Sonuç:
Müslümanın Uzak  Doğu Dinlerine Bakışı Nasıl Olmalıdır?

Kitap boyunca Uzak Doğu dinlerini birçok yönüyle ele aldık ve bu dinlerin öğrettiği gibi putlardan medet ummanın, batıl ritüellerle sorunlara çözüm bulunabileceğini zannetmenin ne kadar büyük bir aldanış olduğunu Kuran ayetlerinden çeşitli örneklerle açıkladık. Ancak tüm bu eleştirilerle birlikte belirtilmesi gereken çok önemli bir husus vardır: Kuran'da "dinde zorlama yoktur" (Bakara Suresi, 256) şeklinde bildirilir ve dolayısıyla herkes vicdanında hürdür. İslam'a göre her insan istediği dini seçip ona inanmakta serbesttir. Doğu dinlerine inanan insanların da kuşkusuz bu inançlarını sürdürmeye hakları vardır. İslami bir toplumda da bu haklarına mutlaka saygı gösterilmelidir.

Ancak İslam dininin tüm Müslümanlara yüklediği önemli bir sorumluluk, "yanlış yoldaki insanlara hatalarını göstermek ve onları gerçeğe davet etmek"tir. Bu kitapta Doğu dinleri bu mantıkta eleştirilmiş, bu dinlere bağlı olan insanlar inançlarını sorgulamaya ve "gerçek nedir" diye samimi bir biçimde düşünmeye davet edilmişlerdir. Amaç, bu dinlere inanan insanlara dostça yaklaşmak, onlara inandıkları dinin batıl yönlerini göstermek, böylece Hak din olan İslam'ın gerçeğini görmelerine ve sonsuz hayatlarının kurtulmasına Allah'ın izniyle vesile olabilmektir.

"İyiliği Emredip, Kötülükten Sakındırmak" Tüm Müslümanların Sorumluluğudur

Müslümanlar gerçek iyilik ve gerçek kötülüğün ne olduğunu Allah'ın "doğruyu yanlıştan ayıran" bir kitap olarak gönderdiği Kuran'dan öğrenirler. Kuran'da, doğru ve yanlış, iyilik ve kötülük gibi kavramlar, örnekler verilerek her insanın anlayabileceği şekilde açıklanmıştır. Müslüman, Kuran ahlakını tüm hayatında uygulamak için gayret eder. Ancak onun üzerine yükletilen önemli bir sorumluluk daha vardır: İnsanları, doğruları görmeye, yanlışlardan sakınmaya, Kuran ahlakını yaşamaya davet etmek. Bu nedenle müminler bütün hayatları boyunca insanlara iyiyle kötünün arasındaki farkı anlatırlar.   Allah "Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır." (Al-i İmran Suresi, 104) ayetiyle bu sorumluluğu tüm Müslümanlara bildirmiştir.

Salih müminler "Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır." (Al-i İmran Suresi, 114) ayetiyle de dikkat çekilen bu görevin öneminin bilincindedirler. Bu nedenle çevrelerindeki herkesi, yakınlarını, ailelerini ve ulaşabildikleri tüm insanları Allah'a iman etmeye, O'ndan korkup sakınmaya ve O'nun öğrettiği güzel ahlakı yaşamaya davet ederler. Uzak Doğu dinlerini tek yol olarak bilen milyonlarca insana veya Ehl-i Kitap olup daha sonradan Uzak Doğu dinlerine yönelenlere yapılan tüm bu hatırlatmaların nedeni de Allah'ın Kuran'da bildirdiği emirdir: "İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak".

