Akıl sahibi kimseleri Allah Kuran'da, "Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir." (Zümer Suresi, 18) şeklinde tanımlar. Bu kimseler Allah'ın kendilerine gösterdiği yola tam olarak uydukları, Kuran'ın tavsiyelerini titizlikle yerine getirdikleri ve vicdanlarına kesin olarak tabi oldukları için, Allah onları akıl gibi büyük bir nimetle ödüllendirmiştir.
Akıl, beraberinde insana pek çok nimetin daha kapısını aralayan son derece önemli bir özelliktir. Akıllı bir insan bulunduğu her ortamda, yaptığı her hareket ve söylediği her söz ile farklılığını hissettirir ve çevresinde büyük bir saygı ve hayranlık uyandırır. Akıl öylesine değerli bir özelliktir ki, insana hayatının sonuna kadar sürekli olarak yeni üstünlükler kazandırır.
İşte ilerleyen sayfalarda aklın insana kazandırdığı bu üstünlüklerden bazılarına değinerek, aklın ne kadar büyük bir nimet olduğu hatırlatılacaktır.
Akıl sahibi bir insanın kazandığı özelliklerin başında, insana dünyada ve ahirette pek çok güzelliğin yolunu açan Kuran ahlakı gelir. Akıllı bir insan, Allah'ın Kuran'da bildirdiği üstün ahlakı en titiz şekilde uygulayan insandır. Kuran'da insanlara dürüstlük, candanlık, samimiyet, alçak gönüllülük, yumuşak başlılık, merhamet, adalet, hoşgörü, bağışlayıcı ve daha pek çok ahlak güzelliği tavsiye edilir. Akıl sahibi bir insan da aklını kullanarak, karşılaştığı her olayda bu tavırları en güzel şekliyle uygulamayı başarır. Kuran ahlakını ne kadar titizlikle uygularsa, ahirette Allah'tan o kadar güzel bir karşılık görebileceğini bilir.
Bu yüzden akıllı bir insan günlük yaşantısı içinde karşılaştığı her olayda vicdanına uygun davranır. Örneğin, yardıma muhtaç bir kimseye yardım eder ve bu sorumluluğu başkalarına bırakmaz. Allah'ın razı olacağını bildiği güzelliklerin hiçbirini kaçırmadan uygular. Ya da tek başına ağır bir eşyayı taşımaya çalışan bir insanı, yapacak hiçbir işi olmadığı halde oturarak seyretmez. Hasta ya da yaşlı birini gördüğü zaman ona yerini verip kendisi ayakta kalmayı tercih eder. Aksi takdirde umursuz bir tavır göstermiş olacağını ve Allah'ın bundan razı olmayacağını bilir. Gerçekten öfkelenilecek bir tavırla karşılaştığında bile, Allah'ın yumuşak başlı bir tavırdan razı olacağını düşünerek öfkesini yener ve karşısındakine güzel söz söyler. Kendi aleyhine olacağını bilse dahi her zaman için dürüst davranır.
Aklı sayesinde tüm bu tavırları hayatının sonuna kadar en güzel şekilde uygulayan bir insan ise hem dünyada güzel bir hayat yaşar, hem de Allah'ın rızasını hedefleyerek gösterdiği bu güzel tavırlarından dolayı cennetle mükafatlandırılır. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız. Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek. (Kehf Suresi, 30-31)
Feraset bir insanın sahip olduğu çabuk anlama ve kavrama yeteneğidir. Basiret ise kişinin, bir konunun özünü kavrama gücü, gerçeği tüm detaylarıyla görebilme kabiliyeti ve ileri görüşlülüğüdür. Her iki özelliği de insana kazandıran kaynak ise "akıl"dır.
Allah bir ayetinde, "Kör olanla (basiretle) gören bir olmaz; iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz." (Mümin Suresi, 58) hükmüyle basiretin önemine dikkat çekmiş ve bu özellikten yoksun olan kimseleri de "kör" olarak nitelendirmiştir.
