Sovyetler Birliği'nin dağılışının ardından bağımsızlıklarını kazanmaya başlayan Müslüman-Türk Cumhuriyetler, kısa sürede Rus yayılmacılığıyla karşı karşıya kaldılar. Söz konusu dönemde Rusya, gerçekte Sovyet döneminden kalma komünist kadrolarla ve aynı zihniyetle yönetiliyor ve Orta Asya'yı de arka bahçesi olarak görüyordu. Bu "arka bahçe"yi kendilerince düzenlemek için de, bölgedeki İslam'a karşı olan odaklarla ittifak kurma yolunu seçti.
Azerbaycan, Dağıstan, Çeçenistan ve Tacikistan'dan sonra gerilimlerin yaşandığı bir diğer ülke de Özbekistan oldu. Özbekistan Devleti'nde önemli kadroların ve yetkili makamların ateist Siyonistler ve atesit masonlar tarafından tutulduğu bilinmektedir. Özbekistan yönetimi içinde yerleşmiş olan bu çevreler, Sayın İslam Kerimov'u da çeşitli oyunlar ve yönlendirmelerle etki altına almaya çalışmaktadır.
Özbekistan yıllardır iç sorunlarla boğuşmaktadır. Ülke ekonomisi çok büyük bir darboğaz yaşamakta ve Özbek halkı kıtlıkla mücadele etmektedir. Kerimov yönetimi ise çoğu zaman, bu çatışmaları yatıştıracak yerde büyütecek bir yol izlemektedir.44
İslam Kerimov eğer ülkesindeki farklı görüşlerin ifadesine imkan veren ılımlı bir politika izlese, bu kuşkusuz hem Özbek halkı hem de kendi iktidarı için çok daha doğru bir yol olacaktır. Ancak bunun yerine sertliği tercih etmiştir: Özbekistan'daki baskıcı yönetimi nedeniyle şu an zindanlarda elli binden fazla kişi bulunmaktadır. Özellikle de şehir merkezlerinde patlayan bombalardan sonra yönetim, ülke genelinde binlerce insanı hapsettirmiş, dini eğilimi olan herkesi terörist olarak nitelendirmiş ve insan hak ve özgürlüklerini yok sayan bir yönetim uygulamaya koymuştur. Fakat bu baskıcı politika, değil gerilimleri önlemek aksine daha da şiddetlendirmiş ve muhalefetin daha da güç kazanmasıyla sonuçlanmıştır. Özbekistan'ın huzur ve istikrara kavuşması için, Kerimov yönetimi ile muhalefet arasında diyalog kurulması, bunun için de yönetimin ılımlı bir siyaset izlemesi zorunludur.
80'li yıllarda Türk Devletleri'nde başlayan dini uyanış Kremlin'i rahatsız etmişti. Özellikle de Gorbaçov yönetimi, dini duyguların güçlenmesinden büyük kaygı duyuyordu. Bu politika o dönemin gazetelerine sık sık yansıyor, Kremlin yönetimi tarafından alınacak tüm önlemler de tarif ediliyordu. O dönemde Güneş gazetesinde yer alan bir haberde Gorbaçov'un İslam'a bakış açısı şu şekilde tarif ediliyordu:
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov'un uzun zamandır var olduğu kaydedilen İslam karşıtı politikasına son örnek, 24 Kasım'da çoğunlukla Müslümanların yaşadığı Özbekistan Cumhuriyeti'nin başkenti Taşkent'te yaptığı konuşma. Taşkent gazetesi Pravda Vostoka'nın verdiği habere göre, Gorbaçov konuşmasında, komünistleri dini öğretilere karşı daha kararlı ve güçlü bir tavır almaya çağırdı ve Müslüman bölgelerde siyasal katılımın, ateist propagandanın artırılmasını istedi.45
Bir başka haber ise Cumhuriyet gazetesinde yer almıştı. Dünyaca ünlü Time dergisinden alıntı yapılarak hazırlanan haberde Gorbaçov'un açıklaması detaylı olarak yorumlanmıştı:
Time dergisi, geçen yıl Kasım ayında, Sovyet Lideri Mihail Gorbaçov'un Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te yaptığı açıklamada, ilk kez 'dinsel gösterilere karşı ateist propagandaya hız verme gereğinden' söz ettiğine dikkati çekerek, Orta Asya Cumhuriyetleri'nde İslam'ın gücünü korumasının Sovyet yöneticilerini giderek kaygılandırdığını belirtiyor. Dergiye göre, Müslüman dünyada (sözde) radikal İslam akımının, Sovyetler Birliği'ndeki Müslüman Cumhuriyetlere de sıçramasından korkuyor.
Time dergisi Moskova'nın pratikte kilise, sinagog ve camilere sınırlamalar getirdiğini ve 'inananlara' karşı bir baskı politikası uyguladığını öne sürüyor. Yine Time'a göre, Sovyetler'de 18 yaşından küçük gençlerin dini eğitim görmesi yasak. Dergi, Hıristiyanlar için durumun daha istikrarlı olduğunu belirtiyor.
Time, İslam'ın Moskova için özel bir sorun ve özel bir kaygı kaynağına dönüştüğünü bildiriyor. Time, Sovyetler Birliği'nde halen 300-500 yasal olarak kayıtlı cami bulunduğunu bildiriyor ve Ekim Devrimi'nden önce ülkede 24 bin cami olduğuna işaret ediyor.
