Gerçeğe Çağrı (Total Recall) isimli filmde de, Vanilya Gökyüzü (Vanilla Sky) filminde olduğu gibi gerek başrol oyuncusu gerekse izleyiciler, yaşanan olaylardan neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt edememektedirler. Filmin kahramanı gerçek olarak kabul ettiğimiz hayatında, Douglas Quaid adında bir inşaat işçisidir ve en büyük hayali Mars'a gitmektir.
Mars'ta yaşamın mümkün olduğu hayali bir dönemin canlandırıldığı filmde, burada terörist eylemler olmaktadır ve Mars'ın yöneticisi (Velos Cohageen), bu ayaklanmaları bastırmak için her türlü iş birliğine açık olduğunu bildirmektedir. Filmin kahramanı Douglas Quaid de Mars'a gitme ve oradaki bu olayları durdurma hayalleri kurmaktadır. Fakat eşi bu fikre karşı çıktığından, en son çözümü gerçeği kadar inandırıcı anılar yaşatan, diğer bir ifadeyle sanal tatil pazarlayan "Recall" adında bir şirkete başvurmakta bulur. Burada tüm detayların kişinin seçimine göre önceden ayarlandığı, gerçeğinden farksız ve aslından çok daha ucuz tatil imkanları sunulmaktadır. Hatta kişi dilediği takdirde, kendisinden farklı bir insan olarak, başka bir insanın kimliğiyle bu seyahati yapabilmektedir.
Filmin başrol oyuncusu Douglas Quaid de, para karşılığında Mars'a gittiğine dair 15 günlük anıların hafızasına yüklenmesi için bir anlaşma yapar. Bedeni bir sandalyedeyken, hafızasına verilen bilgilerle kendini Mars'ta gizli bir ajan olarak görebilecektir. Ancak bu bilgilerin zihnine yüklenmesi sırasında, bir aksaklık olur ve hafızasındaki bilgilerle daha evvel oynanmış olduğu ortaya çıkar. Ve filmin kahramanı gerçek olarak kabul ettiğimiz hayatında da, kendini Mars'taki olaylarla görevli gizli bir ajan olarak hissetmeye başlar.
Film boyunca Douglas Quaid'in hayatının ne kadarının gerçek olduğu, hafızasındaki anıların hangilerinin gerçekten yaşandığı, hangilerininse suni olarak oluşturulduğu net olarak anlaşılamamaktadır. İlerleyen sayfalarda filmden alınmış bölümlerde göreceğiniz gibi, bu filmde de hayallerle gerçekler arasındaki ayırt edilemezlik sık sık vurgulanmaktadır.
Kitabın başından beri çeşitli örneklerle değindiğimiz gibi, madde dediğimiz herşey (kendi bedenimiz, etrafımızdaki cisimler, üzerine bastığımız zemin, Güneş, gezegenler, yıldızlar vs.) aslında birer algıdır. Örneğin gökyüzüne baktığınızda Güneş'i kendinizden çok uzaklarda görürsünüz. Oysa Güneş sizin için kapkaranlık kafatasınızın içinde oluşan bir görüntüden başka birşey değildir. Aynı şekilde bizden milyonlarca kilometre uzakta sandığımız gezegenler de, beynimizdeki görüntü merkezinde yer alan, yani bizim "uzağımızda" değil aksine "içimizde" var olan algılardır.
Gerçeğe Çağrı (Total Recall) adlı bu filmde de bir tatil şirketi, yapay olarak verilen sinyallerle insanlara gerçeğinden farksız anılar yaşatmaktadır. Kişiler zihinlerine yüklenen bilgilerle, çok uzak mekanları oradalarmış gibi gerçekçi görebilmekte, buralarda tatil yaptıkları hissine kapılabilmektedirler.
Aşağıdaki satırlarda ve görüntüde Recall adındaki bu tatil şirketinin televizyon tanıtımı yer almaktadır:
Reklam : Buzdağı kadar işiniz olmasına rağmen, Antartika'da kayak yapmak istemediniz mi? Parasız olmanıza rağmen denizaltında tatil yapmayı arzulamadınız mı? Merdivenleri çıkamadığınız halde Mars'ın dağlarına çıkmayı her zaman istemediniz mi? O zaman RECALL'a gelin, bizde hayal ettiğiniz tatili satın alabilirsiniz, hem gerçekten daha ucuz, hem de daha iyi. Hayatınızı boş yere harcamayın, RECALL'ı arayın ve size ömür boyu unutamayacağınız bir hatıra verelim.
