Buda heykelleri, putperest bir inanca sahip Budistler için büyük önem taşımaktadır. Sapkın Budist inancı, insanları, bu heykellerin kendilerine fayda sağlayabileceği gibi son derece mantık dışı fikirlere yöneltir. |
Budizm günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce Hindistan'ın kuzeydoğusunda ortaya çıkmış ve zaman içinde Sri Lanka, Moğolistan, Seylan, Mançurya, Kore, Japonya, Tibet, Çin, Tayland ve Nepal gibi ülkelerde etkili olmuştur. Bugün dünya üzerinde yaklaşık 300 milyon civarında Budist (ve Budist sempatizanı) olduğu tahmin edilmektedir.
Budizmi ve Budist hayat anlayışını tanımlama konusunda her zaman farklı görüşler olmuştur. Kimileri için Budizm bir din iken, kimileri için bir mezhep, bir tarikat ya da felsefi bir ekoldür. Sonuçta hayata bakış açısıyla ve tüm uygulamalarıyla göz önünde olan Budizmin putperest bir batıl öğreti olduğu açıktır. Budizm Allah inancına sahip olmayan, ateist bir dindir, ahiretin, hesap gününün, cennetin, cehennemin ve meleklerin varlığını reddetmektedir.
Budizm'in kurucusu Siddharta Gautama MÖ 563-483 yılları arasında Hindistan'ın Kapilavastu şehrinde yaşamıştır. Onun yaşadığı dönemde Hindistan'da yaygın din, ülkeyi işgal eden Aryaların dini olan Brahmanizmdi. Aryalar katı ve asla aşılmaz bir kast sistemi uyguluyorlardı. Bu kast düzenine göre toplum dört gruba ayrılmıştı. Her grup alt kastlara bölünüyordu. Brahman din adamları, toplumun en üst kesimini oluşturuyorlar ve halka çok acımasızca eziyette bulunuyorlardı.
Soylu Sakya ailesine mensup olan Gautama, Suudhodana isimli asil bir prensin oğlu olarak dünyaya gelmiş, gençliğini refah ve bolluk içinde geçirmiştir. 29 yaşında sarayından ayrılan Gautama, 80 yaşında hayatını yitirene kadar mistik bir arayış içine girmiş ve bazı prensipler belirlemiştir. Bu prensipler zaman içinde bir öğretiye dönüşmüştür ve "Budizm" de budur.
Siz beni Allah’a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O’na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah’)a çağırıyorum. ...”Allah’ın indirdiğine ve elçiye gelin” denildiğinde, “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter” derler.( Peki,) Ya ataları bir şey bilmiyor ve hidayete ermiyor idilerse? |
a) Kuzey Çin'deki 5. yüzyıldan kalma Yungang Mağaraları. b) Lhasa Vadisi'ndeki Potala Sarayı Tibet'in en büyük binasıdır. Sarayda eski Dalai Lama'ların mezarları bulunmaktadır. Günümüz Budistleri bu sarayın önünde eğilir, garip saygı gösterilerinde bulunurlar. Bu gösteriler, Tibetli Budistlerin Dalai Lama'yı nasıl putlaştırdıklarını gözler önüne sermektedir. c)Katmandu’daki bu heykel, budistlerin, sapık inanışları sonucu inşa ettikleri devasa heykellerden biridir. d)Tibetli Budistlerin "Tibet'in koruyucusu" olarak isimlendirdikleri bir put. 11 başa ve birçok kola sahip olan bu put (Chenresig), putperest Tibet geleneklerine göre çeşitli sıfatlara sahiptir. Oysa akıl sahibi bir insanın taştan yapılmış bir heykeli güç ve kudret sahibi bir varlık zannetmesi, bu saçmalığa inanması mümkün değildir. |
"Buda" kelimesi "uyandırılmış" veya "aydınlanmış" anlamlarına gelir ve Siddharta Gautama'nın eriştiği varsayılan manevi dereceyi ifade etmektedir. Buda'dan günümüze ulaşan metinler ise onun yaşadığı döneme ait değildir, onun ölümünden 300 - 400 yıl sonra kaleme alınmıştır. Bu metinlerde kitabın ilerleyen bölümlerinde de detaylı olarak göreceğimiz gibi pek çok batıl inanış, akıl ve mantıkla çelişen çarpık uygulamalar ve Buda'yı önünde secde edilen bir put gibi gösteren sapkın açıklamalar bulunmaktadır.
