Hicri 13. yüzyılın müceddidi olarak kabul edilen büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı'nda Hz. İsa (a.s.)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişiyle ilgili önemli açıklamalar yapmıştır. Ayetler ve hadisler ışığında, Hz. İsa (a.s.)'ın ahir zamanda yeniden dünyaya geleceğini, Hıristiyanları batıl inanış ve uygulamalarından arındırarak hak din ahlakına davet edeceğini, bu dönemde Hz. İsa (a.s.)'a uyan samimi İseviler ile Müslümanların ittifak edeceklerini, Hz. İsa (a.s.)'ın Hz. Mehdi (a.s.) ile birlikte İslam ahlakının yeryüzüne hakim olmasına vesile olacağını anlatmıştır.
Ancak Bediüzzaman'ın bu açıklamaları kimi zaman yanlış anlaşılıp yanlış yorumlanmaktadır. Özellikle Bediüzzaman'ın Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın "şahs-ı manevileri"nden bahsettiği sözlerinden, Hz. İsa (a.s.)'ın mübarek zatının gelmeyeceği gibi yanlış bir anlam çıkarılmaktadır. Oysa Bediüzzaman'ın sözleri böyle bir anlam taşımamaktadır. Risale-i Nur'un pek çok farklı yerinde açıkça ifade edildiği gibi, Bediüzzaman Hz. İsa'nın zatının ahir zamanda ikinci kez yeryüzüne geleceğini söylemiştir.
Nitekim Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın manevi birer şahıs, ruh ya da mana gibi görünmez birer güç olarak tanımlanması, Kuran ayetlerinde bildirilen Allah'ın adetullahı (Allah'ın kanunu) ile tamamen çelişmektedir. Tarih boyunca hiçbir elçi veya peygamber, bir şahs-ı manevi olarak gelmemiştir.
Kuran'da çeşitli toplumlara gönderilen elçiler, nebiler ve resullerin hayatları, mücadeleleri ve tebliğleri hakkında pek çok bilgi verilmiştir. Yaşamlarının sonuna kadar gönderildikleri kavimleri hak dine davet etmiş, onları Allah'ın azabına karşı uyarıp korkutmuş ve iman edenleri cennetle müjdelemişlerdir. Yaşadıkları toplumlardaki inkarcıların baskılarına, kurdukları tuzaklara ve hak dine yönelik mücadelelerine sabır ve tevekkülle karşı koymuş, onları Allah'ın razı olacağı ahlakı yaşamaya çağırmışlardır. Tüm bu bilgiler bize, tarih boyunca hiçbir elçi, nebi veya resulün manevi bir şahıs olarak gönderilmediğini, tüm elçilerin birer fert olarak geldiklerini göstermektedir.
Yüzyıllardır süregelen bu adetullah (Allah'ın kanunu), tüm İslam tarihinde olduğu gibi ahir zamanda gelecek olan Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) için de söz konusudur. Ancak elbette ki tüm peygamber ve elçilerin olduğu gibi Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın da kendilerinden ayrı olarak şahs-ı manevileri de olacaktır. Kuran'da, gönderilmiş olan tüm peygamber ve elçilerin çevresinde, onlara inanan ve onların gösterdikleri hak yolu izleyen birer topluluk olduğu haber verilmiştir. Elçilere iman eden bu kimseler ve onların elçileriyle birlikte yapmış oldukları faaliyetlerin tümü, bu elçilerin şahs-ı manevilerini oluşturur.
Kuran'da peygamberlerin hayatlarını anlatan kıssalarda bu durum açıkça görülmektedir. Örneğin Peygamberimiz (sav)'in ashabı, onun şahs-ı manevisini oluşturmuştur. Fakat bu, Peygamber Efendimiz (sav)'in varlığı şartı ile oluşmuştur. Bu durum ahir zamanda da değişmeyecek, Bediüzzaman'ın da dile getirdiği gibi, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) beraberlerindeki mümin topluluklarının başında bizzat birer hidayet önderi olarak bulunacaklardır.
Dolayısıyla Bediüzzaman Said Nursi de "şahs-ı manevi" terimini kullanırken Kuran'da haber verilen adetullahda olduğu şekilde kullanmıştır. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi de kendi talebeleri ve eserleri için şahs-ı manevi tabirini kullanırken, bu şahs-ı manevinin başında yine kendisi bulunmaktadır.
Risale-i Nur'un şahs-ı manevisine, eserler ile onu takip eden talebeler de dahildir, ama nur hareketinin önderi Bediüzzaman da bu ifadeden ayrı tutulamaz.
Risale-i Nur'da Hz. İsa (a.s.)'ın ikinci kez gelişiyle ilgili yorumlar incelendiğinde bu gerçek çok daha iyi anlaşılacaktır:
1. Bir vechi (sebebi) şudur ki: SİHİR VE MANYETİZMA VE İSPİRTİZMA GİBİ İSTİDRACI HARİKALARIYLA (hipnoz ve ruhlarla bağlantı tarzındaki sahte mucizeleriyle) KENDİNİ MUHAFAZA EDEN VE HERKESİ TESHİR EDEN (büyüleyen, aldatan) O DEHŞETLİ DECCALİ yok edebilecek, mesleğini değiştirecek; ANCAK HARİKA VE MU'CİZATLI VE UMUMUN MAKBULÜ (mucizeleri olan ve herkesin kabul ettiği) BİR ZAT OLABİLİR Kİ O ZAT en ziyade alakadar ve ekser insanların (insanların çoğunluğunun) Peygamberi olan HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM'DIR.(Şualar, s. 493)
Bediüzzaman, ahir zamanda ortaya çıkacak olan deccalin birtakım olağanüstü güçlerle insanları aldatmaya çalışacağını ancak onun bu fitnesinin, Hz. İsa (a.s.)'ın ikinci kez yeryüzüne gelmesiyle tamamen ortadan kalkacağını anlatmaktadır:
Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda deccalin birtakım olağanüstü güçlere sahip olacağına dikkat çekmektedir.
Deccalin sahte mucizeler göstereceğini bildiren hadislerden bazıları şu şekildedir:
Fitnesinden birisi de şudur: O, bir bedeviye: "Söyle bakayım! Eğer ben SENİN İÇİN ANANI VE BABANI DİRİLTİRSEM benim senin Rabbin olduğuma şehadet eder misin?" diyecek. Bedevi de: "Evet," diyecek. Bunun üzerine İKİ ŞEYTAN ONUN BABASI VE ANASI SURETLERİNDE ONA GÖRÜNECEKLER...(Sünen-i İbni Mace, 4077)
Onun bir fitnesi de şudur: O, tek bir kişiye musallat kılınarak O KİŞİYİ ÖLDÜRÜP TESTEREYLE BİÇECEK. Hatta o kişinin cesedi iki parçaya bölünmüş olarak (ayrı ayrı yerlere) atılacaktır. Sonra deccal (orada bulunanlara): "Şu (öldürdüğüm) kuluma bakınız. ŞİMDİ BEN ONU DİRİLTECEĞİM.." diyecektir.(Sünen-i İbni Mace, 4077)
Hadislerde, deccalin yalancı mucizelerini, fitnelerini insanlara kabul ettirebilmek için kullanacağı bildirilmektedir. (Doğrusunu Allah bilir.) Zayıf akıllı insanlar bunları adeta birer "mucize" zannedebilirler. Oysa mucize Allah'ın veli kullarına lütfettiği bir nimettir. Deccalin gösterdiği olağanüstü olaylar ise birer istidrac, yani Allah'ın insanları denemek için yarattığı ve inkarcılarda görülen yalancı mucizelerdir.
Bediüzzaman, deccalin bu aldatıcı yöntemleri kullanarak insanların çoğunu etkisi altına alacağını belirtmektedir. Özellikle de bütün Hıristiyan dünyasının Hz. İsa (a.s.)'ı ve Yahudilerin de Mesihi bekledikleri bir dönemde, deccalin gösterdiği bu yalancı mucizeler ve hileler, pek çok kişinin deccale aldanmasına neden olabilecektir. Bediüzzaman buradaki sözüyle, deccalin bu özelliğini vurgulayarak, aynı zamanda onun bir şahs-ı manevi olmadığını da ifade etmektedir. Bediüzzaman, deccalin insanları kandırabilecek özellikte, hipnoz ve büyü gibi aldatıcı yöntemler kullanabilme yeteneğine sahip olduğundan bahsederek bu durumu açıklığa kavuşturmuştur.
