İnkarda direten Firavun ve kavmini Allah peş peşe çeşitli belalarla imtihan etti. Öncelikle Mısır'da büyük bir kuraklık dönemi başladı. Mısır için su son derece önemliydi. Kuraklık onların hayatlarını da tehdit ediyordu. Dolayısıyla elde edilen tüm tarım ürünlerinde büyük bir azalma ve kıtlık başgösterdi:
Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. (Araf Suresi, 130)
Bu ayetten anlaşıldığına göre bu kıtlık dönemi yıllarca sürdü. Yani Hz. Musa (as) karşısına çıkan kişilerle yaptığı mücadeleden sonra daha yıllarca Mısır'da kalıp burada Allah'ın dinini anlattı. Bu dönem içinde Allah Hz. Musa (as)'dan kavmine rahat ibadet edebilmeleri için evler yapmasını istedi. Bu şekilde inananlar hep birlikte olacaklardı
Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele." (Yunus Suresi, 87)
Hz. Musa (as) ve ona iman edenler burada ibadetlerini yerine getiriyorlar, Allah'ı anıyorlardı. Mısır kavmi ise hala cehalet ve akılsızlık içinde kendi kendilerini kışkırtmaya devam ediyorlardı:
Onlara bir iyilik geldiği zaman "Bu bizim için" dediler; onlara bir kötülük isabet ettiğinde (bunu da) Musa ve beraberindekilerin bir uğursuzluğu olarak yorumlarlardı. Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler. (Araf Suresi, 131)
Felaketler tüm memleketi sarmıştı. Buna rağmen Firavun ve yakın çevresi kendi sapkın çok tanrılı sistemlerine, putperest inanışlarına yani "atalarının dini"ne öylesine koyu bir taassupla bağlanmışlardı ki hiçbir şekilde bundan dönmeyi göze almıyorlardı. Hz. Musa (as)'a Allah'ın lütfetmiş olduğu iki mucize yani elinin bembeyaz çıkması ve asasının yılana dönüşmesi bile onları batıl inançlarından döndürmemişti. Büyük bir akılsızlıkla başka mucize görseler bile onu kabul etmeyeceklerini ve ona inanmayacaklarını söylüyorlardı:
Onlar: "Bizi büyülemek için mucize (ayet) olarak her ne getirirsen getir, yine de biz sana inanacak değiliz" dediler. (Araf Suresi, 132)
Bu çirkin tutumlarının karşılığında Allah, onlara dünyada da bir azap tattırmak için ayette bildirildiği gibi "ayrı ayrı mucizeler" (Araf Suresi, 133) olarak felaketler yolladı. Bunlardan ilki, yukarıda da söz ettiğimiz gibi kuraklık ve dolayısıyla elde edilen ürünlerin azalmasıydı.
Mısırlılar tarım sistemlerini Nil nehrine dayandırmışlardı ve bu sayede doğal şartların değişimi onları etkilemiyordu. Mısır topraklarına yağmur yağmasa da Nil nehri Afrika'nın içlerinden gelerek en sıcak mevsimlerde bile bol su getiriyordu. Ancak Firavun ve yakın çevresinin Allah'a karşı büyüklenmesi ve Allah'ın peygamberini tanımaması sebebiyle kendilerine beklenmedik bir felaket olarak kuraklık geldi. Bu kuraklık, kendi kavmine, "Ey kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?" (Zuhruf Suresi, 51) diye seslendiği Kuran'da bildirilen Firavun'u da en açık biçimde yalanlıyordu.
Fakat ayette de belirtildiği gibi inkarcı kavim, "öğüt alıp düşünmeleri" gerekirken çok büyük bir cehalet ve çok büyük bir akılsızlıkla, bu olanları Hz. Musa (as)'ın ve İsrailoğulları'nın getirdiği bir uğursuzluk olarak kabul ettiler. Batıl inançları ve atalarının sapkın dini sebebiyle böyle akılsız bir düşünceye saplanmışlardı. Bu sapkın mantıklarını ve çirkin tutumlarını değiştirmedikleri için Allah Katından çeşitli bela ve azaplarla karşılaştılar. Ancak başlarına gelecekler bununla sınırlı değildi. Allah, üzerlerine bir seri felaket gönderdi. Bu felaketler Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Onlar ise bu azaba rağmen inkara devam ettiler. Hatta bu azabın, inkarları dolayısıyla Allah'tan gelen bir bela olduğunu anladıklarında dahi inkarı sürdürdüler. Firavun ve yakın çevresi sapkın bir mantıkla Hz. Musa (as)'ı ve dolayısıyla Allah'ı aldatmayı (Allah'ı tenzih ederiz) denediler. Korkunç azaplar üstüste üzerlerine gelince Hz. Musa (as)'ı çağırarak, kendilerini bundan kurtarmasını istemişlerdi:
Başlarına iğrenç bir azap çökünce, dediler ki: "Ey Musa, Rabbine sana verdiği ahid adına bizim için dua et. Eğer bu iğrenç azabı üzerimizden çekip giderirsen, andolsun sana iman edeceğiz ve İsrailoğulları'nı seninle göndereceğiz." Ne zaman ki, onların erişebilecekleri bir süreye kadar, o iğrenç azabı çekip giderdik, onlar yine andlarını bozdular. (Araf Suresi, 134-135)
Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular...
(Araf Suresi, 133)
Dikkat edilirse ayette inkarcı kavmin kullandığı bildirilen sözler, şeytanın inkarına benzemektedir. Şeytan Allah'ın varlığını bilmesine rağmen O'na itaati reddetme akılsızlığını göstermiş, çirkin bir tutum sergilemiştir. Firavun kavmi de, belaları Allah'ın verdiğini anlamalarına rağmen, Allah'a ve elçisine itaati reddetmiştir. Allah'ın varlığını anlayıp idrak etmişler, fakat kibirleri, inatçılıkları ve atalarının sapkın dinine körü körüne bağlılıkları nedeniyle inkarı sürdürmüşlerdir.
Hz. Musa (as) ise uzun bir zaman kavmini uyarmış, onlara dini anlatmıştır. Allah'ın delili olan pek çok mucizeyi göstermiştir. Allah bu inkarcı kavmi belki doğru yola dönerler diye musibetlere uğratmıştır; fakat hiçbiri putperest dinlerini bırakıp kendilerini yaratmış olan gerçek Rabbimiz olan Allah'a dönmemişlerdir. Allah, Kuran'da Hz. Musa (as)'ın Firavun'a herşeyi anlattığını, onun ise tüm gücü ile peygambere karşı geldiğini şöyle haber verir:
Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun'a göndermiştik; Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi... (Zariyat Suresi, 38-39)
Bu katı inkar karşısında Hz. Musa (as), Rabbimiz’e bu inkarcı kavme azap vermesi için dua etmiştir:
Musa dedi ki: "Rabbimiz, şüphesiz Sen, Firavun'a ve önde gelen çevresine dünya hayatında bir çekicilik (güç, ihtişam) ve mallar verdin. Rabbimiz, Senin yolundan saptırmaları için (mi?) Rabbimiz, mallarını yerin dibine geçir ve onların kalblerinin üzerini şiddetle bağla; onlar acı azabı görecekleri zamana kadar iman etmeyecekler." (Allah) Dedi ki: "İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın." (Yunus Suresi, 88-89)
Allah Hz. Musa (as)'ın bu duasına icabet etmiştir. Kendilerine yapılan tüm uyarılara karşı hak dine yönelmeyen Firavun ve yakın çevresi "acı azapla" karşılaşıp mallarıyla birlikte yerin dibine geçmişlerdir.