Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 3/10 -
(23 - 36)

Kehf Suresi 23

Hiçbir şey hakkında: "Ben bunu yarın mutlaka yapacağım" deme.
(Kehf Suresi, 23)

Kader gerçeğini unutan insanların tüm hayatları yarın, gelecek ay, gelecek yıl ya da yaşlılık çağları için kesin planlar yapmakla geçer. Kimisi işyerinde yapacağı kariyerin, kimisi hayatını adadığı spor dalında alacağı ödüllerin, kimisi ise sahip olacağı mal ve mülkün hesabını yapar. Bu ayette ise Allah, insanın yarın ne yapacağını dahi bilemeyeceğini hatırlatmaktadır.

Ayette bildirildiği gibi geleceğe yönelik kesin bir ifadede bulunan insan, kaderin farkında değil demektir. Oysa insan sadece ve sadece Allah'ın kaderinde yazdığı şeyleri yaşar. Eğer ertesi gün yapmayı planladığı şey kaderinde yazılıysa yapar, eğer Allah bu olayı yaşamasını takdir etmemişse o zaman yaşamaz. Ancak ertesi gün için kaderinde yazılı olmayan bir şeyi planlaması da yine o kişinin kaderindedir. Küçük büyük her türlü olayın, Allah'ın bilgisi dahilinde gerçekleştiğinin ve bir kitapta kayıtlı olduğunun haber verildiği ayetlerden biri şöyledir:

Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

Kader, Allah'ın geçmişte yaşanan ve gelecekte yaşanacak olan tüm olayları bilmesidir. İnsanların önemli bir bölümü ise, Allah'ın henüz yaşanmamış olayları önceden nasıl bildiğini sorarlar ve kaderi kavrayamazlar. Oysa yaşanmamış olan olaylar, bizim için yaşanmamıştır. Allah ise zamana ve mekana bağlı değildir, zaten bunları yaratan Kendisi'dir. Bu nedenle Allah için geçmiş, gelecek ve şu an hepsi birdir ve hepsi olup bitmiştir. Bizim bir cetvelin başını, ortasını, sonunu ve aralarındaki tüm birimleri bir bütün olarak tek bir anda kolayca görebilmemiz gibi, Allah bizim bağlı olduğumuz zamanı başından sonuna kadar tek bir an olarak bilir. İnsanlar ise sadece zamanı gelince bu olayları yaşayıp, Allah'ın onlar için yarattığı kadere tanık olurlar.

Bunun aksini iddia etmek, yani geleceğe dair planlarının mutlaka gerçekleşeceğini öne sürmek, Allah'a karşı büyüklenmek demektir. Bunun sonu ise mutlaka hüsrandır. Ayette bu kişilerin durumunu Allah şöyle haber vermektedir:

Ama iman edenler ve salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara Kendi fazlından ekleyecektir de. Çekimser davrananlar ve büyüklenenler, onları acıklı bir azabla azablandıracaktır ve kendileri için Allah'tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır. (Nisa Suresi, 173)

Kehf Suresi 24

Ancak: "Allah dilerse" (inşaAllah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir."
(Kehf Suresi, 24)

Ayette "inşaAllah" zikrinin önemi bildirilmiştir. Dünyada meydana gelen her olay Allah'ın izniyle gerçekleşir. Gerçek imana sahip bir insan, yaşamının her anında bu bilinçle hareket eder. Bu nedenle 'inşaAllah' zikriyle her şeyin Allah'ın izni ve Allah'ın kaderde yaratması ile gerçekleştiğini ifade eder. Bir kişi yarın ben bir şey yapacağım derse ve eğer bunu Allah'ın yaratacağını unuturak söylerse bu şirk olur. Ama 'inşaAllah', 'Allah'ın dilemesiyle, Allah'ın kaderde yaratmasıyla yapacağım' derse Allah'ın izniyle hem şirkten hem de müşrik olmaktan kurtulmuş olur.

Elbette herhangi birşeyi unutma durumunda Allah'ın adının anılmasının, unutulan şeyi hatırlamada -eğer hatırlanması hayırlıysa- faydalı bir yol olduğuna işaret edilmektedir. Böyle bir unutma durumunda Allah'ın adının zikredilmesi insan için bir şifa olabilmektedir. Ancak insanın unuttuğu şeyi hatırlaması da Allah'ın dilemesi ile mümkündür. Eğer Allah dilemiyorsa hatırlatmaz, bir hayır görüyorsa da kişinin hatırlamasını sağlar.