Kuşkusuz Bediüzzaman'ın deccal konusundaki bu anlatımları doğrultusunda deccalin bir şahıs olduğunu kabul edip, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) konusunda verdiği onlarca delil ve detaya rağmen onların birer şahs-ı manevi olabilecekleri ihtimalini öne sürmek çok yanlış bir yaklaşım olur.
Yüksek ilim sahibi bir şahıs olan Bediüzzaman kuşkusuz ki tüm sözlerini, Müslümanları en doğru bilgilendirecek şekilde açıklamış, bu konuda da hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir üslupla "Deccal gibi Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın da BİRER ŞAHIS olduklarını" ifade etmiştir.
Bediüzzaman, mesih deccalin fitnesini ortadan kaldırabilecek kişinin, Allah'ın rahmetiyle, mucizeleri olan ve insanların çoğunun kendisine tabi olduğu mübarek "BİR ZAT" olacağını söylemektedir. Sözünün devamında da bu kutlu kişinin Hz. İsa (a.s.) olduğunu bildirmektedir. Bu son derece açık ve farklı başka hiçbir düşünceye yer vermeyecek netlikte bir sözdür.
Bediüzzaman açıkça "Hz. İsa (a.s.)'ın BİR ŞAHIS olduğunu" ifade etmekte, bu kesin ifadesiyle onun bir şahs-ı manevi olabileceği yönündeki tüm düşünceleri kökten reddetmektedir.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman burada kullandığı "HARİKA VE MUCİZATLI VE UMUMUN MAKBULU BİR ZAT" sözleriyle, Hz. İsa (a.s.)'ın yine bir şahıs olduğunu ortaya koyan önemli bazı özelliklerini vurgulamaktadır. Bediüzzaman "Hz. İsa (a.s.)'ın harikalar ve mucizeler gösterebilen BİR ZAT olduğunu" belirtmiştir. Ayrıca "Hz. İsa (a.s.)'ın insanların büyük bir kısmı tarafından kabul gören BİR ZAT olduğunu" hatırlatmaktadır.
Üstün bir ilme sahip olan Bediüzzaman bir şahs-ı manevinin mucize göstermesinin mümkün olmayacağını çok iyi bilmektedir. Aynı şekilde bir şahs-ı manevinin "umumun makbulü bir zat" olamayacağını da bilmekte, Hz. İsa (a.s.)'ı tanıtan tüm bu özellikleri çok bilinçli bir şekilde kullanarak onun "BİR ŞAHIS" olarak yeryüzüne ikinci defa geleceğini tüm Müslümanlara müjdelemektedir.
Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verdiği gibi deccalin fitnesini Hz. İsa (a.s.)'ın ortadan kaldıracağını bildirmektedir:
Allah'ın düşmanı olan MESİH-İ DECCAL, İSA ALEYHİSSELAM'I GÖRÜNCE, TUZUN SUDA ERİDİĞİ GİBİ ERİR. Hz. İsa onu terk edip bıraksa bile helak oluncaya kadar eriyip gidecektir. Lakin ALLAH ONU BİZZAT İSA ALEYHİSSELAM'IN ELİYLE YOK EDECEKTİR. (Müslim, Kitabü'l Fiten: 34)
... DECCAL ORTALIĞA FİTNE SAÇARKEN CENAB-I HAK, MESİH MERYEM OĞLU İSA'YI GÖNDERİR... Nefesini idrak eden her kafir mutlaka yok olur. Hz. İsa, deccal ile Lüdd kapısında (Beytül Makdis'e yakın bir belde) karşılaşır ve ONU YOK EDER.(Sahih-i Müslim; Büyük Fitne Mesih-i Deccal, Saim Güngör, s. 104)
... Müteakiben HZ. İSA, DECCALİ ARAR ve nihayet Beytü'l Makdis'e yakın bir yer olan Bab-ü Lüdd (Lüdd Kapısı) denilen mevkide yetişerek, ONU YOK EDER. (Sahih-i Müslim, c.4/2251-2255; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 491)
Bediüzzaman kullandığı "O ZAT" ifadesiyle, Hz. İsa (a.s.)'ın "BİR ŞAHIS" olduğunu açıkça belirtmiştir. Bediüzzaman burada "İki veya üç zat" dememiştir. Aksine Hz. İsa (a.s.)'dan bahsederken kullandığı tüm sözler hep "TEKİL" ifadelerdir; ve tümünde de "TEK BİR ŞAHISTAN" bahsetmektedir. Bediüzzaman bu açıklamalarıyla bir kez daha Hz. İsa (a.s.)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını, "MÜBAREK BİR İNSAN" olduğunu çok açık ifadelerle ortaya koymuştur.
2. Hatta HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM'IN NÜZULÜ (yeryüzüne inişi) dahi ve KENDİSİ İSA ALEYHİSSELAM OLDUĞU, NUR-U İMANIN DİKKATİYLE (imanın ışığıyla) BİLİNİR; HERKES BİLEMEZ. Hatta DECCAL VE SÜFYAN GİBİ EŞHAS-I MÜDHİŞE (ürkütücü şahıslar) KENDİLERİ DAHİ KENDİLERİNİ BİLMİYORLAR...(Şualar, s. 487)
Bediüzzaman, Hz. İsa (a.s.)'ın ahir zamanda yeryüzüne ikinci kez geleceğini bildirmekte, ancak bu mübarek zat geldiğinde herkesin kendisini tanımayacağına dikkat çekmektedir:
Bediüzzaman "HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM'IN NÜZULÜ" sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ın, Allah'ın bir mucizesi olarak ahir zamanda insani bedeniyle yeryüzüne ineceğini anlatmaktadır. Bediüzzaman verdiği bu bilgilerle Hz. İsa (a.s.)'ın ahir zamanda Hıristiyan toplumunun başında bir mana ya da manevi bir lider olarak değil, bizzat hidayet önderi "BİR ŞAHIS" olarak bulunacağını kesin ifadelerle açıklamaktadır.
Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ın yeryüzüne ilk indiği zaman, kendisinin de Hz. İsa (a.s.) olduğunu önceleri bilmeyeceğini, ancak daha sonra farkına varacağını bildirmiştir. "Böyle bir şuur ve bilincin bir şahs-ı manevi için söz konusu olamayacağı" çok açıktır. "BİLME" ve "ANLAMA" kavramları ancak "BİR İNSAN" için geçerli olabilir. Ancak "bir insan kendisinin kim olduğunu anlayabilir", içerisinde bulunduğu durumu fark edebilir.
Bediüzzaman da bu durumu çok iyi bilen bir kimse olarak bu sözleri kullanmış ve Hz. İsa (a.s.)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını açıkça ifade etmiştir. Bediüzzaman'ın bu gerçeği vurguladığı ifadelerinden biri de "KENDİSİ" kelimesidir. Bu kelime de yine "ŞAHIS" ifade eden bir kavramdır ve Bediüzzaman bu yolla "Hz. İsa (a.s.)'ın maddi varlığı olan mübarek bir ŞAHIS olarak geleceğini" tekrar dile getirmektedir.
Bediüzzaman, çevresindeki insanların, Hz. İsa (a.s.)'ın ahir zamanda beklenen peygamber olduğunu ancak "İMANLARIYLA FARK EDEBİLECEKLERİNİ" söylemiştir. Bu da yine Bediüzzaman'ın Hz. İsa (a.s.)'dan bir şahs-ı manevi olarak söz etmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bediüzzaman burada açıkça insanların bir şahs-ı maneviyi değil, "BEKLEDİKLERİ BİR ŞAHSI" tanımalarından bahsetmektedir. Bediüzzaman ayrıca "HERKES BİLEMEZ" diyerek Hz. İsa (a.s.)'ı herkesin tanıyamayacağını bir kez daha belirtmiştir.
Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi Hz. İsa (a.s.) ikinci kez yeryüzüne geldiğinde de samimi olarak iman edenler imanlarının vesilesiyle, Allah'ın izniyle bu mübarek zatı hemen tanıyacak, onun yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.
Bediüzzaman, bu sözleriyle mesih deccal ve süfyan deccal gibi, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'a karşı inkara dayalı bir mücadele verecek olan ahir zaman şahıslarının da herkes tarafından teşhis edilemeyeceğine dikkat çekmektedir. Bediüzzaman burada kullandığı "EŞHAS-I MÜDHİŞE" sözlerinde geçen "EŞHAS-I" kelimesiyle, süfyan ve deccalin "BİRER ŞAHIS" olduğunu belirtmektedir.
Bediüzzaman eserlerinde şahıs anlamına gelen benzer kelimeleri Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) için de kullanmaktadır. Süfyan ve deccalin şahıs olarak ortaya çıkacağını kabul edip, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın ise sadece şahs-ı manevilerinin olacağını düşünmek son derece çelişkilidir. Bediüzzaman'ın da bildirdiği gibi, süfyan deccal ve mesih deccal nasıl birer şahıs olarak ortaya çıkıyorlarsa, bunların fitnelerini ortadan kaldıracak olan Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) da Allah'ın izniyle ahir zamanda mübarek zatlarıyla ortaya çıkacaklardır.
3. Hattâ, "HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM GELİR, HZ. MEHDİ'YE NAMAZDA İKTİDA EDER (uyar), TABİ OLUR." diye rivayeti BU İTTİFAKA (birleşmeye) VE HAKİKAT-I KUR'ANİYE'NİN METBUİYETİNE VE HAKİMİYETİNE (Kuran hakikatlerine uyulmasına ve tabi olunmasına) işaret eder.(Şualar, s. 493)
Peygamber Efendimiz (sav) bir hadis-i şerifinde Hz. İsa (a.s.)'ın, Hz. Mehdi (a.s.)'ın arkasında namaz kılacağını bildirir:
İmamları salih bir insan olan Mehdi olduğu halde, Beytü'l Makdis'e sığınırlar. Orada imamları kendilerine sabah namazını kıldırmak için öne geçtiği bir sırada, bir de bakarlar ki, Meryem oğlu İsa sabah vaktinde inmiştir. Mehdi, Hz. İsa'yı öne geçirmek için arkaya çekilir. Hz. İsa onun omuzlarına elini koyar ve ona der ki, "Geç öne namazı kıldır. Zira kamet (farz namazı kılmak için okunan ezan; namaza başlama işareti) senin için getirilmiştir."...(Ebu Rafi'den rivayet edilmiştir; İmam Şarani, Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, Bedir Yayınevi, s. 495-496)
Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in bu hadisine dikkat çekmekte, bu olayın Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın çıkışlarının önemli alametlerinden biri olduğunu hatırlatmaktadır.
Bediüzzaman sözlerinde ayrıca Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.) döneminde Allah'ın izniyle, İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağını ifade etmektedir. Bu hakimiyete, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın ittifakıyla yürütülecek büyük fikri mücadelenin vesile olacağını belirtmektedir.
Bediüzzaman bu sözünde Peygamberimiz (sav)'in sahih hadisleri doğrultusunda "HZ. İSA (A.S.)'IN, HZ. MEHDİ (A.S.) İLE BİRLİKTE NAMAZ KILACAĞINI" belirtmiştir. Namaz, Rabbimiz'in insanlar için farz kıldığı bir ibadettir. Şahs-ı manevilerin birlikte namaz kılması, namazda imamlık yapmaları mümkün değildir. Bediüzzaman da bu gerçeğin kuşkusuz ki çok iyi bilincindedir ve bu sözleriyle, Hz. İsa (a.s.)'ın ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın "BİRER ŞAHIS" olarak ortaya çıkacaklarını haber vermektedir. Hz. İsa (a.s.), yeryüzüne önceki gelişinde namaz ibadetini yerine getirdiği gibi ikinci kez gelişinde de Allah'ın izniyle bu ibadetine devam edecektir. Bir ayette şöyle buyrulur:
(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı. Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve HAYAT SÜRDÜĞÜM MÜDDETÇE, BANA NAMAZI VE ZEKATI VASİYET (EMR) ETTİ." (Meryem Suresi, 30-31)
Ahir zamanda Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın mübarek şahısları ortaya çıkacak, Hz. İsa (a.s.), Hz. Mehdi (a.s.)'ın imamlığında namaz kılacak, bu iki mübarek zatın yapacakları büyük fikri mücadele neticesinde İslam ahlakı yeryüzüne hakim olacaktır. Bediüzzaman pek çok sahih hadiste yer alan bu konuyu hatırlatarak, Hz. İsa (a.s.) ile Hz. Mehdi (a.s.)'ın geldiklerinde karşılıklı diyalog içerisinde olacaklarını bildirmektedir. Bunun için her iki kutlu şahsın da aynı dönemde ortaya çıkmaları ve biraraya gelmeleri gerekmektedir. Hz. İsa (a.s.)'ın gelişi ve Hz. Mehdi (a.s.)'la birlikte namaz kılmaları tüm dünya Müslümanları tarafından beklenmektedir.
4. İSA ALEYHİSSELAM'I NUR-U İMAN ile (imanın ışığıyla) TANIYAN ve TABİ OLAN CEMAAT-İ RUHANİYE-İ MÜCAHİDİNİN (mücadele eden ruhani cemaatinin) KEMMİYETİ (sayısı), Deccalin mektepçe ve askerce ilmi ve maddi ordularına nispeten çok AZ VE KÜÇÜK olmasına işaret ve kinayedir (maksadındadır). (Şualar, s. 495)
Bediüzzaman bu sözünde, ikinci kez yeryüzüne geldiğinde, Hz. İsa (a.s.)'ı tanıyacak ve destekçisi olacak olan topluluğun özelliklerinden bahsetmektedir:
Bediüzzaman bu sözünde bir kez daha Hz. İsa (a.s.)'ın onu destekleyen cemaati tarafından "İMANIN NURU İLE TANINACAĞI"ndan bahsetmiş, açıkça Hz. İsa (a.s.)'ın "BİR ŞAHIS" olduğunu ifade etmiştir. "TANINMA" fiili, burada "tanınacak bir kimse olduğunu" ifade etmekte ve Bediüzzaman'ın manevi bir varlığı değil, bizzat Hz. İsa (a.s.)'ı kastettiğini ortaya koymaktadır.
Bunun yanı sıra Bediüzzaman bu sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ın ve onun şahs-ı manevisinin birbirinden ayrı kavramlar olduğunu belirtmektedir. Zira Bediüzzaman "Hz. İsa (a.s.)'ı tanıyan bir topluluk"tan bahsetmekte, ayrıca "Hz. İsa (a.s.)'ın da bu topluluk tarafından tanınacağını" bildirmektedir. Bir şahs-ı manevinin bir şahs-ı maneviyi tanıması ya da bir şahs-ı manevi tarafından tanınması hiçbir açıdan söz konusu değildir.
Bediüzzaman burada Hz. İsa (a.s.)'a "TABİ OLAN" bir cemaatin varlığından söz etmektedir. Bir şahs-ı manevinin bir şahs-ı maneviye tabi olması elbette ki söz konusu değildir. Zira, bir şahs-ı maneviye değil, ancak bir şahsa tabi olunabilir. Bediüzzaman da bu ifadesiyle bu gerçeği dile getirmiş; Hz. İsa (a.s.)'ın, kendisine uyan, tabi olan ve onun gösterdiği yolu izleyen cemaatinin, yani şahs-ı manevisinin başında "BİR ŞAHIS" olarak bulunacağını hatırlatmıştır. Hz. İsa (a.s.) ile aynı dönemde yaşamak, ona tabi olmak, havarileri gibi Allah yolunda bu mübarek zatın yardımcıları olmak, bütün Müslümanların talip oldukları büyük bir şereftir. Hadislerde ve Bediüzzaman'ın sözlerinde belirtildiği gibi Allah, Hz. Mehdi (a.s.) ve yanındakilere, Hz. İsa (a.s.) ve ona tabi olan az sayıdaki inananla aynı safta fikri mücadele yürütmeyi nasip edecektir. Bediüzzaman eserlerinde bu hak fikri mücadelenin kendisinden hemen sonraki bir dönemde gerçekleşeceğini belirterek Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın çıkışının onun yaşadığı yıllarda henüz gerçekleşmemiş olduğunu ifade etmiştir.
