O, size ölüyü (leşi)- kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesilmiş olan (hayvan)ı kesin olarak haram kıldı. Fakat kim kaçınılmaz olarak muhtaç kalırsa, taşkınlık yapmamak ve haddi aşmamak şartıyla ona bir günah yoktur. Gerçekten Allah, ağışlayandır, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 173)
Resimde "trişin" paraziti görülmektedir. |
Domuz eti yenmesinin sağlığa zararlı pek çok yönü bulunmaktadır. Bu zararlar geçmiş dönemlerde olduğu gibi, alınan her türlü tedbire rağmen günümüzde de söz konusudur. Herşeyden evvel domuz, her ne kadar çiftliklerde, bakımlı ortamlarda yetiştirilirse yetiştirilsin, kendi pisliğini yiyen bir hayvandır. Gerek pislikle beslenmesi gerekse biyolojik yapısı nedeniyle domuzun bünyesi diğer hayvanlara oranla çok fazla miktarlarda antikor üretir. Yine domuzun vücudunda diğer hayvanlara ve insana oranla çok yüksek dozda büyüme hormonu üretilir. Doğal olarak bu yüksek dozdaki antikorlar ve büyüme hormonu, dolaşım yoluyla domuzun kas dokusuna da geçerek birikir. Bunun yanı sıra domuz eti çok yüksek oranlarda kolesterol ve lipid içerir. Bunların sonucunda tüm bu aşırı düzeydeki antikorlar, hormonlar, kolesterol ve lipidlerle yüklü olan domuz etinin insan sağlığı açısından önemli bir tehdit olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Bugün domuz etinin yoğun olarak tüketildiği ABD, Almanya gibi ülkelerin nüfuslarının önemli bir bölümünü oluşturan normalin çok ötesinde şişman kimselerin varlığı, artık alışılmış bir durum olmuştur. Domuz etine dayalı bir beslenme sonucunda, aşırı büyüme hormonuna maruz kalan insan bünyesi, önce çok fazla kilo toplamakta, sonra da vücut deformasyona -şekil bozukluklarına- uğramaktadır.
Bunların dışında, domuz etindeki sağlığa zararlı maddelerden biri de "trişin" parazitidir. İnsan vücuduna girdiğinde doğrudan kalp kaslarına yerleşerek ölümcül tehlike oluşturan trişin parazitine domuz etinde sıklıkla rastlanmaktadır. Günümüz teknolojisiyle trişinli domuzları teknik olarak tespit etmek mümkünse de önceki asırlarda böyle bir yöntem bilinmiyordu. Bu nedenle, domuz eti yiyen herkes için trişin parazitini kapma ve ölümle karşı karşıya kalma riski vardı.
Görüldüğü gibi tüm bu sebepler, Rabbimiz'in domuz etini yasaklanmasının hikmetlerinden bir kısmıdır. Ayrıca Rabbimiz'in bu emri, her koşulda sağlığa zararlı etkilerini sürdüren, denetimsiz üretiminde ise ölümcül bile olabilen domuz etinin yenmesine karşı tam bir korumadır.
20. yüzyıla kadar domuz etinin insan sağlığını doğrudan tehdit eden zararları olduğundan haberdar olmak mümkün değildi. Bugünkü tıbbi cihazlarla, biyolojik testlerle somut biçimde ortaya konmuş bu zarara karşı, daha kimsenin mikrop, bakteri, trişin, hormon, antikor gibi kavramlardan haberinin olmadığı 7. yüzyılda indirilen Kuran'da kesin önlem alınması da, Kuran'ın üstün ilim sahibi Rabbimiz'in vahyi olduğunu gösteren mucizelerdendir. Bugün de domuz üretiminde alınan her türlü önlem ve denetime rağmen, domuz etinin fizyolojik olarak insan vücuduna uygun bir besin türü olmadığı, insan sağlığına kesin zararı olan bir et çeşidi olduğu gerçeği değişmemiştir.
