Yeni bir dünyaya adım atacak cenin için bütün hazırlıklar tamamlandığında, amniyon sıvısı da doğum için yeni faaliyetlere başlar. Rahim ağzını genişletecek su kesecikleri oluşturan amniyon sıvısı, bu sayede rahmi bebeğin geçeceği büyüklüğe ulaştırır. Bu keseler aynı zamanda ceninin doğum sırasında rahimde sıkışmasını da engelleyecektir. Ayrıca doğum başlangıcında keseler delinip de içindeki sıvılar aktığında ise ceninin gideceği yol hem kayganlaşır hem de sterilize olmuş olur. Bu şekilde doğum hem daha rahat hem de mikroplardan doğal olarak arınmış bir şekilde gerçekleşir.51
Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardı ve umulur ki şükredersiniz diye işitme, görme (duyularını) ve gönüller verdi. |
Rahimde yapılan bu hazırlıkların yanısıra bebeğin güvenli bir şekilde dünyaya gelebilmesi için pek çok şartın da aynı anda gerçekleşmesi gereklidir. Örneğin bebek dışarı çıkış için en uygun duruş pozisyonunu almalıdır. Bunun için ayak hareketleriyle yavaş yavaş dönmeye başlar ve sonunda başı annenin rahim boynuna girer. Artık bebeğin hareket kabiliyeti kısıtlanmıştır ve başını buradan çıkaramaz.52 Peki ama henüz dünyaya gelmemiş bir bebek hangi pozisyonun uygun olduğuna nasıl karar vermektedir. Doğum için en uygun pozisyonu nereden bilmektedir? Üstelik doğum zamanının geldiğini, anne karnındaki bir cenin nasıl tesbit etmektedir? Elbette bunlar üzerinde düşünülmesi gereken son derece önemli detaylardır. Henüz şuuru tam oluşmamış bir varlığın böylesine şuurlu davranışlar sergilemesi, onun kendi iradesiyle değil, Yaratıcısı olan Allah'ın ilhamı ile hareket ettiğinin apaçık bir göstergesidir.
Bebeğin dünyaya geliş aşamasında daha pek çok mucizevi tasarım örneği de görülmektedir. Örneğin sağlıklı bir doğumun gerçekleşmesi için bebeğin kafatasının da doğum kanalında zarar görmeyecek bir yapıya sahip olması gerekmektedir. Bebeğin kafatasına baktığımızda tam bu ihtiyacı karşılayacak şekilde 5 kemik tabakasından ve bunların arasındaki "fontanel" adı verilen yumuşak bir dokudan oluştuğunu görürüz. Bu yumuşak yapı kafatasının esnek olmasına olanak tanır ve bu sayede doğum anında meydana gelen basınçtan dolayı bebeğin beynine ve kafatasına bir zarar gelmez.
Bebeğin doğumundan önce çok sıkı kontroller altında hazırlıklar yapılmaktadır. Olası ihtimaller düşünülerek önlemler alınmaktadır. Örneğin doğumun kolaylaşması ve enfeksiyonların önlenmesi için amniyon sıvısı devreye girmektedir.
1. Rahim | 4. Bebek |
Döllenen yumurtanın anne bedeninde gelişimini sürdürebilmesi için güvenli bir yere ihtiyacı vardır. Hücreler öyle bir yer bulmalıdırlar ki, burada hem korunabilmeli, hem beslenebilmeli hem de dokuz ay sonra doğum rahatlıkla gerçekleşebilmelidir. Anne rahmi bütün bu işlemler için çok uygundur. Zigot dokuz ay boyunca rahimde konaklar. Dokuz ayın sonunda doğumun gerçekleşmesi için gerekli olan işlemler başlar. Gerekli kontroller yapılır ve bebek dış dünyaya çok hazır bir şekilde adım atar. |
Bu durum akla şu soruyu getirmektedir: Bütün hazırlıkların tamamlandığını ve vaktin geldiğini kim kontrol etmektedir? Gözlerin görmeye hazır olduğunu, akciğerlerin nefes almaya hazır olduğunu, eklemlerin eksiksizce tamamlandığını, beynin tam olarak oluştuğunu kim kontrol edip bebeğe haber vermektedir?
Yeni oluşan ceninin vücudunda bunları kontrol edebilecek bir mekanizma yoktur. Vücuttaki bütün kontrollerin merkezi olarak kabul edilen beyin de ceninle birlikte gelişmekte olan bir organdır. Kaldı ki beyin herşeyiyle eksiksiz olarak var olsa da hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Çünkü o ana kadar anne karnında gelişmiş olan cenin, dışarıdaki ortamdan tamamen habersizdir. Hiç görmediği bir ortama uygun yapıda olup olmadığını tesbit etmesi mümkün değildir. Doğumun zamanının geldiğini belirleyen annenin kendisi de değildir. Annenin, ilk gününden itibaren vücudundaki işleyişin tek bir aşamasına dahi müdahale etme imkanı yoktur ki, bu aşamaların son bulması gerektiğine karar versin.