Douglas Quaid, bu reklamı izledikten sonra, en büyük hayali olan Mars'a gitmenin nasıl mümkün olacağını öğrenmek üzere, "Recall" şirketinden Bob McClane adındaki bir yetkili ile görüşme yapar. Filmden yapılan aşağıdaki alıntılarda ise söz konusu sanal tatilin nasıl olacağı ile ilgili detaylar kararlaştırılmaktadır:
Mr. McClane : O zaman Mars olsun. Bir dakika lütfen... Mars turu ekstralar hariç size 899'a mal olur. Bu detaylarıyla birlikte, iki haftalık bir hatırayı içeriyor...
Douglas Quaid : İki haftalık tur neler içeriyor?
Mr. McClane : Önce şunu bilin: RECALL'da sadece birinci sınıf hatıraları alabilirsiniz. Uzay aracında tek kabin, Hilton'da lüks oda, tüm görülmeye değer yerler, Mount Pyramid, büyük kanallar...
Douglas Quaid : Ne kadar gerçek oluyor?
Mr. McClane : Aklınızdaki her hatıra gibi.
Douglas Quaid : Saçmalamayın.
Mr. McClane : Hayır gerçekten! Beyniniz hiçbir fark bulmayacak. Kesinlikle!
Douglas Quaid, Mars'taki ortama ait detayların yanı sıra kendi kimliği ile ilgili bilgileri de seçebilmektedir. Böyle bir imkanı olduğunu öğrenen filmin kahramanı, Mars'ta geçireceği süre boyunca gizli bir ajan görevinde olmayı ister.
Dr. Lull : Uzaylı şeyler de istiyor musunuz?
Douglas Quaid : Tabii ki neden olmasın... Mars beni her zaman için etkilemiştir.
Asistan : Biz hazırız.
Dr. Lull : O halde rüya ülkesine gidelim.
Douglas Quaid'in makineye bağlanışı ile ilgili görüntüler.
Filmde de bir örneğini gördüğümüz gibi, rüya ya da yapay sinyallerle oluşturulan ortamlarla, gerçek hayattaki mekanlar arasında teknik açıdan bir fark yoktur. Her ikisinde de tüm gördüklerimizi beynimizde görürüz. Bizim çok uzak sandığımız gezegenler, çok büyük sandığımız dünya, aslında beynimizin içine sığdırılmış bir algılar bütünüdür. Bu konu ile paralel kitaplarımızdan alıntı yaptığımız birkaç örnek şöyledir:
Üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir nokta da uzaklık hissidir. Uzaklık, örneğin bu kitapla aranızdaki mesafe, sadece beyninizde meydana gelen bir boşluk hissidir. Bir insanın kendisinden çok uzakta sandığı maddeler de aslında beyninin içindedir. Örneğin insan göğe bakıp yıldızları seyreder ve bunların milyonlarca ışık yılı uzakta olduklarını sanır. Oysa yıldızlar onun içinde, beynindeki görüntü merkezindedirler. (Evrim Aldatmacası, II. Baskı, s. 204-205)
… hayatımız boyunca yaşadığımız, gördüğümüz, hissettiğimiz herşey beynimizde meydana gelmektedir. Örneğin, koltuğunda oturarak camdan dışarıyı seyreden bir insan, koltuğun sertliğini, döşemesinin kayganlığını beyninde hisseder. Mutfaktan gelen kahve kokusu gerçekte mutfakta, yani uzağında değil, beyninin içindedir. Camdan gördüğü deniz manzarası, kuşlar, ağaçlar ise yine beyninde oluşan görüntülerdir. Kendisine kahve ikram eden dostu ve kahvenin güzel tadı da yine beyninde oluşur. Kısacası, evinin salonunda oturduğunu ve camdan dışarıyı seyrettiğini zanneden bir insan gerçekte, beyninin içindeki ekrandan salonunu, camdan görünen manzarayı izlemektedir. İşte insan, beynindeki ekranda izlediği, anlamlı şekilde biraraya getirilen algılarının tamamına "yaşamım" der ve hiçbir zaman beyninin dışına çıkamaz. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 43)
Gözler O'nu idrak edemez; O ise bütün gözleri idrak eder. O, latif olandır, haberdar olandır. |
---|
|
Teknolojinin gelişmiş olduğu ülkelerde eğlenceye ve eğitime yönelik, üç boyutlu görüntü oluşturan ve hayali bir ortamda gerçek hayat yaşadıkları etkisi veren bilgisayar programları kullanılmaktadır. |
Bilgisayarlarla, simülatörlerle üç boyutlu ve gerçekçi görüntüler yapıp hiç olmayan bir ortamı insanlara yaşatmak günümüzde sıradan bir olay haline gelmiş durumdadır. Teknolojinin çok gelişmiş olduğu ülkelerde eğlenceye ve eğitime yönelik birçok araç yapılmaktadır. Bunların büyük bir kısmında insan beyninde üç boyutlu görüntü oluşturan bilgisayar programları kullanılmaktadır. Bu tekniğin kullanılmasındaki asıl amaç ise beş duyuyu etkileyerek oynayanlara hayali bir ortamda gerçek hayat yaşadıkları etkisi vermektir.
