Ganeşa Çaturthi Bayramı boyunca dünyanın dört bir yanındaki Hindular yalancı ilahları Ganeşa'ya saygı göstermek için yarışırlar. Saçma Hindu gelenekleriyle beyinleri yıkanmış bu insanlar, bu kadar açık olan bir mantıksızlığı dahi fark edemeyecek durumdadırlar.
Her topluma Allah peygamberler göndermiş ve tüm peygamberler gönderildikleri toplumları Allah'a iman etmeye davet etmişlerdir. Elçiler kavimlerine Allah'ın emir ve tavsiyelerini bildirmiş, ibadet yollarını göstermişlerdir. Hinduizm gibi batıl dinlerde ise asırlardır süregelen gelenek ve törelerden oluşan batıl uygulamalar, sırf atalara bağlılık uğruna "ibadet" adı altında uygulanmaktadır. Oysa bunlar ibadet değil, putlara tapınmalar, garip törenler ve sapkın ritüellerdir. Hindular bu törenlerle, tapınmalarla sözde ilahlarına yakınlaştıklarına, iyi işler yaptıklarına, bu yaptıklarının kendilerine yeni hayatlarında faydası olacağına inanırlar. Allah müşriklerin içinde bulundukları durumu şu şekilde haber verir:
Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeye. (Araf Suresi, 192)
Hinduların çok karanlık bir dünyaları vardır. Batıl ritüeller, putperest ibadetler, sapkın uygulamalar, tapınmalar, adaklar bir milyara yakın insanın hayatının her anını kaplamıştır. Onları Allah'a iman etmenin huzurunu, mutluluğunu ve kurtuluşunu yaşama onurundan uzak tutarak karanlık ve çok kasvetli bir hayata hapsetmiştir. Bir Hindu, doğumundan ölümüne kadar, tüm hayatı boyunca belirli merasimleri yerine getirmekle mükelleftir. Hindu kelimesinin anlamlarından biri olan "karanlık" ifadesi bu batıl dini çok iyi anlatmaktadır.16
Hinduların sayıları yüzü aşan bayramları vardır. Bu bayramların her biri tek tek incelendiğinde insanı hayrete düşüren uygulamalarla karşılaşılır. Örneğin Naga Pançami isimli bayram "sonsuzluk yılanı" adı verilen bir sözde ilah adına düzenlenmektedir. Aralarında eğitim sahibi, kişilerin de bulunduğu milyonlarca Hindu bu bayramda dev yılan heykelleri yapar ve bu heykellere tapınırlar. İlk önce taştan yılan heykellerini sütle yıkar, daha sonra da canlı kobra yılanlarına süt ve pasta verirler.17 Ganeşa Çaturthi Bayramı ise yarı fil yarı insan görünümünde olan sözde ilahları Ganeşa içindir. Bayramda Ganeşa'nın sekiz metre büyüklükteki topraktan heykeli eve getirilir. 2-10 gün arasında bu heykele saygı gösterilerinde bulunulur. Sonra bu heykel kalabalık bir topluluk eşliğinde denize veya bir göle bırakılır. Hindistan cevizi ve tatlı kek topları puta sunulur.18 (Hinduların sözde kutsal metinlerinde Ganeşa'ya çok geniş yer verilir. Ganeşa, fil başlı Hindu putudur. Batıl Hindu geleneklerinde önemli yeri olan Şiva ve Parvati isimli sözde ilahların oğlu olduğuna inanılır. Parvati bir gün yanlışlıkla onun başını keser. Sonra üzülüp, ilk geçen canlının kafasını takarak Ganeşa'yı hayata döndürür. Önünde hep bir tabak dolusu tatlı olur. Ganeşa'ya insanlar süt sunarlar.) Hinduların putlarına karşı duydukları güçlü sevgi ve gösterdikleri saygı Allah'ın Kuran ayetleriyle dikkat çektiği bir müşrik cehaletidir. Kuran'da şu şekilde buyurulmaktadır:
İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)
Hinduların önünde secde ettikleri, saygı gösterilerinde bulundukları, sırtlarında taşıyıp sunularda bulundukları bu putların onların dualarına cevap vermeleri, çağrılarını duymaları mümkün değildir.
