Tevhid inancını insanlara tebliğ etmiş olan tüm peygamberler, üstün ahlakları ve samimi imanlarıyla çok mübarek kimselerdir. Allah Nahl Suresi'nde elçilerini yaşadıkları toplumda tevhid inancını tebliğ etmeleri için görevlendirdiğini şöyle bildirmektedir:
Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik… (Nahl Suresi, 36)
Ancak peygamberlerin ardından tevhid inancı zaman içerisinde insanlar tarafından tahrif edilerek değiştirilmiştir. Her bozulma ve dejenerasyonun sonucunda Allah toplumlara ayetlerini okuyacak ve onları ahiret gününe karşı uyaracak yeni bir elçi göndermiş, insanları yeniden tevhid inancında birleştirmiştir. Hz. İsa da Hz. Musa'nın getirdiği vahyin tahrif edilmesinin ardından, insanları Allah'ın birliğine çağırmak, O'ndan başka ilah olmadığını tebliğ etmek için gönderilmiştir. O, Hz. Musa'nın getirdiği hak dini dejenere edip bozan İsrailoğullarını, bağnaz geleneklerinden uzaklaşıp, batıl inanışlarını terk etmeye ve sadece Allah'a teslim olmaya çağırmıştır. Ayetlerde Hz. İsa (as)'ın İsrailoğullarına tebliği şu şekilde bildirilir:
İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur." (Zuhruf Suresi, 63-64)
Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin. Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Al-i İmran Suresi, 50-51)
Hz. İsa tebliğ görevini yerine getirmeye başladığında Hz. Musa'nın hükümlerinden uzaklaşan Yahudi din önderleri kendi yorumlarıyla, yeni haram ve helaller oluşturmuş, şekilci ve bağnaz bir din meydana getirmişlerdi. Öyle ki, Allah'ın Resulü Hz. İsa insanları iman etmeye ve batıl geleneklerini terk etmeye çağırdığında ona alaycı sözlerle ve düşmanca bir tutumla karşılık verdiler:
Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. (Zuhruf Suresi, 57-58)
Ancak artan engellere rağmen, özellikle de fakir halkın arasında Hz. İsa (as)'a inananların sayısı hızla artmıştır. Hz. İsa (as)'ı ve tebliğini engellemek için Roma İmparatorluğu'nun zalim yöneticileriyle bazı Yahudi din adamları tuzak kurmuşlar ve en sonunda da Hz. İsa (as)'ı çarmıha gererek öldürmeye karar vermişlerdir. Rabbimiz'in onların bu girişimlerine verdiği karşılık Kuran'da şöyle haber verilir:
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54)
Rabbimiz Hz. İbrahim'i ateşten kurtardığı gibi Hz. İsa (as)'ı da düşmanlarının tuzağından kurtarmıştır. Onu öldürmek isteyenlerin sinsi tuzaklarını bozmuş ve bu kutlu insana zarar vermelerini engellemiştir. Ayetlerde bu gerçek şu şekilde bildirilir:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)
Ayetlerde bildirilen gerçek çok açıktır. Yahudilerin kışkırtmalarıyla Hz. İsa (as)'ı öldürmeye çalışanlar bunda başarılı olamamışlardır. Kuran'ın diğer ayetlerinde de haber verildiği gibi Hz. İsa ölmemiştir ve Allah Katında diridir. Allah'ın Kuran'da Hz. İsa (as)'a kurulan tuzakların bozulduğunu bildirmiş olması da, Hz. İsa (as)'ın Allah Katında diri olduğunun önemli delillerinden biridir. Kurulan tuzak Hz. İsa (as)'ı öldürmektir, bu tuzağı ise Rabbimiz bozmuştur. Hz. İsa (as)'ı öldürdüklerini öne sürenlerin bu konudaki iddiaları sadece bir zandan ibarettir. Onlar Hz. İsa (as)'ı çarmıha gerdiklerini zannederken, gerçekten bir başka kişiyi çarmıha germişlerdir. (Hz. İsa (as)'ın hayatı ve Allah Katına alınışı ile ilgili detaylı bilgi için Bkz: Hz. İsa Ölmedi, Harun Yahya, Mart 2004)
Ancak Hz. İsa (as)'ın Allah Katına alınışının ardından Hıristiyanlık zaman içinde üçleme inancıyla dejenerasyona uğramıştır. Hz. İsa (as)'ın getirdiği muvahhid dinin özelliklerini, onun dünyada bulunduğu sürece yaşadıklarının bir kısmını ve Allah Katına alınışını, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) aracılığıyla tüm insanlara gönderilen ve kıyamete kadar geçerli olan Kuran'dan öğrenebiliriz. Unutulmamalıdır ki Kuran, içindeki sözlerin değiştirilmesinin (Allah'ın dilemesi dışında) mümkün olmadığı hak bir kitaptır. Allah Kuran'ın bu özelliğini; "Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, işitendir, bilendir." (En'am Suresi, 115) ayetiyle bildirmektedir.
