Afganistan
Komünizmin Vahşetinden Bitmek Bilmeyen İç Savaşlara
Halkının %99'u Müslüman olan Afganistan, İslam dini ile Hz. Osman'ın halifeliği döneminde tanışmıştır. 9. yüzyılın ikinci yarısında Samanilerin eline geçen Afganistan, 10. yüzyılda Gaznelilerin yönetimine girdi. Gaznelilerden sonra Moğolların işgaline uğrayan Afganistan toprakları, 18. yüzyılın başlarına kadar sürekli el değiştirdi.
1736 yılında İran'da tahta çıkan Nadir Şah birkaç yıl içinde Afganistan'ı topraklarına kattı. Nadir Şah'ın bir ayaklanma sırasında öldürülmesinden sonra kurduğu devlet, iç çatışmalara sürüklendi ve topraklarını büyük bir hızla yitirdi. Nadir Şah sonrasında baş muhafız Ahmet Han Abdali bazı aşiretler tarafından şah seçildi ve Ahmed Şah Dürrani adıyla hükümranlığını tüm Afganistan'a kabul ettirdi. Egemenliği Keşmir'den Delhi'ye Ceyhun'dan Umman denizine kadar öyle genişledi ki, Afgan İmparatorluğu 18. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlılar'dan sonra en büyük İslam devleti oldu.
Ancak kısa süreli bir ömrü olan İmparatorluk büyük bir iç savaşın içine sürüklendi. Bu iç karışıklıklardan faydalanan İngiliz kuvvetleri Afgan topraklarını işgal ettiler. Bu dönemden sonra İngiltere ve Rusya'nın dış müdahaleleri nedeniyle bir türlü uzun soluklu bir yönetime kavuşamayan ve iç çatışmalardan kurtulamayan Afganistan, 1929 yılında iktidara gelen Muhammed Nadir Han döneminde kısa süreli bir istikrar sağladı. Ancak Rusya Afganistan'ın iç işlerine sürekli müdahale ediyor, iktidardaki yönetimleri kontrol altında tutmayı istiyordu. Bu ilişki o kadar güçlüydü ki, Rusya'daki Bolşevik yönetimini ilk tanıyan ülke Afganistan olmuştu.
Sovyetler Birliği'nin de etkisiyle 1973 yılında bir darbe gerçekleşti. Batı yanlısı Zahir Şah devrildi ve yerine Davud Han iktidara geldi. Bu tarihten itibaren Marksist bürokrat ve subaylar Afganistan yönetiminde etkili olmaya başladılar, önemli görevlere getirildiler. Ancak Davud Han Rus etkisinden kurtulup, İslam ülkeleriyle yakınlaşmak istiyordu. Pakistan'la yaptığı anlaşmalar, ülkede etkinliği artan komünist örgütlerin birleşmesine neden oldu. Zaten İslam ülkeleriyle olan bu yakınlaşmanın Rusya'nın tepkisiyle sonuçlanacağı belliydi. 1978 yılında ordudaki komünist generallerin ve bazı komünist sivillerin organize ettiği Sovyet destekli kanlı bir darbe gerçekleşti. Davud Han'ın tüm ailesi, yakınları öldürüldü. Darbeciler ülkeyi komünist bir rejimle yöneteceklerini ilan ettiler. Dahası, dine karşı zalim bir savaş başlattılar. Komünizm'in Kara Kitabı isimli eserde Afganistan'daki komünist rejimin din karşıtlığı şu şekilde anlatılmaktadır:
Kısa bir süre sonra komünist hükümet din karşıtı bir kampanya başlattı. Kuran halka açık meydanlarda yakıldı. Dini yetkililer (imamlar) tutuklandı ve öldürüldü. Şii nüfus içinde çok etkili bir dinî grup olan Müceddedîler Aşireti'nden bir gecede, 6 Ocak 1979'da, aynı soydan gelen 130 erkek katledildi. Her din, her mezhep için dini ibadet yasaklanmıştı.47
1979 yılında Afganistan'ı işgal eden Kızıl Ordu, tam 10 yıl boyunca işgalci bir güç olarak ülkede kaldı. İşgal dönemi Afgan halkı için katliam, baskı, şiddet ve işkence kelimeleriyle özdeşleşmişti.
10 yıl süren Kızıl Ordu işgalinin sonunda, on binlerce ölü, bir o kadar da sakat geride kaldı.
