İnsanların büyük bir çoğunluğu, dünyaya sanki hiç ölmeyeceklermiş gibi bağlıdırlar ve bu yüzden din ahlakını yaşamaktan, ahiret hayatını ve ölümü düşünmekten kaçınırlar. Oysa, o sımsıkı bağlandıkları dünya hayatı çok kısa ve geçicidir. En uzun yaşayan insan bile bir gün mutlaka ölüp gidecektir. Bunun yanında dünya hayatı, göründüğü kadar bile uzun değildir. Yüce Allah bu sırrı Kuran'ın birçok ayetinde insanlara bildirir:
Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?" Dediler ki: "Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor." Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz, Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Mü'minun Suresi, 112-115)
Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı.(Rum Suresi, 55)
Yukarıdaki ayetler, öldükten sonra sorgulanmak üzere toplanan insanlar arasında geçmektedir. Bu insanların ayetlerde haber verilen konuşmalarından da anlaşıldığı gibi, insanlar öldükten sonra dünyada aslında çok kısa bir süre kaldıklarını anlamaktadırlar. Yani dünya hayatı sırasında bize 60-70 yıl gibi görünen bir süre, aslında bir gün ya da bir günün birazı kadar azdır. Bu, rüya gören bir insanın rüyasında aylar, günler, hatta yıllar yaşaması, ama uyandığında sadece birkaç saniyelik bir rüya gördüğünü anlaması gibidir.
İnsan aslında biraz düşünürse dünya hayatını yaşarken de bu kısalığı ve geçiciliği kavrayacaktır. Örneğin herkes kendisine belirli planlar yapar, hedefler belirler. Bu planları ve hedefleri ise birbiri ardınca gelip geçer. Liseyi bitirir, üniversiteyi kazanır, üniversite bitince bir iş sahibi olur… Bunlar büyük bir hızla gelip geçer. 35 yaşına gelmek ona çok uzak bir gelecek gibi görünürken, kendini birden 40 yaşında bulur.
Dünyanın çok kısa olduğu Allah'ın Kuran'da bildirdiği ve düşünen her insanın yaşarken de fark edebileceği kesin bir gerçektir. Bu gerçeği kavrayan insanların bu kadar kısa ve geçici bir hayat için, ahiretteki sonsuz ve gerçek hayatı gözardı etmesi büyük bir akılsızlık olur. Allah'ın dünya hayatının geçiciliği hakkında insanları uyardığı ayetlerden bazıları şöyledir:
Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir yararlanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt odur. (Mümin Suresi, 39)
Gerçek şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olan (dünyay)ı seviyorlar. Önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyorlar.(İnsan Suresi, 27)
Birçok ayette inkar edenlerin kalplerine korku verildiği Kuran'da şöyle haber verilir:
Rabbin meleklere vahyetmişti ki: "Şüphesiz ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın, inkar edenlerin kalblerine amansız bir korku salacağım…"(Enfal Suresi, 12)
Kitap Ehli'nden inkar edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Onların çıkacaklarını siz sanmamıştınız, onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah(ın azabı) da, onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi, yüreklerine korku saldı; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri ibret alın. (Haşr Suresi, 2)
Bu ayetlerde bildirilenler Allah'ın yarattığı bir mucizedir. Allah, müminlere karşı gelenlerin, Allah'a ve din ahlakına karşı mücadele edenlerin kalplerine korku vererek onların güçlerini azaltmakta, dine karşı mücadele imkanlarını daraltmaktadır. Müminlerin bu ayetler üzerinde düşünmeleri ve kendileri için bazı ibretler çıkarmaları çok önemlidir. Çünkü, daha önceki konularda da değinildiği gibi, tüm insanların kapleri Allah'ın elindedir ve Allah kime dilerse, onun kalbine dilediğini ilham eder. Müminlere düşen insanlar üzerinde bir etki oluşturmaya çalışmak değil, sadece samimi olmaktır. Örneğin bir mümin bir insanı Allah'ın ayetleri ile uyarıp korkutmakla sorumludur. Ancak, o insan kendisine din ahlakı iyi anlatıldığı için hidayet bulmaz. Ona hidayeti Allah verir. Aynı şekilde, mümin kendisini tehlikelerden koruyamaz. Veya düşmanlarını korkutma gücüne sahip değildir. Ama Allah, müminlerin samimiyetleri ve Rabbimiz’in yolundaki çabalarının karşılığında onları Kendi Katından gönderdiği yardımlarla korur. Örneğin bu ayetlerde de bildirildiği gibi düşmanlarının kalplerine korku salar ve böylece onların kendi başlarının derdine düşmesini sağlar. Böylece müminlerin üzerindeki tehlikeleri kaldırır.
Allah, inkar edenlerin kalplerine çok farklı korkular verebilir. Onların kalplerine ölüm korkusu, gelecek korkusu, yaralanma veya bir organını kaybetme korkusu, aç kalma korkusu, her an bir felakete uğrama korkusu, sevdiklerini kaybetme korkusu gibi yüzlerce korku salabilir.
İnkar edenler kendilerine Allah'ı dost ve vekil edinmedikleri, yaptıklarının ve elde ettiklerinin tek sahibi olarak kendilerini gördükleri, ahirete inanmayarak dünyaya sımsıkı bağlandıkları için rahatça bu korkulara kapılırlar. Örneğin kazançlarının kötüye gitmesi, parasız kalmak onlar için en büyük korkulardan biridir. Veya ahirete inanmayarak dünyaya şiddetli bir bağlılıkla bağlı oldukları için ölüm onlar için bir son demektir. Bir hiçlik olacaklarını ve herşeylerini kaybedeceklerini düşündükleri için ölümden çok fazla korkarlar. Bu korkuları ise onları zaafları olan, güçsüz insanlar haline getirir. Allah, Kendisi'ne ortak koştukları için inkar edenlerin kalplerine korku salındığını ve bu insanların uğradıkları sonu şöyle bildirir:
Kendisi hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koştuklarından dolayı küfredenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür. (Al-i İmran Suresi, 151)