Kuran'ın bir başka ayetinde ise, aklın kazandırdığı bu büyük nimete sahip olan kişiler ile görüş ve kavrayış gücü kapalı olan insanların durumlarının ne kadar farklı olduğuna şöyle dikkat çekilmiştir:
Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a'ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler. (Rad Suresi, 19)
Feraset ve basiret sahibi bir insan, karşılaştığı bir olayı, bir tavrı ya da bir sözü en doğru şekilde analiz edebilme yeteneğine sahiptir. Geçmişte edindiği tecrübelerden en akılcı sonuçları çıkarır ve bu bilgileri ilerisi için en isabetli şekilde kullanmayı bilir. İçerisinde bulunduğu ortamı, şartları ve imkanları akılcı bir bakış açısıyla değerlendirir ve bu şartları olabilecek en iyi seviyeye getirmeyi ve elindeki imkanları en iyi şekilde kullanmayı başarır. Bir işe atılacağı zaman mutlaka bu konuda gerekli olabilecek her türlü tedbiri alır, olası aksaklıkları tespit eder ve bu doğrultuda hareket eder. Her konuşması isabetli, her tavrı itidalli ve her düşüncesi keskin bir aklın ve kavrayışın ürünüdür.
Akıl sahibi kişilerin bu özelliklere sahip olmaları ise, tüm hayatlarını Allah'ın rızasını kazanmaya adayan ve ahireti hedefleyen ihlaslı kimseler olmalarından kaynaklanmaktadır. Kuran'da peygamberlerin katıksızca ahirete yöneldikleri hatırlatılmış ve onların gösterdikleri bu ahlakla bağlantılı olarak aynı zamanda da güç ve basiret sahibi kimseler olduklarına dikkat çekilmiştir:
Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakup'u hatırla. Gerçekten Biz onları katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp anan ihlas sahipleri kıldık. Ve gerçekten onlar, Bizim Katımızda seçkinlerden ve hayırlı olanlardandır. (Sad Suresi, 45-47)
Aklın, çoğu insanın bilmediği bir başka yönü de, insanın tüm tavırlarına ve konuşmalarına "hikmet" kazandırmasıdır. Ancak insanların büyük çoğunluğu hikmetli tavır ve konuşmaların kaynağının akıl olduğunu bilmez. Aksine hikmetin eğitim ve tecrübe ile elde edilebilecek bir özellik olduğunu düşünürler. Öyle ki çoğu insan güzel ve etkili konuşabilmek için çözümü yalnızca dersler almakta ya da etkili konuşma sanatı gibi kitaplar okuyarak insanları etkileyecek konuşma kurallarını ezberlemekte arar. Bu kitaplarda etkili bir konuşma yapabilmek için insanların ne zaman konuşmaya başlayacağı, ne zaman susacağı, ne zaman güleceği gibi her türlü detay çeşitli kurallara bağlanmıştır. Bu kurallara ne kadar titizlikle uyulursa konuşmanın o derece başarılı olacağına inanılır.
Oysa güzel ve etkili konuşmayı herhangi bir kurala bağlayabilmek kesinlikle mümkün değildir. Aksine asıl etkili olan konuşma hiçbir kurala bağlanmamış, ezberlenmemiş, kişinin içinden geldiği gibi, hiç zorlanmadan, suni bir tavra gerek görmeden yaptığı "samimi konuşma"dır ki, bunu da eksiksiz olarak ancak hikmet sahibi kimselerde görebilmek mümkündür. Hikmetli konuşan kişi, samimi sözleriyle insanların kalplerinde derin bir etki uyandırır.
Dinden uzak bir insan da uzmanlaştığı bir konuda, oldukça güzel vurgulamalarla, konuşma kurallarına bağlı kalarak iyi bir anlatım yapabilir. Ancak unutmamak gerekir ki, sayılan özelliklerden hiçbiri yapılan bu konuşmanın hikmetli bir konuşma olduğunu göstermez. Bir konuşmanın hikmetli olduğundan bahsedebilmek için bu konuşmanın samimi ve amaçlanan konuda karşı tarafın kalbinde etki bırakacak nitelikte olması gerekir. Hikmet sahibi bir insan anlatmak istediği bir şeyi olabilecek en özlü şekilde, en çarpıcı örneklerle ve olabilecek en samimi şekilde ifade edebilen kimsedir. Allah bir ayetinde Hz. Davud'a bu özelliği verdiğini bildirerek hikmetin önemine dikkat çekmiştir:
Onun mülkünü güçlendirmiştik. Ona hikmet ve anlatım çarpıcılığını vermiştik. (Sad Suresi, 20)
Ayette görüldüğü gibi, Allah hikmetle birlikte verilen bir nimet olarak "anlatım çarpıcılığı"ndan bahsetmiştir. Böyle bir nimete kavuşabilmek için ise özel bir kabiliyete sahip olmaya veya olağanüstü bir çaba harcamaya gerek yoktur. Bu, Allah'ın iman eden ve samimi olan kullarına verdiği bir özelliktir.
