Vesvese şeytanın telkinleri sonucunda kişinin zihninde oluşan boş şüphe ve kuruntulardır. Vesvese kişinin doğru karar almasını engeller. Onu şüpheye düşürüp oyalar, kararsızlığa sürükler, içini sıkar, anlamsız korkulara sebep olur, aklını ve düşünebilme yeteneğini bozar, kendine olan güvenini kaybettirir. Kişi endişeli, kararsız, ürkek, ümitsiz, karamsar bir ruh haline bürünür. Vesvese ve beraberinde gelen psikolojik sorunlar, özellikle kader hakkında bilgisi olmayan, Allah'a tevekkül etmeyi bilmeyen, zayıf imanlı kişilerin yaşadıkları problemlerdir.
Şeytanın amacı, böyle insanlara boş kuruntular fısıldayarak onları Kuran ahlakından uzaklaştırmak, Allah’ın kudretinden habersiz, Allah’ı gereği gibi takdir edemeyen insanlar haline getirmektir. Şeytan, hayatını boş amaçlar uğruna harcayan, Allah’ın rızasını değil kendi istek ve tutkularını ön planda tutan, asıl yaratılış amacı olan Allah’a kulluk etme görevini unutmuş bir insan modeli oluşturmak için çalışır. Ona kulak veren insanlar ise, sırf şeytanın verdiği vesveselere kapıldıkları, onları önemli gördükleri, Allah’ı unuttukları için dünyada ve ahirette kayıp içinde olurlar.
Dünyadaki kayıplarının başında, yaşamlarındaki huzursuzluk ve kararsızlık gelir. İnsanlar hayatlarının birçok farklı safhasında, kişiden kişiye değişen çok çeşitli konularda vesvese yapabilirler. Çoğu zaman doğru karar alabilmenin, olaylar karşısında iyi bir tercih yapıp yapamamanın endişesi ile yaşarlar. Eğitim, iş gibi konularda hep kararsızdırlar. "Acaba diğer işi mi tercih etseydim?" veya "diğer okula mı gitseydim daha iyi olurdu?" gibi cümleleri bu kişilerden duyarsınız.
Burada akıllara, "hep iyiyi aramanın ne gibi mahsurları olabilir?" şeklinde bir soru gelebilir. Ancak burada anlatmak istediğimiz, bu soruların iyiliği ve güzelliği bulmaya yönelik değil,aksine, insanları yaşadıkları her günden, hatta her saniyeden ötürü sıkıntıya ve tereddüte sokmaya yönelik olmasıdır. Çünkü böyle bir ruh halinde yaşayan insanlar kendilerini sürekli sorguladıkları için düşünceleri, akılları hep karışık ve bulanık olur, hiçbir zaman yaptıklarından emin olamazlar ve asıl düşünmeleri gereken konuları düşünemeyecek hale gelirler. İşte bu, vesvesenin insana verebileceği en büyük zararlardan biridir.
Vesvese, sebep olduğu kararsızlık ve küçük-büyük çeşitli kuruntularla birçok insanın zamanının çoğunu, dolayısıyla da hayatının büyük kısmını tahrip eden bir beladır. Kararsızlık ve şüphelerin sebep olduğu boş kuruntular sonuçta stresli, gergin bir ruh haline sebebiyet verir. Eğer vesvese duyan kişi, Allah’a iman etmeyen veya Allah’ın varlığına iman etse de O’nun gücünü takdir edemeyen bir kişi ise, bu durumda vesvesesi ve kuruntuları büyüdükçe büyür. Kendisini yaratmış olan Allah'a dayanıp güvenmediği için, şeytanın telkinlerinden kurtulamaz ve sahip olduğu vesveseler içini kaplayıp hiç durmadan onu sıkar. Herkesin yakın çevresinde, zaman zaman da kendisinde fark ettiği bu ruh hali çok yaygın olarak yaşanmaktadır.
Vesvesenin en önemli zararı, insanın aklını örtmesi ve sağlıklı düşünmesini engellemesidir. Günlük yaşamı boyunca zihnini meşgul eden kuruntu ve şüphelerle oyalanan bir insanın ise, Allah'ı gereği gibi tanıyıp takdir etmesi, O'nun istediği biçimde yaşaması mümkün değildir. Bu insan dünyaya yönelik bir hırs ve tedirginlik içindedir; bu nedenle de Kuran’da emredilen tevekkülü, huzurlu ve dingin ruh halini, buna bağlı olarak gelişen güzel ahlakı kazanamaz.
