1. Hipotalamus |
Siz bu sayfayı okurken, hiçbir şey hissetmeden ve hiçbir karışıklık olmadan vücudunuzda çok sayıda işlem gerçekleşir. Kalbinizin bir dakikada kaç kez atacağı, kemiklerinizde depolanan kalsiyum oranı, kanınızdaki şeker yoğunluğu, böbreklerinizin dakikada süzdüğü su miktarı ve bunlara benzer binlerce detay vücudunuzdaki hücrelerin uyumlu çalışması sayesinde gerçekleşir. Vücudunuzda 100 değil, 1000 ya da bir milyar değil, yaklaşık 100 trilyon hücre vardır. Peki bu kadar çok sayıda hücrenin uyumunu sağlayan nedir? İşte bu uyumu sağlayan vücudunuzdaki hormonal sistemdir.
Bezelye tanesi büyüklüğündeki hipofiz bezi, hormonların yöneticisi ve düzenleyicisidir. Beynin "hipotalamus" isimli bölgesinin kontrolü altında çalışır. Küçük bir et parçası görünümünde olan hipofiz bezi, hipotalamustan gelen bilgiler sayesinde sizin hangi şartlarda neye ihtiyacınız olduğunu, bu ihtiyacı gidermek için hangi organınızdaki hangi hücrelerin çalışması gerektiğini, bu hücrelerin kimyasal mekanizmalarını, fiziksel yapılarını, üretilmesi gereken ürünleri ve üretimin durdurulması gerektiği zamanı bilir. Ayrıca çok özel bir haberleşme sistemi sayesinde bu ihtiyaçların karşılanması için gerekli yerlere bütün emirleri verir.
Örneğin, insan vücudu ergenlik döneminin sonuna kadar gelişir. Trilyonlarca hücre bölünerek çoğalır, böylece doku ve organların büyümesi sağlanır. Belirli bir büyüklüğe ulaşıldığında dokularda büyüme faaliyeti durur. İşte ne kadar büyümeniz gerektiğini bilen ve bu büyüklüğe ulaştığınızda büyümenizi durduran hipofiz denilen bezdir. Hipofiz aynı zamanda vücudunuzdaki karbonhidrat ve yağ metabolizmasını düzenler. Gerektiği zaman hücrelerinizde yapılan protein üretimini artırır.
Siz sadece bir baş dönmesi ya da bir rahatsızlık hissedersiniz ve bunun üzerine bir süre dinlenirsiniz ve rahatsızlığınız geçer. Eğer bu rahatsızlığın nedeni kan basıncınızın düşmesi ise hipofiz bezi hemen devreye girer. Hipofizin salgıladığı moleküller, damarların etrafındaki kasların büzülmesini sağlar. Milyonlarca kasın büzülmesi ve damarların küçülmesi kan basıncını artırır; siz de kendinizi iyi hissedersiniz.
Hipofiz bezi hormonların toplu olarak salgılandığı bölgelerden sadece biridir. Bunun dışında böbreküstü bezi, pankreas, eşeysel bezler, tiroid bezleri gibi bölgelerde de hayatın devamı için son derece önemli hormonlar salgılanır. Bu bölgelerden herhangi birinin bozulması veya eksik çalışması durumunda hayatın sürdürülmesi imkansız hale gelir. İnsan vücudundaki diğer sistemler gibi hormonal sistem de kusursuz bir bütünlük içinde çalışır. Bu bütünlüğü sağlayan, insan vücudundaki bu kusursuz haberleşme sistemini yaratan hiç kuşkusuz ki Yüce Allah'tır.
1. Hücre Zarı Detayı |
Çok sıkı güvenlik önlemleri uygulanan, zarar verecek hiçbir şeyin kapılardan içeriye sokulmadığı, içeri giriş için olağanüstü kontrollerin yapıldığı ve gelenlerin ancak öyle içeriye alındığı bir bina düşünün. Ancak bütün bunları binanın kendisi yapıyor olsun. Dışarıdan hiçbir müdahale, hiçbir yardım almadan bina bir canlı gibi hareket etsin. Bir binanın düşünür gibi hareket etmesi, yani güvenlik kontrollerini bilgisayarlar yardımı ile yapması, kimlik taraması yapması günümüz teknolojisi ile mümkün olabilir. Peki böyle bir sistemin 1 milimetrenin yüzbinde biri genişliğinde bir alana yerleştirildiğini söylesek ne düşünürsünüz? Şu anki teknoloji ile böyle bir başarının gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Ancak bu, böyle bir sistemin dünya üzerinde var olmadığı anlamına gelmez.