NASA'daki astronotlardan mimarlara, pilotlardan mühendislere kadar birçok meslekte eğitim, simülasyon denilen üç boyutlu görüntülerle yapılmaktadır. Örneğin bu simülasyonlarla yapılan uçuş eğitimindeki bir pilot gerçek hava koşullarıyla bilgisayarın ona yaşattığı hayali hava koşullarını ayırt edememektedir. Seyrettiğimiz yabancı bilim kurgu filmlerinin büyük bir kısmında da insan hayatının görüntülerden oluşması ve beyinde oluşturulan sanal dünyalarla olan benzerliği konu alınmaktadır. Bu filmde de eğlence amaçlı bu tekniğin geliştirilmiş şekli uygulanmaktadır. Sanal tatil yapmak isteyenler, istedikleri yerde, istedikleri kişilerle istedikleri kadar süreyle tatil yaptıkları hissini yaşama imkanına sahiptirler.
Simülasyonlarla yapılan uçuş eğitimindeki bir pilot gerçek hava koşullarıyla bilgisayarın ona yaşattığı hayali hava koşullarını ayırt edememektedir. Uçak simülasyonunun içindeki bu kişi, sanal bir ortamda olduğunu bilmesine rağmen kendisini yerden havalanıyor ya da uçağa yön veriyor gibi hissedebilir. |
Ancak filmin akışında Mars'a ait 15 günlük anıların ve yeni kimlik bilgilerinin yüklenmesi sırasında, beklenmedik bir durum olur ve daha yükleme yapılmadan Douglas Quaid Mars hakkında konuşmaya başlar. Artık kendisini gerçek hayatında da başka biri zannetmektedir. Filmin bu bölümünde başrol oyuncusu, gerçekte Douglas Quaid kimliğiyle bir tatil şirketinde bulunmasına rağmen, kendisini öldürülmek istenen bir ajan sanmaktadır.
Dr. Lull : Bu bir hafıza donmasıdır!
Douglas Quaid : Öldürecekler.
Mr. McClane : Ne diyor bu? Bilmiyorum!
Douglas Quaid : Benim ismim Quaid değil.
Dr. Lull : ... Bakın, sabahtan beri Mars'tan bahsetti. Gerçekten oradaydı!
Mr. McClane : ... Ego turundaki ajan rolünü yaşıyor!
Hafızasına yüklenen bilgiler doğrultusunda yaşadıklarını gerçek zanneden Douglas Quaid'in durumu son derece düşündürücüdür. Hiçbir gerçekliği olmayan sanal bir dünyayı gerçek zannederek yaşaması, günümüzde de maddenin aslı ile muhatap olduğunu düşünerek, bu maddi dünyaya hırsla bağlananların durumuna benzemektedir. Halbuki kimse zihnindeki kopya görüntülerden, kopya algılardan yola çıkarak dışarıda maddesel bir dünya olduğunu ve yaşadıklarının gerçek olduğunu ispatlayamaz. Bu konu ile ilgili kitaplarımızdan alıntı yapabileceğimiz izahlardan birkaçı şöyledir:
… şu anda başınızı kaldırıp içinde bulunduğunuz odaya baktığınızda gördüğünüz, sizin dışınızdaki oda değildir. Siz odanın, beyninizin içinde oluşan kopya görüntüsünü görürsünüz. Ve hiçbir zaman bu odanın aslını duyularınız aracılığı ile görmenize imkan yoktur. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 22)
… bu gerçek, bir felsefe veya herhangi bir fikir değildir. Aksine bugün modern bilimin kesin olarak ispatladığı ve inkarı kesinlikle mümkün olmayan teknik bir gerçektir. Bugün tıp, biyoloji, fizik, nöroloji, beyin ve ilgili tüm alanlarda uzman olan hangi bilim adamına "biz dünyayı nasıl ve nerede görüyoruz?" diye sorulsa, verdikleri tek cevap vardır: tüm dünyayı beynimizdeki görme merkezinde görürüz. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 8)
Bir insanın geçmişi, aslında o insanın hafızasında yer alan bilgilerden ibarettir. Eğer bu insanın hafızası silinse, geçmişi kalmayacaktır. Gelecek ise insanların düşüncelerinden ibarettir. İnsan, geleceği için plan yapar, geleceğini düşünür. Ancak insanın düşünceleri de ortadan kaldırılsa, bu kez gelecek diye bir kavram da kalmayacaktır. Hafızası ve düşünceleri alınan bir insan için sadece içinde yaşadığı "an", yani "şu an" kalacaktır.