Şüphesiz bu kontrolleri yapan ve her insanın dünya hayatındaki yaşamına başlayacağı zamanı takdir eden Allah'tır. İnsanı yaratan, onun sürdüreceği yaşamın her anını bilen, hatta insan dünyaya gelirken dahi ölüm gününü bilen yalnızca Allah'tır. Her insan için Allah tarafından belirlenmiş bir vakitte ölüm gelecektir. Bu gerçeklerden haberdar olan akıl sahibi her insanın yapması gereken, kendi yaratılışı üzerinde düşünerek Rabbimiz’in sonsuz kudretine bir kez daha şahit olmak ve tüm yaşamını Allah'ı razı edecek şekilde düzenlemektir.
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir... (Hac Suresi, 5)
Dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren bebeğin vücudu yeni bir hayata uyum sağlamak zorundadır. Bu uyumu kolaylaştıracak her türlü yardımcı faktör gebelik süresi boyunca oluşturulmuştur. Buna en açık örnek anne sütünün oluşum aşamalarıdır.
Anne bedeninde bebeğin gelişimi için tasarlanmış olan sistem kusursuz işler. Herhangi bir nedenle gelişimlerini tamamlamadan doğan bebeklere, yanda görüldüğü gibi özel bakım uygulanması gerekir. |
Hamilelik süresince annenin hormonları tarafından anne sütünün oluşumu hazırlanır. Süt üretimi, temelde beyindeki ön hipofiz bezi tarafından üretilen "prolaktin" denilen bir hormona bağlıdır. Hamilelik süresince bu hormonun faaliyete geçerek süt üretimini başlatması, plasenta tarafından üretilen progesteron ve östrojen adlı hormonlar tarafından engellenir. Ancak plasenta, doğumdan sonra atılınca, progesteron ve östrojen hormonlarının kandaki düzeyi düşer ve bunun üzerine sütün oluşumuna katkıda bulunan prolaktin devreye girer. Hormonlar arasındaki bu haberleşme sayesinde anne sütü gibi çok kıymetli bir besin tam bebeğin ihtiyaç duyduğu anda hazır olur.
Kuşkusuz bu, çok muazzam bir bilgidir. Plasenta vücudun içindeyken son derece hayati görevler üstlenmiştir, ancak artık vücut dışına atılması zamanı da gelmiştir. Bu da insan hayatı için çok önemli bir gelişimi beraberinde getirmektedir. Görüldüğü gibi bir insanın yaratılış aşamalarında her saniye meydana gelen tüm detaylar birbirini tamamlayan, biri olmazsa diğeri olmayacak olaylardır. Elbette tüm bunlar, her insanın üstün bir kudretle inşa edildiğinin apaçık delilleridir. Üstelik bu aşamalar bebek dünyaya geldikten sonra da sürekli devam etmektedir. Annedeki süt üretimi de bebeğin beslenme ihtiyaçlarına uygun biçimde artar. İlk günlerde 50 gram kadar olan üretim, altıncı ayda günde bir litreye kadar yükselebilir. Anne sütünün formülünü çözmek için çalışan bilim adamları, yaptıkları yoğun araştırmalardan sonra buna imkan olmadığını fark etmişlerdir. Çünkü standard tipte bir anne sütü yoktur. Her annenin bedeninde, süt kendi çocuğunun ihtiyacına göre üretilmekte ve bu süt bebeği hiçbir dış besinin besleyemeyeceği ölçüde beslemektedir. Annenin sütündeki antikor, hormon, vitamin ve minerallerin bebeğin ihtiyacına göre ayarlandığı araştırmalar sonucu kanıtlanmıştır.
1. Kaburgalar | 5. Süt Kanalları |
Anne bedenindeki her detay bebeğin ihtiyacına uygun olacak şekilde tasarlanmıştır. Örneğin anne sütü bebeğin doğumuyla birlikte salgılanmaya başlar. Ancak hamilelik döneminde çeşitli hormonların denetiminde sütün oluşumu için gerekli bütün hazırlıklar yapılır. Anne sütünde bebeğin ihtiyacı olacak her türlü madde mevcuttur. Genel özellikleri düşünüldüğünde anne sütünün yerini hiçbir maddenin tutamadığı açıkça görülmektedir. |
Anne sütü yerine başka besin maddeleri kullanmak bebeğin ihtiyacını tam olarak karşılayamaz. Örneğin diğer besin maddelerinden hiçbiri bebeğin bağışıklık sistemi için gerekli olan antikorları içeremez.
Bebekler için klasik bir besin maddesi olarak düşündüğümüz inek sütüyle kıyasladığımızda anne sütünün üstünlüğü daha iyi anlaşılmaktadır. İnek sütünde insan sütünden daha fazla miktarda kazein bulunur. Kazein pıhtılaşmış (mayalanmış) sütte bulunan bir proteindir. Bu madde midede daha büyük parçacıklara ayrılır, yani sindirimi zorlaştırır. Bu yüzden inek sütünün sindirimi anne sütüne oranla daha zordur. Bu maddenin anne sütünde az miktarda bulunuyor olması bebek için bir kolaylıktır.
