Kitabın başından bu yana müminlerin dini nasıl büyük bir şevkle yaşadıklarına, bundan nasıl büyük bir haz aldıklarına ve hayırlarda şevkle yarışıp öne geçmelerinden dolayı Allah Katında nasıl üstün ve şerefli bir karşılık alacaklarına değindik. Şevkin müminlere nasıl bir irade, kararlılık ve cesaret vediğine dikkat çektik. Allah'ın, "... eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz" (Al-i İmran Suresi, 139) ayetinin şevkli insanlar üzerinde nasıl tecelli ettiğini anlattık.
Aynı şekilde Allah'ın ve ahiretin hak olduğunu bildikleri halde gevşeklik göstererek geride kalan kimselerin şevksizliklerine de değindik. Onların nasıl bir kayıp içerisinde olduklarını göstererek, hesap günü ne kadar büyük bir pişmanlığa kapılacaklarını izah ettik. "Çalışıp boşa yorulanlardan" olabileceklerini hatırlatarak, vakit varken onları "gönülden" iman etmeye davet ettik. İman edenlerin arasında yaşadıkları ve Kuran'ı bildikleri halde müminlerden farklı bir karakter gösteren kimseleri, müminlerden hem de "en önde yarışıp, takva sahiplerine önder olanlardan" olmaya çağırdık. Allah'ın din ahlakını yaşama konusunda şevkli kullarını nasıl rahmetiyle müjdelediğini anlatarak onları harekete geçmeye teşvik ettik. "Uyarılanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak." (Saffat Suresi, 73) ayetiyle, müminlerin arasında, Kuran ahlakının mükemmelliğine yakından şahit olarak uyarılanların sonunun azap olabileceğini hatırlattık.
Kitabın sonuna geldiğimizde ise tüm vicdan sahibi kimselere, vicdanlarının sesini dinleyip Allah'ın Kuran’daki davetine büyük bir şevkle icabet etmelerini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Çünkü insan, dünyaya bir kez gelir, bir kez imtihan olur ve öldükten sonra bir daha bunun geri dönüşü mümkün değildir.
Dünya hayatı, Kuran'da da bildirildiği gibi "göz açıp kapayıncaya kadar" geçer. İnsan burada vicdanını, iradesini belki bir süre kullanacak ama sonsuza kadar Allah'ın rahmetiyle rahat edecektir. Fakat sadece "burada nefsimin tutkularını tatmin edeyim" diye kendini kandırarak hak dinden yüz çevirecek olursa, eksikliklerle dolu kısa bir dünya hayatı için sonsuz ve mükemmel ahiret hayatını- Allah'ın dilemesi dışında- kaybeder. Oysa bu, asla değmeyecek bir alışveriş ve değmeyecek bir seçimdir.
Akılcı olan ise dünya hayatında nefsinin peşine düşmeyip cenneti kazanmaktır. Çünkü insan ölüm melekleri ile karşılaştığında dünya hayatında tattığı ve önemli gördüğü zevkleri aklından geçirmeye bile vakti olmayacaktır. Sonrasında ise hesap gününün dehşeti yaşanacaktır.
Ama eğer insan ömrünü Allah'a adamışsa, şevkle dine sarılmışsa, bu dehşetten yana korkacak hiçbir şeyi olmayacak, içi rahat ve huzurlu olacaktır. Çünkü amel defteri temizdir. Hiçbir endişeye kapılmadan "... Alın kitabımı okuyun." (Hakka Suresi, 19) diyecektir. Öyleyse böyle güzel bir sonla karşılaşmak varken neden aksi olsun, neden insan ahirette amel defterini korkuyla versin, neden pişmanlık duysun? Güzel bir sona kavuşmak için insanın yapacağı tek şey, vicdanını kullanıp samimiyetle ve şevkle Kuran ahlakını yaşamaktır. Zaten insanın asıl rahat edeceği, dünyadan gerçek anlamda keyif alacağı hayat şekli de budur. Aksine yani "dünya hayatını daha iyi yaşayayım" diye hırs yaptığında zaten dünyadan da bir zevk alamadığını görecektir.
Bu nedenle elinizdeki kitapta, tüm insanlar bu vicdan muhasebesini yapmaya, ahiretten yana yaptıklarını hiçbir zaman için yeterli görmemeye ve kendilerine peygamberlerin şevkini, coşkusunu, onların çabasını hedef almaya davet edilmektedir.
İman edenler gelmiş geçmiş tüm Müslümanlar arasında Allah'a en yakın insan olabilmek ve eni göklerle yer kadar olan cennete kavuşmak için yarışmalıdırlar. Çünkü Allah ayetlerinde iman edenleri Kendi rahmetine kavuşabilmeleri için büyük bir şevkle hayırlarda yarışıp öne geçmeye çağırmaktadır.
Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, Allah dine şevkle sarılanları ahiretteki dereceleri bakımından üstün tutmuş ve onlara nimetlerle donatılmış cennetlerini vaat etmiştir. Vakıa Suresi'ndeki ayetlerde sonsuz şefkat sahibi olan Rabbimiz iman edenleri şöyle müjdelemektedir:
Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır. Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde; Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden, birazı da sonrakilerden. 'Özenle işlenmiş mücevher' tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı yaslanmışlardır. (Vakıa Suresi, 10-16)
Sen Yücesin,
bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın.
(Bakara Suresi, 32)