İngiliz İmparatorluğu 1858 yılında girdiği Hindistan topraklarında büyük bir sömürge yönetimi kurdu. Ancak 20. yüzyılın ortalarında güçlenmeye başlayan Hindu direnişi, İngiliz yönetimini 1947 yılında bu topraklardan çekilmek zorunda bıraktı.
Hindistan tarih boyunca çok çeşitli devletlerin yönetimi altına girdi. 19. yüzyılın sonlarında ise tüm ülke İngiliz İmparatorluğu tarafından işgal edildi. Bu sömürge yönetimi yaklaşık 100 yıl boyunca Hindistan topraklarında çok büyük acıların yaşanmasına neden oldu. İngiliz kuvvetleri tarafından Hint halkına ikinci sınıf insan muamelesi yapıldı, ülkenin tüm zengin kaynakları adaletsizce kullanıldı ve halk yokluk içinde yaşamaya mahkum edildi. 1947 yılında son bulan bu sömürge yönetiminin ardından Hindistan bağımsızlığını ilan etti, ancak bu kez de Hindistan topraklarını yeni bir şiddet dalgası sardı: fanatik Hindu milliyetçiliği. Aslında Hindistan'daki aşırı milliyetçi akımların oluşumu çok daha eski tarihlere kadar gidiyordu. 1920'li yıllarda tüm dünyada esen faşizm rüzgarlarının etkisiyle Hindistan'da da çeşitli faşist yeraltı örgütleri kurulmuştu. Bazen sömürge yönetimini, bazen de ülkenin en büyük azınlık grubu olan Müslümanları hedef alan bu örgütler "Hindistan Hindularındır", "tek millet, tek kültür, tek din, tek dil" gibi sloganlarla dikkat çekiyor, eğitim kampları, propagandalar ve askeri yapılanmalarla ülke genelinde hızla yayılıyorlardı.
Hindu örgütlerinin yapılanmasında Avrupa'daki faşist hareketler çok büyük bir rol oynadı. Hindu milliyetçi örgütleri de Avrupa'daki benzerleri gibi ırk üstünlüğünü temel alıyor, farklı kültürlerin ve etnik kökenlerin tek bir ülkenin sınırları içinde bir birlik oluşturmalarının mümkün olmadığını iddia ediyorlardı. Ülkede tek sesliliği oluşturmak için gerekirse şiddet kullanmak gerektiğini, asimilasyon sağlanamıyorsa yok etme yoluna gidilmesi gerektiğini ve Hindistan için tek kurtuluş yolunun bu olduğunu savunuyorlardı.
I. Dünya Savaşı'nın hemen ardından Avrupa'da birbiri ardına iktidara gelen faşist yönetimlerin gözünde tüm sosyal ve siyasi problemlerin çözümü savaş, çatışma ve şiddetti. Bu faşist iktidarlar yeraltı organizasyonları, gizli polis örgütleri ve faşist birliklerle toplum üzerinde büyük bir terör estirmişler ve 2. Dünya Savaşı sonuçlandığında arkalarında 55 milyon ölü bırakmışlardı. İlk faşist yönetim, İtalya'da 1922-1944 yılları arasında iktidarda olan Benito Mussolini'nindi. İtalya'nın ardından Almanya ve İspanya'da faşist partiler yönetime geldi. Faşist İtalya'nın ve Nazi Almanyası'nın ortak hedefi kendi milletlerinin tüm diğer milletlere tahakküm etmesi, onları ezmesi, köleleştirmesiydi. Bunun için kullanılacak yolun ise savaş, işgal, katliam ve kan dökme olduğuna inanılıyordu. II. Dünya Savaşı'nın ardından faşizm büyük ölçüde ortadan kalktı. Bazı Latin Amerika ülkelerinde, ya da İngiltere, Almanya, İspanya gibi ülkelerde neo-faşist hareketlenmeler görülse de, faşist iktidarların devri kapandı. Ancak faşist kültür ve faşist politikalar dünya gündeminden asla yok olmadı.
Crescent Int., 16-31 Ocak 2003
The Telegraph, 14 Mart 2003
Crescent International'da yayınlanan "Faşist Hindular Hindutva gündemini tüm Hindistan'a yaymaya hazırlanıyorlar" başlıklı haberde fanatik Hindu örgütlerinin Müslümanlara yönelik planlı bir saldırı kampanyası başlattığına dikkat çekiliyor. Hindistan'da yayınlanan The Telegraph gazetesi ise "Sangh, tapınak hareketinin hızını artırıyor" başlıklı haberinde Ayodhya Bölgesi'nde başlayan çatışmaların Sangh Parivar tarafından ülke genelinde eylemlerle tekrar gündeme taşınacağını vurguluyor.
Hindistan da, faşist yönetim anlayışının, faşist sosyal yapılanmanın ve faşist örgütlenmelerin günden güne daha da güçlendiği ülkelerden biridir. 1920'lerde kurulan aşırı milliyetçi örgütler hiçbir zaman ortadan kalkmamıştır ve hala ülkede çok etkin durumdadır. Üstelik bu hareketler zaman içinde tek bir isim altında birleşmiş, Hinduların desteğini arkasına almıştır ve siyasi partileriyle bugün Hindistan'da iktidardadır. Bu hareket, İtalyan faşist yönetimini kendine örnek alarak organize olan Hindutva Hareketidir. (Hindutva, Hinduizmin ırkçı, şoven ve hoşgörüsüz yönünün günümüze yorumlanmış hali olan milliyetçi bir ideolojidir ve Hindu kültürü ile aynı anlamda kullanılmaktadır.)
Kitabın önceki bölümlerinde de gördüğümüz gibi Hindu dininde vahşi bir sosyal düzen öngörülmektedir. Toplum farklı sınıflardan oluşmaktadır. Üst sınıflar tüm gücü, zenginliği ve iktidarı ellerinde bulundururlar. Sözde aşağı sınıflar ise acımasız Hindu geleneklerine göre birer köle hükmündedirler. Her türlü kirli işi yapan, hiçbir sosyal hakka sahip olmayan ve üst sınıflarca "kirli-dokunulmaz" olarak isimlendirilen horgörülmüş bir halk... Üst sınıflara mensup olanlar diğerlerini ezmekte, horgörmekte, aşağılamakta özgürdürler. Her türlü şiddet, zulüm, saldırı makul karşılanmakta, yapılanlar ise sapkın Hindu dininin bir gereği olarak görülmektedir. Bu acımasız sistem Hindu milliyetçiliğinin oluşumunda çok büyük bir etkiye sahiptir.
Hinduların resimlerinin önünde sapkınca saygı gösterilerinde bulundukları hayali ilahları Kali'nin kan dökmeyi, vahşeti sembolize eden tasvirleri
Hindu dininin şiddeti teşvik eden batıl öğretileri de Hindu milliyetçiliğinin oluşumunda çok etkili olmuştur. Hayali Hindu tanrılarının büyük bir bölümü Hindu yazılı metinlerinde öfkeli, saldırgan, kindar, insanları kolaylıkla öldürebilen, katliamlar yapan, acı çektirmekten zevk alan putlar olarak tasvir edilirler. Örneğin bu inançlara göre sözde tanrı Bhrigu bir diğerinin boğazını keser, Gautama Ahallya isimli putu kızıp taşa çevirir. Jahnumuni sinirlendiğinde bütün Ganj Nehri'nin suyunu içer.69 Sita ise sinirli, küçümseyici, acımasız, sözlü olarak herkese saldıran bir puttur. Devi kavgacı, yırtıcı, saldırgandır.70 Dolayısıyla Hindu metinleri bir anlamda şiddeti kutsallaştırır, hayatın bir gerçeği olarak insanlara sunarlar. Bu nedenle de Hindular için şiddet yaşamın bir parçasıdır ve doğaldır.