Kuran'da Hz. İsa (as)'ın Allah'ın oğlu değil, (Allah'ı tenzih ederiz) Allah'ın peygamberi olduğuyla ilgili birçok açıklama yer almaktadır. Bu açıklamalardan bazıları şöyledir:
Üçleme inancının en temel mantığı Hz. İsa (as)'ın "Allah'ın oğlu" olduğu yönündeki iddiadır. Allah'ın sıfatları onların bu iddialarını tamamen geçersiz kılmaktadır. Alemlerin Rabbi olan Allah insanların bilgisizce ortaya attıkları bu gibi benzetmelerden çok uzaktır, O her türlü kusur ve eksiklikten münezzehtir. Kuran ayetlerinde bu gerçek şu şekilde haber verilir:
Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Meryem Suresi, 35)
"Allah çocuk edindi" dediler. O, (bundan) yücedir; O, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Kendinizde buna ilişkin bir delil de yoktur. Allah'a karşı bilmeyeceğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? (Yunus Suresi, 68)
Rabbimiz'in birşeyi var etmesi için ona "Ol" demesi yeterlidir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Tüm varlıklar O'nun mülkü, O'nun yarattıklarıdır. Her şey O'nun emrine boyun eğmiştir, O'nun sonsuz güç ve kudretine teslim olmuştur:
…Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur… (Al-i İmran Suresi, 83)
Allah, tüm sebeplerden münezzehtir, çünkü meydana gelen tüm olayları ve bu olayların oluşma sebeplerini de yaratan Kendisi'dir. Dünya üzerindeki herşey belli sebeplere bağlı olarak gelişir. Doğum, büyüme, öğrenme ya da yaşlanma; zaman, mekan gibi belli sebeplere bağlı olarak gerçekleşir. İnsanlar zamana ve mekana bağımlı olarak yaşamaktadırlar. Oysa Rabbimiz zamandan ve mekandan münezzehtir, zamanı da mekanı da Kendisi yaratmıştır. Babalık, oğulluk, çocuk edinme gibi insan hayatına dair durumları da Rabbimiz var etmiştir. Dolayısıyla "Allah çocuk edindi" (Allah'ı tenzih ederiz.) diyenler Rabbimiz'in benzersiz sıfatlarını unutmakta ve kendi sınırlı anlayışları doğrultusunda düşünmektedirler. Oysa bu söyledikleri Allah Katında çok büyük bir yalandır. Kehf Suresi'nde şöyle bildirilir:
(Bu Kur'an) "Allah çocuk edindi" diyenleri uyarıp-korkutur. Bu konuda ne kendilerinin, ne atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne (kadar da) büyük. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar. (Kehf Suresi, 4-5)
Rabbimiz bir diğer ayette ise "Eğer Allah, çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini elbette seçerdi. O, Yücedir; O, bir olan, kahredici olan Allah'tır." (Zümer Suresi, 4) şeklinde buyurmaktadır. Bu ayetle sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'in herşeyi dilediği şekilde var edebileceği haber verilmektedir. Allah'ın üçleme inancını savunan ve asılsız yakıştırmalarda bulunan insanlara verdiği cevap, diğer ayetlerde şu şekilde vurgulanmaktadır:
Dediler ki: "Allah oğul edindi." O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 116-117)
"Rahman çocuk edinmiştir" dediler. Andolsun, siz oldukça çirkin bir cesarette bulunup-geldiniz. Neredeyse bundan dolayı, gökler paramparça olacak, yer çatlayacak ve dağlar yıkılıp göçüverecekti. Rahman adına çocuk öne sürdüklerinden (ötürü bunlar olacaktı.) Rahman (olan Allah)a çocuk edinmek yaraşmaz. Göklerde ve yerde olan (herkesin ve herşeyin) tümü Rahman (olan Allah)a, yalnızca kul olarak gelecektir. Andolsun, onların tümünü kuşatmış ve onları sayı olarak saymış bulunmaktadır. Ve onların hepsi, kıyamet günü O'na, 'yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. (Meryem Suresi, 88-95)
Ayetlerde de belirtildiği gibi bu yakıştırma "çok çirkin bir cesarettir". Göklerde ve yerde olan herşeyin sahibi olan Rabbimiz bu yakıştırmalardan uzaktır.
Üçleme inancını savunanlar Hz. İsa (as)'ın Allah ile aynı yetkilere sahip olduğu yönünde çok çarpık bir açıklama daha yaparlar. Oysa Rabbimiz Kuran'da yer alan; "... O'na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir." (Furkan Suresi, 2) ayetiyle bu iddiaların geçersizliğini açıklamaktadır. Çünkü O, tüm kainatın mutlak hakimidir, hiçbir ortağa ya da yardımcıya ihtiyacı yoktur. İsra Suresi'nde şu şekilde bildirilir:
Ve de ki: "Övgü (hamd), çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan ve düşkünlükten dolayı yardımcıya da (ihtiyacı) bulunmayan Allah'adır." Ve O'nu tekbir edebildikçe tekbir et. (İsra Suresi, 111)
Allah Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e, bu iddia ile ortaya çıkan kişilere şöyle söylemesini vahyetmiştir:
"De ki: "Eğer Rahman'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum." (Zuhruf Suresi, 81)
Ayette haber verilen bu cevap üçleme savunucularına büyük bir yanılgı içinde olduklarını göstermektedir. Yukarıdaki ayetin devamında Allah şöyle bildirir:
Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirdiklerinden yücedir. Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar. Göklerde İlah ve yerde İlah O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Zuhruf Suresi, 82-84)
Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığı gibi Allah bu çirkin iddiaları üreten kişilerin Allah'ın kadrini gerektiği gibi takdir etmekten yoksun olmalarına dikkat çekmektedir. Onları, ahiretin varlığından habersiz gaflete dalıp oyalanan insanlar olarak tanıtmıştır.
