Her insan, yalan söylemenin ahlaksızlık olduğunu çok iyi bilir. Bu nedenle yalan söylediğinde, vicdanını rahatlatmaya, yalancılığına mazeretler bulmaya çalışır. Oysa, doğru olan insanın yalancılığını itiraf ederek, doğruları söylemesidir.
İnsanın yalancılığa uydurulan kılıfları da bilip tanıması gerekmektedir. Çünkü bu şekilde kişi kendisi bir yalana başvurduğunda da düşünecek ve kendini kandıramayacaktır.
İnsanların yaptıkları ahlaksızlıklarda kendilerini kandırma yöntemlerinden en bilineni, iyi niyetli olduklarını öne sürmeleridir. Örneğin bir insan dedikodu yapan insanları eleştirir, kınar. Ancak kendisi dedikodu yaptığında, kendisinin iyi niyetli olduğunu ve bu nedenle bunun bir zararı olmayacağını iddia eder. Yalancıların büyük bir kısmı da aynı savunmayı yaparlar; iyi niyetle yalan söylediklerini, amaçlarının kötülük değil, kendilerini savunmak veya başkasının içini rahatlatmak olduğunu söylerler. Örneğin, okula gitmeyen bir çocuk, annesini kızdırmamak için yalan söylediğini ve okula gitmediğini gizlediğini öne sürer.
Kimi insanlar ise, gerçeği söylediklerinde yakınlarının sevgisini ve güvenini kaybetmekten korktuklarını ve bu nedenle yalan söylediklerini iddia ederler. Örneğin yaptığı bir işte başarısız olan kişi bunu patronundan gizlemek için çeşitli yalanlara başvurabilir. Ve bunu "güven kaybetmeme" adı altında rahatlıkla sürdürebilir. Bu insanlar kendilerini ve çevrelerindeki insanları, iyi niyetli oldukları için, söyledikleri yalanın bir zararı olmayacağı konusunda ikna etmeye çalışırlar. Oysa iyi niyetli olduğunu öne sürerek kötü ahlak gösterenleri Allah Kuran'da şöyle haber vermektedir:
Öyleyse, nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucu, onlara bir musibet isabet eder, sonra sana gelerek: "Kuşkusuz, biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik" diye Allah'a yemin ederler?
İşte bunların, Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle. (Nisa Suresi, 62-63)
Bu tür insanlar, canları alınırken de aynı iddiada olurlar ve cehennemlik olmalarına rağmen kendilerinin iyi insanlar olduklarını savunurlar.
Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk" diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir. (Nahl Suresi, 28)
Birçok insanın kendini kandırma yöntemlerinden biri, kendisini başkalarıyla kıyaslayarak temize çıkarmaya çalışmalarıdır.
Kendilerini büyük dolandırıcılarla veya yalancılarla kıyaslayanlar, söyledikleri yalanların küçük ve zararsız olduğunu düşünerek kendilerini kandırmaya çalışırlar. Ya da söyledikleri yalanların masumane yalanlar olduğunu, kimseye bir zararı dokunmadığını düşünerek, işledikleri suçu hafifletmeye çalışırlar. Örneğin, yaptığı alışverişten sonra artan parayı alan bir çocuk, annesine geriye hiç para artmadığını söyler ve bunun kimseye bir zararı olmadığını düşünür. Oysa yalanın küçüğü ve büyüğü yoktur. Allah Hac Suresi'nin 30. ayetinde insanlara "... yalan söz söylemekten de kaçının." diye emretmiştir.
Cahiliye ahlakını yaşayan insanlar arasında çok yaygın olan bir hata da yemin etmedikleri sürece söyledikleri yalanlardan sorumlu olmayacaklarını sanmalarıdır. Ayrıca bazı insanların yalan söylerken yaptıkları (ayak kaldırmak-parmak düğümlemek gibi) garip ve cahilce hareketler de bu anlayıştaki kişilerin neden "cahiliye" olarak adlandırıldığının bir göstergesidir. Bu ve bunun gibi yapılan basit oyunlar ile haram davranışlardan kurtulduğunu zannetmek ve bundan ahirette sorumlu olmayacağını hesaplamak sadece cahil ve Allah'ı gerektiği gibi takdir edemeyen insanların uygulayacağı hareketlerdir. Birçok yanlış inanış gibi bu düşüncenin de akli veya dini bir dayanağı bulunmamaktadır. Allah, Kuran'da bunu şu şekilde açıklamıştır:
Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var? İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye. Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye. (Kalem Suresi 36-39)
Yalancının yalanları genellikle yakalanır. Ancak, yalan söyleyen kişi, vicdanlı davranmadığı için her seferinde bir önceki durumunu kurtarmak için bir yalan daha söyler, böylece zincirleme yalanlar uydurur. Sözgelimi, kimi zaman kişi kendisine uyarıda bulunan arkadaşını protesto etmek için susar ve bir cevap vermez. Arkadaşı neden susup bir şey söylemediğini sorduğunda ise, onu protesto ettiğini, bundan dolayı pişmanlık duyarak tevbe etmesi gerektiğini söylemek yerine, "bir şey düşünüyordum da, aklıma o takıldı, onun için sustum" gibi bir cevap verir. Bu ilk yalanıdır. Ardından ne düşündüğü sorulduğunda ise, ikinci bir yalan daha söyleyerek yalanını sürdürür. Çünkü gerçekte bir şey düşünmüyor, karşısındakini protesto etmek ve kızdırmak için susuyordur.
