PKK terör örgütü ve onun PYD, YPG, YPS, HPG, SDG, PJAK vs. gibi kolları, bugün Türkiye'nin güneydoğusunda, Suriye ve Irak'ın kuzeyinde, İran'ın güneybatısında bağımsız bir komünist Kürdistan devleti kurmayı hedefleyen Marksist, Leninist ve Stalinist bir yapılanmadır. Örgütün temel hedefi, Kürt milliyet ve etnisitesini araç olarak kullanarak birinci aşamada bölgeye, ardından Türkiye geneline, nihai olarak da tüm bölgeye komünist sistem ve ideolojiyi hakim kılmaktır.
(Konuyla ilgili detaylı bilgi için Harun Yahya (Adnan Oktar)'ın "Komünist Kürdistan Tehlikesi" ve "Amerika'nın Göremediği PKK" eserlerine başvurabilirsiniz.)
PKK hareketi, her yönüyle, günümüzde dünya üzerindeki en büyük silahlı komünist kalkışmadır. Ne var ki uluslararası toplumun desteğini alabilmek, ona şirin görünmek ve doğrudan tepkilere maruz kalmamak amacıyla bu komünist kalkışmayı şu aşamada demokratik bir özgürlük hareketi kisvesi altında sürdürmektedir. Nihai hedefine ulaşana kadar da bu iki yüzlü tutumunu sürdürmede kararlı görünmektedir.
PKK, 40 yıla yakın bir süredir binlerce kanlı terör eylemini gerçekleştirirken onbinlerce masum insanı alçakça ve acımasızca öldürmüştür. Bu eylem ve kalkışmalarında örgüt her dönem, dünyadaki komünist, sosyalist ve sosyal demokrat iktidarların, örgüt, parti ve kuruluşların, Darwinist-ateist derin devlet yapılanmalarının maddi ve manevi desteğini almıştır. Halen de en yoğun biçimde bu desteği almayı sürdürmektedir.
Bu güçlerin kontrolündeki basın ve medya organları, siyasiler, gazeteci ve yazarlar, akademik çevreler, strateji ve düşünce kuruluşları da her dönemde PKK lehinde geniş çaplı yürüttükleri algı operasyonlarıyla komünist örgüte gereken imaj ve propaganda desteğini sağlamaktadır.
PKK gibi Marksist-Leninist-Stalinist bir terör yapılanmasının günümüzde komünist ideolojinin temel prensiplerini gözeterek, onun eylem ve propaganda yöntemlerini kullanarak geniş çaplı bir kalkışma yürütüyor olması, komünizmin gerçekte hiçbir dönemde yok olmadığının en açık ve güncel kanıtlarındandır. Her devirde sinsice pusuda bekleyen komünizm, uygun ortam, fırsat ve şartları bulduğunda derhal harekete geçerek nihai hedefine ulaşmaya çalışır. PKK da bunun en son örneğidir.
Bugün PKK'ya destek veren birçok çevre, bölgedeki Müslüman Kürt halkını, bu komünist kalkışmaya alet edebilmek için örgütü Kürt halkının temsilcisi, militanlarını da halkının bağımsızlığı ve toprakları için savaşan özgürlük kahramanları gibi göstermeye çalışmaktadır.
Başta İngiliz derin devletine bağlı çeşitli düşünce kuruluşları, basın ve yayın organları, siyasi analistler bu çarpıtma ve dezenformasyonun öncülüğünü ve organizasyonunu yürütmektedir. BBC, The Guardian, Financial Times, Independent, The Economist... gibi İngiliz medya organları, doğrudan İngiliz derin devletine danışmanlık hizmeti veren Chatham House gibi düşünce kuruluşları, bunların öncülüğünü yapmaktadır. Bu çevreler, PKK'yı öven, örgütü mağdur, kahraman, özgürlük savaşçısı gibi göstererek dünya kamuoyunu yanıltan yazı ve makaleleleri, düşünce ve açıklamaları her geçen gün daha da artan bir yoğunlukta ve agresif bir pervasızlıkla öne sürmektedir.
Görüldüğü gibi olayları önyargı ile değerlendiren bir kısım çevreler, PKK’nın şiddeti bıraktığı yanılgısını yaymaya çalışmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda, Türkiye Hükümeti’nin terörün son bulması için bir çözüm süreci yürüttüğü doğrudur. Ancak bu süreçte PKK’nın şiddeti durdurduğu bilgisi doğru değildir. Çözüm sürecinin başladığı tarihten sonra da, PKK’nın eylemleri devam etmiştir. Örneğin sadece 2013’ün ilk 6 ayında PKK’nın 154 eylem yaptığı bilinmektedir. Bunlar arasında, yol kapamak, yolu açmak isteyen güvenlik görevlilerine ateş açmak, iş yerlerini ve iş makinalarını yakmak, hidroelektrik santrallerine, karakollara, polis araçlarına silahlı saldırı düzenlemek, mayın patlatmak, okul yakmak, haraç kesmek, işçileri, öğretmenleri, savcıları ve askerleri kaçırmak gibi eylemler bulunmaktadır.152 Haziran 2014 tarihinden itibaren ise bu eylemlerde belirgin bir artış olmuştur.
1. Sabah, 20.08.2015 |
2014 Ekim ayının başında ise, 2 gün içinde, PKK tüm Türkiye’yi yakıp yıkmaya kalkışmıştır. 6-8 Ekim olayları olarak adlandırılan bu kalkışmada 35 ilde anarşi çıkmıştır. 40 kişi hayatını kaybetmiştir. 2 emniyet görevlisi şehit olmuştur. 221 sivil, 139 güvenlik görevlisi yaralanmıştır. 212 okul binası, 67 emniyet binası, 25 kaymakamlık binası, 29 parti binası, çocuk yuvaları, Kızılay kan merkezleri, belediye binalarının aralarında olduğu 780 bina, bütün toplam olarak da 1113 bina yakılmış veya tahrip edilmiştir. Şiddet eylemlerinde özel araçlar, belediye araçları, ambulanslar ve polis araçları yakılmış ve toplamda 1177 araç kullanılamaz hale getirilmiştir.
Çözüm Süreci Boyunca PKK 'nın Eylemleri Devam Etti |
1. Aydınlık, 09.12.2013 |
Çözüm sürecinin başladığı tarihten sonra da, PKK’nın eylemleri devam etmiştir. Örneğin sadece 2013’ün ilk 6 ayında PKK’nın 154 eylem yaptığı bilinmektedir. |
Kalkışma sırasında 17 yaşında gençleri sokak ortasında linç ederek öldüren PKK’lıların öfke ve nefret ruhu, otopsi raporunda iyice açığa çıkmıştır.153 Gençlerin üzerinde onlarca bıçak darbesi, kurşun yarası, ezilme tespit edilmiştir. Bir kişi üçüncü kattan aşağı atılmış, birinin cesedi yakılmış, birinin boğazı kesilmiştir. PKK’yı sempatik göstermeye çalışan kesimlerin, PKK’lıların 17 yaşında gençleri önce linç edip, 3. kattan aşağı atıp, sonra yakıp sonra da boğazını kesmesini görmezden gelmesi vicdan yaralayıcı bir durumdur.
Haziran 2014'ten İtibaren PKK'nin Eylemleri Arttı |
1. Yeniçağ, 10.12.2013 |
Haziran 2014'ten itibaren PKK, okul yakma, yol kapama, araç yakma, asker, polis kaçırma, bomba patlatma gibi terör eylemlerini arttırmıştır. |
2015 yılı ise PKK’nın sözde çözüm sürecini daha güçlü savaşmak için kullandığını açıkça gözler önüne sermiştir. Şehirlere yığılan silah, bomba, patlayıcı, roket atar, uçak savarlar tüm şiddetiyle askere, polise, sivillere yönelmiş, PKK tarihinin belki de en büyük silahlı kalkışmalarından birini başlatmıştır.
PKK hakkındaki gerçekleri örtbas etmeye, çarpıtmaya, insanları yanıltmaya ve gözlerini boyamaya yönelik yürütülen dünya çapındaki algı operasyonu son derece sistemli, kapsamlı ve dev boyutlarda olabilir. Ancak, yalnızca örgütün kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan'ın çeşitli zamanlarda yazılı ve sözlü olarak yaptığı açıklamalar dahi PKK'nın gerçek ve karanlık yüzünü çok net bir biçimde gözler önüne sermeye yeterlidir.
