Bir insanın, herhangi bir kişiye ya da bir varlığa sadık kalması, tüm yaşamını onun istek ve hoşnutluğu üzerine kurabilmesi, ancak ona karşı güçlü ve içten bir sevgi duyması ile mümkün olabilir. Bu anlamda aralarında sahte bir sevgi bağı olan insanlar, gerçek bir sadakati asla yaşayamazlar. Ancak burada önemli olan bir nokta vardır; bu insanlar bir şekilde birbirlerini sevip bağlanmış olsalar dahi, bu bağlılıkları cahiliye ölçülerine göre şekillendiği için, Allah'ın Kuran'da bildirdiği 'gerçek' sadakat ve sevgi duygusundan yine de çok uzak olmaktadır.
Gerçek sevgi ve bağlılık, insanın ancak Allah'ın büyüklüğünü ve imanı kavramasıyla yaşanabilir. İnsanın içten bir sevgi ve sadakat duyması gereken, asıl olarak Rabbimiz olan Allah'tır. Allah'a karşı bu derin sevgi ve bağlılığı yaşayan insanlar, O'nun razı olacağı umulan güzel ahlakı yaşayan kimselere karşı da çok derin ve içten bir sevgi duyarlar. Dolayısıyla gerçek sevgi de ancak Allah'tan korkan, O'na karşı içli bir sevgi ve saygı duyan kimseler arasında yaşanabilmektedir. İnkar edenlerin sevgi anlayışları ise tümüyle dünyevi birtakım değerler üzerine kurulu olduğu için, müminlerin yaşadığı derinlikten ve süreklilikten çok uzaktır.
Müminlerle inkar edenlerin, sevgi anlayışları gibi, sadakat anlayışları da birbirinden tümüyle farklıdır. İnkarcılar, Allah'ın "Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Azizdir" (Hac Suresi, 74) ayetiyle açıkladığı gibi, Allah'ın sonsuz gücünü ve yüceliğini, O'nun insanlar üzerindeki rahmetini ve merhametini yeterli derecede kavrayamadıkları için, kalplerini Allah'a bağlamazlar. Allah'a sevgiyle ve sadakatle bağlanamayan insanlar ise, ne kendileri gerçek anlamda sadık olabilirler ne de başkaları onlara sadık olur. Bu yüzden güçlü bir sadakat için mutlaka güçlü bir Allah sevgisine ihtiyaç vardır. İşte, Allah'a karşı bu güçlü sevgiyi duyan kimseler, yalnızca müminlerdir. Allah, iman edenlerin bu özelliğini Kuran'da şöyle haber vermektedir:
"... İman edenlerin ise, Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür..." (Bakara Suresi, 165)
İman edenlerin güçlü bir sadakat ve teslimiyete sahip olmalarını sağlayan birçok neden vardır. Müminler, hayatları boyunca karşılaştıkları her olayda, Allah'ın yardımını, korumasını ve rahmetini görebilen insanlardır. Allah'ın, "Ve de ki: "Allah'a hamd olsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız." Senin Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir." (Neml Suresi, 93) ayetiyle açıkladığı gibi, Allah müminlerin kalplerini güçlendirmek, onların Kendisi'ne olan sevgi ve bağlılıklarını artırmak için, nefislerinde ve de çevrelerinde meydana gelen herşeyin 'hak' olduğunu onlara göstereceğini vadetmiştir. Bu ayetin hükmü gereği müminler hayatları boyunca başlarına gelen herşeyin Allah'ın kendilerine olan vaadinin bir gereği olarak gerçekleştiğini bilerek hareket ederler. Allah'a olan imanları, sevgileri ve buna bağlı olarak da teslimiyet ve sadakatleri sürekli olarak artar. Allah'ın her zaman müminlerin dostu ve yardımcısı olduğunu, tüm dualarına karşılık verdiğini bilir ve büyük bir şevk ve heyecanla Allah'ın rızasını kazanmak için çaba harcarlar. Başlarına ne gelirse gelsin, Allah'a olan bağlılık ve sadakatlerinde hiçbir şekilde bir azalma söz konusu olmaz. Zorluklar karşısında Allah'ın rızasını kazanabilmek için teslimiyetle sabreder, Allah'ı vekil tutar ve O'na sığınırlar. Bu da müminlerin gerçekten güçlü bir sadakat duygusuna sahip olduklarının en güzel ispatlarındandır. Allah Kuran'da müminlerin güçlü bir bağlılık ve teslimiyet duygusuna sahip olduklarını şöyle bildirmektedir:
"...Onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah'a ve O'nun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır. (Haşr Suresi, 8)
Allah'a karşı güçlü bir sevgi ve sağlam bir sadakat anlayışına sahip olan müminler, Allah'ın kendilerine yol gösterici olarak gönderdiği elçilere de, içten bir sevgi, saygı ve sadakat gösterirler. Bu bağlılıklarının kaynağı da yine Allah'a karşı duydukları sevgi ve sadakattir.
