Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır.(Rum Suresi, 30)
Allah, yarattığı insanın yapısını elbette ki en iyi bilendir. Dolayısıyla, insanların neye ihtiyaçları olduğunu ve bunları nasıl sağlayacağını en iyi O bilir. İnsanın fiziksel yapısını korumasından psikolojik olarak nasıl sağlıklı olacağına ve sosyal hayatın en mutlu ve huzurlu şekline kadar en güzel sistemi Allah belirler. Örneğin insan yaratılışı gereği merhametten, sevgiden, şefkatten ve güzel ahlakın her şeklinden hoşlanır. Kendisine hep bu şekilde davranılmasını bekler. Zulümden, ahlaksızlıktan ve kötülüğün her türlüsünden nefret eder ve kaçınır. Böyle hissetmesi, Allah'ın dilemesiyledir. Allah, insanın fıtratını, vicdanını bu şekilde yarattığı için insan, güzellikten hoşlanıp kötülükten kaçınır. Allah'ın Kuran'da emrettiği temel ahlak özellikleri; merhametli, şefkatli, adaletli, güvenilir, dürüst, mütevazi bir insan olmak ve zulümden, haksızlıktan, kötülükten sakınmaktır. Diğer bir deyişle, Allah'ın gönderdiği İslam dininin insandan istedikleriyle, insanların doğal olarak yaşamak istedikleri, anahtar ve onun açtığı kilit gibi, birbirine tam bir uyum halindedir. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle haber vermektedir:
Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.(Rum Suresi, 30)
İnsanlar, Allah'ın indirdiği ayetleri uygulamadıkları sürece kendilerine zulmetmiş olurlar. Çünkü yaratılışlarına uygun olan davranışı, ahlakı göstermeyerek kendi yapılarına ters düşen bir tutum sergilerler; bu da hem vicdanen rahatsız olmaları, hem de başka insanları rahatsız etmeleriyle sonuçlanır ve ayette bildirildiği gibi kendi kendilerine zulmetmiş olurlar:
Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.(Yunus Suresi, 44)
Unutulmamalıdır ki, İslam ahlakı ancak samimi olarak içten gelen bir istekle, gönülden yaşanabilir ve Allah böyle bir imanı makbul göreceğini bildirir. Zorla yaşatılan din ahlakı Allah Katında geçerli olmadığı gibi, Kuran'da münafık olarak isimlendirilen ikiyüzlü insanların çoğalmasına neden olur. Bu da, topluma zararlı olacak bir yapının oluşması demektir. Allah, din adına insanların zorlanmamasını emretmiştir:
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.(Bakara Suresi, 256)
Dolayısıyla İslam dini hiçbir alanda insanların üzerinde bir baskı oluşturmadığı gibi, insanlara gerçek fikir ve vicdan özgürlüğünü kazandırır. Kuran ahlakının gereği olan güzel ahlakı yaşayan insan, hiçbir şekilde kısıtlanmaz. Aklen ve kalben inançları doğrultusunda yaşadığı için her zaman huzurlu, rahat ve mutlu olur.
Din ahlakını yaşamayan insanlar ise, müminlerin özgürlüğüne sahip olamazlar. Çünkü, topluma yerleşmiş birçok batıl kural ve inanç vardır. Dinin değerleriyle yaşamayan toplumlar, kendi kendilerine çok sayıda yanlış değer ve ölçü koyar, tabular oluşturur ve Allah'ın verdiği özgürlükleri kendi elleriyle kısıtlarlar. İşte din ahlakından uzak olan insanlar, hem toplumun cahil kuralları, hem etraftaki insanların yaptırımları, hem de kendi kendilerine koydukları gereksiz prensipler nedeniyle manevi hürriyetten yoksun kalırlar.
İnsanı etrafındaki toplumdan daha da büyük bir baskı altına alan güç ise, nefsindeki bencil tutkulardır. Bu bencil tutkular insana sürekli huzursuzluk verir. Daimi bir güvensizlik ve gelecek korkusu aşılar. İnsan, nefsindeki bu negatif güç nedeniyle sonu gelmeyen bir tutku ve hırs içinde boğuşur. Nefsi, ona sürekli daha fazla mal biriktirmesini, daha fazla para kazanmasını, kendini insanlara beğendirmek için daha fazla çabalamasını emreder. Oysa bu tutkuların tatmin edilmesi mümkün değildir. Zengin olmak büyük bir tutkudur, ancak bu tatmin edildiğinde yeni tutkular gelecektir. Kısacası dünyaya yönelik yaşanan tüm hırslar, kısır bir döngü içindedir. İşte insan bu cahiliye sisteminden ancak Allah'a iman edip hayatını O'na teslim etmekle kurtulur. Allah bu konuda Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
"... kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır".(Haşr Suresi, 9)
İnsan bu tutkuların esiri olmaktan kurtulduğunda özgürleşir. Artık onun yaşamının amacı, söz konusu sonu gelmez tutkuları tatmin etmek değildir. Yaşamının amacı, yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaktır ki, insan zaten bunun için yaratılmıştır.