6-8 Ekim 2014 Olayları | |
1. Posta, 08.10.2014 | 3. Sabah, 14.03.2015 |
2014 Ekim ayının başında 2 gün içinde, PKK tüm Türkiye’yi yakıp yıkmaya kalkışmıştır. PKK’lıların öfke ve nefret ruhu, kalkışma sırasında 17 yaşında gençleri sokak ortasında linç ederek öldürmeleriyle iyice açığa çıkmıştır. |
Belirttiğimiz gibi, PKK'nın gerçek komünist Stalinist kimliği, oluşturulmaya çalışılan sahte sempatik imaja zarar vermemek için insanlardan gizlenmeye çalışılmaktadır. Oysa örgütün kurucu lideri Abdullah Öcalan'ın bizzat sarfettiği ifadeler, PKK'nın kendini bütünüyle Marksist, Leninist, Stalinist ideolojiye adamış gözü dönmüş bir komünist yapılanma olduğunu açık seçik ortaya koymaktadır. Öcalan'ın bu konudaki ifadelerinden bazıları şöyledir:
PKK, Marksizm-Leninizm geleneğine uygun bir gelişme yaşamıştır. Bundan sonrası açık ki etle tırnak gibi birbirinden ayrılmayan bu miras üzerine şekillenecektir.154
Lenin 1900'de ne ise ben de 21. yüzyıl sosyalizmini temsil ediyorum, reel sosyalizmle savaşarak, emperyalizmle savaşarak yeni sosyalizmi inşa ediyorum.155
Bizim ortamımızda sosyalizmin ve komünizmin ölçüleri egemendir. Sosyalizmde herkese emeği kadar verilir. Bu, parti (PKK) içinde de geçerlidir. Bu, komünist toplumun kuruluşuna kadar da geçerli olacaktır.156
PKK parti kongresinden bölücü terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın resimleri. PKK'nın komünist olmadığını iddia edenler bu resimlere dikkatlice bakmalıdır. Üzerinde orak çekiç amblemi olan kızıl PKK bayrağının yanı başında Lenin ve Engels'in resimleri dikkat çekmektedir. |
PKK`nın 1978`deki kuruluş kongresinde konuşan Öcalan, Marksist-Leninist ideolojiyi nasıl rehber aldıklarını şöyle anlatmaktadır:
Marksist-Leninist teori çok iyi özümsenmelidir. Önder kadrolar sık sık Marksizm’e müracaat etmeli, Marksizm'in uygulanmasını başlangıç şekli yapmak için bu öğretiyi gerçekten özümsemeliler... Biz komünizmi siyasal sorunun çözümlenmesinde daha çok bir eylem kılavuzu olarak ele alacağız. Mutlaka böyle bir öğretinin temsilcisi olarak, böyle bir öğretinin savunucusu olarak, bunun en önemli koşulu olarak bulunulan ülkenin siyasal iktidar meselesine uygulayarak, mevcut iktidarı parçalamada bir araç olarak, bir eylem kılavuzu olarak kullanarak üzerimize düşeni yapacağız.157
Bölücü örgütün elebaşı Öcalan 1 Mayıs 1982 tarihli konuşmasında da şunları söylemektedir:
Ne kadar elverişsiz koşulları yaşarsa yaşasın, işçi sınıfının objektif gücüne ve onun eylem kılavuzu olan bilimine, Marksizm-Leninizm’e dayanmak zorundadır ve dikkat edilirse bizim varlık nedenimiz tümüyle bu gerçek etrafında oluşmuştur... Eğer o aşiret duvarları, o feodal çitler aşılmasaydı, modern düşünce, en devrimci düşünce olan Marksizm-Leninizm kafalarımıza oturmayacaktı.158
Öcalan, kanlı komünist liderlerden övgü ile bahsetmektedir:
İşte proletaryanın kahramanları Marks ve Engels. İşte onun teorik, siyasal dahisi Lenin ve yine onun pratik ustaları Stalin, Ho Chi Minh ve Mao. Ve bunların önderliğinde yürüyen birçok ulusal ve enternasyonalist kahraman. İnsanlığın özgürlük bilincini ayaklandıran, örgütlendiren ve halk ordusu denilen orduları ortaya çıkaran bu büyük kahramanların insanlık tarihindeki yeri gerçekten büyüktür.159
PKK'nın Marksist-Leninist-Stalinist komünist ideolojinin 21. yüzyıldaki en sadık takipçisi ve en kapsamlı uygulayıcısı olduğu gerçeği, Abdullah Öcalan'ın ifadelerinde çok net bir biçimde görülmektedir. |
Kitabın genelinde, komünist hareketin başvurduğu silahlı ve bombalı propaganda, terör, şiddet, isyan, ayaklanma, boykot, kışkırtma, ajitasyon, örgütlenme gibi temel yöntemleri çok sayıda örnekle ve komünist liderlerin bizzat kendi ifadelerinden alıntılarla ortaya koyduk. 40 yıla yakın bir süredir binlerce kanlı eylemin ve on binlerce cinayet ve katliamın sorumlusu olan PKK da bu komünist yöntemleri harfiyen uygulamaktadır. Örgütün daimi lideri Abdullah Öcalan çeşitli dönemlerdeki ifadelerinde bu gerçeği şöyle belirtmektedir:
Silahlı mücadele, halk ayaklanması ve örgütlenme son derece iç içe gelişen, birbirlerini zorunlu kılan özelliğe sahiptirler...160
Biz ulusal kurtuluş mücadelesini böyle gelişmiş savaş düzeyine ulaştırmak için ise silahlı propaganda ile başlanması gerektiğini, ajitasyon, propaganda ve örgütlenme görevlerinin başarılmasının temel aracının silahlı propaganda olacağını, devrimci yapının yaratılmasında temel iskele görevini silahlı propagandanın göreceğini belirtiyoruz..161
Bu konuda Ho Chi Minh, 1944’lerden önceki Vietnam koşullarında; ‘...Ne bir gerilla savaşını ve ne de bir halk ayaklanmasını başlatabiliriz. Ama bunları hazırlamak için silahlı propaganda uygulamaya ihtiyacımız vardır’ der. Kürdistan koşullarında bu daha da açık ve dayatıcı bir gerçektir...162
Bugüne kadar binlerce kanlı terör eylemine, on binlerce cinayet ve katliama, suikaste imza atmış PKK, hain komünist ideallerine ulaşmada bizzat Lenin'in öne sürdüğü şiddet ve terör yöntemini izlemektedir:
İlkesel olarak terörü hiç bir zaman reddetmedik ve reddedemeyiz. Terör, çarpışmanın belli bir anında, askeri güçlerin içinde bulunduğu belli bir durumda ve belirli koşullar altında kesinlikle işe yarar ve hatta zorunlu savaş yöntemlerinden biridir...163
Biz, şiddet ve terörü ilkesel olarak hiç reddetmeksizin, kitlelerin doğrudan katılımını hesaplayan ve bu katılımı sağlayacak olan şiddet kullanım biçimlerinin hazırlanması çağrısında bulunduk.164
Lenin, henüz 1906 yılında, yani Bolşevik Devrimi'nden 11 yıl önce Proletari dergisinde, silahlı mücadele, iç savaş ve devlet görevlilerine yönelik suikast yapma yöntemlerini savunduğu yazısında şunları söylüyordu:
Bir Marksist, kendini sınıf mücadelesine dayandırır, toplumsal barışa değil. Belirli keskin siyasal ve iktisadi bunalım dönemlerinde, sınıf mücadelesi doğrudan bir iç savaş, yani toplumun iki kesimi arasındaki silahlı mücadeleye doğru gelişme gösterir. Böyle dönemde Marksistler, iç savaştan yana yerlerini almak zorundadırlar. İç savaşın herhangi bir ahlaki suçlaması, Marksist açıdan kesinkes benimsenemez.
... Bizim ilgilenmekte olduğumuz olgu, silahlı mücadeledir; bu mücadele, bireyler ve küçük gruplar tarafından yürütülmektedir.... Silahlı mücadele, birbirlerinden kesinkes olarak ayrılması gereken, farklı iki amaca yöneliktir; önce, bu mücadele kişilere, liderlere ve ordu ve polisteki görevlilere suikast yapmayı amaçlar, ikinci olarak, hem hükümete ait, hem de özel kişilere ait para kaynaklarına el koyar.165
Lenin'in aşağıdaki ifadeleri okuduğunda bugünkü PKK terörünü tarif ettiği hayretle görülecektir:
Polisleri, askerleri, devlet memurlarını öldürmek, devlet kurumlarında yangınlar çıkartmak... Devletin hazinelerinden paraları almak... Devrimci komünist güçler yenilmez silahlı bir güç olarak ortaya çıkmalı, insanları öldürerek, bombalayarak, binaları havaya uçurarak korku yaymak ve bu şekilde toplumun üzerinde komünist diktatörlüğünü teşkil etmek iktidara ulaşmamızın önemli unsurlarındandır.166
Propogandacılar her grubu basit bomba formülleriyle donatmalılar. Onlara işin mahiyeti hakkında açıklamalar yapmalı ve gerisini onlara bırakmalılar. Gruplar derhal askeri eğitimlerine, operasyonlara katılarak başlamalılar. Bazıları bir casusun öldürülme işini veya bir polis karakolunu basma görevini üstlenmeli. Bir kısmı ise banka soymalı.167
Tüm bu bilgiler bize PKK'nın Marksist-Leninist-Stalinist komünist ideolojinin 21. yüzyıldaki en sadık takipçisi ve en kapsamlı uygulayıcısı olduğu gerçeğini bir kez daha göstermektedir.
PKK, tüm komünist oluşumlar gibi, komünizmin temel ateist-materyalist görüş ve felsefesini her yönüyle benimsemiş bir terör örgütüdür. Dolayısıyla, dine, dini kurumlara, dini kavramlara ve her türlü mukaddes değere karşı cephe almıştır. Karşı olmanın da ötesinde dine büyük bir kin, nefret ve öfke besleyerek hak dinleri Marksist-komünist idealler karşısında en büyük engel ve düşman olarak görmektedir.
