Siz dahil tüm insanlar dünyaya gelmeden önce anne karnında dokuz uzun ay geçirirler. İnsan, bu aşamanın başlangıcında sadece anne karnında gelişmeye başlayan küçücük bir hücre topluluğundan ibarettir... 22. günde fasulye tanesinden bile küçüktür. Bir gün, bu topluluğun tam orta yerinde küçücük bir yumru, bir emir alır ve aniden atmaya başlar. Vücuttaki tüm diğer hücreler sakindir ama o sürekli hareket eder ve asla durmaz. Asla "biraz durup dinlenme ihtiyacı" hissetmez. Ta ki, aradan on yıllar geçip de "dur" emrini alacağı güne kadar. Geçen bu süre ise, bir insan ömrünü tanımlar. Bu küçük yumruya "başla" ve "dur" emirlerini kim vermektedir?
Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2) |
Siz henüz anne karnında 3 haftalıkken atmaya başlayan bu mükemmel pompanın, yani kalbin, çok önemli bir sorumluluğu vardır. Vücut içinde kanın dolaşmasını sağlamak; bir başka deyişle sizi meydana getiren ve tıpkı sizin gibi "canlı" olan yaklaşık 100 trilyon hücreye hayat vermek; bu hücrelerin nefes alıp vermelerini ve beslenmelerini sağlamak, onları temizlemek, hastalıklarını iyileştirmek ve onları düşmanlardan korumak... Sizi oluşturan hücreleri, dolayısıyla sizi yaşatan bu sistemi kuran kimdir? Peki size yaşam veren bu sistemin varlığı için siz ne yaptınız? Sizin böyle bir sisteme sahip olmak için yapabileceğiniz bir şey yoktu, çünkü henüz dünyaya gözlerinizi açmadan sizin için hazırlanmış bir düzenin içinde yaşamaya başladınız. Sahip olduğunuz beden kusursuz bir şekilde sizin için hazırlandı. Örneğin çevrenizi net olarak görebilmeniz için mükemmel bir çift göz yaratıldı.
Dışarıdaki hava ile henüz karşılaşmış olmanıza rağmen, periyodik olarak soluk almanızı sağlayacak solunum sisteminiz daha siz anne karnındayken oluştu. Besinlerin her türlüsünü sindirebilecek bir sindirim sistemine, size özel parmak izleriyle birlikte parmaklara ve ellere, gözlerinizi yabancı maddelerden koruyacak göz kapakları ve kirpiklere ve bunun gibi çok sayıda organ ve özelliğe sahip olarak dünyaya geldiniz. Hızla yaklaşan bir cisme karşı otomatik olarak göz kapaklarınızı kapatarak gözünüzü korumanızı sağlayan refleks ve bunun gibi daha birçok "koruma tedbiri", hiç haberiniz yokken alındı ve bedeninize yerleştirildi. Bunlar için hiçbir zaman uğraş vermenize gerek olmadı. Bu sistemleri sizin için Yaratan, en kusursuz şekilde bedeninize yerleştiren Allah'tır. Sonsuz güç sahibi Allah şu ana kadar yaşamış olan ve şu anda yaşayan tüm insanları aynı mükemmel sistemlere sahip olarak yaratmaktadır. Size yaşam veren kalp ve onun hareketlendirdiği dolaşım sistemi de işte bu kusursuz ve eksiksiz düzenin bir parçasıdır. Kalbin pompaladığı "kan" adlı mucizevi sıvı, hareket etmeye başladığı andan itibaren bedeninizdeki hemen her hücreye "hayat" taşır.
Kan, gözünüzden ayak parmaklarınıza kadar her noktayı dolaşan mükemmel bir ağ ile tüm bedeninizi kaplar. Siz büyürsünüz, o gelişir. Siz hastalanırsınız, sizi o savunur. Yaşamanız için hücrelerinizin beslenmesini o sağlar. Vücudunuzu o temizler. En önemlisi sizi yaşatacak olan oksijeni vücudun her hücresine ulaştırma görevi ona aittir. Bedeninizde dolaşan bu sıvı, yani kan, özel bir nimet, büyük bir mucizedir. Gelin bu mucizeyi birlikte inceleyelim ve böylece onu Yaratan Rabbimiz'in varlığına ve gücüne bir kez daha tanık olalım...
Akıllı Tasarım yani Yaratılış
Allah'ın yaratmak için tasarım yapmaya ihtiyacı yoktur
Kitap boyunca yer yer kullanılan 'tasarım' ifadesinin doğru anlaşılması önemlidir. Allah'ın kusursuz bir tasarım yaratmış olması, Rabbimiz’in önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah’ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım' yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir.
Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca:
"Ol" demesidir; o da hemen oluverir.
(Yasin Suresi, 82)
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandr.
O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir.
(Bakara Suresi, 117)