Kuran'da dikkat çekilen besinlerden biri de zeytindir. Son yıllarda yapılan araştırmalar, zeytinin yalnızca lezzetli bir besin değil, bunun yanında önemli bir sağlık kaynağı olduğunu da ortaya koymuştur. Zeytinin yanı sıra zeytinin yağı da önemli bir besin kaynağıdır. Kuran'da zeytin ağacının yağına ise şu ayetle dikkat çekilmiştir:
Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu Kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler verir. Allah, herşeyi bilendir. (Nur Suresi, 35)
Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. |
Yukarıdaki ayette "mubareketin zeytunetin" ifadesiyle zeytin, "bereketli, kutlu, uğurlu, sayısız yarar sağlayan" anlamlarına gelen mübarek sıfatıyla nitelendirilmiştir. "Zeytuha" ifadesiyle bildirilen zeytinyağı, diğer katı yağların aksine, tüm uzmanlar tarafından başta kalp ve damar sağlığı için olmak üzere en çok tavsiye edilen yağ çeşidi olarak bilinmektedir. Zeytinyağının sağlık açısından faydalarını şöyle sıralayabiliriz:
Zeytin ve zeytinyağ içinde bulunan yağ asitlerinin çoğu tekli doymamış yağdır. Tekli doymamış yağlar kolesterol içermezler. Bundan dolayı zeytinyağ kandaki kolesterol oranını yükseltmemekte, tam tersine kontrol altında tutmaktadır. Zeytinyağ ayrıca vücut için zaruri olan (EFA: essential fatty asit) Omega-6 yağ asidi (linoleik asit) içermektedir. Bu özelliğiyle sağlık örgütleri, (Dünya Sağlık Örgütü/WHO) damar sertliği, şeker hastalığı oranlarının yüksek olduğu toplumlarda kullanılan yağların içindeki yağ asidinin en az %30'unun Omega-6 yağ asidi (linoleik asit) olmasını önermektedirler ki, bu da zeytinin değerini büyük ölçüde artırmaktadır.34
Bu konuda yapılan çalışmalar, 1 hafta boyunca her gün 25 mililitre -yaklaşık 2 yemek kaşığı- doğal zeytinyağı tüketen insanların daha az LDL (kötü kolesterol) ve daha yüksek antioksidan seviyeleri gösterdiklerini ortaya çıkarmıştır.35 Antioksidanlar, "serbest radikaller" denilen vücudumuzdaki zararlı maddeleri etkisiz hale getirmeleri ve hücrenin tahrip edilmesini engellemeleri bakımından son derece önemli maddelerdir. Ayrıca zeytinyağı kullanımının kolesterol seviyelerini düşürdüğü ve kalp hastalıklarını önlediği pek çok araştırma ile de tasdik edilmiştir.36
Zeytinyağı, kanda dolaşan LDL adlı zararlı kolesterol düzeyini düşürdüğü, aynı zamanda HDL adlı faydalı kolesterol düzeyini ise yükselttiği37 için kalp ve damar hastalarına ilaç olarak tavsiye edilmektedir. Yüksek oranda kalp ve damar hastalıkları vakalarına rastlanan ülkelerde çoğunlukla yüksek kolesterol düzeyine sahip doymuş yağlar tüketilmektedir.
Bunun yanı sıra zeytinyağı, vücutta bulunan Omega-6 yağ asidinin Omega-3 yağ asidine oranını da bozmamaktadır. Omega-3 ve Omega-6 yağ asitlerinin vücuda belli bir oranda alınması çok önemlidir. Çünkü bu oranlardaki dengesizlik durumunda kalple, bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklar ve kanser de dahil olmak üzere birçok hastalığın ilerlemesi söz konusu olmaktadır.38 Tüm bu sebeplerden dolayı pek çok insan zeytinyağı ile sağlık bulmaktadır. Amerikan Kalp Topluluğu, kalp hastalığı riskini azaltmak için yüksek tekli doymamış yağ diyetlerinin, %30 düşük yağlı diyete bir alternatif olabileceğini ileri sürmektedir.39
The Archives of Internal Medicine'de yayınlanan bir çalışma, yüksek oranda tekli doymamış yağ tüketen kadınların göğüs kanserine yakalanma riskinin daha az olduğunu göstermiştir.40 New York'ta Buffalo Üniversitesi araştırmacılarının yürüttüğü ayrı bir çalışmada ise, zeytinyağı gibi bitkisel yağlarda bulunan bir yağ olan B-sitosterol'ün, prostat kanseri hücrelerinin oluşumunu engellemede yardımcı olabildiği belirtilmiştir. Araştırmacılar B-sitosterol'ün, hücrelerin bölünmemesi emrini veren hücre içi haberleşme sistemini güçlendirdiği, böylece hücre büyümesi kontrolsüz hale gelmeden kanserin engellenebileceği sonucuna varmışlardır. Oxford Üniversitesi'ndeki doktorlar tarafından yürütülen son araştırmada da, zeytinyağının bağırsak kanserine karşı koruyucu özelliğe sahip olduğu bulunmuştur. Doktorlar zeytinyağının, bağırsak kanserlerinin başlamasını engellemek için midedeki asitle tepkimeye girdiğini keşfetmişlerdir. Oxford araştırmacıları aynı zamanda zeytinyağının safra asiti miktarını azaltarak ve DAO (diamin oksidaz adlı enzim) seviyesini yükselterek, anormal hücre artışına ve kansere karşı koruyucu olduğunu keşfetmişlerdir.41
Artriti (eklem enflamasyonunu) Önlemesi
Araştırmacıların raporlarına göre bol miktarda zeytinyağı ve pişmiş sebze yiyen insanların eklemlerdeki şişme, kızarıklık ve ağrıya (kronik enflamasyona) sebep olan romatizmal artrit geçirme riskleri azalabilmektedir.
Zeytinyağının içerdiği E, A, D, ve K vitaminleri, çocukların ve erişkinlerin kemik gelişimine yardımcı olması, kalsiyumu sabitleyerek kemikleri güçlendirmesi bakımından oldukça önemlidir. Aynı zamanda yaşlılara da özellikle tavsiye edilmektedir, çünkü sindirimi kolaydır ve minerallerle vitaminlerin vücutta kullanılmasına yardımcı olur. Ayrıca kemik mineralizasyonunu (minerallerin kemiklerde çökmesi) harekete geçirerek kalsiyum kaybını engeller.42 Kemikler organizmanın mineral yapılarının deposunu oluşturur ve kemiklerde mineral birikimi olmadığı takdirde kemik yumuşaması gibi ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkar. Bu bakımdan zeytinyağının, iskelet yapısı üzerinde çok olumlu katkısı vardır.
