Kitabın başından beri üzerinde durduğumuz gibi, kötülerin, iyilerin aleyhinde ittifaklar kurarak, onları etkisiz kılmaya çalışacakları ve onlara kötülük yapmak için çabalayacakları Allah'ın Kuran'da bildirdiği bir gerçektir. Allah şeytanın çağrısına uyan insanların Kuran ahlakının yaşanmasını önlemek için çaba harcayacaklarını birçok ayetiyle haber verir. Bu nedenle tüm iyilerin bu konuda uyanık ve dikkatli davranmaları ve olayları hep Kuran'da bildirilen ayetlere göre yorumlamaları gerekir.
Ancak şunu da hatırlatmalıyız ki, herşey Allah'ın yarattığı kader içinde gerçekleşmektedir ve hiçbir şey tesadüfen olmaz. Eğer kötüler bir ittifak yaparak samimi ve vicdanlı insanlar aleyhinde planlar yapıyorlarsa bunda da inananlar için mutlaka büyük bir hayır ve hikmet vardır. Allah bu olaydaki hayrı dünyada veya ahirette, dilediği zaman salih kullarına gösterecektir. Bu noktada müminlerin unutmaması gereken, Kuran'da bildirilen "… Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez." (Nisa Suresi, 141) vaadidir. Allah'ın iyi kullarına yardım edeceği başka ayetlerde de şöyle bildirilir:
Onlar, yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı, haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır. Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir. (Hac Suresi, 40-41)
Şunu hatırlatmalıyız ki, kötülerin biraraya gelerek yürüttükleri faaliyetlerin birçok girift noktası vardır. Ama çevresindeki olayları Kuran ayetleri ışığında değerlendiren her insan bu ittifakın girift yönlerini kolaylıkla görebilecek, olağan karşıladığı birçok olayın aslında kötülerin örgütlediği bir düzen olduğunu kavrayacaktır.
İlerleyen sayfalarda kötülerin ittifakının bu sinsi ve girift yönlerinden bazı örnekler verilecektir. Bundaki amaç, Allah'ın samimi kullarının çevrelerindeki kötülükleri daha kolay fark edebilmelerine yardımcı olmak, karşılaşabilecekleri zorluklar karşısında çözüm yollarını gösterebilmektir.
Samimiyetsiz ve sinsi insanların en belirgin özellikleri, kendileri ahlaksızlığı, sınır tanımazlığı, asiliği, vefasızlığı, fuhşu ve benzeri kötü davranışları savunmalarına ve bu şekilde yaşamalarına rağmen, kendilerini olduklarından çok daha farklı göstermeleridir. Bu insanlar karşınıza bir gün en coşkulu ve en koyu din savunucusu olarak çıkar, bir gün namus bekçisi gibi davranır, diğer insanları şiddetle kınarlar. Daha sonra sanki dünyanın en dürüst, en masum insanlarıymış gibi insanların sahtekarlıklarını eleştirir hatta bu insanların davranışlarına şaşırdıklarını söyleyip, ağır hakaretlerde bulunurlar. Genelde pek geniş düşünemeyen, duyduklarına hemen inanan insanlar ise bu kişilerin oynadıkları bu "masum ve iyi insan" rolüne hemen inanırlar.
Bu "sahte iyiler", kendilerini toplumun "ıslah edicileri" olarak görürler. Ancak asıl sapkın olan, insanları ahlaksızlığa teşvik eden kendileridir. Allah bu tür insanların durumunu ayetlerinde şöyle bildirir:
Onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. (Bakara Suresi, 11-12)
Öyleyse, nasıl olur da, kendi ellerinin sundukları sonucu, onlara bir musibet isabet eder, sonra sana gelerek: "Kuşkusuz, biz iyilikten ve uzlaştırmaktan başka bir şey istemedik" diye Allah'a yemin ederler? (Nisa Suresi, 62)
Kötülerin kendilerini iyi, namuslu, dürüst, şirin, sözde ulaşılması gereken ideal bir model olarak gösterme konusunda uyguladıkları bir taktik de, gerçek iyileri kötülemeleridir. Bu kişileri kötülerken bir yandan da halkı bu insanların kötülüklerinden korumak istediklerini iddia ederler. Tarihte bu konuda en açık örneklerden biri Firavun'dur. Firavun halkına olmadık işkencelerde bulunan zalim, saldırgan, kaba, acımasız, kibirli, Allah'ı inkar eden bir insandır. Ancak buna rağmen halkını Hz. Musa (as)'a karşı kışkırtmaya çalışmış, onu insanların gözünde kötü göstermeye çalışırken kendisini de iyi niyetli göstermek istemiştir. Firavun'un bu sinsi taktiği Kuran'da şöyle bildirilir:
Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum." (Mümin Suresi, 26)
Dediler ki: "Bunlar her halde iki sihirbazdır, sizi sihirleriyle yurdunuzdan sürüp-çıkarmak ve örnek olarak tutturduğunuz yolunuzu (dininizi) yok etmek istemektedirler. Bundan ötürü, tuzaklarınızı biraraya getirin, sonra gruplar halinde gelin; bugün üstünlük sağlayan, gerçekten kurtuluşu bulmuştur." (Taha Suresi, 63-64)
Ayetlerde bildirildiği gibi Firavun, Hz. Musa (as)'ı halkın gözünde suçlu göstermeye çalışırken, bir yandan da kendisini halkın kurtarıcısı ve onları düşünen fedakar bir insan olarak göstermektedir. Belki o gün aklını ve vicdanını kullanmayan bazı insanlar Firavun'un bu şeytani telkinlerine kanmış ve Firavun'un yanında yer almış olabilirler. Ancak bugün, o dönemde kimin iyi kiminse kötü olduğu çok iyi bilinmektedir. Herşeyden önce Allah herşeyi bilmekte ve görmektedir. Ahirette ise Allah'ın adaleti geçerli olacaktır ve gerçek iyiler ve gerçek kötüler ortaya çıkacaklardır. Firavun Hz. Musa (as)'ın aleyhinde bir düzen kurmuştur, ancak hem dünyada hem de ahirette büyük bir hüsrana uğramıştır. Aynı şekilde günümüzde iyileri kötü, eminleri hain, sadıkları yalancı gibi göstermeye çalışanlar, vazgeçmedikleri ve tevbe etmedikleri sürece Firavun'la aynı sona kavuşmayı kabul etmişler demektir.