Ayetler

... Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir ve inkar ederse Allah, onu en büyük azab ile azablandırır. Şüphesiz onların dönüşleri Bizedir...
(Ğaşiye Suresi, 21-26)

Kuran'da ayrıca Allah'ın bu emrini yerine getiren insanların diğer insanlar için ne kadar hayırlı kimseler olduklarına da dikkat çekilmiştir:

Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır. (Al-i İmran Suresi, 110)

Ayetlerde bu davetin nasıl olacağı da bildirilmektedir:

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl Suresi, 125)

Ayetler

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır...
(Bakara Suresi, 256)

Ayette de görüldüğü gibi Müslüman bu çağrıyı sevgi ile, şefkat ile, güzellikle yapmakla sorumlu tutulmuştur. Allah bunu "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle…" (İsra Suresi, 53) ayetiyle bildirmiştir. Allah Peygamberimiz (sav)'in de yüksek karakterinin ve üstün ahlakının bir neticesi olarak insanlara hep güzellikle davrandığını bildirmiş ve onu tüm insanlara örnek kılmıştır. Allah Peygamberimiz (sav)'in bu yumuşak huylu tavrını iman edenlere şöyle bildirmiştir:

Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Ali İmran Suresi, 159)

Ayetler

Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.
(Araf Suresi, 199)

Ayette Peygamberimiz (sav)'in yumuşak huylu ahlakının insanlar üzerinde çok olumlu bir etki meydana getirdiği ve insanların ona daha da bağlanmalarına vesile olduğu haber verilmektedir. Allah'ın elçileri insanlara Allah'ın emrettiği şekilde davranmış ve güzel ahlaklarından asla taviz vermemişlerdir. Örneğin dönemin en azgın ve en zalim yöneticisi olan Firavun'a giden Hz. Musa'ya Allah şu şekilde buyurmuştur:

Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve Beni zikretmede gevşek davranmayın. İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar. (Taha Suresi, 42-44)

Yukarıdaki ayetler tüm iman sahipleri için çok önemli hatırlatmalar içermektedir. Bir Müslüman, insanları Allah'a iman etmeye ve Kuran ahlakına göre yaşamaya davet ederken güzel sözden asla vazgeçmemeli, her zaman uzlaşmadan ve hoşgörüden yana olmalıdır. Bu,      Allah'ın Kuran'da razı olduğunu bildirdiği ahlaktır.

İnsan Dilediği Dini Seçmekte Özgürdür

Allah Kuran ayetlerinde "dinde zorlama yoktur" şeklinde buyurmaktadır. İslam'ın vahyedildiği dönemden günümüze kadar geçerli olan bu anlayış, İslam ahlakının da temelini oluşturur. Bu konudaki ayetler çok açıktır.

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)

İslam ahlakına göre hiç kimse bir diğerini inanç konusunda zorlayamaz. Müslüman diğer insanlara sadece tebliğ yapmakla, Allah'ın varlığını, Kuran'ın Allah'ın hak kitabı olduğunu, Hz. Muhammed (sav)'in O'nun elçisi olduğunu, ahiretin ve hesap gününün varlığını, İslam ahlakının güzelliklerini anlatmakla ve yaşamakla yükümlüdür. Ama bu yükümlülüğü sadece dini anlatmak ile sınırlıdır. Allah Peygamberimiz (sav)'in de sadece bir tebliğci olduğunu ayetlerde şu şekilde bildirir:

Onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık Biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir... (Şura Suresi, 48)

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl Suresi, 125)

Bir diğer ayette ise " ... Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin..." (Kehf Suresi, 29) şeklinde buyurulmaktadır.

Kendisine Allah'ın, katından bir hidayet olarak indirdiği İslam dini anlatıldığı zaman kişi kendi isteğiyle iman eder, hiçbir baskı ya da zorlama altında kalmadan karar verir. İnsan doğruyu ya da yanlışı seçmekte özgürdür. Eğer yanlış seçimi yaparsa ahirette bunun karşılığını alacaktır. Kuran ayetlerinde bu konuyla ilgili çok açık emirler ve hatırlatmalar bulunmaktadır:

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü'min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın? (Yunus Suresi, 99)

