Kıyametin yaklaştığını işaret eden alametler ve kıyamet öncesi yaşanacak son dönemin yani ahir zamanın özellikleri Kuran'da ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde detaylı olarak tarif edilmiştir. Bazı ayetler ve hadislerde bu alametler açık bir şekilde bildirilmişken, bazı ayetler ve hadislerde ise işari manada bu alametlere dikkat çekilmektedir. Bu durum imtihanın bir sırrıdır.
Büyük İslam alimi Said Nursi de ahir zaman alametlerini açıklarken bu gerçeğe dikkat çekmiştir:
Din bir imtihandır, bir tecrübedir. Ervah-ı aliyeyi (üstün olanları) ervah-ı sefileden (aşağı olanlardan) tefrik eder (ayırır). Öyle ise ileride herkese görülecek bir vukuatı (olayı) öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün mechul kalsın ne de bedihi (açık) olup herkes ister istemez tasdike (onaylamaya) mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyarı elinden almayacak. Zira eğer tamamen bedahet (açıklık) derecesinde bir kıyamet alameti görülse herkes tasdike muztar (mecbur) olsa, o vakit kömür gibi bir istidad (eğilim), elmas gibi bir istidad ile beraber kalır. Sırrı teklif ve netice-i imtihan zayi olur.1
Üstad'ın da belirttiği gibi ahir zaman alametlerinin bir kısmı, her bakan tarafından hemen anlaşılıp yorumlanabilir nitelikte olmayabilir. Bu konudaki bazı örneklerin işari manada anlatılmış olması kimi insanların şüpheye düşmesine, tereddüte kapılmasına neden olabilmektedir. Oysa bu son derece yersiz bir tereddüttür. Samimiyetle ve açık bir vicdanla düşünüldüğünde, verilen örneklerle nelere işaret ediliyor olabileceği görülebilir. Ayrıca İslam alimlerinin yapmış olduğu açıklamalar da iman edenler için değerli bir yol göstericidir.
Samimi imana sahip olan ve Allah'tan gereği gibi korkan bir insan, Allah'ın bir nimeti olarak derin kavrayışa ve anlayışa sahiptir. Bu sayede, neyin doğru neyin yanlış olduğunu en iyi şekilde tespit edebileceği gibi, işari bir anlatımla ifade edilen bilgilerdeki hikmeti de –Allah'ın dilediği ölçüde- kavrayabilir. Rabbimiz'in bildirdiği ve Peygamber Efendimiz (sav)'in haber verdiği hiçbir bilgiden asla şüpheye kapılmaz. Ahir zaman alametleri ile ilgili hadis-i şeriflerde ve ayetlerde bildirilen haberleri, iman gözüyle değerlendirir ve bu haberlerle işaret edilen bilgileri anlamaya çalışır. Hikmetini anlayamadığı bilgiyi reddetmeye kalkışmak ise bir Müslümanın asla yanaşmayacağı bir tavırdır. Dolayısıyla Müslümanların yapması gereken, hikmetini kavrayamadıkları bilgilerin hikmetini kavrayabilmek için Rabbimiz'e dua etmek, ahir zamanın çok kutlu bir dönem olduğunu unutmayarak kendilerini bu döneme en iyi şekilde hazırlamaktır.
Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız… “Şayet onlar da, sizin inandığınız gibi inanırlarsa, kuşkusuz doğru yolu bulmuş olurlar; yok eğer yüz çevirirlerse, onlar elbette bir (çelişki ve) aykırılık içindedirler. Sana onlara karşı Allah yeter. O, işitendir, bilendir. |
Samimi olarak iman eden Müslümanların, "Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır..." (Ahzab Suresi, 6) ayetiyle de bildirildiği gibi, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)'e duydukları sevgi ve hürmet, çok derin, içli ve kuvvetlidir. Hz. Muhammed (sav), Allah'ın insanlara gönderdiği son peygamberdir. Rabbimiz, ona Kuran'ı indirmiş ve onu insanları kurtuluşa yöneltecek bir elçi olarak göndermiştir. Hz. Muhammed (sav)'in Allah Katında seçkin ve onurlu bir mümin olduğu bir ayette şöyle haber verilir:
(Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir. Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir. (Tekvir Suresi, 20-21)
Peygamberimiz (sav)'i görmemiş olsak bile, Kuran ayetlerinden ve hadis-i şeriflerden, güzel tavırlarını, konuşmalarını, gösterdiği üstün ahlakı tanıyabilir, ona benzemek, ahirette onunla yakın bir dost olabilmek için elimizden gelen çabayı en fazlasıyla gösterebiliriz. Bir ayette, iman edenler için en güzel örneğin Allah'ın elçisinde olduğu bildirilmektedir:
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resulü'nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)
Müslümanların önemli özelliklerinden biri de, tüm peygamberlere birini diğerinden ayırt etmeden sevgi ve saygı duymaları, hepsine gönülden itaat etmeleridir. Bu gerçek, "... Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız."(Al-i İmran Suresi, 84) ayetiyle haber verilmiştir. Müslümanlar, peygamberlerin hepsinin Allah Katında seçkin, onurlu ve saygın insanlar olduklarını bilirler. Allah, elçilerini tüm insanlara örnek olacak üstün bir ahlak ve davranış mükemmelliği ile yaratmıştır. Peygamberler Allah'ın sevdiği kullarıdır. Kuran'ın pek çok ayetinde peygamberlere itaat edenlerin aslında Allah'a itaat ettikleri, Allah'ın peygamberlere uyanları dünyada ve ahirette mükafatlandıracağı bildirilmiştir. Müslümanların da peygamberlere duydukları bağlılık ve itaat bu bilinçledir.
... Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. |
Başta Peygamber Efendimiz (sav)'in yanında bulunan sahabeler olmak üzere, peygamberlerle aynı dönemde yaşayan müminler için bu durum büyük bir şereftir. Müminlerin her biri için, Allah'ın lütfuyla derin bir imana, üstün bir ahlaka, keskin bir akla, tüm dünyaya örnek olacak azme ve cesarete sahip olan peygamberle birlikte olmak, dünyadaki en değerli nimetlerden biridir. Hz. İbrahim'e gönülden itaat edenler, Hz. Yusuf'a iman edenler, Hz. Musa ile birlikte Firavun'a karşı mücadele edenler, Hz. Nuh, Hz. Süleyman, Hz. Salih, Hz. Şuayb, Hz. Yakup, Hz. Davud gibi kutlu insanlara tabi olanlar, Allah'ın izniyle, Allah Katında ecirlerini almışlardır. Peygamberlerden birini görme imkanı olmamış müminlerin de duaları, ahiret gününde peygamberlerin dostları arasında olmak, cennette onlarla birlikte sonsuz bir yaşam sürebilmektir.
Ahir zaman, peygamberleri seven ve itaat eden tüm müminler için çok kutlu ve müjdeli bir zamandır. Çünkü, Rabbimiz iki bin yıl aradan sonra, ahir zamanda elçisini yeniden dünyaya göndereceğini müjdelemiştir. Bu elçi, Hz. İsa'dır.
Bu, Müslümanlar için çok önemli bir müjdedir. Çünkü Hz. İsa (as)'ın gelişi hem Kuran ayetlerinde hem de sevgili Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verilmiştir. Hz. Muhammed (sav)'e derin bir bağlılık ve sevgi duyan tüm Müslümanlar, Hz. İsa'ya da sevgi, saygı ve hürmet duyarlar. Peygamberimiz (sav)'in Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadis-i şerifinde şöyle buyurulmuştur:
Ben, dünyada da ahirette de Meryem'in oğluna insanların en yakınıyım. Benimle onun arasında başka bir peygamber yok. Peygamberler kardeştirler, dinleri de birdir.2
Peygamberimiz (sav)'in de buyurduğu gibi, tüm peygamberler gönderildikleri topluma aynı din ahlakını emretmişlerdir. Bütün elçiler, içinde yaşadıkları toplumu yalnızca Allah'a iman etmeye, O'na kulluk etmeye, O'nu razı edecek bir hayat yaşamaya davet etmişler; ahiret gününün azabından korunmaları için halklarına yol göstermişlerdir. Diğer bir deyişle, tüm peygamberler halklarına hak olan tek bir dini tebliğ etmişlerdir. Allah'ın tüm peygamberlerine indirdiği ve peygamberlerin de halklarına tebliğ ettikleri dinin aynı olduğu bir ayette şöyle haber verilir:
O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti...(Şura Suresi, 13)
Dolayısıyla Hz. İsa da, yeniden geldiğinde insanları Allah'ın tüm peygamberlerine indirmiş olduğu hak dine davet edecektir. Bu din İslamiyet'dir. Nitekim dinin Allah Katında İslam olduğu, "Hiç şüphesiz din, Allah Katında İslam'dır..." (Al-i İmran Suresi, 19) ayetiyle haber verilmiştir. Hz. İsa yeryüzüne yeniden geldiğinde Hıristiyanlığı tahrif edilmiş tüm yönlerinden arındıracak, insanlar arasında son hak kitap olan Kuran'la hükmedecek ve tüm insanları İslam ahlakında birleştirecektir.
