Allah, Kuran'da bazı peygamberlerin aynı dönemde yaşadıklarını bizlere bildirmiştir. Örneğin Hz. Harun (as), Firavun'la olan mücadelesinde ve kavmine yaptığı tebliğde kardeşi Hz. Musa (as)'a destekçi olmuştur. Hz. Yakub (as) ile oğlu Hz. Yusuf (as) da Allah'ın aynı dönemde peygamberlik makamıyla şereflendirdiği mübarek insanlardır.
Lut’a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi. Onu rahmetimize soktuk, çünkü o salihlerdendi. |
Kuran'da Hz. İbrahim (as) ve Hz. Lut (as)'ın da aynı dönemde ve aynı coğrafyada yaşadıkları haber verilir. Hz. Lut (as) ve Hz. İbrahim (as) farklı kavimlerin içinde hayat sürmelerine karşın, birbirlerinin destekçisi olmuşlardır. Rabbimiz Kuran'da şu şekilde bildirir:
(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." Bunun üzerine Lut ona iman etti ve dedi ki: "Gerçekten ben, Rabbime hicret edeceğim. Çünkü şüphesiz O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (Ankebut Suresi, 25-26)
Allah'a hicret etmek; O'na gönülden teslim olmak, tek dost ve vekil olarak O'nu bilmek ve Allah'ın himayesine sığınmak anlamlarına gelmektedir. Hz. Lut (as) da, sapkın kavminin inkar dolu yaşamlarından uzaklaşarak Rabbimiz'e hicret etmiş, tüm peygamberler gibi samimiyeti ve Allah'a tevekkülü ile insanlığa örnek olmuş kutlu bir insandır. Hz. Lut (as) ve Hz. İbrahim (as) farklı kavimlere gönderilmişler, farklı insanlara tebliğde bulunmuşlardır. Kuran'da Hz. Lut (as)'ın tebliğ yaptığı toplumun, Allah'ın menettiği bir sapıklık olan eşcinselliği yaşayan bir toplum olduğu bildirilmektedir.
Carlos de Haes'in "The Picos de Europa" isimli tablosu. 1876 |
İnkar edenlere dünya hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, |
Allah Kuran'da "Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır..." (Rum Suresi, 30) şeklinde buyurmakta ve insanları belli bir fıtrat üzerine yarattığını haber vermektedir. Şeytan ise insanlara "Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini" emreder. (Nisa Suresi, 119) İnsanı fıtratından uzaklaştırıp, türlü sapkınlıklara düşürmeye gayret eder. Şeytanın insanları sürüklediği sapkınlıkların en uç örneklerinden biri ise, eşcinselliktir. Nitekim Allah Kuran'da şeytanın sevkiyle hareket edip, ahlaksız bir yaşam süren bu insanların durumunu "... Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler..." (Araf Suresi, 146) şeklinde haber vermiştir. Bu kişiler Rabbimiz'in "Allah, tevbelerinizi kabul etmek ister; şehvetleri ardınca gidenler ise, sizin büyük bir sapma ile sapmanızı isterler." (Nisa Suresi, 27) ayetiyle de buyurduğu gibi tüm insanların doğru yoldan sapmasını isterler. Kuran'da bu insanların alacakları karşılık şu şekilde bildirilir:
Sonra onların arkasından öyle nesiller türedi ki, namaz (kılma duyarlılığın)ı kaybettiler ve şehvetlerine kapılıp-uydular. Böylece bunlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. (Meryem Suresi, 59)
Bu ahlaki sapkınlık, tarih içinde farklı insan toplulukları arasında görülmüştür. Bu topluluklardan biri de putperest Lut kavmidir. Hz. Lut (as), Rabbimiz'e gönülden iman eden, güzel ahlaklı, tevekkül sahibi mübarek bir peygamberdir. Kavmini de Allah'tan korkup sakınmaya, Allah'ın menettiği bu sapıklıktan vazgeçmeye ve Allah'ın razı olacağı gibi bir yaşam sürmeye davet etmiştir. Ancak kavmi, Allah'ın kutlu elçisinin davetlerine düşmanlıkla cevap vermiştir. Hz. Lut (as)'ın kavmi, gösterdikleri çirkin cesaret ve bu ahlaksızlıkları nedeniyle Rabbimiz'in azabını hak etmişlerdir. Kuran'da Lut kavminin uğradığı son şöyle haber verilir:
Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı hayasız-çirkinliği mi yapıyorsunuz? "Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz." Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka olmadı. Bunun üzerine Biz, karısı dışında onu ve ailesini kurtardık; o (karısı) ise geride kalanlardandı. Ve onların üzerine bir (azab) sağanağı yağdırdık. Suçlu-günahkarların uğradıkları sona bir bak işte. (Araf Suresi, 80-84)
Açıkça uyarılmalarına rağmen yaptıkları sapkınlığa devam eden bu insanlar, Hz. Lut (as)'ı ve beraberindeki müminleri bulundukları şehirden sürmekle tehdit etmişlerdir. Ve "çokça temizlenen insanlarmış" (Araf Suresi, 82) diyerek kendilerince müminlerle alay ettiklerini sanmışlardır. Kavmin bu sapkınlığına ve azgınlığına karşın, Hz. Lut (as) Allah'ın rızası için tebliğine devam etmiştir.