Vesveseli bir ruh haline sahip olan kişi doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, yapması ya da yapmaması gerekenleri de birbirine karıştırır. Başına geleceklerle ilgili sürekli bir kuruntu, korku ve şüphe içindedir. Aldığı kararların doğruluğu konusunda da devamlı tereddüt halindedir. Bu durum onun zihninde yoğun bir baskı oluşturur ve mantıklı düşünmesini, sağlıklı kararlar almasını, muhakeme yapmasını engeller.
Oysa tüm bunlar son derece anlamsızdır. İnsanın bu dünyada bulunuş amacı Allah’ın istediği gibi bir kul olmak ve bu çabasında samimiyse, Rabbbimiz'in daima dostu olduğunu unutmamaktır. Böyle bir insan herşeyi yaratanın Allah olduğunu aklından çıkarmaz. Yaşadığı büyük-küçük her olayın Allah'ın bilgisi dahilinde gerçekleştiğini bilir. İşte vesveseler içinde yaşamını sürdüren ve kendisini asıl kurtuluşa götürecek yoldan uzaklaşan insanların da bu gerçekleri kavraması şarttır. Bu insanlar da sahip oldukları kuruntuların, şüphelerin, vesveselerin yaşadıkları olayların sonucunu değiştirmesinin kesinlikle mümkün olmadığını bilmelidirler. Ancak bu bilinci kazanmış olan kişiler huzurlu bir hayat yaşayabilirler. Çünkü bu gerçeği bilen kişiler, kendilerini yoktan var eden Allah'ın belirlediği ve onlar için mutlak surette hayırlı olan kadere teslim olmuşlardır.
Kendisinin bir kader izleyicisi olduğunu, Allah'ın kendisi için takdir ettiği kaderin asla dışına çıkamayacağını anlayamamış kişilere ise şeytan musallat olur. İnsanların vesvese gibi gittikçe büyüyen, bunaltan, ruh halini bozan bir beladan kurtulamamasının temelinde de bu soruna nasıl yaklaşacağını, bunun neden kaynaklandığını ve bundan nasıl kurtulacağını bilmemesi yatmaktadır. Bu önemli sorunun çözümü, güçlü bir Allah sevgisi ve korkusu, imandan kaynaklanan sağlam bir teslimiyet duygusudur.
Kitap boyunca iman eden insanların daima ümitvar bir ruh haline sahip olduklarını anlattık. Gerçek bir imana sahip insaların kesintisiz bir ümit içinde olduklarına dikkat çektik. İşte bu yüzden, insanları Allah’ın yolundan çevirmeye çalışan şeytanın en sinsi taktiklerinden biri de insanlara güzellikleri ve hayırları umma konusunda vesvese vermeye çalışmaktır. Ümitsizlik, şeytanın insanları Allah'ın yolundan alıkoymak için verdiği vesveselerle oluşur. Bu vesveselere kapılıp herhangi bir konuda umutsuzluğa düşen insanlar, temelinde imani bir zaafiyet içindedirler. Bu durum, söz konusu insanların kadere imanlarının tam ve gereği gibi olmadığının da bir göstergesidir.
Oysa Kuran'da herşeyin Allah'ın kontrolünde olduğu ayetlerle çok açık bir şekilde açıklanmıştır. Bu konudaki bir ayet şöyledir:
Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez… (Enam Suresi, 59)
Ayette bildirildiği gibi, Allah'ın bilgisi ve dilemesi dışında yeryüzünde bir yaprak dahi düşmez. Yani yeryüzünde her olay Allah’ın bilgisi ve kontrolü altındadır. İşte insanlar dünyanın özel olarak var edilmiş bir imtihan yeri olduğunu bilmeli ve bu özel ortamda birçok imtihan vesilesini Allah'ın özel olarak yarattığını da unutmamalıdırlar.