Zeytinyağının içerdiği vitaminler, hücre yenileyici özelliklere sahip oldukları için, yaşlılık tedavisinde de kullanılır, cildi besler ve korurlar. Besinler bedenimizde enerjiye çevrilirken oksidan denilen bazı maddeler ortaya çıkar. Zeytinyağı, içerdiği çok sayıdaki antioksidan maddeyle zararlı maddelerin tahribatını önler, hücrelerimizi yeniler, doku ve organlarımızın yaşlanmasını geciktirir. Zeytinyağı aynı zamanda vücudumuzda hücreleri tahrip eden, yaşlandıran "serbest radikal"leri baskılayan E vitamini açısından da zengindir.
Zeytin ve zeytinyağı, içinde bulunan linoleik asitten (Omega-6 yağ asidi) ötürü yeni doğmuş bebekler, gelişim çağındaki çocuklar için son derece faydalı bir besindir. Linoleik asitin eksikliği, bebekteki gelişimin yavaşlamasına ve birtakım deri rahatsızlıklarının ortaya çıkmasına neden olur.43
Zeytinyağı, vücudumuzdaki zararlı maddelerin tahribatını önleyen antioksidan elementleri ve insan için büyük önem taşıyan yağ asitleri içerir. Bunlar da hormonlara destek olur ve hücre zarının oluşumuna yardımcı olurlar.
Zeytinyağı, insan sütündeki yağ asidi oranına benzer, dengeli bir çoklu doymamış bileşime sahiptir. İnsan vücudu tarafından elde edilemeyen, aynı zamanda vücut için vazgeçilmez önemi olan bu temel yağlı asitleri açısından, zeytinyağı yeterli bir kaynaktır. Bu faktörler zeytinyağını, yeni doğmuş bebekler için oldukça faydalı kılmaktadır.
Doğum öncesi ve sonrasında bebek beyninin ve sinir sisteminin doğal gelişimine katkıda bulunmasından dolayı uzmanlarca, annelere önerilen tek yağ, yine zeytinyağıdır. Anne sütüne yakın miktarda linoleik asit içermekle beraber yağsız inek sütüne zeytinyağı katıldığında anne sütü kadar doğal bir besin kaynağı özelliği kazanır.44
Archives of Internal Medicine dergisinin 27 Mart 2000 tarihli sayısında yayınlanan bir çalışma, zeytinyağının yüksek tansiyona olumlu etkisini bir kez daha vurgulamaktadır. Ayrıca zeytin ağacının yaprağı ile tansiyon düşürücü ilaçlar yapılmaktadır.
İster sıcak, ister soğuk olarak tüketilsin, zeytinyağı mide asitini azaltarak mideyi gastrit ve ülser gibi hastalıklara karşı korur.45 Bunun yanı sıra safra salgısını harekete geçirerek, en mükemmel hale gelmesini sağlar. Safra kesesinin boşalma işlemini düzenler ve safra taşı riskini azaltır.46 Ayrıca içindeki klor sayesinde de karaciğerin çalışmasına yardımcı olur ve böylece vücudun atıklardan kurtulmasını kolaylaştırır. Bunların yanı sıra beyin atardamarlarının sağlığına da olumlu etkisi vardır.47
Zeytinyağı, tüm bu özellikleri dolayısıyla son yıllarda uzmanların oldukça dikkatini çekmektedir.48 Uzmanların yorumlarından bir kısmı şöyledir:
Sağlık ve beslenme konusunda önde gelen otoritelerden biri, CNN'in ödüllü muhabiri, The Food Pharmacy (Besin Eczanesi) ve Food-Your Miracle Medicine (Yiyecekler-Mucizevi İlaçlarınız) kitaplarının yazarı ve aynı zamanda uluslararası bir köşe yazarı olan Jean Carper:
Yeni İtalyan araştırması zeytinyağının, LDL kolesterolünün atardamarları tıkama özelliği de dahil olmak üzere bazı hastalık süreçleriyle savaşan... antioksidanlar içerdiğini bulmuştur.
Diyetisyen ve beslenme uzmanı Pat Baird:
Zeytinyağının çok yönlülüğü... onun beden sağlığına olan faydası hakkında daha öğreneceğimiz çok şey var.
Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu Epidemiyoloji Bölümü başkanı Dr. Dimitrios Trichopoulos:
Amerikalı kadınlar doymuş yağların yerine daha fazla zeytinyağı tüketmiş olsalardı göğüs kanseri riskinde %50 kadar azalma gerçekleşebilirdi.
... Zeytinyağı bazı habis tümör türlerine karşı koruyucu bir etkiye sahiptir: prostat, göğüs, kolon, pullu hücre ve yemek borusu tümörleri.
Miami Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden D. Peck:
Zeytinyağının farelerdeki bağışıklık sistemini güçlendirdiği ortaya çıkarılmıştır...
Milano Eczacılık Fakültesi'nden Bruno Berra:
... natürel sızma zeytinyağının küçük polar bileşenleri LDL'nin oksidasyona olan direncini belirgin şekilde artırır.
II. Federico Üniversitesi Dahiliye ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü'nden A. A. Rivellese ve G. Riccardi, M. Mancini:
Zeytinyağı insülin direncini engeller ve kandaki glikozun daha iyi kontrolünü sağlar.