Ayetin devamında ise Allah, Peygamberimiz (sav)'e yakın bir başarı için dua etmesini emretmektedir. Dünya hayatında meydana gelen başarılar bazen uzun, bazen de kısa vadede olabilir. Kimi zaman insan çok çalışıp, gayret sarf ettiği bir işte kısa sürede başarı kazanamayabilir. Uzun süre irade göstermesi, sabretmesi gerekebilir. Bunun pek çok hikmeti, insanı eğitici yönleri vardır. Ancak bunun yanısıra iman edenler Allah'tan, kısa dönemde başarılı olmayı da talep edebilirler. Önemli olan Hz. Şuayb'ın sözleriyle, "Benim başarım ancak Allah iledir; O'na tevekkül ettim ve O'na içten yönelip-dönerim" (Hud Suresi, 88) ayetinde haber verildiği gibi samimi bir kalple Allah'a yönelmektir. Allah'a tevekkül eden ve her türlü işi yapanın sadece Allah olduğunu bilen insan Rabbimiz'in desteğini her an umabilir. Nitekim Allah A'la Suresi'nde Peygamberimiz (sav)'e "Ve seni kolay olan için başarılı kılacağız" (A'la Suresi, 8) şeklinde seslenmekte ve dilediği insanı kolayca başarıya ulaştırabilecek olanın sadece Kendisi olduğunu hatırlatmaktadır.

Kehf Suresi 25 - 26

Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar ve dokuz (yıl) daha kattılar. De ki: "Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O'nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O'nun dışında onların bir velisi yoktur. Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz."
(Kehf Suresi, 25-26)

Bu ayetlerde Ashab-ı Kehf'in mağarada uyku halinde üç yüz yıl kaldıkları bildirilmektedir. Uyanmalarına yakın bir zamanda bu süre uzatılmış ve üç yüz yılın üzerine dokuz yıl daha eklenmiş olabilir. Böylece onlar mağarada üç yüz dokuz yıl kalmış olabilirler.

Kehf Suresi'nin 26. ayetinde ise Allah'ın gayba tam olarak, her yönden hakim olduğu bildirilmektedir. Çünkü göklerdeki ve yerdeki her türlü olayı yaratan Allah'tır. Ayetlerde Rabbimiz'in bu sıfatı şu şekilde ifade edilir:

Göklerin ve yerin gaybı Allah'ındır, bütün işler O'na döndürülür; öyleyse O'na kulluk edin ve O'na tevekkül edin. Senin Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir. (Hud Suresi, 123)

Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbirşeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)

Allah, zamanın da Yaratıcısı'dır. Dolayısıyla Kendisi zamandan bağımsız, münezzehtir. Bizim için milyonlarca, milyarlarca yıl sürecek olaylar, Rabbimiz'in Katında tek bir an olarak mevcuttur. Allah, her şeyi, sonsuz evveli ve sonsuz sonrayı, en mükemmel şekilde, her yönden, cihetli ve cihetsiz olarak görmekte ve işitmektedir. Sesin bildiğimiz ya da bilmediğimiz her şeklini en iyi şekilde duymaktadır. Enbiya Suresi'nde de bildirildiği gibi "... Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir." (Enbiya Suresi, 4)

İnsan, zamana ve mekana tabi olduğu için -Allah bildirmediği sürece- gayba dair bir bilgiye sahip olamaz. Ancak zamanı ve mekanı yaratan Rabbimiz geçmişi de, geleceği de, şu anı da eksiksiz olarak görmekte ve işitmektedir. Allah zamana, olaylara, tarihe, kadere, maddeye ve canlı-cansız her şeye, sonsuz evvelde ve sonsuz sonrada tam olarak hakimdir. Allah, Bakara Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:

"Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir. (Bakara Suresi, 115)

Kainattaki her şeyin tek velisi ve tek koruyucusudur. Hiçbir canlının O'nun dışında bir velisi, dostu, koruyucusu yoktur. İnsan çok acizdir. Bu nedenle her an, her türlü zorlukla karşılaşabilir. Maddi ve manevi sıkıntılardan kurtulmanın tek yolu yegane dostumuz ve velimiz olan Allah'a sığınmak, tek koruyucu olarak O'nu bilmektir. Allah ayetlerde şu şekilde bildirir:

... Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir. (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Bakara Suresi, 106-107)

Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Tevbe Suresi, 116)

Hiç şüphesiz, benim velim Kitabı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor. (Araf Suresi, 196)

Kehf Suresi'nin bu ayetinin sonunda bildirildiği gibi Rabbimiz'in hiçbir ortağı yoktur. Allah her şeye güç yetiren, zamana, mekana, bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm alemlere hakim olan tek varlıktır. O'nun bir ortağı yoktur ve olması da mümkün değildir. İhlas Suresi'nde Rabbimiz şöyle bildirmektedir:

De ki: O Allah, birdir.
Allah, Samed'dir (her şey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır).
O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır.
Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir. (İhlas Suresi, 1-4)

Kehf Suresi 27

Sana Rabbinin Kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur ve O'nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın.
(Kehf Suresi, 27)

İnsanın gerçek dini öğrenebileceği en doğru kaynak Kuran'dır. Çünkü Kuran her şeyi yaratan, her şeyin en doğrusunu bilen Allah'ın sözüdür. Allah insanlara ihtiyaç duyacakları her konuyu Kuran'da açıklamaktadır. Bu ayetiyle Allah, Peygamberimiz (sav)'e de Kuran'la vahyedilenleri okumasını emretmiştir.