Allah yeryüzündeki imtihanın gereği olarak insanları her türlü olayla deneyebilir. Nitekim Kuran’da bu gerçek şöyle bildirilmiştir:
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)
Yukarıdaki ayetin yanı sıra, Kuran'da insanların çeşitli denemelerden geçeceğinin haberini veren birçok ayet vardır. Başa gelen tüm bu olaylarda gösterilmesi gereken doğru tavır, şükretmek, sabretmek ve Allah’tan hayır ve güzellikleri ümit etmektir. Başına gelen bir zorluğun çok kısa sürede geçip gideceğini bilen, karşısına çıkan bu olayla denendiğini ve güzel ahlak gösterirse cenneti umut edebileceğini bilen müminler böyle durumlarda hiç sarsılmazlar. Sıkıntı, üzüntü duymaz, ye’se kapılmaz, tedirgin bir ruh haline girmezler.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, şeytanın vesveselerine kapılmamak konusunda insan kesin bir kararlılık içinde olmalıdır. Çünkü şeytan, insana akla gelmeyecek yüzlerce farklı noktadan yaklaşarak vesvese vermeye çalışabilir. Örneğin sık sık hata yapan bir insana, bu hatalarından asla kurtulamayacağını fısıldar. Eğer kişi Allah’a karşı bir hataya düşmüşse, ne kadar tevbe etse de bunun geçerli olmayacağı, doğrusunu yapmaya niyet etse bile Allah'ın kendisini affetmeyeceği yalanını söyler. Bu, şeytanın insanları ümitsizliğe düşürerek tevbe etmekten uzaklaştırmak için oynadığı pek çok sinsi oyundan biridir. İşte bu nedenle insanlar hata yaptıklarında ümitsizliğe düşerek onu düzeltemeyecekleri endişesine kapılırlar. Ancak eğer bir kişi, yaptığı bir hatadan dolayı pişmanlık duyarsa ve bundan dolayı bir daha tekrarlamamak üzere Allah'a hemen tevbe ederse o hata o kişi için bir tecrübe olarak 'hayır' olacaktır. Bir ayette şöyle buyrulur:
Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın, kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o, çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiçbiri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir. (Nur Suresi, 21)
Şeytanın bu konudaki gizli taktiklerinden biri de, olayları içinden çıkılmazmış gibi göstermeye çalışmaktır. Eğer bir olay kolay olarak görülürse onun çözümünün de kolay olacağı açıktır. Bu nedenle şeytan olayları zor ve karmaşık göstermek ister. İnsanların karşısına çıkan zorlukları bir daha atlatamayacakları büyük olaylar olarak göstermeye çalışır ki, insanlar ümitlerini yitirsinler ve karamsar, neşesiz bir ruh haline bürünsünler. Çünkü neşeli, umut dolu bir insanın vesveselere kapılması daha zordur. Üzüntü ve ümitsizlik gibi karamsar bir ruh halinde ise vesvese çok daha kolay bir zemin bulur.
Vesveseden kurtulmak için, o ruh halinden hoşlanmamak ve onu yaşamayı istememek çok önemlidir. İnsanlardan bazısı böyle yaşamaktan çok sıkıldıklarını, ancak bir türlü bundan kurtulamadıklarını söylerler. Bu nedenle ümitsiz ve sıkıntılı bir şekilde yaşamlarına devam ederler. Buna bir de günlük yaşam içinde dinledikleri şarkılardaki, izledikleri filmlerdeki hüzünlü ve ümitsiz sözler eklenince iyice bunalırlar. Kendilerine doğrular anlatılsa bile 'ne yapayım elimde değil, üzülüyorum' gibi, mantığı ve açıklaması olmayan bir saplantıyla böyle bir yaşam sürmeleri gerektiğine inanırlar.
Açıkça söylemeseler de, aslında böyle bir hayattan hoşlanan insanlar olduğunu ibretle görmekteyiz. Her ne kadar sıkıntı çekseler de, "melankolik" olarak isimlendirilen bu tür insanlar kederlenmekten bilinçaltlarında garip bir haz duyarlar ve bu ruh halinin bir nevi bağımlısı olurlar. Şartlar düzelse dahi bu şeytani ruh hali kendilerinde bir alışkanlık yaptığından bırakmak istemezler. Şeytan cehennem ehlinin özelliği olan bu gaflet içindeki ruh halini insanlara beğendirmek için çalışır. Onların daha dünyadayken cehennemin manevi azabını yaşamalarını sağlamak ve onları doğru yoldan, cenneti ve Allah'ın rahmetini ummaktan uzaklaştırmak ister. Bu da şeytanın önemli taktiklerinden bir tanesidir.