Ayrıca kötüler şunu bilmelidirler ki, yaptıkları hiçbir şeyle Allah'ın iyi kullarını kendi saflarına çekemez, onları da kendileri gibi yapamazlar. Çünkü Allah temiz ve iyi insanların, kötülerin söylediklerinden uzak olduklarını bildirmektedir:
Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara; iyi ve temiz erkekler, iyi ve temiz kadınlara (yaraşır). Bunlar, onların demekte olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim (üstün) bir rızık vardır. (Nur Suresi, 26)
İşte bu nedenle kötüler -sayıca çok da olsalar- iyilere karşı son derece güçsüz durumdadırlar. Müminlerin son derece vicdanlı, güzel huylu, temiz ahlaklı olduklarını çok iyi bildikleri için inkarcıların ellerindeki tek koz, "iftira atmak"tır. Ve bunun için hiçbir fırsatı kaçırmazlar.
Kuran'da Allah müminlere atılan iftiraların ve kurulan düzenlerin haberini verir. Kuran'da bildirildiğine göre, tarih boyunca iyi ve samimi insanlar büyücülükle, yalancılıkla, çıkarcılıkla, sapmışlıkla, şımarıklıkla, şaşırmışlıkla suçlanmışlar ve çeşitli iftiralara uğramışlardır. Bu nedenle hiçbir dönemde iftiraya uğrayan müminler bundan dolayı bir şaşkınlığa düşmez veya üzüntü duymazlar. Aksine peygamberlerin ve salih müminlerin yaşadıkları olaylarla karşılaştıkları için çok büyük bir şevk duyarlar.
Örneğin Hz. Yusuf (as), hem yanında kaldığı vezirin karısı tarafından hem de kardeşleri tarafından iftiraya uğramıştır. Ancak müminlere atılan her iftiranın karşılık göreceği bir vakit mutlaka vardır. Kardeşlerinin Hz. Yusuf (as) için söyledikleri iftira sözü ayette şöyle bildirilir:
Dediler ki: "Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı." Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden): "Siz daha kötü bir konumdasınız" dedi. "Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir." (Yusuf Suresi, 77)
Hz. Meryem'e ve Peygamberimiz (sav)'in şerefli hanımına zina iftirası atanlar, diğer peygamberlerimizi sapkınlıkla, yalancılıkla, büyücülükle suçlayanlar hep aynı zihniyetle hareket etmişlerdir. Onlar da elbette bu mübarek ve üstün ahlaklı insanların böyle suçlara tevessül etmeyeceklerini çok iyi bilmektedirler. Ancak onları halkın gözünde küçük düşürmek, insanların onlara itibar etmelerini, sözlerini dinlemelerini engellemek için iftira yöntemine başvurmuşlar ve bu salih insanların şerefli isimlerini kendilerince karalamaya çalışmışlardır. Kuran'da inkarcıların bu yöndeki sözlerinden bazıları şöyle bildirilir:
İçlerinden kendilerine bir uyarıcının gelmesine şaştılar. Kafirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür. İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti. "Biz bunu, diğer dinde işitmedik, bu, içi boş bir uydurmadan başkası değildir. Zikir (Kur'an), içimizden ona mı indirildi?" Hayır, onlar Benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz Benim azabımı tatmamışlardır. (Sad Suresi, 4-8)
Kavminin önde gelenleri: "Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz" dediler. (Araf Suresi, 60)
Ancak onların bu tuzakları boşa çıkmış ve Allah tuzaklarını tam tersine çevirerek başlarına geçirmiştir. Müminler ise her iftiradan daha izzetli ve şerefli olarak çıkmışlardır. Örneğin Hz. Yusuf (as)'a hırsızlık iftirası atılmıştır, ancak onun güvenilirliği o kadar açıktır ki, Mısır'ın bütün hazineleri onun yönetimine verilmiştir. Veya Hz. Yusuf (as)'a ve Hz. Meryem'e zina iftirası atılmıştır, ama Allah Hz. Meryem'i alemlerin kadınlarına üstün kıldığını Kuran'da haber verir. Hz. Yusuf (as)'ın ise, Kendi sınırlarına olan titizliğini Kuran'da bildirerek tüm çağların insanlarına örnek verir. İftiracıların düzenlerinin boşa çıktığı ve ahirette yaptıklarının karşılığını eksiksiz alacakları da Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır. (Nur Suresi, 11)
Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azablandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazablanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür. (Fetih Suresi, 6)
İnkarcıların en bilinen özelliklerinden bazıları da, cimrilikleri ve bencillikleridir. Özellikle de hayır için bir harcamada bulunmaları istense buna kesinlikle yanaşmaz, paralarından ve mallarından birazını bile Allah'ın razı olacağı işlerde kullanmak istemezler. Ancak kötülük için harekete geçtiklerinde tüm imkanlarını seferber etmekten çekinmezler. Hatta inkarcıların içindeki her grup, iyilerin aleyhinde ellerinden gelenin en fazlasını yapmada rekabet halindedir. İyiler aleyhinde tuzak kurmada biraz daha çekingen davrananlara veya ağırdan alanlara ise karşı çıkar, onların da daha fazlasını yapmalarını sağlarlar.
