Münafıklar, Allah'ın Kuran'da ikiyüzlülükleriyle tanıttığı bir insan topluluğudur. Münafıkların en önemli özelliklerinden biri yalancılıktır. Münafık, Allah'a ve Resulüne iman etmediği halde, iman ettiğini söyler. Müminleri sevmediği halde, onları sevdiğini, ölünceye kadar onlardan ayrılmayacağını iddia eder. Çıkarları ilk zedelendiği anda müminleri terk edeceğini bildiği halde, her zorlukta ve her koşulda müminlerin yanında olacağına dair yemin dahi eder. Peygamber Efendimiz (sav) "Yalan söylemek nifak kapılarından bir kapıdır."11 diyerek bu gerçeğe dikkat çeker. Nifak; ikiyüzlülük, dinde riya, Müslüman göründüğü halde inanmamak, yani münafıklık demektir.
Peygamberimiz (sav)'in de belirttiği gibi yalan nifaka, yani münafıklığa bir kapı açar.
Münafıklık ile yalancılık hakkında sahabelerden Hasan-i Basri şöyle der:
"Şöyle denilegeliyordu: İçin ve dışın, sözlerin ve işlerin, giriş ve çıkışların birbirlerinden farklılığı münafıklıktan bir bölümdür. Münafıklığın oturtulduğu temel, yalandır."12
Örneğin ayetlerde Allah münafıkların müminlere yardım vaadinde bulunduklarını bildirmekte, ancak müminleri onların yalan söyledikleri konusunda da şöyle uyarmaktadır:
Münafıklık edenleri görmüyor musun ki, Kitap Ehlinden inkar eden kardeşlerine derler ki: "Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiçbir zaman itaat etmeyiz. "Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz." Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten yalancıdırlar.
Andolsun, (yurtlarından) çıkarılacak olurlarsa onlarla birlikte çıkmazlar. Onlara karşı savaşılırsa da, kendilerine yardımda bulunmazlar; yardım etseler bile (arkalarına) dönüp-kaçarlar. Sonra kendilerine yardım edilmez. (Haşr Suresi, 11-12)
Münafıkların bir diğer yalancılığı da, yaptıkları hainlikler için yalan mazeretler uydurmalarıdır. Allah bir başka ayette münafıkların bu tavrını şöyle haber vermektedir:
Bedevilerden geride bırakılanlar, sana diyecekler ki: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptıklarınızı haber alandır." (Fetih Suresi, 11)
Münafıkların bir diğer özelliği ise "yalana kulak tutmalarıdır". Bu insanlar yalan sözlere itibar eder, yalan sözleri, uydurma olayları kullanarak fitne çıkarmaya çalışırlar. Allah, Kuran'da münafıkların bu özelliğini şöyle bildirmiştir:
Ey peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "İnandık" diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, "Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının" derler. Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiçbir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtmak istemedikleridir. Dünyada onlar için bir aşağılanma, ahirette onlar için büyük bir azab vardır. Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever. (Maide Suresi, 41-42)
Münafıklar müminlere yalan söyledikleri için kendilerini onlardan üstün zannederler ve müminleri aldattıklarını zannederek sevinirler. Oysa, bu onların ne kadar akılsız ve basiretsiz olduklarının bir delilidir. Çünkü onlar ikiyüzlülüklerini insanlardan gizleseler bile Allah'tan gizleyemezler. Ayrıca onların kendilerini dindar göstermeleri müminlere hiçbir zarar vermez. Herkesin dini kendisinedir. Münafık hem dinsizliğinden dolayı hem de ikiyüzlülüğü için cehennem azabı ile karşılık görecektir; ve bu nedenle asıl küçük düşen, aşağılanan ve alay edilecek durumda olan kendisidir. Allah, Bakara Suresi'nde münafıkların bu akılsızlıklarını şöyle haber vermektedir:
İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: "Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz."
(Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.
İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır. (Bakara Suresi, 14-16)
Kuran'da yalancılıkları anlatılan insanlardan bir kısmı da Hz. Yusuf (as)'ın kardeşleridir. Hz. Yusuf (as)'ın kardeşleri hem yalancı hem de iftiracıdırlar. Ayrıca yalancı oldukları halde sürekli yemin de etmektedirler.