Ancak hikmet, kendisini sadece konuşmada belli eden bir özellik değildir. Hikmet sahibi bir insanın tüm tavırlarında, aldığı tüm kararlarda, yaptığı tüm teşhislerde aynı isabetli yapıyı görebilmek mümkündür. Kuran'da bu önemli özelliğin peygamberlerin pek çoğuna verildiğinden bahsedilmektedir:
Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir... (Enam Suresi, 89)
Böylece onları, Allah'ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti... (Bakara Suresi, 251)
(Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki:) "Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut." Daha çocuk iken ona hikmet verdik. (Meryem Suresi, 12)
Kuran'ın başka ayetlerinde ise Allah'ın hikmeti dilediği her kuluna verebileceği bildirilmiş ve hikmetin önemine şöyle dikkat çekilmiştir:
Kime dilerse hikmeti ona verir; şüphesiz kendisine hikmet verilene büyük bir hayır da verilmiştir. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez. (Bakara Suresi, 269)
(Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. (Kaf Suresi, 8)
Tüm bu ayetlerden anlıyoruz ki, akıllı bir insana verilen bu büyük nimet, beraberinde etkili bir "hitabet gücü" ve "ikna kabiliyeti" de kazandırır. Mümin, aklın kendisine kazandırdığı bu hikmet, anlatım çarpıcılığı ve hitap kabiliyeti gibi özellikler sayesinde Allah'ın "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et..." (Nahl Suresi, 125) ayetiyle bildirdiği gibi, hak dini ve Kuran ahlakını en güzel şekilde anlatabilme imkanını da kazanmış olur.
Aklın insana kazandırdığı bir başka önemli özellik de "teşhis kabiliyeti"dir. Her insan her konu hakkında teşhis yapabilir, fikir beyan edebilir. Ancak akıl sahiplerinin bu konudaki farklılığı, onların teşhislerinin her zaman için isabetli olması ve çoğu insanın fark edemediği detayları rahatlıkla görebiliyor olmalarıdır. Bu isabetliliğin ve ince teşhis kabiliyetinin sırrı ise, müminin Kuran'ı rehber edinerek, aklını bu doğrultuda kullanmasıdır. Kuran, Allah'ın hak kitabıdır. Dolayısıyla Kuran'a uyan kimseler kesin olarak en doğru olana ulaşacaklardır.
Akıl sahiplerinin bu özelliği onlara hayatın her alanında büyük bir üstünlük ve kolaylık sağlar. Herşeyden önce karşılaştıkları her insanın karakterini çok iyi ve çok ayrıntılı bir biçimde analiz edebildikleri için, dostlarını ve düşmanlarını rahatlıkla tespit edebilirler. Allah'ın Kuran'da tanıttığı insan karakterlerinden yola çıkarak, karşılaştıkları her insanın yapısını çok kısa bir sürede kavrayabilirler. Yine aynı şekilde lehlerinde ya da aleyhlerinde gelişen bir olayı henüz başlangıcında iken fark edebilmeleri ve buna karşı tedbir alabilmeleri de yine onların kazançlı çıkmalarını sağlar. Ayrıca çevrelerinde bulunan insanlardaki güzel vasıfları, çoğu kimsenin fark edemediği incelikleri, akıl alametlerini görebilenler de yine ancak akıl sahipleridir.
Bu konuda akıllı insanlarda dikkat çeken bir başka özellik ise, bu teşhisleri yapabilmek için uzun uzun incelemeler yapmalarına ya da detaylı bilgi toplamalarına gerek olmamasıdır. Akıl sahibi bir insanın özelliği, en az delil ile ve en kısa zamanda, en doğru teşhisleri yapabilmesidir.