İyilik konusunda yarışmayan, çaba göstermeyen bu insanlar kötülük konusunda imkanlarını sonuna kadar kullanırlar. Allah onların kötülük için mallarını harcamaktan çekinmediklerini bir ayetinde şöyle bildirir:
Gerçek şu ki, inkar edenler, (insanları) Allah'ın yolundan engellemek için mallarını harcarlar; bundan böyle de harcayacaklar. Sonra bu, onlara yürek acısı olacaktır, sonra bozguna uğratılacaklardır. İnkar edenler sonunda cehenneme sürülüp toplanacaklardır. (Enfal Suresi, 36)
Kötülerin ittifakının bir özelliği de iyilere karşı tehdit unsurunu kullanmaları ve böylelikle onların gözlerini korkutarak doğru yollarından saptırmaya çalışmalarıdır. Kötülerin geçmişte uyguladıkları bu yöntem günümüzde de aynı şekilde iyilere karşı kullanılmaktadır. Tarihte bilinen en tehditkar şer ittifakı, önceki sayfalarda da söz ettiğimiz Firavun ve yakın çevresidir. Firavun Hz. Musa (as)'ı ve ona iman edenleri işkence ve ölümle tehdit etmiştir. Ayetlerde Firavun'un bu zalimliği şöyle bildirilmektedir:
Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı burdan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz. Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim." (Araf Suresi, 123- 124)
Allah başka ayetlerinde ise Müslümanların kendi dönemlerindeki şer ittifakı tarafından ölümle tehdidin yanı sıra yurtlarından sürülmek veya kayba uğramakla da tehdit edildiklerini bildirmektedir:
Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden başka kalamazlar. (İsra Suresi, 76)
"O'na iman edenleri tehdit ederek, Allah'ın yolundan alıkoymak için ve onda çarpıklık arayarak (böyle) her yolun (başını) kesip-oturmayın. Hatırlayın ki siz azınlıkta (ve güçsüz) iken O, sizi çoğalttı. Bozgunculuk çıkaranların nasıl bir sona uğradıklarına bir bakın." (Araf Suresi, 86)
Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz." (şuayb:) "Biz istemesek de miş" dedi. (Araf Suresi, 88)
İnkarcıların bir de üstü kapalı tehditleri vardır. Sözde iyilerin rahatını, güvenini ve iyiliğini istiyorlarmış gibi, müminlerle birlikte olmamalarını, yoksa zarar göreceklerini öğütlerler. İyilere destek olan, onlardan yana tavır koyan her insanın "başının ağrıyacağını", sıkıntıya gireceğini, maddi ve manevi kayba uğrayacağını ima eden tavırlar sergilerler. Hatta diğerlerine ibret olması için birkaç kişiyi kendilerince cezalandırıp, mesajlarını gereken yere iletmiş olurlar. Diğer yandan da eğer iyilerin tarafında olmaktan vazgeçerlerse, kendilerinin onları koruyup kollayacağına, maddi imkanlar sağlayacaklarına dair vaadlerde bulunmayı da ihmal etmezler. Hz. Şuayb (as)'ın kavminin önde gelenleri de, Hz. Şuayb (as)'ın yanındaki kişilere aynı şekilde üstü kapalı tehditlerde bulunmuştur. Araf Suresi'nde bu olay şöyle haber verilir:
Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler, dediler ki: "Andolsun, Şuayb'a uyacak olursanız, kuşkusuz kayba uğrayanlardan olursunuz." (Araf Suresi, 90)
Gerçek iyiler, sabırlılar, cesurlar, metanetliler, sadece Allah'tan korkup sakınanlar ise kötülerin hiçbir tehdidine kulak vermeden, doğru bildikleri yolda, yani Allah'ın kendilerine emrettiği şekilde devam etmişler ve inkarcıların baskısı veya tehditleri onları yıldırmamıştır. Ayette bildirildiği gibi, Hz. Şuayb (as)'ın kendisini tehdit eden kavmine verdiği cevap ve büyücülerin Firavun'a söyledikleri bunun en güzel örneklerindendir:
"Allah bizi ondan kurtardıktan sonra, bizim tekrar sizin dininize dönmemiz Allah'a karşı yalan yere iftira düzmemiz olur. Rabbimiz olan Allah'ın dilemesi dışında, ona geri dönmemiz bizim için olacak iş değildir. Rabbimiz, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Biz Allah'a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında 'Sen hak ile hüküm ver,' Sen 'hüküm verenlerin' en hayırlısısın." (Araf Suresi, 89)
(Onlar da:) "Biz de şüphesiz Rabbimize döneceğiz" dediler. Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. "Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür." (Araf Suresi 125-126)
Kötülerin iyileri yok etmek, onların faaliyetlerini ortadan kaldırmak, Kuran ahlakını yaymalarını durdurmak, insanların onları dinlemelerini ve istifade etmelerini engellemek amacıyla uyguladıkları yöntemlerden biri de, iyilerle alay ederek, onları kötüleyerek kendi düşük akıllarınca insanların gözünde küçük düşürmeye, onları önemsiz ve değersiz insanlar gibi göstermeye çalışmaktır.
Gerçek iyiler, samimi ve vicdanlı insanlar yaşadıkları toplumdaki diğer insanları da vicdanlı ve samimi bir hayata davet ederler; türlü yollarla onlara Kuran ahlakının güzellikleri, ahiretin, hesap gününün varlığı, Allah korkusunun önemi gibi konuları anlatırlar. İyilerin samimiyeti ve anlattıkları her zaman çok sayıda insan üzerinde olumlu yönde bir etki yapar ve toplumda giderek Allah inancı, güzel ahlak, iyilikler, güzellikler, vicdanlı tavırlar, dostluklar, saygı ve sevgide artış olur. Daha önce düşman olanlar veya ortak bir noktada buluşamayanlar iyilerin olumlu telkinleri sayesinde birleşirler.