Hiç şüphesiz, Hz. İsa (as)'ın en önemli savunucuları ve destekçileri de samimi olarak iman eden Müslümanlar olacaktır. Çünkü samimi Müslümanlar, Hz. İsa (as)'ı –tüm peygamberleri olduğu gibi- gönülden severler. Hz. İsa (as)'ın, Allah'ın seçkin kıldığı kullarından biri olduğuna iman ederler. Kendilerine yalnızca Allah'ı, Allah'ın Resulünü ve salih müminleri dost edinen Müslümanların, Hz. İsa'ya duydukları hürmet çok derindir. Bu güçlü sevgi ve bağlılığın kaynağı, hiç şüphesiz Allah sevgisi, Allah korkusu ve Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (sav)'e itaattir.
Hz. İsa (as)'ın Allah Katına yükseltildiği ve dünyaya ikinci kez geleceği, Kuran ayetlerinde, hadislerde ve büyük İslam alimlerinin eserlerinde yer alan bir gerçektir. Hz. İsa (as)'ın gelişi, sahih hadis kaynağı olan Kütüb-ü Sitte'de ve İmam Malik'in Muvatta'sı, İbn Huzeyme ile İbn Hibban'ın Sahih'leri, İbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsned'leri gibi en muteber hadis kaynaklarında geniş bir şekilde yer almaktadır. Bu hadislerden bazıları şöyledir:
Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır...3
Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek...4
Ümmetimden birtakım insanlar, Meryem'in oğlu İsa'ya kavuşacak, Deccal ile yapacağı harbe de şahit olacaklardır.5
Hz. İsa (as)'ın ikinci gelişi konusu, İslam alimleri tarafından "tevatür" (kuvvetli haber) derecesinde görülmekte, bu konuyla ilgili hadisler de mütevatir hadis olarak kabul edilmektedir. Hadis alimleri mütevatir kabul edilen hadislerin ravilerinin (hadisi nakleden kişiler) incelemeye dahi alınmayacağı, mütevatir hadise hiçbir sorgulama yapılmayacağı konusunda hemfikirdirler.6 İslam büyüklerinin ve hadis alimlerinin "Hz. İsa (as)'ın gelişi konusunda hiçbir şüpheye yer olmadığı" yönündeki kanaatleri kitabın ilerleyen bölümlerinde örnekleri ile incelenecektir. Ancak burada Hz. İsa (as)'ın yeniden dünyaya gelişini nakleden alimlerin başında mezhep imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife'nin geldiğine de kısaca değinmek gerekir. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir:
Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cüc'ün çıkması, Güneş'in batıdan doğması, Hz. İsa (as)'ın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde aktarıldığı üzere, haktır, olacaktır.7
Peygamberimiz (sav) hadislerinde, Hz. İsa (as)'ın inişi, bu mübarek insanın mücadelesi ve onun döneminde dünyanın nasıl bir durumda olacağı gibi çeşitli konularda bizleri bilgilendirmiştir. Bu haberlerin her biri Müslümanlar için önemli birer müjde niteliğindedir. Hz. Muhammed (sav)'in Müslümanlara Hz. İsa ile ilgili verdiği müjdelerden biri de, Hz. İsa yeniden dünyaya geldiğinde, Müslümanların bu değerli insanın yardımcıları olma şerefine erişecekleridir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:
... Beni hak peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, elbette Meryem oğlu İsa (kıyamete yakın indirildiği zaman) benim ümmetimde, kendi (peygamberliği dönemindeki sahabeleri olan) havarilerine halef (onların yerini tutacak kimseler) bulacaktır.8
Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa’nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır… |
Hz. İsa (as)'ın yardımcıları olmak hiç şüphesiz samimi olarak iman edenler için hem çok büyük bir müjde hem de önemli bir sorumluluktur. Hz. İsa (as)'ın destekçisi olmak gibi şerefli bir konuma erişebilmek tüm iman edenlerin gönülden talebidir.