Bediüzzaman bu sözlerinde Hz. İsa (a.s.)'ın, kendisini destekleyen, ona inanan ve gösterdiği yolu izleyen kimselerden oluşan bir cemaati olacağından bahsetmektedir.
Bu cemaat Hz. İsa (a.s.)'ın şahs-ı manevisini oluşturmaktadır. Ancak başında da bir lider ve bu şahs-ı maneviyi temsil eden şahıs olarak Hz. İsa (a.s.) bizzat bulunacaktır. Bediüzzaman da bu sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ın şahsı ile onun şahs-ı manevisinin birbirinden iki ayrı kavram olduğunu vurgulamaktadır.
Hz. İsa (a.s.)'ın yüksek maneviyatını anlamak, ancak bu kutlu zatı algılayabilecek kapasitede maneviyata sahip insanlara nasip olacaktır. Bu topluluk Bediüzzaman tarafından "cemaat-i ruhaniye-i mücahidin" sözleriyle ifade edilmiştir. Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi bu topluluk, ruhaniyeti, manevi derecesi yüksek ve Allah yolunda fikri mücadele eden, sürekli gayret içinde olan bir topluluktur.
Bediüzzaman Hz. İsa (a.s.)'ın bir lider olarak başında bulunduğu topluluğun sayısının, Allah'ı inkar eden topluluğa kıyasla daha az ve küçük olduğunu bildirmektedir. Yüce Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, "... Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir." (Bakara Suresi, 249)
Ahir zamanda da Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'a bağlı sayıları az ama Allah'a gönülden iman eden, salih müminler -Allah'ın izniyle- üstün gelecekler, mesih deccalin fitnesini tam anlamıyla ortadan kaldıracaklardır. Bediüzzaman bu sözleriyle bir kez daha Hz. İsa (a.s.)'ın bizzat temsil ettiği cemaatinden bahsetmekte, bu topluluğun niteliklerini anlatmaktadır. Ancak yukarıda da açıklandığı gibi, bu mümin topluluğunun başındaki lider de Hz. İsa (a.s.)'ın şahsıdır. Bediüzzaman bu yolla Hz. İsa (a.s.)'ın manevi bir kişilik değil, temsil ettiği şahs-ı manevinin başında bulunan "BİR ŞAHIS" olduğunu belirtmektedir.
5. O kadar kuvvetlidir ve devam eder; YALNIZ HAZRET-İ İSA (A.S.) ONU YOK EDEBİLİR, BAŞKA ÇARE OLAMAZ rivayet edilmiş. Yani, ONUN MESLEĞİNİ VE YIRTICI REJİMİNİ BOZACAK, YOK EDECEK; ancak SEMAVÎ VE ULVÎ, HALİS (vahye dayalı ve yüce, katıksız) BİR DİN İSEVÎLERDE ZUHUR EDECEK (ortaya çıkacak) VE HAKİKAT-İ KUR'ANİYEYE (Kuran'ın hakikatlerine) İKTİDA (tabi olan) VE İTTİHAD EDEN (İslamiyet ile birleşen) BU İSEVİ DİNİDİR Kİ, HAZRET-İ İSA (A.S.)'IN NÜZULÜ İLE (yeryüzüne inişiyle) O DİNSİZ MESLEK MAHVOLUR, YOK OLUR... (Şualar, s. 581)
Bediüzzaman bu sözünde deccalin fitnesini ancak Hz. İsa (a.s.)'ın etkisiz hale getirebileceğine işaret eden bir hadise dikkat çekmiştir. Deccalin inkara dayalı düzenini, saldırgan rejimini ortadan kaldıracak, "dinsizliği insanlar arasında yaymak ve mukaddesatı bozmak" olarak tarif edilen mesleğini bozacak olan kimselerin, Hz. İsa (a.s.) ve ona tabi olan samimi İseviler olduğunu belirtmiştir. Hz. İsa (a.s.)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişiyle mesih deccalin dinsiz mesleği yok olup etkisiz hale gelecektir:
Bediüzzaman bu sözleriyle, Peygamberimiz (sav)'in hadisleri doğrultusunda deccali fikren etkisiz hale getirip, onun fitnesini dünya üzerinden kaldırabilecek kişinin yalnızca Hz. İsa (a.s.) olduğunu belirtmektedir.
Bediüzzaman burada kullandığı "ONU" kelimesiyle, deccalin "BİR ŞAHIS" olduğunu dile getirmiştir. Bediüzzaman'a göre, bu şahsın inkara dayalı çabasını durduracak olan kişi ise yine "BİR ŞAHIS OLAN HZ. İSA (A.S.)"dır. Bediüzzaman'ın bu sözleri son derece açıktır. Buna rağmen deccalin bir şahıs, ama Hz. İsa (a.s.)'ın manevi bir varlık olacağı düşüncesini benimsemek, hiç şüphesiz ki Bediüzzaman'ın verdiği bu bilgilerle açıkça çelişmektedir. Bediüzzaman, deccali etkisiz hale getirebilecek tek şahsın Hz. İsa (a.s.) olduğunu açıkça belirtmiş ve tüm inananları bu değerli zatın yeryüzüne ikinci kez gelişiyle müjdelemiştir.
Bediüzzaman, mesih deccalin fitnesinin tüm yeryüzünde büyük bir bozgunculuğa neden olacağına dikkat çekmektedir. Bu fitnenin tam anlamıyla ortadan kaldırılmasının ise Hz. İsa (a.s.) vesilesiyle olacağını bildirmektedir.
Bediüzzaman, mesih deccalin mesleğinin dinsizliği tüm yeryüzüne yaymak ve dinsizlikten dayanak bulan felaketler oluşturmak olduğunu belirtmektedir. Yeniden yeryüzüne döndüğünde Hz. İsa (a.s.)'ın, deccalin neden olduğu felaket ve kötülükleri engelleyeceğini, onun mesleğini etkisiz hale getireceğini ve İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacağını müjdelemektedir. Bediüzzaman bu sözlerinde, Hz. İsa (a.s.)'ın yeryüzüne maddi varlığı olan "BİR İNSAN" olarak geleceğini tekrar hatırlatmaktadır. "ONUN" kelimesiyle ise deccalin de bir şahıs olduğunu bir kez daha vurgulamış, bu şahsın yine "BİR ŞAHIS" olan Hz. İsa (a.s.) tarafından etkisiz hale getirileceğini ifade etmiştir.
Hz. İsa (a.s.) Allah'ın mübarek bir elçisidir. Tüm peygamberler gibi, o da insanları bir ve tek olarak Allah'a iman etmeye, Allah'ın emrettiği din ahlakını yaşamaya davet etmiştir.
Ancak Hz. İsa (a.s.)'ın Allah Katına yükseltilmesinin ardından, Hıristiyanlık inancında bozulma olmuş, Hıristiyanlar Hz. İsa (a.s.)'ın kendilerine tebliğ ettiği hak dinden uzaklaşmışlardır. Hz. İsa (a.s.) ikinci kez yeryüzüne geldiğinde, Hıristiyanlığı tahrif olmuş yönlerinden arındıracak, yeniden hak haline döndürecektir. Bediüzzaman da "HALİS BİR DİN İSEVİLERDE ORTAYA ÇIKACAK" sözleriyle bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Bediüzzaman Hıristiyanlığın Kuran'a tabi olarak İslamiyet ile birleşeceğini bildirmiş ve tüm bu gelişmelerin Hz. İsa (a.s.)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişinin alametlerinden olacağını hatırlatmıştır. Bediüzzaman'ın müjdelediği bu gelişmeler henüz gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman da yaşadığı dönemde bu konuya dikkat çekerek, hem Hz. İsa (a.s.)'ın ileri bir tarihteki gelişini müjdelemiş, hem de Hz. İsa (a.s.) ile aynı dönemde yaşayacak olan Hz. Mehdi (a.s.)'ın çıkışının da kendisinin döneminde henüz gerçekleşmemiş olduğunu vurgulamıştır.