Yukarıda birkaç örneğini saydığımız bu sapkın törenler aslında Hindu dininin akıl dışı yönünü gözler önüne sermektedir. Hinduizmi bir tür ruhsal özgürlük dini olarak görüp, bir kurtuluş zannedenler, büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü Hindu dininin hurafeleri, insanı, hiçbir akılcı açıklaması bulunmayan bir gelenekler bütününü körü körüne kabul etmeye zorlamaktadır. Eğitimli, medeni, kültürlü insanları taştan heykellere yemek yedirmeye çalışan, ineklerin önünde secde eden birer insan haline getirebilmektedir.
Atalardan gelen gelenekleri hiç sorgulamadan, vicdan ve akıl süzgecinden geçirmeden kabul etmek ve uygulamak, tarih boyunca putperestlerin en önemli yanılgılarından biri olmuştur. Allah Lokman Suresi'nde bu bağnazlığı şöyle bildirmektedir:
Onlara; "Allah'ın indirdiklerine uyun" denildiğinde, derler ki; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar)? (Lokman Suresi, 21)
Oysa İslam, insanları geleneklere değil, evrendeki tek mutlak ve değişmez doğruya, yani Allah'ın vahyine uymaya davet eder. İslam'ı kabul eden insan, tarihin belirli bir döneminde insanlar tarafından oluşturulmuş bir kültüre değil, kendisini yaratmış olan Yüce Allah'ın indirdiği yol gösterici kitaba bağlanmış olur. Bu nedenle İslam, özgürleştiricidir. İnsanları tüm batıl inançlardan, hurafelerden, saçma geleneklerden, sorgulanmadan uygulanan toplumsal kurallardan kurtarır. İnsanı, sadece Allah'ın koyduğu kurallara ve öğrettiği hikmetlere göre yaşamaya davet eder. Bu kurallara ve hikmetlere uymak ise, insanı mutlu edecek ve kurtuluşa erdirecek yegane yoldur. Çünkü bunları bir din olarak belirleyen Allah, insanı yaratan ve dolayısıyla onun ruhunun ve bedeninin her istediğini, ihtiyacını, zaafını ve şifasını bilendir. Yarattığı insanlar, yani bizler için din olarak İslam'ı seçmiştir. Tarihin başından bu yana Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa gibi peygamberleri aracılığıyla insanlara öğrettiği bu dini, son olarak da peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) aracılığıyla vahyetmiştir. Bu nedenle Rabbimiz, Kuran'da "... Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim..." (Maide Suresi, 3) buyurmaktadır.
Hinduizmin batıl inanışları insan hayatını tehlikeye atan akılsızlıklar içermektedir. Örneğin resimde, yerde yatan kadına beyin kanseri teşhisi konulmuştur. Ancak o, şifayı sözde tanrıçaları Mariamman'da bulabileceğini düşünmektedir. Oysa o putun ne hasta kadının yakarışlarını duyması, ne de hastalığına şifa olması mümkün değildir. Hastalığı da şifayı da veren alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Hayali Hindu tanrılarının büyük bir bölümü, yazılı metinlerde öfkeli, saldırgan, kindar, katliamlar yapan, acı çektirmekten zevk alan putlar olarak tarif edilirler. Resimde vücud deşerken tasvir edilen Kali de, Hindu geleneklerine göre vahşetten, katliamdan zevk alan bir hayali ilahtır. Hindular Kali'yi "koruyucu" ve "eğitici" sıfatlarıyla tanımlar, yeni doğan çocuklarının onun gücünü alabileceğine sapkınca inanırlar.
İslam'ın özgürleştirici, putlardan ve hurafelerden kurtarıcı mesajı ile Hinduizm'in bağnaz dünyası karşılaştırıldığında, hakla batılın arasındaki uçurum bir kez daha açıkça görülür. Hinduizm'in ibadetlerine bakmak, bu konuda fikir edinmek için yeterlidir.