Napoli Üniversitesi Tıp ve Kimya Fakültesi'nden Patrizia Galletti:
Zeytinyağı polifenollerinin besin olarak alımı, reaktif oksijen metabolitlerle ilgili olan hastalıkların riskini azaltabilir -mide ve bağırsakla ilgili bazı hastalıklar ve damarların tıkanması gibi. Zeytinyağı hidroksitirosolu insan eritrositlerini oksidatif tehlikeye karşı korur.
Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu'ndan Frank Sacks:
Zeytinyağı açısından zengin bir diyet, aşırı şişmanlığı kontrol altına almada ve tedavi etmede düşük yağlı bir diyetten daha etkilidir. Ayrıca daha uzun süreli kilo kaybına neden olur ve kiloyu korumak daha kolaydır...
Görüldüğü gibi bugün birçok bilim adamı zeytinyağını esas alan beslenme modelinin en ideal şekil olduğunu düşünmektedir. Bu özelliklerinden dolayı günlük beslenme programında her öğünde bulunması gereken en temel besinler, zeytin ve zeytinyağı olarak belirtilmektedir. Allah'ın pek çok ayette dikkat çektiği zeytin bitkisinin faydaları, tıp bilgisinin artmasıyla paralel olarak keşfedilmiştir.
Sizin için gökten su indiren O'dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. (Nahl Suresi, 10-11)
Biz, senin göğsünü yarıp-genişletmedik mi? Ve yükünü indirip- atmadık mı? Ki o, senin belini bükmüştü; Senin zikrini (şanını) yüceltmedik mi? Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 1-6)
Bilindiği gibi her organın canlılığını sürdürmesi ve görevini yapması için kan yoluyla beslenmesi gereklidir. Kan, kalp kasımıza da "koroner arter" adı verilen atardamarlar yoluyla gelmektedir. Damar sertliği (ateroskleroz) durumunda, bu damarlarda daralma ve tıkanmalar oluşabilmektedir. Bu durum ilerlediğinde ise kan akışı engellenir ve kalp yeterince beslenemez hale gelir. Bu da kalbin görevini yapamadığını gösteren göğüs ağrısına ve kalp krizine neden olmaktadır.
Yukarıdaki ayetlerde "Biz, göğsünü yarıp-genişletmedik mi" olarak tercüme edilen "E lem neşrah leke sadreke" ifadesi, bu tür bir kalp rahatsızlığına ve günümüzde yapılan koroner by-pass ameliyatlarına bir işaret olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Çünkü ayette geçen "lem neşrah" ifadesi, ilk anlamı itibariyle eti ve benzeri şeyleri açmak fiilini ifade etmektedir. Nitekim bu ameliyatlarda da göğüs kemiği boydan ikiye ayrılarak göğsün içine girilmektedir. Yapılan ameliyat sonucunda kan akışı tekrar sağlanmakta ve göğüs ağrısı ortadan kalkmaktadır. Ayette geçen genişleme ifadesi de söz konusu damarlardaki daralmaların ortadan kaldırılmasına işaret olabilir.
Ayrıca bu surenin hemen ardından Allah'ın kalp sağlığına faydalı bir bitki olan "zeytin" üzerine and içmesi de (Tin Suresi, 1), son derece hikmetlidir.
Kuran'da dikkat çekilen davranışlardan biri, Hz. Eyüp'e gelen bir vahyi anlatan ayetlerde bildirilir:
Kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani o: "Herhalde şeytan, bana kahredici bir acı ve azap dokundurdu" diye Rabbine seslenmişti. "Ayağını depret. İşte yıkanacak ve içecek soğuk (su," diye vahyettik). (Sad Suresi, 41-42)
Hz. Eyüp'e şeytanın vermiş olduğu sıkıntı ve rahatsızlığa karşılık Allah'ın bildirdiği tavsiyelerden biri "ayağını depretmesi"dir. Ayette geçen bu ifade hareket etmenin, spor yapmanın faydalarına işaret ediyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.) Nitekim "Ayağını depret, yere vur" diye tercüme edilen "urkud" kelimesi, Enbiya Suresi 12. ve 13. ayetlerde "koşmak" anlamında kullanılmaktadır. Bu da burada kastedilen hareketin "koşma" veya "hıızlıı yürüme" şeklinde olabileceğini göstermektedir.
Spor esnasında, özellikle bacak kasları gibi uzun kasların hareket ettirilmesi (izometrik hareketler) ile kan dolaşımı hızlanır, hücrelere giden oksijen miktarında artış olur. Bunun sonucunda kişinin üzerindeki bitkinlik kaybolur, toksik maddelerin vücuttan atılmasıyla da kişi dinçleşir.49 Aynı zamanda vücut mikroplara karşı çok daha dirençli bir hale gelir. Düzenli egzersiz yapan kişiler geniş ve temiz damarlara sahip olurlar. Bu da damarların tıkanmasını, dolayısıyla kalp hastalıklarını önleyici etki yapar.50 Ayrıca düzenli yapılan egzersiz, kan şekerinin dengesini sağlayarak şeker hastalığını önleyici rol oynar. Sporun karaciğer üzerindeki olumlu etkileri, "iyi kolesterol" diye adlandırabileceğimiz kolesterol seviyesini yükseltir.51 Ayrıca ayakların çıplak olarak yere basılması vücutta birikmiş statik elektriğin boşaltılmasında çok etkili bir yöntemdir. Bu yöntem vücut için bir nevi topraklama görevi görür.