Bediüzzaman, Kuran ayetlerinde yer alan işaretlere ve hadislerde verilen bilgilere dayanarak, Hz. İsa (a.s.)'ın yeryüzüne yeniden geleceğini söylemektedir. Bediüzzaman burada kullandığı "NÜZUL" kelimesiyle, Hz. İsa (a.s.)'ın "bir mana, bir ruh ya da temsili bir şahıs" değil, Allah'ın bir mucizesi olarak insani bedeniyle ikinci kez yeryüzüne gelecek "BİR ŞAHIS" olduğunu açıklamaktadır.
Bediüzzaman, deccalin inkara dayalı çabalarının da, Hz. İsa (a.s.)’ın "NÜZULÜ" yani "BİR ŞAHIS OLARAK YERYÜZÜNE GELİŞİ"nin ardından son bulacağını ifade etmektedir.
6. Evet, hadis-i şerifin ifadesiyle HAZRET-İ İSA'NIN SEMAVİ NÜZULÜ (gökyüzünden inişi) KAT'İ (kesin) OLMAKLA BERABER; mana-yi işarisiyle (işaret ettiği manayla) başka hakikatleri (gerçekleri) ifade ettiği gibi bu hakikata da mucizane (mucizevi bir şekilde) işaret ediyor.(Kastamonu Lahikası, s.50)
Bediüzzaman, Hz. İsa (a.s.)'ın ahir zamanda yeniden yeryüzüne gelişinin kesin olduğunu ifade etmektedir:
Hz. İsa (a.s.)'ın ahir zamanda yeniden yeryüzüne gelecek olması Kuran-ı Kerim'de ve hadislerde bildirilen bir gerçektir. Bediüzzaman da bu gerçeği dile getirmekte, hadislerde Hz. İsa (a.s.)'ın yeniden dünyaya geleceğinin açıkça bildirildiğini söylemektedir. Bu, samimi olarak iman edenler için çok kıymetli bir müjdedir. Allah'ın izniyle, ahir zamanda yaşayan müminler bu mucizeye tanıklık edecek, aradan geçen 2000 yılın ardından Hz. İsa (a.s.)'ın tekrar yeryüzüne gelişine şahit olacaklardır.
Bediüzzaman bu sözünde kullandığı "KAT'İ" kelimesiyle, Hz. İsa (a.s.)'ın yeniden dünyaya dönüşünün "KESİN" bir gerçek olduğunu belirtmektedir. Bediüzzaman'ın Peygamberimiz (sav)'in hadislerine dayandırarak verdiği bu haber, aksi yöndeki tüm iddiaları geçersiz kılmaktadır.
7. ...HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM, İSEVÎLİK ŞAHS-I MANEVÎSİNİ TEMSİL EDEREK DİNSİZLİĞİN ŞAHS-I MANEVÎSİNİ TEMSİL EDEN DECCALİ yok eder... (Mektubat, s. 6)
Bediüzzaman bu sözünde, Hz. İsa (a.s.)'ın yeryüzüne ikinci kez geleceğini ve deccalin fitnesini fikren etkisiz hale getireceğini bildirmektedir:
Bediüzzaman bu sözünde "HZ. İSA (A.S.)'IN HIRİSTİYANLIĞIN ŞAHSI MANEVİSİNİ TEMSİL ETTİĞİNİ" belirtmektedir. Bediüzzaman, tarih boyunca gönderilmiş tüm elçiler ve peygamberler gibi, Hz. İsa (a.s.)'ın da onu destekleyen, ona inanan ve onu takip eden kimselerden oluşan bir şahs-ı manevisi olacağını bildirmektedir.
Ancak Bediüzzaman "İSEVİLİK ŞAHS-I MANEVİSİNİ TEMSİL EDEREK" sözleriyle, Allah'ın adetullahına (Allah'ın kanununa) uygun olarak "HZ. İSA (A.S.)'IN DA BU ŞAHS-I MANEVİNİN BAŞINDA BİZZAT BİR HİDAYET ÖNDERİ OLARAK BULUNACAĞINI" ifade etmektedir.
Nitekim bir şahs-ı manevinin bir şahs-ı maneviyi temsil etmesi söz konusu değildir. Bir şahs-ı manevinin oluşabilmesi için, onun başında öncelikle "BİR ŞAHSIN" var olması gerekmektedir. Bediüzzaman da bu gerçeği vurgulayarak Hz. İsa (a.s.)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını, kendi şahs-ı manevisinin başında bulunacağını ve onlara bizzat önderlik edeceğini açıklamaktadır. Bediüzzaman'ın belirttiği bu gerçekler bir iki soru sorulduğunda da kolaylıkla anlaşılmaktadır:
1- İsevilik şahs-ı manevisini bir kişi temsil ediyor. Bu kimdir?
Hz. İsa (a.s.).
2- Hz. İsa (a.s.) kimi temsil ediyor?
İsevilik şahs-ı manevisini.
Bu soruların cevapları Bediüzzaman'ın Hz. İsa (a.s.)'dan ve şahs-ı manevisinden ayrı kavramlar olarak bahsettiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bediüzzaman aynı Hz. İsa (a.s.) gibi deccalin de bir şahs-ı manevisi olacağını belirtmektedir. Ancak Bediüzzaman "DİNSİZLİĞİN ŞAHS-I MANEVİSİNİ TEMSİL EDEN DECCALİ" sözleriyle, deccalin de yine "BİR ŞAHIS OLARAK BU ŞAHSI MANEVİNİN BİZZAT BAŞINDA BULUNACAĞINI" ifade etmektedir.
Bediüzzaman eserlerinde, Peygamberimiz (sav)'in ahir zamanda geleceğini haber verdiği tüm isimlerin birer şahıs olduklarını çeşitli delillerle açıklamıştır. Deccal de bu ahir zaman şahıslarından biridir. Bediüzzaman deccalin bir şahıs olacağını ne kadar detaylandırarak açıkladıysa, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın birer şahıs olacakları konusunda da aynı açıklıkta deliller ortaya koymuştur.
Kuşkusuz ki Bediüzzaman'ın bu anlatımlarından bir kısmını farklı yorumlayıp, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın birer şahs-ı manevi, ancak deccalin bir şahıs olacağını düşünmek çok yanlış bir yaklaşım olacaktır. Zira Bediüzzaman deccal gibi, "Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın da BİRER ŞAHIS OLARAK geleceklerini" ısrarla tekrarlamış ve bunları delilleriyle birlikte açıklamıştır.
8. ... Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad (birleşmeleri) neticesinde, dinsizlik cereyanına (akımına) galebe edip (galip gelip) dağıtacak istidadında (kabiliyette) iken ALEM-İ SEMAVATTA (gökler aleminde) CİSM-İ BEŞERİSİYLE (insani cismiyle, bedeniyle) BULUNAN ŞAHS-I İSA ALEYHİSSELAM O DİN-İ HAK CEREYANININ (hak dinin) BAŞINA GEÇECEĞİNİ bir Muhbir-i Sadık (doğru haber aktaran -Peygamberimiz (sav)'in sıfatlarından biri-), bir Kadir-i Külli Şey'in (herşeye muktedir olan Yüce Allah'ın) vaadine istinad ederek (dayanarak) haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem KADİR-İ KÜLLİ ŞEY (herşeye muktedir olan Yüce Allah) VAAD ETMİŞ ELBETTE YAPACAKTIR...(Mektubat, s. 53-54)
Bediüzzaman, Hıristiyanların Kuran'a dönerek İslamiyet'e tabi olmaları ve bu iki İlahi dinin birleşmeleri sonucunda kuvvetlenip, inkarcı felsefeleri yok edecek bir güç kazanacaklarını anlatmaktadır.