Hz. Lut (as), Allah'a olan coşkulu imanının ve derin Allah korkusunun bir tecellisi olarak sabırlı, kararlı ve cesur bir kuldur. Yaptığı tebliğe kavminin alayla ve saldırılarla cevap vermesi, onun şevkini ve azmini daha da pekiştirmiştir. Allah'ın insanlara uyarıcı ve korkutucu olarak gönderdiği tüm peygamberler gibi, insanlara iyiliği emredip onları kötülükten menetmeye devam etmiş, Rabbimiz'in kendisine bahşettiği bu şerefli sorumluluğu titizlikle yerine getirmiştir. Allah Kuran'da şu şekilde buyurmaktadır:
Ey Peygamber, gerçekten Biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve Kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik). Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır. Kafirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 45-48)
Sonra birbiri peşi sıra elçilerimizi gönderdik; her ümmete kendi elçisi geldiğinde, onu yalanladılar. Böylece Biz de onları (yıkıma uğratıp yok etmede) kimini kiminin izinde yürüttük ve onları (tarihin anlatıp aktardığı) bir olay kıldık. İman etmeyen kavim için yıkım olsun. (Müminun Suresi, 44)
Müminlerin de Lut Peygamber (as)'ın bu üstün ahlakını kendilerine örnek almaları, yaptıkları tebliğde her zaman için sabırlı davranmaları ve din ahlakını insanlara farklı yollarla, en güzel şekilde ve kararlılıkla anlatmaları gerekir.
İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık. |
Lut (kavmi) de, gönderilenleri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti. "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (Şuara Suresi, 160-163)
Hz. Lut (as), kavminden yaptıkları "çirkin-hayasızlığı" bırakmalarını ve kendisine tabi olmalarını istemiştir. O, yaptığı bu tebliğin hemen arkasından onlardan hiçbir karşılık beklemediğini, yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için gayret gösterdiğini belirtmiştir:
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." (Şuara Suresi, 164)
Hz. Lut (as) bu sözlerinin hemen arkasından kavminin yaşadığı hayatın ne kadar büyük bir ahlaksızlık olduğunu da şöyle tarif etmiştir:
Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz." Dediler ki: "Ey Lut, eğer bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın." Dedi ki: "Gerçekten ben, sizin bu yaptığınıza öfke ile karşı olanlardanım. (Şuara Suresi, 165-168)
Günümüzde bazı insanlar bu gibi sapkınlıkları makul ve meşru gösterme çabası içindedirler. Dünyanın dört bir yanında ahlaki dejenerasyonun artış göstermesinin altında yatan nedenlerden biri de budur. Oysa Müslüman tüm hayatını Allah'ın bildirdiği hükümlere göre belirler. Allah'ın "çirkinlik-hayasızlık" olarak tarif ettiği bu ahlaki sapkınlık karşısında iman sahiplerinin tavrı da Hz. Lut (as) gibi olmalıdır.
Lut Peygamber (as)'ın tüm uyarılarına, tehdit ve saldırıyla cevap veren bu akılsız ve ahlaksız insanların, sayıca fazla olmalarından kaynaklanan bir güven hissi içinde oldukları da ayetlerde görülmektedir. Dinden uzak yaşayan insanların bir kısmı, böyle yanlış bir bakış açısına sahiptirler. Yani sayılarının çok olması, onlara bir eminlik hissi vermektedir. Ancak Rabbimiz bize, tarih boyunca iman edenlerin sayısının hep az olduğunu bildirmiştir. Hz. Lut (as)'ın kavminin içindeki iman edenlerin sayısı için de, Allah ayetinde "orada Müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık" (Zariyat Suresi, 36) şeklinde buyurmaktadır. Ancak Allah'ın yardımı ve desteği daima müminlerin yanındadır ve mühim olan da budur. Kuran'da Rabbimiz samimi kalple iman eden, sadece Allah'ın rızasını gözeten, ahiret yurdu için salih amellerde bulunan, İslam ahlakını insanlar arasında yaygınlaştırmak için gayret eden iman sahiplerinin her zaman galip geleceklerini vaat etmektedir. Nur Suresi'nde Rabbimiz şu şekilde buyurmaktadır.