Gerçeğe Çağrı (Total Recall) adlı bu filmde de filmin kahramanının hafızasında birtakım oynamalar yapıldığı, bunun sonucunda zamanı ve çevresindeki olayları farklı değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Filmde Douglas Quaid'in, daha evvel hafızasından silinmiş birtakım bilgilerin canlanması üzerine hayatında değişiklikler olur. Düşmanları tarafından takip edilmeye, hatta öldürülmeye çalışılır, ancak bu saldırıların gerçek mi yoksa bir zamanlar hafızasına yerleştirilmiş hayal dünyasına mı ait olduğu ayırt edilememektedir.
Filmin ilerleyen sahnelerinde Douglas Quaid kendisini takip eden birtakım insanlardan kaçarak evine gelir. Tüm olanları eşine anlattığında, eşi olanların gerçek olmadığına kendisini ikna etmeye çalışır.
Lori : ... Herşey sırayla. Neden casuslar seni öldürsünler?
Douglas Quaid : Bilmem ama Mars'la ilgili.
Lori : Sen oraya hiç gitmedin ki.
Douglas Quaid : Evet herşey tuhaf, ama ben Recall'a gittim.
Lori : O beyin kasaplarına mı? Ne yaptılar?
Douglas Quaid : Ben Mars için bir tur ayırttım ve sonra ... Recall'ı unut! Onlar beni öldürmek istediler!
Lori : Hiç kimse seni öldürmek istemedi.
Douglas Quaid : İstedi! Ama ben onları öldürdüm.
Lori : Bak Recall'daki adamlar senin beynini karıştırmışlar. Sen paranoid hayal görüyorsun.
Douglas Quaid : Bu da mı paranoid hayal? (elindeki kanları gösteriyor)
Eşinin de bir oyun içinde olmasından şüphelenen Douglas Quaid, ona gerçekleri anlatması için ısrar eder. Filmin aşağıdaki sahnelerinden de anlaşılacağı gibi, Douglas Quaid'in gerçek olarak kabul ettiğimiz hayatında da aslında hayali bir kimliği gerçek zannederek yaşadığı anlaşılır. Douglas, gerçekte bambaşka biridir, fakat hafızasına yüklenen bilgilerle kendini sekiz senedir evli bir inşaat işçisi zannetmektedir. Eşi, iş arkadaşı, kısacası tüm hayatı hafızasına yüklenmiş yapay bilgilerdir ve Douglas Quaid o güne kadar tüm bunları gerçek zannetmiştir.
Douglas Quaid : Hadi konuş!
Lori : Ben senin karın değilim.
Douglas Quaid : Ya öyle mi!
Lori : Seni 6 haftadır tanıyorum. Evliliğimiz bir hafıza aktarımıdır.
Douglas Quaid : Ah?
Lori : Düğünümüzü hatırlıyor musun? Gizli istihbarat aktardı.
Douglas Quaid : Bizim arkadaşlarımız, benim işim, 8 senelik beraberliğimiz yalan mı?
Lori : İşin gerçek. Gizli istihbarat buldu.
Douglas Quaid : Saçmalık!
Lori : Senin kişiliğini yeniden yazdılar. Seni gözaltında tutmak için beni eşin olarak görevlendirdiler. Kusura bakma, ama tüm hayatın bir rüya.
Douglas Quaid : Peki ben ben değilsem, o zaman Allah aşkına ben kimim?
Lori : Bilmiyorum. Ben burada sadece görevimi yapıyorum.