Wall Street Journal'da, 24 Temmuz 2015 tarihinde Matt Bradley ve Joe Parkinson tarafından hazırlanan makalede PKK'lılar, doğrudan "Amerika'nın MARKSİST müttefikleri" olarak tanımlanmakta ve örgütün Marksist yapı ve ideolojisi detaylı biçimde tanıtılmaktadır. "(PKK'lı) Savaşçılar sıklıkla, Öcalan'ın yazılarının zorunlu eğitiminden edindikleri Marksist devrim sözcüklerini kullanırlar"168 ifadeleri de yine aynı makalede yer alır.
PKK'nın ateist-materyalist, din düşmanı zihniyeti, örgütün kurucusu ve daimi lideri Abdullah Öcalan'ın kitaplarında ve çeşitli tarihlerde yaptığı konuşmalarda çok net bir biçimde dile getirilmektedir.
Aşağıda geçen ifadelerden Yüce Allah'ı tenzih ederiz.
Öcalan, 13 Eylül 1998 günü Şam'da 60-65 kadar teröriste hitaben yaptığı konuşmasında şunları söylemektedir:
"Kızlarımız, kadınlarımız, annelerimiz çocukça ve ahmakça hareket ediyor. ... Kadınlarımız, açıkça söylüyorum dinin etkisinde kalarak pasifleşmiştir.
... Bizim din ile ilişkimiz yok. Halkımız Tanrı’dan, ideolojiden kopmalıdır. Ben çok uğraştım sonunda Tanrı’dan koptum. Tanrı’yı aştım. Böylece Abdullah Öcalan olabildim. İslam kadınımıza bir şey vermemiştir. Bunun yerine sosyalist ahlakı koyacağız.
... Lise dönemlerinde büyük felsefik bunalımı yaşadım. Tanrı ile savaşı verdim, bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum.169
Öcalan, “Sanat ve Edebiyatta Kürt Aydınlanması” isimli kitabında, çocukluğundan beri bilimsel olarak gördüğü Marksizmi benimsediğini söylerken şu hezeyanları sarfetmektedir:
Yukarıda Tanrı olsaydı, beni yine yanlış yola sevk edecekti. Allah da Kürtler için değildir, Kürtleri şaşırtıyor. Kürtlerin Allah`ı da onları yanlış yola sevk ediyor. Bunun için ben kendi kendimin tanrısıyım.170
Öcalan, 'Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa' isimli kitabında da aynı din karşıtı hezeyanlarını sergilemeyi sürdürmektedir:
Dini söylem, ALLAH, peygamber ve melek gibi kavramlar dönemin siyasi literatürüdür.171
Allah bir nevi ortaçağın feodal manifestosudur, temel yasası ve bildirgesidir.172
Namazın kendisi de genel anlamda bir tiyatrodur.173
Wall Street Journal, 24.07.2015 |
Yüce Allah'ı tenzih ederiz.
PKK’nın bu din düşmanlığı, Ortadoğu’da 100 yılı aşkın süredir başta İngiliz derin devleti olmak üzere dünya derin devletleri tarafından planlanan Armageddon savaşı için de kullanışlı bir piyon haline gelmesini sağlamıştır. Ortadoğu’yu Müslümanlardan arındırmayı amaçlayan bu planda PKK gönüllü ve paralı militan konumuna gelmiştir. Nitekim Öcalan’ın son dönemlerde geliştirdiği “Batı yanlısı” görünümün altındaki sebep de budur. Öcalan, komünist Kürdistan’ı inşa edebilmek için Armageddon hayali kuranlarla işbirliği yapabileceğini görmüş ve kendisini Batı’nın, Hristiyan ve Musevilerin destekçisi gibi göstermeye çalışmıştır. Bu konudaki dikkat çekici sözlerinden biri ise şöyledir:
İslam'ın unutulur, inkar edilir kıldığı bu halk (Kürtler), tüm tarikatçı yapılanmalara karşı Armageddon'da ağırlıklı olarak Hristiyanlar ve Musevilerin yanında yer alacaktır.174
Bu sözlerin anlamı açıktır. Dünya derin devletinin Ortadoğu’da radikalizmi bahane ederek Müslümanlara karşı yürüttükleri savaşta PKK kiralık katil olarak kullanılmayı kabullenmektedir. Bunun karşılığında beklentisi ise derin dünya devletinin komünist Kürdistan kurulmasına vereceği destektir.
Son dönemlerin sıkça duyulan propaganda cümlelerinden biri de “PKK, Batı’nın bölgede güvenebileceği tek demokratik, laik yapılanmadır” safsatasıdır. PKK’nın demokratik olmak bir yana, en küçük bir eleştiriye dahi öldürerek cevap verdiği bilinen bir gerçektir. PKK’nın “laik” olduğu iddiası da Batılı halkların PKK’ya sempati duymasını sağlamak için seçilen özel bir üsluptur. Böylece Batı’ya, “Ortadoğu’daki aşırı, radikal İslami örgütlere karşı size benzeyen bir tek biz varız” mesajı verilmektedir. Oysa PKK laik değildir, din düşmanıdır. Sadece İslam’a değil, Hristiyanlığa ve Museviliğe de düşmandır. Laiklik halklara ibadet ve inanç özgürlüğü sağlar ve en güzel, en doğru hali Kuran’da tarif edilmiştir. Kuran’a göre her insan dilediği gibi dinini yaşamakta özgürdür. PKK’nın öngördüğü sistemde ise her insan Marksist-Leninist-Stalinist dogmaya göre yaşamak zorundadır.
Bugün, hepsi ABD-Avrupa eksenli olan bir kısım popüler medyanın, çeşitli hükümet üyelerinin, siyasi, bürokrat ve akademisyenlerin, bazı düşünce kuruluşlarının işbirliğiyle dünya çapında bir yalan kampanyası yürütülmektedir. Bu kampanyada PKK terör örgütünün, sözde "Kürt halkı için savaşan kahraman özgürlük savaşçıları" olduğu yalanı yoğun biçimde işlenmektedir.
Dünya üzerindeki birçok insan da, kendi ülkesi ve gündemi dışında gelişen bu olay hakkında yeterli ve doğru bilgiye sahip olmadığından, doğal olarak, bu toplum mühendisliğinin etkisi altında kalmakta ve bu yalanlara inanarak destek vermektedir. Zaten kampanyanın amacı da, PKK terör örgütünün ihtiyacı olan bu uluslararası toplum desteğini sağlamak ve onunla mücadele eden legal devlet güçlerini baskı altında bırakmaktan ibarettir.
Oysa çok kapsamlı araştırmaya gerek kalmadan, belli somut ve temel gerçekler ortaya konduğunda, PKK'nın kesinlikle Kürt halkının temsilcisi olmadığı, tam tersine Kürtleri baskı altına alan komünist-anarşist bir yapılanma olduğu ve Batılı derin devletler tarafından yalnızca Ortadoğu'daki yeni dizayn için kullanılan bir araç olduğu rahatlıkla görülecektir. Unutmamak gerekir ki, şu anda PKK’nın fiili hakimiyeti altındaki Kuzey Suriye’nin Kürtleri akın akın PKK’dan kaçmakta ve Türkiye ile Kuzey Irak’a sığınmaktadır.
Türkiye, Suriye, Irak, İran gibi ülkelerde yaşayan Kürt kökenli insanların ezici çoğunluğu dindar Müslümanlardır. Kürt halkı, aile bağları güçlü, ahlaki değerlerine, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı muhafazakar insanlardır.
PKK ise tam aksine–yukarıdaki satırlarda da açıkladığımız gibi–aileyi, dini, ahlakı ve her türlü manevi değeri reddeden Marksist dünya görüşüne sahip bir terör örgütüdür. Şu an her ne kadar aldatıcı bir "demokratik", "özgürlükçü" hareket maskesi ardına gizlense de, kurulduğu 27 Kasım 1978 tarihinden bu yana ideolojisinden en ufak bir sapma göstermeden ilerlemektedir.
Yeni Şafak, 09.03.2009 Kürt kökenli vatandaşlarımızın ezici çoğunluğu dindar Müslümanlardır. 2009 yılında Diyarbakır'da düzenlenen Kutlu Doğum programına katılan 80 bin kişi, Kürt toplumunun dindarlığına güzel bir örnek oluşturmuştur. |
Kadın kıyafetleri giyen PKK militanları |
Kurulduğu günden bu yana kanlı terör eylemleriyle 40.000'den fazla insanın şehit olmasına neden olmuş PKK'nın en temel vasfı acımasız, kalleş bir cinayet örgütü olmasıdır. Ayrıca, kendisine itiraz eden, direnen ya da desteklemekten kaçınan 18.000 kişi de örgüt içi infaz neticesinde öldürülmüştür. Sadece 2015 yılının ikinci yarısında 200'ün üzerinde masum asker, polis, korucu ve sivil PKK tarafından kahpece şehit edilmiştir.