Bu iki süt amino asitlerin bileşimi açısından da birbirinden farklıdır. Bu farklı bileşim inek sütüyle beslenen bebeklerin plazmasında toplam amino asit miktarının daha fazla, bazı amino asitlerin aşırı yüksek, bazılarında ise yetersiz düzeyde olmasına yol açar. Bunun da hem merkezi sinir sistemi üzerinde olumsuz etkileri vardır, hem de fazla protein içeriği böbreklerin yükünü artırmaktadır.
Anne sütünü farklı yapan bir diğer özellik de içerdiği şekerdir. Anne sütünde ve inek sütünde laktoz isimli aynı tip şeker bulunur. Ama insan sütündeki laktoz miktarı (litrede 7 gr) inek sütünden (litrede 4.8 gr) daha fazladır.
Ayrıca inek sütünün pıhtılaşmış büyük parçacıkları ince bağırsaktan çok yavaş geçerler. Bu da son derece gerekli olan su ve laktozun büyük ölçüde ince bağırsağın ilk bölümünde emilmesine neden olur. Anne sütünün pıhtılaşmış parçaları ise incebağırsağı kolayca geçerler ve su ve laktoz kalın bağırsağa ulaşır. Bu şekilde insanlar için çok yararlı olan, içinde yararlı bakterilerin geliştiği bir bağırsak yapısı oluşur. İnsan sütünde bol miktarda laktoz bulunmasının ikinci faydası ise sinir sistemindeki önemli yapılarının oluşumunda rol oynayan "serebrozit" adlı maddenin birleşmesini sağlamasıdır.
Anne sütündeki ve inek sütündeki yağ miktarları da hemen hemen aynı olmasına rağmen bu yağların nitelikleri farklıdır. Anne sütündeki linoleik asit bebeğin besinlerle alması gereken tek yağ asididir.
Anne sütünü farklılaştıran bir başka özellik de içindeki tuz ve mineral oranıdır. İnek sütünde insan sütünden çok daha fazla tuz ve mineral bulunur. Örneğin inek sütünden hem kalsiyum, hem de fosfor oranı yüksektir. Ama bunların birbirine göre oranı o kadar farklıdır ki, bebeğin kalsiyum metabolizması bundan olumsuz etkilenir. Dolayısıyla hayatının ilk günlerinde bebeğe inek sütü verilmesi, kanındaki kalsiyum düzeyinin düşmesine ve bazı bozukluklara yol açar.
Bundan başka insan sütünde demir % 50 oranında mevcuttur. İnek sütünde ise bu oran daha düşük olduğu için inek sütüyle beslenen bebeklerde demir eksikliğine bağlı kansızlık ortaya çıkar.
Vitamin değeri de anne sütünü bebekler için vazgeçilmez yapan bir diğer konudur. Anne sütü ve inek sütü içerdikleri vitamin açısından da birbirlerinden oldukça farklıdır. Her iki sütte de A vitamini aynı oranda olmasına rağmen E, C ve K vitamini anne sütünde daha fazladır. D vitamini de yine anne sütünde bebeğe yetecek kadar bulunur.
Anne karnındaki korunmuş ve mikropsuz alandan çıkıp dünyaya gelen bebek, dış dünyada birçok mikropla savaşmak zorundadır. Anne sütünün en önemli özelliklerinden biri de bebeği enfeksiyonlara karşı korumasıdır. Anne sütünden bebeğe geçen koruyucu hücreler (antikorlar), bebeğin daha önceden hiç tanımadığı mikroplarla adeta bilgisi varmış gibi savaşmaya başlamasını sağlar. Özellikle doğumdan sonraki ilk birkaç günde salgılanan ve "kolostrum" adı verilen sütte bol miktarda bulunan antikorlar koruyucu etkilerini doğrudan gösterirler.
Anne sütünün bebeğe hafif enfeksiyonlardan çok ağır enfeksiyonlara karşı sağladığı bu koruma, özellikle ilk birkaç ayda büyük önem taşır ve emzirmenin süresi ile orantılı olarak yararı artar.
Anne sütünün bebeğe olan faydaları her geçen gün daha fazla ortaya çıkmaktadır. Bilimin anne sütü ile ilgili yeni keşfettiği gerçeklerden biri ise bebeğin anne sütü ile 2 yıl boyunca beslenmesinin son derece faydalı olduğudur. Bilimin yeni keşfettiği bu önemli bilgiyi, Allah bizlere 14 asır önce şöyle bildirmiştir:
Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. "Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Banadır." (Lokman Suresi, 14)
51 Laurence Pernoud, J’attends un enfant, Pierre Horay, Paris, 1995, s. 138
52 Geraldine Lux Flanagan, Beginning Life, A Dorling Kindersley Book, Londra, 1996, s. 103