Yalan söyleyen insanların ruh hali de son derece karanlıktır; vicdanları ve akılları temiz ve sağlıklı değildir. Yalancılığı alışkanlık haline getiren insanların aklında binbir türlü hesap olur, böyle kişiler samimi ve dürüst düşünüp davranamazlar. İlerleyen sayfalarda yalan söyleyen insanların ruh hallerinden bazı örnekler verilecektir.
Yalancı bir insanın en garip tavırlarından biri, yalan söylediğini bile bile, söylediği yalanlara kendisini inandırmaya çalışmasıdır. Sözgelimi ailesi, işi, gittiği tatil yeri hakkında birçok yalan uyduran bir insan, kimi zaman söylediği yalanların etkisi altında kalır ve kendi kendine uydurduğu bir dünyada yaşamaya başlar. Anlattığı yalanlar gerçekmiş gibi davranır. Böylece yalanlarının daha da ikna edici olacağını düşünür.
İnsanın kendini doğruyu söylediğine en çok ikna etmeye çalıştığı durumlar, bazı eksiklerini veya vicdansızlıklarını örtbas etmeye çalıştığı anlardır. Örneğin bir şeyi yapmaya gücünün yetmeyeceğini söyleyen bir insan, eğer yalan söylüyorsa, buna gerçekten kendini ikna eder. Yapabilecekken yapamadığını söyler, bunun gerekçelerini sıralar. Veya bir arkadaşı kendisinden bir giysisini ödünç almak istediğinde onu neden veremeyeceğine dair bir yalan söyler ve bu yalanına kendisini inandırmaya çalışır. Her ne kadar ısrar edilirse edilsin söylediklerinin doğru olduğunu tekrarlar. Ancak o anda yalan söylediğinin çok iyi farkındadır. Yalan söyleyen her insan, her ne kadar kendini doğru söylediğine ikna etse de, gerçekte yalan söylediğini bilir. Allah'ın Kıyamet Suresi'nde bildirdiği gibi:
Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir.Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile. (Kıyamet Suresi, 14-15)
Yalan söyleyen kişi, karşısındakileri kandırdığını ve yalanı sayesinde bir çıkar sağladığını zannettiği için, kendisini çok akıllı zanneder. Şeytan onu hem yalan söylemesi hem de yalanı ile kibirlenmesi için sürekli kışkırtır. Kibirinden ve insanları aldattığını sanmasından dolayı, çevresindekilere karşı bir sevgi ve saygısı da kalmaz. Kendi kendini yüceltir. Oysa, böyle bir insan birçok açıdan çok küçük bir duruma düşmüş olur. Çünkü genellikle yalanı anlaşılır ve çevresindekilerin güvenini ve sevgisini kaybeder, yalancı bir insan olarak tanınır. İnsanların, düşüncelerini bilememesinden faydalanarak, her fırsatta yalan söyleyen insanlar, aslında yalanın hemen ardından büyük bir sıkıntı yaşamaya başlar. Her an yalanlarının anlaşılması ve küçük düşme korkusu ile yaşarlar. Dürüst bir insanın iç huzurunu hiçbir zaman bulamazlar. Bu insanlar dünyada olduğu gibi ahirette de söyledikleri her yalandan dolayı büyük bir pişmanlık duyacaklardır.
O zaman kimin akıllı, kiminse akılsız olduğunu daha iyi anlayacaklar ve söyledikleri yalanların kendilerine bir fayda sağlamadığını göreceklerdir.
Allah bu tarz kişilerin içinde bulundukları yanılgıyı bir ayetinde şöyle bildirmiştir:
Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir... (Nisa Suresi, 49)
Yalancılığı alışkanlık haline getiren insanların bir kısmı yalanları deşifre edildiğinde, bundan dolayı bir utanma hissetmez, arsız olurlar. Bu kişiler, bu kez de başka yalanlara başvurarak, bir önceki yalanlarını kurtarmaya çalışırlar. Oysa, Müslüman bir insanın haya duygusu olur. Şeytana uyup, hata ile yalan söylemiş olsa bile bundan dolayı utanç duyar, yüzü kızarır, hemen tevbe ederek Allah'ın kendisini bağışlamasını diler ve doğruları söyler.
İnsan, gerçekten sevgi, saygı duyduğu ve güvendiği kişilere, her ne koşulda olursa olsun yalan söylemez. Gerçek samimiyette, insan her düşündüğünü en yalın, en açık haliyle karşısındaki kişi ile paylaşır, sadece gerçek düşüncelerini açıklar. Düşündüğünden ne biraz az ne de biraz fazla anlatır. Örneğin samimi bir insan bir şeyi beğenmediğinde, "beğendim" demez, doğrusu neyse onu söyler; sevdiği ve saydığı kişiye söylediği en küçük bir yalan veya sergilediği en küçük bir samimiyetsiz tavır, vicdanını son derece rahatsız eder ve hemen bunu telafi etmek ister.
Nitekim cahiliye ahlakında eşler, çocuklar, arkadaşlar, kardeşler, ortaklar birbirlerine sık sık yalan söylerler. Birbirine en yakın gibi görünen kişilerin dahi birbirlerine kolaylıkla yalan söyleyebilmeleri, Kuran ahlakına uymayan insanların gerçek sevgi ve samimiyeti yaşamadıklarının göstergelerinden biridir.
İnsanın yalan söylemesini engelleyecek en önemli gerçek ölümünden sonraki sonsuz hayatını, cenneti ve cehennemi düşünmesidir. Bir insana yalan söyleyip içinde bulunduğu durumdan kurtulmak o an için çok kolay ve en fayda getirecek çözüm olarak görünebilir. Ancak bir insan dünya hayatında ne kadar güç bir durumda kalırsa kalsın, ahirette yaşayacağı azabın benzerini hiçbir zaman dünyada göremez. Öyle ise akıl ve vicdan sahibi bir insan, böyle bir durumla karşılaştığında hemen ahirette alabileceği karşılığı düşünerek davranmalıdır. Bir anlık bir rahatlık veya çıkar için hem dünyada hem de ahirette küçük düşmeyi ve azap içinde yaşamayı göze almamalıdır. Allah bir ayetinde dünyaları için ahiretlerini bırakan insanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:
İşte bunlar, ahireti verip dünya hayatını satın alanlardır; bundan dolayı azapları hafifletilmez ve kendilerine yardım edilmez. (Bakara Suresi, 86)