... Göklerin ve yerin gaybı O’nundur. O, ne güzel görmekte ve ne güzel işitmektedir. O’nun dışında onların bir velisi yoktur... |
Laos, Vientiane'deki Vat Ong Teu Tapınağı. Tapınağın içindeki enstitüde Budizmin putperest, insanları miskinliğe ve tembelliğe yönelten, iç karartıcı uygulama ve inançlarının yaygınlaştırılması için çalışmalar yapılmaktadır. |
Budizm, inanç esasları, felsefesi ve uygulamaları ile putperest bir dindir. Budizm'de insanlar Buda'ya karşı coşkulu bir sevgi, derin bir saygı ve bir korku duyarlar ve onu adeta bir ilah olarak kabul ederler.
... Hiç şüphesiz, inkar edenler batıl olana uymuşlar; ve hiç şüphesiz, iman edenler Rablerinden olan hakka uymuşlardır.... .... Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip iletmediğini görmediler mi? |
Hindistan'ın Shravanbelagola bölgesinde bulunan Gomateshuwar heykeline dua eden ve bu taştan heykelden medet umma yanılgısına düşen Hindistanlı bir kadın. |
Her ne kadar Buda'nın, yaşadığı dönemde kendisine tapılmasını teşvik ettiğine dair bir belge bulunmasa da, Buda'nın ölümünden sonra putperest Brahmanlar seri bir şekilde Buda heykelleri yapmaya başlamışlardır. Buda'ya karşı aşırı sevgi besleyenler de zamanla bu heykellere taparak, onu ilahlaştırmışlardır. (Allah'ı tenzih ederiz.) Oysa Allah'ın vahyine dayalı tüm dinler Allah'ı bir ve tek olarak tanır, tevhid inancını temel alırlar. Allah Kuran'da
Solda, Amida Buda, Budistlerin batıl inanışlarına göre sınırsız ışığı sembolize eden Buda'lardandır. Tek başına bu put dahi Budizmin ne kadar cahilce bir anlayış olduğunu anlamak için yeterlidir. Sağda, Avalokiteshvara isimli Japon Budist heykel. |
"...İşte sizin İlahınız bir tek İlahtır, artık yalnızca O'na teslim olun..." (Hac Suresi, 34) şeklinde buyurur. Budistlerin yaptığı gibi Allah'ı inkar edip, herkes gibi bir insan olan Buda'yı putlaştırmak Kuran'da "Allah'a şirk koşmak" olarak tarif edilir. Şirk, Allah'ın yüzlerce ayetle insanlara hatırlattığı çok büyük bir günahtır. Allah ayette şu şekilde bildirir:
Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)
Şirk kelimesinin anlamı "ortaklık"tır. Bu terim Kuran'da Allah'a ortak koşmak anlamında kulanılır. Şirk, herhangi birşeye, bir kimseye ya da bir kavrama Allah ile eşit veya Allah'tan daha fazla değer vermek demektir. Müşrik, şirk koştuğu varlığı Allah'a tercih eder, onu herşeyden üstün tutar. Tüm sevgisini, saygısını, ilgisini, hayranlığını ona yöneltir. Bu çarpık bakış açısı Kuran'da "Allah'tan başka ilah edinmek" olarak tanımlanır.