İşte Hindistan'daki fanatik milliyetçilik anlayışını incelerken bu anlayışın kökenindeki Hinduizm etkisinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Çünkü Hindular dinlerini insanın tüm hayatını içine alan bir Hindu kültürü olarak değerlendirmektedirler. Zaten Hindu milliyetçiliğinin temel amacını da Hindu geleneklerinin tekrar canlandırılması, Hindu kültürünün tüm toplum tarafından kabul edilip uygulanması oluşturmaktadır. Hindular asırlar süren işgallerin ardından Hinduizmin yavaş yavaş günlük hayattan silindiğini, Hindu birliğini güçlendirmek için bu inanışları zorla da olsa insanların yaşamına sokmak gerektiğini savunmaktadırlar. Hindu inanışlarından kasıt ise putperest tapınmalar, kast sistemi, kadınları ikinci sınıf insan gören bağnazlık ve azınlıkları zorla Hindulaştırmayı hedefleyen vahşi geleneklerdir. Hindu milliyetçileri bu dönüşümü mutlaka gerçekleştirmeyi hedeflemektedirler. Bunun için de her türlü yolu kullanmaya kararlıdırlar. Şiddet, saldırı ve nefret duygularının alevlendirilmesi de bu yöntemlerden biridir.
In These Times, 3 Ocak 2003
In These Times'da yer alan "Çaresiz insanlar tutulmamış sözler" başlıklı haberde Hindu milliyetçilerin dalitlere yönelik saldırılarından bahsediliyor.
The Guardian, 13 Nisan 1999
The Guardian, 31 Mart 1999
Expressindia, 31 Mart 2003
Hindu milliyetçileri asırlardır süregelen batıl Hindu geleneklerini canlandırmayı hedeflerler. Bu gelenekler arasında vahşi kast sistemi en öncelikli yere sahiptir. Bu nedenle de son yıllarda Hindistan topraklarında hız kazanan kast karşıtı hareketleri engellemek için her yolu kullanırlar. Yukarıda yer alan haberler de kast sisteminden kaynaklanan zulmün hala devam ettiğinin birer kanıtı niteliğindedir. Expressindia'da Amerikan CBS kanalında yayınlanan ve dalitlere zulmü belgeleyen bir kaset çekimi "Hindistan'a Amerikan televizyonundan 15 dakikalık utanç" başlığıyla haber yapılmıştır. İngiliz The Guardian gazetesinde yer alan 31 Mart 1999 tarihli "Kast savaşları Hindistan'ı ölüm tarlasına çevirdi" ve 13 Nisan 1996 tarihli "Bir zamanlar vahşet, Hindistan'daki alt sınıfları kontrol altında tutardı" başlıklı iki ayrı haberde ise son zamanlarda kastlar arasında yaşanan çatışmalar konu edilmiştir.
Hindu milliyetçiliğini temsil eden kurum Sangh Parivar'dır (Sangh Ailesi). Sangh Parivar, Hindistan'daki tüm milliyetçi partileri, örgütleri, resmi ya da gayri resmi tüm kuruluşları şemsiyesi altında birleştiren siyasi bir kurumdur. İktidardaki BJP (Bharatiya Janata Party- Hindistan Halk Partisi), VHP (Vishwa Hindu Parishad - Dünya Hindu Konseyi), Shiv Sena (Faşist Cephe) ve daha başka büyük küçük birçok milliyetçi örgüt, Sangh Parivar'ın bünyesinde sayılmaktadır. Ancak günümüz Hindu milliyetçileri açısından en büyük önem taşıyan kuruluş RSS'dir (Rashtriya Swayamsevak Sangh- Milli Gönüllü Orduları).
1925 yılında kurulan ve günümüzde de Müslümanlara ve diğer azınlıklara yönelik saldırıların organizatörü olarak kabul edilen RSS, fanatik Hindu milliyetçiliğinin temelidir. Günümüzde birçok siyasi parti ve farklı organizasyonlar bulunmasına rağmen, tüm aktif elemanlar mutlaka RSS'nin eğitiminden geçmişlerdir. Hindistan'daki hükümet kadroları, muhalefet partileri, askeri kadrolar ve emniyet birimlerinin büyük bir bölümü RSS'nin aktif militanlığını yapmış kişilerden oluşmaktadır. Bunların başında ise Hindistan Başbakanı Atal Bihari Vajpayee ve hükümeti gelmektedir.
Keshav Baliram Hedgewar tarafından 1925 yılında kurulan RSS, Almanya ve İtalya'daki faşist örgütlerle çok büyük benzerlikler gösteriyordu. Üstelik bu ilişki sadece benzerlikle sınırlı kalmamıştı. RSS kurucularından olan BS Moonje bizzat İtalya'ya gidip Mussolini yönetiminden tavsiyeler almıştı. Hinduizm konusundaki çalışmalarıyla tanınan İtalyan araştırmacı yazar Marzia Casolari'nin "Hindutva's Foreign Tie-up in the 1930s-Archival Evidence" (Hindutva'nın 1930'lardaki Dış Bağlantıları - Arşiv Kanıtları) isimli araştırmasında RSS kurmayları ile Mussolini yönetimi arasındaki yakın ilişki detaylı olarak belgelendirilmektedir. Casolari'ye göre İtalyan faşist rejiminin temsilcileriyle Hindu milliyetçileri arasında birçok görüşme gerçekleşmişti. RSS örgütünün kuruluşu, ideolojisinin belirlenmesi, organizasyon şemasının oluşturulması ve gençlerin eğitildiği birliklerle güçlendirilmesi, Mussolini İtalyası'ndan alınan ilhamla yapılıyordu.71
RSS, kuruluşunun hemen ardından İtalya ve Almanya'dakilere benzer bir askeri eğitime yöneldi. Mussolini'nin yarı-askeri "Kara Gömlekliler"iyle Hitler'in Kahverengi Gömlekliler adıyla da bilinen SA (Sturm-Abteilung, yani "Fırtına Birlikleri") birlikleri temel alındı. Kurulan örgüte "Shakha" adı verildi. Hindistan'ın dört bir yanında kurulan Shakha'larda 6-7 yaşındaki çocuklar sözde düşmanlara (Müslümanlar ve Hıristiyanlar) karşı faşist birer militan olarak eğitiliyor, faşist bir ordu oluşturuluyordu. Mussolini'nin "devamlı barışın zararlı olduğu ve insan gücünün ancak savaşla en yüksek noktaya çıkabileceği" yönündeki Sosyal Darwinist deyişleri, RSS üyeleri arasında büyük bir itibar görüyordu.
1920'li yıllarda yavaş yavaş şekillenmeye başlayan saldırgan Hindu milliyetçilği, Shakha'larda yetişen militanlar sayesinde 1930'lardan itibaren tüm Hindistan'a yayıldı. Bu örgütlenme günümüzde de halen son derece aktiftir. Hindistan topraklarında halen yaklaşık 300.000 kadar Shakha olduğu tahmin edilmektedir ve her Shakha'da 50-100 arasında genç "eğitilmekte", yani radikal ve saldırgan bir milliyetçilik anlayışı ile beyin yıkamaya maruz kalmaktadır.73 Bu da en az 30 milyon fanatik Hindu militanının acımasız katliamlara imza atmak için hazır olduğunu ortaya koymaktadır. Yıllardır Shakha eğitiminden geçen kişileri de düşünürsek bu sayının daha da büyük olduğu ortaya çıkar.
(Yanda) Sangh Parivar, genç Hinduların eğitimi sırasında da kendisine Hitler ve Mussolini gibi faşist liderleri örnek almaktadır.