Filmde işlenen bu konu bizlere şunu düşündürmektedir: Biz hafızamızdaki bilgilerin gerçek olduğu ön yargısıyla hareket ederiz. Oysa hafızamıza verilen bilgiler olmadan hiçbir şeyi bilemeyiz. Bu konuyu açıklayıcı kitaplarımızdan birkaç örnek alıntı şöyledir:
Bir insanın geçmişi hafızasına verilen bilgilerden oluşur. Hafıza silindiğinde insanın geçmişi de silinir. Geleceği ise düşüncelerinden ibarettir. Bu düşünceler olmadığında ise insanın sadece yaşadığı "an" kalır. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 130)
Zaman, beyinde saklanan birtakım hayaller arasında kıyas yapılmasıyla var olmaktadır. Eğer bir insanın hafızası olmasa, beyni bu tür yorumlar yapmaz ve dolayısıyla zaman algısı da oluşmaz. Bir insanın "ben otuz yaşındayım demesinin nedeni, beyninde söz konusu otuz yıla ait bazı bilgilerin birikmiş olmasıdır. Eğer hafızası olmasa, ardında böyle bir zaman dilimi olduğunu düşünmeyecek, sadece yaşadığı tek bir "an" ile muhatap olacaktır. (Zamansızlık ve Kader Gerçeği, s. 53)
Bir insanın geçmişi, aslında o insanın hafızasında yer alan bilgilerden ibarettir. Eğer bu insanın hafızası silinse, geçmişi kalmayacaktır. Gelecek ise insanların düşüncelerinden ibarettir. Hafızası ve düşünceleri alınan bir insan için sadece içinde yaşadığı "an", |
Gece gördüğümüz rüyadaki görüntülerle, uyanınca görmeye devam ettiğimiz görüntüler arasında bilimsel olarak da, mantıksal olarak da bir fark yoktur. Rüyayı görürken birisi rüyamıza girse ve bize "korkma, bir rüya görüyorsun, bunların hiçbiri gerçek değil, şu anda yatağında yatıyorsun, beyninin içindeki şeyleri seyrediyorsun" diyecek olsa, yaşadığımız gerçekçi hislerden ötürü ona hiçbir şekilde inanmak istemeyiz.
Filmde de bunun benzeri bir örnek yaşanmaktadır. "Recall" adındaki sanal tatil şirketinde danışman olduğunu söyleyen bir adam, Mars'ta otel odasında bulunan Douglas Quaid'in ziyaretine gelir ve ona yaşadıklarının hiçbirinin gerçek olmadığını anlatır. Quaid'in hala Recall şirketinde olduğunu ve kendisinin de programın bir parçası olduğunu, gerçekte orada bulunmadığını söyler. Ancak Douglas Quaid yaşadıklarının gerçek olduğuna öylesine inanmıştır ki, bunların hayal olabileceğine ihtimal vermemektedir. Aralarında geçen konuşmalar şöyledir:
Douglas Quaid : Ne istiyorsunuz?
Görevli : Sizin için anlaşılması zor olacak. Maalesef size söylemem gereken bir şey var siz gerçekte burada bulunmuyorsunuz.
Douglas Quaid : Az daha inanacaktım.
Görevli : Ciddi diyorum. Siz burada değilsiniz ve ben de değilim.
Douglas Quaid : İnanılmaz birşey... (adamın omzunu sıkıyor imalı gülerek) Neredeyiz biz?
Görevli : Recall'da. İmplantasyon sandalyesine bağlısınız. Ve ben sizi gözetim altında tutuyorum.
Douglas Quaid : Şimdi rüya mı bu yani. Bu da bana sattığınız o harika tatil.
Görevli : Tam değil. Yaşadığımız herşey hatıra bantlarına dayanan bir hayal. Ama siz her an birşeyler daha icat ediyorsunuz.
Douglas Quaid : Peki benim hayalimde siz ne arıyorsunuz?
Görevli : Ben tehlikeli durumlar için aktarıldım... Sizi rüyanızdan çıkartmak zor. Ben konuşmakla denemek istiyorum.
Douglas Quaid : Cohageen bunun için size ne ödüyor?
Görevli : Bir düşünsenize: Rüyanız aktarım sırasında başladı. Mars'a seyahat, Hilton'daki suit. Bunların hepsi Recall–Ego turunun unsurları. Bilakis kendiniz ajan rolünü seçtiniz.
Douglas Quaid : Saçmalık. Herşey tesadüf.
Görevli : .... (Mars'ta arkadaşı olmasını istediği kişinin nasıl olacağını kendisi seçmişti. Teknik görevli bu seçimini kendisine hatırlatır.)
Douglas Quaid : O hakiki. Recall'a gitmeden önce onun rüyasını gördüm.
Görevli : Bay Quaid, neler söylüyorsunuz? Onun rüyasını gördüğünüz için mi gerçek?
Douglas Quaid : Evet.