Hz. Yusuf (as)'ın kardeşleri, onu kıskandıkları için öldürmeye karar vererek çirkin bir plan yapmışlar ve bu planları için babalarından kardeşlerini kendileri ile göndermesini istemişlerdir. Babaları olan Hz. Yakup (as)'ın tereddüt ettiğini görünce de, onu koruyacaklarına dair and içmişlerdir. Oysa, daha en baştan planları Hz. Yusuf (as)'ı korumak değil, öldürmektir.
Önce babalarına kardeşlerinin kendileriyle gelmesini istediklerini söylemişler ve onu çok iyi koruyacaklarına dair söz vermişlerdir. Bunların hepsi, Hz. Yusuf (as)'ı öldürmek için kurdukları tuzağın bir parçasıdır. Hz. Yusuf (as)'ın kardeşlerinin Kuran'da bildirilen yalanları sırasıyla şöyledir:
Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir." (Yusuf Suresi, 8)
Hz. Yakup (as)'ın Hz. Yusuf (as)'ı daha çok seviyor olmasından dolayı yanıldığını söylemeleri bir yalandır. Çünkü, onlar da mutlaka Hz. Yusuf (as)'ın kendilerinden çok daha üstün ahlaklı ve sevilmeye daha layık olduğunun farkındadırlar.
Öldürün Yusuf'u veya onu bir yere atıp-bırakın ki babanızın yüzü yalnızca size (dönük) kalsın. Ondan sonra da salih bir topluluk olursunuz. (Yusuf Suresi, 9)
Kardeşlerini öldürdükten sonra salih bir topluluk olamayacaklarını hepsi bilmektedir. Ancak, biri böyle bir yalan söyledikten sonra hepsi bunu kabul ederek, yapacakları ahlaksızlığı ve zalimliği masum göstermek istemektedirler. Ayrıca, görünürde babalarının sevgisi için bunu yapıyor görünmektedirler. Bu da bir yalandır, çünkü kardeşlerini öldürebilecek ahlakta olan insanlar gerçek sevgiden anlamazlar ve böyle bir talepleri de olmaz. Onlar sadece kıskançlık ve rekabet yüzünden kardeşlerini öldürmek istemektedirler.
(Bu karara vardıktan sonra) "Ey Babamız," dediler. "Sana ne oluyor, Yusuf'a karşı bize güvenmiyorsun? Oysa gerçekte biz, onun iyiliğini isteyenleriz." "Sen onu yarın bizimle gönder, gönlünce gezsin, oynasın. Elbette biz onu koruyup-gözetiriz." (Yusuf Suresi, 11-12)
Dediler ki: "Andolsun, biz, birbirini kollayan bir topluluk iken, kurt onu yerse, bu durumda şüphesiz kayba uğrayan (aciz) kimseler oluruz." (Yusuf Suresi, 14)
Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi yalancılar kendilerini çok iyi niyetli ve masum göstermek için büyük bir titizlik göstermektedirler. Amaçlarının kardeşlerinin iyiliği olduğunu vurgulamakta ve onun güvenliği için teminat bile vermektedirler.
Hz. Yusuf (as)'ın kardeşleri yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi yemin ederek babalarını doğru söylediklerine, güvenilir olduklarına dair ikna etmeye çalışmışlardır. Ve bu yalanları sayesinde kardeşlerini yanlarına almışlar ve onu bir kuyunun derinliklerine atmışlardır. Geri döndüklerinde ise kendilerini suçsuz göstermek için yine yalanlara başvurmuş ve sahte düzenler kurmuşlardır:
Akşam üstü babalarına ağlar vaziyette geldiler. Dediler ki: "Ey Babamız, gerçek şu ki, biz gittik, yarışıyorduk. Yusuf'u da yiyeceklerimizin (veya eşyamızın) yanında bırakmıştık. Fakat onu kurt yemiş. Ne var ki biz doğruyu söylesek bile sen bize inanacak değilsin."
Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleğini getirdiler. "Hayır" dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (Kendisi’nden) yardım istenecek olan Allah'tır." (Yusuf Suresi, 16-18)
Ayetlerde de görüldüğü gibi, Hz. Yusuf (as)'ın kardeşleri yalanlarını ikna edici hale getirebilmek için ağlamaktadırlar. Ağlamak, duygu sömürüsü yapmak, kendini acındırmak, saf görünmek, yalancıların en belirgin taktikleri arasındadır. Bu şekilde karşı tarafı daha kolay ikna edebileceklerini sanırlar. Ayrıca "biz doğruyu söylesek de sen bize inanmazsın" diyerek duygu sömürüsünü daha da güçlendirmekte, kendilerini haksızlığa uğramış gibi göstermeye çalışmaktadırlar. Yalancıların sıklıkla başvurduğu bir başka taktik de budur.