Hz. İsa (as)'ın gelişinin alametlerinin iyice belirginleştiği bu dönemde Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in bu sözünün önemi bir kez daha düşünülmelidirler. Kimi çevrelerin neredeyse Hz. İsa hiç gelmeyecekmiş gibi (ki bu onların önemli bir yanılgılarıdır) davranıyor olması, diğer kimseleri yanıltmamalı, gevşekliğe sürüklememelidir. Tam tersine, Hz. İsa (as)'ın gelişinin Kuran ayetleriyle ve hadislerle bildirilen açık bir gerçek olduğunun farkında olan Müslümanlar bu olağanüstü durumun heyecanını yaşamalı, aşkla ve şevkle bu kutlu misafiri en mükemmel şekilde karşılamaya gayret etmelidirler. Yersiz tereddütlerle, kuruntularla kaybedilecek vakit yoktur. İman edenler hem kendilerini hem de çevrelerini bu kutlu olaya hazırlamalı, böylesine önemli bir dönemde yaşıyor olmanın imkanlarını, Allah'ın rızasının en çoğunu kazanabilmek için, en iyi şekilde kullanmalıdırlar.
Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda geldiğinde, iman edenlere "Benim yardımcılarım kimlerdir?" diye sorabileceği unutulmamalıdır. İçinde bulunulan bu kıymetli dönem çok iyi değerlendirilmeli, Hz. İsa geldiğinde mahcup olunacak her türlü tavır ve ahlaktan sakınılmalıdır. En sakınılması gereken ve belki de kişiyi en çok utandıracak tutumlardan biri de hiç şüphesiz, bu konuda şevksiz bir tavır sergilemektir. Bu nedenle iman edenlerin, Allah'ın elçisinin iki bin yıl sonra yeniden yeryüzüne gelecek olmasının ne kadar olağanüstü bir olay olduğunu sürekli gündemde tutmaları, bazı kimselerde ortaya çıkabilecek gevşeklik ve şevksizliğin engellenmesi açısından önemlidir. Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğunun ve ikinci kez yeryüzüne geleceğinin delillerinin anlatılması, bu gelişin alametlerinin tüm yönleriyle açıklanması, öncelikle bu konuda kalplerinde şüphe olan kimselerin şüphelerinin ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır. Ayrıca bu konunun sürekli hatırlatılması, "biz bu gerçeği bilmiyorduk, bilseydik biz de Hz. İsa için hazırlık yapardık" diye mazeretler öne sürülmesini engelleyecektir. Böylece, iman edenlerin ellerindeki tüm imkanları Hz. İsa için hazırlık yapmak üzere seferber etmeleri mümkün olacaktır.
Günümüzde Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ilk gelişinde tebliğ etmiş olduğu hak din, özünden uzaklaşmış ve tahrif edilmiştir. Kuran'da bildirildiği gibi, Hz. İsa (as)'ın ardından üçleme ve Hz. İsa (as)'ın ilahlaştırılması (Allah'ı tenzih ederiz) gibi çeşitli sapkın inanışlar Hıristiyanlığa dahil edilmiştir. Hz. İsa yeryüzüne geldiğinde öncelikle, Hıristiyanlığı bu sapkın inanışlardan arındıracaktır. İki bin yıldan bu yana özünden uzaklaşma süreci yaşamış olan Hıristiyanlığı özüne döndürebilecek olan tek kişi Hz. İsa'dır. Kendisini bekleyen Hıristiyan dünyasına gerçek din ahlakını yani Kuran'da bildirilen İslam ahlakını anlatacak, Hıristiyan dünyası hak dine yönelecektir. Hz. İsa'ya tabi olanlar da gerçek İseviler olacaklardır.
Gerçek İsevilerin kimler olduğu, geçtiğimiz yüzyılın müceddidi büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin açıklamalarında hikmetli bir şekilde anlatılmaktadır. Üstad'ın bu sözlerini detaylı olarak incelediğimizde gerçek İsevilerin; Kuran ahlakına ve sünnete uyan, Hz. İsa'ya itaat eden kimseler olacağı anlaşılmaktadır. Bu dönemde dinlerinin içine karışmış olan hurafelerden ve batıl inanışlardan yüzçevirerek gerçek İslam ahlakına yönelecek olan Hıristiyanlar ve samimi Müslümanlar, gerçek İseviler olacaklardır. Müslümanlar ve batıl inanışlarından kurtulan Hıristiyanlar, Hz. İsa vesilesiyle büyük bir ittifak kuracaklardır. Gerçek İsevilerin ittifakı yeryüzündeki din ahlakına karşı olan her türlü sistem ve uygulamanın tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacaktır.