Ancak bu durum elbette ki kötülerin, hasetçilerin, ahlaki çöküntü içinde olanların ve insani yönü iyice zayıflamış insanların işine gelmez. Bu nedenle de iyilikleri engellemek için kendilerince bu insanlarla alay eder, onlar için deli, düşük akıllı, yobaz, sığ görüşlü, gerici, sahtekar gibi iftiraya dayalı sıfatlar kullanırlar. Bunu yaparken amaçları kendi akıllarınca bu kişilerin toplumdaki itibarlarını zedelemektir. Deli veya sahtekar olarak tanıtılan bir insanın fikirlerine veya eserlerine kimsenin değer vermeyeceğini hesaplarlar. Bu, inkarcıların, sahtekar, ikiyüzlü, sinsi insanların binlerce yıldır uyguladıkları ve hiçbir zaman başarı ile sonuçlandıramadıkları bir taktiktir.
Tarihte peygamberlerden sahabelere, İslam alimlerinden insanların iyiliği ve ahlaki kurtuluşları için mücadele veren salih Müslümanlara kadar pek çok insan, bu tür hakaretamiz ve alay dolu sözlerle karşılaşmışlardır. Bu alay ve hakaretlerde kötülerin iyilere karşı duydukları kin ve haset en açık şekliyle ortaya çıkmıştır. Allah onların içlerinde gizli olanın ise dışarı vurandan daha fazla olduğunu şöyle bildirmektedir:
Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. (Al-i İmran Suresi, 118)
Daha önce de belirtildiği gibi, kötülerin iyilere karşı saldırgan ve nefret dolu tavırlarının temelinde yatan neden onların, ahlaksız, vicdansız ve Allah'ın sınırlarını tanımayan kişilere uymamaları ve Allah'ın emir ve yasaklarını kendi çıkarlarından üstün tutmalarıdır. Bu tür insanlar karşılarında Allah'ın sınırlarını koruyan, vicdanlı, nefsine asla uymayan samimi bir Müslüman gördüklerinde saldırganlaşırlar ve bu iyi insanlara dilleri ve elleriyle zarar vermeye çalışırlar.
Kötülerin iyilere karşı en çok kullandıkları saldırı sözlerinden biri ise "delilik"tir. Kuran'da bildirildiği gibi, birçok salih kul, bu zihniyetteki insanların delilik suçlamalarına maruz kalmışlardır. Ancak, delilik suçlamasında bulunanlar elbette ki bu insanlarda akli bir yetersizlik olmadığını, aksine her birinin son derece akıllı, dengeli ve yüksek bir ahlaka sahip insanlar olduklarını bilmektedirler. Ancak belirttiğimiz gibi, amaçları iyilerin toplum içindeki itibarlarını zedelemektir. Tarih boyunca peygamberlere ve salih insanlara, delilik ithamında bulunulduğunu bildiren ayetlerden bazıları şöyledir:
"O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin." "Rabbim" dedi (Nuh). "Beni yalanlamalarına karşılık, bana yardım et." (Müminun Suresi, 25-26)
Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler dediler ki: "Gerçekte biz seni 'aklî bir yetersizlik' içinde görüyoruz ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz." (Hud:) "Ey kavmim" dedi. "Bende 'akıl yetersizliği' yoktur; ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" dedi. "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm." (Araf Suresi, 66-68)
İnkarcılar iyileri kendilerince küçük düşürmeye çalışırken, onlara kötü lakaplar takar, onların ve yanlarında yer alan insanların düşük akıllı, zayıf, sığ görüşlü olduklarını söyleyerek onların basit, sıradan hatta değersiz oldukları imajını vermeye çalışırlar. Oysa asıl zayıf akıllı olanın kendileri olduğu hem ahlaki bozukluklarından hem de başvurdukları yöntemlerin son derece basit ve akılsızca olmasından açıkça görülmektedir. Kötülerin tarih boyunca birbiriyle benzer şekilde tekerrür eden davranışlarının bildirildiği ayetlerden bazıları şöyledir:
Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler. (Bakara Suresi, 13)
Kavminden, ileri gelen inkarcılar: "Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz" dedi. (Hud Suresi, 27)
"Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud Suresi, 91)
Alay dolu ve iğneleyici sözler söylemek kötülerin karakterlerine işlemiştir. Hem iyi ve samimi gördükleri insanların kendileriyle hem de onların savundukları bazı değerlerle kendi akıllarınca alay ederler. Oysa asıl alay edilmesi gereken durumda olan kendileridir. Allah alayın tüm elçilerin karşılaştığı bir durum olduğunu Kuran'da bildirmiştir. Bu nedenle alayla karşılaşan bir mümin, bunlara Allah'ın elçilerinin sabrettiği gibi sabır göstermesi gerektiğini bilir ve bu tür sözlerin kendisinin Allah Katındaki derecesini artırmasını ve kendisine ahirette Allah'ın izniyle güzel bir karşılık olarak gelmesini umar. Bildiği bir gerçek vardır; yapılan alayın alay eden kişiyi sarıp kuşatacağı ve bu kişinin ileride alayından dolayı büyük bir pişmanlık duyacağı:
Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları (azap) sarıp-kuşatıverdi. (Enbiya Suresi, 41)
Kötülerin önderlerinin, dünyadaki en büyük hedeflerinden biri sorumsuz, başıboş, kimseye hesap vermek zorunda olmadıkları, sınır tanımadıkları bir hayat yaşamaktır. Bunu yaparken daha önce de belirttiğimiz gibi, gerçek niyetlerini açığa vurmaz; bunu gerçekleştirmek için sinsi yöntemler izlerler.