Bu dönemde, Hz. İsa (a.s.) ikinci kez yeryüzüne gelip, bu kuvvetin başına geçecektir. Bediüzzaman, Peygamberimiz (sav)'in bu müjdeyi Allah'ın vaadine dayanarak haber verdiğini bildirmiş, Allah'ın, vaadini kesin olarak yerine getireceğini hatırlatmıştır:
Bediüzzaman bu sözünde, yakın bir gelecekte Hıristiyanlığın, dine sonradan sokulan bazı inanç ve uygulamalardan arınarak özüne döneceğini ve Kuran'a tabi olacağını anlatmaktadır. İslamiyet'e tabi olan Hıristiyanlığın, güçlerini Müslümanlarla birleştireceklerini ve dinsizliğe karşı ortak bir fikri mücadele vereceklerini bildirmektedir.
Bediüzzaman "ALEM-İ SEMAVATTA CİSM-İ BEŞERİSİYLE BULUNAN" sözleriyle, bedeni ile gökler aleminde bulunan Hz. İsa (a.s.)'ın, yeryüzüne inerek bu mücadelenin başına geçeceğini ifade etmektedir. Bediüzzaman bu sözlerinde bedeni (cism-i beşerisi) ile yeryüzüne ineceğini bildirerek, Hz. İsa (a.s.)'ın mübarek zatıyla "BİR ŞAHIS" olarak yeryüzüne geleceğini belirtmiştir.
Bediüzzaman burada "İNSAN" anlamına gelen "BEŞER" kelimesini kullanarak Hz. İsa (a.s.)'ın bir şahs-ı manevi değil, "madde olarak varlığı olan bir şahıs" olduğunu açıkça ifade etmiştir.
Bediüzzaman'ın burada kullandığı "ŞAHS-I İSA ALEYHİSSELAM" ifadesi, "HZ. İSA (A.S.)’NIN ŞAHSI" anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Bediüzzaman sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ın "bir şahs-ı manevi olmadığı" konusuna kesin olarak açıklık getirmektedir. Hz. İsa (a.s.) ahir zamanda bir şahıs olarak ikinci kez yeryüzüne gelecek, mesih deccalin fitnesini ortadan kaldıracak, Hz. Mehdi (a.s.) ile iş birliği yapacaktır. Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın vesile olmasıyla İslam ahlakı bütün dünyaya hakim olacaktır.
Ahir zamanın bu büyük müjdeleri henüz gerçekleşmemiştir, İslam alemi tarafından bu kutlu gelişmelerin gerçekleşmesi beklenmektedir. Bediüzzaman da bu ifadesiyle, Hz. Mehdi (a.s.)'ın geçmiş dönemde çıktığı iddiasının yanlışlığını ortaya koymaktadır. Çünkü henüz, Hz. İsa (a.s.)'ın gelişi ve Hz. Mehdi (a.s.) ile olan ittifakı gerçekleşmemiş, mesih deccalin fitnesi tam anlamıyla ortadan kaldırılmamıştır.
Kuşkusuz ki böylesine geniş çaplı gelişmeler bütün dünyanın gözleri önünde cereyan edecektir. Kitle iletişim araçları vasıtasıyla herkesin anında haberdar olacağı ve yaşayacağı bu büyük değişim, ne Bediüzzaman'ın devrinde ne de bir başka zaman diliminde yaşanmamıştır.
Bediüzzaman, "O DİN-İ HAK CEREYANININ BAŞINA GEÇECEĞİNİ" sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ın, yeniden yeryüzüne geldiğinde gerçek İsevilerin lideri olacağını bildirmektedir. Hz. İsa (a.s.)'ın gelişiyle, Hıristiyanlık batıl inanış ve hükümlerinden arınacak ve Kuran'a tabi olacaktır.
Bediüzzaman'ın Hz. İsa (a.s.)'la ilgili olarak haber verdiği tüm bu gelişmeler, Hz. Mehdi (a.s.)'ın çıktığı aynı dönemlerde gerçekleşecektir. Ancak ne Hz. İsa (a.s.)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişi ve tüm İsevilerin liderliğini üstlenmesi ne de Hıristiyanların dinlerini batıl inanç ve uygulamalardan arındırarak İslam'a yönelmeleri henüz gerçekleşmemiştir.
Bu gelişmelerle birlikte Hz. İsa (a.s.)'ın Hz. Mehdi (a.s.) ile olan birlikteliği de henüz gerçekleşmiş değildir. Dolayısıyla Bediüzzaman, verdiği tüm bu bilgilerle bize Hz. Mehdi (a.s.)'ın geçmiş dönemlerde gelmemiş olduğunu, beklenen tüm bu gelişmelerin de Hz. Mehdi (a.s.)'ın çıkışının en açık alametlerinden olacağını müjdelemektedir.
Bediüzzaman, bu kutlu olayların gerçekleşmesinin Yüce Allah'ın bir vaadi olduğuna dikkat çekmektedir. Allah Kuran'da tüm inananları, İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı konusunda müjdelemektedir.
Allah'ın bu vaadi bir ayette şöyle bildirilmiştir:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaad etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl ‘güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde ‘güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır.(Nur Suresi, 55)
Kuran'da Allah'ın vaadini muhakkak yerine getireceği ise bazı ayetlerde şu şekilde haber verilmektedir:
(Bu,) Allah'ın vaadidir; Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.(Rum Suresi, 6)
... Doğrusu Allah, vaadinden cayıp-dönmez.(Al-i İmran Suresi, 9)
... Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.(Rad Suresi, 31)
Allah'ın Kuran ayetlerinde haber verilen bu müjdeli vaadleri inşaAllah gerçekleşecektir. Bediüzzaman da sözlerinde Kuran'daki bu bilgilere dayanarak çok kesin bir ifade kullanmış, Allah'ın izniyle ahir zamanda bu olayların "KESİN OLARAK GERÇEKLEŞECEĞİNİ" hatırlatmıştır.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde ve Bediüzzaman'ın sözlerinde ahir zamanla ilgili bildirilen gelişmeler bugüne kadar gerçekleşmemiştir. Nitekim Bediüzzaman "YAPACAKTIR" ifadesiyle "olmuş ya da olmakta olan" bir olayı değil, "İLERİDE OLACAK" olan bir olayı anlatmaktadır.
Hz. İsa (a.s.) henüz ikinci kez yeryüzüne gelmemiştir. Bu mübarek şahsın ikinci kez gelişini tüm İslam ve Hıristiyan alemi beklemektedir. Hz. Mehdi (a.s.) ile olan ittifakı da henüz gerçekleşmemiştir. Bediüzzaman da bu sözlerinde bu gerçeği hatırlatmış, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın kendisinden "DAHA İLERİKİ BİR ZAMANDA GELECEKLERİNİ" müjdelemiştir.