RSS liderleri Mussolini'nin yanı sıra Hitler'in ırkçı politikalarını da destekliyorlardı. RSS başkanlarından Hedgewar milli birliğin ancak Müslüman ve Hıristiyanlar gibi Hindu olmayan toplulukların yokluğunda gerçekleşebileceğini ifade etmişti. Çünkü ona göre Hindu olmayanlar Hindu geleneklerini, ideallerini ve kültürünü anlayamaz, uygulayamazlardı. Hedgewar'ın düşünceleri RSS'nin ikinci başkanı olan Madhavrao Sadasivrao Golwalkar tarafından daha da radikalleştirildi. Golwarkar 1938 yılında yayınladığı We or Our Nationhood Defined (Biz veya Tanımlanmış Milletçiliğimiz) adlı kitabında sürekli Hitler'e ve onun ırk üstünlüğüne dayanan teorilerine göndermeler yapıyordu. Golwarkar'ın kitabından bazı alıntılar dikkat çekicidir:
Alman ırk gururu günümüzün konusu haline geldi. Almanya, ırkının ve kültürünün saflığını korumak için ülkesini Yahudilerden temizleyerek tüm dünyayı şaşırttı. Irk gururu orada en yüksek noktada kendini gösterdi. Almanya örneği bize farklı kökenlerden gelen ayrı ırkların ve kültürlerin bir birlik altında asimile olmasının imkansız olduğunu da gösterdi. Bu, Hindistan topraklarında yaşayan bizlerin öğrenmesi ve istifade etmesi gereken bir derstir.74
Hindistan'ın en önemli hukukçularının, akademisyenlerinin oluşturduğu büyük bir sivil girişim olan Concerned Citizens Tribunal 2002 yılında hazırladığı bir raporda, Sangh Parivar'a bağlı organizasyonlarda verilen eğitim hakkında detaylı bilgiler verilmektedir. Raporda Hindutva hareketinin öncülerinden olan VHP ve Bajrang Dal'ın eğitiminden geçen genç Hinduların nefret duygularıyla eğitildikleri, liderlerinden aldıkları tek bir işaretle önlerine çıkan herkesi öldürebilecekleri, tecavüz edebilecekleri, evleri ve işyerlerini yağmalayabilecekleri, kundaklama yapabilecekleri ve tüm kanunları çiğneyebilecekleri anlatılıyor. Raporda "Shakha"larda eğitilen gençlere çok büyük güvenceler verildiğiinin de üzerinde duruluyor. BJP'nin iktidarı sayesinde her zaman korunacakları, bu nedenle de kanundan ya da emniyet güçlerinden korkmamaları öğretiliyor. Raporda ayrıca radikal Hindu grupların eğitiminden geçmiş Shakha üyelerinin itiraflarına da yer veriliyor. Örneğin Bajrang Dal'a bağlı bir "Shakha"da eğitim gören itirafçı, yapılan gizli toplantıları, Müslümanlara karşı uygulanacak saldırı metodlarının nasıl öğretildiğini, eğer Shakha üyesi bir Müslüman öldürürse teşkilat tarafından nasıl korunacağını, eğer başına birşey gelirse ailesinin mutlaka korumaya alınacağını, eğer tutuklanırsa tek yapması gerekenin, üyesi bulunduğu partinin kartını göstermesi ve polisin bu kişiyi hemen serbest bıraktığını detaylı olarak anlatıyor. Ayrıca organizasyona bağlılığın önemi, Hindutva ideolojisine bağlılığın herşeyden önemli olduğu, gecenin hangi saatinde uyandırılırsa uyandırılsın, her türlü saldırı için hazır olması gerektiği, hiçbir zaman itiraz etmemesi gerektiği de Shakha üyelerinin eğitimi içinde yer alıyor.
Raporda Shakha'larda verilen eğitimin en önemli bölümünün o bölgede yaşayan Müslümanlar hakkında bilgilerin toplanması olduğu belirtiliyor. Gençlere, başta Hindularca kutsal görülen kılıç ve bıçak olmak üzere her türlü silahın kullanımı öğretiliyor. Raporda gençlerin eğitiminde Müslümanlara karşı çok kapsamlı bir beyin yıkama gerçekleştirildiği de belirtiliyor ve bu organizasyonların nihai amacının "Müslümanları yok etmek için güçlü bir arzu duyan, içi nefret dolu, her türlü saldırı için eğitilmiş, silahlı ve fiziksel olarak çok güçlü bir ordu kurmak" olduğu belirtiliyor.72
Faşist RSS partisine ait bir afiş. RSS liderleri Hedgewar (solda) ve Golwarkar (sağda)
Golwarkar'ın Hindu milliyetçilerine verdiği öğüt ise şu şekildeydi:
Eski zeki milletlerin yaşantılarıyla tasdiklenen bu bakış açısına göre, Hindistan'daki Hindu olmayan insanlar ya Hindu kültürünü ya da dilini benimsemeli, Hindu dinine derin saygı göstermeyi öğrenmeli, sadece Hindu ırk ve kültürünün yüceltilmesi üzerinde düşünmelidirler. Yani sadece bu kara parçasına ve eski geleneklere karşı olan hoşgörüsüzlükleri ve memnuniyetsizliklerini bırakmakla kalmamalılar, aynı zamanda bunun yerine sevgi ve sadakatin pozitif tutumunu geliştirmelilerdir. Tek kelimeyle yabancılar olmaktan vazgeçmeliler ya da ülkede hiçbir şey talep etmeksizin, hiçbir ayrıcalık taşımadan - hatta vatandaşlık haklarını bile - tamamen Hindu milletine boyun eğmiş şekilde kalabilirler.75
Burada Hindu faşistleriyle Naziler tarafından paylaşılan söz konusu "toplumu zorla tek tip haline getirme" hedefinin İslam'a tamamen aykırı olduğunu da belirtmek gerekir. Hindu faşistleri Hindistan'daki tüm insanlara ya Hindu ideolojisini ve kimliğini benimseme ya da köle olarak yaşama seçeneğini sunmuşlar, Naziler aynı despotizmin daha korkunç versiyonlarını Alman olmayan azınlıklara karşı uygulamışlardır. Oysa İslam'a göre bir toplum içinde farklı etnik kökenlere ve farklı dini inançlara sahip insanlar birarada bulunabilir, barış içinde yaşayabilirler. Hepsine adalet ve hoşgörü uygulanmalıdır. Kuran'da Allah insanların "birbirleriyle tanışmaları" için farklı etnik kökenlerle yaratıldıklarını bildirmektedir. (Hucurat Suresi, 13) Dolayısıyla İslam ahlakının egemen olduğu bir toplumda hiçbir insan etnik kökeninden dolayı ayrımcılığa maruz kalmaz. Sadece etnik köken farklılığı değil, dini inanç farklılığı da İslam'a göre hoşgörüyle yaklaşılması gereken bir gerçektir. Allah Kuran'da "Dinde zorlama yoktur" buyurur. (Bakara Suresi, 256) Kuran'ın pek çok ayetinde, diğer dinlerin mensuplarının, özellikle de Kitap Ehli Hıristiyan ve Yahudilerin haklarının gözetilmesi emredilmektedir. Bu nedenledir ki İslam tarihi boyunca, Kuran ahlakının egemen olduğu toplumlarda, Müslüman olmayan azınlıklar büyük bir tolerans içinde yaşamış, inanç ve geleneklerini korkusuzca uygulamışlardır. Kimse onları zorlamamış, baskı altına almamış, farklı oldukları için köleleştirmeye veya yok etmeye çalışmamıştır.
Her gün Müslümanlara yönelik yeni saldırılar yapan Hindu milliyetçileri ile Hitler'in izinden giden Neo naziler faşist ideolojinin günümüzdeki temsilcileridirler.