Yalancıların bir başka metodu da yalanlarını destekleyecek sahte deliller oluşturmalarıdır. Her yalan ve iftirada genellikle bir de sahte delil olur. Bu nedenle, müminlerin imanlarından şüphe duydukları kişilerin gösterdiği delilleri dikkatlice incelemeleri, ilk görünüşe aldanarak karar vermemeleri gerekir. Nitekim Hz. Yakup (as) imanından kaynaklanan aklı, basireti ve feraseti ile oğullarını çok iyi tanımakta ve onların getirdikleri sahte delile aldanmamaktadır. Ağlamalarına ve kendilerini temize çıkarmaya çalışan ifadelerine rağmen onların yaptıkları kötülüğü de anlamıştır.
Yalancıların bir özelliği de insanlara iftira atmalarıdır.
Allah Kuran'da iftiracılar için şöyle bildirmektedir:
Kim bir hata veya günah kazanır da sonra bunu bir suçsuza yüklerse, gerçekten o, böyle bir yalan (bühtan)ı ve apaçık bir günahı yüklenmiştir. (Nisa Suresi, 112)
Peygamber Efendimiz (sav) de, insanları lekelemek için iftirada bulunanlar hakkında şöyle buyurmuşlardır:
"Haksız yere bir Müslümanı lekelemek için aleyhinde bir sözü yayan kişiyi Allah bu söz yüzünden kıyamet günü kendisini cehenneme atmak suretiyle lekeler." 13
Kuran'da iftiracılar hakkında birçok örnek verilmektedir.
Hz. Yusuf (as) küçük yaşından itibaren Allah'a gönülden bağlı, Allah'ın sınırlarını koruyan takva sahibi bir mümindir. Küçük yaşta kardeşlerinin kendisine bir tuzak kurmalarının neticesinde, babasından ve ailesinden ayrılmış, ve Mısırlı bir azizin yanında yetişmiştir.
Hz. Yusuf (as), dikkat çekecek kadar güzel bir insandır. Yanında kaldığı azizin eşi ise, Hz. Yusuf (as)'a ilgi duymuş ve onunla gayri meşru bir ilişki içine girmek istemiştir. Ancak Yusuf Peygamber (as) takvası ve Allah korkusu nedeniyle kadının bu isteğini reddetmiştir. Ne var ki, kadının kocası geldiğinde kadın Hz. Yusuf (as)'a iftirada bulunmuş ve onun kendisinden murad almak istediğini söylemiştir. Kadının bu iftirası sonucu Hz. Yusuf (as) zindana atılmıştır. Allah Kuran'da şöyle belirtmiştir:
Evinde kalmakta olduğu kadın, ondan murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak: "İsteklerim senin içindir, gelsene" dedi. (Yusuf) Dedi ki: "Allah'a sığınırım. Çünkü O benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa ermez."
Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da (Yusuf da) onu arzulamıştı. Böylelikle Biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.
Kapıya doğru ikisi de koştular. Kadın onun gömleğini arkadan çekip yırttı. (Tam) Kapının yanında kadının efendisiyle karşılaştılar. Kadın dedi ki: "Ailene kötülük isteyenin, zindana atılmaktan veya acı bir azabtan başka cezası ne olabilir?"
(Yusuf) Dedi ki: "Onun kendisi benden murad almak istedi." Kadının yakınlarından bir şahid şahitlik etti: "Eğer onun gömleği ön taraftan yırtılmışsa bu durumda kadın doğruyu söylemiştir, kendisi ise yalan söyleyenlerdendir.
Yok eğer onun gömleği arkadan çekilip-yırtılmışsa, bu durumda kadın yalan söylemiştir ve kendisi doğruyu söyleyenlerdendir."
Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi. (Yusuf Suresi, 23-28)
Kadının iftiracı olduğu eşi ve çevresindekiler tarafından bilinmesine rağmen, Hz. Yusuf (as) zindana atılmıştır. İftiracı kadın, iftirada bulunduğunu şehirdeki kadınlara açıkça anlatmıştır. Onlar da bu iftiraya ortak olmuşlar ve Hz. Yusuf (as)'ı korumamışlardır. Allah bu durumu ayetlerde şöyle bildirir:
Şehirde (birtakım) kadınlar: "Aziz (Vezir)'in karısı kendi uşağının nefsinden murad almak istiyormuş. Öyle ki sevgi onun bağrına sinmiş. Biz doğrusu onu açıkça bir sapıklık içinde görüyoruz." dedi.
(Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler.
Kadın dedi ki: "Beni kendisiyle kınadığınız işte budur. Andolsun onun nefsinden ben murad istedim, o ise (kendini) korudu. Ve andolsun, eğer o kendisine emrettiğimi yapmayacak olursa, mutlaka zindana atılacak ve elbette küçük düşürülenlerden olacak." (Yusuf Suresi, 30-32)
Cahiliye toplumlarında insanlar iftiralara, yalan ve dedikodulara, yalan olduğunu bildikleri halde, çıkarlarını zedelememek için ses çıkarmazlar. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın' şeklinde çirkin bir mantık ile hareket edip, adaletten yana tavır koymazlar. Yukarıdaki ayetlerde de anlatılan olay, bunun açık bir örneğidir.
Ancak şu hiç unutulmamalıdır ki, Allah'ın yardımı her zaman doğruların ve dürüstlerin yanındadır. Hz. Yusuf (as) kendisine atılan iftira sonucunda zindana atılmıştır, ancak sonrasında, onun doğruluğu anlaşılmış ve Hz. Yusuf (as) Mısır'da yönetici olarak Allah'ın nimetine kavuşmuştur.
Hz. Yusuf (as)'a atılan bir başka iftira ise kardeşlerinden gelmiştir. Kardeşleri yıllar sonra Hz. Yusuf (as) ile karşılaştıklarında onu tanımamışlar ve gıyabında onun hırsız olduğu yalanını söylemişlerdir. Bu yalandır ve kardeşleri ona duydukları kinden dolayı, onu öldü zannettikleri bir dönemde dahi ona iftira atarak kinlerini ortaya çıkarmışlardır. Allah bu olayı Kuran'da şöyle bildirir:
Dediler ki: "Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı." Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden): "Siz daha kötü bir konumdasınız" dedi. "Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir." (Yusuf Suresi, 77)
Kuran'da mümin kadınlara atılan iftiralara da dikkat çekilmekte ve müminlerin böyle bir iftira ile karşılaştıklarında nasıl bir tavır göstermeleri gerektiği bildirilmektedir. Bu konuyla ilgili ayetler şöyledir:
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır. (Nur Suresi, 11)
Namus sahibi, bir şeyden habersiz, mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar, dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azab vardır. O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır. O gün, Allah hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir. (Nur Suresi, 23-25)
Allah müminlere bir iftira sözü ile karşılaştıklarında bu sözlere ortak olmamalarını, bu sözün iftira olduğunu söylemelerini bildirmektedir. İnsanların büyük bir kısmı dedikodudan, yalan olduğunu bile bile sansasyon olacak haberleri dinlemek ve aktarmaktan şeytani bir zevk alırlar. Allah bu insanlar için şöyle bildirir:
Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever. (Maide Suresi, 42)
Allah, Kendisi’nden korkup sakınan akıl sahibi müminlerin tavrını ise Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür" demeleri gerekmez miydi?
Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir.
Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azap dokunurdu.
O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu kolay sandınız; oysa o Allah Katında çok büyük (bir suç)tür.
Onu işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi? (Nur Suresi, 12-16)
Allah ayrıca müminlere imanından şüphe ettikleri bir kişiden veya imansız birinden bir haber geldiğinde onu etraflıca araştırmalarını emretmektedir. Aksi takdirde yalan bir haber veya iftira ile masum bir insana zarar gelebilir. Allah'ın rahmeti ile böyle bir risk ortadan kaldırılmıştır.
Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz. (Hucurat Suresi, 6)
Allah'a karşı söylenen yalanların en büyüklerinden birisi insanların helaller ve haramlar uydurmalarıdır. Allah bir ayette şöyle bildirir:
Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)
Bazı kimseler dini olduğundan daha zor göstermek veya kendilerini daha takva göstermek için helal olan şeyleri kendilerine ve çevrelerine haram kılarlar. Oysa Allah helal ve haram kıldığı şeylerin hepsini Kuran'da ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde bildirmiştir.
