Faşist Hinduların İlk Hedefleri Müslümanlar

Hinduizm

Mogul İmparatoru Cihan Şah tarafından yaptırılan Tac Mahal dünyanın en gösterişli anıt mezarlarındandır.

Günümüzde Hinduizm bazı çevreler tarafından "barış ve tolerans dini" olarak tanıtılmaktadır. Hinduların diğer dinlere hoşgörülü davrandıkları ve her türlü inanca yaşama hakkı tanıdıkları ileri sürülmektedir. Oysa bu çok büyük bir aldatmacadır. Kitabın önceki bölümlerinde de vurguladığımız gibi Hinduizm ırkçı bir dindir ve Hindu kültürü farklı dinlere hatta kendi içindeki farklı sınıflara karşı hoşgörüyü değil, baskıyı öngörmektedir. Üst kastlardaki Hindular acımasız kast sisteminin bir gereği olarak kendi halklarına yönelik asırlardır çok büyük bir zulüm politikası izlemektedirler. Ancak bu şiddet ve baskı politikasının çok daha fazlasını "Hindu olmayanlar" ya da "İşgalciler" olarak tanımladıkları Müslüman ve Hıristiyan azınlıklara karşı yürütmektedirler. Hindistan ve yükselen Hindu milliyetçiliği üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan İngiliz tarihçi Prof. Douglas Spitz "The RSS and Hindu Militancy in the 1980's" (1980'lerde RSS ve Hindu Militanlığı) başlıklı makalesinde Hindu miliyetçilerinin bu düşünceyi nasıl bir temele oturttuklarını şu şekilde tarif eder:

RSS düşünürleri, Hindu kültürünün Hindistan'ın tek yerli kültürü olduğunu ve tüm Hintliler bu kültürü paylaşana ve bunu kendi ortak ulusal kimliklerinin temeli olarak tanıyana kadar Hindistan'ın millet olarak bütünleşemeyeceğini iddia etmektedirler. Ortak bir Hindu kültürü esasına dayanan bu ulusal bütünleşme hedefini gerçekleştirmek için 2 temel şartın yerine getirilmesi gerektiğini öne sürmektedirler. Birincisi, Hinduların kast, mezhep, sınıf, bölge ve dil ayırımlarını aşarak güçlü, organik bir Hindu milletini oluşturacaklarını fark etmeleridir. İkincisi de, dinleri ve kültürel ilham kaynakları yabancı topraklardan gelen Hindu olmayanların, özellikle de Müslümanlar ve Hıristiyanlar, onlarınki gibi Hindu kültürünü ve onun tarihsel kahramanlarını benimsemeleridir.93

Bu asimilasyon politikasının öncelikli hedefi ise Hindistan topraklarında 200 milyon gibi çok büyük bir nüfusa sahip olan Müslümanlardır.

Hinduların Müslüman halka karşı yürüttükleri bu baskı politikasını incelemeden önce İslam dininin Hindistan topraklarında ne kadar köklü bir yerinin olduğunun üzerinde durmak gerekir.

Hinduizm

Mogul İmparatoru Ekber Şah'ın Sarayı, 1569 (sol üstte)
Mogul İmparatoru Hümayun için yaptırılan anıt mezar (sol altta)
Hindistan sınırları içinde var olan Müslüman devletlerden kalan benzersiz tarihi eserler, üstün İslam medeniyetini en güzel şekilde yansıtmaktadırlar.
Ekber Şah döneminde yaptırılan Buland Darwaza, Fatehpur, Sikri. (sağ üstte)
Badşah Cami, Lahore, 1673-1674 (sağ ortada)
Ekber Şah'ın mezarına giden yol üzerine yapılan eser. (sağ altta)

Hindistan halkı İslam dini ile 7. yüzyılın başlarında tanıştı. 11. ve 12. yüzyıllarda Türklerin Hint topraklarına girmesiyle ise İslam dini Güney Asya'da hızla yayılmaya başladı. Abbasi Devleti'nin çökmesiyle birlikte Güney Asya'da birçok küçük Müslüman devleti oluşmuştu. Bu devletler Belucistan, Afganistan, Multan ve Sind bölgelerinde müstakil olarak varlıklarını sürdürürken, 977 yılında Gazne'de ilk büyük Müslüman devlet kuruldu. Gazne Devleti, -aynı Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu topraklarında yaptığı gibi- bölgede birbirleriyle çatışan tüm Müslüman hanedanlıkları tek bir bayrak altında birleştirdi. Bunun ardından Hint Devleti Müslümanlara karşı savaş ilan etti. Yapılan birçok muhaberenin ardından Gazne Devleti 1008 yılındaki Peşaver Savaşında Hintlileri büyük bir yenilgiye uğrattı ve Kuzey Hindistan'ın büyük bir bölümüne yayıldı. Uç, Gucarat, Lahor, Delhi, Bengal Müslüman kuvvetleri tarafından sırasıyla fethedildi. Özellikle de Gazneli Sultan Mahmud döneminde bu putperest topraklarda İslam ahlakı ve kültürü büyük bir hızla yayıldı. Yerli halk kendi istek ve seçimiyle dalga dalga İslam dinini kabul ediyordu. Hindistan'a 17 ayrı sefer yapan Sultan Mahmud'un İslam dinini yayma yolunda yaptıkları İslam dünyasında büyük bir yankı uyandırdı. Abbasi halifesi tarafından Sultan ve ailesine şeref ünvanları verildi. Sultan Mahmud 30 yılı aşan hükümdarlığı zamanında İslamiyet'in Hindistan'da kökleşmesini sağlamış ve bugünkü Pakistan'ın ve Bangladeş'in bir bakıma kurucusu olmuştur.

Fanatik Hindular

Fanatik Hindular İslam dinine ve Müslümanlara olan düşmanlıklarını toplu eylemleri sırasında Kuran nüshalarını yakarak gösteriyorlar.

1206 yılından Hint-Türk İmparatorluğu'nun kuruluş tarihi olan 1526'ya kadar Hindistan topraklarında beş Müslüman hanedan hüküm sürdü: Memluklar, Halaciler, Tuğluklar, Seyyidler ve Ludiler... 1516 yılında Ludi İmparatorluğu'nu ortadan kaldıran Timur'un torunu Babur Şah Mogul İmparatorluğu'nu kurdu ve 17. yüzyıla kadar bu bölgede hüküm sürdü. Ancak bu imparatorluk zaman içinde zayıfladı, küçüldü ve sonunda yıkıldı. Ardından tüm Hint Yarımadası 1858 yılında İngiliz sömürgeciliğinin kontrolüne geçti. Hindiçini olarak bilinen bölge de Fransızlar tarafından sömürgeleştirildi.

Kısacası İslamiyet Güney Asya'da çok köklü bir tarihe sahiptir ve Müslümanlar asırlar boyunca bu topraklara hakim olan İslam İmparatorluklarının mirasçılarıdırlar. Bu nedenle de günümüzde İslam'ın yüksek ahlakını ve kültürünü yüz milyonlarca Müslümanın yaşadığı Hint Yarımadası'nın dört bir yanında görmek mümkündür. Camiler, medreseler ve daha birçok tarihi eser üstün İslam Medeniyeti'nin bu topraklara ne kadar büyük katkısı olduğunu ortaya koymaktadır.

Hindistan topraklarındaki 200 milyon Müslüman, dünyanın en kalabalık azınlık nüfusunu oluşturmaktadır. Ancak bu büyük azınlık, çoğunluğu oluşturan Hinduların yıllardır dozu sürekli artan şiddetiyle ve eylemleriyle karşı karşıyadır. Hindistan'da yaşayan Müslümanlar, aşırı milliyetçi Vişna Hindu Parişad Partisi (VHP)'nin başını çektiği ırkçı Hindu örgütler tarafından öldürülmekte, evleri yakılmakta, topraklarından sürülmekte ve çeşitli işkencelere maruz kalmaktadırlar. Olaylarda polis Hinduların tarafını tuttuğundan, hayatını kaybedenlerin veya yaralananların çoğu Müslümanlardan olmakta, buna rağmen polis olaylardan sonra daha çok Müslümanları tutuklamaktadır. Bunun en açık örneklerinden biri 6 Aralık 1992 tarihinde, 16. yüzyıldan kalma tarihi Babür Camisi'nin yıkılması sırasında yaşanmıştır.

Babür Camisi'ne Yapılan Vahşi Saldırı

Hindistan topraklarında yaşayan Müslümanlar özellikle de Hindu milliyetçiliğinin yükselişe geçtiği son yarım asırdır barbarca saldırılara maruz kalmaktadır. Bu saldırıların en önemlisi hiç şüphesiz Ayodhya kentinde bulunan Babür Şah (ya da Babür) Camisi'nin yıkılışıdır.