Bu ruh halinden kurtulmanın çözümü ancak Allah'ın kudretini bilen, şefkatini ve merhametini tanıyan, kendi var oluş amacını bilen, insanları tuzağa düşürmeye çalışan şeytanın oyununa gelmeyen bir imana sahip olmakla mümkün olur. İşte bu yüzden de Allah'a kendini teslim etmiş, kaderin izleyicisi olduğunun farkında olan bir kişi asla vesveselere kapılarak ümitsizliğe düşmez.
Allah Kuran'da tek bir korkunun insanları doğruya götüreceğini bildirmiştir. Bu da Allah korkusudur. Sonsuz akıl sahibi olan Allah, kendisinden gereği gibi korkanlara doğruyu yanlıştan ayırt edecek bir anlayış vereceğini bildirmiştir. Bu, insanların sahip olması gereken en önemli özelliklerden bir tanesidir. İman sahibi basiretli bir kişi, doğrunun ve yanlışın ne olduğunu bilir. Bu nedenle kendisini türlü korkularla kandırmaya çalışan şeytanın oyunlarına kanmaz.
Şeytan insanların zayıf noktalarını iyi bildiği için, onları bu zaaflarından yakalamaya çalışır. Her insana aynı taktik ve yöntem ile yaklaşmaz. Kimi insanı gelecek korkusu ile, kimi insanı ölüm korkusu ile, kimi insanı cimrilik ve açlık korkusu ile korkutmaya çalışır. Örneğin bir insan çıkar beklentisi içinde olduğu bir kişiden çok çekinir. Kendi çıkarını engellemesinden, örneğin parasını, malını kaybetmesine neden olmasından veya bu kişi yüzünden itibarının zedelenmesinden korkar. O insana müstakil bir benlik verdiği için, onun şahsi kararlar aldığına ve istemediği bu tür olayların onun gücü ile meydana geldiğine inanır. Oysa unutulmamalıdır ki, o insanın da Yaratıcısı Allah'tır. O insanı yediren, içiren, hastalandığında ona şifa veren Allah'tır. Kendisi bunu bilse de bilmese de Allah'a boyun eğmiş olarak yaratılmıştır ve o şekilde yaşamını devam ettirmektedir. Bu kişi de söylediği her sözü, kaderinde Allah'ın belirlediği şekilde söyler. Allah bir ayetinde, kendisinden menfaat umulan insanların da aslında Allah'a kul olduklarını belirtmiştir. Her insan ahirette Allah'a hesap verecektir ve yaptıklarından sorulacaktır. Bu nedenle insanların esas olarak Allah'tan korkmaları gerekmektedir.
Allah'ın sonsuz gücünü ve herşeyin üzerindeki mutlak kontrolünü kavrayamayan kişiler, birçok farklı varlığa benlik verip, onları müstakil güç sahibi gibi gördükleri için her yandan tehlike içinde olduklarını zannederler. Kötülüğün kimden ve nereden geleceğini bilemez ve dolayısıyla sürekli korku ve endişeyle yaşarlar. Din ahlakından uzak yaşayan insanlar gelecek korkusunu çok yoğun hissederler. Sürekli ileride nasıl bir hayat süreceğini düşünmek, türlü ihtimaller üzerine endişelenmek sıkça yaşadıkları bir ruh halidir. "Acaba başıma bir şey gelir mi, ya hastalanırsam, ya genç yaşta ölürsem, acaba rahat bir hayat sürebilecek miyim?" gibi tamamen yersiz endişeler, sık sık rastladığımız ve yüzlerce farklı örneğini çoğaltabileceğimiz, kişiyi boş yere meşgul eden konulardan sadece birkaçıdır. Henüz olmamış bu olayları çeşitli ihtimalleri düşünerek kurgulamak, insana yaşadığı anda da büyük bir sıkıntı ve ümitsizlik verir.
Şeytanın insanlara verdiği kuruntu ve vesveselerin doğal bir sonucu olarak kişide aşırı endişeli bir ruh hali oluşur. Sakin, tevekküllü bir ruh hali ile değerlendirildiğinde kolayca çözümlenecek basit bir sorun, vesveseli yapıda düşünen insanlar için içinden çıkılmaz hale gelir. Bu yanlış bakış açısı kişiyi korku ve endişelere sürükleyen bir belaya dönüşür.
