Şeytanın yolunu izleyen insanlar, tüm kainatı yoktan var eden Allah'ı inkar ettikleri için, gördükleri her varlığa ayrı ayrı benlik verirler. Bunların her birinin Allah'tan müstakil bir güçleri olduğunu zannederler. (Allah'ı tenzih ederiz)
Halbuki bu varlıklar, tamamen Allah'ın kudreti ve hakimiyeti altındadırlar. Bu varlıklara insanın kendisi ve yaşadıkları da dahildir. Çünkü insan beyninin içinde yaşadığı maddesel dünyayı sadece algılarının kendisine yansıttığı şekliyle, yani bu varlıkların beynine iletilen bir kopyası olarak görür ve sadece beynindeki görüntülerle muhatap olur. Bu görüntülerin dış dünyada var olan aslıyla muhatap olamaz.
Örneğin yolda giden bir arabayı görmemiz, onun kornasının sesini işitmemiz ya da bu arabaya bindiğimizde koltuğunun yumuşaklığını, metalinin sertliğini hissetmemiz için bu arabanın dışımızdaki aslına ulaşmamız gerekmez. Biz arabanın varlığına dair tüm bilgileri sadece beynimizde, algılarımızın bize ilettiği şekliyle ediniriz. Dolayısıyla arabanın dış dünyada var olan aslıyla muhatap olmamız hiçbir zaman için mümkün değildir. Bizim muhatap olduğumuz gerçek sadece beş duyumuz sayesinde beynimizde algıladığımız elektrik sinyallerinden başka birşey değildir. Bizim ömrümüz sadece ve sadece beynimizin içinde geçer. Dışarıda bulunan madde ile asla muhatap olamayız. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Evrim Aldatmacası, Sonsuzluk Başlamış Durumda, Gerçeği Bilmek, Hayalin Diğer Adı: Madde, Kuledeki Küçük Adam)
Aynı şekilde miting alanına çıkıp konuşma yapan bir kimse de aslında beyninin içindeki kalabalığa karşı konuşur. Bu kimse kalabalık bir kitleye karşı konuşabildiğini sadece zanneder. Yani konuşmayı yapan kişi beyninin içindeki miting alanından çıkamaz. Kalabalığı oluşturan kişiler de her biri ayrı ayrı kendilerine seslenen bu kişiyi kendi beyinlerinde görürler. Tüm konuşmalar, bağrışmalar, insan kalabalığı beynin içinde kalmaya mecburdur.
Dolayısıyla hiçbir zaman aslına ulaşamadığı bir şeyin varlığına göre hareket etmek, hiçbir zaman asılları ile konuşamadığı insanlara değer vermek, hiçbir zaman asıllarına dokunamadığı malları sahiplenmek, beynindeki görüntünün dışına çıkamayan bir kimse için son derece anlamsız bir durumdur. Bu konuyu rüya örneği üzerinden düşünebiliriz. Örneğin rüyada gerçekte kokusunu duyduğunuz, görüntüsünü gördüğünüz, sıcaklığını hissettiğiniz bir yemek olmadığı halde, bu yemeğin tadına bakabilir, hatta sıcaklığından dilinizin yandığını hissedebilirsiniz. Ya da sorumlu olduğunuz çok önemli bir göreve geç kaldığınızı, bundan dolayı yaşadığınız heyecanı ve belirteceğiniz mazeretleri düşündüğünüzü de tıpkı gerçek hayattaki gibi tüm detaylarıyla rüyanızda yaşayabilirsiniz. Rüyadan uyanana kadar da yaşadıklarınızın gerçekliğinden son derece emin olursunuz. İşte rüyada yaşanan bu yanılgılar, içinde bulunduğumuz dünya için de geçerli olabilir.
Bu, dünyaya şiddetle bağlanan insanların düşünmek istemedikleri apaçık bir bilimsel gerçektir. Bu gerçek ne kadar kaçmaya çalışsalar da, kabul etmemek için ne kadar direnseler de kendisinden kaçamayacakları bir gerçektir. Üstelik bu, insanın tüm yaşamı boyunca bizzat yaşayıp gözlemlediği bir gerçektir. Bundan kaçan her kim olursa olsun mutlaka bilmelidir ki, beyninin içindeki dünyadan dışarı çıkması kesinlikle mümkün değildir. Dolayısıyla maddenin mutlak varlığı ile muhatap olduğuna inanarak, Kuran'ı inkar edenler bu çok önemli bilgiler doğrultusunda düşündüklerinde, değer verdikleri şeylerin aslında kendileri için bir algıdan ibaret olduğu gerçeği ile yüz yüze geleceklerdir. Böylece hırsını yaptıkları, korkusunu duydukları ya da kibirlenmelerine sebep olan şeyler de doğal olarak anlamını yitirecektir.
Aynı şekilde sözlerine itibar edilen, önder kabul edilen kişiler de, Allah'ın, insanların beyninde oluşturduğu birer algıdan ibarettir. Dolayısıyla şeytana, onun insan suretindeki tecellilerine ya da etkisi altındaki kişilere kayıtsız şartsız itaat içinde olmak, aslında yukarıda bahsettiğimiz maddesel dünya ile muhatap olunduğu yanılgısından başka bir şey değildir.
Bir insan, maddenin gerçek mahiyeti ile ilgili bu önemli gerçeklerin farkında olmadan seneler geçirmiş olabilir. Belki birçok kişi gibi çevresini saran insanları, doğayı ve tüm kainatı beyninin içinde gördüğünü, dışarıda olanların gerçekleriyle asla muhatap olamayacağını düşünmemiş olabilir. Ancak birkaç saniye için dikkatini toparlayıp, samimiyetle düşünmesi, insanın hayata olan tüm bakış açısını değiştirmek, fikri saplantılardan kurtulmak için yeterlidir.
Örneğin siz, elinizde tuttuğunuz bu kitabı, kitapta yazılanları, birer birer çevirdiğiniz sayfaları düşünün. Aslında bunların her biri duyularınız aracılığıyla beyninize gelen algılardan ibaret. Gördüğünüzü zannettiğiniz kitabın aslı ile muhatap olmadığınızı, yanlızca beyninize giden elektrik sinyallerini algıladığınızı, sayfaları çevirdiğiniz elinizin aslıyla ise ömrünüz boyunca hiç karşılaşmadığınızı bir kez daha düşünün. Bu mucizevi durumu anladığınız an gerçek hayata başladınız demektir. Çünkü maddenin aslıyla hiçbir zaman muhatap olamayacağını ve sadece dışarıda var olanların kopya görüntülerini görebileceğini gerçek manasıyla anlamak, insanın dünya hayatında öğrenebileceği en büyük bilimsel gerçeklerdendir.
Tüm bu gerçekler kişinin Allah'ın karşısındaki aciz durumunu da gözler önüne sermektedir. Çünkü şeytanın insanı vaatlerle, boş kuruntularla kandırdığı dünya hayatı da insan için algılarıyla idrak edebildiği bir hayal dünyasından başka birşey değildir. İşte tüm bu gerçekler herşeyi yaratan Rabbimiz’e teslim olmamıza, O'na kesin bir bilgiyle iman etmemize ve O'ndan içli bir korkuyla korkmamıza güzel bir vesiledir.
Bu kitap boyunca anlatılanlar tüm insanlara bir mesaj niteliğindedir. Umulur ki, vicdanlarının sesini dinleyenler bu çağrıya kulak verip, gerçeklerden kaçmaktan vazgeçerler. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:
Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kuran'da) 'açık bir mesaj' (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.(Enbiya Suresi, 106)