Babür Cami

Time dergisinin 21 Aralık 1992 tarihli sayısında yer alan haberde, Babür Camisi üzerindeki tartışmanın tarihine yer veriliyor. Caminin 1528 yılında inşa edilmesinden 1855 yılına kadar Müslümanlarla Hindular arasında hiçbir çatışma yaşanmazken, 1855 yılında söz konusu iddia ortaya atılır. 1934 yılında fanatik Hindular caminin duvarlarının bir bölümünü yıkarlar. Tartışmalar devam ederken, Dünya Hindu Teşkilatı 1983 yılında caminin yıkılıp yerine bir tapınak yapılması için bir kampanya başlatır. Bunun ardından çatışmalar hız kazanır. Ve 1992 yılında cami Hindu militanlarca yerlebir edilir.

430 yıl kadar önce Mogul İmparatoru Babür Şah tarafından yaptırılan bu cami Hindistanlı Müslümanlar için çok büyük bir önem taşımaktadır. Ancak bu cami yıllardır Hindularla Müslümanlar arasında çok büyük anlaşmazlıklar doğurmaktadır. Hintliler İslam medeniyetinden kalan çok kıymetli bir tarihi eser olan bu caminin sözde ilahlarından biri olan Rama'nın doğduğu yerin üzerine inşa edildiğini iddia etmekte, bu nedenle de caminin bir an önce yıkılıp yerine bir Hindu tapınağının inşa edilmesini istemektedirler. İddiaların tek dayanağı, kulaktan kulağa yayılan masalsı efsanelerdir. Kendilerince uydurmuş ve asırlardır bu saçma inanca göre hareket etmişlerdir.

Hindistan tarihi ve Hinduizm konusundaki en önemli isimlerden biri olan California Üniversitesi'nden Prof. Brian K. Smith "Re-envisioning Hinduism and Evaluating the Hindutva Movement" (Hinduizmi Yeniden Tasarlamak ve Hindutva Hareketini Değerlendirmek) başlıklı çalışmasında Ayodhya ve Rama tapınağı ile ilgili çok çarpıcı gerçekler ortaya koymaktadır.94 Prof. Smith'in ortaya koyduğu delillerden biri Archaeological Survey of India tarafından yapılan bir araştırmadır. Bu kurumun genel başkanı Prof. B. B. Lal 1970'li yıllarda yaptığı detaylı araştırmalar sonucunda geçmiş tarihlerde Ayodhya bölgesinde herhangi bir Hindu tapınağı bulunduğuna dair en ufak bir kanıt dahi bulamadığını açıklamıştır. Smith'in bir diğer kaynağı ise Hindistan'ın en önemli üniversitelerinden biri olan Jawaharlal Nehru'nun yayınladığı bir araştırmadır. Üniversitenin Tarih Araştırmaları Merkezi "The Political Abuse of History" (Tarihin Siyasi Açıdan Suistimal Edilmesi) başlıklı yayınlarında bu konuya değinmiş ve Ayodhya konusunda çok büyük bir yalana başvurulduğunu ortaya koymuştur. Çalışmalarında Ayodhya'da geçmiş dönemlerde bir tapınak bulunduğuna dair "hiçbir delilin hiçbir zaman" bulunmadığını belirtmişlerdir. Ancak Hindu radikaller bu saptamalara hiçbir şekilde itibar etmemiş ve Ayodhya'nın dışında Hindistan genelindeki 3000 farklı Hindu kutsal bölgesinin Müslüman imparatorlar tarafından ele geçirildiğini iddia etmeye devam etmişlerdir. Bu bölgelerin de gelecek yıllarda birer Ayodha olabileceği pek çok kişi tarafından dile getirilmektedir. Hintli araştırmacılara göre çok yakın zamanlarda Hinduların hedefi olabilecek merkezlerden biri ise Benares'de bulunan 17. yüzyıla ait bir camidir.95

Hinduizm

Time dergisinde yer alan "Kutsal olmayan savaş" başlıklı haberde Babür Camisi'nin yıkılmasının ardından Fanatik Hinduların çok büyük sevinç gösterilerinde bulunduklarına yer verildi.
Time, 21 Aralık 1992

Babür Camisi'nin yıkılmasına yönelik ilk büyük kampanya 1990 yılının sonbaharında, şu anda iktidar partisi olan BJP tarafından başlatıldı. BJP'nin o günkü lideri L. K. Advani, caminin yıkılıp yerine tapınak yapılmasına karşı Hinduların ayaklanmasını körüklemek amacıyla bir araba turuna çıktı. Hindu putlarından Mahabharata'nın at arabasını temsilen, süslerle donanmış bir minibüs, yaklaşık 20 büyük şehir ile yüzlerce kasaba ve köyü turlarken, Müslümanlara yönelik ardı arkası kesilmeyen şiddet olaylarını başlatmış oldu. Çılgına dönen kalabalık bir grup, Babür Camisi'ni çevreleyen duvarları aşarak, caminin 16. yüzyıldan kalma kubbelerine Hindu bayrakları diktiler. Ancak bu olayların ardından hiçbir soruşturma açılmadığı gibi, söz konusu saldırı BJP'nin oy oranında büyük bir patlama meydana getirdi.

1992 yılında camiye yönelik saldırılar daha da arttı. 4 Aralık 1992 Cuma günü Advani'nin kampanyasının ardından harekete geçen 50 bin kadar Hindu, Babür Camisi önünde toplanarak büyük bir gösteri yaptı. Hindular ertesi gün de kalabalık gruplarla camiye saldırıda bulunarak 430 yıllık Babür Camisi'ni yerle bir ettiler. İşte bu yıkım olayı Hindularla Müslümanlar arasında şiddetli çatışmaların meydana gelmesine sebep oldu. Bu, VHP gibi Sangh Parivar üyesi partiler tarafından desteklenen ve yıllardır planlanan bir saldırıydı. Bu saldırı öncesi, Babür Camisi yerine uzun zamandan beri Rama tapınağını inşa etmek için her türlü şiddete başvuran aşırı milliyetçi Vişha Hindu Parişad Partisi (VHP) liderlerinden Ram Chandra Pramhans saldırgan açıklamalarda bulunuyordu.

Bu olayın ardından çıkan çatışmalarda ise 2000'den fazla Müslüman vahşice katledildi. İktidardaki BJP ve Başbakan Vajpayee ise bu olayların en önde giden destekçilerindendi. VHP gibi ırkçı örgütlerle sıkı bir ilişki içindeydi. Çatışmalar sadece Hindistan toprakları ile sınırlı kalmadı. Bangladeş, Pakistan ve İngiltere'de de çeşitli çatışmalar oldu. Ayrıca bu olaylar yüzünden Pakistan ile Hindistan arasındaki gerginlik daha da arttı.

1992 yılında adı geçen caminin yıkılması üzerine çıkan çatışmaları yatıştırmak için Hint hükümeti bu cami yerine yenisinin inşa edileceği vaadinde bulundu. Fakat aradan 10 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, bu vaadini yerine getirme yönünde herhangi bir adım atmadığı gibi Hinduların, caminin yerine bir Hindu tapınağı inşa etme planlarının önüne geçmek için de ciddi bir gayret göstermedi. Hint Hükümeti'nin bu tutumundan cesaret alan Hindular 2003 yılında Babür Camisi'nin arazisi üzerine bir Hindu tapınağı inşa etmek için harekete geçtiler. Müslümanlar da buna fırsat vermek istemeyince yine çatışmalar çıktı ve yedi yüz kişi daha hayatını kaybetti.

Dünyanın en saygın insan hakları örgütlerinden olan Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü), yayınladığı raporlarda Hindistan'da Müslümanlara yönelik bu ve benzeri saldırılar hakkında çok detaylı bilgiler verir. HRW 1994 yılına ait bir raporunda Ayodhya'daki Babür Camisi'nin yıkılışının iktidardaki BJP Partisi ve Hindu milliyetçi gruplar tarafından yürütülen bir kampanya sonucu gerçekleştiğini, polisin ve diğer güvenlik güçlerinin hiçbir şekilde olaylara müdahale etmediğini belirtmektedir. Raporda önemli bilgiler yer almaktadır:

BJP Hükümeti'nin cami korunacak sözüne rağmen, bölgedeki polis söylentilere göre ne bölgedeki yıkıma ne de ardından gazetecilere ve diğerlerine yapılan saldırılara müdahele etmedi. Kuzey Hindistan'ın ötesindeki şehirlerdeki vahşette 1000'den fazla kişi öldü. Ölenlerin büyük bir kısmı polis tarafından vurulan Müslümanlardı. Öldürülenlerden bazıları evlerinden çıkarılıp hemen idam edilmişti. Gucarat Eyaleti'ne bağlı Surat'da Müslümanlara saldırıda kadınlara zorla tecavüz edildi. Ocak'da 700'den fazla kişinin öldüğü Bombay'daki dokuz günlük vahşette Müslümanlar yine ana hedeftiler. Çoğunluğunun Hindu militer Shiv Sena örgütünü savunduğu Bombay polisi ise kasten Müslümanları hedef aldı ve çeteler Müslümanların evlerini yakarlarken onlar sadece seyrettiler.96

Ülkede olaylar zaman zaman durgunlaşsa da kavganın ateşi tamamen söndürülememektedir. Bunda Hinduların tapınak inşa etme girişimlerini tekrar etmelerinin ve Hindistan hükümetinin Hindulara cesaret veren tutumunun önemli rolü olmaktadır. Bu yüzden zaman zaman yeni çatışmalar çıkmakta, Hindu militanlar Müslümanların evlerini kundaklamakta, kadınlara saldırmakta ve hemen her saldırıda masum insanlar hayatlarını kaybetmekte veya yaralanmaktadır.