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
Rabbimizin bu İlahi kanunu yüzyıllar boyunca gerçekleşmiş, her zaman az sayıda olan müminler kendilerinden sayıca fazla olan kavimlerine karşı olan mücadelelerinde çok büyük başarılar elde etmişlerdir. Allah iman edenleri şöyle müjdelemektedir:
"... Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249)
İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. |
Hz. İbrahim (as)'a gelen elçiler bu mübarek insanı salih bir evlatla müjdelemişlerdir. Elçilerin verdikleri bir diğer haber ise, Lut kavmi ile ilgilidir:
Bizim elçilerimiz İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: "Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkıma uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular."... (Ankebut Suresi, 31)
Ayetlerde elçilerin Hz. Lut (as)'a gelişleri ise, şu şekilde haber verilir:
Elçilerimiz Lut'a geldiği zaman, onlardan dolayı kaygılandı, göğsünü bir sıkıntı bastı ve: "Bu, zorlu bir gün" dedi. (Hud Suresi, 77)
Kuran'da Hz. Lut (as)'ın içinde yaşadığı sapkın kavmin, Hz. Lut (as)'a elçiler geldiğini haber alarak, onların yanlarına gittikleri haber verilir:
Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar... (Kamer Suresi, 37)
Hz. Lut (as) ise, kavmini şu şekilde uyarmaktadır:
Kavmi ona doğru koşarak geldi; onlar daha önceden kötülükler işlemekteydiler. "Ey kavmim" dedi. "İşte benim kızlarım, bunlar sizler için daha temizdir. Artık Allah'tan korkun ve beni misafirim önünde küçük düşürmeyin. İçinizde hiç aklı başında olan (reşid) bir adam yok mu?" Dediler ki: "Andolsun, senin kızlarında bizim haktan bir şeyimiz olmadığını sen de bilmişsindir. Bizim ne istediğimizi gerçekte sen biliyorsun." (Hud Suresi, 78-79)
Hz. Lut (as)'ın ayette haber verilen, "işte benim kızlarım"ifadesiyle kastettiği, kendi kızları olabileceği gibi kavimdeki diğer genç kızlar da olabilir. O, bu ifadesiyle kavmine, Allah'ın meşru kıldığı şekilde, yani bir erkek ve bir kadın arasında ve nikah altında gerçekleşecek bir ilişkiye talip olmalarını söylemektedir. (Doğrusunu Allah bilir.) "İçinizde hiç aklı başında (reşid) olan bir adam yok mu" ifadesi ise, kavmin tamamının azgınlık ve sapkınlık içinde olduğunu göstermektedir. Hz. Lut (as), Allah'ın seçtiği şerefli ve güzel ahlaklı bir insan olarak, ahlak dışı yaşam süren bu topluluk arasından çıkmak istemişti:
Dedi ki: "Size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim." (Hud Suresi, 80)
Ancak Rabbimiz Lut kavminin bu azgınlıklarına karşı şiddetli bir azap ile karşılık vereceğini elçileri aracılığıyla Hz. Lut (as)'a bildirdi:
(Lut) Dedi ki: "Sizler gerçekten tanınmamış bir topluluksunuz." "Hayır" dediler. "Biz sana, onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik. Sana gerçeği getirdik, biz şüphesiz doğru söyleyenleriz. Hemen aileni gecenin bir bölümünde yola çıkar, sen de onların ardından git ve sizden hiç kimse arkasına bakmasın; emrolunduğunuz yere gidin. "Ve onlara şu emri verdik: "Sabaha çıkarlarken onların arkası mutlaka kesilecektir." (Hicr Suresi, 62-66)
(Elçiler) Dediler ki: "Ey Lut, biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana kesin olarak ulaşamazlar. Gecenin bir parçasında ailenle birlikte yürü. Sakın, hiçbiriniz dönüp arkasına bakmasın; fakat senin karın başka. Çünkü onlara isabet edecek olan, ona da isabet edecektir. Onlara va'dolunan (azab) sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?" (Hud Suresi, 81)
Ayette belirtilen önemli bir gerçek, Hz. Lut (as)'ın eşinin de helak edilecek kavme dahil olmasıdır. O, Hz. Lut (as) gibi Allah'ın alemlere üstün kıldığı, peygamberlik makamıyla onurlandırdığı kıymetli bir kulunun hanımı olmuş, ancak bir nimet ve şeref olan bu sıfat ona -samimiyetsizliği ve inkarı yüzünden- bir şey kazandırmamıştır.