Ayetin devamında ise Kuran'ın sözlerinin kesinlikle değişmeyeceği bildirilmektedir. Kuran'da Allah'ın haber verdiği gibi, daha önce gönderilen kutsal kitaplar insanlar tarafından tahrif edilmiş, ekleme ve çıkarmalarla değiştirilmiştir. Ancak bu durum Kuran için geçerli değildir. Allah'ın "Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz." (Hicr Suresi, 9) ayetiyle de bildirdiği gibi Kuran Allah'ın koruması altındadır. Kuran'ın bu özelliğini Rabbimiz ayetlerde şu şekilde haber verir:

Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir. (Enam Suresi, 115)

Batıl, ona önünden de, ardından da gelemez. (Çünkü Kur'an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah)tan indirilmedir. (Fussilet Suresi, 42)

Ayetin devamında geçen "...O'nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın" ifadesiyle ise insanların düştükleri büyük bir yanılgıya işaret edilmektedir. İnsanların büyük bir bölümü Allah'ın sonsuz kudretini takdir edemezler. Başka dost ve veliler edinir ve bunların bir zorluk anında kendilerine yardım edeceklerine, destek olacaklarına inanırlar. Oysa insan, Allah'ın dışında sığındıklarının da kendisi gibi Allah'ın yarattığı, aciz kullar olduklarını unutmamalıdır. Kendisine sığınılan varlıklara da Allah güç vermektedir ve her biri Allah'ın tecellileridir. Kainattaki her varlık ancak Allah'ın dilemesiyle hareket etmektedir:

Allah'tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler. Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var? De ki: "Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bir düzen (tuzak) kurun da bana göz bile açtırmayın." Hiç şüphesiz, benim velim Kitabı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor. O'ndan başka taptıklarınız ise size yardıma güç yetiremezler, kendilerine de. (Araf Suresi, 194-197)

Ayette de bildirildiği gibi insanların Allah'ı bırakıp, dünya hayatında kendine dost ve veli olarak seçtiği kişiler Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyen aciz varlıklardır. Bu varlıkların insanı herhangi bir zorluktan, sıkıntıdan ya da afetten kurtarması kesinlikle mümkün değildir. Bir başka ayette bu gerçek şöyle haber verilir:

Allah'ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: "Bunlar Allah Katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. De ki: "Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir." (Yunus Suresi, 18)

Kehf Suresi 28

Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.
(Kehf Suresi, 28)

Bu ayette sadece Allah'ın rızasını hedefleyerek, sabah akşam sürekli Allah'a dua etmenin önemine dikkat çekilmektedir. Dua insan için çok büyük bir nimet ve Allah'a yakınlaşmak için bir yoldur. İnsan, günün her anında, her ortamda Allah'a dua edebilir. Allah "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?..." (Furkan Suresi, 77) ayetiyle duanın önemini bildirmektedir. Bir başka ayette Allah insanlara şu şekilde seslenmektedir:

Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)

Ayetin devamında Allah insanlara dünya hayatının geçici metalarından etkilenmemeleri gerektiğini tekrar hatırlatmaktadır. Çünkü bu dünya hayatı –daha önce de belirttiğimiz gibi- insanlar için bir denemedir. Kehf Suresi'nde dünya hayatındaki evlerin, arabaların, yatların, villaların, altınların, gümüşlerin, gösterişli kıyafetlerin ve daha binlerce süsün yaratılış amacını Allah şu şekilde bildirir:

Şüphesiz Biz, yeryüzü üzerindeki şeyleri ona bir süs kıldık; onların hangisinin daha güzel davranışta bulunduğunu deneyelim diye. (Kehf Suresi, 7)

İnsan dünyada sadece birkaç 10 yıl kalacak ve sonra bir anda kendini hesaba çekilirken bulacaktır. Çünkü dünya hayatı çok hızlı geçmektedir. Allah "Gerçek şu ki bunlar, çarçabuk geçmekte olan (dünyay)ı seviyorlar. Önlerinde bulunan ağır bir günü bırakıyorlar" (İnsan Suresi, 27) ayetiyle insanlara bu gerçeği hatırlatmaktadır. İnsanların göz ardı ettikleri ahiret hayatı ise sonsuza dek sürecektir ve insanın, kendisinden kaçamayacağı bir gerçektir. O nedenle insanın bu geçici dünya süslerine aldanıp, sonsuz ahiret hayatını unutması çok büyük bir hatadır. Allah ayetlerinde şu şekilde bildirir:

Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (Enam Suresi, 32)