Gucarat Eyaleti'ndeki Çatışmalarda Binlerce Müslüman Barbarca Katledildi

Hinduizm

Gucarat'ta evler kundaklandı, insanlar canlı canlı yakıldı, dövülerek öldürüldü. Belediye Başkanı Modi saldırılara göz yumarken, emniyet güçleri yaşananları görmezden geldi.

Babür Camisi'ne yapılan saldırının benzerleri yıllardır Hindistan topraklarında süregelmektedir. Her çatışma, Hinduların Müslümanlara ait evleri, işyerlerini ve otomobilleri kundaklamaları ve yakmaları ile sonuçlanmaktadır. Gece uyurken evleri ateşe verilen Müslümanlar arasında diri diri yanarak ölen insanlar vardır.97 Hindistan yönetimi bu konuda birçok göstermelik önlem alsa da gerçekte saldırıları el altından desteklemektedir. Bu durum, insan hakları örgütlerinin raporları ile açıkça ortaya konmaktadır. Örneğin Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme Örgütü) Hindistan'da Müslüman halkın yaşadıklarıyla ilgili birçok rapor hazırlamış ve bu raporlarda da hükümet yetkililerinin, yerel yöneticilerin ve emniyet birimlerinin tutumunu, görgü tanıklarının şahitliklerinden yola çıkarak ortaya koymuştur.98 Ancak Hinduizmin ırkçı ideolojisinden ve iktidarda olan yönetimlerden güç alan Hindular saldırılarına büyük bir hızla devam etmektedirler.

2002 yılının ortalarında bir trenin yakılmasıyla başlayan ve sonra da yaklaşık 2000 Müslümanın vahşice katledilmesiyle devam eden olayların arka planında da Babür Camisi'nin yıkılması konusundaki gerginlik vardı. Bu kez olaylar Gucarat Eyaleti'nde gerçekleşti. Bir grup radikal Hinduyu taşımakta olan bir tren yakıldı. İddiaya göre treni Müslümanlar yakmıştı, ancak olayın bir provokasyon olduğu daha ilk günlerde dile getirilmeye başlandı. Nitekim BBC'de yayınlanan bir haber de, bu şüpheleri doğrular nitelikteydi. Trende bulunan bazı kişiler yangının treni durduran bazı Müslüman gruplar tarafından çıkarıldığını söylüyorlardı. Ancak adli tıp raporları tam tersini delillendiriyor ve yangının trenin içinden çıkarıldığını ortaya koyuyordu.99 Bu kundaklama olayının ardından Hindistan Hükümeti bir yandan Müslümanları hedef gösterirken diğer yandan Hindu militanları tahrik etti. RSS gibi ırkçı örgütler de bekledikleri fırsatı ellerine geçirdiklerini düşünüyorlardı. Hindistan Hükümeti'nin vahşeti tırmandıran tutumundan güç alarak Hindu saldırganlar Müslümanların üzerine şiddetle saldırdılar. Yüzlerce kişilik gruplardan oluşan Hindu militanlar Müslümanların evlerini bastılar. Evler ateşe verildi, kadınlara tecavüz edildi, insanlar canlı canlı yakıldı, evler ve dükkanlar yağmalandı, insanlar kamyonlarla ezildi, günler süren bir katliam gerçekleşti. Cesetler ise kanallara ve nehirlere atıldı. Olaylara ne polis kuvvetleri, ne yerel yönetimler, ne de Vajpayee iktidarı müdahalede bulunmadı. Tam tersine birçok tecavüz ve kundaklama olayı polislerin koruması altında ve eşliğinde gerçekleştirildi.

Gucarat Müslümanları

Newsweek, 22 Nisan 2002
Newsweek, 22 Ocak 1999
(Üstte) Newsweek dergisinde yer alan "Müslüman çocukların yarısından azı okula gidebiliyor ve okuma-yazma oranları düşüyor" başlıklı haberde Hindu milliyetçilerin, sayıları 200 milyonu aşan Müslüman nüfusa uyguladıkları maddi ve manevi baskı yöntemleri anlatılıyor. Haberde Gucarat Müslümanlarının, polisin Hindu saldırıları karşısındaki taraflı tutumu nedeniyle yaptığı gösteriye yer veriliyor. Aynı haberde Hinduların Hıristiyanlara ait okullara ve kiliselere de saldırılarda bulundukları bildiriliyor. (Yanda) "Terör serbestçe hüküm sürüyor" başlıklı haberde Hindistan'da yaşayan Hıristiyan azınlıkların, yapılan saldırıları protesto amacıyla sık sık yürüyüşler düzenledikleri belirtiliyor.

Özellikle de Hindistan'ın batısındaki Ahmedabad şehrinde fanatik Hindular vahşi bir katliam daha gerçekleştirdiler. Hindulardan oluşan polis ve ordu birlikleri, saldırıları önlemek için en ufak bir çaba göstermediler. Gazeteciler, Ahmedabad'ın birçok bölgesinde çetelerin otomobilleri yaktıklarını, dükkanları yağmalayıp ateşe verdiklerini, polisin ise gruplar halinde onları seyrettiğini bildirdiler. Ahmedabad'daki Hindular, Narora gecekondu mahallesini basarak, çoğu çocuk 27 Müslümanı diri diri yaktılar. Karayollarında toplanan Hindu çeteler ise, otomobilleri durdurup "içeride Müslüman olup olmadığını" soruyorlardı. Sadece Hinduların yola devam etmesine izin verilirken, Müslümanlar dışarı çıkarılıp öldürülüyordu.100 11 kişinin saklandığı bir kiler yakılınca yedi kişi öldü. Sekiz kişilik bir aile arabalarının içinde canlı canlı yandı. Bıçaklar, demir çubuklar, kılıçlar ve hokey sopalarının kullanıldığı bir saldırıda, en az 48 kişi öldü. Hastaneler çoğu bıçak yarası yüzünden gelenlerle doluydu. Pek çok kentin duvarlarına "Müslümanları nasıl yakacağınızı bizden öğrenin" yazılırken, Hindu militanlar yabancı muhabirlere, "Her ne olduysa iyi oldu. Bu sorunu halletmenin tek yolu Müslümanları yok etmek" diye demeçler veriyorlardı.

Gucarat'ta yaşananlarla ilgili tüm dünya basınında çok fazla haber yer aldı. İnsan hakları örgütleri birçok rapor hazırladılar. Ancak bu raporlar ne dünya kamuoyunu ne de Hindistan Hükümeti'ni harekete geçirmedi. Katliami bizzat yaşayan Müslüman kadınların açıklamaları temel alınarak hazırlanan "The  Gujarat Massacre Affected Minority Women, The Survivors Speak" (Gucarat Katliamı Azınlık Kadınlarını Etkiledi, Hayatta Kalanlar Anlatıyor) başlıklı bir raporda ise özetle şu gerçekler ortaya konuyordu:

-    Vahşet "kendiliğinden gelişen" bir eylem değildir. Bir ön hazırlık, organizasyon ve hedefin belirlenmesinde hassasiyet tespit edilmiştir.

-    Yardım kamplarında hayatta kalan kadınlar arasında – tecavüz, birden fazla kişi tarafından tecavüz, kitlesel tecavüz, çıplak dolaştırılma, vücutlarına çeşitli objelerin sokulması, sarkıntılık dahil- cinsel vahşetin en vahşi biçimlerine maruz kalan birçok kadın bulunmaktadır. Tecavüze uğrayanların büyük bir çoğunluğu sonra canlı canlı yakılmıştır.

-    Kadınlar üzerindeki etki fiziksel, ekonomik ve psikolojiktir. Bütün bu üç cephede de devletin onlara yardımcı olmak için çaba gösterdiğine dair hiçbir delil yoktur.

-    Gucarat'ın ana dilinde yayın yapan bazı basın organları vahşetin desteklenmesinde, özellikle kadınlara karşı cinsel vahşetin tahrik edilmesinde tehlikeli ve kriminal bir rol oynamıştır.

Hinduizm

Milli Gazete, 3 Mart 2002
Türkiye, 5 Mart 2002

-    Hamile kadınların karınları kesilmiş, fetuslar (doğmamış bebekler) çıkarılıp ateşe atılmıştır.

-    Tecavüz ve kadınlara yönelik saldırılara, hiçbir gazetede, televizyonda yer verilmemiş, bu olaylar devlet ve polis tarafından gözardı edilmiştir.

