir hidayet geldiğinde, kim Benim hidayetime uyarsa, onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır."(Bakara Suresi, 38)
Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır. Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.(Yunus Suresi, 62-64)
ADNAN OKTAR: Özgür irade yok deyince bazı insanlar yanlış anlıyor, mesela kader, o zaman biz nasıl sorumlu oluyoruz diyor. Kardeşim şimdi burada bir kere adam kendi aklı ile kendi imkanı ile düşündüğünü zannediyor. Bütün düşünceyi yaratan Allah’tır. Mesela şu an ben konuşuyorum bunun tamamını Allah yaratıyor. Ama bu konuyu anlamaları için insanlara soruyoruz, diyoruz ki mesela bir Marksiste, sen Marksist olurken, olduğunda veya şu anda herhangi bir zorlamayla karşılaşıyor musun, bir baskı var mı yani beynine, bilincine baskı var mı? Yok diyor ben özgür irademle yapıyorum diyor, işte bu adaletin ta kendisidir. Mesela bir Müslümana da sorduğumuzda seni zorlayan kimse var mı diyoruz herhangi bir güç yok diyor. Ben kendi özgür irademle yapıyorum diyor. Her ikisi de kaderlerinde olanı yapmış oluyorlar....
Onun için ısrarla cüzi iradem var benim, cüzi iradem var diyor, peki senin cüzi iradeni kim yaratıyor? Allah yaratıyor, o zaman yine o, Allah’ın iradesi içerisinde kader içerisinde olmuş bitmiş olay. Dolayısıyla bunu akıllarına iyice koyacaklar cüzi irade de külli irade de Allah’ın Katında olup bitmiştir, tek bir an var olduğuna göre, bakın ilginç olan da bu. Ben diyorum ki tek bir an var sonsuz kısa bir zaman, doğru mu diyorum doğru diyor. Her şey bu tek bir an içerisinde olup bitti, bu doğru mu diyorum bu da doğru diyor. Allah zamanın dışında diyoruz, bu da doğru diyor, peki o zaman anlat bana kaderi diyorum bizim cüzi irademiz var, diyor. Bir de külli irade var diyor ama cüzi iradeyi biz yaparız diyor. Kardeşim demin ne söyledim ben, tek bir an içinde yaptım bitti demiyor musun sen değil mi?
Tek bir an içinde her şey olup bittiğine göre hepsini Allah biliyor ve olmuş. Peki senin o cüzi iraden neyi yapmış oluyor yani sen Allah’tan bağımsız bir şey mi yapıyorsun? Yok, kader içerisinde onu yapmış oluyorsun, yani yine Allah’ın gücünün bir tecellisi ile karşılaşıyorsun sen. Ama insanların anlaması için buna cüzi irade deniyor, külli irade denir. Külli irade de cüzi irade de Allah Katında olup bitmiştir. Ama adam diyorsa ki yok külli irade Allah’a aittir, cüzi irade de bana aittir. Benim yaptıklarımı ben bilirim, Allah bilmez, Allah’a ben haşa sürpriz olarak bunları yapıyorum diyorsa bu küfür olur. Bu açık, onun için yani bu konuda boş yere çırpınmasın hiç kimse, entel havalarına da girmeye gerek yok öyle Marksist taklidi yapmaya da gerek yok...
Kuran ne diyorsa o. Bu Allah göktedir mantığından da vazgeçmeleri gerekiyor. Bu da bir şirktir. Allah’a mekan izafe ediyorlar. Ve çok küçük bir mekan içerisine Allah’ı haşa sıkıştırmaya çalışıyorlar. Böyle bir şey olmaz. Allah her yerdedir. Şah damarınızdan daha yakınım diyorsa Cenab-ı Allah bu bitti. Yani bu muhkem ayet, açık. Şah damarımızdan. Demek ki Allah her yerde. Niye her yerde olmaması gerekiyor ayrıca? Biz her yerdeyiz diyor, ben her yerdeyim ama Allah hiçbir yerde diyor haşa. Bu, Allah’ı inkar gibi bir şey bu. Allah mesela bizim dilimizde, parmaklarımızda, her yerdedir Allah. Her yere hakimdir. Hepsini hareket ettiren O’dur zaten. Her yerde olduğu için yani güç tamamen O’nun kontrolünde olduğu için her şeyi O yapar. Dolayısıyla biz aciz, Allah’ın gölge varlıkları olarak yarattıkları, kendini var zanneden varlıklarız. Gölge varlıklarız inşaAllah. Bir tecelliyiz biz. Yani Allah’ın ruhundan üfürdüğü halifesi olan varlıklarız inşaAllah. (Sayın Adnan Oktar’ın Adıyaman Asu TV röportajından, 4 Ocak 2010)