Allah, "Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık." (Sad Suresi, 45-46) ayetleriyle müminlere Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakub'u örnek vermiştir. Ayrıca, "Kitap'ta Musa'yı da zikret. Çünkü o, ihlasa erdirilmiş ve gönderilmiş (Resul) bir peygamberdi." (Meryem Suresi, 51) ayetiyle de Hz. Musa'nın ihlasın sırrına ulaşmış bir kimse olduğuna dikkat çekilmiştir. Bizlere düşen ise Allah'ın elçilerindeki bu yüksek ahlak üzerinde detaylı olarak düşünmek ve aynı onlar gibi ihlas sahibi kullar olmak için çaba sarf etmek olmalıdır.
Kuran'da ancak basiret gözleri körelip, kulakları sağırlaşanların Allah'ın ayet ve hatırlatmalarından öğüt almayacakları bildirilir. Gerçek müminler ise ayette de bildirildiği gibi, "… Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır." (Furkan Suresi, 73) Allah'tan korkup sakınanlar Kuran ayetlerindeki hikmetleri görebilmekte, onlardan öğüt alabilmekte ve ihlasa ulaşabilmektedirler. O halde Allah'ın bu hatırlatmasına karşı müminlerin duyarsız kalmaları mümkün değildir. Eğer bu güne kadar ihlasın önemini düşünmemiş bile olsa, insanın kısa bir süre içerisinde niyetini yeniden tazelemesi ihlası kazanması için yeterlidir. Bu niyet değişikliği Allah'ın izniyle o andan sonra yapılacak amelleri salih amele çevirip, bu kişiyi Allah Katında 'yaratılmışların en hayırlılarından' olabilme şerefine ulaştıracaktır.
Aksi, yani insanın Allah'ın rızasından yana yaptığı amellerini dünya çıkarlarını araya katarak kirletmesi ve bir parça irade kullanıp ihlası kazanmak varken amellerini geçersiz kılması büyük bir akılsızlık olur. Bu kişi belki yıllar yılı gece gündüz demeden çalışacak, kendini doğru bir yol üzerinde sanacak, ancak ihlası kazanmak için çaba sarf etmediği için katıksızca Allah'a yönelen kullardan olamayacaktır. Kehf Suresi'nde bu insanların durumu şu şekilde bildirilir:
Ancak kişi, geriye dönüp baktığında dünya hayatında geçirdiği onca seneden tek bir iz dahi kalmadığını görecektir; ne takdirlerini toplamaya çalıştığı insanlar, ne peşinde koşturduğu dünyevi idealler, ne nefsi, ne enaniyeti, ne de ihlasını kırmak için kendisini kandıran şeytan yanında olmayacaktır. Katıksızca Allah'a yönelmediği, imanına, hizmetine, ibadetlerine başka katıklar da katarak ihlasını zedelediği için Allah'ın huzurunda tek başına, yardımsız ve yapayalnız kalacaktır. Allah dünya hayatının nasıl büyük bir aldanış olduğunu Hadid Suresi'nde şu şekilde bildirir:
İhlası kazanmak için çaba sarf etmeyip, Kuran'ın ruhunu gereği gibi yaşamadığı için pek çok kişiye kıyasla daha çok çalıştığı, çabaladığı halde tüm yaptıklarının boşa gittiğini görmek mi? Yoksa niyetini, kalbini ve vicdanını temiz tutmakla, gönülden Allah'a yönelip O'na sımsıkı sarılmak ve O'ndan başka kimsenin rızasını gözetmemekle 'kesintisiz bir ecre' kavuşturulup, 'yaratılmışların en hayırlılarından' olmak mı? Elbette ki ikinci seçenek Allah'ı seven, O'nun dostluğunu isteyen ve O'na kavuşmayı uman bir kimsenin kayıtsız şartsız tercih edeceği tek seçenektir.
İşte bu nedenle biz de bu kitap ile Allah'ı seven, O'nun dostluğunu arayan ve O'na kavuşmayı uman tüm samimi iman ehlini, kurtuluşun sırrını ihlasta aramaya davet ediyoruz. Zira Bediüzzaman'ın sözlerinde de yer verdiği gibi ihlasla yapılan tek bir amel, ihlassızca yapılan binlerce amelden daha değerli olabilir. Ve unutmayın ki eğer niyetiniz halis, ameliniz salih ise Allah rızası için yaptığınız en küçük amel bile Allah Katında zayi olmayacaktır. Çünkü ayetlerde, "Rabbiniz, sizin içinizdekini daha iyi bilir..." (İsra Suresi, 25) "... Allah, muttakileri bilendir." (Al-i İmran Suresi, 115) buyrulmaktadır.