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kurur, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp olmuştur. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)

Ayette ayrıca iman edenlerin birarada olmalarının önemine de dikkat çekilmektedir. Allah'ı anmak, O'na dua etmek, her şeyi yalnız O'nun rızası için yapmak salih müminlerin davranışıdır. Salih müminlerle birarada olmanın, Allah'ı her an anan insanlarla birlikte bulunmanın önemi açıktır. Müminlerin vakitlerini birlikte geçirmelerinin birçok açıdan faydası vardır. Onlar aralarında sürekli Allah'ı zikrettikleri, birbirlerine Kuran ayetlerini hatırlattıkları için, birlikteyken gaflete düşme ya da ibadetlerini aksatma ihtimalleri en aza iner. Birlikte Allah'ı tesbih eder, insanlara iyiliği tavsiye eder ve onları kötülükten men ederler, bilgi ve kültür yönünden birbirlerini geliştirirler. Huzurlu, neşeli, temiz, güvenilir ve rahat bir ortam içinde yaşarlar. Birbirlerini korur ve kollarlar. Ayette müminlerin birbirlerine düşkünlükleri şu şekilde tarif edilir:

Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)

Allah'ı inkar edenlerle birlikte olmanın ise pek çok olumsuz yönü vardır. İnkar edenler sürekli Allah'a, iman edenlerin mukaddes değerlerine karşı bir saldırı ve iftira içindedirler. İçlerindeki düşmanlığı sürekli dile getirir, iman edenlerle alay ederler. Allah, iman edenlerin bu gibi ortamlarda bulunmasını şöyle yasaklamıştır:

O, size Kitapta: "Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze dalıp geçinceye kadar, onlarla oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Allah, münafıkların ve kafirlerin tümünü cehennemde toplayacak olandır. (Nisa Suresi, 140)

İnkar edenlerle birlikte olmanın bir başka olumsuz yönü ise, yakini çok güçlü olmayan bir insanın, Allah'ın zikrinden uzak, nefsinin peşinden koşan bu insanlardan olumsuz anlamda etkilenmesi ihtimalidir. İmanda derinleşmiş, salih Müslümanların inkarcılardan etkilenmesi Allah'ın izniyle mümkün değildir. Ancak dini yeni tanıyan, Kuran ahlakını tam olarak yaşamayan bir insan inkar edenlere uyabilir, onların süslü sözlerinden, aldatıcı konuşmalarından etkilenip, peşleri sıra gidebilir. Bu da onu, dünyada ve ahirette zarara uğratabilir.

Kehf Suresi 29

Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler. Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.
(Kehf Suresi, 29)

Müminler insanlara Allah'ın dinini ve Kuran ayetlerini anlatıp, onları iman etmeye davet ettikten sonra o kişiler üzerinde bir baskı oluşturmazlar. Kitabın ilk bölümlerinde de anlattığımız gibi hidayeti verecek olan Allah'tır. Müminlerin inkar edenlere karşı kullandıkları üslup ayetlerde şu şekilde belirtilir:

"Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana." (Kafirun Suresi, 2-6)

Ancak müminin görevlerinden biri, karşısındaki kişiyi inkar ettiği takdirde, öldükten sonra karşılaşacağı cehennem azabını hatırlatmak ve bu büyük tehlikeyi haber vermektir. Bu ayette de inkar edenlerin karşılaşacakları sonsuz cehennem azabı anlatılmaktadır. O gün inkar edenlerin hiçbir yardımcıları ve şefaatçileri olmayacaktır.

Allah, "Cehennem ateşine, 'küçültücü bir sürüklenme ile' sürüklenecekleri gün" (Tur Suresi, 13) ayetiyle cehennem ehlinin nasıl küçük düşürüleceklerini bildirmiştir. Dünya hayatında sadece mal ve mevki sahibi oldukları için kibirlenenler, insanlara zulmedenler cehennemde çok zavallı ve aciz olduklarını anlayacaklardır. Cehennem ehli "Elleri boyunlarına bağlı olarak..." (Furkan Suresi, 13) ateşin sıkışık yerine atılacak, dumanlı bir gölge içinde konaklayacaktır. Ateşin uğultulu homurtusunu sürekli işitecekler, kemikleri çatırdatan inlemeler ile muhatap olacaklardır. Onlar bir azaptan bir başka azaba sürüklenecekler, tüm yakarışlarına rağmen azap onlardan kesinlikle hafifletilmeyecektir. Çünkü cehennem azabından, "Kapıları kilitlenmiş bir ateş..." (Beled Suresi, 20) ayetinde belirtildiği gibi kesinlikle bir kaçış yoktur.

ADNAN OKTAR: “Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku. O'nun sözlerini değiştirici yoktur.” Yani Kuran’ı kimse değiştiremeyecek diyor Allah. Sadece Kuran’la hareket et. “O'nun dışında kesin olarak bir sığınacak (makam) bulamazsın.” (Kehf Suresi, 27) Allah’ın dışında seni koruyacak, kollayacak hiçbir makam bulamazsın diyor.

“Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret.” Müslümanlardan ayrılma diyor Cenab-ı Allah. “Sabah akşam dua edenlerle birlikte”, birlikte ne demek? Yan yana, ayrı değil. Dua ederlerken de birlikte olacak Müslüman. “Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma.” Yani çekler, senetler, yok sinemaya gideceğim, yok tiyatroya gideceğim, eğleneceğim, arkadaşlarla geziye gideceğiz, diskoya gideceğiz şu bu falan deyip, bahane çıkartma diyor Cenab-ı Allah. “Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma.” Müslümanlarla öyle bir birliktelikten bahsediyor ki Cenab-ı Allah, dua ediyorlar birlikte, ama göz gözeler, “gözünü de ayırmayacaksın” diyor Cenab-ı Allah. “Gözlerini onlardan kaydırma.” “Gözünde üstlerinde olsun, göz teması da olacak” diyor. Mesela biz burada nasıl yüz yüzeyiz değil mi? Göz göze konuşuyoruz. “Gözünü de ayırmayacaksın” diyor Allah. “Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme.” (Kehf Suresi, 28) Adam ne yapıyor? Allah’ı unutmuş, İslam’ı, Kuran’ı unutmuş, öleceğinden habersiz boş işlerle uğraşıyor. İşte kim kime kaç gol attı? Çekler senetler ne oldu?“İşinde aşırılığa gidene itaat etme.” Makul bir çizgideyse bir şey yok. Ama abartılı, anormal hareketler yapıyorsa “ona itaat etme” diyor Cenab-ı Allah. Aşırılık demek; yani Kuran’a uymayan hareketler.

“Ve de ki: "Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.” İslam’da zorlama yok diyoruz ya, ahir zamanda İslam’ın nasıl tebliğ edileceğini Allah bize anlatıyor. Allah ne diyor? “Dileyen inkar etsin” diyor. Hür bırakacaksın, isteyen istediğinde inkar edebilecek. Öbür türlü münafık olur. “Şüphesiz Biz zalimlere bir ateş hazırlamışız, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.” Cehennemde mahalleler vardır, daha önceden söylemiştim duvarlar. Çok fazla duvar vardır, sık sık duvarlar, girift, karışık duvarlar, karışık mahalleler, karanlık sokaklar, izbe sokaklar. Puslu, sisli, karanlık, kirli sokaklar. “Onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.” Her taraftan. “Eğer onlar yardım isterlerse, katı bir sıvı gibi yüzleri kavurup-yakan bir su ile yardım edilirler.” “Su isterlerse, canlarını yakacak bir su verilir” diyor, onun dışında su yok. “Ne kötü bir içkidir o ve ne kötü bir destektir.” (Kehf Suresi, 29) diyor. Çünkü destek istiyor, ama “kötü bir destektir” diyor. Tabii bu müminlere haram kılınmış bir içkidir. Küfre de helal kılınmış, onlar içebiliyor, tabii içebiliyorlarsa. (A9 TV, 10 Nisan 2015)

Kehf Suresi 30

Şüphesiz iman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz gerçekten en güzel davranışta bulunanın ecrini kayba uğratmayız.
(Kehf Suresi, 30)

Salih amelin önemini önceki bölümlerde anlatmıştık. Bu ayette de Allah en güzel davranışlarda bulunmanın önemine dikkat çekmektedir. En güzel davranış Allah'ın en çok razı olacağı, Kuran ahlakına tam uygun ve ihlasla yapılan salih davranıştır. Allah bir ayetinde güzel davranışların önemini şöyle bildirmektedir:

Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yaptıkları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirir. (Necm Suresi, 31)

Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, iman eden insanların Allah'ı razı edecek güzel davranışlarda bulunmaları da son derece önemlidir. Rabbimiz güzel davranışlarda bulunanların daha güzel bir karşılığı umabileceklerini haber vermiştir. İnsanın yaptığı güzel davranışların karşılığını sadece Allah'tan beklemesi gerekir.