Daha öncede belirttiğimiz gibi, üçleme inancında Hz. İsa yaratılmamış ve Allah ile eşit yetkilere sahip bir güç olarak tarif edilir. (Allah'ı tenzih ederiz) Oysa bu yanlış düşünce şekli, Rabbimiz'in peygamberlere vahyettiği tevhid inancının tümüyle karşısında yer alan çirkin bir iftiradır. Bakara Suresi'nde şu şekilde bildirilir:
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
Rabbimiz tek hak ve hüküm sahibidir. Tüm kainat, göklerde ve yerde bulunan canlı - cansız herşey; tüm insanlar, hayvanlar, bitkiler, eşyalar Allah'a aittir. Hepsini yaratan alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Herşey O'nun emri ile hareket eder ve o dilediği sürece varlığını sürdürebilir. Tüm canlı varlıkları besleyen, onlara gökten ve yerden rızık veren, yeri yeşerten, geceyi karartan, Güneş'i parlak bir ışık kılan, mevsimleri var eden Allah'tır. Dünyanın yaratılışından itibaren yaşamış olan tüm insanları yaratan da Allah'tır. İstisnasız her insan varlığını Allah'a borçludur ve herşeyiyle O'na muhtaçtır. Allah'ın seçip insanların Kendisi'ne iman etmeleri için elçilik görevini verdiği peygamberleri de Allah'ın yarattığı kullardır. Tüm peygamberler O'nun emri ile hareket eden mübarek insanlardır. Hz. İsa da aynı bu elçiler gibi Allah'ın yarattığı bir kuldur. O'nun seçkin, onurlu ve saygın kıldığı (Al-i İmran Suresi, 45) değerli bir elçisidir. Nitekim Allah Hz. İsa için şöyle buyurmaktadır:
Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır. (Nisa Suresi, 172)
Ayette de bildirildiği gibi Hz. İsa Allah'a kulluk görevini yerine getirmekten derin haz duyan, Rabbimiz'e teslim olmuş çok samimi bir insandır. Onun sözde ilahlık iddiasında bulunduğu yönündeki tüm açıklamalar sonradan üretilmiş birer hezeyandır. Yüce Rabbimiz tüm varlıklar üzerinde mutlak hakimiyete sahiptir. O'nun dışındaki herşey, var olmak ve varlığını devam ettirebilmek için Rabbimiz'e muhtaçtır.
Allah kainatı yokluktan yaratmıştır. Dünyadaki tüm canlılar doğar ve ölürler, herşeyin bir ömrü, sayılı günü vardır. Kainatta, yok olmayacak hiçbir eşya ya da ölümsüz kalacak hiçbir canlı mevcut değildir. Oysa Kuran'da bildirildiği gibi Allah evveldir, ahirdir. (Hadid Suresi, 3) Yani başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. Allah, sonsuzluğun sahibi, zamanın ve mekanın üstünde olandır. O, herşeyden önce de vardır, sonra da olacaktır. Kainatın, canlıların, gezegenlerin, galaksilerin ve evrenin henüz yaratılmadığı, zamanın henüz var olmadığı anda yalnızca Allah vardı. Herşey yok olduktan sonra baki kalacak olan da O'dur. Ömrü ve zamanı yaratan Allah, maddeye ait tüm özelliklerden müstağnidir.
Allah, bu kavramları yaratan ve insanların zamana ve mekana tabi olarak yaşamasını uygun görendir. İnsan hiçbir zaman bir gün sonra, hatta bir saat sonra neler yaşayacağını bilemez. O ise bir işe hükmettiği zaman bir gün sonra, yıllar sonra ve kıyamete kadar o işin neyle sonuçlanacağına hakimdir. Dolayısıyla verdiği hüküm her zaman en doğru, en iyi ve en hikmetli olandır.
Kainattaki bütün varlıkların bir sonu vardır. Bir insan doğar, yaşar ve dünyadaki sınırlı ömrünün sonunda kaçınılmaz bir gerçek olan ölümle karşılaşır. İnsanların ölümü gibi, bitkiler ve hayvanlar aleminin yok oluşu da kaçınılmazdır. Onlar da doğduktan bir süre sonra birer birer ölürler. Canlı olan herşey hayatını tüketip toprağın altına girecektir. Ancak Rabbimiz baki olan, her zaman mutlak varlığını sürdürecek olandır. Sonsuzluk yalnızca O'na aittir.
İnsan acizdir, hayatı boyunca sürekli ilgiye ve bakıma muhtaçtır. Hayatının büyük bir bölümü kendi bedenine bakmakla, onu temiz tutmakla, beslenmesini ve uykusunu düzenlemekle geçer. Canlı cansız tüm kainatın yaratıcısı olan Allah ise Hayy'dır. Daima diridir, her an herşeye hakimdir, herşeyi bilir, herşeye güç yetirir, O'nu uyku ve uyuklama tutmaz, her türlü acizlikten de münezzehtir. O, yarattıklarına çeşitli acizlikler vermiş ve bu eksiklikleri fark edip yalnızca Kendisi'ne yönelerek kulluk etmelerini, herşeyi Kendisi'nden istemelerini emretmiştir. İnsana düşen de, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini, tek bir saniye bile hayatını devam ettiremeyeceğini bilerek Rabbimize yönelip dönmektir. Allah Kendisi'nden başka hiçbir ilah olmadığını Kuran ayetlerindeki hikmetli örneklerle bizlere şu şekilde haber vermektedir:
Göklerde ve yerde kim varsa O'nundur. O'nun yanında olanlar, O'na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler. Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler? Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir. O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler. Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitab'ı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar. (Enbiya Suresi, 19-24)
Hayır, Biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar. Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir ve O'nunla birlikte hiçbir İlah yoktur; eğer olsaydı, her bir ilah elbette kendi yarattığını götürüverirdi ve (ilahların) bir kısmına karşı üstünlük sağlardı. Allah, onların nitelendiregeldiklerinden yücedir. Gaybı ve müşahede edilebileni bilendir; onların ortak koştuklarından yücedir. (Mü'minun Suresi, 90-92)
