Müminin kalbi, boş ve yararsız şeylere ilgi duymaz ve bu tür şeylerle tatmin olmaz. İnkar edenler için çok büyük önem taşıyan dünya işleriyle müminler, Allah rızası için gerektiği kadar ilgilenirler. İşte bu nedenledir ki Kuran'da, müminler, "Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir" (Müminun Suresi, 3) diye tarif edilir.
Ayette, müminin boş ve yararsız bir konuşma veya olayla karşılaştığında bundan yüz çevirip, kendini faydalı bir işe kanalize etmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bu, her zaman Allah'ın rızasına en uygun tavırdır. Müminin bunu yapması için kendini hiç boş bırakmaması, sürekli dikkatli ve ne yaptığını bilen bir tutum içinde olması gereklidir. Basit insanlarla basit tartışmalara girmek, Kuran ahlakının menfaatleri dışında herhangi bir konunun mücadelesini vermek mümine yakışmaz. Kuran'da, örnek mümin tavrı şöyle tarif edilir:
'Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: "Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz" derler. (Kasas Suresi, 55)
Ki onlar, yalan şahitlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir. (Furkan Suresi, 72)
Mümin bir işi bitirdiği zaman da, hiç durmadan başka bir işle uğraşmaya başlamalıdır. "Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et. ve yalnızca Rabbine rağbet et" hükmü, bunu gerektirir. (İnşirah Suresi, 7-8)
Müminin itidalli olması öncelikle haddi aşmayarak yalnızca helal dairesi içinde hareket etmesini ifade eder. Bu, ilk bakışta genel bir sakınma hali gibi görünse de, gerçekte tutarlı bir ruh halini gerektirir. Çünkü mümin kimi zaman cahiliye ahlakını yaşayan kişilerin arasına girecek, onlarla muhatap olacaktır. Cahiliyenin hakim olduğu ortamlarda gereken davranışları göstermesi ve kendini cahiliye kültürünün etkisine bırakmaması, ölçülü ve olgun davranması gerekir.
Elbette yalnızca cahiliye ortamlarında değil, müminler arasında da ince düşünceyi ve itidali gerektiren durumlar vardır.
İman eden bir insan her an aklını kullanarak, aşırı ve sivri hareketlerden uzak durması gerektiğini bilir. Olaylar karşısında heyecanlanmayan, hiçbir zaman soğukkanlılığını kaybetmeyen bir karaktere sahip olmak için dikkat sarf eder. İmanın verdiği itidal ile akıldan uzaklaşmayan, ani üzüntü ya da sevinçlere kapılmayan bir karakter geliştirir ve bu konudaki kararlılığını her hareketinde gösterir. İman edenlerin söz konusu dengeli ve istikrarlı ruh halleri pek çok ayette tarif edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır. Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Hadid Suresi, 22-23)
Pek çok insan, başka insanlar tarafından görülmediği zamanlarda, tümüyle "yalnız başına" kaldığını düşünür. Oysa bu bir yanılgıdır. Çünkü Allah her zaman onun yanındadır ve yaptığı herşeyi görmekte ve duymaktadır. Allah'ın, insanın yaptığı tüm işleri yazmakla görevlendirdiği melekler de insana bütün hayatı boyunca şahittirler. Kuran'da bu durum şöyle haber verilir:
Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız. Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken. O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır. (Kaf Suresi, 16-18)
İnsanın her iki yanında görevlendirilen bu meleklerin yazdıkları, mahşer günü ortaya konur. ve insanlar, dünyada yaptıkları bu işlerden sorguya çekilirler. Kuran'da, o gün yaşanacaklar şöyle anlatılmaktadır:
Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse, O, kolay bir hesap (sorgu) ile sorguya çekilecek, ve kendi yakınlarına sevinç içinde dönmüş olacaktır. Kimin de kitabı ardından verilirse, O da, helak (yok olmay)ı çağıracak, Çılgın alevli ateşe girecek. Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları arasında sevinçliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha dönmeyeceğini sanmıştı. Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini çok iyi görendi. (İnşikak Suresi, 7-15)
İnsan, yaratılışı gereği unutkan bir yapıya sahiptir. Bu sebeple Allah, müminler arasında geçici bir borç ilişkisi olduğunda bunun şahitler gözetiminde yazılmasını emretmiştir:
Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahit tutun; eğer iki erkek yoksa, şahitlerden rıza göstereceğiniz bir erkek ve biri şaşırdığında öbürü ona hatırlatacak iki kadın (da olur). Şahitler çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar. Onu (borcu) az olsun, çok olsun, süresiyle birlikte yazmaya üşenmeyin. Bu, Allah Katında en adil, şahitlik için en sağlam, şüphelenmemeniz için de en yakın olandır. Ancak aranızda devredip durduğunuz ve peşin olarak yaptığınız ticaret başka, bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış-veriş ettiğinizde de şahit tutun. Yazana da, şahide de zarar verilmesin. (Aksini) Yaparsanız, o, kendiniz için fısk (zulüm ve günah)tır. Allah'tan sakının. Allah size öğretiyor. Allah herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 282)
Başka bir ayette de, bu borcun bağışlanmasının daha hayırlı olacağı şöyle haber verilir:
Eğer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elverişli bir zamana kadar süre (verin). (Borcu) Sadaka olarak bağışlamanız ise, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. (Bakara Suresi, 280)
Allah, müminleri verdikleri sözleri tutmakla yükümlü kılmıştır. Bir ayette şöyle denir: "... Ahde vefa gösterin. Çünkü ahid bir sorumluluktur." (İsra Suresi, 34)
Çünkü güvenilir olmak, müminin önde gelen vasıflarından biridir. Tüm resuller kavimlerine kendi güvenilirliklerini göstermişler, dürüst ve ahlaklı kişiler olarak tanınmışlardır. Bu durumda, güvenilirliğin önemli bir parçası olan ahde vefa büyük önem taşır.
Mümin verdiği sözleri tutmalı, gerçekleştiremeyeceğini düşündüğü vaatlerin altına ise hiç girmemelidir. Ayette bu konu çok açık bir biçimde şöyle bildirilmektedir:
Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah Katında bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti). (Saff Suresi, 2-3)