Afgan komünistler aslında Sovyetler Birliği'nin paralı birer maşasından başka bir şey değildiler. Moskova'dan gelen "danışman"ların direktifleriyle hareket ediyor, onların gösterdiği şekilde kendi halklarına karşı kitle katliamları gerçekleştiriyorlardı. İktidarda kaldıkları kısa zaman zarfında, büyük bir terör uyguladılar. Aynı kaynakta bu terörün bir örneği şöyle anlatılmaktadır:
1979 Martı'nda Kerala köyü... 1.700 yetişkin ve çocuk, köydeki erkek nüfusun tamamı meydana toplandı ve yakından nişan alınarak otomatik silahlarla tarandı; ölüler ve yaralılar bir buldozer yardımıyla üç ayrı çukura üst üste gömüldü. Kadınlar korku dolu gözlerle, uzun dakikalar boyunca kapanan çukurların oluşturduğu tepeciklerin sarsıldığını gördü: Diri diri gömülenler dışarı çıkmaya çalışıyordu. Sonra sarsıntılar kesildi. Anaların ve dulların hepsi Pakistan'a gitti. Terör Kabil kentini de sarmıştı. Kentin doğusunda bulunan Pole Çarkı Cezaevi, toplama kampına dönüştürüldü. Cezaevi Müdürü Seyid Abdullah mahkumlara şöyle bir açıklama yaptı: "Sizler çöp haline getirilmek için buradasınız."48
Yazar Michael Barry La Resistance Afghane (Afgan Direnişi) isimli kitabında, bu cezaevi müdürünün diğer acımasız uygulamalarını şöyle anlatmaktadır:
İşkence en geçerli yöntemdi. Cezaevinin en büyük cezası, diri diri lağım çukuruna atılmaktı. Bir gecede onlarca mahkum yüzlerce nedenle idam edilirdi; cesetler ve can çekişen bedenler buldozerler yardımıyla üst üste gömülürdü. Stalin'in cezalı halklar için uyguladığı yöntem yeniden kullanılmaya başlandı. 15 Ağustos 1979'da Hezarelerden 300 kişi direnişe destek verdikleri gerekçesiyle tutuklandı; 150'si buldozerler yardımıyla diri diri gömüldü, öteki 150'si benzine bulanarak canlı canlı yakıldı. 1979 Eylülü'nde cezaevi yönetimi 12.000 mahkumun öldürüldüğünü kabul etti. Pole Çarkı, Cezaevi'nin müdürü duymak isteyenlere şöyle diyordu: "Yalnızca bir milyon Afganlıyı sağ bırakacağız, sosyalizmi kurmak için bu kadar adam yeter."49
Tüm bunlar, Moskova'dan yönetilen uygulamalardı. Gerçekte Afganistan'daki tüm iç karışıklık, Sovyetler Birliği'nin önceden planladığı bir gelişmeydi. Sovyet yönetimi, Afganistan'daki komünistlere darbe yaptırmayı, sonra da bu sözde "demokratik" rejimi korumak bahanesiyle ülkeyi işgal etmeyi önceden kararlaştırmıştı. Moskova'yı bu plana iten neden ise, bugün pek çok siyasi tarihçinin kabul ettiği üzere, o dönemde giderek yayılan İslam'ın komünistler tarafından bir tehlike olarak görülmesi idi.
Sonunda komünist Afgan rejimine karşı Müslüman mücahitlerin düzenlediği direnişi bahane eden Kızıl Ordu, 27 Aralık 1979'da Afganistan'ı işgal etti. Bu işgalle birlikte Afgan halkına karşı uygulanan vahşetin de çapı büyümüş oldu.
Kızıl Ordu tam 10 yıl işgalci bir güç olarak ülkede kaldı. Mücahit grupların Kızıl Ordu'ya karşı başlattığı haklı direnişi ise, en zalim ve acımasız yöntemlerle bastırmaya çalıştı. Bir Afgan direnişçi, Kızıl Ordu'nun yöntemlerini şöyle anlatıyordu:
Sovyetler bir eve saldırdılar mı, o evdeki kadınları öldüresiye döver, onlara tecavüz ederdi. Ne yazık ki bu barbarlık içgüdüsel olarak değil, programlanmış olarak gerçekleşiyordu; böyle eylemler yaparak toplumumuzun temellerini yıkıyorlar ve bunu çok iyi biliyorlardı.50
Kızıl Ordu, Afganlı Müslümanlara karşı en alçakça yöntemleri kullandı: Afgan çocuklarının oyuncak sanarak ellerine almalarını sağlamak için "oyuncak şekilli mayınlar" yapılıyor, yakalanan mücahitlere korkunç işkenceler uygulanıyor, sivil halk tereddütsüz bombalanıyordu. Tek tek kişi takip etmek yerine köyleri bombalayarak toplu katliamları tercih ediyorlardı.