İslam dini tevhid inancı üzerine kuruludur. Allah Kuran'da "La ilahe illahu" (O'ndan başka ilah yoktur) ifadesini pek çok kereler tekrarlamış ve imanın ilk şartı olarak belirtmiştir. Bu nedenle şirki en genel anlamda, "La ilahe illahu" gerçeğinden sapmak, Allah'tan başka "güç ve kudret sahipleri" olduğu gibi yanlış bir anlayışa saplanmak şeklinde tanımlayabiliriz. Rabbimiz Kuran'da Kendisini bizlere birçok sıfatı ile tanıtır ve O'ndan başka ilah olmadığını birçok ayette bildirir. Allah üstün isimlerini Haşr Suresi'nde şu şekilde haber verir:
O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur. O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir (Bütün kainatın mutlak surette Hükümdarı olan); Kuddûs'tür (Hatadan, gafletten, her türlü eksiklikten mutlak surette çok uzak); Selam'dır (Her türlü tehlikeden kullarını selamete çıkaran); Mü'min'dir; Müheymin'dir (Gözetici, Koruyucu); Aziz'dir; Cebbar'dır (Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan); Mütekebbir'dir (Herşeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren). Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok yücedir. O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 22-24)
Onlara; “Allah’ın indirdiklerine uyun” denildiğinde, derler ki; “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.”.... Yoksa Allah’ın dışında başka bir ilahları mı var? Allah, onların şirk koştuklarından yücedir. |
Allah sıfatlarını insanların üzerinde tecelli ettirir. Örneğin Allah sonsuz merhamet sahibidir, insanlarda "merhamet eden" sıfatı tecelli eder ve Allah'ın sıfatları o kişilerde gözükür. Ama bu insanlar kendi çabalarıyla, kendiliklerinden bu özelliklere sahip değildirler. Yaratma gücüne sahip olan ve Allah'ın sıfatlarına kendiliğinden sahip olabilecek herhangi bir varlık yoktur ve bunu iddia etmek "Allah'tan başka ilahlar edinmek" anlamına gelir. Budistler gibi, Allah'a ortak koşan kimseler ise Allah'ın bazı sıfatlarını başka varlıklara ithaf etmektedirler. Örneğin Allah "herşeyi hakkıyla gören, gizlinin gizlisini bilendir". İnsan gizli bir iş yaparken, saklanırken, etrafında hiçbir insan yoksa, kimse tarafından görülmediğini zannederken Rabbimiz onu görmekte, tüm yaptıklarını bilmektedir. Allah kainattaki her olayı en ince ayrıntısına kadar görür ve bilir. Bu olayların tümünü yaratan Allah'tır. Allah bir ayetinde "Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır."(En'am Suresi, 103) şeklinde buyurmaktadır.
İnsan her nerede olursa olsun Allah mutlaka onunla birliktedir. Şu anda da Allah, sizin bu satırları okuduğunuzu görüyor ve neler düşündüğünüzü biliyor. Allah, insanları her yerde gördüğünü şöyle haber verir:
Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. (Hadid Suresi, 4)
Onun kendilerine bir sözle cevap vermediğini ve onlara bir zarar veya fayda sağlamaya gücü olmadığını görmüyorlar mı? Allah; sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra sizi öldürmekte, daha sonra sizi diriltmektedir. Ortaklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı?.... |
Budistlerin hayatı çeşitli batıl ritüellerle doludur. Örneğin Tibet'teki Yeni Yıl Festivali'nde Budistler, üzerinde dua metinlerinin yazıldığı örtüleri ağaçlara asıp, havaya konfetiler atarlar. |
Budistlerin putperest anlayışları ise pek çok konuda olduğu gibi bu noktada da ortaya çıkmaktadır. Budistler Buda'yı "herşeyi gören" ve "herşeyi bilen" olarak kabul etmektedirler. Budizmin hakim olduğu ülkelerin dört bir yanında görülen Buda heykelleri, tapınakların üzerine yerleştirilen Buda'nın gözleri hep bu sapkın anlayışı ifade etmektedir. Budistler Buda'nın her an kendilerini gördüğünü düşünmektedirler. Bu nedenle de evlerini Buda heykelleriyle doldurmakta, bunların önünde saygı gösterilerinde bulunmaktadırlar.
... De ki: “Ben, yalnızca Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum...” |
Buda'nın taştan, tahtadan yapılmış gözleriyle kendilerini göreceğine, tahtadan kulaklarıyla kendilerini işiteceğine inanarak hem çok büyük bir günah işlemekte, hem de akla aykırı bir tavır sergilemektedirler. Allah müşrik kavimlerin bu büyük aldanışlarını ve kendilerine ilah edindikleri varlıkların hiçbir şeye güç yetiremeyeceklerini "Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var?.." (A'raf Suresi, 195) ayetinde bizlere bildirmektedir.
Tibet'teki Nechung Manastırı'nda Budistlerin Yeni Yıl Festivali, son derece batıl ve akıldışı ibadetlerle kutlanır. |
Unutmamak gerekir ki şirk sadece maddesel putlara tapınmaktan da ibaret değildir. Bir kimseyi, Allah'ın kendisine bu dünyada geçici olarak ve imtihan için verdiği imkanlar nedeniyle gözde büyütmek, bu gücü ona aitmiş, kendisinden kaynaklanmış gibi görmek de onu ilahlaştırmak anlamına gelmektedir. Nitekim Allah bir ayetinde şu şekilde buyurmaktadır:
İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını 'eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi.