Söz gelimi akıllı bir insan, bir kimsenin yalan söylediğini o anki üslubundan, sözlerindeki tutarsızlıktan, olayı aşırı derecede detaylandırmaya çalışmasından, üzerindeki tedirginlikten ve duruma göre değişebilecek daha pek çok tavrından teşhis edebilir. Akılsız bir insan ise, yalan söylemekte olan bu kimsenin sözlerine tümüyle itimat edebilir, hatta bu kişinin ne kadar dürüst bir insan olduğundan bahsedebilir. Bu nedenle de o kişiyle maddi ya da manevi ortaklıklara girişerek zarara uğrayabilir.
Aynı şartlar altında bir olaydan yanlış sonuçlar çıkarıp, yanlış teşhisler yapan akılsız kimselerin bu yanılgılarının sebebi ise Kuran'a tabi olmamalarından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Allah, Kuran'da verdiği örnekleri ancak akıl sahiplerinin görüp anlayabileceğine dikkat çekmiş ve bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığını hatırlatmıştır:
İşte bu örnekler; Biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez. (Ankebut Suresi, 43)
Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler." (Zümer Suresi, 9)
Allah Kuran ayetleriyle insanlara "dikkatli olmalarını" hatırlatmış ve bu dikkati hangi yönde sarf edeceklerini de şöyle açıklamıştır:
Dikkatli olun; göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. O, üzerinde bulunduğunuz şeyi elbette bilir. Ve O'na döndürülecekleri gün, yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah, herşeyi bilendir. (Nur Suresi, 64)
Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, herşeyi sarıp-kuşatandır. (Fussilet Suresi, 54)
Ayetlerde hatırlatılan konulardan da anlaşılacağı gibi Allah, insanlara dikkatlerini, doğru düşünebilmek, olayları doğru değerlendirebilmek ve böylece gerçekleri görebilmek için kullanmalarını öğütlemiştir. Ancak unutmamak gerekir ki, Allah'ın Kuran'da bildirdiği şekilde bir dikkat ancak akıl sahiplerinin gösterebileceği bir özelliktir. Çünkü Kuran'da Allah'ın ayetlerinden ancak akıl sahiplerinin düşünüp öğüt alabilecekleri bildirilmiştir:
… Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez. (Al-i İmran Suresi, 7)
(Bu Kuran,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (Sad Suresi, 29)
İşte dikkatini Kuran'da bildirildiği şekilde kullanan akıl sahipleri bu yolla tüm gerçekleri görebilirler; öncelikle Allah'tan başka bir Yaratıcı olmadığını, Allah'ın tüm evrenin sahibi olduğunu ve ahiretin kesin bir gerçek olduğunu kavrarlar.
Önceki bölümlerde üzerinde durduğumuz gibi, açık bir şuur ve dikkat, akıllı bir insanın günlük hayatının her anında kendini belli eder. Bu kişiler, Allah'ın herşeyi bir amaçla yarattığını, yaşadıkları her olayın, şahit oldukları her konuşmanın kendileri için yaratılan imtihanın bir parçası olduğunu ve karşılarına çıkarılan herşeyden sorumlu olduklarını bilmenin verdiği bir dikkat açıklığı kazanırlar. Bu sayede bulundukları ortamda gelişen bir tehlikeyi hemen fark eder ve gerekli müdahaleyi herkesten önce yaparlar. Aynı şekilde olumlu gelişme gösteren olayları da dikkatleri sayesinde hemen tespit edebilirler.
Zekanın da insanlara belirli bir oranda dikkat yeteneği kazandırdığı doğrudur. Ancak aklın buradaki farkı, insana zekanın gösteremediği detayları fark ettirebilmesi ve her konuda önceden teşhis yapma, tedbir alma, karar verme kabiliyeti kazandırmasıdır. Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Söz gelimi zeki bir insan dikkati sayesinde evinin alt katından gelen sesleri duyarak evine giren hırsızı fark edebilir. Akıllı bir insan ise olay bu aşamaya hiçbir şekilde gelmeden, hırsızlık ihtimaline karşı keskin tedbirler alabilen ve kalıcı çözümler getirebilen insandır. Hırsıza imkan sağlayabilecek tüm alternatifleri önceden değerlendirmiş ve bu doğrultuda detaylı bir çalışma yapmıştır. Örneğin eve yabancı birinin girişini kesin olarak engelleyecek çok detaylı bir güvenlik sistemi oluşturmuştur.