PKK diğer yandan, Asya-Avrupa uyuşturucu trafiğinin Ortadoğu'daki en büyük ayağıdır. Uyuşturucu trafiğinin kontrolü örgütün en büyük finans kaynağıdır. ABD Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili olarak şu bilgiyi vermektedir:
Şubat 2012'de, ABD Hazine Bakanlığı, PKK mensuplarının, Moldova ve Romanya'da üslenmiş önemli uyuşturucu trafiği ağlarını yönettiğini rapor etti. Temmuz'da, tahminen 1700 Türk polisi ve askeri, güneydoğu Türkiye'de PKK'nın uyuşturucu trafiğine vurulan büyük darbeye katıldı.175
Bunların ötesinde PKK, kendi bünyesinde her türlü ahlaksızlığı, cinsi sapıklığı meşru gören, tasvip eden bir yapılanmadır. PKK militanları girdikleri çatışmalarda başları sıkışınca kadın kıyafetleri giyip makyaj yapıp kaçabilecek derecede kendilerini aşağılık konumlara sokabilmektedir.
Cinayet, uyuşturucu ticareti, ahlaksızlık, kalleşlik, şerefsizlik gibi her türlü sapkınlığı meşru gören böyle mafyavari kanlı bir terör örgütünün Allah'tan korkan imanlı, asil, onurlu Müslüman Kürt insanını temsil ettiğini iddia etmenin akıl, mantık ve vicdanla örtüşen hiçbir yönü yoktur. Kürt vatandaşlarımız, desteklemek şöyle dursun böyle bir yapıdan yaklaşık 40 yıldır tüm varlığıyla rahatsız olmuş ve PKK’ya gücü yettiğince karşı durmuştur.
Milliyet, 28.08.2015 PKK, kalleş bir cinayet örgütüdür. Kendi bünyesinde her türlü ahlaksızlığı meşru gören, tasvip eden mafyavari bir yapılanmadır. |
PKK, gönüllü olarak kendisini desteklemeyeceğini bildiği Kürt halkının desteğini zorla alabilmek için kurulduğu günden beri her türlü baskı, tehdit, zulüm, işkence ve infaz yöntemini devreye sokmuştur.
PKK 1980’lerde adını Türklere değil Kürtlere yaptığı terör eylemleri ile duyurmuştur. Strateji olarak önce Kürtler arasında dehşet salmayı, bu yolla güç tesis etmeyi benimsemiştir. İlk hedefi, kendisine muhalif veya alternatif olan diğer Kürt örgütler ve siyasi hareketler olmuştur. Bunları acımasız cinayetlerle bertaraf ettikten sonra, sivil Kürt halkına yönelmiş ve eylemleriyle “Biz burada devletten daha güçlüyüz, bizim yanımızda olmazsanız size yaşam hakkı tanımayız” mesajını vermiştir. Bugün de hala aynı tutumuyla Kürtlerin bir kısmını etkisi altında tutmaktadır.
PKK’nın kadın, çocuk ayırt etmeden masum Kürt halkını hedef alan eylemlerinden bazıları şunlardır:
20 Ağustos 1987'de Mardin’de Şehmus Arık isimli Kürt vatandaşın evini basıp kalaşnikoflarla katliam yapan PKK'lılar 2’si kadın, 3’ü çocuk olmak üzere 5 kişiyi öldürdü. 4 aylık Hamza öldürüldüğünde beşikte uyuyordu.
9 Temmuz 1989'de Diyarbakır'ın Kırım Köyü'ne baskın düzenleyen PKK'lı teröristler 3 yaşındaki bir kız çocuğunu da öldürdü.
10 Mayıs 1988'de Mardin'in Nusaybin ilçesinde 15 sivil Kürt vatandaşı öldüren PKK 6 çocuğa da acımamıştı. Kız bebeklerden birisi beşiğinde uyurken katledilmişti.
10 Haziran 1990'da Şırnak'ın Çevrimli Köyü'ne saldıran PKK 27 sivili katletti. Teröristlerin öldürdüğü 27 kişinin 11'i ise çocuktu.
19 Ağustos 1992'de Diyarbakır'ın Lice ilçesine sivil vatandaşlara saldıran PKK kundaktaki bir bebeği de makineli tüfekle taradı.
22 Ekim 1993'de Siirt'te 22 Kürt vatandaşımızı katleden PKK'nın hedefinde yine kadın ve çocuklar vardı. Baskında 13'ü çocuk ve 9’u kadın, sivil insanlar hunharca katledildi.
24 Temmuz 1994'de Van'da Atabinen Köyü'nü basan PKK'lı teröristlerin hedefinde yine kadın ve çocuklar vardı. 6 kadını yataklarında katleden PKK, annelerinin yanında uyuyan 3 bebeği de öldürdü.
On yıllardır Kürt halkının kabusu haline gelen komünist terör örgütünün şehit ettiği insanların büyük bir çoğunluğu Kürtlerden oluşmaktadır. Örgüt, Kürt esnaf ve işadamlarını ağır haraca bağlamakta, mallarını gasp etmekte, savunmasız ve çaresiz Kürt ailelerin çocuklarını silah zoruyla dağa kaçırarak PKK militanı yapmaktadır. Türkiye Şanlıurfa Valiliği Kürt ailelerden gelen bilgiler doğrultusunda 2015 yılı içinde yalnızca 6 ay içinde tam 3.000 çocuğun silah zoruyla dağa kaçırıldığı bilgisini vermiştir.
PKK, çatışma ve eylemleri sırasında sivil Kürt halkını silah zoruyla canlı kalkan yapmaktadır. Bu sayede bir yandan masum vatandaşlarımızın ardında haince saklanırken bir yandan da sivil Kürt zayiatını artırarak olaya sözde halk hareketi görünümü vermeyi amaçlamaktadır.
Star, 11.06.2015 |
PKK’nın amacı, Türkiye’yi bölmek ve Türk toprakları üzerinde komünist bir Kürdistan kurmak iken, Türk topraklarında yaşayan Kürt halkı asla böyle bir şey istememektedir. 2015 yılının Eylül ayında Kürtlerin yaşadığı Güneydoğu bölgemizde yapılan bir anket, halkın sadece %6’sının bölünme taraftarı olduğunu göstermiştir. Ki bu kardeşlerimizin de büyük çoğunluğu PKK'nın baskı ve tehdidinden kaynaklanan korkudan ötürü böyle bir görüş bildirmek zorunda kalmaktadır.
Görüldüğü gibi PKK ne Kürtlerin meşru bir temsilcisi ne de etnik temelli bir Kürt özgürlük hareketidir. "Kürdistan toprakları", "Kürt sorunu", "Kürt hareketi", "Kürtlerin özgürlük mücadelesi", "Türk-Kürt savaşı" gibi hayali kavramlar PKK ve destekçilerinin nihai komünist Kürdistan hedefine ulaşmak için kullandıkları algı araçlarıdır.
Kürt kökenli kardeşlerimiz Türkiye'nin her yerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimlikleriyle, hiçbir ayrıma uğramadan özgürce birinci sınıf vatandaş olarak yaşamlarını sürdürmektedir. Kürt vatandaşlarımızı Türkiye'den kopararak komünist Kürdistan sınırları içinde yaşamaya mecbur kılmanın, yüzlerce yıldır özgürce yaşadıkları topraklara pasaport ve vizeyle girmek isteyebileceklerini düşünmenin hiçbir mantığı yoktur.
Sonuçta, Kürtlere yapılacak en büyük kötülük ve vicdansızlık, onları, en başta sözünü ettiğimiz çevrelerin yaptığı gibi, PKK'yla eş tutup bu alçak cinayet şebekesinin insafına teslim etmek olacaktır.
Lenin, Stalin, Mao, Pol Pot gibi tüm komünist liderlerin ortak yönlerinden biri, muhaliflerine karşı acımasız tutumlarıdır. Komünist ülkelerin tarihi, sadece liderden ve politbürodan farklı düşündükleri için esir kamplarına sürülen milyonlar, acımasızca katledilen on binler, siyasi suikastler, sokak ortasında, halka açık gerçekleştirilen işkencelerle doludur. Kendisini 21. yüzyılın Lenin’i olarak gören Öcalan’ın tarihinde de, beraber yola çıktığı arkadaşları da dahil olmak üzere, binlerce muhalifin kanının izi vardır.
Öcalan’ın bizzat kendi mahkeme ifadelerine, PKK yöneticilerinin açıklamalarına ve örgütten ayrılanların beyanlarına göre, PKK’nın örgüt içi infazla öldürdüğü insan sayısı 15 ile 17 bin arasında değişmektedir. Bu kişilerin bazıları toprağa gömülüp başından vurularak, bazıları ailelerinin yanında kurşunlanarak, bazıları üzerlerine asit atılarak katledilmişlerdir. Daha da ötesi, bu cinayetler PKK yanlısı basın organları tarafından “ajanlar hak ettikleri cezayı aldı” üslubuyla adeta gururla yayınlanmıştır.
PKK üyeliğinden 10 yıl cezaevinde kalan Aytekin Yılmaz, örgüt içi infazları anlattığı “Yoldaşını Öldürmek” adlı kitabında, bu cinayetlerin PKK mensupları tarafından halay çekilerek kutlandığını anlatır:
Ben iki olayda halay çekildiğini gördüm. Biri 1990'lı yıllarda gerillalar (PKK mensupları) karakol basıp 20-30 askeri öldürdüğündeydi. Bana korkunç gelirdi. İkinci halay da yoldaşlarını öldürdükten sonra çekilen halaydı.