9. Evet HER VAKİT SEMAVATTAN MELAİKELERİ (gökyüzünden melekleri) YERE GÖNDEREN ve bazı vakitte insan suretine vaz'eden (şekline sokan) (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri (cisim olmayıp gözle görülmeyen varlıkları; cin ve melekleri) âlem-i ervahtan (ruhlar aleminden) gönderip beşer suretine (insan şekline) temessül ettiren (sokan, cisimleyen), hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını (ruhlarını) cesed-i misaliyle (varlığı maddi olmayan fakat cinsinin cesedine benzeyen beden) dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal (herşeye muktedir olan Yüce Allah), HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM'I, İSA DİNİNE AİT EN MÜHİM BİR HÜSN-Ü HATİMESİ (güzel neticesi) İÇİN, değil SEMA-İ DÜNYADA (gökler aleminde) CESEDİYLE (insani bedeniyle) BULUNAN VE HAYATTA OLAN HAZRET-İ İSA, belki ALEM-İ AHİRETİN (ahiret aleminin) EN UZAK KÖŞESİNE GİTSEYDİ VE HAKİKATEN ÖLSEYDİ, YİNE ŞÖYLE BİR NETİCE-İ AZÎME (büyük bir sonuç) İÇİN ONA YENİDEN CESED GİYDİRİP DÜNYAYA GÖNDERMEK, O HAKÎM'İN HİKMETİNDEN UZAK DEĞİL... belki O'nun hikmeti öyle iktiza ettiği için (gerektiği için) VAAD ETMİŞ VE VAAD ETTİĞİ İÇİN ELBETTE GÖNDERECEK.(Mektubat, s. 56-57)
Bediüzzaman, bir kez daha Hz. İsa (a.s.)'ın ikinci kez yeryüzüne gelişinin muhakkak gerçekleşeceğini bildirmekte ve meleklerin konumunu örnek vererek bu konuyu açıklamaktadır:
Hz. İsa (a.s.)'ın ahir zamanda yeniden dünyaya dönecek olması Rabbimiz'in mucizelerinden biridir. Bediüzzaman sözleriyle Kuran'da ve hadislerde haber verilen bu açık gerçeği dile getirmekte ve Hz. İsa (a.s.)’ın Allah'ın izniyle yeryüzüne ikinci kez gelişinin kesin bir gerçek olduğunu açıklamaktadır.
Bediüzzaman, meleklerin de Allah'ın izniyle gerektiğinde yeryüzüne geldiklerini söylemekte, Hz. İsa (a.s.)'ın da, Allah'ın takdir ettiği vakit geldiğinde, yeryüzüne geri döneceğini ve Rabbimiz'in elçisi olarak insanları gerçek din ahlakına davet edeceğini anlatmaktadır. Melekler, insanların bildiği zaman ve mekan boyutundan farklı bir boyutta yaşarlar. Meleklerin yaşadığı boyutun, bizim bildiğimiz kavramların dışında olduğuna işaret eden bir ayet şu şekildedir:
(Bu azap) Yüce makamlar sahibi olan Allah'tandır. Melekler ve Ruh (Cebrail), O'na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.(Mearic Suresi, 3-4)
Ayette bildirilen "elli bin yıl olan bir gün" ifadesi, meleklerin bizim sınırlı olduğumuz zaman kavramı ile sınırlı olmadıklarını göstermektedir. Ayrıca insanın bildiği zaman kavramının ötesinde bir yaşam daha olduğunun ve bu yaşamın dünyadakine benzer bir zaman veya mekan kavramına bağımlı olmadığının delillerinden biridir. Hz. İsa (a.s.)'ın da böyle bir boyutta yaşıyor olması mümkündür. (Doğrusunu Allah bilir.)
Meleklerin, Allah'ın dilediği vakitte takdir ettiği bir iş için dünyaya geliyor olmaları ise, diğer boyutlardan bizim boyutumuza geçişin Rabbimiz'in izin vermesiyle mümkün olduğunu göstermektedir. Kuran'da meleklerin, kimi zaman Allah'ın insanlara vahyini iletmek, kimi zaman da müminlere yardım etmek ve onlara destek olmak için Allah'ın izniyle yeryüzüne indikleri bildirilmektedir:
Sen müminlere: "Rabbiniz'in size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım iletmesi size yetmez mi?" diyordun.(Al-i İmran Suresi, 124)
Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: "Ben'den başka İlah yoktur, şu halde Ben'den korkup-sakının" diye uyarın. (Nahl Suresi, 2)
Ayrıca, Kuran'da Hz. İbrahim'e ve Hz. Lut'a meleklerin elçiler olarak gelip kavimlerine gelecek azabı haber verdikleri; Hz. Zekeriya'ya gelip onu bir çocuk ile müjdeledikleri; Hz. Meryem'e gelip kendisinin seçkin kılındığını ve Hz. İsa (a.s.)'ın doğumunu haber verdikleri bildirilmektedir. Kuran-ı Kerim'in Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e Cebrail aracılığı ile vahyedilişi ve Efendimiz (sav)'in Cebrail'i görmesi de anlatılmaktadır. Bediüzzaman da meleklerin bu konumunu örnek vererek, Hz. İsa (a.s.)'ın ahir zamanda insani bedeniyle ikinci kez yeryüzüne gelişinin Allah'ın adetullahına uygun olduğunu ve Allah'ın bu vaadinin gerçekleşeceğini bildirmektedir.
Bediüzzaman "HZ. İSA DİNİNE AİT MÜHİM BİR HÜSN-Ü HATİMESİ İÇİN" sözleriyle Rabbimiz'in "ÖNEMLİ BİR GÜZEL NETİCE" için Hz. İsa (a.s.)'ı ikinci kez yeryüzüne göndereceğini müjdelemektedir. Hz. İsa (a.s.)'ın yeniden yeryüzüne gelmesiyle, Hıristiyanlık batıl olan bütün inanış ve uygulamalarından arınacak ve İslam'a dönecektir.
Bu vesileyle, Hıristiyanlık Hz. İsa (a.s.)'a vahyedilmiş hak haline dönecek, Müslümanlarla gerçek İseviler arasında ittifak gerçekleşecek, bu hak ittifak yeryüzüne barış ve huzur getirecektir.
Bediüzzaman, bu sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ın da tıpkı melekler gibi, Allah Katında diri olduğunu ve Allah'ın takdir ettiği vakit geldiğinde yeryüzüne geleceğini söylemektedir.
Melekler, Allah'ın dilemesiyle çeşitli dönemlerde yeryüzüne inmekte ve tekrar Allah Katına çıkmaktadırlar. Ancak onların Allah Katına çıkıyor olmaları, elbette dünyada bizim bildiğimiz kavramlara göre yok olmaları anlamına gelmemektedir. Sadece başka bir boyuta geçmekte, bizim kavrayışımız dışında yaşamlarına devam etmektedirler.
Benzer bir şekilde Hz. İsa (a.s.)'ın Allah Katına alınmış olması da, öldüğü anlamına gelmez. Nitekim, pek çok ayette Hz. İsa (a.s.)'ın ölmediği açık olarak bildirilmekte, hadislerle de bu gerçek bir kez daha teyit edilmektedir. Hz. İsa (a.s.) da bizim kavrayamadığımız bir boyutta diridir. Ayrıca, meleklerin iki boyut arasında, Allah'ın dilemesiyle, hareket ediyor olmaları, Rabbimiz dilediği takdirde bunun çok kolay olduğunu göstermektedir. Hz. İsa (a.s.) da, Allah'ın takdir ettiği vakit geldiğinde, yeryüzüne geri dönecek ve Rabbimiz'in elçisi olarak insanları gerçek din ahlakına davet edecektir. Bediüzzaman da bu sözleriyle bu gerçeği dile getirmektedir.
Bediüzzaman "SEMA-İ DÜNYADA CESEDİYLE BULUNAN VE HAYATTA OLAN HAZRET-İ İSA" sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ın ölmediğini, halen hayatta olduğunu ve insani bedeniyle ikinci kez yeryüzüne geleceğini bildirmektedir. Bediüzzaman verdiği bu bilgilerle, Hz. İsa (a.s.)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını açıkça ortaya koymakta, bu mübarek peygamberin ahir zamanda Allah'ın bir mucizesi olarak ikinci kez "İNSANİ BEDENİYLE BİR ŞAHIS OLARAK YERYÜZÜNE GELECEĞİNİ" müjdelemektedir.
Bediüzzaman bu sözleriyle Rabbimiz'in gücünün sonsuz olduğunu ve her dilediğini yapmaya Kadir olduğunu hatırlatmakta ve Hz. İsa (a.s.)'ın ikinci kez yeryüzüne gelişinin Allah'ın izniyle kesin olarak gerçekleşeceğini belirtmektedir. Bediüzzaman'ın, Hz. İsa (a.s.)'ın gelişini Rabbimiz'in sonsuz gücünü dile getirerek anlatması, kuşkusuz ki bu konuda ne kadar kesin bir kanaat taşıdığının en açık göstergelerindendir.