Hz. İsa (as), Rabbimiz'e O'nun tüm bu sıfatlarıyla gönülden iman eden samimi bir insandır. O Allah'ın sonsuz güç sahibi olduğuna iman etmiş, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamıştır. Kuran'da Hz. İsa (as)'ın Allah'ın kulu olduğu şöyle bildirilmektedir:
(İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı." (Meryem Suresi, 30)
Başka bir ayette ise Hz. İsa (as)'ın ölümlü olduğu, her insan gibi öldükten sonra ahirette yeniden diriltileceği bildirilmiştir:
"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem Suresi, 33)
Onu Allah yaratmış, kendisine dünya üzerinde tevhid inancını anlatması için süre vermiştir. Sonrasında, ona tuzak kuranların sinsi planlarını boşa çıkararak Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına almıştır. Hz. İsa Allah'ın kendisi için belirlediği vakit geldiğinde yeniden dünyaya gelecek ve Allah'ın emrettiği şekilde elçilik görevini tamamlayacaktır. Onun tüm kaderini; hayatı boyunca karşılaştığı her olayı yaratan, belirleyen ve zamanı geldiğinde tüm bunları gerçekleştiren Allah'tır. Gösterdiği tüm mucizeleri yaratan Allah'tır. Hz. İsa bunları kendisinden değil, Allah'ın kendisine olan rahmeti ile gerçekleştirmiştir. Hz. İsa (as), dünya hayatı süresince Allah'a olan güçlü imanını ifade etmiş ve insanları Allah'ın dosdoğru yoluna çağırmıştır. Meryem Suresi'nde Hz. İsa (as)'ın insanları Allah'a iman etmeye çağrısı şöyle bildirilir:
Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur. (Meryem Suresi, 36)
Üçleme inancının sözde dayanaklarından biri de Hz. İsa (as)'ın hayatındaki mucizelerdir. Gerçekten de Rabbimiz Hz. İsa (as)'a olağanüstü mucizeler vererek lütufta bulunmuştur. Bu kutlu insanın doğumundan Allah Katına alınışına kadar geçen zaman hep mucizelerle doludur. Bunlardan biri de Hz. İsa (as)'ın babasız bir şekilde dünyaya gelmesidir. Hz. İsa (as)'ın doğumu gerçekten de Rabbimiz'den çok büyük bir mucizedir. Cebrail'in Hz. Meryem'e "düzgün bir insan" şeklinde görünmesi ve ona Allah'tan bir mucize göstermesi Kuran ayetlerinde detaylı olarak tarif edilir. Hz. Meryem kendisine hiçbir insan dokunmadığı halde, Allah'ın dilemesiyle Hz. İsa (as)'a hamile kalmıştır. Onun hamileliği dünyadaki tüm sebeplerden bağımsız olarak, mucizevi bir şekilde gerçekleşmiştir:
O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi. "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti. Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi. (Meryem Suresi, 20-22)
Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığı gibi Hz. İsa (as), bilinen sebeplerin dışında bir yaratılışla; babasız olarak dünyaya gelmiştir. Allah, o doğmadan önce, birçok özelliğini ve onu insanlar için bir rahmet olarak gönderdiğini melekleri aracılığıyla annesi Hz. Meryem'e bildirmiştir.
Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)... Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)."… (Meryem Suresi, 19-21)
İşte bu mucizevi yaratılış üçleme inancının sözde delillerinden birini teşkil eder. Hz. İsa (as)'ın doğumundaki olağanüstülük apaçık bir gerçektir. Ancak Kuran'da Hz. Yahya'nın da yine mucizevi bir şekilde dünyaya geldiği haber verilir. Ayetlerde kendisine bir mirasçı vermesi için Allah'a dua eden Hz. Zekeriya'nın duaları şu şekilde bildirilir:
(Bu,) Rabbinin, kulu Zekeriya'ya rahmetinin zikridir. Hani o, Rabbine gizlice seslendiği zaman; Demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır. Artık bana Kendi Katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl." (Meryem Suresi, 2-6)
Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi. (Al-i İmran Suresi, 38)
Ayetlerde de bildirildiği gibi normal şartlar dahilinde Hz. Zekeriya'nın çocuk sahibi olması mümkün değildir. Ama o kendisine bir yardımcı ve mirasçı vermesi için Rabbimiz'e samimi bir kalple dua etmiştir. Rabbimiz'in, bu kıymetli insanın duasına verdiği karşılık ayetlerde şu şekilde bildirilir:
(Allah buyurdu:) "Ey Zekeriya, şüphesiz Biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız." (Meryem Suresi, 7)
O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir." (Al-i İmran Suresi, 39)
Rabbimiz Hz. Zekeriya'yı ismi Yahya olan bir çocukla müjdelemiştir. Bu da Hz. İsa (as)'ın doğumu gibi mucizevi bir durumdur. Çünkü hem yaşları itibariyle hem de sağlık nedenleriyle Hz. Zekeriya ve eşinin çocuk sahibi olmaları mümkün görünmemektedir. Nitekim Hz. Zekeriya da bu müjdeyi duyduğunda "...Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım." (Meryem Suresi, 8) şeklinde bir karşılık vermiştir. Ancak tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz herşeye güç yetirendir, O, sonsuz kudretiyle, dilediği herşeyi "Ol" demesiyle yaratma gücüne sahibidir. Ayetlerde şu şekilde haber verilir:
(Ona gelen melek:) "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: Bu Benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım." (Meryem Suresi, 9)
Dedi ki: "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?" "Böyledir" dedi, "Allah dilediğini yapar." (Al-i İmran Suresi, 40)
İncil'de de Hz. Yahya'nın doğumuyla ilgili benzer bir anlatım yer almaktadır:
Bu sırada, Rab'bin bir meleği buhur sunağının sağında dikilip Zekeriya'ya göründü. Zekeriya onu görünce şaşırdı, korkuya kapıldı. Melek ona, "Korkma, Zekeriya" dedi, "Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, onun adını Yahya koyacaksın. Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek. O, Rab'bin gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh'la dolacak. İsrailoğullarından birçoğunu, Tanrılar'ı Rab'be döndürecek. Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri, doğru kişilerin anlayışına yöneltmek ve Rab için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere, İlyas'ın ruhu ve gücüyle Rab'bin önünden gidecektir." Zekeriya meleğe, "Bundan nasıl emin olabilirim?" dedi. "Çünkü ben yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi." (Luka, 1/11-18)
Rabbimiz Hz. Zekeriya'ya Kendi Katından bir mucizeyle Hz. Yahya'yı armağan etmiş, bu mübarek insana çocuk yaşında itaati sevdirmiş, hikmet, sevgi duyarlılığı ve temizlik vermiştir. Ayetlerde Hz. Yahya için şu şekilde buyurulmaktadır:
... O, çok takva sahibi biriydi. Ana ve babasına itaatkardı ve isyan eden bir zorba değildi. Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de. (Meryem Suresi, 13-15)
Ayetlerde de görüldüğü gibi Hz. Yahya'nın doğumu büyük bir mucizedir. Allah dünyevi sebeplerden bağımsız olarak Hz. Zekeriya'ya bir oğul armağan etmiş, duasını kabul ederek ona Hz. Yahya'yı mirasçı kılmıştır. Bu müjdeyi Hz. Meryem'e olduğu gibi Hz. Zekeriya'ya da bir melek aracılığıyla bildirmiştir. Hz. Zekeriya'nın hanımının hamile kalmasını gerektiren şartlar mevcut değildir. Dolayısıyla Hz. Meryem'in Hz. İsa (as)'ı dünyaya getirişiyle Hz. Yahya'nın durumu arasında büyük bir benzerlik vardır. Bu durum, üçleme inancının sözde dayanaklarından birinin daha geçersizliğini ortaya koymaktadır.
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. |
Hz. Yahya'nın ve Hz. Adem'in dünyaya gelişinin de olağanüstü oluşu, Hz. İsa (as)'ın mucizevi bir şekilde dünyaya gelmesinin, üçleme inancının temel dayanaklarından biri olarak kullanılmasını imkansız kılan delillerdendir. Kuran ayetlerinde, Hz. Adem'in de mucizevi bir şekilde var edildiği haber verilir. Hicr Suresi'nde şöyle bildirilir:
Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım. Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın." (Hicr Suresi, 28-29)
Ayette bildirilen gerçek, çok olağanüstü bir yaratılışa işaret etmektedir. Hz. Adem annesi ve babası olmadan, "kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan" var edilmiştir. Topraktan yaratılış ile ilgili diğer ayetler şu şekildedir:
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için... (Hac Suresi, 5)
Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz. (Rum Suresi, 20)
Allah sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı)dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır. (Fatır Suresi, 11)
Kuran'da Hz. Adem ile ilgili olarak verilen bir diğer önemli bilgi ise Hz. İsa (as)'ın yaratılışı ile olan benzerliktir:
Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi. Gerçek, Rabbinden (gelen)dir. Öyleyse kuşkuya kapılanlardan olma. (Al-i İmran Suresi, 59-60)
Yukarıdaki ayette Allah Hz. Adem ile Hz. İsa (as)'ın benzer şekilde yaratıldıklarını bildirmektedir. Daha önce de vurguladığımız gibi Hz. Adem, herhangi bir atası olmaksızın sadece Allah'ın "Ol" demesiyle topraktan var edilmiştir. Hz. İsa ise yine bir babası olmaksızın, Allah'ın bir "Ol" emriyle yaratılmıştır. Aynı ayetin devamında ise insanlara bu gerçeğin Rabbimiz'den olduğu haber verilmekte, bu konuda kuşkuya kapılmamak gerektiği hatırlatılmaktadır. Dolayısıyla bu büyük gerçek görülmeli ve Hz. İsa (as)'ın da aynı Hz. Adem gibi Allah'ın var ettiği bir kul, Allah'a muhtaç bir insan olduğu kabul edilmelidir.
Rabbimiz Kuran'ın Kasas Suresi'nde Peygamberimiz (sav)'e kendisinden önceki peygamberlerin de birer beşer olduklarını bildirmektedir:
Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir. Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimiz'i görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar. (Furkan Suresi, 20-21)
Diğer ayetlerde de Rabbimiz şöyle buyurur:
Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun. Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi. Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık. (Enbiya Suresi, 7-9)
Kuran ayetlerinde peygamberlerin ve Hz. İsa (as)'ın beşer özellikleri birçok örnekle tarif edilmiştir. Hz. Meryem Hz. İsa (as)'a mucizevi bir şekilde hamile kalmıştır. Ancak Hz. İsa (as)'ın doğum aşamaları, doğum sırasında annesi Hz. Meryem'in yaşadıkları Hz. İsa (as)'ın her insan gibi aynı zorlu evrelerden geçerek dünyaya geldiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu süreç boyunca yaşananların farklı şekilde yorumlanması ya da bu durumdan farklı bir anlam çıkarılması Allah'ın izniyle mümkün değildir.
(Allah,) Doğunun ve batının Rabbidir. O'ndan başka ilah yoktur. |
Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."
Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."
Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."
Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın."
"Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi." (Meryem Suresi, 22-28)
Hz. İsa (as)'ı Allah yaratmış ve ona çeşitli mucizelerle lütufta bulunmuştur. Ölüleri diriltmek, çamurdan bir kuş şekli yapıp ona can vermek, doğuştan kör ve alacalıyı iyileştirmek gibi gerçekleştirdiği birtakım mucizeler, aynı şekilde babasız dünyaya gelmesi gibi kendi var oluşuyla ilgili olağanüstülükler ise, dünya hayatında bağımlı olduğumuz bilinen kuralların dışındaki olaylardır. Rabbimiz Kuran'ın birçok ayetinde, peygamberlerin gönderildikleri kavimlere gösterdikleri mucizelerden bahsetmiştir. Örneğin Hz. Adem'in babasız olarak topraktan yaratıldığını, Hz. Salih, Hz. İbrahim ve Hz. Musa gibi peygamberler tarafından da insanlara birçok mucizeler gösterildiğini haber vermiştir. Hz. Musa büyücülerle karşılaştığında, Rabbimiz onun asasını bir yılana dönüştürerek ona çok büyük bir mucizeyle yardım etmiştir. (Taha Suresi, 69) Aynı şekilde Firavun ve ordusunun takibi sonucu deniz kenarına gelen Hz. Musa ve İsrailoğulları denizde yol açılmasıyla karşı tarafa geçebilmişler, Firavun ve ordusu ise sular altında kalmışlardır. (Taha Suresi, 77-78) Kuran ayetlerinde de Peygamber Efendimiz (sav)'in birçok mucizeleri, gaybdan verdikleri haberler bildirilmektedir. Allah İsra Suresi'nde Peygamberimiz (sav)'i bir gece Mescid-i Aksa'ya götürdüğünü ve orayı gösterdiğini bildirmektedir. (İsra Suresi, 1) Bu Rabbimiz'den çok büyük bir mucizedir. Söz konusu mucizelerin gerçekleşmesini sağlayan alemlerin Rabbi olan Allah'tır. Bu mucizelerin meydana gelmesi Peygamberimiz (sav)'e, Hz. Musa'ya ve diğer peygamberlere ilahlık makamı verilmesi anlamı taşımamaktadır. (Allah'ı tenzih ederiz.) Çünkü bu mübarek insanlar göstermekte oldukları mucizelerin ancak Allah'ın dilemesiyle gerçekleştiğini her zaman bilmişlerdir. Maide Suresi'nde de Hz. İsa (as)'ın bu mucizeleri "Allah'ın izniyle" gerçekleştirdiği haber verilmektedir:
Allah şöyle diyecek: "Ey Meryemoğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları'na apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları'nı senden geri püskürtmüştüm." (Maide Suresi, 110)
Kuran ayetleriyle Hz. Meryem ve Hz. İsa (as)'a ilahlık atfeden tüm iddialar ortadan kaldırılmaktadır. Bunlardan biri de Maide Suresi'ndedir:
Meryem oğlu Mesih, yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Onun annesi dosdoğrudur, ikisi de yemek yerlerdi. Bir bak, onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz? (Yine) bir bak, onlar ise nasıl da çevriliyorlar? (Maide Suresi, 75)
Ayette özellikle yemek yemelerinden söz edilmesi çok hikmetlidir. Çünkü yemek yemek, acıkmak, susamak, uyuma ihtiyacı hissetmek canlılara ait özelliklerdir ve bir aczi ifade etmektedir. Söz konusu tüm insani özelliklere sahip olan Hz. İsa için sözde uluhiyet iddiasında bulunmak ise son derece yanlış olur. Mülkün sahibi olan Rabbimiz Rezzak sıfatıyla tüm canlıları rızıklandırmakta, onlara nimetler bağışlamaktadır. O hiçbir şeye ve hiç kimseye muhtaç olmayandır. Ancak tüm canlılar var olabilmek ve varlıklarını devam ettirebilmek için Rabbimiz'e muhtaçtırlar.
Rabbimiz Hz. İsa'ya birçok mucize ile lütufta bulunmuştur. Bu mucizelerden biri de Hz. İsa'nın ölüleri diriltmesidir. İncil'de Hz. İsa'nın, Lazarus'u ölümünün ardından diriltti¤ini anlatan birçok pasaj bulunmaktadır. 1308-1311, Kimbell Güzel Sanatlar Müzesi, Fort Worth, Teksas |
Hz. Meryem ve Hz. İsa (as)'ın yemek yemelerine dikkat çekilmesinin bir diğer hikmeti de ayetlerde Hz. İbrahim'e insan suretinde gelen melek elçiler hakkında verilen bilgi olabilir (Doğrusunu Allah bilir). Ayetlerde bu elçilerin "yemek yemediklerine"dikkat çekilmiştir:
Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi? Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk." Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi. (Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler. (Zariyat Suresi, 24-28)
Andolsun, elçilerimiz İbrahim'e müjde ile geldikleri zaman; "Selam" dediler. O da: "Selam" dedi (ve) hemen gecikmeden kızartılmış bir buzağı getirdi. Ellerinin ona uzanmadığını görünce (İbrahim durumdan) hoşlanmadı ve içine bir tür korku düştü. Dediler ki: "Korkma. Biz Lut kavmine gönderildik." (Hud Suresi, 69-70)
Allah, Hz. İsa (as)'a ilahlık atfeden üçleme savunucularını ayetlerde çok farklı şekillerde uyarmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Andolsun, "Şüphesiz, Allah Meryem oğlu Mesih'tir." diyenler küfre düşmüştür. De ki: "O, eğer Meryem oğlu Mesih'i, onun annesini ve yeryüzündekilerin tümünü helak (yok) etmek isterse, Allah'tan (bunu önlemeye) kim bir şeye malik olabilir? Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin tümünün mülkü Allah'ındır; dilediğini yaratır. Allah herşeye güç yetirendir. (Maide Suresi, 17)