Bu cinayetlerden bazıları şöyledir:
◉ PKK'nın kurucularından olan Ordulu Haki Karer’in zaman zaman öne çıkması Öcalan'ı rahatsız etti. 18 Mayıs 1977'de, Gaziantep'te bir kahvehanede şüpheli bir şekilde vuruldu.
◉ PKK Avrupa Sorumlusu Çetin Güngör, örgütün kongresinde yöneticilerin faaliyetlerini eleştirdi. Ajan olduğu gerekçesiyle 1984'te Stockholm'de öldürüldü.
◉ 12 Eylül darbesinde yakalanıp 11 yıl Diyarbakır Cezaevi'nde kaldıktan sonra tahliye olan Ali Rıza kod adlı Mehmet Çimen, Almanya'da üst kademeyle görüş ayrılığına düştü. Suriye'ye çağırıldı. Örgüt kararıyla banyo küvetinde üzerine asit dökülerek infaz edildi.
◉ Örgütün kurucu isimlerinden olan ve Erzincan-Tunceli sorumluluğu yapan Yıldırım Merkit, ajan-işbirlikçi ilan edildi. Romanya'da uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü.
◉ PKK'nın kuruluş aşamasında yer alan Kani Yılmaz (Faysal Dumlayıcı) Öcalan yakalandığında Avrupa'da yer bulamamasının sorumlusu olarak gösterildi. İki PKK ajanının aracına yerleştirdiği bomba ile 10 Şubat 2006'da öldürüldü.
◉ PKK genel sekreter yardımcılığına kadar yükselen Mehmet Şener, ajan olduğu suçlamasıyla iki tetikçi tarafından kurşunlandı. (Mehmet Şener, Paris’te öldürülen Sakine Cansız’ın nişanlısıydı.)
◉ PKK'nın kurucu üyelerinden Ali Ömürcan, Lübnan'da Cemil Bayık tarafından sorgulanarak idam edildi.
◉ PKK'nın III. Kongresi'nde genel sekreter birinci yardımcılığına getirilen Halil Kaya, Öcalan'ın talimatıyla kurşuna dizildi.
PKK'nın Karanlık Yüzü: Örgüt Içi Infazlar | |
1. Zaman, 11.01.2013 | 4. Akşam, 04.02.2012 |
Öcalan’ın tarihinde, tüm komünist liderlerde olduğu gibi, beraber yola çıktığı arkadaşları da dahil olmak üzere, binlerce muhalifin kanının izi vardır. |
Bunlar gibi yaklaşık 17 bin insan öldürüldü. Bu insanların bir çoğunun ölümü tarihe faili meçhul olarak geçti. Oysa failler meçhul değildi, gayet iyi biliniyordu. Örneğin 1986 yılında Almanya’da hazırlanan bir iddianamede, bu infazların emrinin Öcalan tarafından verildiği Savcı tarafından kayda geçilmişti. Türkiye’de solun önemli isimlerinden biri olan ve yaklaşık 18 yılını cezaevinde geçiren İsmail Beşikçi PKK tarafından öldürülen binlerce insanın ve yakınlarının durumunu şöyle anlatır:
◉ PKK içinde, Mehmet Şener gibi yüzlerce infaz var... Oğulları, kızları kendi arkadaşları tarafından, PKK tarafından infaz edilenler ise bir sessizliğe gömülmüş, hayattan tamamen kopmuşlardır. Bu aileler için başvurulacak bir makam yoktur… PKK, örgütlerinin isimlerinde, yazılarında, konuşmalarında, ‘demokratik’ sözcüğünü çok kullanıyor. Bu sözcüğü çok kullanarak demokrat olduğu izlenimini yaratmaya çalışıyor. Demokratik ulus, demokratik vatan, demokratik özerklik vs. sözcüklerini sık sık kullanarak demokrat olamazsınız. Demokrat olmanın tek ölçütü vardır. O da ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğü yaşama geçmeden demokrat, demokratik olamazsınız.
Görüldüğü gibi PKK mensupları kendi arkadaşlarını dahi zerre tereddüt etmeden katledebilecek bir ahlaksızlığa sahiptir. Ve bu zihniyete sahip bir örgütün herhangi bir şekilde “demokratik”, “ekolojik”, “kadına değer veren” bir sistem kurması mümkün değildir. PKK’nın kuracağı tek sistem tıpkı Kuzey Kore gibi ruhsuz, acımasız, despot bir sistemdir.
Önceki bölümlerde sözünü ettiğimiz bazı Batılı çevrelerin, PKK'yı sözde demokratik, modern ve sempatik gösterme çabalarında kullandıkları en önemli araçlardan biri de "kadın" unsurudur. Bu çevreler, PKK mensubu olmayı Kürt kadını için adeta eşsiz bir fırsat, bir övünç kaynağı gibi sunarken toplumda hassas olan "kadın" algısı üzerinden PKK'ya yeni, parlak bir imaj oluşturmayı planlamaktadır.
Bunun son örneklerinden biri İngiltere merkezli Middle East Eye haber sitesinde 31 Temmuz 2015'te yayınlanan, Eleonora Vio tarafından hazırlanmış "PKK'nın Kadın Gerilla Savaşçıları" başlıklı makaledir. Örgütün imajını düzeltme mantığı makalede, "yeniden markalaşan PKK" terimi ile ifade edilmektedir.176
Makalede PKK'lı kadın gerillaların, sözde kendilerinin ve halklarının bağımsızlığını kazanmak amacıyla PKK'ya katıldıklarından bahsedilmekte ve Kürt ve Türk kadınının özgürlüğüne kavuşmak için dağa kaçıp silahlı bir terör örgütüne katılmayı göze alacak derecede bir baskı ve esaret altında olduğu safsatası ciddi biçimde vurgulanmaktadır. Buna karşın, PKK'nın kadınlar için güya ne büyük bir kurtuluş ve özgürlük fırsatı olduğu mesajı verilmektedir. Mizanseni tamamlamak için, rollerini başarıyla oynayan 8-10 kadının birarada neşe ve mutluluktan uçan, kahkahalar atarak aralarında şakalaşan, "masum" görünümünde pozları da yazının satırları arasına serpiştirilmektedir.
Elbette bu makaleyi okuyan birçok yabancı, Türkiye'deki, Kürt, Türk, Laz, Çerkes hangi etnik kökenden olursa olsun tüm kadınların, erkeklerle eşit hak ve özgürlüklere sahip olduklarını bilmemektedir. Diledikleri gibi serbestçe yaşadıkları, okudukları, çalıştıkları, meslek sahibi oldukları, seyahat ettikleri, eğlendikleri, istedikleri kıyafetle dolaştıklarından, özgürce evlenip boşanabildiklerinden, rahatça siyasete atılabildiklerinden de habersizdir.
Bu nedenle, medyanın bu tür toplum mühendislikleri, konu hakkında bilgi düzeyi düşük çoğunluk kitleyi hedef aldığından istenen kamuoyu algısını oluşturmak zor olmamaktadır. Oysa aynı medyada madalyonun öteki yüzünden hiç bahsedilmemektedir.
Middle East Eye, 31.07.2015 |
Geçtiğimiz yıllarda PKK'dan kaçarak Türk makamlarına teslim olan 57'si kadın 220 teröristin ifadelerinden örgüt içindeki kadınların nasıl bir sefalet, perişanlık, fiziksel ve psikolojik yıkım içinde oldukları gözler önüne serilmektedir.
Teslim olan kadın PKK'lıların anlatımlarına göre örgütte kadınlar için köle hizmeti verme, dayak, aşağılanma ve tecavüz gündelik olaylardandır. Kadın PKK militanlarının pişmanlık dolu ifadelerinden bazı çarpıcı bölümler şöyledir:
Havin kod adlı N.D.: 3 yıl önce dağa çıkarken umutlarım vardı. Ama kölelik yaptım. Bir tek ağrı kesici olmadığı için kendini öldürenlere şahit oldum.
Nudem kod adlı F.D.: Dağa çıktığımın birinci ayında pişman oldum. Kurtuluşu ölümde görüyorduk.
Awesta kod adlı F.T.: Örgüte katıldım. 3. günün gecesi battaniyemin altına gelen kişinin 'sus yoksa öldürürüm' tehdidiyle tecavüze uğradım.
Dicle kod adlı E.B.: Evimizde 8 kardeşe bakıyordum. Ama dağda 80 kişinin yemeği, bulaşığı, ekmeği bana yıkıldı.177
Görüldüğü gibi, gerçekler Middle East Eye'ın makalesinde kurgulanan senaryodan çok farklıdır. Sözde özgür olmak için örgüte katılan kadınlar bütün gün odun kesmek, yemek yapmak, sığınak kazmak, yüzlerce erkek teröristin köleliğini yapmak ve örgüt yöneticilerinin cinsel istismarına boyun eğmek zorundadır.