Bunun yanında ayette dikkat çekildiği gibi yıkanmanın da, vücuttaki statik elektriğin atılmasında en etkili yöntem olduğu bilinmektedir. Yıkanmayla birlikte vücutta oluşan fiziksel temizliğin yanı sıra, kişinin üzerindeki muhtemel gerilim ve sıkıntı da azalır. Bu nedenle yıkanmak, hem stres hem de ateşli hastalıklar başta olmak üzere, birçok fiziksel ve psikolojik rahatsızlık üzerinde iyileştirici etkiye sahiptir.
Ayette, yıkanmaya ek olarak bir de su içilmesi tavsiye edilmiştir. Suyun vücudun her organı üzerinde oluşturduğu faydalar göz ardı edilemeyecek kadar fazladır. Ter bezleri, mide, bağırsaklar, böbrekler, cilt ve bunlar gibi daha pek çok organın sağlığı, suyun vücuda yeterli miktarda alınmasına bağlıdır. Bu konuda meydana gelebilecek bir rahatsızlığın telafisi de yine suyla yapılan takviye ile mümkün olur. Bitkinliğin, yorgunluğun ve uyku halinin çözümü de yine vücuttaki su miktarının artırılması, böylece toksik maddelerden arınılması sağlanarak gerçekleşir.
Her biri beden ve ruh sağlığımız için hayati önem taşıyan bu tavsiyelerin birarada uygulanması ise, en ideal sonucu verecektir. Bu tavsiyelerin her biri Allah'ın "Kuran'dan mü'minler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz..." (İsra Suresi, 82) ayetinin bir tecellisidir.
Sizin için gökten su indiren O'dur; |
Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir. (Yasin Suresi, 36)
... daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır? (Nahl Suresi, 8)
Yukarıdaki ayetlerde, Kuran'ın indirildiği dönemde insanların bilmediği hayat formlarının olduğuna işaret edilmektedir. Nitekim mikroskobun keşfi ile birlikte insan gözünün göremediği küçüklükte yeni canlılar keşfedilmiştir. Böylece Kuran'da dikkat çekilen, bu canlıların varlığı hakkında insanlar bilgi sahibi olmaya başlamışlardır. Çıplak gözle görülemeyen ve genellikle tek bir hücreden ibaret olan mikro canlıların varlığına işaret eden diğer ayetler ise şöyledir:
... Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Sebe Suresi, 3)
... Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Yeryüzünün her yanına yayılmış olan bu gizli dünyanın üyeleri yani mikroorganizmalar, yeryüzündeki hayvanların 20 katı kadardırlar. Gözle görülmeyecek kadar küçük bu mikroorganizmalar topluluğu, bakteriler, virüsler, mantarlar, su yosunları ve akarlardan oluşur. Bu mikrocanlılar, yeryüzündeki yaşam dengesinin önemli bir unsurudur. Örneğin Dünya üzerinde yaşamın oluşumunu sağlayan temel öğelerden bir tanesi olan azot döngüsü, bakteriler tarafından sağlanır. Bitkilerin topraktaki mineralleri alabilmelerini sağlayan en önemli unsur ise kök mantarlarıdır. Salata veya et gibi nitrat içeren besinlerden zehirlenmemizi ise dilimizde bulunan bakteriler önler. Aynı zamanda bazı bakteriler ve algler, dünyada canlılığın var olmasının temel unsuru olan fotosentez yapabilme yeteneğine sahiptirler ve bu görevi bitkilerle paylaşırlar. Bazı akar türleri organik maddeleri parçalayarak besinleri bitkilerin kullanabileceği hale dönüştürebilirler. Görüldüğü gibi ancak teknolojik aletlerle hakkında bilgi edinebildiğimiz bu küçük canlılar, insan yaşamı için vazgeçilmez öneme sahiptirler.
Kuran'da asırlar öncesinden gözle gördüğümüz alemlerin dışında da canlılar olacağına dikkat çekilmesi, kuşkusuz Kuran'ın bir başka mucizesidir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Mikrodünya Mucizesi, Araştırma Yayıncılık)
Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın... (Enam Suresi, 38)
Günümüzde hayvan ve kuş ekolojilerinde yapılan incelemeler sonucunda, tüm hayvanların ve kuşların ayrı topluluklar halinde yaşadıkları bilinmektedir. Uzun süreli ve kapsamlı araştırmalar sonucu hayvanlar hakkında elde edilen bilgiler, hayvanlar arasında oldukça sistemli bir sosyal düzen olduğunu ortaya koymuştur.
Örneğin sosyal hayatları ile bilim adamlarını hayrete düşüren bal arıları, koloniler halinde ağaç kovuklarında veya benzeri kapalı mekanlarda kendilerine yuva yaparlar. Bir arı kolonisi, bir kraliçe, birkaç yüz erkek ve 10-80 bin işçi arıdan oluşur. Daha önce de değindiğimiz gibi, arı kolonilerinin her birinde sadece bir kraliçe bulunur ve kraliçenin temel görevi yumurtlamaktır. Bundan başka, koloninin bütünlüğünü ve kovandaki sistemin işleyişini sağlayan önemli maddeler de salgılar. Erkeklerin ise tek fonksiyonları kraliçeyi döllemektir. Kovanda petek örme, yiyecek toplama, arı sütü üretme, kovan ısısını düzenleme, temizlik, savunma gibi akla gelebilecek tüm işleri ise işçi arılar yaparlar. Arı kovanındaki hayatın her aşamasında bir düzen vardır. Larvaların bakımından, kovanın genel ihtiyaçlarının teminine kadar her görev hiç aksamadan yerine getirilir.