Öncelikle yanlarına kural tanımayan, ahlaksızlığı açıktan açığa yapabilen, küfürbaz, ar ve utanma gibi kavramları kalmamış insanlardan oluşan bir topluluk bulurlar. Bu insanlar eşcinsellikten fuhuşa, uyuşturucudan kumar gibi kötü alışkanlıklara kadar her türlü çirkinliğin içindedirler. Dahası bu insanlara bir de toplum içinde saygın birer sıfat verilmiştir. Böylece bu kişiler hem toplum içinde belirli sıfatları olan, insanlar tarafından tanınan, ünlü, entelektüel ve yetenekli kişiler gibi bilinirler, hem de sınır tanımayan ahlaksızlıkları ile gündeme getirilirler. Toplumun birçok kesiminde ayıplanarak kınanan, aşağı görünen birçok tavır ve davranış bu kimseler tarafından yapıldığında her nasılsa hoş görülür. Bu insanların ahlaksız tavırları sözde "cesaret, modernlik, çağdaşlık, marjinallik, entelektüellik" olarak tanımlanır. Hatta bununla da kalınmaz, birçok genç insan bunların çirkin hayatlarına özendirilir, sanki bu insanlar dünyanın her türlü zevkini yaşıyorlarmış gibi bir hava yaratılır. Bu sürecin ardından kısa bir süre içinde söz konusu kişileri giyimlerinden makyajlarına, konuşma üsluplarından, kullandıkları kelimelere, yaşadıkları evlerin dekorasyonundan ilişkilerine kadar taklit eden kişiler türemeye başlar. Ve bir anda toplumun büyük bir kısmı bu dejenerasyonun içine çekilmiş olur.
Bu süreç o kadar hızlı işletilir ki, belki birkaç yıl önce insanların ağızlarına bile almaktan utandıkları, hiçbir ortamda telaffuz dahi edemeyecekleri tavırlar ve karakterler bir anda herkesçe makul karşılanan olaylar haline gelir. Örneğin eşcinsellik kınanan ve yadırganan bir olayken bir anda toplumun belli bir kesiminde eşcinsel biriyle yakın arkadaş olmak moda haline gelir. Elbette ki insanların bu aşamalardan yavaş yavaş geçmelerini sağlayan, onları faaliyetleri, çalışmaları ve organizasyonları ile sinsice etkileri altına alan bir ittifak bulunmaktadır. İşte bunları yapan kötülerin ittifakıdır.
Bu ittifakın her üyesi bu dejenerasyon propagandasını bilerek veya bilmeyerek bir ucundan tutar ve istediği yere ulaşana kadar propagandaya devam eder. Günümüzde bazı toplumlar için düşünecek olursak, bu ittifaka katılanlara modacıları, film yapımcılarını, şarkı sözü yazarlarını, gazetecileri, yazarları, klip yönetmenlerini, eğlence merkezi sahiplerini vs. verebiliriz. (Elbette ki burada sayılan mesleklere sahip insanların hepsi bu sinsi amaç için çalışıyor demek değildir. Çünkü bu mesleklere sahip olan, ancak iyilerle ittifak eden vicdanlı insanlar da bulunmaktadır.)
Kötüler bu sinsi çalışmaları ile kötülüğün mümkün olduğunca fazla çevrede yayılmasına ve sayılarının artmasına aracılık eder ve bu şekilde iyilerin sayısını azaltmak için çaba gösterirler. Oysa ki bu sadece iyilerin değerini daha da kıymetlendirir ve kötülüklerin yayılması için çaba harcayanların azaplarını kat kat artırır. Allah bu gerçeği ayetlerinde şöyle bildirir:
Çirkin utanmazlıkların (fuhşun) iman edenler içinde yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada ve ahirette acıklı bir azab vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz. (Nur Suresi, 19)
Yapmakta oldukları münker (çirkin iş)lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi! Onlardan çoğunun inkara sapanlarla dostluklar kurduklarını görürsün. Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne kötüdür. Allah onlara gazablandı ve onlar azabda ebedi kalacaklardır. (Maide Suresi, 79-80)
Önceki bölümlerde bahsettiğimiz gibi, geçmişte de günümüzde de kötüler genellikle sayıca iyilere oranla fazla olmuşlardır. Bunu ise kendi dar görüşleri ile iyilere karşı elde ettikleri bir üstünlük zannetmişlerdir. Sayıca çok olmanın hem güçlerini artırdığını hem de çok kişinin kendilerinden olmasının kendilerinin haklılığının göstergesi olduğunu sanarak yanılmışladır. Aynı yanılgıya düşmüş olan kişilerden biri Firavun'dur. Firavun'un bu zannı ayetlerde şöyle bildirilir:
Bunun üzerine Firavun şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. "Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur; Ve elbette bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler. Biz ise uyanık bir toplumuz" (dedi). Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık; Hazinelerden ve soylu makam(lar)dan da." (Şuara Suresi, 53-58)
Ancak üstün gelen ordular ve zenginlik sahibi Firavun değil, bulundukları topraklardan sürülen, zulüm gören ve Firavun'un azınlık olarak gördüğü Hz. Musa (as) ve onu izleyen diğer iyiler olmuşlardır.
Ayrıca Firavun'un emri altında olanların çoğunluk olması hiçbir şekilde onun haklı olduğunu göstermemektedir. Allah Kuran'da çoğunluğun hakka değil aksine insanları şaşırtıp saptıran şeylere inandıklarını ve yalancı olduklarını bildirmektedir:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (Enam Suresi, 116)
Ayrıca iyiler az da olsalar kötülere üstün geleceklerdir. Allah bunu bir ayette şöyle müjdeler:
… Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara Suresi, 249)
Dolayısıyla bazı insanların iyilere karşı "ama çoğunluğun fikri, ahlaki yapıları ve yaşayışları bu şekilde" gibi mantıklar öne sürmeleri, büyük bir yanılgı ve bir göz boyamadır. İnsanlar, çoğunluğun ortalamasına göre yaşamanın kendileri için en garanti yol olduğunu zannetmemelidirler, çünkü bu, yukarıdaki ayetlerde de haber verildiği gibi çok büyük bir yanılgıdan başka bir şey değildir.