Bediüzzaman ayrıca burada bir örnek vermekte ve "HAKİKATEN ÖLSEYDİ, yine şöyle bir netice-i azime (büyük bir sonuç) için ona YENİDEN CESED GİYDİRİP DÜNYAYA GÖNDERMEK, O HAKİM'İN HİKMETİNDEN UZAK DEĞİL" demektedir. Bediüzzaman bu sözleriyle açıkça "BİR İNSAN"dan bahsettiğini ve Hz. İsa (a.s.)'ın bir şahs-ı manevi olmadığını ortaya koymaktadır.
Rabbimiz'in takdiriyle Hz. İsa (a.s.)'ın ahir zamanda "BİR ŞAHIS" olarak ikinci kez yeryüzüne gelişini bir kez daha müjdelemektedir.
Allah, Hz. İsa (a.s.)'ın yeniden dünyaya geleceğini bildirmiştir. Bu vaadini muhakkak yerine getirecektir.
Tüm bu deliller, Allah'ın gücünü ve kudretini gereği gibi takdir edemedikleri için Hz. İsa (a.s.)'ın ölmediği ve yeryüzüne geri döneceği gerçeğini reddetmeye çalışan kimselerin, büyük bir yanılgı içinde olduklarının göstergesidir.
Unutmamak gerekir ki, Allah üstün güç ve kudret sahibi, herşeye kadir olandır. Dilediğini dilediği şekilde yaratır. İlmi sonsuzdur. Allah'ın belirlediği süre geldiğinde, büyük bir mucize gerçekleşecek ve Hz. İsa (a.s.) dünyaya geri dönecektir. Bu gerçek, ayetlerle ve hadislerle müjdelenmiştir ve tüm iman edenlerin üzerinde düşünmesi gereken bir harikadır. Bediüzzaman da Allah'ın bu vaadini dile getirmiş, Kuran'da bildirildiği gibi Rabbimiz'in kesin olarak vaadinden dönmeyeceğini hatırlatarak Hz. İsa (a.s.)'ın insani bedeniyle yeryüzüne ikinci kez gelişinin "KESİN BİR GERÇEK" olduğunu müjdelemiştir.
10. ... HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM GELDİĞİ VAKİT, herkes ONUN HAKİKÎ İSA, olduğunu bilmek lâzım değildir. ONUN MUKARREB VE HAVASSI (derin imanlı yakın talebeleri), nur-u iman (imanın ışığı) ile ONU TANIR. Yoksa bedahet (birdenbire ve açıkça) derecesinde HERKES ONU TANIMAYACAKTIR...(Mektubat, s. 60)
Bediüzzaman, yeryüzüne ilk döndüğü yıllarda Hz. İsa (a.s.)'ı tanıyabilecek insanların sayısının çok az olacağını bildirmiştir. Buna göre, ancak yakın çevresi ve derin iman sahibi talebeleri Hz. İsa (a.s.)'ı imanlarının nuru ile tanıyabilecek, fakat toplumun geneli onun açıkça Hz. İsa (a.s.) olduğunu bilmeyecektir:
Bediüzzaman "HZ. İSA ALEYHİSSELAM GELDİĞİ VAKİT" sözleriyle birkaç önemli konuya açıklık kazandırmaktadır. Bediüzzaman "GELDİĞİ VAKİT" ifadesiyle öncelikle Hz. İsa (a.s.)'ın "KESİN OLARAK GELECEĞİNİ" müjdelemektedir. Buradaki "GELME" fiiliyle ise Bediüzzaman Hz. İsa (a.s.)'ın "manevi bir varlık" olmadığını "BİR ŞAHIS" olduğunu açıklamaktadır.
Bir şahs-ı manevinin "gelmesi" söz konusu değildir. Bir şahs-ı manevi ancak "oluşabilir". "GELME" eylemi "bir insanın yapabileceği bir fiil"dir. Bediüzzaman da bu sözleriyle bu önemli farkı vurgulamakta ve Hz. İsa (a.s.)'ın bir şahıs olarak yeryüzüne geleceği konusuna kesinlik kazandırmaktadır.
Bediüzzaman, "ONUN HAKİKİ İSA" ifadesiyle, Hz. İsa (a.s.)'ın manevi bir varlık değil "BİR İNSAN" olacağını bir kez daha açıklamaktadır. Bediüzzaman "HAKİKİ İSA" diyerek, "BİR KİŞİ"den bahsetmekte, Hz. İsa (a.s.)'ın başka şahıslardan olan farkını ise "HAKİKİ" kelimesiyle netleştirmektedir. Bediüzzaman ayrıca burada kullandığı kişilik ifade eden "ONUN" sözüyle de Hz. İsa (a.s.)'ın "BİR ŞAHIS" olduğunu bir kez daha dile getirmektedir. Bediüzzaman ayrıca buradaki "HAKİKİ İSA" sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ın, yeryüzüne ikinci kez gelişinde, yine hepsi birer şahıs olan "sahte Mesihler"den farklı olacağını vurgulamış ve bu mübarek zatın "GERÇEK HZ. İSA (A.S.)" olacağını belirtmiştir.
Hz. İsa (a.s.) geldiğinde, Kuran ayetlerinde ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde bildirilen işaretlere uygun özellikleriyle, bu sahte mesihlerden ayırt edilecek ve Bediüzzaman'ın belirttiği gibi "hakiki Hz. İsa (a.s.)" olacaktır.
Bediüzzaman burada "MUKARREB VE HAVASSI" diyerek Hz. İsa (a.s.)'ın "DERİN İMANLI YAKIN TALEBELERİ" olacağından bahsetmiştir. Bir şahs-ı manevinin "talebeleri" ya da "yakın çevresi" olacağından bahsedebilmek hiçbir şekilde mümkün değildir. Ancak bir insanın talebeleri olabilir.
Kuşkusuz Bediüzzaman da bu gerçeği çok iyi bilmektedir. Hz. İsa (a.s.)'ın talebelerinden bahsederek, onun bir şahs-ı manevi olmadığını Müslümanlara açıklamakta, mübarek şahsıyla talebelerinin başında bizzat bulunacağını haber vermektedir.
Bediüzzaman burada geçen "ONU" kelimesiyle, yine Hz. İsa (a.s.)'ın "BİR ŞAHIS" olarak geleceğini ifade etmektedir. Bediüzzaman'ın kullandığı "TANIR" ifadesi ise, bu konuyu hiçbir itiraza yer bırakmayacak şekilde netleştirmektedir. "TANIMA" durumu ancak "BİR İNSAN", "BİR ŞAHIS" için söz konusu olabilir. "Yakın çevresinin bir şahs-ı maneviyi tanıması" elbette ki mümkün değildir.
Ancak Bediüzzaman derin imanlı yakın talebelerinin imanın nuru ile Hz. İsa (a.s.)'ı tanıyabileceklerini belirtmektedir. Bediüzzaman bu bilgiyi verirken elbette ki bu gerçeklerin farkındadır. Bediüzzaman bu açıklamaları son derece bilinçli bir şekilde yapmış ve bu yolla Hz. İsa (a.s.)'ın, iman sahipleri tarafından tanınabilecek "BİR ŞAHIS" olduğunu kesin olarak delillendirmiştir.
Bediüzzaman "HERKES ONU TANIMAYACAKTIR" sözleriyle Hz. İsa (a.s.)'ı ilk geldiği yıllarda herkesin bilip anlayamayacağını, dolayısıyla toplumun genelinin onu tanıyamayacağını ifade etmektedir. Bediüzzaman bu sözleriyle yukarıda anlatılan ve insanlara ait bir durum olan "TANINMA" özelliğine bir kez daha dikkat çekmektedir. Eğer Bediüzzaman Hz. İsa (a.s.)'ın bir şahs-ı manevi olduğu kanaatinde olsaydı, böyle bir açıklama yapmaz. Hz. İsa (a.s.)'ın tanınmasından bahsetmezdi. Ama Bediüzzaman "ONU" kelimesiyle Hz. İsa (a.s.)'ın "BİR ŞAHIS" olduğunubelirtmiş ve sonra da açıkça onu kimlerin tanıyamayacağını açıklayarak, bu durumu bir kez daha vurgulamıştır.