Münafıklar, daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, bir zorluk ve sıkıntı anında hemen fitne, kargaşa ve bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Ancak münafık topluluğunun, müminler aleyhindeki faaliyeti bununla sınırlı kalmaz. Münafıklar, asıl, müminlerden ayrıldıktan sonra düşmanca tavırlarına ve fitne çıkarma çabalarına hız katarlar. Kuran'da, Allah münafıkların bu karakterini "... Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar..." (Nisa Suresi, 91) ayetiyle haber verir.
Münafıkların bu yöndeki en belirgin tavrı, müminlerden ayrıldıktan sonra da kendi aralarındaki birlikteliği sürdürmeleridir. İlginç olan ise fitne çıkarıp müminlerden ayrıldıktan sonra da Müslüman görüntüsünü korumaya çalışmaları, ikiyüzlülüklerini sürdürmeleridir.
Bunun en önemli nedeni, daha önce de söylediğimiz gibi, münafığın, münafıklığını kabul etmemesidir. Hiçbir münafık, "ben, Allah’ın rızasını arayan müminler arasında fitne çıkardım, çıkarlarım nedeniyle müminlere ters düştüm, çünkü ben ikiyüzlü bir sahtekarım, aslında iman etmiyorum" şeklinde samimi konuşmalar yapmaz. Bu nedenle, samimi müminlerle birlikte olmasa da, kendisi gibi münafık ruhlu insanlardan bir grup kurar ve Müslüman görüntüsünü devam ettirir. Ama aslında ruhen ve bedenen tam manasıyla inkar sistemini yaşamaktadır.
Kuran'da Peygamberimiz (sav) dönemindeki münafıkların müminlerin mescidinden ayrı bir mescid kurdukları anlatılır. Tarihi bilgiler bu mescidin isminin "Dırar Mescidi" olduğunu bize bildirir. Münafıkların, Peygamberimiz (sav) ve yanındaki müminlerin mescidi varken, gidip kendilerine ayrı bir bir "mescid" kurmaları elbette çok dikkat çekicidir. Bu şekilde, Peygamberimiz (sav)’e ve diğer Müslümanlara açıkça düşman oldukları halde sözde Müslüman görünümü altında Müslümanlardan yanaymış gibi görünmeye çalışmışlardır. Allah’ın Peygamberimiz (sav) ve müminler üzerindeki korumasından bihaber olan münafıklar güya bu şekilde Müslümanlara tuzak kurup onları etkisiz hale getirebileceklerini sanmışlardır. Allah Kuran'da münafıkların kurduğu Dırar mescidi ile Peygamberimiz (sav)'in "takva üzerine" kurduğu mescid arasındaki büyük farkı şöyle bildirmektedir:
"Zarar vermek, inkârı (pekiştirmek), müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir. Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiçbir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever. Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. Onların kalpleri parçalanmadıkça, kurdukları bina kalplerinde bir şüphe olarak sürüp-gidecektir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi, 107-110)
Ayetlerde de belirtildiği gibi, münafıkların kurduğu mescidin amacı, müminlere zarar vermek ve müminlere karşı çıkanlarla kahpece işbirliği yapmaktır. Her ne kadar bu mescidi kuran münafıklar, sahtekarlıklarının ve ikiyüzlülüklerinin şeytani bir gereği olarak "biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yalan söyleseler de, gerçek amaçları düşmanlık yapmak, Peygamberimiz (sav)’i şehit edebilmek, Müslümanlar arasında kargaşa ve fitne çıkarmaktır. Müslümanlarla münafıkların mescidini birbirinden ayıran en önemli fark ise, müminlerinkinin "takva", yani "Allah korkusu ve Allah rızası" üzerine kurulmuş olmasıdır. Müminlere düşmanlık amacıyla kurulan münafıkların mescidi ise, ayette haber verildiği gibi, cehenneme yuvarlanacak bir yarın kenarındadır.