Bugün bir kısım çevreler tarafından İslam hakkında bunun tam aksi bir tablo çizilmeye çalışılsa da, Kuran'ı inceleyen ve tarih bilen herkes, İslam'ın insanlara tanıdığı söz konusu hoşgörünün farkındadır. Bunlardan biri, ünlü yazar Amin Maalouf'tur. Lübnanlı Hıristiyan bir aileden gelen Fransız yazar Maalouf, Türkçe'ye Ölümcül Kimlikler adıyla çevrilen Les Identitées Meurtrières adlı kitabında, İslam tarihinin hoşgörü ve adalet örnekleriyle dolu olduğu tespitini yapmaktadır:
İslam tarihinde daha başlangıçtan itibaren, ötekiyle yan yana yaşama konusunda dikkate değer bir yatkınlık görülür. Geçen yüzyılın sonunda, en büyük İslam gücünün başkenti İstanbul'un nüfusu içinde başlıca Rumlar'dan, Ermeniler'den ve Yahudiler'den oluşan Müslüman olmayan bir çoğunluk bulunuyordu. Aynı dönemde Paris'te, Londra'da, Viyana'da ya da Berlin'de nüfusun yarısının Hıristiyan olmayanlardan, Müslüman ve Yahudilerden oluşabileceği düşünülebilir miydi? Bugün bile, kentlerinde müezzinin ezan okuduğunu işiten pek çok Avrupalı rahatsız olurdu.
Hiçbir yargıda bulunmuyorum, ben sadece Müslümanlık tarihi boyunca uzun bir yan yana yaşama ve hoşgörü uygulamasının var olduğunu saptıyorum... Bana göre, tarih İslam'ın, içinde öteki kültürlerle yan yana birlikte yaşama ve verimli etkileşim konusunda sonsuz potansiyel taşıdığını açıkça kanıtlıyor.76
"Öteki kültürlerle yan yana birlikte yaşama ve verimli etkileşim" kurmak bir yana, onları kendisine boyun eğdirmek ya da yok etmek isteyen Hindu milliyetçiliğinin, Nazizm'de kendisine ilham kaynakları bulması ise şaşırtıcı değildir. Çünkü Nazizm ile ortak bir pagan anlayışa ve antisemitik nefrete sahiptir.
Nazi ideolojisi ile Hinduizm arasında çok derin bağlantılar vardır. Bilindiği gibi Nazi ideolojisinin özünü, Ari ırkın üstünlüğünü sağlamak ve bu ırkın kültürünü dünyaya egemen kılmak oluşturur. "Ari ırk", aynı zamanda Hinduizm dinini de kurmuş olan Aryanlar'dır.
Neo-naziler gibi Hindistan'daki fanatik milliyetçiler de iktidardaki partilerden çok büyük destek görüyorlar.
Kitabın önceki bölümlerinde Hinduizmin, MÖ 2500-1500 yılları arasında kuzeybatıdan gelerek tüm Kuzey Hindistan'ı işgal eden Aryanlar tarafından kurulduğunu belirtmiştik. Hinduizmdeki acımasız kast sistemini kuran, kendilerini bu sistemin tepesine yerleştiren, putperestliği bu dinin özü haline getirenler, yine Aryanlardır. Kısacası Hinduizm, bir Aryan yapımıdır. Nitekim tarihçiler "Hint-Aryan" (Indo-Aryan) dilinden ve kültüründen söz ederler. Dünya tarihinin önemli parçalarından biridir bu kültür. Diğer bir önemli kültür ise Ortadoğu'da gelişmiş olan "Sami" veya diğer bir ifadeyle "Semitik" kültürdür. İki farklı kültür arasındaki çok temel bir fark, Hint-Aryan kültürünün putperest inançlara sahip olması, Sami kültürünün ise vahye dayalı İlahi dinlere bağlı olması ve Tevhid (Tek Allah) inancını benimsemesidir. Sami halkların en önemlileri, kuşkusuz Araplar ve Yahudiler'dir.
Avrupalıların büyük bölümü ise etnik köken olarak Hint-Aryan kaynaklıdır. Dolayısıyla millattan önceki Avrupa tarihi, Hint-Aryan kültüründe öngörüldüğü gibi, putperest, savaşçı, barbar, acımasız bir dünyadır. Ancak MS I. yüzyıldan itibaren, bu kültürün sapkın öğelerinden kurtulmaya ve Hıristiyanlığı kabul ederek Tek Allah inancını ve İlahi dinlerin ahlaki kıstaslarını benimsemeye başlamışlardır. Bir başka deyişle, Hıristiyanlığın Avrupa'ya egemen olması, aynı zamanda Hint-Aryan kültürünün yenilgiye uğratılması anlamına gelmiştir.
Ancak 19. yüzyıl Avrupası'nda garip bir ideoloji doğar: Sami kültürüne (ve tabi ki İlahi dinlere) düşman olan, bunun yerine Avrupalıların yeniden Hint-Aryan kültürüne dönmesi gerektiğini savunan ırkçı, yeni-putperest bir ideoloji. Encyclopædia Britannica, bu ideolojinin kökenini ve Nazilere nasıl uzandığını şöyle özetler:
19. yüzyılda Comte de Gobineau ve daha sonra onun takipçisi Houston Stewart Chamberlain tarafından ısrarla savunulan bir fikir doğdu. Bu, Hint-Avrupa dillerini konuşan "Aryan ırkı"nın insanlığın kaydettiği tüm ilerlemenin mimarı olduğu ve Samilere, "sarı ırka" ve "siyahlara" karşı ahlaken üstün olduğu fikriydi. Nordik, ya da diğer bir ifadeyle Alman halklar, en saf "Aryanlar" olarak kabul edilmeye başlandı, 20. yüzyılın ikinci yarısında antropologlar tarafından çürütülecek olan bu fikir, Adolf Hitler ve Naziler tarafından benimsenecek ve Alman hükümetinin Yahudileri, Çingeneleri ve diğer "Aryan olmayanları" yok etme politikasının temeli olacaktı.77
"Gamalı Haç-Swastika" Naziler ile Hindu milliyetçileri arasındaki bir diğer ortak noktadır. (altta) Swastika Hinduların hayali ilahları Ganeşa'yı sembolize eder.
Kısacası Nazi ideolojisinin özü, Hinduizmin de temelini oluşturan Aryan kültürünün diriltilmesiydi. Nitekim Nazi ideolojisini kuranlar Hinduizme büyük ilgi duymuşlardı. Nazilerin okült (gizli, büyülü, esrarengiz) fikirlerinin öncüsü olan Helena Petrovna Blavatsky, pagan inanışların kökenlerini bulmak için Hindistan'a gitmiş ve orada yıllarca yaşamış bir Hinduizm hayranıydı. Nazizmin bir diğer öncüsü sayılan, sonradan SS'ler tarafından benimsenecek olan yan yana iki S sembolünü ilk kez kullanan Guido von List, 1904 yılında Viyana'da Guido von List Derneği'ni kurmuştu ve bu garip birliğin en dikkat çekici özelliklerinden biri, Hinduizmdeki Tantra ritüellerini uygulamasıydı.78
Nazilerin ünlü sembolü olan Gamalı Haç da aslında bir Hindu sembolüydü. Batı dillerinde gamalı haç anlamına gelen Swastika kelimesi, Hint dili olan Sanskritçe'de "soylu olmak" anlamına geliyordu ve Hinduizmi kuran Aryanları ifade etmek için kullanılan bir kavramdı. Swastika'yı Almanya'da ilk kez Thule Derneği adlı okült bir örgüt kullanmıştı ve Naziler de sembolü bu örgütten devralmışlardı. Hitler Mein Kampf (Kavgam) adlı ünlü kitabının 2. cildinde, 7. bölümde, Swastika'nın bir Aryan sembolü olduğunu övünerek açıklamıştı.