-    Birçok çocuk bu insanlık dışı tecavüzlere, yakma olaylarına şahit olmuştur. Bu çocuklar üzerinde çok büyük bir psikolojik tahribat meydana gelmiştir.

-    Devlet, görevini yapmamaktan kaynaklanan hiçbir pişmanlık göstermemiştir. Hükümet yetkilileri "Yapabileceğimiz hiçbirşey yoktu. Bütün Hinduların kalplerinde doğal bir nefret ve kızgınlık vardı. Biz bunu kontrol edemedik" demekle yetinmiştir.

-    Polislerin aktif olarak çetelere yardım ettiği, iş birliği yaptığı ve hatta bazı olaylarda çeteyi yönlendirdiğine dair birçok delil vardır. Bazı video çekimlerinde Müslümanların evlerinin duvarlarına "Polis de bizim tarafımızda" gibi sloganların yazıldığı görülmektedir. Diğer durumlarda polis yardım çağrılarına karşı ya sağır davranmış ya da yardım etmek için "yukarıdan emir almadıklarını" söylemişlerdir. Kadınlar ve çocuklar birçok kez polis otomobillerinden ve istasyonlarından geri döndürülmüş, kendi kendilerini korumaları söylenmiştir. Birçok kanıt; polisin dosyaları doldurmayı "yeterli kanıt yok, böyle bir vaka yok" diyerek reddettiğini göstermektedir.101 

Hinduizm

BBC, 3 Temmuz 2002
IslamOnline.net, 11 Ocak 2003
The Muslim Observer, 14 Haziran 2002
Kongre'de Gucarat ile İlgili Halka Açık Duruşma
BBC, 9 Mayıs 2002
Gucarat Müslümünları Korku İçinde
BBC, 16 Nisan 2002
The Muslim Observer, 31 Mayıs 2002
Gucarat'ta Müslümanlara Emniyet ve Adalet Yok
The Muslim Observer, 3 Mayıs 2002
Gucarat'da İsyan Maskesi Altında Soykırım
CNN, 22 Nisan 2002
Hindistan'ın Gucarat'ı Yanmaya Devam Ediyor
Gucarat'ta haftalarca süren şiddet olayları tüm dünya basınında yer aldı. Ancak Hindu milliyetçilerinin kontrolünde olan Hindistan yönetimi saldırıları durdurma konusunda çok yavaş davrandı. Günlerce bekleyip insanların canlı canlı yakılmalarına, öldürülmelerine göz yumdu. Yapılan açıklamalarda da saldırıların "olağan" olduğu ifade edildi.

(yanda üstte) BBC'de yer alan 3 Temmuz 2002 tarihli "Gucarat'taki tren saldırısıyla ilgili şüpheler" başlıklı haberde Gucarat olaylarını başlatan tren saldırısının bir provokasyon olduğuna dair şüphelere yer verildi. Dünya basınında Müslümanların korku içinde yaşadıkları, kadınlara tecavüz edildiği ve heryerin yanmış bedenlerle dolu olduğu yazıldı. Yine BBC'de yayınlanan 16 Nisan 2002 tarihli yandaki haberde "Gucarat'taki Müslüman Kadınlara Tecavüz" başlıklı bir habere yer verildi. Haberlerde dikkat çekilen bir diğer husus ise güvenlik güçlerinin, saldırıları durdurmak için hiçbir girişimde bulunmamalarıydı. Islamonline isimli internet sitesinde, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün "Gucarat'ta şiddet Hindistan tarafından onaylandı ve planlandı" başlıklı bir raporuna yer verildi. CNN'de yer alan haber ise "Hindistan'da Gucarat Yanmaya Devam Ediyor" başlığını taşıyor.

Hindu Vahşeti ve Keşmir

Hindistan Yönetimi'nin Müslümanlara yönelik şiddet uygulamaları incelenirken öncelikli olarak ele alınması gereken bir konu da hiç şüphesiz Keşmir halkının yaşadıklarıdır.

Ayetler

Dedi ki: "Hamd Allah'ındır ve selam O'nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koştukları mı?"
(Neml Suresi, 59)

Keşmir altın, zümrüt ve yakut madenleri bakımından dünyanın en önemli bölgelerinin başında gelmektedir. 1947'den bu yana Hindistan'ın işgali altında bulunan bölge, yüksek dağların üstünde olduğu için tüm bölgeyi rahatlıkla kontrolü altına alabilecek stratejik bir topraktır. Bağımsız bir Müslüman devlet olmayı ya da İslami bir kimliğe sahip Pakistan ile birleşmeyi hedefleyen Keşmir halkı on yıllardır ekonomik ambargolar, şiddet eylemleri, sebepsiz tutuklamalar, işkenceler, bombalamalarla karşı karşıyadır.

Hinduizm

Keşmir halkı on yıllardır ekonomik ambargolar, şiddet eylemleri, sebepsiz tutuklamalar, işkenceler ve bombalamalarla karşı karşıya.

Hinduizm

Newsweek, 30 Eylül 2002
Time, 4 Şubat 2002
1947, 1965 ve 1971 yıllarında Hint güçleri tarafından gerçekleştirilen üç büyük katliamda on binlerce Keşmirli katledildi. Günümüzde de Keşmirlilerin her anları Hindu güvenlik güçlerinin kontrolü altında geçiyor. Newsweek dergisinde yer alan yukarıdaki haberde eşi Hindu militanlarca öldürülen Müslüman bir kadın görülmektedir.

Hint Yarımadası, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar İngiliz egemenliği altındaydı. İngiliz sömürgeciler bölgeyi terk ettiklerinde Hintli Müslümanlar Hindulardan ayrı bir devlete sahip olmayı istediler ve 1947 yılında Pakistan'ı kurdular. Pakistan ve Hindistan arasında nüfus mübadelesi yapıldı; Hindistan sınırları içinde yaşayan çok sayıda Müslüman Pakistan'a göç etti. Ancak nüfusunun ezici çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Cammu/Keşmir eyaleti, Hint yönetiminin entrikaları ve İngilizlerin de desteğiyle Hindistan egemenliğinde kaldı. O tarihten bu yana Keşmir halkı Hint zulmü altında yaşadı.

Hindular başlangıçta Müslümanların ayrı bir devlet kurmalarına karşı çıkıyorlardı. Bu yüzden Pakistan'ın kurulmasından memnun kalmadılar. Pakistan kurulduktan sonra ise iki ülke arasındaki meselenin odak noktasını Keşmir sorunu oluşturdu. Bu nedenle iki ülke iki kez savaştıysa da, Keşmir sorunu çözülemedi. Bugün Keşmir'in bir bölümü Pakistan Yönetimi'ndedir ve burası "Azad Keşmir (Özgür Keşmir)" olarak adlandırılmaktadır. Ancak önemli bir kısmı hala Hindistan işgali altındadır. BM, Keşmir halkı arasında Pakistan veya Hindistan'dan hangisini tercih ettikleri konusunda bir referandum yapılmasını kararlaştırdığı halde Hindistan bu kararı geçen bu süre içinde uygulamamıştır. Öte yandan Keşmir'in bağımsızlığı için mücadele eden gruplar genellikle faaliyetlerini Pakistan'dan yürüttüklerinden, Hindistan bu ülkeye karşı tavır almakta ve uluslararası kuruluşların Pakistan'a baskı yapmalarını istemektedir. Hindistan sahip olduğu nükleer silah gücüyle de Pakistan için bir tehdit oluşturmaktadır. Ancak Pakistan'a, nükleer kapasitesinden dolayı sürekli baskı yapılırken, Hindistan'ın tehlikeli nükleer gücü görmezlikten gelinmektedir.