Önceki sayfalarda, münafıkların aralarında müminlerinki gibi bir sevgi ve saygı bağı olmadığını, tam tersine ayetin ifadesiyle, "kalplerinin paramparça" olduğuna değinmiştik. Durum böyleyken, münafıkları birarada tutan özellik, müminlere duydukları nefret ve intikam alma hevesleridir.
Müminlerden intikam almak isterler, çünkü onların içinde bulundukları süre boyunca, müminlerden bir çıkar elde edemezler. Buna karşılık içleri yanarak da olsa kendilerini mümin gibi göstermek adına onlara güzel söz söylemeleri gerekir, fedakarlık yapmaları gerekir. İslam ahlakının yayılması onları hiç ilgilendirmediği halde, kimi zaman taktik olarak da olsa mecburen İslam ve Kuran adına faaliyette bulunmaları gerekir. Hayatta en istemeyecekleri şey olmasına rağmen, müminlerin arasında bulundukları sürece aslında müminlerin başarısına katkıda bulunmak zorunda kalabilirler. Onlar Müslümanlardan bir menfaat elde edemezler ama Müslümanlar Allah’ın nasip ettiği akıl ve ferasetleriyle aynı Hz. Süleyman (as)’ın şeytanları kendisine hizmet ettirmesi gibi, münafıklardan Allah yolunda azami ölçüde istifade ederler. Hatta yeri geldiğinde müminler Allah rızası için onlara hatalarını söyler, münafıkane eylemlerinin yanlışlığını Kuran ayetleriyle onlara tarif eder, yaptıklarından vazgeçmezlerse cehennemle karşılık bulabileceklerini hatırlatırlar. Ancak münafıklar ruhlarında muhafaza ettikleri delice bir büyüklenme hissi nedeniyle, müminlerin göstermiş olduğu güzel ahlakı takdir edemez ve onlara karşı müthiş bir kin ve düşmanlık beslerler
Tevbe Suresi'nin 74. ayetinde Allah, "... oysa intikama kalkışmalarının, kendilerini Allah'ın ve elçisinin bol ihsanından zengin kılmasından başka (bir nedeni) yoktu..." ifadesiyle münafıkların müminlerden intikam almak istediklerine dikkat çekmektedir. Ama kuşkusuz münafıkların bu çabası boşa çıkmaya mahkumdur; Allah münafıkların bütün tuzaklarını başlarına geçirecek ve onları hem dünyada hem de ahirette "hor ve aşağılık" kılıcaktır.
ADNAN OKTAR: Münafık müminlerden ayrılsa da bağlantıyı kesmez. Onun için mesela Hz. Mehdi (as) cemaatini de, münafıklar çok dikkatli izlerler, pür dikkat izlerler. Peygamberimiz (sav)'in cemaatini de pür dikkat izlemişlerdir. Bana ne deyip gitmez münafık. Bak, "uzaktan haberlerinizi izlerler" diyor Allah ayette. Yani ömrünün sonuna kadar takip eder münafık. "Ve size bir hayır dokunduğunda onların fenalarına gider" diyor, ızdırap olur. Mesela "gençlik, zindelik, sağlık, sıhhat, kudret, mal, mülk falan, onları çökertir" diyor, Allah onlara bir azap olarak onu yaratmıştır. Müminlere nimet verdikçe münafıklar çöker. "Ama size bir saldırı yapıldığında onların hoşuna gider" diyor. Halbuki ahmak, anlamadığından oluyor kendi kafasınca. Halbuki saldırı yapıldığında manevi makamı yükseliyor zaten Müslümanın, değeri yükseliyor. Çünkü Müslüman zaten ahiret için burada, Allah rızası için burada. Saldırı yapıldığında zaten yükselir Müslüman. Saldırı yapılmadığında, Müslümanın manevi makamı yükselmiyor. Yani yükselir de belli bir derecede kalır. Saldırının çok büyüktür yükseltme gücü. Onun için mesela Hz. Mehdi (as) cemaatine de sık sık saldırılar oluyor. (Adnan Oktar, 3 Ağustos 2010, Çay TV)
Münafıkların müminlere kendilerince zarar vermek için başvurdukları yöntemlerden biri de inkarcılarla işbirliği yapmaktır. Kuran'da münafıkların inkarcılara güvenmelerine ve onları dost edinmelerine şöyle dikkat çekilmektedir:
Münafıklara müjde ver: Onlar için gerçekten acıklı bir azap vardır. Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır. (Nisa Suresi, 138-139)
Peygamberimiz (sav) döneminde de münafıklar bu özelliklerini göstermişlerdir. Müminlere saldıran inkarcılara destek olmuşlar, onlara müminler aleyhinde istihbarat sağlamış, onları müminlere saldırmaya teşvik etmişlerdir. Allah Kuran'da münafıkların bu haince eylemlerini bizlere şu şekilde haber vermektedir:
Münafıklık edenleri görmüyor musun ki, Kitap Ehlinden inkâr eden kardeşlerine derler ki: "Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiçbir zaman itaat etmeyiz. "Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz." Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten yalancıdırlar.
