Birlik olmak, Allah'ın Müslümanlara emridir. Müslümanlar Rabbimiz'in bu emrini yerine getirdiklerinde, Türk-İslam aleminin yaklaşık bir asırdır yaşadığı tüm sıkıntılar sona erecek, eşi benzeri olmayan çok güçlü bir medeniyet inşa edilecektir.
Günümüzde dünya siyaseti, ülkelerin uluslararası bir birlik içinde yer almasını, ulusal güvenlik ve ekonomik çıkarlar açısından zaruri hale getirmiştir.
Genelde coğrafi konumların temel alındığı bu devletler arası işbirliklerinde, yer altı kaynakları, ticaret alanları ve hatta kültürel değerler de önemli bir rol oynamaktadır. Aynı coğrafya içinde yer alan pek çok ülke, bu tarz uluslararası örgütlerin çatısı altında kaynaklarını birleştirmekte, ortak savunma paktları oluşturmakta, farklı alanlarda işbirliğine gitmektedir. Bu uluslararası kuruluşlarda barışın korunması, uyuşmazlıkların diplomasi yoluyla çözümlenmesi, ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması, insan hakları ve demokrasi gibi evrensel değerlerin korunması hedeflenmektedir. Benzer bir birlikteliğin Türk-İslam dünyası için de önemli faydaları olacağı açıktır. Türk-İslam dünyasında barış ve huzurun yerleştirilmesi ve refahın sağlanması için atılacak en önemli adım, Türk-İslam Birliği altında birleşmekle olacaktır.
Türk-İslam dünyasının herhangi bir bölgesinde yaşanan sorun bütün bu coğrafyayı doğrudan etkilemektedir. Ortadoğu’da oluşan bir gerilimin, Kuzey Afrika’da etkisi hissedilir. Hazar’da yaşananlar Ortadoğu bölgesinin geleceğini etkiler. Basra Körfezi’nde meydana gelenler Güneydoğu Asya’yı doğrudan ilgilendirir.
Bu da, Türk-İslam dünyası coğrafyasının herhangi bir bölgesinde çatışma, sorun, gerilim varsa bunun rahatsızlığının tüm ülkelerde hissedileceği anlamına gelir. Ayrıca dünyada da siyasi ve ekonomik olarak bu gerginliklerin sonuçları hissedilir. Elbette aynı şey barış ve huzur ortamı için de geçerlidir. Uzun süreli gerginliklerin örneğin Arap-İsrail sorununun barışla neticelenmesinin, Türk-İslam dünyasına ve tüm dünyaya olumlu bir etkisinin olacağı açıktır.
20. yüzyıl boyunca Türk-İslam dünyasının büyük bölümü de uzun süren bir savaş, çatışma ve istikrarsızlık içinde kaldı. Bu dönem kaynakların boşa harcanmasına, ekonomik ilerlemenin neredeyse durmasına, yaşam standartının çok düşük düzeylere inmesine, hepsinden önemlisi milyonlarca Müslümanın hayatına mal oldu.
Günümüzde dahi bazı Müslüman ülkeler arasında anlaşmazlıklar devam etmekte, zaman zaman gerilim artmaktadır. Müslümanlarla Müslüman olmayan ülkeler arasındaki savaş ve çatışmalar da bir başka huzursuzluk ve istikrarsızlık nedenidir.
Sevgi ve kardeşlik temeli üzerine kurulacak olan Türk-İslam Birliği’nin tesis edilmesiyle birlikte Türk-İslam dünyası kendi arasındaki gerilimlere ve huzursuzluklara son verecektir. Müslümanlar birbirlerini kardeş olarak bilecek ve karşılaştıkları olumsuzlukları birlik ve beraberlik içerisinde ele alacaklardır.