İşgal altındaki Keşmir'in yüzölçümü 138.935 km2, nüfusu yaklaşık 9-10 milyon ve bu nüfusun % 80'i Müslümandır. Geriye kalan Hindu nüfusun çoğunluğu da bölgeye sonradan yerleştirilmiştir. Hindistan yönetimi Keşmir'i işgal altında tutabilmek için bu bölgede ve Pakistan sınırında yarım milyon asker bulundurmaktadır. Askerlere Keşmir'deki bağımsızlık mücadelesini bastırmaları ve Müslüman halkı baskı altında tutmaları için her türlü yetki verilmiş durumdadır. Çoğunluğu Hindulardan oluşan ve Müslümanlara karşı özel bir kinle yetiştirilen askerler de kendilerine verilen yetkiyi sonuna kadar kullanarak insanları hunharca öldürmekte, acımasızca tutuklayıp işkence etmekte ve kadınlara tecavüz etmektedirler. Keşmir'deki hastaneler ve sağlık kuruluşları Hindistan askerlerinin saldırıları sonucunda yaralananlarla dolup taşmaktadır. Asia Watch and Physicians for Human Rights isimli insan hakları örgütünün yayınladığı bir raporda, Hindistan yönetiminin Keşmirli Müslüman kadınlara yönelik tecavüz politikası şu şekilde açığa vurulur:

Keşmir'deki çatışmalar dördüncü yılına girerken, merkez ve eyalet yetkilileri Hindistan güvenlik güçlerinin Keşmir'deki yaygın tecavüzlerini durdurmak için çok az şey yaptılar. Gerçekten de otoriteler, tecavüz kanıtları ile karşılaştıklarında defalarca şahitlerin doğruluğunu yalanlamaya giriştiler. Adli Tıp yetkililerinin ifadelerine inanmadılar ya da araştırma ve tecavüzden sorumlular için kovuşturma hariç, tüm suçlamaları reddettiler...  Ocak 1990'dan beri Hindistan işgal kuvvetlerinin tecavüzleri daha sık olmaya başladı. Tecavüz çoğunlukla yasak yerlerde, polis kordonunda ve güvenlik kuvvetleri evlerini ararlarken, erkeklerin kimlik belirlemek için parklarda ya da okul alanlarında tutuldukları sırada gerçekleşiyor. Güvenlik kuvvetleri onlara tecavüz ederlerken tüm toplumu da cezalandırmaya ve küçük düşürmeye çalışıyorlar... Güvenlik kuvvetleri hastanelere girdiler, hastaları dövdüler, doktorlara vurdular, ameliyathanelere girdiler, aletlere zarar verdiler. Ambulanslara saldırıldı, sokağa çıkma yasağına uymayanlar alıkonuldu… Cinsel taciz, dayak, zorbaca tehditler ve elektrik şoku işkencenin en yaygın şekilleridir."102

Hinduizm

Yeni Asya, 1 Şubat 2003
Yeni Şafak, 23 Eylül 2002
Radikal, 26 Aralık 2001
Akit, 22 Eylül 2000
Yeni Mesaj, 4 Ocak 2000
Milli Gazete, 22 Ocak 2002
Crescent Int., 1 Eylül 2001
Crescent Int., 1 Şubat 2003
Weekly Mirror Int., 28 Kasım 2001
Crescent dergisinde yer alan "Hindistan'ın Keşmir politikasındaki gerçekler, ikiyüzlülüğünü açığa vuruyor" ve "Hindistan yönetimine direnç gösteren Keşmirli Müslümanlar acı çekmeye devam ediyorlar" başlıklı iki ayrı haberde Hint yönetiminin Keşmir halkına yaptığı zulüm detaylandırılıyor. Weekly Mirror International'da ise "İşgal edilmiş Keşmir'de şiddet olaylarında 15 kişi öldü" şeklinde bir haber yer alıyor. Keşmir'deki Müslümanlara yönelik saldırılarda bugüne kadar on binlerce masum insan hayatını kaybederken, tecavüzler Hint polisinin sistemli bir politikası haline geldi. Keşmir halkı yarım asırı aşkın bir süredir huzur ve güvenlik içinde tek bir gün dahi geçirmedi. Oysa onların tek istedikleri dinlerini özgürce yaşayabilecekleri, çocuklarını güven içinde yetiştirebilecekleri, geceleri emniyetli bir şekilde uyuyabilecekleri huzur dolu bir hayat.

Keşmirli Müslümanlar 1947 yılından bu yana Hint yönetimine direndiler ve bağımsızlıklarını kazanmak için mücadele ettiler. Bu haklı direnişi kırmak için  Hint güçleri tarafından, ülkede 1947, 1965 ve 1971 yıllarında üç büyük katliam gerçekleştirildi. On binlerce Keşmirli Müslüman öldürüldü, 4.000'den fazla kadın işkenceye ve tecavüze uğradı. İslami bilincin oluşmasının engellenmesi için din eğitimi veren okullar kapatıldı.103 1990 yılından sonra ise Keşmir'deki soykırım ve asimilasyon hareketi en acımasız şeklini aldı. İnsanlar sebepsiz yere gözaltına alınıp, işkence altında öldürüldüler. Evler kundaklandı, savunmasız insanlara türlü baskılar uygulandı, gazete ve okullar kapatıldı. İngiliz The Independent gazetesinde yer alan bir haberde ise barbar Hint ordusunun Keşmir'de uyguladığı sistematik işkence yöntemleri şu cümlelerle tarif ediliyor:

Genç kızlar, daha önce olduğu gibi tek bir asker yerine, şimdi sistematik bir biçimde tüm Hint ordu birimleri tarafından tecavüze uğruyor. Kızlar asker kamplarına alınıyor ve günlerce çadırlarında çıplak tutuluyor. Birçoğu bir daha asla evlerine dönmüyor... Kadınlar ağaçlarda çıplak olarak sallandırılıyor ve Hint askerleri tarafından göğüsleri bıçakla yaralanmış bu kadınlara göğüslerinin yeni doğan bir militana bir daha asla süt veremeyeceği söyleniyor. Kadınlara kocalarının ve çocuklarının gözleri önünde tecavüz ediliyor, veya çıplak olarak köylerde dolaştırılıyor ve göğüslerine vuruluyor."104

Hinduizm

Hindu güçlerinin Keşmirli Müslümanlara yönelik sistemli asimilasyon ve soykırım politikası tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşiyor. Her gün yeni gençler ölüyor, kadınlar tecavüze uğruyor ve camiler yıkılıyor...

Hint yönetimi sadece silahlı saldırılara ya da tecavüzlere başvurmakla da yetinmedi. Tarım için kullanacağını açıkladığı barajları dahi Müslümanlara karşı işkence amaçlı kullandı. Barajları ağzına kadar su doldurup, muson yağmurlarının yağması ile birlikte kapakları birden açarak, bölgenin aşağı kesimlerinde bulunan özgür Keşmir ve Pakistan'ı sular altında bıraktı. Bunların sonucunda binlerce insan hayatını yitirdi ve çok büyük maddi hasarlar oldu. The Toronto Star gazetesinde yer alan aşağıdaki haber Keşmir halkının yaşadıklarını özetlemektedir:

650.000 kişilik güçlü Hint ordusu tarafından boyun eğmeye mecbur bırakılan, aşağılanan, işkence edilen ve öldürülen Keşmir halkı, devlet baskısının giderek artan sert kampanyası neticesinde, bir seneden uzun süredir tam bir cehennem hayatı yaşıyor. Hindistan dikkatle oluşturulmuş "şiddetten kaçınma" imajının arkasına saklanıyor ve uluslararası forumlarda kendisini bir demokrasi ve çoğulculuk modeli olarak sunuyor. Ancak, kendi hayranlarının dahi incelemelerini kabul edemiyor. Özellikle televizyon ekipleri olmak üzere tüm gazeteciler bölgeden çıkarıldılar ve dünya, Hint kuvvetlerinin acımasızlıklarını kaydedebilecek herhangi bir kamera olmadığı için büyük oranda karanlıkta bırakıldı.105

1993 yılı Ekim ayında Keşmir'in başkenti Sirinagar'da Hazratbal Camisi'ne karşı büyük bir saldırı gerçekleştirildi. Hindistan makamlarının, Müslümanların askeri karargahı olarak nitelendirdikleri Hazratbal Camisi yaklaşık bir ay süre ile kuşatıldı. Kuşatma sırasında 100'den fazla insan öldürüldü. 300 masum insan tutuklandı. Kentin elektrik ve suyu kesildi.

Hinduizm

Cumhuriyet, 28 Şubat 2002
Milli Gazete, 29 Ocak 2002
Evrensel, 5 Mart 2002
Yeni Mesaj, 13 Haziran 2001
Yeni Şafak, 2 Mart 2002
Yeni Şafak, 5 Mart 2002
Ortadoğu, 3 Mart 2002

Keşmir'de, Hint yönetiminin sürdürdüğü vahşetin yanı sıra bir de mülteci sorunu yaşanmaktadır. Aşağıda Keşmir'deki mülteci kamplarını ziyaret eden Kanal 7 televizyonu muhabiri Sefer Turan'ın aktardığı izlenimlere yer verilmiştir. Sefer Turan kamptaki hayatı şu şekilde tasvir etmektedir:

Ambor mülteci kampı 1990 yılında Cammu Keşmir'den kaçan Keşmirliler için kurulmuş. Hayat standartları normalin çok çok altında. Küçük küçük toprak evlere insanlar adeta tıkışmış. Girdiğimiz tek odalı bir evde bir tek yatak var. Kaç kişi kaldığını sorduğumuzda aldığımız cevap "9 kişi". Kampta toplam 1.110 kişiden oluşan 214 aile yaşıyor. Hayat standartlarının çok düşük olduğunu görmek için topraktan yapılmış evlerden bir tanesine girmeniz yeterli. Evler genelde iki odalı. Odalarda birkaç tane kullanılamayacak çanak çömlek. Bir veya iki tane yatak. Yataklara yatak demek için bin şahit gerekli. Köşede oturmuş bir anne, kucağında bebeği. Kimi zaman içerisinde tutuşturulmuş üç beş dal parçasının bulunduğu toprak ocakta kaynayan bir kazan. Etrafta kuru veya yaş yiyecek adına hiçbir şey yok! Ama utandığımdan hiçbir kazanın kapağını açma cesareti bulamadım. Hangi çadıra girdiysek ortada ne yiyecek adına ne yatacak adına hiçbir şey görmedik! Çadırların birinde ortada yerde küçük eski bir bez parçası seriliydi. Belli ki yatak olarak kullanılıyordu. "Bu çadırda kaç kişi kalıyor?" diye sorduğumda aldığım cevap "11 kişi" idi... Ve dışarıda yine tek tük kaynayan bir sac kazan!106