Bugün Swastika Hindistan'da halen çok yaygın biçimde kullanılmaktadır, çünkü bu sembol batıl Hindu dininde hayali ilah Ganeşa'yı temsil etmektedir. "Hindistan'ın Swastika Tanrısı" adlı bir makalede, bu konuda şu bilgiler verilir:
Milyonlarca Hintli için, Ganeşa Hindu panteonundaki (putperest bir halkın bütün sözde tanrılarına verilen ad) en önemli ilahtır; çünkü ancak onun aracılığıyla Hindular ruhsal evrendeki diğer tanrılara olan dualarını aktarabilirler... Ganeşa'nın ana sembolü olan Swastika ise, iki varlık aleminin arasındaki bağlantı noktası olarak görülmektedir: Günlük yaşamın dışsal gerçekliği ve ruh, efsane ve büyünün içsel, zamansız alemi. Hindistan'da her nereye giderseniz, Swastika'nın sergilendiğini görebilirsiniz. Ev hanımları tarafından eşikleri ve kapıları sembolik olarak korumak; rahipler tarafından seremonileri ve sunakları süslemek; iş adamları tarafından ise hesap defterlerinin açılış sayfalarını kutsamak için kullanılır.79
Hindu sembollerini benimseyen Naziler'in Hint ve diğer Uzak Doğu dinlerine olan ilgisi ise tarihçiler tarafından detaylarıyla ortaya konmuş bir gerçektir. Oxford Üniversitesi'nden ünlü tarihçi Nicholas Goodrick-Clarke'ın The Occult Roots of Nazism (Nazizm'in Okült Kökenleri) isimli kitabı (1992) bu konudaki temel eserlerden biridir. Clarke'ın açıkladığı gibi, Nazilerin Hinduizm ve benzeri putperest inançlara olan ilgisi semboller düzeyinde kalmamış, bu putperest inançları desteklemek için pek çok çalışma yürütmüşlerdir.
Öte yandan Nazilerin neo-Pagan ve neo-Aryan ideolojisine kapılarak ömrünü Hinduizme adayan ilginç şahsiyetler de vardır. Yine Nicholas Goodrick-Clarke'ın kaleme aldığı Hitler's Priestess: Savitri Devi, the Hindu-Aryan Myth and Neo Nazism (Hitler'in Rahibesi: Savitri Devi, Hindu-Aryan Efsanesi ve Neo Nazizm) adlı kitapta, Savitri Devi adlı fanatik bir Nazi'nin Hitler'i desteklemek için Hindistan'da yaptığı çalışmalar anlatılmaktadır.
1905 yılında İngiliz ve Yunan bir anne babanın kızı olarak ve Maximiani Portas ismiyle Londra'da doğan Savitri, büyüdükçe putperest Aryan kültürüne büyük bir hayranlık duyar ve 1932 yılında Aryan medeniyetinin köklerini aramak için Hindistan'a gider. Savitri Devi ismini, Hinduizme olan hayranlığından dolayı sonradan alır. Hakkında yazılan bir makalede, fikir ve faaliyetleri şöyle anlatılmaktadır:
Modern dünyada Hinduizmin yegane yaşayan Aryan mirası olduğunu düşünüyordu ve sadece Hinduizmin Yahudi-Hıristiyan inancına karşı koyabileceğine inanıyordu.
(Kast sisteminin tepesinde yer alan) saf ırk olarak gördüğü Brahmanlara büyük hayranlığı vardı. Aryan-Nazi hareketine ve Hinduizme olan taraftarlığı, iki dünya savaşı arasındaki dönemde Hindistan'daki siyasi arenaya girmesine neden oldu. 30'lu yılların sonunda, Hindu Mahasabha ve The Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS) gibi milliyetçi Hindu örgütleriyle işbirliği içindeydi, ki bu örgütler Müslümanların yükselişini durdurmak için hızla büyüyorlardı.
1937 yılında, Kalküta'daki Hindu misyonunun başkanı olan Srimat Swami Satyanand ile tanıştı ve ona hizmetlerini sundu. Satyanand'a Hindistan'ın Aryan tanrılarına saygı gösteren tek ülke olduğunu ve dolayısıyla Yahudilerin etkisini durdurabileceğini anlattı. Satyanand ise, bu fikirlerden etkilenmiş bir şekilde, Devi'ye, onun büyük bir hayranı olduğu Adolf Hitler'in aslında Vişnu adlı Hint tanrısının beden bulmuş hali olduğunu söyledi.80
Fanatik Hindular tarafından öldürülen Mohandas Gandi'nin 31 Ocak 1948 yılında Delhi'de gerçekleşen cenaze töreni.
Yani radikal Hint milliyetçileri, Hitler'i "beden bulmuş Hint tanrısı" olarak görüyorlardı! Bu batıl inanış, aslında her ikisi de akıl dışı birer inanç olan Nazizm ile Hinduizmin ortaklığını ortaya koyuyordu. Bu ortaklığın belirgin bir yönü de, anti-Semitizm'di, yani tek Allah'a inanan Samilere düşmanlık. Nazi anti-Semitizmi Yahudilere ve kısmen Hıristiyanlara yönelikti. Hindu anti-Semitizminin hedefi ise Hindistan Yarımadası'ndaki Müslümanlardı. Aynı makalede yazar şunları belirtmektedir:
1939'da Devi, Hindu Misyonu'nun yardımları ile, "Hindulara Uyarı" başlıklı bir kitap yayınladı. Kitapta Kongre'nin seküler politikalarına şiddetle karşı çıkıyor, Hindistan'ın sadece Hindu kimliğine sahip olduğunu vurguluyor ve Hindulara, Müslümanların güçlenmesine engel olmaları için çağrıda bulunuyordu.
1930'lu yıllar boyunca yapılan bu "çağrı"lar, Hindu bağnazlığının daha da büyümesine neden olacak ve bunun acı sonuçları 40'lı yıllarda ortaya çıkacaktı. Hindistan'ın bağımsızlığını kazanması ve ardından Pakistan'ın kurulmasıyla birlikte, Hindular ve Müslümanlar arasındaki gerilim giderek büyüyecek ve Hindu saldırıları ile başlayan olaylarda binlerce masum insan ölecekti. Hindu fanatizmi, ılımlılığı savunan Hinduları bile hedef alacak, Müslümanlarla Hinduların barış içinde birarada yaşamalarını savunan Mahatma Gandhi'nin fanatik bir Hindu tarafından katledilmesi, bunun en çarpıcı örneği olacaktı.
