De ki: "Ben, dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum."(Zümer Suresi, 11)
İnsanın, Yaratıcımız olan Allah'ın sonsuz kudretinin farkına vardıktan sonra O'nu unutarak bir yaşam sürmesi, net olarak kendisini kandırmasıdır. Allah'ın insandan istediği, O'nun rızasını hedeflemesi ve O'nun için yaşamasıdır. İnsanı yaratan, ona rızkını ve herşeyi veren, ona sonsuz olan ahireti verecek olan Allah'tır. Bu düşünüldüğünde, insanın başkalarının hoşnutluğunu kazanmak veya nefsini tatmin etmek amacıyla yaşaması büyük bir nankörlüktür. Bu nankörlüğün cezası ise ebedi cehennemdir.
İşte insan bu gerçekle karşı karşıyadır. Ya hayatını Allah'ın rızası üzerine kuracak ve böylece O'nun rızasını ve cennetini kazanacak ya da cehenneme giden bir yolu seçecektir. Üçüncü bir seçim hakkı yoktur. Bir ayette bu gerçek çok açık şekilde şöyle ifade edilir:
Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.(Tevbe Suresi, 109)
Kuran'da emredilen güzel ahlak da tamamen Allah rızası üzerine kuruludur. Örneğin, Allah'ın beğendiği bir tavır olan fedakarlık, şayet karşılığında bir beklenti veya bir gösteriş gayesi yoksa, sadece Allah'ın rızası için yapılıyorsa kıymetlidir. Kuran'da müminlerin güzel ahlakının sadece Allah rızası için olduğu şöyle anlatılır:
Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür."(İnsan Suresi, 8-9)
Bir insan için olabilecek en büyük mutluluk ve şeref, Rabbimiz Allah'ın kendisinden razı olmasıdır. Allah verdiği tüm nimetlerle kullarını Kendisi'nden razı eder. Bir ayette Allah'ın rızasını kazanmış ve Allah'tan razı olmuş müminlerin mükafaatı şöyle anlatılır:
Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden 'içi titreyerek korku duyan kimse' içindir.(Beyyine Suresi, 8)
Allah rızası, sadece belirli ibadetler veya belirli zamanlar için değil, hayatın tümü için geçerlidir. Aşağıdaki ayette, bir müminin tüm hayatının tek bir amaca yönelik olması gerektiği şöyle bildirilir:
De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162)
Cennette de tüm nimetlerden çok daha üstün olan en büyük nimet, Allah'ın rızasıdır. Müminin Allah'ın rızasını kazanabilmiş olmasından dolayı hissettiği sevinç ve huzurdur.
Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)
Müminlerin Allah'ın rızasını kazandıklarını hissetmelerinin en çarpıcı ifadesi ise, Yüce Allah'ın onlara görünecek şekilde tecelli etmesidir. Dünyada bu durum olanaksızdır, çünkü ayette belirtildiği gibi "gözler O'nu idrak edemez..." (Enam Suresi, 103). Ancak Kuran'da bildirildiğine göre, Yüce Rabbimiz Allah, ahirette mümin kullarına belirli bir şekilde tecelli ederek gözükecektir. Bunun nasıl olacağı ise Allah Katındadır. Allah'ın rızasını kazanmış olmak, hiçbir maddi güzellikle karşılaştırılamayacak kadar büyük bir sevinç ve mutluluk verir insana. Cennet Allah'ın bir ikramıdır ve bu nedenle değerlidir. Cennet ehli "ikrama layık görülmüş kullar"dan (Enbiya Suresi, 26) oldukları için ebedi mutluluk ve sevince kavuşurlar.