Çeşitli putlara adanmış ayinler, festivaller ve törenler Hinduların hayatlarında çok büyük bir yer tutar.Her festivalin kendine özgü ritüelleri, yerine getirilmesi gereken ayinleri vardır.Örneğin Bhima Puja Festivali'nde Ganj Nehri'nin çevresine çamurdan Bhima şekilleri yapılır. Adeta bir ayinler ve ritüeller dini olan Hinduizm insanları boş, amaçsız ve batıl bir hayata teşvik eder. Ahiretteki kayıpları ise hiç şüphesiz daha büyük olacaktır.
Saçma Hindu inanışlarına göre bir böcek, solucan ya da ağaç Ganj Nehri'nin yanında öldüğünde, nehrin suyuna düşerse bir sonraki hayatında Hindu kastlarının en üstü olan Brahman olarak dünyaya gelir.
Hindu dininde Ganj Nehri çok önemli bir yer tutar. Ganj Nehri'nde yıkanan bir Hindunun tüm günahlarından arınacağı düşünülür. Bu inanış nedeniyle yaşı ilerlemiş Hindular vakitlerini Ganj Nehri'nin insan sağlığını tehdit eden pis sularının yakınlarında geçirirler. Bu nehir neden kutsal sayılmaktadır? Nehir, içinde yıkanan insanlardan günahı nasıl alıp götürmektedir? Dünyanın en büyük zalimliklerini işleyen bir insan sırf bu nehrin sularına girip-çıktığı için manen temizlenmiş mi sayılacaktır? Hindular bu gibi sorular üzerinde düşünmemeyi tercih ederler, çünkü bir an düşünmek bile bu inancın saçmalığını açığa çıkaracaktır. Ganj Nehri ile ilgili batıl Hindu ritüellerinden bazıları şu şekildedir:
- Ganj ve Yamuna nehirlerini insan biçiminde resmeden Hindular, bunları tapınak girişlerinde kullanmaktadırlar.19
- Hindu rahipleri batıl Hindu geleneklerine göre Ganj Nehri'nin bir kolu olan Yamuna'yı arındırmak için gümüş maşrapalar içinde 850 litre süt dökmüşlerdir.20
- İlahabad şehrinde Ganj ve Yamuna nehirleri birbirine karışmaktadır. Hindular iki nehrin birbirine karıştığı bu yerde yıkandıklarında tüm günahlarından kesin olarak kurtulacaklarına dair batıl bir inanç taşırlar. Bu nedenle yıl boyunca yüzbinlerce Hindu bu bölgeye akın eder. İnsanın yaptığı kötülüklerin sorumluluğundan kurtulmasını, İslam'da olduğu gibi; pişman olmak, Allah'tan bağışlanma dilemek ve tevbe edip yeniden aynı kötülüğü tekrarlamamak için niyet etmeye değil de, bir nehrin suyuna girip-çıkmak gibi gerçekte tümüyle anlamsız bir ritüele bağlayan Hinduizmin ne kadar şekilci ve saçma bir inanç olduğu açıktır.
Hinduların ağır hasta bir kişiye yaptıkları zulüm ise bu batıl dinin insanlara ne kadar karanlık bir hayat sunduğunu tüm gerçekliğiyle ortaya koymaktadır. Hasta, arkadaşları ve yakınları tarafından Ganj Nehri'ne götürülür. Hastalığı iyileştirmek için tedavi yolları aramaktansa, bu kişiyi nehrin yanına taşımanın çok daha anlamlı bir görev olduğuna inanırlar. Hastaya ait en kirli ve en kötü örtü, hastanın taşındığı aracın üzerine örtülür. Hasta bu kirli örtünün üzerine yerleştirilir ve nehrin kenarındaki bir taşın üzerine sözde "şifa bulmaya", gerçekte ise acı çekerek ölmeye terk edilir. Nehrin yanında ölmek üzere olan birçok hasta vardır. Burada insana sıkıntı verebilecek her türlü kirlilik, rahatsızlık bulunmaktadır. Her yer hastalığından dolayı acı çeken kişilerin ağlamaları, bağırtılarıyla doludur. Hasta ölmeye yakınlaştıkça, vücudunun yarısı suyun içine sokulur ve bu şekilde ölür.21 Bu insanlık dışı uygulamalar adeta insanı öldürmeye yöneliktir. Birçok hasta insan sağlıksız koşullardan ve çevresindeki yıkıcı etkilerden dolayı -bir hastanede tedavi olma imkanı olmasına rağmen- kısa sürede hayatını yitirir. Bu ritüel adeta bir cinayet gibidir.