Kötülerin ittifakının bir diğer özelliği de kışkırtıcılık yapmalarıdır. Bu insanlar konuşmaları, yazıları, kullandıkları benzetmeler ve kelimeler, attıkları iftiralar, yaydıkları dedikodular ile insanları iyilere karşı kışkırtırlar. Kuran'da Firavun kavminin önde gelenlerinin bu kışkırtıcılık rolünü üstlendikleri şöyle bildirilir:
Firavun kavminin önde gelenleri, dediler ki: "Musa ve kavmini bu toprakta (Mısır'da) bozgunculuk çıkarmaları, seni ve ilahlarını terketmeleri için mi (serbest) bırakacaksın?" (Firavun) Dedi ki: "Erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını sağ bırakacağız. Hiç şüphesiz biz, onlara karşı kahir bir üstünlüğe sahibiz."
Musa kavmine: "Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Gerçek şu ki, arz Allah'ındır; ona kullarından dilediğini mirasçı kılar. En güzel sonuç muttakiler içindir." dedi. (Araf Suresi, 127-128)
Araf Suresi'ndeki ayetlerde görüldüğü gibi, Firavun Hz. Musa (as)'ın ona inananlarla birlikte gitmesine belki de izin verecekken, kışkırtıcı önde gelenler Firavun'a Hz. Musa (as) ile ilgili asılsız iftira ve yalanlar söylemişler ve onu kışkırtarak zulüm yönünde karar vermesini sağlamaya çalışmışlardır. Bu örnekte görüldüğü gibi, kötülerin ittifakı her zaman kötülüğü kışkırtmak, insanları iyilerin aleyhine çevirmek için faaliyet gösterir.
Allah kışkırtıcılık görevini üstlenen kimseler hakkında bir başka ayette ise şunları bildirmiştir:
Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler. (Ahzap Suresi, 60)
Kötülerin ittifakının kışkırtıcılık yönünde yaptıkları bir diğer faaliyet ise, önceki sayfalarda da söz edildiği gibi, iyileri birbirlerinin gözünde kötü olarak göstermeye çalışmaktır. Bu amaçla, iyilere karşı iftiralar atarak, asılsız dedikodular yayarak, kendi akıllarınca "bakın onların gerçek yüzünü ortaya çıkardık, demek ki onlar doğru yolda değillermiş" mesajı veren haysiyetsiz faaliyetler başlatabilirler. Amaçları bu şekilde diğer iyilerin biraraya gelerek mazlum konumda olan kişileri korumalarını, onlara destek olmalarını engellemektir.
Günümüzde de bu tür kimseler sinsi planlar kurarak, çoğu zaman ortaya hiç çıkmadan, yaptıkları yayınlar, yazdıkları yazılar, konuşmalar, lobi faaliyetleri ve diplomatik ilişkileri ile bir anda iki ülkeyi savaşa sürükleyebilmekte veya bir ülkeyi farklı fraksiyonlara bölerek halkını birbirine düşürebilmektedirler. Bu, herkesçe bilinen "kardeşin kardeşe kırdırılması" oyunudur. Amaçları bu tür çabalar sonucunda zayıflayan ve başının derdine düşen toplumları bir süre sonra kendi emelleri ve fikirleri doğrultusunda şekillendirmektir.
Kötülerin ittifakının kışkırtıcılık yönünde yaptıkları bir diğer faaliyet ise, önceki sayfalarda da söz edildiği gibi, iyileri birbirlerinin gözünde kötü olarak göstermeye çalışmaktır. Bu amaçla, iyilere karşı iftiralar atarak, asılsız dedikodular yayarak, "bakın onların gerçek yüzünü ortaya çıkardık, demek ki onlar doğru yolda değillermiş" mesajı veren haysiyetsiz faaliyetler başlatabilirler. Amaçları bu şekilde diğer iyilerin biraraya gelerek mazlum konumda olan kişileri korumalarını, onlara destek olmalarını engellemektir.
Ancak şuurlu ve çevresine ibret gözüyle bakabilen, vicdanını ve aklını kullanarak kötülerin sinsi planlarını sezebilen insanlar, onların bu oyunlarına asla gelmemelidirler. Allah inkarcıların bu özelliklerine karşı müminleri birçok ayeti ile uyarmıştır. Bu ayetlerden biri şöyledir:
Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz. (Hucurat Suresi, 6)
Sonuç olarak asla unutulmamalıdır ki, kötülerin ittifakı bütün bir şehri, hatta bütün dünyayı iyilerin aleyhinde kışkırtmış olsa dahi Allah iyilerin koruyucusu ve onların dostudur. Allah'ın dilemesi dışında, kötülerin ittifakının hiçbir faaliyeti iyilere zarar veremez, onları korkutmaz veya endişeye kaptırmaz.
Kötülüğün önde gelenleri çevrelerine adam toplamak için insanlara çeşitli vaatlerde bulunurlar, onlara dünyevi avantajlar sağlayacaklarını söylerler. Kuran'da Firavun'un büyücülere verdiği söz, kötülerin ittifakının bu yöntemlerinden biridir:
Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: "Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten, değil mi?" dediler. "Evet" dedi. "Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan olacaksınız." (Şuara Suresi, 41-42)
Ancak şunu da belirtmeliyiz ki, kötülerin ittifakı aslında son derece çürük temeller üzerine kuruludur. Bu ittifakın üyelerinin hepsinin bir ücreti, bu ittifaka katılma bedeli vardır. Eğer şahsi çıkarlarının zedeleneceğini hissederlerse hemen ittifaktan çıkabilirler. Çünkü bu ittifak hak bir temelin üzerine değil, batılın üzerine kurulmuştur. Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'tan korkup sakınmayan her insanın mutlaka bir ücreti vardır ve kötülerin önderleri bu gerçeğin çok iyi farkındadırlar. Bu nedenle kendilerine yandaş ararken bu yöntemi sıkça kullanırlar.
Günümüzde de para, mal, ün, makam, mevki vaat etmek insanların birçoğunun iyilerin aleyhinde tavır göstermeleri için yeterli olabilmektedir. Örneğin bu menfaatlerden faydalanacağı yönünde bir garanti alan bir insan eğer Allah korkusu yoksa kolaylıkla hiç tanımadığı, bir kez bile görüşmediği masum, tertemiz, güzel ahlaklı bir insana en çirkin ve en inanılmaz iftiraları atabilmekte, kolaylıkla yalan söyleyebilmekte, kısacası zalimleşebilmektedir.