Örneğin bir müminin tebliği karşısında bir kişi derhal iman ederken, diğer bir kişi inkar ederek alaycı ve saldırgan tavırlarla karşılık verebilir. Başka bir kişi vicdanını kullanıp, hayatını Allah'ın razı olacağı şekilde geçirmeye karar verirken, diğer kişi ise inkarcılardan olup, güzel söze kötülükle karşılık verebilir. Ancak bu inkar, daveti yapan kimseyi hiçbir şekilde umutsuzluğa ya da üzüntüye düşürmez. Allah Yusuf Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:

Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir. Oysaki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir 'öğüt ve hatırlatmadır.' (Yusuf Suresi, 103-104)

Burada önemli olan Kuran'a uymaya davet eden kişinin, karşılaştığı tepkiler ne olursa olsun her zaman için Allah'ın razı olacağı ahlakı göstermesi, güzel ahlakından kesinlikle taviz vermemesi, tevekküllü davranmasıdır.

Ayetler

Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz…
(Al-i İmran Suresi, 110)

Allah insana akıl ve vicdan vermiştir. Elçileri ve elçilerine vahyettiği kutsal kitaplarıyla hak yolunu göstermiştir. Bu nedenle de herkes kendi seçimlerinden sorumludur. İslam ahlakı ancak samimi kararla, Allah'a teslimiyetle ve her zaman doğruları emreden vicdanın sesini dinleyerek yaşanabilir. Bir kişiyi ibadet etmeye zorlamak İslam ahlakına tamamen aykırıdır. Çünkü önemli olan kişinin kalben Allah'a teslim olması, samimi olarak iman etmesidir. Eğer bir sistem insanları inanca ve ibadete zorlayacak olursa, bu durumda insanlar o sistemden korktukları için dindar olurlar. Din açısından makbul olan ise, vicdanların tamamen serbest bırakıldığı bir ortamda Allah rızası için dinin yaşanmasıdır. Allah Ğaşiye Suresi'nde Peygamberimiz (sav)'e şu şekilde buyurmaktadır:

Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir ve inkar ederse Allah, onu en büyük azab ile azablandırır. Şüphesiz onların dönüşleri Bize'dir. Sonra onları hesaba çekmek de elbette Bize aittir. (Ğaşiye Suresi, 21-26)

İslam dini, yukarıda da üzerinde durduğumuz gibi, insanları dini inançlarını seçmede özgür bırakırken, onların diğer dinlerin mensuplarına saygılı olmalarını emreder. Bir insan Kuran'da batıl olarak tarif edilen bir inanca sahip olsa dahi, İslam topraklarında huzur ve barış içinde yaşayabilir, ibadetlerini özgürce yerine getirebilir. Allah Peygamberimiz (sav)'e inkar edenlere şu şekilde söylemesini emretmiştir:

Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana. (Kafirun Suresi, 2-6)

İslam tarihini incelediğimizde, herkesin özgürce ibadet edebildiği, inançlarının gereklerini yerine getirebildiği bir toplum modeli görülür. Kuran'da Ehl-i Kitab'ın ibadet yerleri olan manastır, kilise ve havralardan da Allah'ın koruduğu ibadet mekanları olarak söz edilir:

... Eğer Allah'ın, insanların kimini kimiyle defetmesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler, muhakkak yıkılır giderdi. Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır. (Hac Suresi, 40)

Peygamberimiz (sav)'in hayatı da bu gibi örneklerle doludur. Hatta Peygamberimiz (sav) kendisiyle görüşmeye gelen Hıristiyanların kendi mescidinde ibadet etmelerini söylemiş ve bunun için mescidi onların kullanımına bırakmıştır.176 Peygamberimiz (sav)'den sonraki halifeler devrinde de bu hoşgörülü anlayış korunmuştur. Şam fethedildiği zaman, camiye çevrilen bir kilise ikiye bölünmüş, bir yarısında Hıristiyanlar, öbür yarısında Müslümanlar ibadet etmişlerdir.177 Kitabın önceki bölümlerinde de gördüğümüz gibi Müslüman topluluklar asırlar boyunca Hindistan topraklarında hüküm sürmüş, bu topraklara adalet, huzur, güven ve refah getirmişlerdir. Hindistan'ın dört bir yanını saran çeşitli tarihi eserler, camiler ve saraylar üstün İslam medeniyetinin en güzel örnekleridir.