Önceki sayfadaki satırlarda da görüldüğü gibi, Douglas Quaid gördüklerinin gerçek olduğunu şirket görevlisinin omzuna dokunarak ispat etmeyi düşünmektedir. Ancak diğer tüm algılarımızda olduğu gibi dokunma duyusu da beynimizde izlediğimiz hayatımızın bir parçasıdır. Douglas Quaid de karşısındaki kişinin omzuna dokunduğunu gördüğünde, elini adamın omzuna uzatması, sertliğini hissetmesi, kıyafetine dokunması bunların hepsi zihnindeki yorumlardan ibarettir. Bu durum bir kimsenin rüyasında karşısındaki kişinin omzuna dokunmasından farksızdır. Dolayısıyla dokunmak, maddenin aslıyla muhatap olduğumuzu hiçbir şekilde kanıtlamaz. Kaldı ki böyle bir ispat arayışı içinde olan bir kimsenin hayallerinden başka delili de yoktur. Bu konu hakkındaki izahlarımızdan bazıları şöyledir:
... rüyasında maddenin aslı ile muhatap olduğunu iddia eden bir kişi kendinden son derece emin olabilir. Kendisine "maddenin hayal olduğunu", "dış dünyanın aslıyla muhatap olmanın mümkün olmadığını" anlatan arkadaşının omzuna elini koyarak "Şimdi ben bir hayal miyim? Sen elimi omzunda hissetmiyor musun? O zaman nasıl hayal olabiliyorsun? Nereden çıkarıyorsun bu iddiaları? Gel seninle bir Boğaz turu yapalım, hem bu konuyu konuşuruz, bir de böyle bir konuya neden inanıyorsun bana anlatırsın" diyebilir. Derinleşen uykusunda gördüğü bu rüya o kadar nettir ki, keyifle arabanın kontağını açıp motora yavaş yavaş gaz verir ve sonra aniden pedala basıp arabayı adeta sıçratır. Yolda hızla giderken ağaçlar ve yol çizgileri süratten adeta blok bir görüntü oluşturur. Bir yandan da temiz Boğaz havasını alır.
Tam arkadaşına itiraz etmeye, o anda yaşadıklarının hayal olmadığını anlatmaya hazırlanırken saatinin ziliyle uyanır. Ancak ne ilginçtir ki, rüyasında gördüklerinin hayal olduğuna itiraz eden bu insan, uyanıkken de gördüklerinin zihninde oluşan kopya görüntüler olduğunu anlatan bir arkadaşı yanında olsa, ona da aynı şekilde itiraz edecektir. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 61)
Bazı insanlar ise, görüntünün beyinlerinde oluştuğunu kabul etmekte ancak, gördükleri görüntünün asıllarının dışarıda olduğunu iddia etmektedirler. Oysa, bu hiçbir zaman ispatlayamayacakları bir iddiadır. Çünkü bugüne kadar hiçbir insan, beyninin dışındaki algılarının dışına çıkamamıştır.
Her insan, beynindeki hücresinin içinde yaşamaktadır ve algılarının kendisine gösterdikleri dışında hiçbir şey yaşayamaz. Dolayısıyla algılarının dışındaki dünyada, neler olduğunu hiçbir zaman bilemez...
İnsan her zaman yine beyninde oluşan hayal ile muhatap olacaktır. Dolayısıyla insanlar, "maddesel karşılıklara" hiçbir zaman ulaşamayacaklardır.
… teknolojinin veya bilimin ilerlemesi de bu konuda herhangi bir değişikliğe sebep olamaz. Çünkü her bilimsel bulgu veya teknolojik buluş yine insanların beyinlerinde oluşacaktır, dolayısıyla bu yöntemle de dış dünyaya ulaşmak mümkün olamayacaktır. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 46)
Bilim adamları dış dünyanın varlığına gerek olmadan beyinde sanal bir dünya oluşturulabileceğini birçok kez kanıtladılar. Ve her geçen gün dünyayı bilgisayar ortamında elektrik sinyali olarak oluşturup, insanlara bu sinyallerle istenilen görüntüyü yaşattırmak daha da kolaylaşmaktadır. Örneğin yapılan üç boyutlu ve gerçeğinden farkı olmayan bilgisayar simülasyonları yoluyla aslının aynı özelliklere sahip görüntüler elde edilebilmektedir. Ayrıca bu görüntülerle muhatap olan insanlar, gerçeğinde olduğu gibi tepkiler vermektedirler.
Filmin bir sahnesinde hologram tekniği kullanılarak, gerçek ile kopya görüntüler arasındaki benzerlik vurgulanmaktadır. Filmde Douglas Quaid bileğine taktığı saat benzeri bir alet sayesinde kendi bedeninin hologram görüntülerini elde etmektedir. Bu sayede kendisini öldürmek isteyen düşmanları, kopya görüntüleri yakalamaya çalıştıkları için amaçlarında başarılı olamamaktadırlar.