(Bakara Suresi, 165)
Buda da Allah'ın yarattığı ve dünya hayatında imtihan ettiği aciz bir kuldur. Kendine ait bir gücü, iradesi, insanlar üzerinde etki oluşturma kabiliyeti yoktur. Allah'ın dilemesiyle konuşmuş, Allah'ın hayat vermesiyle ve O'nun belirlediği kadere göre yaşamıştır. Allah'ın Şuara Suresi'nde haber verdiği Hz. İbrahim'in duası insanın Allah'ın mutlak kudreti karşısındaki acizliğini en iyi şekilde ifade etmektedir:
Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur; Bana yediren ve içiren O'dur; Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur; Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur, Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;"(Şuara Suresi, 78-82)
Buda Allah'ın çizdiği bir kader üzere yaşamış ve Allah'ın "ol" demesiyle eceli geldiğinde vefat etmiştir. Hiç unutulmamalıdır ki, Allah dilemedikçe bir insanın iman etmesi mümkün değildir. Hidayeti veren Allah'tır. Yine Allah dilemedikçe hiçbir insanın diğer insanları doğru yola sevk etmesi de mümkün değildir. İnsanları doğru ve güzel olana yönelten de Allah'tır. Yapılan davetler, tebliğler ancak Allah dilediği takdirde insanların kalplerinde etki oluşturur. Gerçekte büyük görülmesi, hayran olunması, Kendisinden medet umulması gereken yegane mutlak güç Allah'tır. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle haber verir:
Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Azizdir. (Hac Suresi, 74)
De ki: “Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Batıla inanan ve Allah’ı inkar edenler ise, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.” | Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Kıyamet-saatinin kopacağı gün, (işte) o gün, batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır. |
Allah Kuran'da putlara tapan birçok kavmin örneğini vermektedir. Hz. İbrahim'in müşrik kavmi bunlardan biridir. Onlar da temsili heykeller yontup, bunlara tapmış, kendilerine yapılan çağrılara kulak vermemişlerdir. Rabbimiz ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir? "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. (Enbiya Suresi, 52-53)
Ayetlerden anlaşıldığı gibi bu tür tapınmalar insanlara atalarından miras kalmaktadır. Dolayısıyla puta tapmak, gerçekte ne kadar mantıksız bir hareket olsa da, çocukluktan itibaren alınan telkinler sonucunda en modern toplumlarda bile yadırganmayan sosyal bir davranış biçimi olabilmektedir.
Allah Kuran'da Sebe kavminin de aynı Hz. İbrahim'in kavmi gibi putperest olduklarını bildirmektedir:
Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar. Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilen Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar). (Neml Suresi, 24-25)
... Daha önceleri, ataları nasıl tapıyor idiyseler, |
Laos'taki Vat Si Saket manastırında 300 tane farklı Buda figürü bulunmaktadır. Ahiret inancı olmayan sapkın Budist inançlarına sahip kişiler, Buda'yı açık bir şekilde putlaştırmışlardır. Göklerin ve yerin Yaratıcısı olan Allah'ı unutup kendine bile fayda sağlamaya güç yetiremeyecek bir insana dua etmeye, onun heykellerinden medet ummaya yönelmişlerdir. |
Bu ayetlerde dikkat çekilen bir diğer önemli konu ise bu putperest dini, insanlara süslü gösterenin, doğru yoldan alıkoyanın şeytan olduğudur. Yani Allah'ın vahyine karşı duran tüm putperest dinler gerçekte şeytanın vahyine dayalıdır. Şeytan ise bunu insanlar "Allah'a secde etmesinler diye" yapmaktadır. Yoksa şeytan da Güneş'in kendisine tapınılacak bir ilah olmadığını, tüm kainatı olduğu gibi Güneş'i de yaratanın Allah olduğunu bilmektedir.