Örgütün kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan'ın kadın, özellikle de Kürt kadını hakkındaki hakaret dolu ifadeleri tek başına, Batılı çevrelerin propaganda malzemesi yaptığı "PKK'nın kadına değer verdiği" yalanını kökünden silmeye yeterlidir:
"Kürt kadınlarının çoğunun bedenleri ölü, kokuşmuş, soğuk ve çok kabadır. Fizikleri biraz böyledir, ruhları donuktur. Fikir düzeyi hiç yoktur... Bir papağan kadar bile sözcükleri tekrarlayamaz.178
Yine Öcalan'ın 1998'de kadın militanlara hitaben yaptığı, filme de çekilen konuşmasında, "Aşka karşı zayıfım. Bundan çekinmiyorum. Ancak güvercinlerim benden uzaklaşırsa, bunun cezasını çeker. Daha önce benden uzaklaşanlar cezalarını buldu."179 şeklindeki ifadeleri de örgütte kadına yönelik tehdit ve şiddetin dehşet verici boyutlarını ortaya koymaktadır.
Bazı Batılı Çevrelerin PKK'lı Kadın İmajı |
Bazı Batılı çevrelerin, PKK'yı sözde demokratik, modern ve sempatik gösterme çabalarında kullandıkları en önemli araçlardan biri de "kadın" unsurudur. |
Gerçekte PKK'lı Kadınların Durumu |
1. Aktif Haber, 07.05.2012 |
Nitekim, 2003'te üç arkadaşıyla birlikte PKK'dan kaçarak Irak'a yerleşen Dilaram kod adlı militan, örgütteki yaşamını kaleme aldığı "Özgürlüğe Kaçış" isimli kitabında, Abdullah Öcalan'ın 'Yoğunlaştırma evi' diye anılan Şam'daki evinde birçok genç kızın yanısıra kendisinin de defalarca tecavüze uğradığını anlatmaktadır.
Dilaram'ın, kendisi gibi örgütten kaçan 14 kadının başından geçenleri anlattığı kitap, Öcalan, Cemil Bayık, Murat Karayılan gibi PKK yöneticilerinin kadın militanlara yönelik, sömürü, tecavüz ve şiddet uygulamalarının sayısız örnekleriyle doludur. Bu sisteme itaat etmeyenlerin ise, hamile bile olduklarına bakılmaksızın yine bu yöneticilerin emriyle nasıl infaz ettirildikleri, bu infazların diğer kadın militanların elleriyle nasıl yaptırıldığı da Dilaram'ın aktardığı dehşet verici hatıraları arasındadır.
Örnekler saymakla bitmez. Ancak ne yazık ki PKK, kadın faktörünü, örgüt içinde kendi çirkin çıkar ve hizmetlerine kullanırken, uluslararası kamuoyuna karşı da büyük bir iki yüzlülükle, propaganda malzemesi olarak kullanmaya devam etmektedir. Bir kısım çevreler de bilerek veya bilmeyerek bu çirkin oyuna alet olmaktadır.
Akşam, 27.05.2011 |
Bugün Suriye'nin kuzeyinde, ABD ve koalisyon güçleri, 'IŞİD'le mücadele' adı altında PKK terör örgütünün Suriye uzantısı PYD ve onun askeri kanadı YPG'ye açık bir destek vermektedir. Başta İngiltere olmak üzere Avrupa ve ABD medyasının önemli bir bölümü ile bunların Türk medyasındaki uzantıları da bu desteğin propaganda kanadını oluşturmaktadır. Bu propaganda kanatları, PYD ve YPG'nin PKK'dan farklı olduğu, terör örgütü olmadığı dezinformasyonunu 7/24 dünya kamuoyuna telkin etmekle görevlidir.
Oysa PYD, tüm bu ülkelerin resmen terör örgütü olarak kabul ettikleri PKK'nın Suriye'de taktığı maskeden başka bir şey değildir. Kendi çıkarları gereği, bu maskenin arkasını görmezden gelen Batılı güçler, PKK'yla aynı terör örgütü olan PYD'yle ittifak yaparak bu maskeyi ayrı bağımsız bir kişilik olarak kabul etme tiyatrosunu sürdürmekte de kararlı görünmektedir.
1. PYD temsilcileri İtalyan Parlamentosunda | 2. YPJ komutanları Fransa'da Elysee Sarayı'nda |
Nitekim ABD Dışişleri Sözcüsü John Kirby, PKK'nın bir terör örgütü olduğunu belirtirken PYD ve onun askeri kanadı YPG’nin PKK'dan ayrı olduğunu, onları desteklediklerini, silah ve malzeme yardımı yaptıklarını ve bundan sonra da yapacaklarını her fırsatta açıklamaktadır. Zaten IŞİD'e karşı aylardır operasyon düzenleyen ABD ve koalisyon güçlerinin, PYD'ye bugüne kadar tonlarca silah ve cephane yardımı yaptığı bilinmektedir. Bu silahların doğrudan PKK'nın eline geçtiği ve Türkiye'deki terör eylemlerinde kullanıldığı da bir sır değildir. ABD şu anda daha da ileri giderek bu yardımları İncirlik üzerinden yapmayı, diğer bir deyişle PKK’nın Türkiye’ye yönelteceği silahların Türkiye üzerinden gitmesini planlamaktadır.
Avrupa da bu konuda o kadar masum değildir. PYD temsilcileri ve YPJ komutanlarının İtalyan Parlamentosunda180, Fransa'da Elysee Sarayı'nda181 resmi olarak davet edilip en üst düzeyde ağırlandığı basında yer almıştı.
PYD eşbaşkanı Salih Müslim Abdullah Öcalan ile aynı sofrada |
Suriye Baas rejimi PKK ve Abdullah Öcalan’ın her zaman koruyucusu olmuştur. 1978’de PKK’nın kuruluşunu ilan etmesinden kısa bir süre sonra, 1979’da, Öcalan’ın sığındığı ülke Suriye idi. Türk Devleti’nin ısrarlı uyarılarına rağmen Baas rejimi örgütün palazlanması için her türlü desteği verdi. Türkiye’de sayısız kanlı eyleme imza atan teröristlerin büyük kısmı Suriye’deki kamplarda yetişti. Öcalan’ın en önemli destekçilerinden biri hiç kuşkusuz Baas rejiminin eli kanlı istihbaratı El-Muhabarat idi.
Suriye 1999 yılında, Türk devletinin manevi baskısı sonucunda, Öcalan’ı ülkeden çıkardı. Örgüt ise El-Muhabarat’a emanet edildi. Teröristlerin bir kısmı Kuzey Irak’a ve Kandil’e geçti. Geride kalanların ne olacağını ise Baas rejimi organize etti. El-Muhabarat’ın yönlendirilmesiyle yeni isimle bir yapı kurularak, örgütün hem maddi varlığı hem de elemanları bu yapının denetimine bırakıldı. İşte bugün Demokratik Birlik Partisi yani PYD olarak bilinen hareket, o günlerde El-Muhabarat’ın bizzat oluşumuna destek verdiği, Öcalan’ın örgütünün bizzat kendisidir.
PYD resmi kayıtlara göre ise 2003 yılında kuruldu. İdeolojik lider olarak Öcalan’ı gördüğünü, yasal yönetim olarak ise Kongra-Gel (Kürdistan Halk Kongresi)’e bağlı olduğunu açıkladı. Eş başkanlık sistemini kullanan PYD’nin bir başkanı Öcalan’la aynı sofrayı paylaşan Salih Müslim, diğer başkanı ise PKK’nın merkez üssü konumundaki Kandil’de yaşayan kadın militanlardan Asya Abdullah’tır. Salih Müslim PYD’nin, Avrupa’da ve diğer ülkelerde görüşmeler yürüten, basına demeçler veren görünen yüzüyken, Asya Abdullah PYD’nin -Kandil’deki- gerçek yöneticisidir.
Tüm bu gerçeklere rağmen, PKK ile arasında sadece ideolojik bağ olduğunu iddia eden PYD’nin doğru söylemediğinin önemli bir somut delili daha vardır: PYD, KCK’nın şemsiyesi altında olan bir harekettir. KCK ise Avrupa ve Ortadoğu’daki tüm PKK yapılarının üst kuruluşudur. PKK ve PYD’yi de içine alan sözde konfederal devlet yapısının, yani Bağımsız Komünist Kürdistan hayalinin tasarlanmış tüm devlet organlarını temsil eden organizasyondur. KCK yürütme konseyi bu sözde Bağımsız Komünist Kürdistan devletinin yürütme erkini temsil eder, örgütün sözde hükümetidir. PKK ve PKK’nın alt birimleri olan tüm silahlı gruplara ve bölgedeki tüm örgütlenmelere hükmeder. Bu şemsiye altındaki örgütlerden biri de PYD’dir. Dolayısıyla PYD sadece ideolojik olarak değil yapısal ve maddi olarak da tam anlamıyla bir PKK uzantısıdır, PKK’dan hiçbir farkı yoktur.
1. PYD eşbaşkanı Asya Abdullah | 2. Salih Müslim Öcalan resmi önünde konuşuyor |
PKK safında eylem yapan çok sayıda Suriye kökenli militan vardır. Bunlar Türkiye’deki eylemlere de katılmışlardır. PYD ve PKK silahlı güç olarak da içiçe geçmiş iki yapıdır. PKK içinde eylem yapan Suriye kökenli militanlar, PYD’nin silahlı gücünün de çekirdek yapısı olmuştur.