Hindular Durga adını verdikleri bu yalancı ilahlarını ziyarete açmadan önce her sabah yıkar, kıyafetlerini giydirir, mücevherlerle süslerler. Eğer böyle bir şeyi yapan birini görseniz, aklını yitirdiğine hükmedersiniz. Hinduizmde tek fark, bu "akıl yitirme"nin binlerce yıldır bir gelenek şeklinde sürüyor olmasıdır.
Pek çok Hindunun mutfağında veya başka bir odada putları için ibadet yerleri bulunur. Buralarda çeşitli resim ve semboller vardır. Hiçbir güçleri, iradeleri olmayan bu cansız heykellere her gün yiyecek, su, tütsü ve ışık sunarlar. Bunun, odanızdaki herhangi bir eşyaya, masaya veya sandalyeye yiyecek sunmaktan hiçbir farkı yoktur.
Sapkın ritüeller her Hindunun evinde eksiksizce uygulanır. Ev içindeki ayin odaları farklılıklar gösterse de yapılanlar değişmez. Batıl öğretilerle beyinleri yıkanmış insanlar, el yapımı putlara saatlerce dua eder, onlardan kendilerine bir fayda ya da zarar gelebileceği aldanışında ısrar ederler.
Hindular Allah'ın yarattığı ve hiçbir özel güçleri olmayan bitkilerin de kutsal olduğuna inanmaktadırlar. Zaten onlar için canlı olup büyüyen herşey kutsaldır. Buna göre koruluklar sözde tanrıçaların evi olarak görülmektedir. Zaten hayali olan, kendi uydurdukları "tanrıça"lara bir de ev uydurmuşlardır. Küçük resimde de sözde ilahları Durga için bir ağacın içine yaptıkları tapınak görülmektedir. Hindular ayrıca bir tür fesleğen olan tulsi bitkisini ve Pipal ağacını kutsal kabul ederler. Tulsi gibi bazı ağaçlara her gün, bazılarına her ay, bazılarına ise özel bayramlarda tapınılır. Hindu efsanelerine göre Tulsi ağacı önceden hayali ilah Vishnu'nun sevgilisidir, daha sonra bir başka hayali ilah olan Lakshmi onu kıskanıp bir ağaca çevirmiştir.22Binlerce yıl önce kimliği belirsiz birisinin uydurduğu bir safsata, Hindular tarafından hala kabul görmektedir.
Hindular ağaçlarda ruhların yaşadıklarına da inanırlar. Tamamen akıl dışı olan bu düşünce gereği ağaçlara tapınmak Hindular arasında oldukça yaygındır. Sözde ağaç ilahelerine sürekli yiyecekler sunar, ağaç dallarına giysi parçaları bağlayarak ve kırmızıya boyanmış taşları ağaçların dibine koyarak tapınır ve dua ederler. Resimdeki Hindu da kavminin tapındığı bu pipal ağacının önünde saygı gösterisinde bulunmaktadır. Hiçbiri, bu ağaçların kendilerini duyup duyamayacağını ya da ağaçların içinde kendilerini duyabilecek bir "ruh"un gerçekten olup olmadığını sorgulamazlar. Yaptıkları dualara hiçbir karşılık alamazlar. Ama buna rağmen, sırf atalarından öyle gördükleri için bu ritüeli uygulamaya devam etmektedirler.
Hindular ağaçlara yaptıkları adaklarının karşılık bulacağına inanarak çok büyük bir sapkınlığa düşmektedirler. Oysa cansız varlıkları Allah'a ortak koşanlar ahirette kendilerini yardımsız, dostsuz ve yapayalnız bulacaklardır.