Sonuç

viewsBu kitap boyunca Allah'ın Kuran'da bildirdiği "tebliğ" emri gereği, Uzak Doğu dinlerini benimseyen tüm insanlara, dinlerinin kendilerini nasıl bir sona götürebileceği hatırlatılarak "kötülükten sakındırılmış"tır. Ayrıca Allah'ın ayetleri ile Kuran ahlakı tarif edilmiş ve tüm insanlara iyilik emredilmiştir. Tüm Hindular, Budistler, Caynistler, Sihler, Şintoistler, Konfüçyüsçüler, Taoistler, Şamanistler ve diğer Uzak Doğu dinlerini takip edenler Bir ve Tek İlah olan Allah'a iman etmeye, tüm batıl inanışlardan uzaklaşıp sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'e teslim olmaya davet edilmişlerdir.

Onlar da bu müjdeli daveti akıl ve sağduyuyla değerlendirmeli, alıştıkları gelenekleri ve putperest ritüelleri tüm ön kabullerden uzaklaşarak samimiyetle gözden geçirmelidirler. Eğer vicdanlarının sesini dinler ve kitapta yer alan hatırlatmalar üzerinde dikkatle düşünürlerse, hiç şüphesiz onlar da tek bir doğruda birleşeceklerdir. Bu, "La İlahe İllallah" (Allah'tan başka İlah yoktur) gerçeğidir. Allah'ın dışında ilah edindiği tüm güçleri bırakıp sadece Allah'a kuluk etmeye karar veren ve o ana kadar yaptıklarından pişmanlık duyan tüm insanlar, bu kararı uygulamak için bir an bile tereddüt etmemelidirler. Tüm geçmiş hayatlarını ve batıl inançlarını geride bırakmalı, Allah'a gönülden teslim olmalıdırlar. Bunu yaptıkları zaman hiç şüphesiz Rabbimiz'i "bağışlayıcı ve merhamet edici olarak" (Nisa Suresi, 110) bulacak, gerçek huzura ve mutluluğa ulaşacaklardır. İsrailoğullarının benzer bir durumdaki tavırları da onlar için çok güzel bir örnektir. Ancak Hz. Musa bu hatalarını onlara hatırlatmış, onları hemen tevbe edip Allah'a yönelmeye davet etmiştir. Allah Bakara Suresi'nde onların tevbelerini kabul ettiğini şöyle bildirir:

Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek İlah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, Yaratıcınız Katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir. (Bakara Suresi, 54)

DİPNOTLAR

176. Ali Bulaç, Çağdaş Kavramlar ve Düzenler, İz Yayıncılık, 16. Baskı, İstanbul, 1998, s. 241

177. Ali Bulaç, Çağdaş Kavramlar ve Düzenler, İz Yayıncılık, 16. Baskı, İstanbul, 1998, s. 241

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş: Batıl uzak doğu dinlerini yakından tanımak
  • 1. Kitap Hinduizmin karanlık dünyası
  • Hinduizm putperest bir dindir
  • Hinduizmin ölüm ve ahiret hayatına dair batıl inançları
  • 3. Bölüm: Batıl öğretiler üzerine kurulu bir yaşam
  • Hindistan'daki acımasız sosyal düzen
  • Hinduzim'in faşist yorumu: Hindutva hareketi
  • Faşist hinduların ilk hedefi Müslümanlar
  • II. Kitap diğer Uzakdoğu dinleri
  • II. Bölüm: Şintoizm: Ölülere ve Doğaya Tapınma Dini
  • Batıl Çin Dinleri
  • Materyalist ve Pagan bir Din: New Age
  • Sonuç: Müslümanın Uzak  Doğu Dinlerine Bakışı Nasıl Olmalıdır?
  • Evrim Yanılgısı