Oysa iyilerin ittifakında yer alan her insan sadece Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini gözetir. Bu ittifak hak ve tek doğru olan yol üzerine kurulmuştur ve gerçek iyilerin hiçbir zaman bir bedeli olmaz. Dünyevi hiçbir menfaat onları doğru olanı yapmaktan alıkoyamaz. Müminlerin bu konuda kendilerine örnek aldıkları kişiler, Allah'ın elçileridir. Kuran'da elçilerin kavimlerine şöyle seslendikleri haber verilmiştir:
"Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz?" (Hud Suresi, 51)
Kötülerin ittifakının en azgın ve en tehlikeli üyelerinden biri münafıklardır. Münafıklar, kendilerini iyilerden yana gösteren, ikiyüzlü insanlardır. Kuran'da bu insanların müminlerle beraber gibi hareket ettikleri ama aslında kötülerin ittifakının birer üyesi oldukları haber verilmiştir. Bu kimseler iyilerin arasında iyi taklidi yapar, vicdanlı ve dürüst insanlar gibi davranırlar. Ancak tek başlarına kaldıklarında ya da gerçek müttefiklerinin yanına döndüklerinde içlerindeki pisliği ortaya çıkarırlar. Allah münafıkların bu özelliğini Kuran'da şöyle bildirmiştir:
"Tamam-kabul" derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter." (Nisa Suresi, 81)
İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, derler ki: "Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. (Bakara Suresi, 14-15)
Münafıkların, kötülerden olmalarına rağmen iyilerin yanında gibi davranmalarının başlıca iki nedeni vardır. Birincisi, iyiler hakkında kötülere haber taşımaktır. İkincisi, ise iyiler içinde huzursuzluk ve fitne çıkarmaya çalışmak, kimi zaman provokatör görevini üstlenip kötüleri de iyilere karşı kışkırtacak davranışlarda bulunmaktır. Münafıkların bu iki sinsi amacını bildiren ayetlerden bazıları şöyledir:
Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah, zulmedenleri bilir. (Tevbe Suresi, 47)
Ey peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "İnandık" diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, "Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının" derler. Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiçbir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtmak istemedikleridir. Dünyada onlar için bir aşağılanma, ahirette onlar için büyük bir azab vardır. (Maide Suresi, 41)
Ancak şunu da hatırlatmalıyız ki, bu kişiler geçici bir süre emellerini gerçekleştirmiş gibi görünseler de, yukarıdaki ayetlerde haber verildiği gibi Allah onların bu çabalarını mutlaka geçersiz kılar ve onlara hem dünyada hem de ahirette şiddetli bir azap verir.
Kuran'da inkarcıların ittifakları ile ilgili ayetlere baktığımızda bu ittifakın, yapacakları kötülükler için gece vaktini seçtiklerini görürüz. Allah inkarcıların bu özelliklerini birçok ayette bildirmiştir. Kötülerin tuzaklarını biraraya getirerek kötülüklerini uygulamaya geçirdikleri vaktin gece olduğunu Allah şöyle bildirir:
Onlar, insanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler. Oysa O, kendileri, sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi ‘geceleri düzenleyip kurarlarken,' onlarla beraberdir. Allah, yaptıklarını kuşatandır. (Nisa Suresi, 108)
Buna (ayetlerime) karşı büyüklük taslayarak; gece vakti de hezeyanlar sergiliyordunuz. (Mü'minun Suresi, 67)
Neml Suresi'nde ise Allah geçmişte yaşanmış bir olayı haber vermiş; iyilerin bulundukları şehirde bozgunculuk çıkartan bir çete olduğunu ve bunların kendi aralarında gece baskınlar yaparak iyilere zarar vermeyi planladıklarını bildirmiştir. Bu konuyla ilgili ayetler şöyledir:
Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı. Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: "Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim." (Neml Suresi, 48-49)
Ayetlerde görüldüğü gibi bu insanlar inananlara kapsamlı bir tuzak kurmuştur ancak Allah bu insanların sinsi ve kirli planlarına karşılık onlara başka bir düzen kurduğunu bildirmiştir. Gece yarısı masum ve temiz insanlara zarar vermek isteyen, onlar için kötülükler düzenleyen insanların uğradıkları son, aynı ayetlerin devamında şöyle bildirilmektedir:
Onlar hileli bir düzen kurdu. Biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk. Artık sen, onların kurdukları hileli-düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik. İşte, zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Şüphesiz bilen bir kavim için bunda bir ayet vardır. (Neml Suresi, 50-52)
Zulmedenlerin, iyilere zarar gelmesini ve onlara sıkıntı dokunmasını isteyenlerin diğer bir özellikleri ise planlarını gizlice ve fısıldaşarak yapmalarıdır. Allah bunu da birçok ayetinde haber verir:
Musa onlara dedi ki: "Size yazıklar olsun, Allah'a karşı yalan düzüp uydurmayın, sonra bir azap ile kökünüzü kurutur. Yalan düzüp uyduran gerçekten yok olup gitmiştir." Bunun üzerine, kendi aralarında durumlarını tartışmaya başladılar ve gizli konuşmalara geçtiler. (Taha Suresi, 61-62)
Onların 'gizlice söyleşmelerinin' çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka. Kim Allah'ın rızasını isteyerek böyle yaparsa, artık ona büyük bir ecir vereceğiz. (Nisa Suresi, 114)