Allah insanın her yaptığını sarıp kuşatandır. Rabbimiz'in yaptığımız tüm güzel davranışlardan haberdar olması yeterlidir. Çünkü bize bunların karşılığını verecek olan, sinelerimizin özünü bilen Allah'tır. Allah, Kuran ahlakına uygun, güzel davranışlarda bulunan müminlerin ecirlerini eksiksiz vereceğini söylemekte, onları cennetle şöyle müjdelemektedir:

Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır. Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. (Yunus Suresi, 62-64)

Kehf Suresi 31

Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır, orada altın bileziklerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar. (Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.
(Kehf Suresi, 31)

Bu ayette güzel davranışlarda bulunup, Allah'ın rızasını kazanmak için çaba sarf eden müminlerin karşılık olarak bulacakları sonsuz cennet nimetleri tarif edilmektedir. Allah Kuran'daki pek çok ayetiyle iman edenleri cennet ile müjdelemiştir. Örneğin Nahl Suresi'nde müminlerin, güzel bir karşılanma ile bölük bölük cennete sevk edilecekleri bildirilir:

Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır. İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir. Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (Nahl Suresi, 31-32)

Bu onurlu karşılanmanın ardından Allah'ın kendileri için hazırlamış olduğu, sayısız nimetlerle dolu cennette sonsuz hayatlarına başlayacaklardır. Cennet hayatında müminlerin layık görüldükleri çok fazla güzellik vardır. Ancak bu güzelliklerin hepsinin üstünde Allah'ı razı etmiş ve O'nun cennetine kavuşmuş olmanın verdiği manevi haz olacaktır. İnkar edenler, içine atıldıkları cehennem azabında tarifsiz pişmanlıklar içinde azap çekerlerken, müminler Allah'ın sevdiği ve kendilerinden razı olduğu kullar olarak yaşamlarını sürdüreceklerdir. Dar ve sıkışık olan cehennemin aksine "genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve Resulü'ne iman edenler için hazırlanmış" (Hadid Suresi, 21) olan cennette konaklayacaklardır. Cennette her baktıkları yerde büyük bir mülk ve güzellik görecek olan müminler, ağır işlenmiş atlastan yataklar üstüne yaslanıp, devşirilmesi kolay meyvelerden yiyeceklerdir. Altlarından ırmaklar akan köşklerde konaklayıp, yüksek tahtlarda oturacak, birbirleriyle karşılıklı sohbet edeceklerdir. Allah'ın Kuran'da tarifini yaptığı cennette ne sıcak, ne soğuk tam kararında gölgelikler olacaktır.

Kehf Suresi'nin 31. ayetinde belirtildiği gibi, hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler ile altın bilezikler cennet ehline layık kılınan giysilerdir. Güzel giyimlerinin yanı sıra Allah cennet ehlini güzel yiyecekler ve içeceklerle rızıklandıracaktır. Çeşitli meyveler, kuş eti ve içenlere lezzet veren içkiler, nice bahçeler ve üzüm bağları, eşsiz hurma ve nar ile dalları bükülmüş kiraz ağaçları, üst üste dizilmiş meyveleri sarkmış muz ağaçları Kuran'da Allah'ın bildirdiği cennet rızıkları arasındadır.

Bütün bu güzelliklerin yanı sıra dünya hayatında sabredilmesi gereken zorlukların hiçbiri cennette olmayacaktır. Yorgunluk, korku, hüzün ve akla gelebilecek hiçbir olumsuzluğun olmadığı, sonsuz güzelliklerle dolu bir ortam olacaktır. Bir ayette Allah cennet güzelliklerini şöyle haber vermektedir:

Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur): İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret vardır... (Muhammed Suresi, 15)

Allah cennet nimetlerini ve cehennem azabını Kuran ayetleriyle ayrıntılı olarak tarif etmiştir. İnsanların bu apaçık gerçeği anlamazlıktan gelmeleri kendilerine kayıptan başka birşey getirmeyecektir. Bu nedenle de insanın yapması gereken cennetin eşsiz nimetlerine kavuşmak için ahirete yönelik ciddi bir hazırlık yapmak ve çaba göstermek olmalıdır.

İşte ahiret yurdu; Biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyenlere ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir. (Kasas Suresi, 83)

Kehf Suresi 32- 34

Onlara iki adamın örneğini ver; onlardan birine iki üzüm bağı verdik ve ikisini hurmalıklarla donattık, ikisinin arasında da ekinler bitirmiştik. İki bağ da yemişlerini vermiş, ondan (verim bakımından) hiçbir şeyi noksan bırakmamış ve aralarında bir ırmak fışkırtmıştık. (İkisinden) Birinin başka ürün (veren yer)leri de vardı. Böylelikle onunla konuşurken arkadaşına dedi ki: "Ben, mal bakımından senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da daha güçlüyüm."
(Kehf Suresi, 32-34)

Ayetlerde verilen bu örnekle Allah insanların, hidayet ehli bir kişi ile Allah'a iman ettiğini söylediği halde gerçekte inkarcılardan olan bir kişi arasında kıyas yapmalarını istemektedir. Ayette bahsi geçen bağ sahiplerinden biri diğerinden daha zengindir. İşte maldaki bu üstünlük, söz konusu kişinin Allah'a karşı büyüklenmesine, enaniyete kapılmasına neden olmuştur.