Bu olguya ek olarak, Orta Asya Cumhuriyetleri'nde İslam'ın etkisinin giderek yayılması da Sovyet liderini düşündüren başka bir konu. Örneğin, Pravda gazetesinde çıkan bir yazıda, Özbekistan Cumhuriyeti'nde, İslam öğretilerine karşı, ateist propagandaya yeterince ağırlık verilmediğinden yakınıldı.
Tacikistan'da ise yüksek düzeydeki bir yetkili, izinsiz vaaz veren hocaların sayısının artmasından yakınıyor. Herald Tribune'e göre, Orta Asya Cumhuriyetleri'nde İslam etkisini giderek artırırken, yeraltı İslam faaliyetleri de yoğunlaşıyor. Sovyet yetkilileri, son zamanlarda (sözde) radikal İslam akımının da, Orta Asya Cumhuriyetleri'ni etkileme olasılığından kaygılanıyorlar.46
Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azab vardır. (Bakara Suresi, 114)
Gerek Rus bürokrasisinin bir bölümünde gerekse Türki Cumhuriyetlerdeki bazı kadrolarda, Sovyet döneminden kalan bu yanlış bakış açısı hala etkilidir. Bu da bölgede dindarlar ile merkezi otorite arasında gerilim meydana getirmektedir. Özbekistan'da her 500 kişiden birinin dindar olması nedeniyle hapsedilmiş olması, bunun en çarpıcı örneklerinden biridir.
Özbekistan'da gün geçtikçe artan gerilim, eğer ılımlı bir politika izlenmezse, daha uzun bir süre karışıklığın durulmayacağını göstermektedir. Terör, su sıkıntısı, iç karışıklıklar, ekonomik sıkıntılar, hukuk dışı gelişmeler, insan haklarının ihlali gibi konuları birarada düşündüğümüzde ciddi bir düzelmenin ancak köklü değişikliklerle olacağı görülmektedir. Bu köklü değişikliklerin başında ise, ülkedeki muhalefete kendini ifade etme özgürlüğü verilmesi, siyasi tutuklama ve mahkumiyetlerin sona erdirilmesi ve karşılıklı anlayış içinde gerilimin düşürülmesi gelmektedir.
Komünist rejimin baskısı ve acımasızlığı altında yıllarca ezilmiş olan Özbekistan'ın zenginliğinin, aydınlığının ve gelişmesinin en önemli yolu, Türk İslam Birliği'nin çatısı altında yer almaktır. Türk İslam Birliği, Özbekistan’ın çekinmesi, bu kutlu düşünceyi savunanları hapsederek bu uğurdaki girişimleri baskı altına almaya çalışması gereken bir düşünce değildir. Özbek Yönetimi'nin Türk İslam Birliği düşüncesinden tedirgin olması son derece yersiz ve gereksizdir. Türklük ve İslam ahlakı Özbek halkının ruhudur.
Özbek halkının hemen hepsi Türk İslam Birliği'ni istemekte ve gönülden desteklemektedir. Bu birliğin tesis edilmesinin Özbek Devleti'nin menfaatine olduğu da açık bir gerçektir. Müreffeh olmak isteyen, huzur isteyen, barış isteyen, güvenlik isteyen bir Özbekistan için Türk İslam Birliği'nin şefkatli, sevgi dolu ve demokratik yapısı büyük bir nimettir.
Özbekistan için bir aydınlanma, zenginleşme, gelişme ve güçlenme vesilesi olduğu aşikar olmasına rağmen, Özbekistan'ın bu birlikten uzak tutulmaya çalışılmasının bir oyun olduğu açıktır.
Din ahlakının yaşanmadığı bir ortamda huzurun, barışın ve güvenliğin sağlanması mümkün değildir. Dinin getirdiği güzelliklerin yerine, komünist ve materyalist ideolojinin bir toplumda yaygınlaştırılması, geçmişteki örneklerinde de gördüğümüz gibi bir ülkeye ancak yıkım getirir. Çünkü din ahlakının olmadığı bir ortamda başa geçen yöneticiler adaleti, yardımlaşmayı, barışı değil, çıkarcılığı, bencilliği ve baskıcı bir yönetimi tercih etmektedirler. Allah bir ayetinde bu ahlaktaki insanların oluşturdukları tehlikeye şöyle dikkat çekmiştir:
O, iş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise, bozgunculuğu sevmez. (Bakara Suresi, 205)
Görüldüğü gibi, Allah'ın kitabına uyulmadığı müddetçe, yukarıdaki ayette söz edilen insanlar var olacaktır. Oysa Allah'tan korkan insanların yönettiği bir ülkede çok büyük bir dayanışma, yardımlaşma ve adalet hakim olur. Hiç kimsenin bir başkasına haksızlık yapmasına izin verilmez, her insanın her türlü ihtiyacı giderilir, sürekli yeni çözümler ve hizmetler üretilir. Halkın refahı ve huzuru için tüm imkanlar seferber edilir. İslam ahlakını yaşayan insanlar her türlü hizmeti karşılıksız yaparlar. Allah rızası için yapılan hizmetin, emeğin, yardımın karşılığı ise dünyada değil, ahirette beklenir.
Bunun en güzel örneği Allah'ın tarih boyunca insanlara gönderdiği elçilerdedir. Allah ayetlerinde insanları Allah'a ibadet etmeye, din ahlakını yaşamaya davet eden elçilerin kavimlerine şunu hatırlattıklarını bildirir:
Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 51)