PYD’nin silahlı gücünün adı YPG (Halk Koruma Birlikleri)’dir. 5 ila 10 bin militanı olduğu tahmin edilen YPG’nin militanlarının neredeyse hepsi Kandil’de hem ideolojik hem silahlı eğitim almıştır. YPG militanlarının gerçek yöneticisi Kandil’deki PKK liderleridir. YPG’ye katılan yeni militanlar önce Kandil’de Marksist Leninist Stalinist ideolojik eğitim alır. Bu eğitimin ardından silahlı eğitime geçilir, Kandil’deki PKK liderleri temel askeri eğitimi verir. Daha sonra ise Afrin, Kobani ve Cezire’de kurulmuş olan askeri akademilerde eğitime devam edilir.
Gerçekte, PKK ve PYD aynı terörist yapılanmanın yalnızca farklı isimlerinden başka bir şey değildir. Binlerce PKK militanı bugün PYD saflarında çarpışmaktadır. Her iki örgütün de emir-komuta zinciri ve yöneticileri Kandil'e bağlıdır. Her ikisi de lider olarak PKK'nın kurucusu Abdullah Öcalan'ı kabul etmektedir. PYD'liler işgal ettikleri köy, kasaba ve kentlerde ilk iş olarak Abdullah Öcalan posterlerini ve PKK bayraklarını asmaktadır.
Farklı isimler yalnızca PKK militanlarının bulunduğu bölgeye göre, hedef saptırmak, algı karmaşası oluşturmak gibi amaçlarla uygulanan bir göz boyama taktiğidir. Örgüt, adeta alfabenin bütün harflerini kullanarak kendi içinde, sürekli farklı isim ve kısaltmalar altında birimler, fraksiyonlar ve hiyerarşiler türetmektedir.
Örneğin İran'daki PKK'ya PJAK, Suriye'dekine PYD, bunun silahlı ordusuna YPG, bu ordunun kadın militanlarına YPJ, PKK'nın askeri kanadına HPG, gençlik kanadına YDG-H, üst yapılanmasına KCK gibi isimler verilmektedir. Oysa, bunların her biri aynı terör örgütü PKK'nın uzantılarından başka bir şey değildir.
PKK = PYD |
1. YPJ-YPG pankartında, kendilerine lider olarak kabul ettikleri PKK kurucusu Abdullah Öcalan'ın resmi görülüyor 2. PKK yöneticisi Duran Kalkan PYD kampını denetliyor 3. PYD'nin kuruluş yıldönümü kutlaması 4. Kandil'den YPG adına savaşa giden PKK'lıların geri dönen cenazeleri Kandil'de gömülüyor 5. YPJ ve YPG teröristleri Öcalan'ın resminin üstünde yemin ediyor |
'The Wall Street Journal'ın internet sitesinde, Matt Bradley ve Joe Parkinson'ın hazırladığı ve 24 Temmuz 2015'te yayınlanan, "A Personal War-America’s Marxist Allies Against ISIS" başlıklı makalede PKK ve uzantılarının gerçekte aynı terör örgütü olduğu şöyle geçmektedir:
PKK, katılımcılarının – yani Suriye'de YPG, İran'da PJAK olarak adlandırılan gruplar ve Irak'taki HPG'nin – ayrı fakat yakından bağlantılı olduklarını söylerken, PKK savaşçıları ve bir kısım analizciler ise hepsinin bir ve aynı olduğunu söylüyor. Ms. Ruken (makalede röportaj yapılan PKK'lı militan Zind Ruken), "hepsi pkk fakat farklı kolları" diyor, "ben kimi zaman bir pkk, kimi zaman bir pjak, kimi zaman ise bir ypg'yim. Gerçekte hiçbir önemi yok. Hepsi pkk'nın kolları".
Yine aynı makalede, PKK uzantısı bu örgütlerin de bizzat Abdullah Öcalan tarafından kuruldukları ve ona bağlılık yemini ettikleri şöyle belirtilmektedir:
Kürt gerilla grupları bir Türk adasında 1999'dan beri mahkum olan PKK lideri Abdullah Öcalan'a bağlılık yemini ediyorlar. Bugün YPG, HPG ve PJAK'a dönüşen PKK katılımcılarını Öcalan, 2005'te hapishaneden kurdu.182
PYD, 2011 Nisan'ında bizzat PKK lideri Öcalan'ın, avukatları kanalıyla Esad ile yaptığı işbirliği pazarlıkları sayesinde rejim tarafından tanınmış ve Suriye'nin kuzeyinde bazı Kürtleri organize ederek rejim yanlısı, otonom bir bölge oluşturmasına izin verilmiştir. Yine Öcalan'ın İmralı'dan yürüttüğü girişimler ve üst düzey PKK yöneticilerinin Suriye trafiği sonucunda Suriye'de idam cezalısı olan Salih Müslim, cezası kaldırtılarak Irak'taki PKK kampından Suriye'ye PYD'nin başına getirilmiştir.
Kürt bölgelerinin kontrolünün sağlanması ve PYD milislerinin komuta ve eğitimi için Türkiye ve İran'dan bizzat 400 civarında üst düzey PKK yöneticisi Suriye'ye gönderilmiştir. Suriyeli muhaliflerin verdiği bilgilere göre yalnızca son 2 senede Türkiye üzerinden Afrin'e yaklaşık 10.000 PKK militanı giriş yapmıştır.
PYD'nin 2013'te yaptığı, “PYD, Batı Kürdistan'da demokratik toplumu inşa etmek için bir devrim yürütmektedir. Sonrasında sıra Kuzey Kürdistan'a yani Türkiye'ye gelecektir” açıklaması PKK/PYD'nin ortak hareket ettiklerini açıkça ortaya koymaktadır.
Kısaca, PYD'yi kuran da, ayakta tutan da yöneten de asker sağlayan da PKK'dan başkası değildir. Hal böyleyken, hala PYD'nin PKK'dan farklı ve bağımsız bir yapılanma olduğunu öne sürmek oldukça gülünç bir iddiadır.
PYD ve Esad rejimi açık bir işbirliği içinde olduğu bilinen bir gerçektir. Rejime muhalefet eden Suriyeli Kürtler, Amude katliamı örneğinde olduğu gibi, bizzat PYD silahlı güçleri tarafından infaz edilmekte ya da tutuklanarak hapis, işkence ve kötü muameleye tabi tutulmaktadır. Afrin gibi PYD kontrolündeki birçok bölgede Kürt ve Arap gençleri silah zoruyla örgüt militanı yapılmaktadır. Pek çok Müslüman Kürt, Barzani ajanı oldukları gerekçesiyle idam edilmekte veya yurtlarından sürülmektedir.
PYD günden güne artan bir şiddetle, işgal ettiği bölgelerdeki Arap ve Türkmen halklarına katliam, işkence, terör ve sürgün yoluyla açık bir soykırım politikası uygulamaktadır. Söz konusu durum İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Haziran 2014 tarihli raporunda da belgelenmiş durumdadır. PYD’nin geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiği Kamışlı katliamı bu vahşet uygulamalarından yalnızca biridir. Son olarak PYD, ele geçirdiği Tel Abyad kentinden yerel halkı göçe zorlamıştır. IŞİD'le olan savaş sırasında Türkiye'ye sığınan Arap ve Türkmenlerin yurtlarına geri dönmesini de sınır kapılarını kapatarak halen engellemeye çalışmaktadır.
PYD, Cezire ve Ayn el Arap ile bunların arasındaki koridor bölgede Kürt kantonları oluştururken buraların nüfus yapısını da sistematik olarak değiştirmektedir. Bölgedeki Türkmen ve Arapları bin yıldır yaşadıkları topraklardan göçe zorlayarak yerlerine kendi PKK militanlarını yerleştirmektedir.
PYD Zulmü PKK Terörünü Aratmıyor |
1. Sabah, 30.10.2015 |
PYD günden güne artan bir şiddetle, Kürt, Arap ve Türkmen halklarına katliam, işkence, terör ve sürgün yoluyla açık bir soykırım politikası uygulamaktadır. |
PYD Türkmenleri Göçe Zorluyor |
2. Milat, 26.06.2015 |
PYD'nin terör, zulüm ve soykırım eylemlerini göz ardı ederek bu örgütü desteklemenin etik ölçülerden uzak, çifte standart bir politika olduğu açıktır. |
Nihai hedefe gelince, PKK, güneydoğu bölgesini Türkiye'den kopararak Komünist Kürdistan'ın kuzey parçasını oluşturmayı planlarken, PYD de aynı şekilde hayali Komünist Kürdistan'ın güney parçasını, Suriye ve Irak topraklarından kopararak hazırlama gayretindedir. Söz konusu terör örgütü bu amaç doğrultusunda her türlü terör, cinayet ve insanlık suçunu işlemekten çekinmemektedir.