Peygamberler, Allah'a karşı duyulan sevginin, beraberinde samimi bir bağlılığı ve teslimiyeti de getireceğini açıklayarak, insanları Allah'a içten bir sevgiyle bağlanmaya çağırmışlardır:
De ki: "Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun; Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Al-i İmran Suresi, 31)
Müminler, Allah'a ve O'nun elçisine karşı içten bir sevgi duydukları için, hem Kuran ahlakını yaşamada büyük bir kararlılık gösterir, hem de bundan büyük bir zevk ve mutluluk duyarlar.
Allah sevgisi, sadakatin yaşanması için çok önemli bir özelliktir ancak tek başına yeterli değildir. Beraberinde mutlaka Allah korkusu da gereklidir. Allah korkusu, kişinin Allah'ın emir ve yasaklarına karşı son derece titiz olmasını, O'nun beğenmeyeceği tavırlardan şiddetle kaçınıp sakınmasını, şeytanın ve nefsinin telkinlerine karşı güçlü ve iradeli olabilmesini sağlar.
İnsan zayıf olarak yaratılmıştır. Allah bu gerçeği "Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister: (Çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır." (Nisa Suresi, 28) ayetiyle insanlara bildirmektedir. Nefis ve şeytan insana her zaman kötülüğü emrederler. Bu şeytani telkinlere kapılmamak içinse güçlü bir irade ve kararlılık gerekir. İşte Allah korkusu, kişinin iradesini güçlü ve sağlam hale getirir. Allah müminlere Kendisi'nden korkmalarını Kuran'da şöyle emretmektedir:
Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Haşr Suresi, 18)
Allah korkusu kişiyi, hayatının her anında Allah'ın istediği gibi davranıp O'nu hoşnut etmek için çalışmaya teşvik eder. Şeytanın ve nefsin isteklerine, onların hile ve oyunlarına karşı uyanık ve tedbirli olmaya sevk eder. Bu da, insana kendi sınır tanımaz isteklerini uygulatmaya çalışan nefsin ve şeytanın tüm aldatmacalarını boşa çıkarır.
Bu sebeple şeytan ve nefis, insanı öncelikle Allah korkusundan uzaklaştırmaya çalışır. Allah korkusundansa, asıl önemli olanın kalp temizliği olduğu gibi yanlış telkinlerle kişinin Allah'tan korkup sakınmasını engellemek ister. Oysa Kuran'ı okuyup anlayan şuurlu bir insan, şeytanın bu tür telkinlerinin hiçbir gerçekliği olmadığını, tamamen saptırma ve aldatma amacı taşıdığını rahatlıkla görür. Zira Allah, Kuran'da müminlere Kendisi'nden korkmalarını emretmiştir. Bu emir Kuran'ın pek çok ayetinde yer almaktadır. Allah'ın bildirdiği bu ayetlerden bazıları şöyledir:
...Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin olandır. (Bakara Suresi, 196)
...Allah'tan korkup-sakının ve gerçekten bilin ki, siz O'na döndürülüp-toplanacaksınız. (Bakara Suresi, 203)
Allah korkusu müminin Allah'a derin bir sadakatle bağlanmasını sağlar. Allah'ın sevgisini, hoşnutluğunu olabilecek en fazlasıyla kazanabilme istekleri ve aksinde Allah'ın azabıyla karşılaşabileceklerini bilmeleri, iman edenlerin bu sadakatlerini daimi kılar.