Kitabın başından bu yana anlatıldığı gibi fedakarlık, imanı kavrayan her insanın üzerinde önemli bir vicdani sorumluluktur. Bu fedakarlık anlayışı, kişinin sahip olduğu maddi ve manevi herşeyi Allah'ın en razı olacağı şekilde sarf etmesini; hayatı boyunca karşılaştığı her konuda aklını, vicdanını ve iradesini en son sınırına kadar kullanmasını gerektirmektedir. Bir ömür boyunca hayırlarda yarışacak, güzel ahlakta takva sahiplerine önder olacak, her ne zorlukla karşılaşırsa karşılaşsın hiçbir yılgınlığa kapılmadan insanları iyiliğe çağırmaya ve kötülükten sakındırmaya devam edecektir.
Allah, iman sahiplerini yalnızca kendi ahlaklarını güzelleştirmekle sorumlu tutmamış, aynı zamanda onlara tüm insanların sorumluluğunu da yüklemiştir. Allah'tan korkan vicdan sahibi tüm Müslümanlar, bu sorumluluğu en güzel şekilde yerine getirebilmek için fedakarane bir ahlak göstermekle ve samimi bir çaba harcamakla yükümlüdürler. Bunun içinse, "Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çaba harcayanları sever."(Saff Suresi, 4) ayetiyle bildirildiği gibi, birbirlerine destek olmalı, her türlü zorluğa karşı birlik ve beraberlik içerisinde hareket etmelidirler. Allah, Kuran'ın "İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur."(Enfal Suresi, 73) ayetiyle, müminlerin birbirlerine destek olup yardım etmemeleri durumunda yeryüzünde "büyük bir bozgunculuk" oluşacağını bildirmiştir. Zulüm gören, adaletsiz uygulamalar altında ezilen insanların, zavallı kadınların, kimsesiz çocukların, bakıma muhtaç kimselerin sıkıntılarının giderilmesine ancak bu şekilde yardımcı olunabilinecektir. Güzel ahlakın tüm insanlar arasında yerleşik kılınması ise, hem tüm dünyada barış ve huzurun yaşanmasını sağlayacak, hem de buna vesile olan müminlere Allah Katında çok büyük bir ecir kazandıracaktır.
Allah, Kuran'ın "Rabbiniz'den olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) 'çaba gösterip-yarışın..."(Hadid Suresi, 21) ayetiyle insanlara cennet için kararlı bir hazırlık ve yarış içinde olmalarını bildirmiştir. Allah'ın rahmetini ve cennetini umabilecek kimseler hayatları boyunca her türlü fedakarlığı göze alarak, ihlasla Rabbimiz'in rızasını arayan, bu uğurda en fazlasını yapabilmek için rahmani bir yarış içerisine girenler olacaktır.
Kuran ahlakını ve vicdani sorumluluklarını bilerek, dünya hayatında bu gerçekleri gözardı eden bir insan, ahirette çok büyük ve telafisi mümkün olmayan bir pişmanlık yaşayabileceğini unutmamalıdır. Hayatını bencilce tutkularının peşi sıra giderek tüketen kimseler, ahiret ile karşılaştıklarında dünyaya bir kez daha geri dönüp mallarıyla ve canlarıyla Allah için fedakarlıkta bulunmak isteyecek; kazanç sanarak fedakarlıktan kaçındıkları, yığıp biriktirdikleri herşeyi cehennem azabından kurtulabilmek için fidye vermek isteyeceklerdir:
Gerçek şu ki, inkar edenler, yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa, bununla da kıyamet gününün azabından (kurtulmak için) fidye vermeye kalkışsalar, yine onlardan kabul edilmez. Onlar için acı bir azap vardır. (Maide Suresi, 36)
Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, ve onu barındıran aşiretini de; Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. (Mearic Suresi, 11-15)
Bu kimseler pişmanlıklarını ise şöyle dile getireceklerdir:
O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim." (Fecr Suresi, 23-24)
Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi." "Hesabımı hiç bilmeseydim." "Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi. "Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı." "Güç ve kudretim yok olup gitti." (Hakka Suresi, 25-29)
Ateşin üstünde durdurulduklarında onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir daha) geri çevrilseydik de Rabbimiz'in ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden olsaydık." (Enam Suresi, 27)
Her insanın dünya hayatında kendisine verilen süre içerisinde bu gerçekleri düşünmesi ve sonsuz hayatını tehlikeye atacak her türlü ahlaki zaaftan sakınması gerekmektedir. Dünyada cennet ahlakını yaşamadığı takdirde, kişi ahirette karşısına yalnızca sonsuz azaplarla dolu cehennemin çıkmasından korkmalıdır. Halbuki böyle bir sondan kurtulup, cennet nimetlerini kazanabilmek son derece kolaydır. Kuran'da bunun kolaylığı ve Rabbimiz'in kulları için en güzel olanı istediği "... Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz."(Maide Suresi, 6) ayetiyle bildirilmiştir. Yaşamlarının her anını Allah'ın rızasını kazanmak için geçiren müminler için dünyada ve ahirette güzel bir hayat, Allah'ın sevgisi, dostluğu ve yardımı vardır. Allah Kuran'da "bütün hayırların" bu kimseler için olduğunu bildirmiş ve onları içinde süresiz kalacakları eşsiz güzellikteki cennetlerle müjdelemiştir:
Ama ve onunla birlikte olan müminler, mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler; işte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluşa erenler onlardır. Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 88-89)
Sen Yücesin,
bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok.
Gerçekten Sen, herşeyi bilen,
hüküm ve hikmet sahibi olansın.
(Bakara Suresi, 32)