İşte olması gereken makbul dikkat şekli de budur. Akıllı insan, bir tehlikeyi gerçekleşirken fark etmez. Aksine henüz bu tehlike oluşmadan, böyle bir olayla karşı karşıya gelmeden önce dikkatli davranır ve açık noktaları önceden tespit eder. Ardından da tespit ettiği bu tehlikelerle karşılaşmamaya yönelik kesin önlemler alır.
Akıllı bir insan, canlı cansız tüm varlıkların Allah'a boyun eğdiğini ve O'nun izni olmadan yeryüzünde hiçbir olayın gerçekleşemeyeceğini bilir. Allah'a karşı duyduğu teslimiyet ve güven, onun Allah'tan başka hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmamasını ve böylece güçlü bir kişilik geliştirmesini sağlar. Herşeyi Allah'ın kontrol ettiğini bildiği için, kişilere, olaylara ya da şartlara göre tavrı değişmez. İnsanların beğenisine göre değil, Allah'ın sevgisini kazanmaya yönelik hareket ettiği için hiçbir çıkar uğruna kişiliğinden, tavrından ve ahlakından ödün vermez.
Ancak şunu da hatırlatmak gerekir ki, akıl sahibi bir insanın "güçlü kişilik" kavramı, cahiliye toplumlarında bilinen anlamından çok farklıdır. Din ahlakından uzak toplumlarda insanlar, şahsiyetli olmanın, ancak kibir, resmiyet ve ciddiyet ile elde edilebileceğine inanırlar. Kişi, çevresindeki insanlara, kendi farklılığını ve üstünlüğünü ne kadar hissettirebilirse, onun o kadar şahsiyetli bir tavır gösterdiğini düşünürler. Oysa bu şahsiyet çoğu zaman, içte yaşanan güçlü bir kişilik değil, daha ziyade göz boyamaya ve etrafta şahsiyetli bir insan "imajı" oluşturmaya yönelik göstermelik bir tavırdır.
Gerçek şahsiyetin ne kibirle, ne ciddiyet ve resmiyetle, ne de dış görünüşle hiçbir ilgisi yoktur. Kuran'a göre güçlü bir kişilik, insanın Allah'tan çok korkması ve bu nedenle de Kuran ahlakını yaşamakta kararlılık göstermesidir. Hiçbir koşulda ya da hiçbir dünyevi çıkar için Allah'ın kendisine bildirdiği doğrulardan taviz vermemesi, basit ve çirkin tavırlara tenezzül etmemesidir. İşte insana kişilik kazandıran asıl özellikler bunlardır ve bu konuda kararlılık gösterebilen kimseler de ancak akıl sahipleridir. Kuran'da doğru yoldan asla sapmayan akıl sahibi kişiler bu tavırlarından dolayı şöyle müjdelenmişlerdir:
Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin." (Fussilet Suresi, 30)
Allah Kuran'da, "Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir. Siz doğru yola erişirseniz, sapan size zarar veremez. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir" (Maide Suresi, 105) hükmüyle inanan kimselere önemli bir gerçeği haber vermiştir: İnkarcılar, doğru yolda olan kimselere zarar veremezler.
Doğru yol ise ancak iman eden ve Kuran'a uyan akıl sahiplerinin ulaşabildiği yoldur. Bu kişiler, her konuda sadece Kuran'da kendilerine bildirilen doğruları rehber edinip, hayatlarını bu doğrulara göre düzenledikleri için her zaman Allah'ın desteği ve yardımıyla karşılık görürler. Allah iman edenlerin yardımcısıdır ve dinine yardım edenlere yardım vaat etmiştir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
… Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır. (Hac Suresi, 40)
Allah, Kendisi'ne samimi bir kalple iman etmelerine karşılık inananları koruyup destekleyeceğini, onlara her işlerinde kolaylık sağlayıp yollarını açacağını bir başka ayetinde şöyle bildirmiştir:
Kim Allah'ı, Resûlü'nü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)
Nitekim Enbiya Suresi'nde Allah, her zaman için hak ve doğru olanın, batıl olana üstün geleceğine dikkat çekmiştir. İşte haktan yana hareket eden akıllı insanların, her zaman batılın arkasına sığınan akılsız insanlara üstün gelmelerinin sebebi de budur. Allah bu gerçeği şöyle bildirmiştir:
Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir… (Enbiya Suresi, 18)