Rabbimiz her topluma hidayete yöneltecek bir elçi göndermiştir. Elçiler tüm kainatı yoktan var eden ve herşeyin en doğrusunu bilen Rabbimiz’in sözüyle hükmederler. Rabbimiz Hz. Musa'ya Tevrat'ı, Hz. Davud'a Zebur'u (Mezmurlar), Hz. İsa'ya ise İncil'i vahyetmiştir. İslam dininin kaynağı ise Rabbimiz'in Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e vahyettiği mübarek kitabı Kuran'dır. Kuran'da Tevrat, Zebur ve İncil'in Allah'ın vahyinden sonra insanlar tarafından tahrif edildiği bildirilmektedir. Kuran ise Peygamberimiz (sav)'e vahyedildiği hali ile bizlere ulaşmıştır. Rabbimiz bunu Kuran'da "Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten Biziz" (Hicr Suresi, 9) ayetiyle haber vermektedir.
Kuran, insanların okuyup anlamaları, içinde yazılanları öğrenmeleri, tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz’i tanımaları, O'na nasıl kulluk edeceklerini bilip sakınmaları için gönderilmiştir. Rabbimiz türlü örnek ve kıssalarla ayetlerini çeşitli biçimlerde açıklamaktadır. Allah'ın "... Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık..." (Enam Suresi, 38) ayetiyle de bildirdiği gibi Kuran eksiksizdir. Gerek dünya hayatı, gerekse ölümden sonraki hayat ile ilgili pek çok detay, Kuran'da en hikmetli şekilde açıklanmaktadır. Allah, "Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?" (Enbiya Suresi, 10) ayetiyle de bizlere bu gerçeği bildirmektedir. Kuran Allah'ın sözüdür ve insanlar için bir hidayet rehberidir. Dünya üzerindeki her insana hitap etmektedir, hükümleri indirildiği zamandan bu yana tüm devirleri kapsamaktadır.
Hinduizm ise hiçbir ilahi temeli olmayan, binlerce yıl önce birtakım insanlar tarafından üretilen, dolayısıyla onların batıl inançlarını, dar görüşlülüklerini, cehaletlerini yansıtan ve bu nedenle akıl ve mantıkla çelişen bir hurafeler dinidir. Hinduların sözde kutsal kitap olarak kabul ettikleri metinler çeşitli zamanlarda, Hindistan'ı işgal eden Aryanlar ve çeşitli Hindu liderler tarafından kaleme alınmış efsanelerden, hikayelerden, hezeyanlardan ibarettir. Ancak Hindular bu gerçeği kabul etmek istemez, başta Vedalar olmak üzere tüm Hindu metinlerini ilahi bir rehber olarak görürler. Bu kitaplardaki sapkın öğretileri, akıl ve mantıkla bağdaşmayan uydurma hikayeleri şaşmaz birer yol gösterici olarak görmekte direnirler. Bu yüzden tarif edilen kasvetli ve karanlık dünyayı en ideal hayat modeli olarak görürler.
Mahabharata Destanı'nı temsil eden resimli bir illüstrasyon. Bu destanda iki kabile arasındaki iktidar mücadelesi sonucu ortaya çıkan büyük bir savaş anlatılır. Hindu halkının kesin bir gerçek gibi kabul ettiği, içinde akıl ve mantık dışı türlü saçmalıklar bulunan bu hayali hikayede, sözde ilahlar üstün güçlere sahipmiş gibi gösterilir. Hinduların en değer verdikleri putlarından biri olan Krishna da bu destandaki hayali bir kahramandır.
Tarih boyunca da birçok topluluk Allah'ın hak dini kendilerine tebliğ edildiği halde, sapkın batıl dinlerine, atalarından gördükleri geleneklere bağlı kalmakta ısrar etmişlerdir. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:
Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" denildiğinde, "Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. (Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse? (Maide Suresi, 104)
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
Onlar: "Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz" dediler. (Yunus Suresi, 78)
Hinduizmi Allah'ın vahyine dayalı olmayan, çeşitli kişiler tarafından ortaya atılıp zaman içinde tek bir isim altında birleştirilen, daha sonra insan eliyle kutsallaştırılan yaşayış biçimleri olarak tanımlamak mümkündür. Ancak her batıl dinin de kendine göre bir kitabı, kurallarının ve uygulamalarının yazıldığı yazıtları vardır. Özellikle de mensuplarının sayısı arttıkça ve bu dinler daha geniş alanlara yayıldıkça yazılı metin ihtiyacı oluşmuş ve bunun üzerine asırlardır dilden dile aktarılan batıl inançları, garip tapınma ritüellerini ve efsaneleri kitap haline getirmişlerdir. Bu kitaplar birçok farklı kişi tarafından yazılmıştır. Bu nedenle de söz konusu kitaplarda bir sürü çelişkiler, saçmalıklar, akıl ve mantık dışı hikayeler, ahlaki ve psikolojik bozuklukları öven anlatımlar, cinsel sapkınlıkları teşvik eden bölümler yer almakta ve hurafelerle dolu kasvetli bir yaşam şekli telkin edilmektedir.