Hz. İsa da Allah'ın yarattığı aciz ve muhtaç kullardan birisidir. Allah'ın çok sevdiği, onurlandırdığı, seçkin kıldığı bir insandır, ama sonuçta bir kuldur. Kuran'da Hz. İsa (as)'ı ilahlaştıranlar için şu şekilde buyurulmaktadır:
Andolsun, "Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler küfre düşmüştür. Oysa Mesih'in dediği (şudur:) "Ey İsrailoğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Çünkü O, Kendisi'ne ortak koşana şüphesiz cenneti haram kılmıştır, onun barınma yeri ateştir. Zulmedenlere yardımcı yoktur." Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir ilahtan başka ilah yoktur. Eğer söylemekte olduklarından vazgeçmezlerse, onlardan inkâr edenlere mutlaka (acı) bir azab dokunacaktır. Yine de Allah'a tevbe edip bağışlanma istemeyecekler mi? Oysa Allah bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 72-74)
Ayette de bildirildiği gibi Rabbimiz tüm varlıklar üzerinde tek hüküm sahibidir. O, bir şey dilediği zaman bunu erteleyebilecek ya da geri çevirebilecek başka bir güç yoktur. Allah'ın dışında ilahlar var olduğunu söyleyen, "Allah çocuk edindi" diyenler için Kuran'da şu şekilde buyurulmaktadır:
Senden önce hiçbir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: "Ben'den başka İlah yoktur, öyleyse Bana ibadet edin." "Rahman (olan Allah) çocuk edindi" dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır. Onlar sözle (bile olsa) O'nun önüne geçmezler ve onlar O'nun emriyle yapıp-etmektedirler. O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır. Onlardan her kim: "Gerçekten ben, O'nun dışında bir ilahım" diyecek olsa, bu durumda Biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri Biz böyle cezalandırırız. (Enbiya Suresi, 25-29)
Kuran'da, Hz. İsa (as)'ın doğumu, hayatı süresince karşılaştığı bıza olaylar, ailesi, çevresindeki insanların durumu gibi birçok konudan bahsedilmiştir. Kuran'da Hz. İsa bizlere "Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih" olarak tanıtılır. Örneğin Al-i İmran Suresi'nde Hz. İsa (as)'ın, kendi gönderiliş nedenini İsrailoğullarına şöyle açıkladığı haber verilir:
"Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin. Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Al-i İmran Suresi, 50-51)
…Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır. |
Hz. İsa (as)'ın bu davetine az sayıdaki havari uymuştur. Kuran'da bu samimi insanlardan şöyle bahsedilmektedir:
... Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler. "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahitlerle beraber yaz." (Al-i İmran Suresi, 52-53)
Karmaşa içindeki bir topluma hidayet önderi olarak gönderilen Hz. İsa (as), yaşamı boyunca etrafındaki insanları Allah'a samimi bir biçimde iman etmeye ve teslim olmaya çağırmıştır. Bunun yanında Kuran ayetlerinden, Hz. İsa (as)'ın, dinleri konusunda ihtilafa düşenlere yol gösterdiği anlaşılmaktadır. İncil'de yer alan bazı tariflerden, Hz. İsa (as)'ın öncelikle ikiyüzlü, samimiyetsiz din adamlarını, dindar görünerek halkı kandıranları yaptıklarından vazgeçmeye, Allah'a iman etmeye davet ettiği anlaşılmaktadır. Kuran'da Allah şu şekilde bildirmektedir:
İsa açık belgelerle gelince, dedi ki "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakının ve bana itaat edin. (Zuhruf Suresi, 63)
Hz. İsa (as), tüm peygamberler gibi ahlaki dejenerasyonu ve dinsizliği hedef aldı. İnsanlardan yaptıkları tüm adaletsizlikleri, haksızlıkları, ahlaksızlıkları ve batıl dinlerini terk etmelerini, Allah'ın istediği ahlakla ve sadece Allah'ın rızası için yaşamalarını istedi.
Hz. İsa (as) insanlara Allah korkusunu, Allah'ı sevmeyi, Allah'a teslim olmayı öğütlüyordu. Batıl kurallardan, boş geleneklerden uzaklaşmalarını, sadece Allah'a ibadet edip yaptıkları her işte Allah'a yönelmelerini emrediyordu. Gösterdiği mucizeler ise onun, Allah'ın seçip beğendiği, ilim ve kuvvet olarak desteklediği çok kıymetli bir elçisi olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Onun iman derinliği, yüksek ahlakı, üstün kavrayışı ve hikmetli açıklamaları insanlarda büyük bir hayranlık uyandırıyordu.
Hz. İsa (as) kendisine kurulan tüm tuzaklar, yapılan iftiralar ve saldırılar karşısında çok üstün bir sabır gösterdi, Allah'a tevekkül edip tebliğine devam etti. Bu sırada ise yanında az sayıda yardımcısı oldu. Dini aslına döndürmek, hurafelerden ve batıl uygulamalardan temizlemek için çaba gösterdi. Rabbimiz'in kendisine bahşettiği üstün kavrayış ve hikmet sayesinde İsrailoğulları'na son derece etkileyici konuşmalar yaptı, çok hikmetli örnekler verdi.