II. Dünya Savaşı öncesindeki dönemdeki Hint milliyetçiliğine bakıldığında, Nazi özentisinin ve Müslümanlara yönelik antisemitizmin daha pek çok örneği görülebiliyordu. RSS liderlerinden Savarkar 14 Ekim 1938'de yaptığı bir konuşmada "Yahudilerin Almanya'daki konumlarıyla Müslümanların Hindistan'daki durumunu" kıyaslıyordu. Onların Almanya dışına çıkarılmalarını, bunun için zor kullanılmasını yerinde bir karar olarak görüyordu. Aynı şekilde Müslümanların ve Hinduların da birlikte bir millet oluşturamadıklarını savunuyor ve "azınlıkların her zaman çoğunluğun kararlarına uymak zorunda olduklarını" söylüyordu.81 Geçtiğimiz yıllarda İngiltere'nin en önemli edebiyat ödülü olan Booker Prize'ı kazanan ünlü Hintli yazar Arundhati Roy, Hindistan'da "Sangh Parivar" (Birleşik Aile) ismi altında faaliyet gösteren Hindu gruplarının faşizan milliyetçiliğini şu şekilde tanımlamaktadır:
Günümüzün Hindistan'ı ve savaş öncesi Almanya'sı arasındaki benzerlikler çok ürkütücü olmasına karşın şaşırtıcı değildir. RSS'nin kurucuları ve BJP'nin ahlaki ve kültürel birliği olan National Volunteer Force- Ulusal Gönüllüler Kuvveti- yazılarında Hitler ve onun yöntemlerine olan hayranlıklarını belirtme konusunda çok açıktılar. Buradaki tek fark, bizim Hindistan'da bir Hitler'e sahip olmadığımızdır. Biz bunun yerine, çok başlı, çok silahlı ve adına "Sangh Parivar" denen birleşik bir cepheye sahibiz; ki bunun içinde her biri farklı bir yöntem kullanan BJP, RSS, VHP, Bajrang Dal ile Hindu politik ve kültürel teşkilatları vardır. Sangh Parivar'ın dehası, farklı zamanlarda farklı insanlara farklı bir görünüm çizebilmesinde yatmaktadır. Farklı dillerde konuşur. Birkaç çelişkili şeyi aynı zamanda söyleyebilir. Sangh Parivar'ın kollarından biri (VHP), militanlarını (azınlıkları yok etmek için) Nihai Çözüm'e hazırlanmaya çağırırken, onun daha yüksek makamdaki lideri olan Başbakan, tüm yurttaşların, dinlerine bakılmaksızın saygı göreceği konusunda ulusa garanti verir. Ama bir yandan da "Hint kültürüne hakaret eden" kitap ve filmleri yasaklayıp, resimleri yaktırabilir.82
Sangh Parivar'ın yapısını yakından tanıyan Dr. Partha Banerjee "The "Sangh": What is it, and what is it not? (Sangh: Nedir, Ne değildir?)" başlıklı çalışmasında Hindu örgütleri ile Avrupa'daki faşistler arasındaki benzerlikleri tarif ederken "Irk üstünlüğüne dayanan eski geleneklere dönüşe çağrı, hiyerarşik ve askeri bir organizasyon, lidere körükörüne bağlılık, saldırgan dış politika..." gibi maddeler sıralamakta ve şu sonuca ulaşmaktadır.
... RSS her gün kendi militarist topluluklarında işçilerine ve sempatizanlarına Hinduların yeryüzündeki en büyük millet olduğuna ve onun yerleşimcilerinin "mutlu, refah içinde ve dindar"' olduklarına dair vaaz vermektedir. Sangh liderleri Hindistan'ın tüm problemlerinin başlamasının Hindu ırkının ihtilafı, Müslüman ve sonra da İngiliz saldırganlarının bu ‘'kutsal toprak parçası'' nı istila etmeleri ve ele geçirmeleri nedeniyle olduğundan söz etmeyi hiç unutmamıştır. Sangh Parivar'ın uzun vadeli hedefi tabii ki kültürel ve politik olarak bir ‘'Büyük Hindistan'' yaratarak ‘'geçmişteki zafer dönemini'' geri getirmektir. (Yani Himalaya'dan Kanyakumari'ye, Gandhar'dan Brahmadesh'e- Kuzey'deki Tibet'ten Hindistan'ın güney ucuna ve batıda Afganistan'dan Burma, Laos, Tayland ve Kamboçya dahil olmak üzere Güneydoğu Asya'ya) uzanan bölünmez bir Hindistan. Bu ‘'birlik'' rüyasına tüm dünyadaki Hinduları örgütleyerek ulaşılabilir. RSS gerçekten de aktif bir şekilde sistematik tasnif yöntemini uygulayan hiyerarşik, militarist bir örgüttür... Kavgacı bir milliyetçi siyaset daima RSS propagandasının ön planında yer almaktadır...83
Sangh Parivar Hindistan toplumu ve Hindistan'da yaşayan tüm azınlıklar için büyük bir tehlikedir. Çünkü bu grup mücadelesini sadece ateşli söylemlerle sınırlı tutmamakta, bir yandan da kanlı cinayetler, katliamlar, kundaklamalarla yürütmektedir. Sangh Parivar'ın Mahatma Gandhi'nin ölümünden bu yana ülkede gerçekleşen 20.000'den fazla ölümden sorumlu olduğu hesaplanmaktadır.84 Hindistan'daki milliyetçi akımların saldırılarının şiddetini artırması Hindu aydınları arasında da tepki görmektedir. Delhi Üniversitesi'ndeki siyaset profesörü M. Mohanty'nin belirttiğine göre: "Demokrasiye ciddi bir tehdit savuran Hindu fundamentalist örgütleri arasında gittikçe artan hoşgörüsüzlük, Hindistan'daki faşist güçlerin artışının bir işaretidir. Geçmişte Avrupa faşizminin yaptıklarını bugün Hindular yapmaktadırlar."85
Fanatik Hindu milliyetçilerinin gösterileri Sangh Parivar üyesi partiler tarafından organize edilir. Dolayısıyla bu gösteriler hem iktidarın hem de muhalefetin tam desteğini almaktadır.
Dünya üzerinde ırkçı eğilimleri olan birçok siyasi parti, kuruluş ya da örgüt bulunmaktadır. Almanya'daki Neo-nazilerin, İngiltere'deki dazlakların, ABD'deki Ku Klux Klan'ın ve daha birçok ülkedeki faşist örgütlerin faaliyetleri bilinmektedir. Ancak Hindistan'da durum çok daha farklıdır. Çünkü Hindistan'da ırkçı örgütler –diğer bir deyişle Sangh Parivar- iktidardadır. Bu iktidar sadece hükümetle de sınırlı değildir; muhalefeti, askeri kadroları, bürokrasisi ile Sangh Parivar Hindistan'ı tamamen ele geçirmiş durumdadır. Dr. Partha Banerjee, Hindu milliyetçi organizasyonlarının temel birimi olan bir Shakha'da 15 yıl geçirmiş ve orada yaşadıklarını In the Belly of the Beast: The Hindu Supremacist RSS and BJP of India-An Insider's Story" (Canavarın Karnında: Hindu Irkçısı RSS ve BJP, Bir Köstebeğin Anıları) isimli ilginç kitabıyla dile getirmiş eski bir "militan"dır. İlk girdiği yıllarda Shakha'yı arkadaşlarıyla oyunlar oynadığı, marşlar söylediği bir yer olarak görmüştür. Ancak şimdiki duygularını şöyle tarif eder:
Ancak itiraf etmeliyim ki bugün endişeliyim. Şimdi ‘'Sangh Parivar'' hakkında düşündüğümde aklıma kabus gibi bir benzetme geliyor. ‘'Sangh''i çok eski zamandan kalma bir kozanın içerisinde biraz değişime uğramış korkutucu böcek gibi görüyorum. Öyle ki yalnızca genişlemek için değişime uğramış ve yakaladığı herşeyi yiyen, fakat hiçbir zaman kabuğundan dışarı çıkmayan bir böcek. Sangh sürekli olarak genişleyen bir yaratık. Bunu oldukça yavaş bir şekilde yapar, fakat muhtemelen büyük bir tehlike olmasına rağmen hiç kimse onun ne kadar tehlikeli olduğunu anlamaz- bunun sebeplerinden biri de hiçkimsenin onu görememesidir. Bazıları onu renkli ağaçların uzak bir köşesinde ağacın orta kısmındaki özü çiğneyen oyuncu, büyük bir koza olarak, bazıları şakalar yapan, hoş görünmeyen bir nesne olarak, bazıları da ancak akademik çevrelerde bir tartışma konusu olarak görmektedirler. Fakat böcek büyümeye, değişmeye ve yakaladığı herşeyi oburca yemeye devam eder. Kendisini etrafındaki doğanın tüm gençliğinden ve tazeliğinden alarak besler. Böylece daha büyük, daha güçlü ve daha iğrenç hale gelir.86
The Week, 28 Nisan 2002
BBC, 28 Şubat 2002
(üstte sağda) Hindistan'ın en saygın dergilerinden olan The Week'de yıllarca ılımlı bir politikacı görüntüsü veren Vajpayee'nin Gucarat sonrası izlediği saldırgan politikalarla gerçek yüzünü gösterdiği vurgulanıyor ve "Maske düştü" başlığı atılıyordu.