İlk duyulduğunda imkansız gibi gelen bu olağanüstü sistem insan ilk ortaya çıktığından beri zaten vardır. Şu anda yeryüzündeki bütün insanların vücutlarını oluşturan yaklaşık 100 trilyon hücrenin her birinin zarında böyle bir sistem mevcuttur.
Hücre zarı, bilinçli bir canlının, yani insanın temel özelliklerinden olan karar verme, hatırlama, değerlendirme gibi özellikler gösterir. Komşu hücrelerle bağlantıyı sağlar, hücreye giriş-çıkışları çok hassas bir şekilde denetler. Sahip olduğu bu üstün karar verme yeteneği, hafızası ve gösterdiği akıl nedeniyle hücre zarı hücrenin beyni olarak kabul edilmektedir.
Ancak burada bilinçli bir hareketinden söz ettiğimiz hücre zarı o kadar incedir ki, ancak elektron mikroskobuyla fark edilebilir. Zar, çift taraflı, uçsuz bucaksız bir duvara benzer. Bu duvar hücreye girişi ve çıkışı sağlayan kapılar ve zarın dış ortamı tanımasını sağlayan algılayıcılarla donatılmıştır. Bunlar hücre duvarının üzerinde yer alır ve hücreye yapılan tüm giriş ve çıkışları titiz bir biçimde denetlerler.
Hücre zarının ilk görevi hücrenin organellerini sararak birarada tutmaktır. Ayrıca bu organellerdeki işlemlerin devam edebilmesi için gerekli maddeleri dış ortamdan sağlar. Bunu yaparken hücre zarı son derece iktisatlı davranır; hücrenin ihtiyaç duyduğu miktardan fazlasını kesinlikle içeri almaz. Bir yandan da hücrenin içindeki zararlı atıkları anında tespit eder ve hiç zaman kaybetmeden bunları dışarı atar. Hücre zarının görevi son derece hayatidir; en ufak bir hatayı kabul etmez. Çünkü herhangi bir hata veya aksaklık hücrenin ölümü demektir.
Yağ ve protein moleküllerinden meydana gelmiş bir katman olan hücre zarının bu tür akılcı hareketlerinin ve bilinçli kararlarının kendisinden kaynaklanmadığı açıktır. Tesadüfen böyle bir sistemin ortaya çıkamayacağını da akıl ve vicdan sahibi her insanın kolaylıkla görebilir. Hücre de onu saran zar da üstün bir ilmin sahibi olan Allah'ın yaratmasıdır. Ve kendilerini kusursuzca yaratan Allah'ın belirlediği görevleri yerine getirmektedirler.
DNA, insan vücudunun bilgi bankasıdır. Çevrenizdeki insanlara şöyle bir bakın ve ne gibi özelliklerinin olduğunu bir an için düşünmeye çalışın. İşte bu kişilere ait göz rengi, boy uzunluğu, saç cinsi ve rengi, ses tonu, tens rengi vs. gibi bütün bilgiler DNA'larında kayıtlıdır. Bu bilgi bankası hem içinde bulunduğu hücrenin hem de vücuttaki diğer tüm hücrelerin yapıları ve ihtiyaçları hakkındaki her türlü bilgiyi de içinde barındırır. İnsan vücudu bir yapıya benzetilecek olursa, vücudun en ince ayrıntısına kadar eksiksiz bir plan ve projesi, bütün teknik ayrıntılarıyla her hücrenin çekirdeğindeki DNA'da mevcuttur.
DNA, hücrenin ortasında yer alan çekirdekte titizlikle korunmaktadır. İnsan vücudunda sayıları 100 trilyona varan hücrelerin ortalama çapının 'milimetrenin yüzde biri' olduğu hatırlanacak olursa, ne kadar küçük bir alandan söz edildiği daha iyi anlaşılır. Bu mucizevi molekül, Allah'ın yaratma sanatındaki mükemmellik ve olağanüstülüğün açık bir kanıtıdır.
DNA'daki bu bilgiler sadece fiziksel özellikleri belirlemez. Aynı zamanda hücre ve vücuttaki binlerce farklı olayı ve sistemi de kontrol eder. Örneğin, insanın kan basıncının alçak, yüksek veya normal olması bile DNA'daki bilgilere bağlıdır.
Bilimadamları, insanın genetik yapısıyla ilgili bilgilerin çokluğunu vurgulamak için, değişik ölçü birimleri ortaya koymaktadır. DNA'da kayıtlı bulunan bilgiler o kadar yüksek miktardadır ki, bunları içeren kitaplar olduğunu ve bu kitapları üst üste koyduğumuzu farz ettiğimizde 70 metre yükseklik elde ederiz. Bilimadamları insanın gen haritasını daktilo etmenin süresini de hesaplamışlar ve dakikada 60 kelime yazan bir kişinin günde sekiz saat çalışarak bu çalışmayı ancak 50 yılda bitirebileceğini kaydetmişlerdir. Ayrıca DNA'daki bilgilerle 200'e yakın 500'er sayfalık telefon defteri doldurulabileceğini de ifade etmişlerdir.