Hindistan'ın Keşmir'de bu denli büyük bir baskı politikasını elli yılı aşkın bir süredir rahatlıkla sürdürebilmesi, Batı'daki bazı anti-İslami çevrelerden aldığı açık ve kapalı desteklerin bir sonucudur. Keşmir'deki Müslümanlar, Birleşmiş Milletler'in hiçbir yaptırımı olmayan kararları sonucunda Hinduların baskıcı yönetimine terk edilmişlerdir. Nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan Keşmir'in, bağımsız olma çabası ve Pakistan'ın verdiği haklı destek bu nedenle olumlu bir şekilde sonuçlanamamaktadır. Dikkat edilirse, dünya basınının büyük bölümü Keşmir'deki vahşete hemen hiç değinmez. Değindiklerinde ise, bazıları bu haberleri "Hindistan'a ait bir bölgedeki iç isyanın bastırılması" gibi yanlış bir yorumla sunarlar. Örneğin New York Times, 22 Ocak 1990 tarihli sayısında Pakistan'ı Keşmir'deki "ayrılıkçı" Müslüman grupları destekleyerek "ülkedeki istikrarı bozmak"la suçlayan bir yorum yayınlamış ve Pakistanlıların büyük tepkisini almıştır.107 Batı medyasının bir kısmında bu tür haksız yorumlara sık sık rastlamak mümkündür.

Son yıllarda ise bölgedeki Hint yönetimi baskı ve asimilasyonu şiddetlendirmiştir. Fanatik Hindu örgütleri ise Babür Camisi katliamında, Gucarat'ta ya da Ahmedabad'da olduğu gibi, Keşmirli Müslümanların tamamen yok edilmesini hedeflemektedir. Keşmirli Müslümanlara karşı uygulanan vahşet feci boyutlardadır. Ancak tarih boyunca olduğu gibi, günümüzde de türlü propaganda yöntemleriyle Keşmir ve bölgesinde yaşananlar, insanlara çok farklı şekilde aksettirilmektedir. Uygulanan zulümler, işkenceler, masum insanlara yapılan baskılar gizlenmekte, sonuçta tüm dünya olan bitenler karşısında sessiz kalmaktadır. İnsan hakları örgütlerinin hazırladıkları raporlar adeta yokmuş gibi davranılmaktadır. Oysa yarım asıra yakın bir zamandır Hint zulmüyle karşı karşıya kalan Keşmir halkının dileği, dinlerini rahatça yaşayabilecekleri, insanların sadece Müslüman oldukları için zulüm görmeyecekleri, çocuklarını barış ve güven içinde büyütebilecekleri bir toprağa sahip olmaktır.

İsrail'den Irkçı Hindulara Çok Yönlü Destek

Hinduizm

ArabicNews.com, 6 Haziran 1998
"İsrail ile Hindistan Arasındaki Nükleer iş birliği bölgede dikkat çekiyor" başlıklı haberde iki ülkenin arasında uzun süredir devam eden askeri ve güvenlik alanlarındaki ilişkiye yer veriliyor. Son yıllarda ise çeşitli ziyaretler ve anlaşmalarla bu ilişkinin daha da güçlendirildiği vurgulanıyor.

Radikal Hintlilerin Müslümanlara karşı olan düşmanlık ve saldırganlıkları, onları İslam'a karşı antipatiyle bakan bazı güçlerle de işbirliğine yöneltmektedir. Bu güçlerin başında, kendilerini İslam'a ve Müslümanlara karşı global bir mücadele içinde gören İsrailli radikaller gelmektedir.

İsrail ile Hindular arasındaki askeri ilişkiler, oldukça eski tarihlere uzanır. İsrail'in Hindistan'a verdiği destek ile ilgili haberler, dünya basınına ilk kez 1960'lı yılların sonunda yansımıştı.108 Buna göre İsrail, Hindistan'a büyük oranlarda silah yardımı yapıyordu. Bu yardımın en önemli kısmını, İsrail yapımı 120 mm.'lik son derece kullanışlı ve etkili havan topları oluşturuyordu. Ancak haberde de belirtildiği gibi, uzunca süredir devam eden bu tür askeri yardımlar son derece "gizli"ydi.

Soğuk Savaş dönemi boyunca Hindistan ve İsrail arasında özellikle istihbarat, savunma ve nükleer araştırma alanlarında yakın bir iş birliği devam etti. Hint ve İsrail askeri yetkilileri yıllardır karşılıklı ziyaret geleneğini sürdürdüler. Her iki ülke birbirinden askeri malzeme satın alıyordu. 1963'te Albay M. M. Sindhi, Hindistan'ın ihtiyaç duyduğu İsrail silahlarını tespit etmek üzere İsrail'e gitmiş ve 2 ay Hayfa'da kalmıştı. Bu ziyaret Hindistan'ın kuzeydoğu eyaletlerinin Çin tarafından işgal edilişinden hemen sonraydı. Hindistan-Çin savaşı sırasında ortaya çıkan İsrail casusluk skandalının anahtar ismi Rama Sawarup'un açıklamasına göre, 1963 yılında İsrail askeri istihbarat şefi Hindistan'a davet edilmişti. Bunun nedeni, kötü durumda olan Sovyet silahları konusunda İsrail'den yardım istenmesiydi.

1965 Hindistan-Pakistan savaşı sırasında ise İsrail askeri uzmanları, Askeri İstihbarat şefi başkanlığında Hindistan'ı ziyaret ederek, Pakistan'ın elinde bulunan Amerikan silahları konusunda Hintlilere bilgi verdiler. 1967 İsrail işgali sırasında da Hindistan taktik ve alınan sonuçları incelemek üzere İsrail'e askeri uzmanlarını gönderdi. İsrail 1971'de Bangladeş'in kurulmasıyla sonuçlanan Hindistan-Pakistan savaşı sırasında da Hindistan'a silah yardımı yaptı. Batı basınında yer alan haberlere göre merkezi Toronto'da bulunan İsrail şirketi Levy, "oto yedek parçaları" görüntüsü altında 1981'de Hindistan'a 3.000 ton tank parçası sağladı.

Hindistan ve İsrail arasındaki gizli ittifak, nükleer silahları da içeriyordu. İsrailli yazarlar Dan Raviv ve Yossi Melman'ın yazdıkları ve İsrail gizli servisi Mossad'ı konu edinen Every Spy a Prince (Her Casus Bir Prens) adlı kitapta iki ülkenin nükleer alandaki iş birliğine değiniliyordu. Victor Ostrovsky'nin bildirildiğine göre, Hindistan, 1984 yılında Pakistan'ın atom bombası yapmasından endişe ederek İsrail'den yardım istemişti. İsrail Hindistan'ın bu isteğine olumlu cevap vermiş ve iki ülke arasında gizli bir anlaşmaya varılmıştı. Bunun ardından 2 Hindistanlı nükleer fizikçi, nükleer bomba ve füze başlığı yapımında uzmanlaşmak için İsrail'e gitmişlerdi. İsrail, kendisinin 1981'de Irak'ın nükleer santral inşaatına yaptığı saldırının bir benzerini Pakistan'daki nükleer santrala yapması için, Hindistan'a teknik bilgi aktarmıştı.109 

Uzun süre gizlilik içinde yürütülen bu ilişkiler, 1990'lı yıllarda iyice ortaya çıktı. Amerikan kökenli News India gazetesinin verdiği bir haberde, İsrail Gizli Servisi Mossad'ın uzunca bir süredir Hindistan gizli servisi RAW'ın elemanlarını eğittiği ortaya çıkarılmıştı. Mossad'ın Hintli meslektaşlarına verdiği eğitimin konusu ise "halk ayaklanmalarının bastırılması", yani Keşmir'in bağımsızlık mücadelesinin yok edilmesi yönündeydi. Habere göre, İsraillilerin eğitiminden geçmiş yüz kadar RAW ajanı, Keşmir'de faaliyet gösteriyordu.110 

1993 yılında İsrail ve Hindistan arasında imzalanan bir protokolde, Hint ordusunun İsrailli askeri uzmanlar tarafından eğitilmesi kararlaştırılmış, özellikle de Keşmir'deki Hint birliklerinin İsrailli komando birliklerinin eğitiminden geçirilmesine karar verilmişti.111 Keşmirli Müslüman milislerle yapılan bir röportajda ise söz konusu milisler, İsraillilerin Sirinagar Bölgesi'ne kurdukları 3 eğitim kampında Hint askerleri eğittiklerini haber vermişlerdi.112 Silah endüstrisi uzmanı Jane Hunter'ın yazdığı bir makalede ise "Amerikan kaynaklı çeşitli raporlara göre Hindistan-İsrail yakınlaşmasının anti-İslami bir tabanı olduğu" haber veriliyor ve ayrıca Hindistan Savunma Bakanı Pawar'ın, Hint ordusunun İsrail tarafından eğitileceğini bildiren açıklamasına dikkat çekiliyordu.113 İlişkilerin kazandığı ivme 1992 yılında Hindistan'ın İsrail Devleti'ni tanımasıyla çok güçlendi. Yitzhak Rabin ve Şimon Peres'in Hindistan hükümetine "Müslümanlarla olan mücadelesinde" sonuna kadar yardımcı olacağı sözü ise bu ilişkinin önemini ortaya koyuyordu. İki ülke arasındaki ilişki ekonomik, siyasi, askeri ve bilimsel alanda hızla gelişti.