Andolsun, (yurtlarından) çıkarılacak olurlarsa onlarla birlikte çıkmazlar. Onlara karşı savaşılırsa da, kendilerine yardımda bulunmazlar; yardım etseler bile (arkalarına) dönüp-kaçarlar. Sonra kendilerine yardım edilmez." (Haşr Suresi, 11-12)
Münafıkların inkarcılara müminler aleyhinde istihbarat sağladıklarına bir başka ayette ise şöyle dikkat çekilmektedir:
... Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, "Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının" derler. Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiçbir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtmak istemedikleridir. Dünyada onlar için bir aşağılanma, ahirette onlar için büyük bir azap vardır." (Maide Suresi, 41)
Münafıklar, küfre sağladıkları şeytani destek sonucu inkarcıların müminlere galip geleceğini, böylece kendi intikamlarının da alınmış olacağını kendi zayıf akıllarınca umuyor olabilirler. Oysa münafıklar bu noktada büyük bir yanılgıya düşmektedirler. Çünkü ayetlerde bildirildiği gibi, "bütün kuvvet ve onur Allah'ındır" ve Allah müminlerin destekçisidir. Münafıkların ve inkarcıların müminlere karşı girişeceği saldırı ve tuzaklar Allah'ın yardımıyla müminlere kesinlikle zarar veremez.
Peygamberimiz (sav) zamanında, münafıkların müminler aleyhine giriştikleri saldırıların en önemlilerinden biri, müminler hakkında uydurdukları iftira ve karalamalar olmuştur. Münafıklar, müminleri karaladıkça kendilerini temize çıkaracaklarını sanmış, müminler hakkında attıkları iftiralarla, onlardan ayrılmalarını ve onlara düşmanlık beslemelerini meşru bir zemine oturtmaya çalışmışlardır.
Müminlerin hakkında ürettikleri iftiraları inkarcılara anlatarak müminlerin itibarını düşürebileceklerini sanmışlardır.
Kuran'da münafıkların bu ahlaksızlığına da dikkat çekilmiştir. Peygamberimiz (sav)'in eşi hakkında uydurdukları iftiranın yanısıra, "... dillerini kötülükle size uzatırlar..." (Mümtehine Suresi, 2) ayetiyle de, münafıkların müminlere iftira yoluyla saldırdıkları Kuran’da haber verilmiştir.
Kuran'da bunun dışında, münafıkların müminlerle kendilerince alay etmeye çalıştıkları, ancak bu yaptıkları kötülüğün asıl kendilerine isabet edeceği de bildirilmiştir:
"Sadakalar konusunda, müminlerden ek bağışlarda bulunanlarla emeklerinden (cehdlerinden) başkasını bulamayanları yadırgayarak bunlarla alay edenler; Allah (asıl) onları alay konusu kılmıştır ve onlar için acı bir azap vardır." (Tevbe Suresi, 79)
Andolsun, senden önceki elçiler de alaya alındı da alaya aldıkları şey, onlardan maskaralık yapanları çepeçevre kuşattı. (En’am Suresi, 10)
Münafıklar müminlere karşı giriştikleri iftira, inkarcılarla işbirliği gibi faaliyetlerinin yanı sıra, bir de mümin topluluğu içinden aklı-imanı zayıf, kalbinde hastalık olan ya da kalbi İslam’a daha yeni ısındırılan kişileri de sinsice yöntemlerle kendilerine yandaş edinmeye çalışırlar.