Karıncalar da dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip olmalarına rağmen, teknoloji, kollektif çalışma, askeri strateji, gelişmiş iletişim ağı, hiyerarşik düzen, disiplin, kusursuz bir şehir planlaması gibi pek çok alanda insanlara örnek olacak bir düzen sergilerler. "Koloniler" denen topluluklar halinde yaşayan karıncalar, öylesine gelişmiş bir düzen içindedirler ki, bu açıdan insanlarınkine benzer bir uygarlığa sahip oldukları bile söylenebilir.
Karıncalar besinlerini üretip depolarken, yavrularını gözetir, kolonilerini korur ve savaşırlar. Hatta "terzilik" yapıp, "tarım"la uğraşan, "hayvan yetiştiren" koloniler bile vardır. Aralarında çok güçlü bir iletişim ağı bulunan bu hayvanlar, toplumsal örgütlenme ve uzmanlaşma açısından bakıldığında, hiçbir canlı ile kıyaslanamayacak üstünlüktedirler. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Karınca Mucizesi, Araştırma Yayıncılık)
Topluluk halinde yaşayan hayvanlar düzenli yaşantılarının yanı sıra tehlikeye de birlikte karşı koyarlar. Örneğin küçük kuşlar, doğan veya baykuş gibi yırtıcı kuşlar bölgelerine girdiklerinde topluca bu hayvanların çevresini sararlar. Bu arada çevredeki diğer kuşları da bölgeye çekmek için özel bir ses çıkartırlar. Küçük kuşların topluca gösterdikleri saldırgan hareketler, yırtıcı kuşları genellikle bölgeden uzaklaştırır.52
Birarada uçan bir kuş sürüsü de aynı şekilde tüm sürü üyeleri için bir koruma sağlar. Örneğin sürü halinde uçan sığırcıklar aralarında geniş bir mesafe bırakarak uçarlar. Ancak bir doğan gördüklerinde aralarındaki boşlukları kapatırlar. Böylelikle doğanın sürünün ortasına dalmasını zorlaştırırlar, doğan bunu yapsa bile kanatlarını sakatlar ve avlanamaz.53 Memeli hayvanlar da sürülerine bir saldırı olduğunda, toplu olarak hareket ederler. Örneğin zebralar düşmanlarından kaçarken yavrularını sürünün ortasına alırlar. Yunuslar da hep grup halinde gezerler ve en büyük düşmanları olan köpekbalıklarına karşı grupça karşı koyarlar.54
Hayvanların sosyal hayatları ile ilgili verilebilecek sayısız örnek ve çok fazla detay vardır. Hayvanlarla ilgili elde edilen bu bilgiler, uzun yıllar boyunca yapılan kapsamlı araştırmalar neticesinde elde edilebilmiştir. Görüldüğü gibi her alanda olduğu gibi hayvanlarla ilgili Kuran'da verilen bilgiler de, onun Allah'ın sözü olduğunu göstermektedir.
Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size onların karınlarındaki fers (yarı sindirilmiş gıdalar) ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz. (Nahl Suresi, 66)
Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır; karınlarının içinde olanlardan size içirmekteyiz ve onlarda sizin için daha birçok yararlar var. Sizler onlardan yemektesiniz. Onların üzerinde ve gemilerde taşınmaktasınız. (Müminun Suresi, 21-22)
Bugün pek çok bilim adamı ve araştırma-geliştirme (ARGE) uzmanı projelerine başlamadan önce, bunun canlılardaki örneklerini araştırmakta, onlardaki sistem ve tasarımları taklit etmektedirler. Diğer bir deyişle bilim adamları, Allah'ın doğada yarattığı tasarımları görüp incelemekte ve bunlardan ilham alarak yeni teknolojiler geliştirmektedirler.
Bu yönelim yeni bir bilim dalı doğurmuştur: "Biyomimetik". "Doğadaki canlılardan taklit" anlamına gelen bu bilim dalı, özellikle son dönemlerde teknoloji dünyasında yaygın bir uygulama alanı bulmuştur. Kuran'da Müminun Suresi'nin 21. ve Nahl Suresi'nin 66. ayetlerinde "ders alma, öğüt, önem, önemli şey, örnek" anlamlarına gelen "ibreten" kelimesinin kullanılması bu bakımdan çok hikmetlidir.
Biyomimetik, insanların doğada bulunan sistemleri taklit ederek yaptıkları maddelerin, aletlerin, mekanizma ve sistemlerin tümünü ifade eden bir terimdir. Doğadaki tasarımlar örnek alınarak yapılan aletlere, özellikle nanoteknoloji, robot teknolojisi, yapay zeka (AI), tıbbi endüstri ve askeri donanım gibi alanlarda kullanılmak için gerek duyulmaktadır.