Gerçek özgürlük işte budur; Allah'a kul olmak ve böylece Allah'ın dışındaki herşeyden özgürleşmek. Bu nedenledir ki İmran'ın karısı, Kuran'da bildirilen şu duayı etmiştir:
"...Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen."(Al-i İmran Suresi, 35)
Aynı nedenle, Hz. İbrahim (as), ayette bildirildiği gibi, babasına şöyle demiştir:
...Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun.(Meryem Suresi, 42)
Allah'ın insanlara elçi olarak gönderdiği Resuller, tarih boyunca insanları nefislerindeki tutkulara ya da başka insanlara kul olmaktan kurtulmaya ve yalnızca Allah'a kul olmaya davet etmişlerdir. İnsanlar, yaratılış amaçlarına aykırı olan bu sapkınlıklardan kurtulduklarında felah bulurlar. İşte bu nedenledir ki, Kuran'da Resul, müminlerin "ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirlerini indiren" kişi olarak tarif edilmektedir:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)
İslam'ın insan fıtratına uygun olmasının bir diğer sebebi, kolay olmasıdır. Allah, insanın yaratılışına uygun olarak indirdiği dini, aynı zamanda yaşanması kolay kılmıştır. Bu gerçek farklı ayetlerde şöyle haber verilmektedir:
Allah (ağır yükleri) sizden hafifletmek ister: (Çünkü) insan zayıf olarak yaratılmıştır.(Nisa Suresi, 28)
... Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez...(Bakara Suresi, 185)
Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.(Kehf Suresi, 88)
Bir damla sudan yarattı da onu 'bir ölçüyle' biçime soktu. Sonra ona yolu kolaylaştırdı.(Abese Suresi, 19-20)
Bu kolaylık, ibadetler için de geçerlidir. Allah, Ramazan ayında tutulması farz kılınan oruç ibadetiyle ilgili bir ayette şöyle buyurur:
Ramazan Ayı... İnsanlar için hidayet olan ve doğru yolu ve (hak ile batılı birbirinden) ayıran apaçık belgeleri (kapsayan) Kur'an onda indirilmiştir. Öyleyse sizden kim bu aya şahit olursa artık onu tutsun. Kim hasta ya da yolculukta olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde (tutsun). Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bu kolaylık) sayıyı tamamlamanız ve sizi doğru yola (hidayete) ulaştırmasına karşılık Allah'ı büyük tanımanız içindir. Umulur ki şükredersiniz.(Bakara Suresi, 185)
İslam, insanın yaratılışına tamamen uygun bir dindir. Çünkü İslam'ı seçip din kılan, insanı da yaratmış olan Allah'tır. Allah, yarattığı kullarına zorluk değil kolaylık dilemiş, onların ihtiyaç ve isteklerine en uygun ahlak ve yaşam modelini din kılmıştır. Rabbimiz, bir ayette şöyle buyurmaktadır:
... Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim... (Maide Suresi, 3)
İnsanların birçoğunun din hakkındaki fikirleri, küçüklüklerinden itibaren çevrelerinden edindikleri kulaktan dolma bilgilere dayalıdır. Dini, gerçek kaynağından yani Kuran'dan ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinden öğrenmedikleri için de, din adı altında birçok hurafeye, asılsız inanca kapılırlar. Bunların en tehlikelilerinden biri ise "din ahlakını yaşamanın zor olduğu" şeklindeki gerçek dışı inançtır.
Tarih boyunca, dini özünden saptırmayı amaçlayan ve dinin yaşanmasını engellemek için türlü yöntemler deneyen kişiler, dine birçok zorlaştırıcı uygulama ve hurafe katmaya çalışmışlardır. Kendi türettikleri yanlış uygulamalar yüzünden bilerek veya bilmeyerek insanların dinden uzaklaşmalarına sebep olmuşlardır. Oysa, Allah'ın Kuran'da bildirdikleri ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünneti bize din ahlakının yaşanmasının samimi insanlar için son derece kolay olduğunu öğretmektedir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Allah evrendeki herşey gibi insanı da yoktan var etmiştir. İnsanı en iyi tanıyan, ona şah damarından daha yakın olan Allah, dini de insanın yaratılışına uygun yaratmıştır. Allah bir ayetinde insanın din ile fıtratına (yaratılışına) en uygun olana çağrıldığını şöyle haber verir:
Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. (Rum Suresi, 30)
Rabbimiz'in şefkat ve merhametinin bir sonucu olarak çağlar boyu gönderilmiş olan bütün hak dinler her zaman çok kolay uygulanabilir hükümlere sahip olmuşlardır. Çünkü Allah insanlar için daima kolaylık dilemiştir ve "...Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez..." (Bakara Suresi, 185) ayetiyle de bu gerçeği haber vermiştir. Allah'ın sınırlarına uyan bir insan aynı zamanda, yaratılışına en uygun olan son derece güzel bir hayatı yaşayan insandır.
Bu gerçeği bilmeyen birtakım insanlar ise din ahlakının sınırları kalktığı takdirde daha rahat yaşayacaklarını; örneğin ahlaki değerlere önem vermedikleri zaman özgür olacaklarını düşünürler. Ya da dinin yaşamlarını zorlaştıracak birtakım kısıtlamalar getireceğini zannederler. Halbuki bütün bunlar, bazı insanların kapıldıkları çok büyük yanılgılar ve şeytanın aldatmacalarıdır. Çünkü Allah'ın dinini yaşamak son derece kolaydır. Asıl zor olan, Yüce Rabbimiz Allah'ın bildirdiği sınırları tanımayan insanlardan oluşan bir toplumda yaşamaktır. Böyle bir yaşantı son derece kötü sonuçları da beraberinde getirir.