Kendi aralarında oluşturacakları samimi ilişkiler ve yakın bağlantılar vesilesiyle olayların herhangi bir çözümsüzlüğe kaymasına izin vermeyeceklerdir. Ortak katılımla oluşacak merkezi karar organları tüm tarafların hakkını gözeterek sorunların hızlı ve kalıcı bir şekilde çözümlenmesini sağlayacaktır.
Böylelikle, on yıllardır sürüp giden anlaşmazlıklar ve çatışmalar bir anda son bulacak ve bölgeye barış ve huzur ortamı gelecektir. Elbette ki; Türk-İslam dünyasında sağlanacak bir barış ve sevgi ortamı bu bölgeyi ve dünyayı çok olumlu yönde etkileyecektir. Bu olumlu etkiler de, Allah’ın izniyle Türk-İslam dünyasına sayısız alanda sosyal ve ekonomik gelişmeleri de beraberinde getirecektir.
Türk-İslam dünyası içindeki farklı kültürler ve etnik kökenler, barış ortamında birer zenginliğe dönüşecektir. Hoşgörü ve diyaloğun olduğu bir ortamda, insanlar daha açık fikirli ve daha üretici olacak, farklı kültürlerin harmanlanmasıyla çok zengin bir medeniyet inşa edilecektir. Bu büyük medeniyet, bilimde ve sanatta önemli gelişmeler yaşanmasına vesile olacak, bulunduğu coğrafyanın eskiden olduğu gibi yine tüm dünyaya ışık saçan bir nur haline gelmesini sağlayacaktır.
Barış ortamı sayesinde, Türk-İslam dünyasının birbirlerinin bilgi birikimi ve tecrübelerinden faydalanmaları mümkün olacaktır. Barış, Müslümanların her alanda güçlerini birleştirmelerine, birbirlerinin eksik yönlerini telafi etmelerine, dolayısıyla çok daha etkin olmalarına vesile olacaktır.
Barış, her ülkenin silahlanmaya ayırdığı bütçenin azaltılmasını, bu paranın toplumların refahı için harcanmasını sağlayacaktır. Tüm üye ülkeler ortak savunma paktının üyesi olacaklarından, daha az bütçe ile daha güçlü bir savunma ve korunma sağlanacaktır. Bu sayede silah sanayi ve teknolojisi için yapılan yatırımlar, sağlık, eğitim, bilimsel ve kültürel gelişme gibi alanlara kaydırılabilecektir.
Türk-İslam dünyasının bazı bölgelerindeki mevcut istikrarsızlık ve çatışmalar diğer ülkelere göçe neden olmaktadır. Pek çok doktor, mühendis, akademisyen, bilim adamı, düşünür ve yazar, ülkelerinde kendilerini güvende hissetmedikleri için Batı'ya göç etmekte ve çalışmalarına orada devam etmektedir.
Barış ortamı, Türk-İslam dünyasındaki iç gerginliklerin de ortadan kalkması ile birlikte iyi eğitim almış bireylerin göçünün engellenmesini ve bu kişilerin kendi ülkelerindeki ihtiyacı karşılamalarını sağlayacaktır.
Türk-İslam dünyasında inşa edilecek barış, diğer dünya ülkeleri için de örnek bir model olacaktır. Böylece, dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan sorunlar Müslüman dünya örnek alınarak barışçıl yöntemlerle çözüme kavuşturulacaktır. Müslümanlar, gerçek Kuran ahlakı yaşandığında insanların huzura ve güvenliğe kavuşacaklarının canlı birer örneği olacak, insanlar İslam’ın barış ve esenlik dini olduğuna şahitlik edeceklerdir.
Birlik, beraberlik, kardeşlik ortamı ile birlikte ekonomik kalkınma da hız kazanacaktır. Günümüzde bazı sınır problemleri başta olmak üzere Türk-İslam dünyasında sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar ekonomik istikrarsızlığı beraberinde getirmektedir. Örneğin, yer altı kaynaklarının çıkartılması, taşınması ve dünyaya ihracında güzergahın güvenli olması gerekmektedir. Oysa günümüzde bölgede yaşanan kargaşa ortamı ve siyasi istikrarsızlıklar Türk-İslam dünyasının zengin kaynaklardan yeteri kadar faydalanmasını engellemektedir.