Görüldüğü gibi, “PYD ayrı PKK ayrı” safsatası gerçeği yansıtmamaktadır. Mafya bir yere baskın yaptığında cinayeti işleyen de, kapıda bekleyen de, arabayı kullanan da aynı suçu işlemiş olur. Hepsi aynı suça ortaktır ve aynı mafya örgütünün üyesidir. Dolayısıyla Öcalan’a bağlı hareket eden tüm gruplar da aynı terör örgütünün birer parçasıdır ve işlenen insanlık suçundan sorumludur.
Manzara bu kadar açıkken, bir yandan PKK'yı terörist kabul edip diğer yandan bölgedeki çıkarları nedeniyle PYD'nin terör, zulüm ve soykırım eylemlerini göz ardı ederek bu örgütü meşru saymak, muhatap almak ve desteklemenin son derece çelişkili, etik ölçülerden uzak, çifte standart bir politika olduğu açıktır. Bu ilkesiz politikalarla, bölgede her ne pahasına olursa olsun kurulması planlanan Komünist Kürdistan'ın yakın gelecekte destekçilerini hayal kırıklığına uğratacak istenmeyen, tehlikeli komünist ittifaklara yöneldiğini görmek ise hiç de uzak bir ihtimal olmayacaktır.
"Komünist Kürdistan Tehlikesi" ve "Amerika'nın Göremediği PKK" eserlerimde konuyla ilgili çok daha kapsamlı ve detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
Komünizm hala yaşamaktadır. Hem de uzağımızda değil, yanıbaşımızda. Doğu Avrupa'nın büyük bölümünde ve hatta bazı Batı Avrupa ülkelerinde komünist veya sosyalist partilerin iktidara gelmesi zor değildir. İktidara gelecek bu partilerin, eğer uygun sosyal şartlar oluşursa -Almanya'da 1933'te seçimle iktidara gelen ama ardından bir diktatörlük kuran faşist Nazilerle benzer şekilde- kalıcı bir komünist rejim tesis etmeleri de olasıdır. Rusya, komünizden faşizme ve vahşi kapitalizme doğru bir savrulma yaşamıştır, ancak bu ideolojiler arasındaki ince sınır nedeniyle yeni bir sosyal hareket sonucunda tekrar komünizme dönebilir. Çin zaten hala Mao'nun fikirlerini yegane doğru olarak görmektedir. Halen komünist olan Küba, Kuzey Kore ve Vietnam'da da komünizmin etkisi açıktır.
Günümüzde komünizm "bir ileri iki geri taktiği"ni uygulamaya sokmuş ve geri adım atmıştır. Bu nedenle çeşitli ülkelerde farklı isimler altında faaliyetlerini sürdürmekte, komünist tehlikenin dünyada bulunmadığı imajı vermektedir. Ancak komünizm, diyalektik materyalizmin "çatışma" iddiası ile, tüm insanlık için her şartta sonu gelmez bir "kan dökme kuyusu"dur. Hangi görünüm veya isim altında olursa olsun, diyalektik çatışmayı tarihin vazgeçilmez bir kanunu olarak gördüğü için, insanlara zulüm ve beladan başka bir şey getirmesi mümkün değildir.
Bu tehlikeye karşı alınması gereken tedbir ise, tehlikeyi üreten bataklığın kurutulmasıdır. Yoksa tek tek sivrisineklerle yani komünizm taraftarları ile mücadele etmek, komünist bataklığın kurutulması için yeterli olmayacaktır. Bataklık kurutulmadığı sürece, sivrisinekler gittikçe artan bir hızla üremeye devam edeceklerdir.
O halde bu bataklığı kurutmanın yolu nedir?
Marksistler'in, Marksist-Leninistlerin, Maocuların veya bir başka komünizm versiyonunun -ve hatta faşizmin- ortak dayanağı, Darwin'in evrim teorisidir. Önceki bölümlerde incelemiştik: Bu teori, Marx'ın ifadesiyle komünizmin "doğa bilimleri açısından temeli"dir. Engels diyalektik materyalist öğreti açısından Darwin'i Marx'la eşdeğer görmüştür. Lenin ve Trotsky Darwin'den etkilenmişler, Stalin genç bir din adamı iken Darwin'i okuduğu için ateist olmuştur. Mao'nun ve Çin komünizminin entelektüel temelleri tamamen Darwinizm'de gizlidir. 1968'de dünyayı sarsan Marksist öğrenci hareketinin lideri Herbert Marcuse de yine Darwinizm'den ve özellikle Darwin'in "uygun olanların hayatta kalması" fikrinden etkilenmiş bir ideologtur.183 Darwinizm'i kendisine rehber eden sosyalistler sıralandığında; Karl Kautsky ve Eduard Bernstein gibi revizyonist Marksistler ve İngiliz solunun kaynağı sayılan ünlü "Fabian Society"nin kurucuları gibi geniş bir yelpaze çıkmaktadır.184
Darwinizm olmadan komünizm de var olamaz. Dolayısıyla, 20. yüzyılda 100 milyondan fazla insanın canına mal olan ve hala alttan alta örgütlenme ve güçlenme çabası içinde olan komünizmin tek gerçek panzehiri, Darwinizm'in bilimsel ve fikri alanda çürütülmesidir. Darwinizm'in bilimsel yönden tamamen çökmüş bir teori olduğu, canlıların evrimle var olmadıkları, Allah tarafından kusursuzca yaratıldıkları ortaya konduğunda, geriye ne Marx ne Lenin, ne Mao ne de duvarlarına bunların posterlerini asarak kan döken veya dökmeye hazırlanan militanlar kalacaktır.
Darwinizm aldatmacasının ortadan kalkması, komünizm gibi "kan dökme kuyularını" yok ederken, bir yandan da insanların gerçek Yaratıcımız Rabbimiz olan Allah'a dönmelerine ve O'nun öğrettiği ahlaka göre yaşamalarına vesile olacaktır. Ve bu sayede, aşağıdaki Kuran ayetinde emredildiği gibi, insanlar topluca barış ve güvenliğe kavuşacaklardır:
Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)
151 Öcalan’ın 13. Kuruluş Yıldönümü mesajından.
152 http://www.ankarastrateji.org/haber/cozum-sureci-pkk-nin-eylemlerini-durdurabildi-mi-919/
153 http://www.radikal.com.tr/turkiye/koy_der_baskinin_otopsi_raporu_bicak_kursun_yanik-1218935
154 Kürdistan’da Halk Kahramanlığı, s. 78
155 Özgür Yaşamla Diyaloglar, s. 201
156 Tasfiyeciliğin Tasfiyesi, s.153
157 PKK Kuruluş Kongresi Konuşmaları, 1978, s. 13, 20
158 Öcalan’ın 1 Mayıs 1982 tarihli konuşmasından.
159 K.’da Halk Kahramanlığı, İstanbul, Mart 2004, s. 87
160 Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, Birinci Cilt, Sayfa 195
161 Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, Birinci Cilt, Sayfa 213
162 Abdullah Öcalan, Seçme Yazılar, Birinci Cilt, Sayfa 213
163 Lenin Seçme Eserler, cilt 2, s. 29-30, İnter Yayınları) "Nereden Başlamalı?" (Mayıs 1901)
164 Bütün alıntılar "Devrimci Maceracılık" makalesinden; Lenin Eserler, Alm. cilt 6, sayfa 178-188 arası. Türkçesi için bkz. "Örgütlenme Üzerine", sayfa 23-35 arası, Sır
165 Proletari Dergisi, "Gerilla Savaşı", Vladimir İlyiç Lenin, 30 Eylül 1906
166 "Teorik ve Pratik Terör Hakkında", Vladimir İlyiç Lenin, Homizuri G.P., Moskova 2005
167 Lenin Kollektıt Vörks, cilt 9, s. 346
168 http://www.wsj.com/articles/americas-marxist-allies-against-isis-1437747949
169 Özgür Yaşamla Diyaloglar, Ekim 2002, s. 257
170 Abdullah Öcalan, 'Sanat ve Edebiyatta Kürt Aydınlanması', s. 153
171 Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 204
172 Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 313
173 Sümer Rahip Devletinden Demokratik Uygarlığa, Cilt 1, Aralık 2001, s. 354
174 Burhan Semiz, PKK ve KCK'nın Din Stratejisi, s. 210
175 http://www.state.gov/j/inl/rls/nrcrpt/2014/vol1/223081.htm
176 http://www.middleeasteye.net/in-depth/features/female-guerrilla-fighters-pkk-2044198184
177 http://www.sabah.com.tr/gundem/2012/07/03/yagmur
178 Abdullah Öcalan, "Nasıl Yaşamalı", sf. 91)dan-kacarken-doluya-tutuldular
179 http://www.milliyet.com.tr/2001/01/24/guncel/gun01.html
180 http://anfenglish.com/kurdistan/diplomacy-initiative-in-italy-by-the-rojava-committee
181 http://www.almonitor.com/pulse/en/originals/2015/02/turkey-france-kurdish-guerillas-elysee.html
182 http://www.wsj.com/articles/americas-marxist-allies-against-isis-1437747949
183 Robert M. Young, Darwinian Evolution And Evolution And Human History, Radio talk given in an Open University course on Darwin to Einstein: Historical Studies on Science and Belief, 1980
184 Robert M. Young, Darwinian Evolution And Evolution And Human History, Radio talk given in an Open University course on Darwin to Einstein: Historical Studies on Science and Belief, 1980