Hindu Militanlara Yahudi Lobilerinden Örtülü Destek

Washington Report on Middle East Affairs dergisi, Ocak 1994 sayısında ABD'deki Yahudi lobisi ve radikal Hindu grupları arasındaki iş birliğiyle ilgili uzun bir araştırma yayınladı. Yazıda, Yahudi lobisiyle Hindular, özellikle de Keşmir'deki Müslüman katliamının baş sorumlusu olan radikal Hindu örgütleri arasında tam bir "ittifak" oluşturulduğu yorumu yapılıyordu. Washington Report, söz konusu haberinde Hindistan'da gittikçe güçlenen Hindutva hareketine dikkat çekiyordu. Bu güçlenmenin en önemli nedenlerinden birinin ise söz konusu örgütlerin Washington'daki en büyük güç olan Yahudi lobisiyle ittifak yapmaları olduğunu vurguluyordu. Washington Report, BJP-RSS-VHP gibi Hindu örgütlerinin "bir Hindu-Siyonist ittifakı" kurma yolunda oldukları yorumunu yapıyordu.

Söz konusu örgütler, daha önceki sayfalarda incelediğimiz gibi, Keşmir'de ve genel olarak tüm alt-kıtada Müslümanlara yapılan saldırıların sorumlularıdırlar. Bu örgütler, Hindistan'daki en saldırgan Hindu örgütü olan Shiv Sena ("Shiva'nın Ordusu"; Shiva Hindu dininde "yok etme tanrısı" olarak kabul edilir.) ile çok yakın bağlantı içindedirler. Müslüman camilerine, Bombay'daki ve tüm Hindistan'daki Müslüman topluluklarına yapılan saldırıları onlar organize etmişlerdir. Garip olan, Hitler'e imrenecek kadar faşist olan bu Hindu örgütlerinin İsrail Devleti'yle çok yakın ilişki içinde olmasıdır. Bu konuyu ele alan Washington Report, aynı Hindu gruplarının, Şimon Peres'in 17 Mayıs 1993'te Hindistan'a yaptığı ziyaret sırasında Peres'le en yakın bağlantı kuran gruplar olduğuna dikkat çekiyordu. Radikal Hindu örgütleri ile İsrail arasındaki yakınlaşmaya, Washington'da yayınlanan The Times of India gazetesinin 9Temmuz 2003 tarihli sayısında "Ties With India Advancing:" (Hindistan ile bağlar sıklaşıyor) başlıklı bir haberde de dikkat çekilmişti:

Washington Report, BJP-RSS-VHP liderlerinin İsrail'e ve İsrail lobisine olan hayranlıklarını açıkça ifade etmelerini de vurguluyordu. Örneğin ABD'deki Hindu örgütlerinin liderlerinden biri olan Tiwari, "Yahudi lobisi gerçekten de çok yetenekli ve güçlü, buradaki sistemin nasıl işlediğini çok iyi biliyorlar. Hindistan'ın çıkarları için de şimdiye kadar çok şey yaptılar" diyerek lobiye olan minnettarlığını vurgulamıştı. Tiwari ayrıca "Bizim lobi çalışmalarımız çok zayıf. Ama her ihtiyacımız olduğunda İsrail lobisinden yardım istiyoruz. Bizi şimdiye kadar hiç geri çevirmediler" demişti.

Washington Report, Yahudi lobisinin Hindulara destek olmak için bazı think-tank'leri (düşünce ve strateji kuruluşları) de devreye soktuğunu yazıyor ve bunların başında ABD'nin Ankara eski büyükelçisi Morton Abramowitz'in yönettiği Carnegie Endowment'ın geldiğini bildiriyordu. Haberde ayrıca Şimon Peres'in Hindistan ziyareti sırasında söylediği "Pakistan'ın terörist devlet ilan edilmesi için size destek vereceğiz" sözü de hatırlatılmıştı.

Tel Aviv Üniversitesinden Prof. Martin Sherman ise The Jerusalem Post'da yayınlanan "From Conflict to Convergence" (Çatışmadan Birleşmeye) başlıklı bir yazısında Soğuk Savaş döneminin iki rakibinin, günümüzün stratejik ortakları haline gelmesi anlatılıyordu. Haberde İsrail lobileri ile Hindular arasındaki ilişkiye de dikkat çekiliyordu:

Hindistan için İsrail ve Washington'daki Yahudi lobilerinin Yeni Delhi'nin Pakistan konusundaki durumunu düzeltme konusunda çok önemli etkileri olabilir. Bu konu geçtiğimiz Hafta Yeni Delhi'de yapılan üçlü toplantılarda da ele alındı. Toplantıya Washington'un en güçlü lobilerinden sayılan Jinsa (Jewish Institute of National Security Affairs), eski İsrail gizli servisi üyeleri ve savunma uzmanları katıldı. İsrail ve Hindistan arasında güvenlik temelli ilişki sürekli büyüyor.114

Keşmir'e Karşı "Hindistan-İsrail İttifakı"

Dünya Müslümanlarının pasifize edilmeleri, baskı altında tutulmaları, asimile edilmeleri radikal Siyonist ideoloji için önemli bir hedef durumundadır. Bugün bu ideolojiye kapılan bazı İsrailli radikaller, dünyanın dört bir yanındaki İslam-karşıtı güçlere destek vermeyi, onlarla ittifaklar kurarak bir tür "global anti-İslami cephe" oluşturmayı hedeflemektedirler. Bu cephe yalnızca Ortadoğu coğrafyası ile sınırlı değildir; tüm dünyayı kapsamaktadır. (Detaylı bilgi için Bkz: Yeni Masonik Düzen, Harun Yahya, Vural Yayıncılık)

Hinduizm

Jerusalem Post, 28 Şubat 2003
Çatışmadan Birleşmeye
BBC, 7 Ocak 2002
BBC, 14 Haziran 2000
The Palastine Chronicle, 31 Ocak 2003
BBC, 3 Temmuz 2000
İsrail ve Hindistan Güçlerini Birleştiriyor
New York Times, 2 Haziran 2001
Hindistan ile İsrail arasındaki "derin" ilişki dünya basınında da çok sık yer almaktadır. Bu iki ülkeyi birbirine yakınlaştıran konuların başında askeri ve güvenlik konularının yanı sıra "Müslümanlara yönelik düşmanca bakış açısı" da yer almaktadır. Örneğin BBC'de yer alan 7 Ocak 2002 tarihli "İsrail ve Hindistan aynı görüşleri paylaşıyor" ve The Palestine Chronicle'de yer alan "Hindistan-İsrail iş birliği yükselişte" başlıklı haberlerde iki ülkenin son yıllarda daha da gelişen ilişkisine yer veriliyor. BBC'de yer alan 14 Haziran 2000 tarihli haberde ise Hindistan İçişleri Bakanı LK Advani'nin İsrail'e yaptığı 5 günlük ziyarete yer veriliyor. Haber "Advani İsrail'de güvenlik konularını görüşüyor" başlığını taşıyor.
Hindistan ve İsrail arasındaki bir diğer işbirliği ise radikal Hindularla fanatik Yahudiler arasında gerçekleşti. New York Times gazetesinde de yer alan Dean E. Murphy imzalı haber "Müslüman Karşıtı Gruplar İnternet üzerinde birleşiyor" başlığını taşıyor. Haberin alt başlığında ise "Asla müttefik olamayacak iki ülke Müslümanlarla savaşta birleşiyor" ifadeleri yer alıyor.

Hinduizm

Milli Gazete, 5 Haziran 2001
Yeni Mesaj, 5 Haziran 2001
Yeni Şafak, 5 Haziran 2001

Keşmir, İsrailli radikallerin İslam'a karşı oluşturmaya çalıştığı söz konusu ittifakın yoğun bir şekilde faaliyet yürüttüğü bölgelerden biridir. Sahip olduğu yeraltı zenginlikleri, stratejik konumu, Pakistan ile olan yakınlığı, Pakistan'ın sahip olduğu nükleer güçler ve güçlü bir Müslüman topluluğunun varlığı İsrail'in Keşmir'de dikkatini yoğunlaştırmasının başlıca nedenleri arasında sayılabilir.