Özellikle de kuruntu ve vesveseye kolayca kapılacağını düşündükleri kişilere yanaşmaya, onları fitneye düşürmeye çaba harcarlar. Mümin topluluğunun küfürden yana zorluklarla, iftiralarla, baskıyla karşılaştığı imtihan dönemlerinde münafıklar bu sinsi faaliyetlerini daha da hızlandırmışlardır. Allah münafıkların bu şeytanca eylemini Kuran'da, "Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları (münafıkları) ve kardeşlerine: 'Bize gelin' diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler" (Ahzab Suresi, 18) ayetiyle haber vermektedir.
ADNAN OKTAR: Münafıklar cehennemden buraya Müslümanların eğitilmesi için bir denek hayvanı gibi özel olarak getirilirler. Müslümanlar onların üzerinde ders yaparlar, onlarla eğitilirler. Münafıklar Müslümanların Allah’a yaklaşmasına vesile olur. Allah onlarla Müslümanları Kendine yaklaştırır. Biz, münafıklara baktıkça imanın değerini, aklın değerini daha çok anlarız; Allah’a daha çok yaklaşırız. Onlarla olan fikri mücadelemizde sevap kazanırız ve Allah’ın rızasını kazanmış oluruz. Aşkla sevdiğimiz Allah’a daha fazla sevgi duymamıza vesile olur bu varlıklar. Mesela Peygamber Efendimiz (sav) zamanında da sahabelerin ve Peygamberimiz (sav)’in teyakkuzda olmasına vesile olmuştur. Sahabeleri çok diri tutmuştur münafıklar. Münafıkların kamçılayıcı özelliği vardır, küfrün de vardır ama münafıkların daha şiddetlidir kamçılama özellikleri. İslam’a, Kuran’a, Allah’a karşı muhabbette de, Allah yolunda çaba azminde de münafıkların ahlaksızlığını gören müminler daha heyecanla, daha şevkle İslam’a ve Kuran’a hizmet ederler. (Adnan Oktar’ın Kaçkar TV röportajı, 12 Mart 2009)
ADNAN OKTAR: Peygamber Efendimiz (sav)’e muazzam eziyet ettiler zamanında bu münafıklar. Ahir zamanda da Mehdi (as)’ın karşısına dikilecekler. Özel yaratılırlar, makamı yükseltmek için. Mehdi (as)’ın makamını yükseltmek için, Resulullah (sav)’in makamını yükseltmek içindir, özel. Münafık olmasa insanın makamı pek yükselmez. Münafık Müslüman’ı yükselten bir güç, Allah’a yaklaştıran bir güçtür. (Adnan Oktar, A9TV röportajı, 10 Şubat 2010)
ADNAN OKTAR: Münafıklar her dönemde olur; bir mikroptur, cemiyet mikrobudur bunlar. Aşağılık mahluklardır. Resulullah (sav) zamanında da olmuştur, Hz. Musa (as) devrinde de olmuştur, daha önceki dönemlerde de olmuştur. Fakat bu, Müslümanların değerini artırır. O müminin bir onuru olacaktır, güzelliği olacaktır. Yani kömürle elmasın kıyaslanması gibi olacaktır. O aşağılık mahlukların ahlaksızlığı, o mübarek insanların da yüksek ahlakı, güzel tavrı, fedakarlığı, yiğitliği, sabrı kıyaslanacaktır. Böylelikle bu insanları daha çok seveceğiz. O yönden de bir hayır vardır. (Adnan Oktar’ın Kral Karadeniz TV röportajı, 7 Nisan 2009)