Adam : Onun hologramı var.
Douglas Quaid : Beni gerçek Quaid mi zannediyorsunuz? Doğru bildiniz!
Rüya görmek, diğer tüm zihinsel işlemler gibi, beynin bir ürünüdür. Bir insan ister uyanık isterse uykuda olsun, beyin daimi olarak elektriksel dalgalar verir. Ancak uyku sırasında, beyinden kaslara sinyal gönderen sinir yolları bloke olur. Dolayısıyla rüyalar sırasında beden hareket etmez. Fakat temelde kişinin rüyadayken de, uyanıkken de durumu aynıdır. Örneğin rüyanızda da, şimdi olduğu gibi, aşağıya doğru baktığınızda eli-kolu olan, yürüyen, nefes alan, dokunma hisleri olan bir beden görürsünüz ve gayet inandırıcı bir şekilde gerçek bir hayat yaşadığınız hissine kapılabilirsiniz.
Halbuki rüyada gördüğünüz sanal beden, sadece sizin zihninizde yer alan, ama sanki zihninizin dışındaymış gibi hissettiğiniz algılardan ibarettir. Yani rüya, tıpkı uyanıkken olduğu gibi beynimizin ilgili merkezlerine gelen uyarıların yorumlanmasıyla oluşan bir algılar bütünüdür.
Kitap boyunca çeşitli örneklerine değindiğimiz gibi, rüyadaki olaylar bazen o kadar etkilidir ki, insanlar kimi zaman uyanınca yaşadıklarının gerçek olup olmadığını düşünürler. Aslında uyandıktan sonra yaşadığımız hayatla uyurken gördüğümüz rüyalar arasında teknik olarak hiçbir fark yoktur. Bir insan rüya sırasında, uyanıkken yaptığı şeylerin hepsini yapabilir; konuşur, yemek yer, nefes alır, koşar, güler, ağlar, yaralanır, araba kullanır. Çoğu zaman günlük hayatın bir kopyası olan rüya ortamında herşey zaten bildiği ve alışık olduğu şekliyle vardır. Bu yüzden rüyadaki olaylara sanki olanlar gerçekmiş gibi tepki verir. Bazen korku dolu bir rüyadan bağırarak uyanır, bazen de gördüğü güzel bir rüyadan hiç uyanmak istemez.
Aşağıdaki konuşmalarda filmin kahramanı da tüm yaşadıklarının bir rüya olması ihtimalini düşünmektedir.
Melina : İnanamıyorum. Bir rüya gibi. Ne oldu?
Douglas Quaid : Aklıma korkunç birşey geldi: Ya bu gerçekten bir rüyaysa?
İnsan dış dünya olmadan da tüm algıları bütün canlılığı ile yaşayabilir ve buna verilebilecek en açık örnek... rüyalardır.
Bir insan rüyası sırasında gözleri kapalı olarak yatağında yatar. Ancak buna rağmen, gerçek hayatında karşılaştığı olayların, yaşadığı hislerin, uyarıların tamamını rüyalarında, gerçeklerinden ayırt edilemeyecek kadar gerçekçi olarak algılar. Bu gerçeğe, bu kitabı okuyan insanların tamamı bizzat kendi uykularında sık sık şahit olurlar. Örneğin, gece yatağında sessiz ve sakin bir ortamda, çevresinde ikinci bir kişi dahi yokken yatan bir insan, rüyasında kendisini çok kalabalık bir mekanda, bir tehlike içinde görebilir. Can havliyle bu tehlikeden kaçtığını, bir duvarın arkasına sığındığını gerçekmiş gibi yaşayabilir. Hatta rüyasında gördükleri o kadar gerçekçidir ki, korku ve panik duygusunu gerçekten tehlikeli bir ortam varmış gibi aynısı ile hisseder. Her gürültüde yüreği ağzına gelir, korkudan titrer, kalbi hızla atar, terler, insan bedeni tehlike anlarında neler hissederse, fiziksel olarak ne tepkiler verirse hepsini aynen yaşar. Oysa, zihninin dışında, gördüklerinin hiçbirinin bir karşılığı yoktur. (Hayalin Diğer Adı: Madde, s. 59)
Hayatınızı, rüyalarınız gibi bambaşka bir yerde izliyor olabilirsiniz.