CNN, 18 Nisan 2002
Hindistan Başbakanı Vajpayee'nin partisinin kongresinde yaptığı sert konuşma dünya basınında çok geniş yankı buldu. Hindu milliyetçilerini destekleyen ve Müslümanlara yapılan saldırıları haklı gösteren Vajpayee, "Hindistan'da yaşayan diğer dinlerin mensuplarının ne kadar özgür olabileceklerine ancak Hindular karar verirler" demişti. Bu konuşma CNN'de "Vajpayee gerçek yüzünü gösteriyor" başlığıyla yer aldı. Mark Tully imzalı haberde Vajpayee'nin Gucarat saldırılarının sorumlusu kabul edilen Belediye Başkanı Narendra Modi'ye de destek verdiği belirtildi. BBC ise "Vajpayee'nin Ayodhya ikilemi" başlıklı haberinde, Vajpayee'nin partisinde fanatik Hindu milliyetçilerinin çok güçlü olduklarına dikkat çekiyor ve tüm dünyada Vajpayee'nin maskesinin düştüğü yönünde bir kanaatin yaygınlaştığını belirtiyor.
Şu an iktidarda bulunan BJP partisi Sangh Parivar'ın 3 büyük üyesinden biridir. Ve bu partinin Genel Başkanı Atal Bihari Vajpayee eski bir RSS militanıdır, fanatik Hindu milliyetçilerindendir. BJP üyelerinin yüzde 75'i de RSS kademelerinden gelmişlerdir. Bu kişiler Hindu basınındaki aydınlarca RSS militanlarının politikacı kıyafeti giymiş halleri olarak tanımlanmaktadırlar. BJP'nin popülaritesinin de Müslüman ve Hıristiyan azınlıklara karşı kullandığı fanatik üsluptan kaynaklandığı düşünülmektedir. Vajpayee Müslümanlara ve diğer azınlıklara yönelik saldırılar gerçekleştiğinde de her zaman Hindu militanlarının yanında yer almış, onları desteklemiştir. Bazı çevreler tarafından ılımlı bir kişi olarak tanıtılan Vajpayee kendi yazdığı ve RSS'nin resmi yayın organı New Delhi'de yayınlanan "Sangh Benim Ruhumdur" (The Sang Is My Soul) başlıklı makalede, ilk kez 1939 yılında ilişkiye girdiği RSS ile ne kadar derin bağlantıları olduğunu ortaya koymuştur. RSS'nin ideolojisini, RSS üyelerinin halka davranışlarını çok sevdiğini ve takdir ettiğini, Sangh'in kendisi için bir aile gibi olduğunu söylemiş ve "hepimiz tek bir vücuduz" demiştir.87
Vajpayee ilk iktidara geldiği dönemde tüm dünya kamuoyu tarafından ılımlı bir kişi olarak algılanmıştı. Hindularla Müslümanlar arasındaki çatışmaları sona erdireceğini, ülkeye barış getireceğini vaat etmişti. Ancak bu ılımlı politika çok kısa sürdü. BJP iktidarının ilk dönemlerinde Müslümanlara karşı düzenlenen yoğun Hindu saldırılarında Vajpayee gerçek yüzünü gösterdi. Saldırıların ardından sorumluları ortaya çıkarmak için bir girişimde bulunmadı, aksine Hindu militanlarla iş birliği yapan yöneticileri, emniyet birimlerini her zaman destekledi. Bu politikayı bugüne kadar da sürdürmüştür. CNN'in internet sitesinde yer alan "Vajpayee Gerçek Yüzünü Gösteriyor" (Vajpayee Reveals His True Colors) başlıklı bir haberde ilk başlarda ılımlı bir görüntü çizen Vajpayee'nin zaman içinde gerçek yüzünü gösterdiği, fanatik Hindulara açıkça destek olduğu vurgulanmıştır. Haberde Vajpayee'nin de üyesi bulunduğu BJP'nin Hindu milliyetçiliğinin en fanatik üyelerinden oluştuğu, Vajpayee'nin fanatizmini bir maske ardında sakladığı, ancak artık bu maskesinin düştüğü belirtilmektedir. Vajpayee, partisinin idare kurulunda yaptığı bir konuşmada da Müslümanlara açıkça saldırmış ve Hinduların diğer dinlere verilecek olan özgürlüğün sınırları konusunda karar yetkileri olduğunu söylemiştir. CNN'in haberinde dikkat çekilen bir diğer önemli konu ise Gucarat'ta Müslümanlara yönelik katliamın, tecavüzlerin, yakma ve yağmalamaların halk tarafından da büyük bir destek gördüğü, bu nedenle de BJP'nin bu desteği kaybetmemek için hemen seçime gidilmesine karar verdiğidir.88 Bu seçim kampanyası sırasında Vajpayee, binlerce Müslümanın ölümüyle sonuçlanan Gucarat Katliamı'nın organizatörü olan RSS'i şiddetle savunmuş, onu ısrarla "kültürel ve sosyal bir organizasyon" olarak tanımlamıştır.89
Hindistan'ın tanınmış gazetecilerinden Praful Bidwai, Asia Times'da yayınlanan 17 Kasım 2000 tarihli "Hindu Irkçıları İktidardalar" (Hindu Supremacists Reign Supreme) başlıklı yazısında BJP ile RSS'nin ilişkisini şu şekilde açıklar:
(üstte) Time dergisinin Asya baskısında yer alan "İsyanlarla yönetmek" başlıklı haberde Gucarat'ta Müslümanlara yönelik katliamlara sessiz kalmanın oylarını artıracağını düşünen Vajpayee'nin Hindutva hareketine desteği inceleniyor.
Tarihsel olarak BJP ve onun selefi olan Jana Sangh (1951'de kuruldu), 600,000 üyesi olduğu iddia edilen ve tümü erkeklerden oluşan gizli bir militarist örgüt olan RSS yoluyla taraftar toplamaktadır. RSS, BJP'nin akıl hocası, ideolojik ustası ve örgütsel kapı bekçisi gibi hareket etmektedir... RSS BJP'yi ve sürekli büyüyen Sangh Parivar'ı denetim altında tutmaktadır...90
Sangh Parivar'ın politik üyelerinden biri de son derece militan bir örgüt olan Shiv Sena'dır. Shiv Sena üyeleri ırkçı saldırganlıklarını açıkça dile getirmekte, Hindu milliyetçilerinin yaptıkları saldırıları, kundaklamaları teşvik etmektedirler. Shiv Sena'nın ırkçı lideri Bal Thackeray'ın da konuşmalarında ve röportajlarında Hitler'i ve Nazi Almanyası'nı övdüğü bilinmektedir. Thackeray, demokrasinin Hindistan için uygun olmadığını ve Hintlilerin ‘'faydalı bir diktatörlüğe'' ihtiyaç duyduğunu söylemektedir.