Su kaynakları için de benzer bir durum geçerlidir. Ortadoğu’da su, anlaşmazlık konularının başında gelmektedir. Oysa Türk-İslam dünyasının birbirlerine desteği ve anlaşmazlıkların uzlaşma yoluyla çözümlenmesi ile bu sorunlar tamamen gündemden kaldırılabilir.
Ekonomik işbirliği, hem istikrarın sağlanması hem de kalkınma açısından önemlidir. Özellikle, Müslüman ülkelerde yaşanan yoksulluğun, eğitimsizliğin, gelir dağılım dengesizliklerinin ve diğer ekonomik ve sosyal sıkıntıların ortadan kaldırılmasında ekonomik birlik, ekonomik güç oluşturulacaktır.
Türk-İslam dünyası içerisinde birbirinden farklı ekonomiler ve doğal şartlar vardır. Bazı ülkelerin ekonomisi yer altı zenginliklerine (petrol zengini ülkelerde olduğu gibi) dayalı iken, bazılarının ekonomisi (coğrafi yapılarının elverişli olması nedeniyle) tarıma dayalıdır. Bu farklılık kısmi de olsa toplum yapıları için de geçerlidir. Kimi ülkelerde çoğunluk kırsal kesimde yaşarken, kimi ülkelerde şehir kültürü daha fazla hakimdir. Ancak bir ülkenin diğerini eksiklerini kapatacak şekilde desteklemesi, birinin diğerinin ihtiyacını karşılaması ve herkesin uzmanlaştığı konularda diğerlerine yardımcı olması ile bu farklılıklar önemli bir zenginlik kaynağına dönüştürülebilir. Bu da Türk-İslam Birliği ile sağlanabilir.
Yapılacak ortak yatırımlar ve ortak girişimler de bu noktada önemli bir adım olacaktır. Ortak girişimler sayesinde, hem ülkeler karşılıklı olarak birbirlerinin tecrübelerinden istifade edecekler, hem de oluşturulan yatırım sahaları tarafların ekonomileri için de gelir kaynağı olacaktır. Türk-İslam dünyasının birbirlerine ekonomik destek vermeleri, daha önce de belirttiğimiz gibi, İslam ahlakının bir gereğidir. İhtiyaç içinde olana yardım etmek ve sosyal dayanışma Müslümanların önemli özelliklerindendir. Toplum içindeki sosyal yardımlaşmanın toplumlar arası düzeyde de yürütülmesi gerekir. Böylece hem iş imkanları artacak hem de her iki toplumda da gelir seviyesi yükselmeye başlayacaktır.
Türk-İslam dünyasının imkanlarını ve gücünü birleştirmesini sağlayacak ortak girişimlerle, yüksek teknoloji ürünü olan pek çok malzeme Müslüman ülkelerde de üretilebilecektir. Oluşturulacak bir ortak pazar sayesinde, bir ülkede üretilen ürünler, gümrük, kota gibi sınırsal engellere takılmadan bir diğer ülkede kolaylıkla pazarlanabilecektir. Ticaret alanı genişleyecek, tüm üye ülkelerin pazar payı artacak, ihracat gelişecek, bu durum, ülkelerdeki sanayileşme sürecini hızlandıracak, ekonomide sağlanacak kalkınma ile teknolojide de gelişme yaşanacaktır. Böylece, Türk-İslam dünyası ortak bir güç olarak hareket edebilecek ve küresel ekonominin önemli bir parçası haline gelecektir. Elbette ki Türk-İslam dünyasında sağlanacak ekonomik kalkınma ve refah ortamı bu bölgeyi ve dünyayı çok olumlu yönde etkileyecektir. (www.islamdaekonomi.com)