Gözle göremediğimiz, çapı milimetrenin milyarda biri büyüklüğünde, atomların yanyana dizilmesiyle oluşmuş bir zincirin böyle bir bilgiye ve hafızaya sahip olması ve bir canlının tüm yaşamsal fonksiyonlarının bu bilgi ile yürütülmesi, açık bir yaratılış gerçeğidir. Allah DNA'ya yerleştirdiği bilgilerle gücünün sınırsızlığını ve yaratmada hiçbir ortağının olmadığını bir kere daha göstermektedir. Allah'ın ilminin sınırsızlığı bir ayette şöyle bir benzetme ile bildirilmektedir.
De ki: "Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa ve yardım için bir benzerini (bir o kadarını) dahi getirsek, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, elbette deniz tükeniverirdi." (Kehf Suresi, 109)
Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. |
Birçok madde aynı atomları içermesine rağmen farklı görünür ve farklı özellikler taşır. Sizce çevrenizde gördüğünüz cisimleri birbirinden farklı kılan şey nedir? Renklerini, biçimlerini, kokularını, tatlarını birbirinden farklılaştıran, yumuşak ya da sert olmalarını sağlayan nedir? İşte bütün bunların nedeni atomların molekülleri oluşturmak için aralarında kurdukları farklı kimyasal bağlardır.
Maddeye giden ilk basamak olan atomlardan sonra ikinci basamak moleküllerdir. Moleküller, maddenin kimyasal özelliklerini belirten en küçük birimlerdir. Bu küçük yapılar iki veya daha çok atomdan, bazıları da binlerce atom grubundan oluşur. Moleküllerin değişik biçimlerde biraraya gelmeleriyle de çevremizde gördüğümüz çeşitlilik ortaya çıkar. Bunu tat ve koku duyularımızdan örnek vererek görelim.
"Tat" ve "koku" dediğimiz kavramlar, aslında birbirinden farklı moleküllerin duyu organlarımızda yarattığı algılardan başka bir şey değildir. Yiyeceklerin, içeceklerin, çeşitli meyve ve çiçek kokularının hepsi yandaki küçük resimde bir örneğini gördüğümüz uçucu moleküllerden ibarettir. Atomlar bir yandan canlı ve cansız maddeyi oluştururken, diğer taraftan da maddeye lezzet ve güzellik katmaktadırlar. Peki ama bu nasıl gerçekleşmektedir?
Vanilya kokusu, lale kokusu gibi uçucu moleküller, burnun epitelyum adı verilen bölgesindeki titrek tüylerde bulunan alıcılara gelir ve bu alıcılarla etkileşime girer. İşte bu etkileşim beynimizde koku olarak algılanır. Aynı şekilde insan dilinin ön tarafında da dört farklı tip kimyasal alıcı vardır. Bunlar da tuzlu, şekerli, ekşi ve acı tatlarına karşılık gelir. İşte tüm duyu organlarımızın alıcılarına gelen bu moleküller beynimiz tarafından kimyasal sinyaller olarak algılanır.
Günümüzde tat ve kokunun nasıl algılandığı, nasıl oluştuğu konusu anlaşılabilmiştir, ama bilimadamları neden bazı maddelerin çok, bazı maddelerin az koktuğu, neden bazılarının tatlarının hoş ve bazılarının da kötü olduğu konusunda bir görüş birliğine varamamışlardır.
Tat ve kokunun var olması insanlar için temel bir ihtiyaç değildir. Ancak kahverengi ve kendine has bir kokusu olan topraktan yüzlerce çeşitte, hoş kokulu ve lezzetli meyve, sebze ve binlerce renk, biçim ve kokuda çiçek çıkmaktadır. Ve tüm bunlar muhteşem bir sanatın ürünü olarak dünyamıza apayrı bir güzellik katmaktadırlar.
Bu açıdan renk ve koku da diğer tüm nimetler gibi, sonsuz lütuf ve ikram sahibi Allah'ın insana karşılıksız sunduğu güzelliklerdendir. Yalnızca bu iki algının var olmaması dahi insanın hayatını büyük ölçüde tatsızlaştırmaya yeterdi. Kendisine verilen tüm bu nimetlere karşılık, insana düşen kuşkusuz kendisini her yönden kuşatmış böyle sonsuz bir ikram karşısında Rabbimiz'in dilediği gibi bir kul olmaya çalışmaktır.