Üstad'ın konuyla ilgili bazı açıklamaları şu şekildedir:
"Ahir zamanda Hazret-i İsa (as) gelecek, Şeriat-ı Muhammediye ile amel edecek" mealindeki hadisin sırrı şudur ki: Ahir zamanda felsefe-i tabiiyenin (tabiat felsefesi) verdiği cereyan-ı küfriye (inkarcı hareket) ve inkar-ı uluhiyete (Allah'ı inkar) karşı İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip (hurafelerden temizlenip) İslamiyete inkılab edeceği bir sırada, nasıl ki İsevilik şahs-ı manevisi, vahy-i semavi kılıncıyla o müdhiş dinsizliğin şahs-ı manevisini öldürür; öyle de Hazret-i İsa, İsevilik şahs-ı manevisini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevisini temsil eden Deccal'ı öldürür... yani inkar-ı uluhiyet fikrini öldürecek.9
"...felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfriye ve inkar-ı uluhiyete (Allah'ı inkar) karşı...": Bediüzzaman, Hz. İsa (as)'ın Darwinizm'in meydana getirdiği inkarcı harekete ve Allah'ın varlığını inkar edenlere karşı büyük bir mücadele yürüteceğini belirtmektedir.
"...İsevilik dini tasaffi ederek (arınarak) ve hurafattan tecerrüd edip İslamiyete inkılab edeceği..."
Bediüzzaman bu hikmetli açıklamasında Hz. İsa (as)'ın ahir zamanda tekrar dünyaya geldiğinde, İslam dininin gereklerine göre hareket edeceği yönündeki hadisi tefsir etmektedir. Hz. İsa (as)'ın mücadelesi çeşitli hurafeler ve geleneklerle özünden uzaklaşan Hıristiyanlığın özüne dönmesi ile başlayacaktır. Hz. İsa Hıristiyanlığı tüm batıl inanışlardan temizleyecek ve ona tabi olduklarını söyleyen tüm Hıristiyanlar gerçek din ahlakına yani İslamiyet'e döneceklerdir.
Ve Kuran'a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu (tabi olunan) makamında kalacak. Din-i Hak, bu iltihak neticesinde azim bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken; alem-i semavatta cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i Sadık (Hz. Muhammed sav), bir Kadir-i Külli Şey'in va'dine istinad ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey va'detmiş, elbette yapacaktır.10
"...Kuran'a iktida (uymak, tabi olmak) ederek, o İsevilik şahsı manevisi tabi; ve İslamiyet, metbu makamında kalacak.."
Hıristiyanlığın Hz. İsa ile başlayacak olan hak dine dönüşümü, son kitap olan ve herkesin uymakla mükellef olduğu Kuran'a tabi olmakla neticelenecektir. Hz. İsa (as)'ın şahsı ve ona tabi olan Hıristiyanlar İslam'a tabi olacaktır.
"...Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet ittihad neticesinde, dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak..."
Hz. İsa öncülüğündeki Hıristiyanlık Kuran'a tabi olduğunda çok büyük bir güç oluşacaktır. Çünkü günümüzde dünya nüfusunun çoğunluğuna sahip iki din olan Hıristiyanlık ve Müslümanlık hem siyasi, hem ekonomik hem de manevi yönden çok büyük iki kuvvettirler. Bu nedenle de dinsiz ideolojiler karşısında birleştiklerinde çok büyük bir güç kazanarak dinsizlik akımlarını fikren mağlup edip, dağıtacaklardır. İnsanları hayatlarının gerçek amacından uzaklaştıran bencil, sevgisiz, çatışmacı bir hayata iten materyalist felsefe ve dinsizliğin dünya üzerindeki etkileri, iki dinin birleşmesiyle ortadan kalkacaktır.
"...cism-i beşerisiyle bulunan şahs-ı İsa (as), o din-i hak cereyanının başına geçeceğini..."
İki dinin ittifakı ve Hıristiyanların Kuran'a tabi olması ile dünyada nüfus çoğunluğuna sahip olacak iki din, tek bir ses ve tek bir vücut gibi hareket edecek, bu hak dinin başına ise Hz. İsa geçecektir. Bediüzzaman bu sözünde Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne gelip, samimi olarak iman edenlerin başına geçeceğini Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verdiğini hatırlatmış ve bu nedenle de bu haberin mutlak gerçekleşecek olan hak bilgi olduğunu söylemiştir.