İsrail Devleti, Amerika'daki Yahudi lobisine paralel olarak, Keşmirli Müslümanların bağımsızlık hareketine karşı Hindistan'a büyük destek vermektedir. Bu destek, Hindistan'a yapılan büyük silah yardım ve satışlarını; Hindistan gizli servisi ve özel timlerinin "ayaklanmaları bastırmak" konusunda eğitilmelerini içermektedir.

İsrailliler, Filistinlilere karşı yarım yüzyıldır sürdürdükleri soykırım ve işgal altında tutma politikaları nedeniyle, halk ayaklanmalarını bastırmak, halkı işkence, psikolojik savaş ve sistemli terör yoluyla pasifize etmek konusunda uzmandırlar. Bu uzmanlık, başka pek çok baskıcı ve İslam-aleyhtarı rejime olduğu gibi Hindistan'a da ihraç edilmektedir.

Radikal Siyonistlerle Fanatik Hinduların Internet İttifakı

2 Haziran 2001 tarihli New York Times gazetesinde çıkan "Anti-Müslüman Gruplar İnternet Üzerinde Birleşiyor" başlıklı haber, radikal Hindu gruplarla bazı radikal Siyonist örgütler arasındaki ilişkiyi tekrar gözler önüne serdi. Amerika'daki militan Hindular tarafından işletilen bir web sitesi, Müslümanlara karşı düşmanlığı ve şiddeti desteklediğinden dolayı gelen şikayetler üzerine kapatılmıştı. Fakat birkaç gün sonra site, ABD'de yaşayan bazı fanatik Yahudiler tarafından tekrar açıldı. Siteyi açan Kahane örgütünün fanatik görüşleriyle tanınan Haham Kahane'nin kurduğu ve terörist organizasyonlar listesinde adı geçen bir gruptu. New York Times gazetesi bu ilişkinin temelini şu şekilde yorumluyordu:

İlk bakışta dünyanın farklı bölgelerindeki 2 aşırı uç dini felsefeyi biraraya getiren bu alışılmadık birleşmenin ortak olan çok az yönü vardır. Fakat  New York'un etnik karışımı içerisinde birlikte yaşayan küçük Hindu ve Yahudi grupları uzak bir düşmanı paylaşmanın dostluk için yeterli bir temel olduğunu keşfetmişlerdi. Anti-Müslüman bağları o kadar güçlü ki… Bu ilişkiyi Hindu web sitesinin üyelerinden biri "Aynı savaşta savaşıyoruz" şeklinde tanımlıyor.

Hinduunity.org sitesinin sahiplerinden olan Rohit Vyasmaan Kahane, örgütünün sitesi ile aralarındaki bu ilişkiyi "Biz onlarla aynı amaç için savaşıyoruz. Filistinli ya da Pakistanlı olmaları önemli değil. Hindu ve Yahudilerin problemi İslamladır" şeklinde yorumluyor.

Yahudilere Çağrı

İsrailli veya Amerikalı bazı radikal Siyonistler ile radikal Hindular arasındaki tüm bu ilişkiler, her iki gücün de kendilerine hedef olarak İslam'ı ve Müslümanları seçmelerinden kaynaklanmaktadır. Oysa bu fanatik ittifak, hem yanlış hem de gereksizdir. Müslümanların ne Hindulara ne de Yahudilere karşı bir düşmanlıkları yoktur; sadece Keşmir'de veya Filistin'de baskı görmeden, özgürce yaşamak amacındadırlar. Hindu veya Yahudi radikaller, Müslümanlara karşı şiddet ve saldırganlık göstermek yerine, bu haklı talebe kulak verseler, hem kendileri hem de tüm dünya barışı için çok daha iyi olacaktır.

Ayetler

Sizin İlahınız tek bir İlah'tır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir).
(Bakara Suresi, 163)

Öte yandan radikal Yahudilerin Müslümanlara karşı, Nazi hayranı fanatik Hindularla iş birliği yapmalarının manevi yönden de çok büyük bir çelişki olduğunu belirtmek gerekir. Yahudiler dünya üzerinde inanç olarak kendilerine en yakın dinin hangisi olduğunu samimi olarak değerlendirirlerse, cevabın İslam olduğunu göreceklerdir. Müslümanlar da Yahudiler de tek bir İlaha, alemlerin Rabbi olan Yüce Allah'a inanmakta, O'ndan gelen vahyi izlemekte, O'nun peygamberlerine iman etmektedirler. Her iki dinin ahlaki değerleri de birbirine çok yakındır. Dahası Müslümanlar, Kuran ayetleri gereğince, Yahudileri "Kitap Ehli" olarak görmekte, onların inanç ve ibadet özgürlüklerine saygı duymaktadırlar. Tüm bu gerçekler Yahudiler ile Müslümanlar arasında karşılıklı hoşgörü ve iyi niyet olmasını gerektirirken, bir kısım radikal Yahudilerin putperest ve faşizan bir kültüre sahip olan fanatik Hindularla iş birliği yapmaları büyük bir çelişkidir. Umarız bu gerçeği görür ve Hindu radikalleri destekleyerek alt kıtada daha fazla kan ve gözyaşı dökülmesine aracı olmaktan vazgeçerler.

DİPNOTLAR

93. Douglas Spitz, "The RSS and Hindu Militancy in the 1980's", http://department.monm.edu/classics/Speel_Festschrift/spitz.htm., Monmouth College

94. Brian K. Smith, "Re-envisioning Hinduism and Evaluating the Hindutva Movement", The Academic Press Limited, 1996.

95. "The Political Abuse of History: Babri Masjid – Rama Janmabhumi Dispute", Centre for Historical Studies. "Re-envisioning Hinduism and Evaluating the Hindutva Movement", Brian K. Smith, The Academic Press Limited, 1996

96. "India: Human Rights Developments", Human RightsWatch, http://www.hrw.org/reports/1994/WR94/Asia-05.htm#P235_88637

97."Hindu Terörizmi", http://www.geocities.com/muslim_tr/Hindu_terorizmi.htm

98. Human Rights Watch'un bu konudaki raporları için Bkz: http://www.hrw.org/reports/world/india-pubs.php

99. "Doubts over Gujarat Train Attack", BBC News, 3 Temmuz 2002, http://news.bbc.co.uk/2/hi/world/south_asia/2087709.stm

100. "Polis Gözetiminde Katliam", Evrensel, 2 Mart 2002

101. "How Has the Gujarat Massacre Affected Minority Women - The Survivors Speak", Citizen's Initiative, http://www.mnet.fr/aiindex/Women_s_reportGujrat02.html

102. "The Crackdown in Kashmir - Torture of Detainees and Assaults on the Medical Community", Asia Watch and Physicians for Human Rights, 9Mayıs 1993, http://www.phrusa.org/research/torture/torcra.html

103. Hilal ed-Dawli, Mayıs 1992 (Harun Yahya, Yeni Masonik Düzen, Vural Yayıncılık, Şubat 1996, s. 730)

104. The Independent, 18 Eylül 1990

105. The Toronto Star, 25 Ocak 1991

106. "Keşmir", Sefer Turan, Kanal 7, http://www.kanal7.com/zdosya/kesmir.htm

107. New York Times, 22 Ocak 1990

108. New York Times'ın Kudüs muhabiri Terence Smith, 28 Ağustos 1968'de yayınlanan bir makalesinde İsrail-Hint bağlantısı açıklamıştı.

109. Indian Express, 8 Şubat 1986

110. Zaman, 17 Ekim 1992

111. Yörünge, 21 Mart 1993

112. Vakit, 4 Nisan 1994

113. Jane Hunter, Middle East International, 6 Mart 1992

114. "From Conflict to Convergence", The Jerusalem Post, 28 Şubat 2003

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş: Batıl uzak doğu dinlerini yakından tanımak
  • 1. Kitap Hinduizmin karanlık dünyası
  • Hinduizm putperest bir dindir
  • Hinduizmin ölüm ve ahiret hayatına dair batıl inançları
  • 3. Bölüm: Batıl öğretiler üzerine kurulu bir yaşam
  • Hindistan'daki acımasız sosyal düzen
  • Hinduzim'in faşist yorumu: Hindutva hareketi
  • Faşist hinduların ilk hedefi Müslümanlar
  • II. Kitap diğer Uzakdoğu dinleri
  • II. Bölüm: Şintoizm: Ölülere ve Doğaya Tapınma Dini
  • Batıl Çin Dinleri
  • Materyalist ve Pagan bir Din: New Age
  • Sonuç: Müslümanın Uzak  Doğu Dinlerine Bakışı Nasıl Olmalıdır?
  • Evrim Yanılgısı