Müminlerin gücünün ve kesinlikle bozulmayan moralinin kaynağı ise, bu gerçekleri çok iyi bilmeleri ve Allah’ın yarattığı kadere samimi olarak iman etmeleridir.
İnsanların bir kısmı da vesvesenin boş kuruntulardan oluştuğunu bilir, ancak ondan kurtulma konusunda irade göstermezler. Oysa bu tutum şeytanın insanı inkar etmeye davet etmesine, faaliyetlerine devam etmesine izin vermek anlamına gelir. Kötülüğe yönlendiren bir sese karşı kayıtsız kalmak, 'bunun bana bir zararı olmaz' şeklinde düşünmek şeytanın tuzağına düşmek demektir. Bunu fark eden bir kişinin bundan şiddetle kurtulmaya çalışması gerekir. Çünkü şeytan insana vesveseden kurtulmanın zor bir olay olduğunu telkin etmeye çalışır. Hepsinden önemlisi şeytan, vesveseyi verenin kendisi olduğunu gizler ve bunun insanın kendi zihninin ürettiği düşünceler, kuruntular olduğu yanılgısına sürükler.
Şeytan sayısız kuruntuyu insanın zihnine telkin ederek onun için içinden çıkılması mümkün değilmiş gibi görünen bir manzara oluşturur. İnsan da bu suni sorunları çözmesinin mümkün olmadığını görüp umutsuzluk ve karamsarlığa kapılır. Oysa Kuran gözüyle olaylara baksa, herşeyi her an yaratanın Allah olduğunu ve dilediği takdirde herşeyi yaratmaya gücünün yettiğini bilir, her konuda O'na yönelir ve ondan yardım ister. Allah’ın, samimi kullarını içinde bulundukları sıkıntıdan kurtaracağını ve onlara Kendisine yönelmelerinden ve güvenmelerinden dolayı iç huzuru ve mutluluk nasip edeceğini bilir ve umut eder. Rabbimiz'den gafil yaşayan insanlar ise herşeyi kendilerinin çözmeleri gerektiğini düşünür ve güçlerinin tükendiği noktada yıkılır kalırlar.
Oysa insanın hızla gelip geçen dünyada yaşadığı her an çok kıymetlidir ve asla boş korkular, faydasız kuruntularla bu "belirlenmiş" süre geçirilmemelidir. İnsan daima olumlu düşünmeli, var oluş gayesine uygun bir çaba içinde olmalıdır. İşte böyle bir çaba gösteren kişi, Allah’ın dilemesiyle dünyada ve ahirette güzellik bulur. Allah'a imanın, kadere teslimiyetin huzurunu fark eden bu kişinin şeytanın oyununa gelmesi mümkün değildir. Yani vesvese belasından kurtulmanın yolu, Allah'a sığınmak ve Rabbimiz'in istediği gibi yaşamak ve davranmaktır:
(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde iyice düşünürler (Allah'ı zikredip anarlar), sonra hemen bakarsın ki, görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 201)
Şeytanın boş kuruntularından kurtulmanın yolu bir başka ayette de şöyle belirtilmiştir:
Eğer sana şeytandan bir kışkırtma (vesvese) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Araf Suresi, 200)
Görüldüğü gibi müminler için şeytanın vesveseleri hiçbir sorun teşkil etmez. Sahip oldukları iman ve sürekli Allah'ı anmaları, şeytana ve onun vesveselerine kapılmamalarını sağlar. Tutunacak hiçbir dalı olmayan inkarcıların ise vesveseyle ve şeytanın oyunlarıyla mücadele edebilecek güçleri de yoktur. Şeytanın emrinde olan kişiler olmaktan asla kurtulamazlar. Nitekim şeytanın iman edenler üzerinde hiçbir gücü olmadığı, ancak inkar edenlere gücünün yettiği ayetlerde şöyle haber verilmiştir:
(Şeytan) Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım." "Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna." (Allah) Dedi ki: "İşte bu, bana göre dosdoğru olan yoldur." "Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur." (Hicr Suresi, 39-42)