Biyomimetik (biyomimikri), ilk defa Montanalı bir yazar ve bilim gözlemcisi olan Janine M. Benyus tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. Türkçe karşılığı "biyotaklit" olan bu kavram, daha sonra pek çok kişi tarafından yorumlanmış ve uygulamaya geçirilmiştir. Biyomimetik hakkında yapılan yorumlardan biri şöyledir:
Biyomimikrinin ana teması doğadan model, ölçü ve akıl olarak öğrenecek çok şeyimiz olduğudur. Bu araştırmacıların ortak noktası, doğadaki tasarıma saygı göstermeleri ve insanların karşılaştıkları problemlerin çözümünde bunları kullanarak ilham almalarıdır.55
Ürün kalitesini ve verimini artırmada doğadan faydalanan şirketlerden biri olan Interface'in ürün stratejisti David Oakey de biyomimetik konusunda şunları söyler:
Doğa, benim iş ve tasarım konularında akıl hocam, yaşam tarzım için bir model. Doğanın sistemi milyonlarca senedir çalışıyor… Biyotaklit, doğadan öğrenmenin bir yoludur.56
Son yıllarda bilim adamları hızla yaygınlaşan bu fikri benimsediler; önlerindeki benzersiz ve kusursuz modelleri örnek alarak çalışmalarına hız kazandırdılar. Doğadaki tasarımlar, en az malzeme ve enerji ile en fazla verim almaları, kendi kendilerini onarma özellikleri, geri-dönüşümlü ve doğa-dostu olmaları, sessiz çalışmaları, estetik, dayanıklı ve uzun ömürlü olmaları bakımından teknolojik çalışmalara örnek teşkil ederler. High Country News adlı bir gazetede biyomimetik bilimsel bir hareket olarak tanımlanmış ve şöyle bir yorum yapılmıştır:
Doğal sistemleri model alarak, bugün kullandığımızdan çok daha uzun süreli teknolojiler oluşturabiliriz.57
Doğada gördüğü mükemmellikler üzerinde düşünerek, doğadaki modellerin taklit edilmesi gerektiğine inanan Janine M. Benyus'un, Biomimicry (Biyomimikri) adlı kitabında verdiği örneklerden bazıları şunlardır:
◉ Arı kuşlarının 10 gramdan daha az bir yakıtla Meksika Körfezi'ni geçebilmeleri,
◉ Yusufçukların en iyi helikopterlerden bile daha iyi manevra yapabilmeleri,
◉ Termit kulelerinde bulunan iklimlendirme ve havalandırma sistemlerinin, donanım ve enerji sarfiyatı bakımından insanların yaptıklarından çok daha üstün olmaları,
◉ Yarasanın çok-frekanslı ileticisinin, insanların yaptığı radarlardan daha verimli ve duyarlı çalışması,
◉ Işık saçan alglerin vücut fenerlerini aydınlatmak için çeşitli kimyasalları biraraya getirmeleri,
◉ Kutup balıkları ve kurbağaların donduktan sonra yeniden hayata dönmeleri ve organlarının buz nedeniyle hasara uğramaması,
◉ Bukalemunun ve mürekkep balığının, bulundukları ortamla tam bir uyum içinde olacakları şekilde derilerinin renklerini, desenlerini anında değiştirmeleri,
◉ Arıların, kaplumbağaların ve kuşların haritaları olmadan uzun mesafeleri katetmeleri,
◉ Balinaların ve penguenlerin oksijen tüpü kullanmadan dalmaları,
Yukarıda sadece birkaç örneğine yer verdiğimiz doğadaki hayranlık uyandıran bu gibi mekanizma ve tasarımlar, teknolojinin birçok alanını zenginleştirme potansiyeline sahiptir. Bilgi birikimimizin artması ve teknolojik imkanların gelişmesi ile birlikte bu potansiyel her geçen gün daha da ortaya çıkmaktadır.
Hayvanların her biri, insanları hayrete düşüren birçok yaratılış özelliklerine sahiptir. Kimileri suda hareket etmelerini sağlayan en ideal şekle (hidrodinamik) sahipken, kimileri de bizim için oldukça yabancı olan duyuları kullanır. Bunların birçoğu insanların ilk defa karşılaştıkları, daha doğrusu yeni farkına vardıkları özelliklerdir. Bazen bir canlının tek bir özelliğini bile taklit etmek için bilgisayar, mekanik, elektronik, matematik, fizik, kimya ve biyoloji gibi bilim dallarının önde gelen isimlerinin biraraya gelmesi gerekmektedir.
Bilim adamları her geçen gün doğada keşfettikleri benzersiz yapılar ve sistemler karşısında hayrete düşmekte ve bunlara duydukları hayranlığı insanlık yararına yeni teknolojiler üretmek için kullanarak göstermektedirler. Doğada var olan mükemmel sistemlerin, uygulanan olağanüstü tekniklerin bilim adamlarının bilgisinin ve aklının çok üstünde olduğunun, mevcut problemlere benzersiz çözümler sunduğunun farkına varan bilim adamları, artık senelerce uğraşarak çözüm getiremedikleri pek çok konuda doğadaki tasarımların yardımına başvurmaktadırlar. Bunun sonucu olarak da kısa zamanda, başarılı sonuçlar elde etmeleri mümkün olmaktadır. Ayrıca doğanın taklidi ile birlikte bilim adamları gerek vakit ve emek açısından, gerekse maddi kaynakların isabetli kullanılması bakımından da çok önemli kazançlar sağlamaktadırlar.