Bugün de Hindistan'da tüm bu saydığımız radikal milliyetçi gruplar tarafından savunulan Hindutva (Saf Hindu Milleti) hareketini ideolojik açıdan beslemek, toplum içinde güçlenmesini sağlamak için çok ciddi bir propaganda yürütülmektedir. 200'e yakın farklı organizasyon aktif kampanyalar başlatmıştır. Amerika'da ve Avrupa ülkelerinde de çeşitli milliyetçi Hindu örgütleri çalışmalar yürütmektedirler. Bu amaçla binlerce kitap ve çeşitli dokümanlar basılmakta, internet siteleri hazırlanmakta ve Hindutva ideolojisini yaymak için kullanılmaktadır. Bu metinler tamamen çarpıtılmış bilgilere dayalıdır, amaç halkın beynini bu tip bilgilerle doldurup, azınlıklara karşı şiddete yönlendirmektir. Bu kitapçıklarda Hinduların asırlardır Hıristiyan ve Müslümanlardan çok büyük zulümler gördüğü gibi yalanlar anlatılmakta, ülkedeki her türlü sorunun sebebi olarak bu gruplar gösterilmektedir.91 Kullanılan yöntemler, 1930'larda Nazilerin Yahudiler aleyhinde yürüttüğü kirli propagandadan farksız gibidir. RSS'nin bugün Hindistan'a ne kadar egemen olduğu Yeni Delhi'de Üçüncü Dünya araştırmaları Akademisi'nde dersler veren ve Hindutva ile ilgili çalışmalarıyla tanınan Achin Vanaik'in "The New Indian Right-Soldiers of Hindutva" (Yeni Hindistan Sağı - Hindutva'nın Askerleri) başlıklı makalesinde detaylı olarak anlatılmaktadır:
Bugün RSS, gerek nicelik açısından, gerek sivil toplum içerisindeki örgütlü güç açısından, gerekse moral açısından soldan kat be kat üstündür. Binlerce okulun yönetimine sahip olmalarının yanı sıra, ev kadınlarından yatılı okul öğrencilerine ve emekli askeri personele değin toplumun tüm kesimlerini bünyesinde barındıran cephe örgütlenmelerine sahiptir. Örgütün belkemiğini, bekar oldukları tahmin edilen, yılmaz, tüm vakitlerini örgütlenmeye harcayan, kendilerini hayallerindeki saf Hindu milleti hedefine kilitlenmiş Hinduların kardeşliği oluşturur. Tamamı erkeklerden meydana gelen yerel şakhalar, sarsılmaz bir sadakat ve itaatkarlık etiğiyle, talim ve terbiye yoluyla, kültür-fiziğe ve vücut geliştirmeye yaptıkları vurguyla varlıklarını sürdürüyorlar. Mahalli örgütlenmeleri son derece sağlam. Hindistan Ulus Hareketinden bu yana, çapı ve gücü en büyük olay olan Ayodha camisi karşıtı kampanya, RSS'nin altyapısı ve tek merkezden kumandası olmaksızın kotarılamazdı... Hindutva fenomeninin kökleri derindedir ve yok edilmesi bir o kadar güçtür. Faşizmin bir güç olarak tek bir kullanım alanı mevcuttur: Devlet. Hindutva'nın ise iki tanedir: Devlet ve Yeni Hindistan'ı ayakta tutacak iskelet (ruh) rolündeki RSS. Faşizmin (Avrupa'da) devlet iktidarındaki nihai bozgunu veya geri çekilişi onun yok oluşunun da emaresiydi. Sangh Parivar içinse bu durum söz konusu değildir.92
Vanaik'in de söylediği gibi Sangh Parivar, Hindistan topraklarında Hindutva ideolojsini tam olarak hakim kılma, yani Hindistan'a koyu bir Hindu fanatizmini egemen kılma konusunda çok kararlı gözükmektedir. Bunun için de, ideolojik akrabaları olan Naziler'in Almanya'yı Judenrein (Yahudiden arındırılmış) hale getirmeleri gibi, Hindistan'daki Hindu olmayan azınlıkları yok etmek istemektedirler. Bu nedenle de, öncelikli hedef olarak gördükleri Müslümanlara yönelik baskı, terör, saldırı ve yıldırma eylemlerini 1990'lı yıllardan bu yana çok artırmışlardır. İktidarı ele geçirmelerinin ardından bu eylemlerini devletin de maddi ve manevi desteğiyle yürütmektedirler. Geçtiğimiz 10-15 yıl Hindistanlı Müslümanlar için çok büyük acılarla, kayıplarla ve katliamlarla geçmiştir. Dünya gündeminde de yer alan bazı olaylar bile, Hindistan'ın bu karanlık ideolojisinin gerçek yüzünü anlamak için yeterli olmaktadır.
69. Murtahin Billah Fazlie, Hinduism and Islam, A Comparative Study, Islamic Book Service, New Delhi, s. 87
70. Murtahin Billah Fazlie, Hinduism and Islam, A Comparative Study, Islamic Book Service, New Delhi, s. 81
71. Marzia Casolari, "Hindutva's Foreign Tie-up in the 1930's - Archival Evidence", Economic and Political Weekly, 22 Ocak 2000, http://www.ffcl.org/history/pages/crpage06.htm
72. "Hindu Revivalism and The Hindutva Movement", http://www.geocities.com/indianfascism/fascism/the_movement.htm
73. "An Inquiry into the Carnage in Gujarat, Preparation for Violence, Training", Concerned Citizens Tribunal – Gujarat 2002, http://www.sabrang.com/tribunal/vol2/prepvio.html
74. M. S. Golwalkar, We or Our Nationhood Defined, Bharat Prakashan, 1938, Nagpur. http://www.foil.org/politics/hindutva/partha.html#4
75. Partha Banerjee, "RSS - The "Sangh": What is it, and What is it not?", http://www.mnet.fr/aiindex/OnRSS.html M. S. Golwalkar. 1938. "We or Our Nationhood Defined". Bharat Prakashan, Nagpur. http://www.foil.org/politics/hindutva/partha.html#4
76. Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler, çev Aysel Bora, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1999, s. 50-51
77. "Aryan", Encyclopædia Britannica 2002, Expanded Edition DVD
78. Sydney J. Jones, Hitler in Vienna, 1907-1913, New York, Stein and Day, 1983, s. 123
79. "India's Swastika God", http://www.swastika.com/india.html
80. Shrabani Basu, "The Spy Who Loved Hitler", Rediff on the Net, http://www.rediff.com/news/1999/mar/27hitler.htm
81. Marzia Casolari, Hindutva's foreign tie-up in the 1930s: Hindutva's foreign tie-up in the 1930s: Archival Evidence, http://www.ffcl.org/history/pages/crpage06.htm
82. Arundhati Roy, "Fascism's Firm Footprint in India", The Nation Magazine, 30 Eylül 2002, http://www.ratical.org/co-globalize/AR093002.html
83. Partha Banerjee, "RSS - The "Sangh": What is it, and What is it not?", http://www.mnet.fr/aiindex/OnRSS.html
84. "Hindutva, An Anti-Indian Nationalist Ideology", http://www.geocities.com/indianfascism/fascism/history_Indian_fascism.htm
85. "Hindu Extremism On The Rise In India", Maranatha Christian Journal, 14 Şubat 2000, http://www.mcjonline.com/news/00/20000214d.htm
86. Partha Banerjee, "In the Belly of the Beast: The Hindu Supremacist RSS and BJP of India—An Insider's Story", http://www.ercwilcom.net/~indowindow/sad/godown/secular/RSSinsid.htm
87. Shri Atal Behari Vajpayee, "The Sang is My Soul", Organiser, "RSS:Vision and Action Special", 7 Mayıs 1995
88. "Vajpayee Reveals His True Colors", CNN.com, http://www.cnn.com/2002/WORLD/asiapcf/south/04/18/india.vajpayee/index.html
89. "PM defends Gujarat Govt. order on RSS", The Hindu, 6 Şubat 2000, http://www.hinduonnet.com/2000/02/06/stories/01060001.htm
90. Praful Bidwai, "Hindu Supremacists Reign Supreme", Asia Times, 17 Şubat 2000, http://www.tni.org/archives/bidwai/supreme.htm
91. L. Stanislus, "Hindutva and Marginalized, Christian Response", http://www.missionstudies.org/IACM/Papers/Hinduvata%20and%20Marginalised.htm
92. Achin Vanaik, "Soldiers of Hindutva", New Indian Left, Mayıs-Haziran 2001