Mart 1987'de Newsweek dergisi Avusturyalı Profesör Fex Ermacora ile bir röportaj yaptı. Bu röportajda Ermacora, BM'nin Rusya'nın Afganistan'daki vahşetini gizlediğini belirterek şöyle demiştir:
Görgü şahitlerine göre Rus askerleri, Afganlıları evlerinden alarak gırtlaklarını süngülerle doğramaktadır. Çocuk, yaşlı demeden bütün köy halkını meydana toplayıp canlı olarak, üzerlerine benzin döküp yakmaktadır. Kadın ve kızların ırzlarına tecavüz edildikten sonra helikopterlere bindirilip çırılçıplak edilerek aşağıya atılmaktadır. Su kuyuları zehirlenmekte, hayvanlar kurşunlanmakta, tahıl ve erzak ambarları yağmalanmakta, meyva ağaçları kesilmekte, dini kitaplar, camiler ve türbeler yakılmakta, böylece köylülerin mücahitlere destek sağlamaları engellenmek istenmektedir. Ruslar 1980'den bu yana yüz binlerce Afganlı çocuğu, Rusya'daki ideolojik okul ve kamplarda komünist militan olarak yetiştirmektedirler.51
Rus yönetiminin vahşetlerden biri de Lağman katliamıdır. Kabil'in kuzeydoğusundaki bu güzel kentin tüm köyleri haritadan silindi. Nüfusun hemen hemen tamamı öldürüldü. Sadece Karga bölgesinde, çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 1.500 kişi öldürüldü. Sadece insanlar değil, köpeklere varıncaya kadar tüm hayvanlar da öldürülmüştü. Tüm evler yağmalandı, mutfaktaki çay ve şekerlere kadar gasp edildi. Kızıl Ordu askerleri, içinde kadın ve çocukların bulunduğu baraka evlerin üzerinden tanklarla geçtiler. Ceset parçaları tankların zincirleri arasında göze çarpıyordu.
KIZIL ORDU'NUN MAYINLARI ZULMÜ SÜRDÜRÜYOR
Allah'ın ayetlerini inkar edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele. (Al-i İmran Suresi, 21)
10 yıl süren Kızıl Ordu işgalinin sonunda, on binlerce ölü, bir o kadar da sakat geride kaldı. Bugün Afganistan, dünyanın en çok takma kol ve bacak imal edilen ülkesidir. Çünkü Kızıl Ordu'nun mayınları on binlerce Afgan gencinin kolsuz ve bacaksız kalmasına neden olmuştur.
1979 YILINDAN BU YANA MÜLTECİ DURUMUNA DÜŞEN AFGANLILAR
1979 yılında 600.000 kişinin 400.000'i Pakistan'a, 200.000'i İran'a 1980 yılında 1.9 milyon çeşitli ülkelere 1983 yılında 9 milyonun, 5.6'sı Pakistan'a, 3.4'ü İran'a 1990 yılında 6.2 milyon, 3.3 Pakistan'a, 2.9'u İran'a iltica ettiler.
KOMÜNİST VAHŞETİN ARDINDA BIRAKTIKLARI...
Komünist işgal boyunca evler yağmalanıyor, kadınlara tecavüz ediliyor, içinde çocukların bulunduğu evlerin üzerinden tanklarla geçiliyor yada ateşe veriliyordu. İşte 10 yıl süren zulüm arkasında böyle görüntüler bırakmıştı.
1970'lerde Moskova'nın kışkırtmasıyla başlayan ardından Sovyet işgaliyle tırmanan vahşet, çeyrek asır boyunca Afganistan'a büyük acı yaşattı ve yaşatmayı sürdürüyor. 1998 yılında iktidarı ele geçiren Taliban yönetimi ile birlikte siyasi bir düzen ve toplumsal barış sağlanamadı ve bugünde Afganistan'daki içkarı şıklıklar aynı şekilde devam ediyor. |
"Son iki senedir, kuraklık hayvanları aç bıraktı ve nehirleri kuruttu. İnsanlar ellerinde kalan son yiyecekleride tükettiler. İnsani yardım örgütlerine göre 700.000'den fazla insan -bu rakam Afgan halkının yaklaşık %4'üne denk gelir- çaresizlik içerisinde büyük şehirlere doğru akın ediyorlar veya İran ve Pakistan sınırlarını aşıp geçiyorlar. 1 milyondan daha fazla sayıda insan açlığın pençesinde. Afganlar son yirmidört senedir savaşın içindeler. Açlık olmadığı zamanlarda bile, 5 yaşın altındaki dört çocuktan bir tanesi ölüyor ve ortalama yaşam için ümit edilen yaş ortalaması 44'tür. Havalar ısınmaya başladığı zaman, soğuğun yerini su ve sağlıkla ilgili sorunlar alacak; karşımıza kolera, tüberküloz ve diğer hastalıklar çıkacak." (Barry Bearak, Courrier International, 22/03/2001, No:542)
Sovyetler'in geri çekilmesinden sonra ise, istikrarsızlığa sürüklenen Afganistan, kanlı bir iç savaşa tutuştu.
1998 yılında iktidarı ele geçiren Taliban yönetimi ise ülkede çok katı bir rejim uygulayarak toplumsal gerilimi ve fakirliği daha da büyüttü. Taliban rejiminin yıkılmasından sonra kurulan yeni yönetimin, 1970'lerde Moskova'nın kışkırtmasıyla başlayan ve ardından işgali ile doruğa tırmanan vahşet ve sefaleti sona erdirmesini diliyoruz.