"Yalancı, hilekar, zihinlerde ve gönüllerde iyi ile kötüyü, hak ile batılı karıştıran, bir şeyi yaldızlayıp gerçek yüzünü gizleyen, her yeri dolaşan kötü ve uğursuz kişi" gibi anlamlara gelen Deccal kavramı, ahir zamanda ortaya çıkacağı bildirilen, her türlü kötülüğün ve fitnenin kaynağı ve temsilcisi olan kişi olarak tarif edilir. Ancak, Deccal bir kişi olabileceği gibi, din ahlakına uygun olmayan her türlü düşünce ve uygulamayı temsil eden bir sistem veya ideoloji de olabilir. Deccal ile ilgili bilgiler pek çok hadis-i şerifte yer almakta, Kuran'da da Deccal'in ahlakına ve sistemine işaret eden birçok ayet bulunmaktadır. Deccal'in ortaya çıkışı, sahih hadislerde kıyametin önemli alametlerinden biri olarak haber verilmiştir:
Ebu Hureyre (r.a) dan: Üç şey vardır ki bunlar zuhur edince, önceden iman etmeyen kişinin imanı fayda vermez: Deccal, Dabbe, Güneş'in batıdan doğuşu...11
Mezhep imamımız Ebu Hanife ise Deccal ve diğer kıyamet alametlerinin bildirildiği hadislerle ilgili olarak şunları söylemektedir:
Deccal'in, Yecuc ve Mecuc'un çıkması, Güneş'in batıdan doğması, Hz. İsa (as)'ın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde aktarıldığı üzere haktır, olacaktır.12
Hadislerde Deccal'in çıkış alametlerinin yanı sıra, özellikleri de detaylı olarak haber verilmiştir. Buna göre, Deccal insanları doğru yoldan saptıracak; iyiyi kötü, kötüyü iyi gösterecek; kendisine uyanları sözde nimetlerle aldatırken, kendisine uymayanlara ise baskı ve zor uygulayacak; yeryüzünde karışıklık çıkaracak, çatışmayı körükleyecek; din ahlakına karşı olacak ve insanları din ahlakından uzaklaştırmak için faaliyet gösterecektir. Deccal'in yeryüzünde olduğu dönem, samimi olarak iman edenlerin pek çok sıkıntı ve zorlukla karşılaşacakları, insanların büyük çoğunluğunun din ahlakından uzaklaştıkları bir dönem olacaktır.
Deccal'in ortaya çıkışı tüm dünyayı derinden etkileyecek ve insanlığa pek çok felaket ve zorluk getirecek gelişmelerin başlangıcı olacaktır. Deccal'in asıl hedefi din ahlakı ve samimi olarak iman edenler olacağından, özellikle müminler için oldukça zorlu bir dönem söz konusu olabilir. Bunun yanı sıra, insanların önemli bir kısmı Deccal'in aldatmacalarına inanacak ve ona tabi olacaklardır. Böyle bir ortam, vicdan ve iman sahibi tüm insanların var güçleriyle karşı koymaları ve çok güçlü bir fikri mücadele yürütmeleri gereken bir ortamdır. Ve Allah'ın izniyle samimi iman edenler bu fikri mücadelede üstün geleceklerdir. Ancak, Hz. Muhammed (sav) Efendimiz Deccal'in fitnesinin tarihin en büyük fitnesi olduğunu bildirmiş ve iman edenleri bu fitneden sakınmaları için uyarmıştır.Bu uyarı çok önemlidir:
İşte ben bunları size anlatıyorum ki durumu iyi kavrayasınız, onun tuzağına düşmeyiniz, sizden sonra geleceklere anlatınız diye. Çünkü onun fitnesi, fitnelerin en çetinidir.13
Peygamber Efendimiz (sav)'in bu öğüdü ve Deccal'in fitnesinden Allah'a sığındığı duası, Müslümanlar için yol gösterici olmuştur. Dünyanın dört bir yanında farklı mezheplerden veya farklı ırklardan Müslümanlar, beş vakit namazlarında, Allah'ın kendilerini Deccal'in fitnesinden koruması için dua etmektedirler. Rivayetlerde bildirildiği üzere sevgili Peygamberimiz (sav) tarafından müminlere öğretilen bu dua şu şekildedir:
Resulullah şöyle buyurmuştur: Sizin biriniz, teşehhütte bulunduğu (tahiyyat okumayı bitirdiği zaman), "Ey Allah'ım, cehennem azabından, kabir azabından, hayat ve mematın fitnesinden ve Mesih-i Deccal fitnesinden Sana sığınırım" diyerek dört şeyden Allah'a sığınsın. 14
Bu duanın bizzat Hz. Muhammed (sav) tarafından iman edenlere öğretilmiş ve namazlarda okunmasının tavsiye edilmiş olması Deccaliyet konusunun müminler için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. İslam alimlerinin ise namazlarının ardından; "Allahümme ecirne min fitneti'l mesihi'd deccali ve's süfyan" (Allah'ım bizi Mesih-i Deccal ve Süfyan'ın fitnelerinden koru) diyerek tesbih yaptıkları bilinmektedir. Nitekim Müslümanlar da, Deccal'in fitnesinin ne kadar büyük olduğunun bilinciyle, 5 vakit namazlarında Peygamber Efendimiz (sav)'in bildirdiği duayla Rabbimiz'e sığınmaktadırlar. Bu, Müslümanların Deccal'e karşı manevi bir hazırlık içinde olduklarını göstermektedir. Ancak elbette, Deccal'e karşı yapılacak hazırlıkların en önemli bölümü Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne gelişi için yapılacak hazırlık olmalıdır.