Hz. İsa (as) Tevrat'ı doğrulamış, Allah'ın insanlara bir yol gösterici ve öğüt olması için gönderdiği İncil'le hükmetmiştir:
Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik. İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, fasık olanlardır. (Maide Suresi, 46-47)
Hz. İsa (as)'ın çağrısına cevap verenlerin sayısı başlangıçta çok az oldu. Çünkü bu çağrı, hem geçimini hurafe ve geleneklerden sağlayan rahip sınıfının, hem de Allah'ın hakimiyetini kabul etmeyen yönetici sınıfın ayrıcalıklarını ortadan kaldırıyordu. Hz. İsa (as)'ın yaptığı tebliğ yaygınlaşmaya, onu takip edenlerin sayısı artmaya başladıkça, bu grupların hazırladıkları sinsi tuzaklar, Hz. İsa (as)'ı engellemek için yaptıkları planlar da artmıştır. Bu gibi tuzaklarla tarih boyunca tüm peygamberler karşılaşmışlardır. Kuran'da müşriklerin elçilere karşı gösterdikleri bu insanlık dışı tutum şöyle belirtilmiştir:
...Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldüreceksiniz, öyle mi? (Bakara Suresi, 87)
Toplum içinde Hz. İsa (as)'ı dinleyip inananlar ile inkar edenler ayrılmaya başlamış, iki grup arasındaki fark belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bir tarafta gerçek dini anlatan ve insanları tek bir Allah'a iman etmeye çağıran Allah'ın elçisi, diğer yanda ise hangi mucizeyi, hangi delili görürse görsün, inanmamaya karar vermiş bir grup vardır. Hz. İsa (as)'ın karşısındaki düşmanlar kendilerini açıkça belli etmişlerdir. Onu dinleyen, yanında olan kişilerden de sonradan onu inkar edenler çıkmış olması muhtemeldir. Nitekim Allah "Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü..." (Zuhruf Suresi, 65) ayetiyle bu durumu bizlere haber vermektedir. Bu nedenle de Hz. İsa (as), kavmin içinden iman eden ve güvenebileceği kişileri belirlemiştir.
Bu durum Kuran'da şu şekilde belirtilmiştir:
Nitekim İsa, onlarda inkârı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahit ol" dediler. (Al-i İmran Suresi, 50-52)
Kuran'da inkar edenlerin, Hz. İsa (as)'ı öldürmek amacıyla bir tuzak kurdukları haber verilir. İncil'e göre, Hz. İsa (as)'ın yanındakilerden birinin ihanet etmesini sağlayan bir kısım bağnaz din adamları, Allah'ın elçisini tutuklayıp Romalılara teslim etmek istemişlerdir. Yine aynı kaynağa göre öldürme cezasını uygulama hakkı olmayan rahipler, Roma yönetimini kışkırtmak için bir tuzak hazırlamışlardır. Romalıların bu konuda çok hassas ve acımasız olduklarını bildiklerinden, Hz. İsa (as)'ı Romalı yönticilere karşı olan biri olarak tanıtmışlardır. Bu tuzağın sonu ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir.
Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54)
Ayetlerde de bildirildiği gibi, Hz. İsa (as)'ı öldürmek için harekete geçilmiş, tuzak kurulmuştur. Ancak bu kişiler Hz. İsa (as)'ı öldürmeyi başaramamış, onun bir benzerini, Hz. İsa zannederek öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa (as)'ı Kendi Katına yükselterek, hazırlanan tuzağı boşa çıkarmıştır. Oysa Romalıların Hz. İsa (as)'ı çarmıha gererek öldürdükleri inancı, Hıristiyanlığın temelini oluşturur. Bu yanlış inanca göre, Hz. İsa (as)'ı tutuklayan Romalılar ve Yahudi din adamları onu çarmıha germişler ve böylelikle onu öldürmüşlerdir. Hıristiyan aleminin çok büyük bir bölümü de olayı böyle kabul etmekte, fakat Hz. İsa (as)'ın öldükten sonra dirilerek göğe yükseldiğine inanmaktadır. Ancak Kuran'a baktığımızda olayın aslının böyle olmadığını görürüz:
Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157)
Aynı ayetin devamında Hz. İsa (as)'ın durumu için şu şekilde bildirilmektedir:
Hayır; Allah onu Kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158)
Ayette bildirilen gerçek açıktır. Yahudilerin kışkırtmalarıyla Hz. İsa (as)'ı öldürmeye kalkışan Romalılar, bunda başarılı olamamışlardır. Ayette geçen "...Ama onlara (onun) benzeri gösterildi..." ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir. Allah insanlara Hz. İsa (as)'ın bir benzerini göstermiş ve Hz. İsa (as)'ı da Kendi Katına yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmektedir. (Detaylı bilgi için Bkz.: Hz. İsa (as) Ölmedi, Harun Yahya, Araştırma Yayıncılık, Nisan 2004)
Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerilmiş olması konusunda ilk çağlarda çeşitli düşünceler ortaya çıkmıştır. Bazı Hıristiyan mezheplerinin, aynen Kuran'da bildirildiği gibi, Hz. İsa (as)'ın çarmıha gerilmediğine inandıkları bilinmektedir.
Resulleri onlara dediler ki: |
Hz. İsa (as)'ın Kuran ayetlerinde bildirilen hayatından, tebliğinden, dualarından onun Allah'ın peygamberi olduğu tüm açıklığıyla anlaşılmaktadır. Hz. İsa Allah'ın insanlara uyarıcı olarak gönderdiği bir hidayet önderidir. Nitekim Meryem Suresi'nde bildirilen "(İsa) Dedi ki: 'Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber kıldı.'" (Meryem Suresi, 30) şeklindeki ayet bu durumu da açıkça ortaya koymaktadır. Saff Suresi'nde şu şekilde bildirilir:
Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler. (Saff Suresi, 6)
Bir diğer Kuran ayetinde ise şu şekilde bildirilir:
Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitab'ı, hükmü ve peygamberliği verdikten, sonra insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin" deme (hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitab'a göre Rabbaniler olunuz" (deme görevindedir.) (Al-i İmran Suresi, 79)
Kuran ayetlerinde ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa (as)'ın ölmediği ve öldürülmediği, Allah Katına yükseldiği ve yeryüzüne ikinci kez geleceği çok açık olarak bildirilmiştir. Peygamberimiz (sav) hadis-i şeriflerinde Hz. İsa (as)'ın gelişi ile ilgili birçok alamet bildirmiştir. (Hz. İsa (as)'ın yeryüzüne ikinci kez gelişi ile ilgili detaylı bilgi için Bkz.: Hz. İsa (as)'ın Geliş Alametleri, Harun Yahya)