Bugün görmekteyiz ki gelişen teknoloji yaratılış mucizelerini tek tek keşfetmekte ve "biyomimetik" biliminde olduğu gibi canlılardaki olağanüstü tasarımları örnek alarak insanlığa hizmet etmektedir. Janine M. Benyus da, doğayı taklit ettiğimiz takdirde yiyecek ve enerji üretimi, bilgi depolama, sağlık gibi birçok alanda kendimizi rahatlıkla geliştirebileceğimizi belirtmiştir. Bu konuların ele alındığı pek çok bilimsel makaleden birkaç tanesinin başlıklarını şöyle sıralayabiliriz:
Bilim Doğayı Taklit Ediyor58
Hayatın Tasarımdaki Dersleri59
Biyomimikri: Gözümüzün Önünde Gizlenen Sırlar60
Biyomimikri: Doğanın İlham Verdiği Buluşlar61
Biyomimikri: Bizi Çevreleyen Üstün Yetenek62
Biyomimetik: Doğadan İyi Dizaynlar Çıkarmak63
Biyomimetik: Doğadaki Tasarımlardan Malzemeler Meydana Getirmek64
Mühendisler Tasarım için Doğadan Örnek Alıyorlar65
19. yüzyılda doğanın taklidi sadece estetik açıdan uygulama sahasına sahipti. Dönemin ressam ve mimarları doğadaki güzelliklerden etkilenmiş, yaptıkları eserlerde bu yapıların dış görünüşlerini örnek almışlardı. Ama doğadaki tasarımların olağanüstülüğünün ve bunların taklidinin insanlar için fayda sağlayacağının anlaşılması, ancak doğal mekanizmaların moleküler seviyede incelenmesiyle -20. yüzyılda- başlamıştır. Bugün bilim adamları ve araştırmacılar Kuran'da yaklaşık 1400 sene evvel bildirildiği gibi canlılardan "ders" almaktadırlar. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Biyomimetik: Teknoloji Doğayı Taklit Ediyor, Araştırma Yayıncılık)
34 Scientific Encyclopedia, s. 207.
35. European Journal of Clinical Nutrition, Nisan 2002, c. 56, ss. 114-120.
36. Archives of Internal Medicine, 1998, c. 158, ss. 1181-1187.
37. A. Keys, A. Menotti, M.J. Karvonen, et al., "The diet and 15-year death rate in the Seven Countries Study", Am. J. Epidemiol, 1986, c. 124, ss. 903- 915; W.C. Willett, "Diet and coronary heart disease", Monographs in Epidemiology and Biostatistics, 1990, c. 15, ss. 341-379; World Health Organization: Diet, nutrition, and the prevention of chronic diseases, Report of a WHO Study Group, WHO Technical Report Series, Geneva, 1990, c. 797. 38 http://www.ncbi.nlm.nih.gov/entrez/query.fcgi?cmd=Retrieve&db=PubMed&list_uids=12442909&dopt=Abstract
39. Journal of the American Heart Association, Eylül 1999.
40. Archives of Internal Medicine, 1998, c. 158, ss. 41-45.
41. American Journal of Clinical Nutrition, 1999, c. 70, ss. 1077-1082.
42. American Journal of Clinical Nutrition, 1999, c. 70, ss. 1077-1082.
43. Diane H. Morris, PhD., RD., A Health and Nutrition Primer, "Importance of Omega-3 Fatty Acids for Adults and Infants", ss. 28-34
44. http://www.mercola.com/2000/oct/22/infant_formula.htm)
45. Muammer Kayahan, "Sağlıklı Yaşam ve Zeytinyağı", Bilim Teknik Dergisi, Nisan 1995, s. 48.
46. Muammer Kayahan, "Sağlıklı Yaşam ve Zeytinyağı", Bilim Teknik Dergisi, Nisan 1995, s. 48.
47. Muammer Kayahan, "Sağlıklı Yaşam ve Zeytinyağı", Bilim Teknik Dergisi, Nisan 1995, s. 48.
48. Hürriyet, 14 Mayıs 1997, Ayşegül Kartal, Zeytinyağı Kongresi.
49. Prof. Dr. Fehmi Tuncel, Bilim Teknik Dergisi, Ocak 1993.
50. Barbara A. Brehm, Your Health and Fitness, Fitness Management Magazine, 1990.
51. Kathleen Mullen, Some Benefits of Exercise, Medical Times, C.Brown Publishers, 1986.
52. Edward O. Wilson, Sociobiology: The New Synthesis, The Belknap Press of Harvard University Press, İngiltere, 1975, s. 123.
53. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E. P. Dutton, New York, 1978, s. 69.
54. Russell Freedman, How Animals Defend Their Young, E. P. Dutton, New York, 1978, ss. 66-67.
55. http://www. biomimicry. org/reviews_text.html
56. http://www.bfi.org/Trimtab/spring01/biomimicry.htm
57. http://www. biomimicry.org/reviews_text.html; Michelle Nijhuis, High Country News, 6 Temmuz 1998, c. 30, no.13.
58. Bilim ve Teknik Dergisi, Ağustos 1994, s. 43.
59. http://www. nature. com/cgi-taf/DynaPage. taf?file=/nature/journal/v409/n6818/full/409413a0_fs. html&_UserReference=C0A804EF46B465AFF2C953AE40623B641423
60. http://www. natlogic. com/resorces/nbl/v06/n22. html
61. http://www. biomimicry. org/reviews_text.html
62. http://www. biomimicry. org/reviews_text.html
63. http://www. rdg. ac. uk/AcaDepts/cb/96vincent.html
64. http://www. the-scientist.com/yr1991/july/research_910708.html
65. New York Times, 11 Aralık 2001.