Hz. İsa (as)'ın gelişi, Müslümanların bu duasının bir yönüyle kabulü olacaktır. Çünkü hadislerde, Deccal'in fitnesinin ancak Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne dönüşüyle ortadan kaldırılacağı, Deccal'in Hz. İsa (as)'ı gördüğünde "tuzun suda erimesi gibi" yok olacağı müjdelenmiştir. Hz. İsa (as)'ın Deccal'i ortadan kaldıracağını bildiren hadislerden bazıları şöyledir:
... Deccal ortalığa fitne saçarken Cenab-ı hak, Mesih İsa İbni Meryem'i gönderir... Hz. İsa Deccal ile Lüdde (Beytül Makdis'e yakın bir belde) kapısında karşılaşır ve onu öldürür.15
Allah'ın düşmanı (Deccal) onu gördüğünde tuzun suda erimesi gibi eriyecektir. Onu bıraksa da kendiliğinden helak oluncaya kadar eriyecekse de, Allah Deccal'i, Hz. İsa (as)'ın eliyle öldürecektir...16
Hz. İsa yakında inecek, sonra fesat sahibi, bedbaht olan Deccal'i helak edecektir.17
Bu durumda, iman edenlerin ve Deccal'in fitnesinden korunmak isteyenlerin Hz. İsa'ya tüm güçleriyle destek olmaları, bu mübarek insan yeryüzüne gelmeden önce ona olabilecek en güzel ortamı hazırlamak için gayret etmeleri son derece önemlidir.
Bunun için, Müslümanlar bir yandan Deccal'in fitnelerini ve aldatmacalarını deşifre etmeli ve Deccaliyetin ideolojik zeminini oluşturan unsurlarla fikri mücadele içinde olmalıdırlar. Bir yandan da, Hz. İsa gelmeden önce, onun yürüteceği büyük fikri mücadele için ön hazırlık yapmalı, ahlaken Hz. İsa'ya layık olabilecek, ona destek olabilecek şekilde kendilerini geliştirmeye özen göstermelidirler. Ayetlerde haber verilen bilgiler ve hadislerde anlatılan gelişmeler, dünya tarihinin en önemli dönemlerinden birinin iyice yaklaştığını işaret etmektedir.
Böylesine tarihi bir dönemde yaşama şerefine erişecek olanların, bundan dolayı büyük bir heyecan duymaları aynı zamanda sorumluluklarının da büyük olduğunun şuurunda olmaları gerekir. Durumun öneminin farkına varanların ilk yapması gereken şeylerden biri, elbette Hz. İsa (as)'ın gelişine hem kendileri hem de çevrelerini en iyi şekilde hazırlamak olmalıdır.
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. |
Dünyanın içinde bulunduğu mevcut durum, Hz. İsa (as)'ın gelişi için hazırlanırken hangi konulara öncelik verilmesi gerektiğini bizlere göstermektedir. İnkarcı ideolojilerin toplumlar üzerinde oluşturduğu tahribatın, dünya tarihinde belki de en yoğun olarak yaşandığı dönem, bu dönemdir. Şiddetin, terörün, zulmün, sahtekarlığın, dolandırıcılığın, yalancılığın, ahlaksızlığın, çatışmaların, yoksulluğun dünya genelinde yaygın olması, yeryüzünün "fitne" ile dolu olduğunu göstermektedir.