Biz onların seni dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zalimlerin: "Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz" dediklerini çok iyi biliriz. (İsra Suresi, 47)
Allah'a inanmayan, Allah'ın gücünü takdir edemeyen bu insanlar, geceyarıları, karanlıklarda hezeyanlar sergilerken, iyiler aleyhinde planlar kurup onların kötülüğü için tuzaklar hazırlarken, kimsenin kendilerini duymadığını ve bu nedenle rahat konuşabileceklerini düşünürler. Oysa bu, onların içine düştüğü bir yanılgıdır. Çünkü onlar gizli ve fesat konuşmalarını insanlardan gizleyebilirler, ancak Allah onların kurdukları her cümleyi, planlarının her ayrıntısını, hatta içlerinden geçirerek diğerlerine söylemediklerini dahi bilmekte, görmekte ve işitmektedir. Onlar sinsice yaptıkları planlarının asla açığa çıkmayacağı ve hakkında tuzaklar kurdukları kişilerin bu tuzaklardan asla kurtulamayacakları vehmine kapılırlar. Halbuki Allah, onlar bunları vehmederlerken onların tuzaklarını daha kurmadan bozmuş, onların her dediklerini duymuştur. Nereye gizlenirlerse gizlensinler, en ciddi tedbirleri dahi alsalar, Allah'tan kaçamazlar. Bu insanların her dedikleri, her konuşmaları, içlerinden geçirdikleri her söz kaydedilmektedir ve bunların her biri hesap gününde karşılarına gelecek ve yaptıkları her sinsi plandan sorguya çekileceklerdir. Bu nedenle gizli gizli buluşarak, gece yarıları sinsi ve saldırgan planlar kuranlar, Allah'ın kendilerini gören ve işiten olduğunu unutmamalıdırlar. Allah bir ayetinde şöyle bildirir:
Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir. (Mücadele Suresi, 7)
Kitabın başından bu yana kötülerin biraraya gelme nedenlerinin, din ahlakını ve inananları ortadan kaldırmak olduğunu ve bunun için uyguladıkları zulüm ve baskıları anlattık. İnanan kişilerin varlığı, inkarcıların ittifak etmelerinin ana sebebidir. Çünkü mümin Allah'ın hak dini olan İslam'ın dünyadaki temsilcisi ve güzel ahlakın yaşanmasının bir garantisidir. Bu sebeple de kötülere göre inananlar bir an önce ortadan kaldırılmalıdırlar. Kendi inkarcı sistemlerini, kötü ahlaklarını yaşamalarına engel ise din ile öğretilen güzel ahlak, Allah'ın koyduğu sınırlardır. İşte bu engellerin ortadan kalkması için de inkarcılar kendi içlerinde çok güçlü bir işbirliği içindedirler. Nerede bir fuhuş, sapkınlık, rüşvet, sahtekarlık, kumar, dolandırıcılık, mazlum halkın malını gasp etme, yetimin malını yeme, ahlaksızlık, sevgisiz ve saygısız bir ortam varsa, işte orada kötülerin ittifakının hakimiyeti var demektir.
Son yıllar dünyanın dört bir köşesinde yaşayan inananlara, mazlum fakir ve zavallı aciz insanlara zulüm ve baskıların şiddetle arttığı, kötülerin ittifakının ise dünyanın her yanında şiddetlendiği bir dönemdir ve inananların bu gelişmeleri Kuran ayetleri doğrultusunda değerlendirmesi son derece önemlidir. Kuran'a göre, olan bitenleri ibret gözüyle izleyip, kötülere karşı fikri yönde bir mücadele için harekete geçmemek, herşeyi oturduğu yerde sakin sakin seyretmek ve dünyada yaşanan acılara, sıkıntılara duyarsız kalmak çok büyük bir zulümdür. Müslümanlara ve Kuran ahlakının yaşanması için çaba harcayan kişilere yapılan baskı ve eziyetlere seyirci kalmak, görmezlikten gelmek, sessiz izlemek kişiyi bu zulmün sessiz bir üyesi, hatta iştirakçisi yapar.
Kötülerin ittifakının ne denli şiddetlendiğini görmek için gazetelere, dergilere, televizyona, kısacası etrafımıza bir göz atmak yeterlidir. Örneğin, 10-15 sene öncesine kadar "eşcinsel" kelimesinin dahi ağza alınmaya haya edildiği bir dönem, yerini eşcinsellerin haklarını savunan, bu sapıklığın sözde ne kadar normal bir tercih olduğunu, adeta modern bir görüş olduğunu ispatlamak için televizyonlarda, eğlence yerlerinde onlara geniş yer veren bir anlayışa bırakmıştır. Bunun gibi birçok ahlaksızlığın insanlara normal bir tercihmiş gibi aşılanmaya çalışılması ve buna zemin bulunması kötülerin ittifakının bir sonucudur.
Kumarın, fuhuşun, cinayetlerin gündelik haberler olarak son derece doğal karşılandığı bu yıllar, insanların uyanması ve gerçekleri görmesi açısından son derece önemlidir. Bu dönem iyilerin baskı altına alınıp haksız muameleler gördüğü, temel hak ve hürriyetlerinin ellerinden alındığı; dolandırıcıların, katillerin ve zalimlerin ise rahatlıkla elini kolunu sallayarak dolaştığı bir dönemdir.
Masum ve savunmasız insanlar sadece Allah'a inandıkları ve Müslümanım dedikleri için dünyanın dört bir yanında öldürülürken, yine Müslümanım diyen fakat tüm bu olanlardan gafil bir insan tüm bu ölüm haberlerini yüzünde umursamaz, gülümser bir ifadeyle insanlara aktarabiliyorsa, işte bu, kötülerin ittifakının bir eseridir. Huzur ve barışın sağlanması, refah ve bolluğun olması, adalet, hoşgörü, sevgi, saygı gibi güzel ahlak özelliklerinin tüm dünyada hakim olması ancak Kuran ahlakının bilinmesi, tanınması ve uygulanması ile olur. İşte bu güzel ahlakın yaşayan örnekleri de müminlerdir. İyilerin ittifakı bunu sağlayacak olan yoldur; bu, Allah'ın kesin bir vaadidir. Allah Nur Suresi'nde şöyle buyurmaktadır:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)