Allah'ın Kuran'da putperestlikle ilgili verdiği örneklerden bir diğeri ise İsrailoğulları ile ilgilidir. Hz. Musa ile birlikte Firavun'un kavminden kurtulan İsrailoğulları yolculukları sırasında puta tapan bir kavimle karşılaşmış ve Musa Peygamberden kendilerine aynı şekilde bir put yapmasını istemişlerdir. Allah bu durumu Kuran'da şöyle bildirir:
İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir." (Araf Suresi, 138-139)
Tartışmasız, sizin İlahınız gerçekten birdir. |
Görüldüğü gibi İsrailoğulları cahilce bir tavır gösterip, gözleriyle gördükleri, önünde eğilecekleri, belki de gösterişli törenler yapacakları bir ilah istemektedirler. Bu durum onların Allah'ın kadrini takdir edemediklerinin ve kavrayamadıklarının göstergesidir. Hz. Musa kendilerine gerçeği açıkladığı halde, peygamberleri yanlarından ayrılır ayrılmaz hemen kendilerine putlar edinmişlerdir. Bu, çok büyük bir sapkınlıktır. Nitekim ardından hemen pişmanlığa kapıldıklarını Allah Kuran'da şöyle bildirmiştir:
(Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler.(Araf Suresi, 148-149)
Ancak Allah'ın buzağıyı ilah edinenlere verdiği cevap şöyledir:
Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte Biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız. (Araf Suresi, 152)
Yukarıdaki ayetten de anlaşılmaktadır ki Allah Kendisine şirk koşanları dilerse affetmekte dilediği takdirde de cezalandırmaktadır. Çünkü ayette de ifade edildiği gibi Allah'a şirk koşanlar aslında yalan düzüp uydurmaktadırlar. Bir ve tek olan İlahın Allah olduğu apaçık bir gerçekken, onlar sahte ilahlar edinmektedirler. Bu uydurma ilahların önünde bel büküp eğilmek ise Allah'a karşı işlenmiş çok çirkin ve büyük bir suçtur. Allah diğer günah ve hataları affedebileceğini ama şirki asla affetmeyeceğini Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Gerçekten, Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)
İslam'ın temeli, Allah'ın varlığını anlamak ve O'ndan başka hiçbir ilah olmadığını kavramaktır. Allah, İslam'ın İlahi kaynağı olan Kuran'da, dinin temeli olan bu en büyük gerçeği şu şekilde bildirir:
Sizin İlahınız tek bir İlahtır; O'ndan başka İlah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir). (Bakara Suresi, 163)
Gerçekte, mutlak var olan Allah'tır, diğer herşey ise O'nun yarattıklarıdır. İçinde yaşadığımız kainatı Rabbimiz yaratmıştır. Kainat yaratılmadan evvel ise, maddesel anlamda hiçbir şey yoktu; canlı ve cansızlar, varlık haline getirilmemişti, tam anlamıyla bir yokluk mevcuttu. Kainatın yaratıldığı an; zaman, madde ve mekanı, bunlara tabi olmayan ve sonsuzluğun sahibi Ezeli ve Ebedi olan Allah yarattı. Allah bir Kuran ayetinde kainattaki kusursuz yaratılışı şöyle haber verir:
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
Şu anda meydana gelen herşeyi, her an, Allah yaratmaktadır. Yağan her yağmur damlasını, doğan her çocuğu, yapraklarda gerçekleşen fotosentezi, canlıların vücudundaki işlemleri, galaksilerdeki yıldızların rotalarını, yarılan her tohumu ve bildiğimiz veya bilmediğimiz her olayı Allah sürekli yaratmaktadır. Kainattaki büyük küçük her detay O'nun emriyle işlemektedir:
Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz. (Neml Suresi, 64
... O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan herşeyin de Rabbidir... | Ki O, yarattı ve bir düzen içinde biçim verdi. |
Canlı hücrelerinden kainattaki yıldızlara kadar tüm sistemler mükemmel bir düzen içinde, kusursuz olarak işlemektedir. Bu hayranlık uyandıran düzen her an kontrol edilmekte, düzenlenmekte, büyük bir ahenkle sürdürülmektedir. Çünkü Rabbimizin sonsuz ilmi tüm varlıkları çepeçevre sarmıştır:
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir. (Mülk Suresi, 3-4)
Tüm bu gerçeklere rağmen, Allah'ın yaratışını reddedip O'nun yarattığı varlıklara bilinç atfetmek çok büyük bir akılsızlıktır. Evrendeki mükemmel düzen ve canlılardaki üstün yapılar, bizlere hepsini tek Yaratıcı'nın yarattığını göstermektedir. Allah bir Kuran ayetinde, Kendisinden başka hiçbir ilah olmadığını ve O'ndan başka hiçbir varlığın kainatta gücü bulunmadığını şöyle haber vermektedir:
Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir ilah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir. (Mü'minun Suresi, 91)
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın... Göklerde ve yerde olanlar O’nundur. O, yücedir, büyüktür. |
Allah her yerdedir ve herşeyi kuşatmıştır. O, asıl ve tek mutlak varlıktır ve tüm varlıklar O'na boyun eğmiştir. Allah, her an, her yerdedir. Allah'ın bulunmadığı hiçbir yer, kontrolünün olmadığı, denetlemediği hiçbir varlık ve canlı yoktur. Herşeye gücü yeten Allah her türlü zaaf ve aczden münezzehtir.
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)