Tüm bu zulüm ve dejenerasyon, Allah'ın varlığını ve birliğini inkar eden, ahiret gününe inanmayanların kurmuş oldukları batıl sistemlerden güç bulmakta ve gelişip yayılmaktadır. Bu durum karşısında Müslümanların söz konusu ortama zemin oluşturan, bu bozulmayı teşvik eden ideolojik kaynakları fikren ortadan kaldırmaları gerekir. Bunu yapabilmenin en önemli yollarından biri, Müslümanların bu fikri mücadelede birlik ve beraberlik ruhu içinde olmalarıdır.
Hz. İsa (as)'ın gelişinin yakınlaştığı bu dönemde inkarcı ideolojilere karşı yürütülmesi gereken fikri mücadele, tüm Müslümanların üzerinde önemli bir sorumluluktur. Bununla birlikte Hz. İsa (as)'ı bekleyen İslam dünyasının, kendi iç anlaşmazlıklarını ve fikir ayrılıklarını bir kenara bırakarak, birlik ve beraberliğini sağlamış olması son derece önemlidir. Böyle bir dönemde, kendi iç sorunları ile boğuşan, içe kapalı bir yapı geliştirmek kuşkusuz büyük bir hata ve önemli bir vebal olabilir.
Kuran ahlakını eksiksiz yaşayıp Peygamberimiz (sav)'in sünnetini kendilerine rehber edinen Müslümanlar birleştirici davranmalı, dayanışma ve kaynaşma ruhunu ön plana çıkararak, tüm Müslümanların "din kardeşleri" oldukları gerçeğini İslam dünyasına yeniden hatırlatmalıdırlar. Müminlerin birlik ve beraberlik ruhu içinde hareket etmeleri, Rabbimiz'in emrinin gereğidir:
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al--i İmran Suresi, 103)
Üstelik Allah'ın izni ile bu ittifak, inkarcı ideolojilerin fikren mağlup olmasının en önemli aşamalarından biri olacaktır. Rabbimiz, Kuran'da inkarcıların ittifakını haber vermiş ve iman edenlerin de birbirleriyle dost olmaları ve birbirlerine yardım etmeleri gerektiğini bildirmiştir. Bu, yeryüzünde bozgunculuğun ortadan kaldırılması için gereklidir. Ayette şu şekilde buyurulmaktadır:
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Ayrılıkları ve farklılıkları bir kenara bırakıp, tüm Müslümanların "kardeş" olduğu gerçeğini hatırlayan ve bu manevi kardeşliğin getirdiği güzel ahlakı yaşayan İslam dünyası, bu yönü ile hem tüm dünyaya örnek olacak hem de Hz. İsa için çok güzel bir ortam sağlamış olacaktır.
Hz. İsa geldiğinde İslam dünyası, içindeki kültürel ve geleneksel farklılıkları birer zenginlik unsuru haline dönüştürmüş, inkarcı ideolojilerin İslam dünyası üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmış, Kuran ahlakını yaşamakta ittifak etmiş bir bütün olmalıdır.
1.İzzet İkbal, Risale-i Nur'dan Ahir Zaman ile İlgili Bahisler, s. 8
2. 4313 -Buhari, Enbiya 44; Muslim, Fezail 145, (2365); Ebu Davud, Sunnet 14, (4675).
3. Ebu Hureyre (ra), Buhari, Büyu 102, Mezalim 31, Enbiya 49; Müslim, İman 242 (155); Ebu Davud, Melahim 14 (4324); Tirmizi, Fiten 54 (2234)
4. Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, Cilt 2, s.192; Kitabul-İman, Babu Nuzuli İsa İbn-i Meryem, Kenzul Ummal, 14/332
5. Hakim, Mustedrek, 8634, 4/587
6. Dr. Sübhi Salih, Ulum'il Hadis, s. 151-152; Mehdilik ve İmam Mehdi, s. 325
7. Ebu Hanife, Nu'man b. Sabit (150/767), Fıkh-ı Ekber, Çeviren: H. Basri Çantay, Ankara, 1982
8. Hakim-i Tırmızi, Nevadirü'l Usul, 2/92
11. Tirmizi; Medineli Allame Muhammed B. Resul El- Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 209
12. Ebu Hanife, Nu'man b. Sabit (150/767), Fıkh-ı Ekber, Çeviren: H. Basri Çantay, Ankara, 1982
13. Nuaym; İsmail Mutlu, Kıyamet Alametleri, s. 92-93
14. Müslim, Mesacic:25, No.590, 1/413
15. İmam-ı Müslim; Saim Güngör, Büyük Fitne Mesih-i Deccal, s. 104
16. Müslim, Fiten: 9, No. 2897, 4/2221
17. Nüzul-i Mesih Risalesi, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s.121