Yalancı, yukarıdaki örnektekine benzer şekilde sürekli olarak plan ve hesap içinde olur. Hiçbir tavrı ve konuşması doğal, rahat, samimi ve dürüst olmaz.
Yalanı ortaya çıkan bir insanın kendisini kurtarmak için başvurduğu yöntemlerden biri karşısındaki kişiyi suçlamaktır. Çevresindeki kişilerin tavrından çekindiği, onlardan gelebilecek bir zarardan korktuğu için yalan söylediğini iddia eder. Böylece kendini acındırır ve yalanını haklı çıkarmaya çalışır. Örneğin, kendisine emanet edilen parayı kaybettiğini söylemez. Parayı hiç görmediğini veya almadığını söyler. Bu yalanı ortaya çıktığında ise öne sürdüğü mazeret, kendisine parayı emanet eden kişinin tepkisinden çekinmesidir. Veya yapması gereken bir işi yapmaz, ancak bunun için de birçok yalan söyler. Başına birçok olayın geldiğini, bunlardan dolayı işini yapamadığını söyler, birçok uydurma olay anlatır. Yalanları anlaşıldığında ise, kendisini korumak için bu yalanları uydurduğunu söyler.
Oysa doğru olan, insanın kimseden çekinmeden, sadece Allah'tan korkarak doğruları söylemesidir. Ancak insanlardan daha çok korkup çekinen bu insanlar, Allah'ın sınırlarını korumazlar ve kolaylıkla yalan söyleyebilirler. Ayrıca, birçok durumda karşısındaki insanlardan bir zarar da görmeyeceklerdir. Ancak, yapmadıkları veya unuttukları şeyleri kibirlerinden dolayı kabul etmek istemedikleri için, bunlara mazeretler uydurmayı yeğlerler. Yalancı insan sadece diğer insanların gözündeki itibarını düşünür. Oysa, asıl düşünmesi ve gözetmesi gereken Allah'ın rızası, rahmeti ve cennetidir.
İnsanları aldatan konulardan bir diğeri de fiziksel görünümleridir. Bazı insanların dış görünümü masum ve çocuksudur. Ancak bu dış görünümleri onların masum olduklarını göstermez. Masum olanlar, Kuran'a uyanlar, Allah'tan korkup sakınarak yaşayanlardır. Bu insanlar, masum ve çocuksu görünümlerinin kendilerini ahirette kurtaracağını zannederler. Dünyada nasıl bu görünümleri ile insanları aldatabiliyorlarsa, ahirette de, bu görünümleri ile kendilerini iyi niyetli insanlar olarak tanıtabileceklerini zannederler.
Gerçekten de bu insanlar, dünya hayatında birçok insanı masumiyetleri konusunda ikna edebilirler. Yalan söylediklerinde, eğer aksi bir delil yoksa, pek çok insan onların dürüst oldukları sonucuna varabilir. Ancak, Allah her insanın kalbini, düşüncelerini, bilinçaltını dahi bilir. Bir kimse diğer insanlardan neyi gizlerse gizlesin, Allah'tan hiçbir şeyi gizli tutamaz. Ahirette ise, gizlediğini sandığı herşey bir bir sayılıp dökülür.
Ahirette, bu insanların dünyadaki masum ve çocuksu yüzlerinden eser kalmaz; bunun yerine, dünyadaki ahlaksızlıklarının bir sonucu olarak kararmış bir yüz ifadesine bürünürler. Bu nedenle bu gibi insanlar aynaya bakıp masum ve saf yüzlerine aldanmamalı, ahlaksızlıktan, Kuran ahlakına aykırı davranışlardan sakınmalıdırlar. Çünkü ahirette herkesin gerçek yüzü ortaya çıkacaktır. Allah bir ayetinde hesap gününü şöyle haber verir:
Kötülükler kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı, kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 27)
Birçok insanın kendilerini kandırma yöntemlerinden biri, bir suçu veya günahı işleyip, ardından tevbe ederek kendilerini kurtaracaklarını sanmalarıdır. Allah, elbette ki tevbeleri kabul eder, günahları bağışlar. Ancak Allah'ın kabul ettiği tevbe, bir insanın cehalet ile işlediği bir günahının ardından pişmanlık duyarak, bir daha yapmamak üzere karar alarak ettiği tevbedir. Allah Kuran'da şöyle bildirir:
Allah'ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 17-18)
Allah'ın ayetlerde bildirdiği gibi, bir insanın önceden "ben şimdi bu yalanla kendimi kurtarayım, sonra tevbe ederim ve günahımdan kurtulurum" gibi bir hesap yaparak yalan söylemesi büyük bir samimiyetsizliktir. Böyle düşünen bir insanın tevbesinde samimi olmayacağı da açıktır.
Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi "…insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile." (Kıyamet Suresi, 14-15) Bir insan ne kadar mazeret öne sürerse sürsün, kendi içinde yalan söylemekle dürüst davranmadığını, ahlaksızlık yaptığını çok iyi bilir. Belki karşısındaki insanları haklı olduğuna veya suçsuzluğuna ikna edebilir. Ancak her zaman kendi kendine şahittir ve en önemlisi Allah onun neyi, niçin söylediğini çok iyi bilmekte, içinden geçenleri, bilinçaltındaki düşüncelerini dahi bilmektedir.
Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir. Allah; O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur. (Taha Suresi, 7-8)