Oysa her şeyi yoktan var eden Rabbimiz mülkün tek sahibidir. Allah mal ve mülk vererek insanları nasıl davranışta bulunacaklarıyla denemektedir. Kimi insanlar bu mal ve mülkü kendi başarıları, çabaları ve zekalarıyla elde ettiklerini zannederek nankörlük yaparlar. Malın çokluğuyla sevinir, bunu insanlar arasında bir böbürlenme ve prestij konusu haline getirirler. Salih müminlerin tavrı ise Al-i İmran Suresi'nde bildirildiği gibidir:

De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, her şeye güç yetirensin." (Al-i İmran Suresi, 26)

Ayette bildirilen bağ sahiplerinden biri, bahçeleri ve ürünleri kendisinin zannederek Allah'a karşı çok büyük bir nankörlükte bulunmuştur. Aslında kendine ait olmayan, Allah'ın yalnızca bir nimet ve deneme konusu olarak verdiği mallara kendince sahip çıkmıştır. Bu sahiplenme duygusu ile şiddetli bir enaniyete kapılmıştır. Allah böbürlenmenin çirkinliğini ayetlerde şu şekilde haber vermektedir:

Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin. Bütün bunlar, kötülüğü olan, Rabbinin Katında da hoş olmayanlardır. (İsra Suresi, 37-38)

Allah Kuran'ın daha pek çok ayetinde böyle kişilerin alacağı karşılığı tarif etmiştir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:

(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.' "Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü." Hayır; ileride bileceksiniz. Yine hayır; ileride bileceksiniz. Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız, Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz. Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne'l Yakîn) görmüş olacaksınız. Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz. (Tekasür Suresi, 1-8)

Kehf Suresi 35- 36

Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): "Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum" dedi. "Kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım."
(Kehf Suresi, 35-36)

Ayetlerde nankörlük yapan bağ sahibinin açıkça Allah'a karşı büyüklendiği bildirilmektedir. Bu kişi, sahip olduğu bağların başına sonsuza kadar birşey gelmeyeceğini iddia etmekte, bu sözleriyle bir nevi ilahlık iddiasında bulunmaktadır.

Oysa sonsuz olan sadece Allah'tır. Zamanı ve mekanı yaratan Allah, bunlardan münezzehtir. Allah'ın Halık ismi "Her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hadiseleri tayin ve tespit eden, ve ona göre yaratan, yokluktan var eden" anlamındadır. İnsanın, ilk var olduğu zamandan ölümüne kadar her anı Allah Katında canlı olarak mevcuttur. Allah'ın sonsuz hafızasında her şey olduğu gibi durmaktadır. İnsanların yaşadıkları olayları, başlarından geçen hadiseleri ve hayatlarındaki her türlü detayı Allah yaratmıştır ve bunların hiçbiri yok olmaz. "... Bu, Allah'ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah'ın gerçekten her şeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir" (Maide Suresi, 97) ayetinde bildirildiği gibi, her şey en küçük ayrıntıya kadar Allah Katında muhafaza edilir.

Allah zamandan münezzeh olduğu için, O'nun Katında her şey bir anda gerçekleşmiş ve sonucuna ulaşmıştır. İnsan yaratılışı gereği zamana bağlı olarak yaşadığı için yaşadıklarını geçmiş, şimdi ve gelecek süreci içinde izler. Oysa bizim hafızamızda bir hatıra olarak yer eden ve "geçmiş" diye tanımladığımız olaylar sadece bizim için "geçmiş"tir. Planlarını yaptığımız ve "gelecek" diye isimlendirdiğimiz bilinmezler ise yine sadece bizim için bilinmezdir. Allah için geçmiş, gelecek, şimdi hepsi birdir. İşte bu nedenle Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz. Çünkü bunların hepsini yaratan Allah'tır ve Allah her şeyi tek bir anda bilmektedir. Nitekim Lokman Suresi'nde de bu gerçeğe şöyle dikkat çekilmiştir:

"Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır." (Lokman Suresi, 16)

Tüm olaylar Allah'ın "Ol" demesiyle olmuş ve bitmiştir. Tüm zamanların, boyutların, mekanların üstünde olan ve tüm eksikliklerden bağımsız olan Allah için, yarattığı evrendeki tüm olaylar tek bir an hükmündedir. Hz. Musa'nın, Kehf Ehli'nin, Hz. Hızır'ın, Hz. Zülkarneyn'in, Hz. Muhammed (sav)'in ve diğer peygamberlerin hayatlarından verilen örneklerin gerçekleştiği zamanla bizim içinde yaşadığımız zaman da Allah Katında tek bir andır. Bizim torunlarımızın hatta onların torunlarının ve kıyamete kadar yaşayacak tüm insanların hayatları da aynı "an"ın içinde devam etmektedir. Allah Katında kıyamet kopmuş, tüm insanlar sonsuz hayatlarını geçirecekleri yerlere gitmişlerdir. Allah'a iman edenler şu anda cennettedirler, inkarcılar ise şu an cehennemde azap çekmektedirler.