Kimi de, insanları saptırmak için haramları çeşitli uydurma sebeplerle helal gibi gösterirler. Bu insanlar büyük bir sorumluluk alarak, ahirette hesabını veremeyerek cezalandırılacakları bir şeye yeltenmektedirler. Allah Kuran'da bu insanlar için şöyle buyurur:
De ki: "Allah'ın sizin için indirdiği sizin bir kısmını haram ve helal kıldığınız rızıktan, haber var mı? Söyler misiniz?" De ki: "Allah mı size izin verdi, yoksa Allah hakkında yalan uydurup iftira mı ediyorsunuz?" (Yunus Suresi, 59)
Oysa haram ve helalin kaynağı Kuran-ı Kerim ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetidir.
Bazı insanlar din adına birçok yalanlar uydururlar. Yukarıda da söz edildiği gibi helalleri haram haramları helal kılarlar, veya dinde olmayan şeyleri var gibi gösterirler. Dinde olanları da dinde yokmuş gibi tanıtırlar. Allah bu insanları Kuran'da cehennem azabı ile şöyle tehdit etmiştir.
Allah'a karşı yalan söyleyenden ve kendisine geldiğinde doğruyu (Kur'an'ı) yalanlayandan daha zalim kimdir? Kafirler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok? (Zümer Suresi, 32)
Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok? (Zümer Suresi, 60)
Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahidler: "Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır" diyecekler. Haberiniz olsun; Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir. Bunlar Allah'ın yolundan engelleyenler ve onda çarpıklık arayanlardır. Onlar, ahireti tanımayanlardır. Bunlar, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir ve bunların Allah'tan başka velileri yoktur. Azab onlar için kat kat arttırılır. Bunlar (hakkı) işitmeye güç yetirmezlerdi ve görmezlerdi de. (Hud Suresi, 18-20)
Allah'ın, dinde olmayan şeyleri uyduranların söylediklerine yönelik Kuran'da verdiği örneklerden bazıları şöyledir:
Sizden kadınlarına "zıhar"da bulunanlar (bilsinler ki, kadınları) onların anneleri değildir. Anneleri, yalnızca kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan söylemektedirler. Gerçekten Allah, çok affeden, çok bağışlayandır. (Mücadele Suresi, 2)
"Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz?" (Saffat Suresi, 86)
Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki: "Allah doğurdu." Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir. (Saffat Suresi, 151-152)
(Bu Kur'an) "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur. Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar. (Kehf Suresi, 4-5)
Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler. (Al-i İmran Suresi, 75)
Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler. (Al-i İmran Suresi, 78)
Bazı insanlar ise dine girmemek Allah'ın yoluna uymamak için yalanlar uydururlar. Bu insanlar için Allah şöyle buyurmaktadır:
İslam'a çağrıldığı halde, Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim bir kavmi hidayete erdirmez. (Saff Suresi, 7)
Kimileri de Allah hakkında yalanlar söyler ve Allah'ı insanlara farklı tanıtmaya çalışırlar. Bu konuda dikkat edilmesi gereken husus şudur: Bu insanlardan bazıları Allah'a inandıklarını söylüyor da olabilirler ancak tavır ve inanışları, yaşam şekilleri ile Allah'a iman etmedikleri anlaşılmaktadır. Örneğin zor bir durumda hemen Allah'ın yardımından ümit keserler. Veya başlarına bir şey geldiğinde hemen adaletsizlikle karşılaştıklarını zanneder, isyankar olurlar. Oysa Allah'ı gereği gibi tanıyan bir insan Allah hakkında hiçbir zaman yanlış bir düşünce içinde bulunmaz. Allah, Kendisi hakkında yalan uyduranlar için ayetlerde şöyle bildirmiştir:
De ki: "Allah hakkında yalan uydurup iftira edenler, kurtuluşa ermezler." (Yunus Suresi, 69)
Allah'a karşı nasıl yalan uyduruyorlar, bir bak. Bu, apaçık bir günah olarak yeter. (Nisa Suresi, 50)
11. İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. Cilt, s.299
12. İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. Cilt, s.299
13. İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. Cilt, s.347