Hindular inanışlarını genelde MÖ 1000 yıllarında yazılan Vedalara dayandırırlar. Vedalar Hinduizmin ilk yazılı kaynakları olarak kabul edilmektedir. Vedalar dört kitaba ayrılmıştır: Rig Veda, Yajur Veda, Sam Veda ve Atharva Veda. Bu kitaplarda efsaneler, manzum metinler, ilahiler, kurban sunma ritüellerinin anlatıldığı nesir bölümler, büyü, tılsım ile ilgili bölümler bulunmaktadır. İçlerinde birçok çelişki, saçmalık ve ahlaki sapkınlıklar barındırmalarına rağmen Hinduların temel öğreti kitapları olmuşlardır.
Hindistan'da Güneş'e tapınma hala devam etmektedir. Resimde hayali Güneş tanrısı Surya'ya garip hareketlerle ibadette bulunan bir Hintli kadın görülmektedir. Bu kadın saatlerce dizlerinin üstünde sürünerek Surya'ya saygısını göstermeye çalışır. Oysa Güneş'i de Ay'ı da yoktan yaratan alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Çeşitli kollara ayrılan Hindu inanışları Vedalar, Upanişadlar, Puranalar ve Kutsal Brahmanalar isimli 4 kitaba dayanmaktadır. Hindular hayatlarını, ibadetlerini, inanışlarını, ritüellerini bu kitaplara dayandırırlar. "Kurban Bilimi" ismiyle tanımlanan ve kural ve seremonileri detaylı olarak açıklayan Brahmanalar, Vedalar üzerine yapılmış bir tefsirdir. Bu kitaplar içlerinde birçok çelişki, saçmalık ve ahlaki sapkınlık barındırmalarına rağmen Hinduların öğreti kitapları olmuşlardır.
Hindular tarafından kutsal kabul edilen bu metinler neredeyse tamamı çelişkiler ve saçmalıklar içeren yazılarla doludur. Bu nedenlerle Hinduların bu metinleri kendilerine bir rehber olarak görüp, her söyleneni harfi harfine yerine getirmeleri de çok büyük ve şaşırtıcı bir yanılgıdır. İçinde bulundukları bu batıl din dünya hayatında da bu kişilere çok büyük bir kayıp getirmektedir. Sözde ilahlarına günler hatta aylar süren ibadetleri, hayali ilahlara yakarmalarından ibaret olan ürkütücü törenleri, harcadıkları tüm bu emek hiçbir şeye yaramayacaktır. Rabbimiz'in şirk koşanların tüm yapıp ettiklerinin boşa çıkacağı hükmü gerçekleşecektir. (Enam Suresi, 88)
Kendileri yaratılıp dururken, hiçbirşeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar?
(Araf Suresi, 191)
16. Firuz Al Lughat (Lahore) s. 615. Lughat Saidi, (Kanpur) s. 633. Murtahin Billah Fazlie, Hinduism and Islam, A Comparative Study, Islamic Book Service, New Delhi, s.17
17. Korhan Kaya, Hinduizm, Dost Yayınevi, Şubat 2001, Ankara, s. 50
18. Korhan Kaya, Hinduizm, Dost Yayınevi, Şubat 2001, Ankara, s. 51
19. Korhan Kaya, Hinduizm, Dost Yayınevi, Şubat 2001, Ankara, s. 63
20. "Hinduizm", http://dunyadinleri.kolayweb.com/Hinduizm.html
21. William Joseph Wilkins, Modern Hinduism, London 1975, s. 376
22. Korhan Kaya, Hinduizm, Dost Yayınevi, Şubat 2001, Ankara, s. 64