İnsanlar arasında yaygın olan batıl bir inanca göre, Allah evreni ve insanı yaratmış, onlara bir süre vermiştir ve onların denenmelerini beklemektedir. Evrenin ömrü bitene kadar da bekleyecektir. (Allah'ı tenzih ederiz) Fakat gerçekte Allah'ın beklemesi asla söz konusu olamaz. Beklemek insana özgü bir acizliktir. Allah ise insanların yaşadığı bütün acizliklerden uzak ve Yücedir. Allah'ın Kuran'da Kendisi'ni tanıttığı Kuddüs sıfatı, "hatadan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak" anlamındadır. Bu nedenle Allah tüm insanların geçmişlerine, geleceklerine ve yaşadıkları tüm olaylara bütün detaylarıyla hakimdir. Fakat insan, sınanma yeri olan bu dünya hayatında zamanı, geçmişten geleceğe doğru akışlı, yani önceli ve sonralı zanneder. Oysa Allah Katında önce-sonra, geçmiş-gelecek diye bir şey yoktur. Her şey, tüm insanlar, tüm canlılar aynı anda yaşamakta, tüm zamanlar, tüm devirler, tüm çağlar, tüm tarihler ve hatta tüm günler, tüm saatler, dakikalar aynı anda bulunmaktadır. İnsan sınırlı zihin kapasitesi nedeniyle bunu göremiyor olsa da bu gerçek açıktır.

İşte müminlerin Allah'ın büyüklüğünü takdir edebilmelerinin, Allah'a olan teslimiyetlerinin ve güvenlerinin ana sebebi budur. Müminler, Allah'ın kendilerini ve her şeyi nasıl sarıp kuşattığının ve Allah'a ne derece muhtaç olduklarının, O'nun büyüklüğü yanında ne denli küçük olduklarının bilincindedirler.

Müminler Allah'ın yüceliğini ve kudretini takdir edebilen, olayların ardında saklı hikmetleri, incelikleri kavrayabilen kimselerdir. Bundan dolayı da Allah'a gönülden boyun eğmişlerdir.

Tüm olaylar bize belli bir sıralama yöntemi ile gösterildiği için, zamanın hep ileri doğru aktığını düşünürüz. Örneğin bir su damlası su birikintisinden yukarı doğru çıkmaz, hep aşağı doğru düşer. Bu durumda bir su damlasının yukardaki hali geçmiş iken, aşağıya ulaştığı hali gelecektir. Oysa eğer hafızamızdaki bilgiler, bir filmin başa sarılması gibi tersine doğru gösterilmeye başlarsa bizim için gelecek, yani aşağı inmiş hali geçmiş olur, geçmiş ise yani yukardaki hali ise gelecek olur.

Kehf Suresi'nin 36. ayetinde geçen "... Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım" ifadesi ise Allah'tan korkmayarak, Allah'ın hükümlerini yerine getirmeyerek cennete gideceklerini zanneden insanları tarif etmektedir. Bu insanlar kendilerini müstağni görmekte, Allah'a karşı büyüklenmektedirler.

Dünya üzerinde Allah'a iman ettiğini ve Kuran'ın hak olduğuna inandığını söyleyen, ancak Allah'tan hiç korkmayan insanların sayısı oldukça fazladır. Bu insanlar Allah'ın hükümlerini yerine getirmez, helal ve haramlara riayet etmez, elçinin yolunu izlemezler. Ancak buna rağmen öldüklerinde cennete gideceklerine dair çok güçlü bir inançları vardır.

İman edenler ise "Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz" (Mearic Suresi, 26-28) ayetlerinde bildirildiği gibi cennet nimetlerinden yana bir umut, cehennem azabından yana bir korku içindedirler. İman edenlerin bu ruh haline "O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır" (Araf Suresi, 56) ayetinde de işaret edilmektedir. Çünkü Allah ayetlerinde hiçbir insanın cehennem azabı ile karşılaşmaktan emin olamayacağını hatırlatmakta, inkar edenlerin ise muhakkak bu şiddetli azapla karşılık bulacaklarını haber vermektedir:

Şimdi bunlar, kendilerine Allah'ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelmesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular? (Yusuf Suresi, 107)

Artık 'kötülüğü örgütleyip düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler? (Nahl Suresi, 45)

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 1/10 - (01 - 12)
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 2/10 - (13 - 22)
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 3/10 - (23 - 36)
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 4/10 - (37 - 51)
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 5/10 - (52 - 62)
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 6/10 - (63 - 74)
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 7/10 - (75 - 86)
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 8/10 - (87 - 98)
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 9/10 - (99 - 110)
  • Kehf Suresi'nden Günümüze İşaretler 10/10 Kehf Suresi'nden Ahir Zamana İşaretler
  • Sonuç
  • Ek Bölüm: Evrim Yanılgısı