Rüyasında kahve içen bir insan, kahvenin şekerini, kıvamını, içindeki sütün tadını, gerçekten kahve içiyormuş gibi hisseder. Ancak ortada ne kahve, ne de içecek birşey vardır. Ne var ki, rüyasında kahve içen bir insana biri gelip, "şu anda rüyadasın ve bu kahve aslında bir görüntü" dese, hemen itiraz eder. "Görüntü olur mu? Bak sıcaklığını hissediyorum. Birden içince dilim yanıyor. Hatta kahveyi içince susuzluğum geçti. Görüntü olsa susamamı geçirir miydi?" der. İçtiğini sandığı kahvenin aslında beyninde oluşan bir görüntü olduğunu, içerken hissettiği sıcaklık, susuzluk gibi hislerin de yine beyninde oluşan algılar olduğunu ancak uykusundan uyandıktan sonra anlar.
Rüyalarımızda yaşadıklarımızla, gerçek hayatta yaşadıklarımız aynı mantıkla oluşur. Rüyalarımız nasıl zihnimizde yaşanıyor ise, gerçek hayatımız da zihnimizde yaşanır. Rüyalarımıza "hayal" dememizin tek nedeni, sabah uyandığımızda bedenimizi yatağımızda bulmamız ve "demek ki ben yatıyordum ve bunları rüyamda gördüm" sonucuna varmamızdır. (Hayalin Diğer Adı: Madde, 63)
Ünlü Amerikalı pop sanatçısı Britney Spears, 2001 yılında Las Vegas'da düzenlediği konser gösterisi için oldukça ilginç ve insanları düşünmeye sevk eden bir tanıtım hazırlamıştı. Özellikle tanıtımın açılış kısmı olmak üzere, konser boyunca herşeyin zihinde olup bittiği vurgulanmaktaydı. Tüm yaşananların, hatta o anda izleyicilerin konserde izlediği tüm gösterilerin de aslında kişilerin zihninde olduğu sık sık hatırlatılmaktaydı.
Sanatçı bu tanıtımıyla insanlara, gerçek olarak yaşadıkları hayatlarının da aslında bir rüya olabileceğini düşündürmektedir. Çarpıcı görüntülerle çok detaylı olarak yer verilen bu konuya örnek olarak, kendisinin kalabalık bir seyirci topluluğu karşısında konser verdiği rüyasından örnek vermektedir. Sonra da bunların rüyanın içinde bir rüya olabileceğini hatırlatmaktadır.
Herşey zihninizdeydi...
Gördüğüm veya görmekte olduğum herşey yoksa rüyanın içindeki bir rüya mı?
Hiç çok gerçek olduğunu hissettiğiniz bir rüya gördünüz mü?
Gerçek hayatla hayal dünyası arasındaki farkı güçlükle söyleyebildiğiniz....
Şu anda hangi dünyanın içindesiniz?
Dün gece bu anın hayalini kuruyordum.
Ve hepinizle beraber buradaydım.
Ve şimdi rüyalarım gerçek oldu.
Herşey zihninizdeydi.
Yukarıda konser gösterileri arasında yer alan bu ifadeler, bizlere içinde yaşadığımız dünyanın gerçekliğini sorgulamayı hatırlatmaktadır. Rüyamızda gördüğümüz yerlerin ve olayların, bir başka yerde veya boyutta maddesel karşılıkları olduğunu düşünmeyiz. Çünkü tüm gerçekliğine rağmen, rüyamızdaki hareketli yaşantımızın biz yatağımızda sabit bir şekilde uyurken olduğunu biliriz. Aynı şekilde şu anda gördüğünüz ve adına "gerçek hayat" dediğimiz dünyanın aslıyla muhatap olduğumuzu da iddia edemeyiz. Rüyadan farksız olarak "gördüğünüz algıların kaynağının, dış dünyadaki cisimler ve bunları algılayan bedenimiz" olması şart değildir. Çünkü dışarıda her ne kadar maddi bir dünya olsa da, biz yine kopya görüntülerden oluşan hayali bir dünyayı seyrederiz.
Rüyanızda kendinizi tamamen hayali dünyalar içinde görürsünüz. Etrafınızda gördüğünüz cisimlerin ve insanların hiçbir gerçekliği yoktur. Üzerinde yürüdüğünüz toprak, yukarıdaki gökyüzü, gördüğünüz evler, ağaçlar, arabalar ve diğer herşey tamamen hayaldir; maddi bir karşılıkları yoktur. Ve hepsinin yeri, sizin beyninizin içidir. Beyninizde, daha doğrusu zihninizde vardırlar ve bundan başka bir yerde de değildirler. (Kuledeki Küçük Adam, s. 28)