Hz. Lut (as)'ın hanımının bu şekilde helak edilmesi, Allah'ın "seçkin ve hayırlı" kimseler kıldığı peygamberlerin yakını olma veya onların soyundan gelme gibi bağların insanlara ahiret azabından yana bir ayrıcalık sağlamayacağını göstermektedir. Bir insanın kurtuluşa ulaşması, o kişinin Allah'a olan derin imanı, teslimiyeti, itaati ve Allah'tan şiddetle korkup-sakınmasıyla ilgilidir. Eğer kişinin kalbinde böyle samimi bir iman yoksa, Allah'ın elçilerinin en yakını dahi olsa, hiç kimse için kurtuluş yoktur. Hatta, Allah'ın elçilerinin yakınında olup, onun eğitimini alıp, yine de inkar etmesi, o kişinin Allah Katında sorumluluğunu daha da artırabilir. Nitekim Allah Kuran'da şu şekilde buyurmaktadır:
Ey Peygamberin kadınları, sizden kim açık bir çirkin-utanmazlıkta bulunursa, onun azabı iki kat olarak arttırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır. Ama sizden kim Allah'a ve Resûlü'ne gönülden itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır. Ey Peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin. Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (Ahzab Suresi, 30-33)
Rabbimiz bu konuda Hz. Lut (as)'ın ve Hz. Nuh (as)'ın inkarcı hanımlarını bizlere ibret olarak vermektedir. Ayette ayrıca Firavun'un iman eden hanımı da samimiyeti, Allah korkusu ve içten duasıyla çok güzel bir örnek olarak haber verilmektedir:
Allah, inkar edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi. Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi. Hani demişti ki: "Rabbim bana Kendi katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar." (Tahrim Suresi, 10-11)
Hz. Lut (as)'ın kavminin helak edileceğinin haberi elçiler tarafından ilk önce Hz. İbrahim (as)'a bildirilir:
(İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir ey elçiler? Doğrusu biz suçlu-günahkar bir kavme gönderildik" dediler. Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için. (Ki bu taşların her biri) Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir. Bu arada mü'minlerden orda kim varsa çıkardık. Ne var ki orda Müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık. (Zariyat Suresi, 31-36)
Elçiler Hz. İbrahim (as)'dan sonra Hz. Lut (as)'a gitmiş ve ona da bu helakı haber vermişlerdir. Müslüman topluluk ise bu helaktan korunacaktır. Allah Lut kavmini nasıl bir azap ile helak ettiğini şöyle bildirir:
Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini silip kör ettik. İşte azabımı ve uyarmamı tadın." (Kamer Suresi, 37)
Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık; Rabbinin katında 'belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış' olarak. Bunlar zalimlerden uzak değildir. (Hud Suresi, 82-83)
Alman araştırmacı Werner Keller, arkeolojik ve jeolojik incelemelere dayanarak yaptığı açıklamalarda Lut kavminin yaşadığı Sodom ve Gomorra şehirlerinin yerlerinin Siddim Vadisi olduğunu belirtir. Keller, kitabında buranın Lut Gölü'nün en alt ucunda bulunan bölge olduğunu ve zamanında buralarda geniş yerleşim alanları bulunduğunu anlatır. Bölgede yaşanan felaket sonucunda göle kayan şehir kalıntılarının bir kısmı göl kıyısında bulunmuştur. Bu kalıntılar Lut kavminin yaşam düzeyinin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. | |
Ayetin başında geçen "üstünü altına çevirmek" fiilinin şiddetli bir deprem ile bölgenin yerle bir olduğunu anlatıyor olması mümkündür. Ayetin devamında haber verilen "üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık" ifadesi ile volkanik bir patlama ve bunun sonucunda püsküren "pişirilmiş kıvamdaki" kaya ve taşlara işaret ediliyor olabilir. Şuara Suresi'nin 173. ayetinde aynı olay "... ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kadar da kötü" şeklinde bildirilmiştir. Yani kavim bir taraftan korkunç bir depremle, bir taraftan da üzerlerine yağan volkanik lavlar ve kızgın taşlarla yok olmuş olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)
Allah'ın ayette bildirdiği "üstünü altına çevirmek" fiilinin şiddetli bir deprem ile bölgenin yerle bir olduğunu anlatıyor olması mümkündür. Nitekim Lut Gölü ya da diğer adıyla Ölü Deniz, aktif bir sismik bölgenin, yani bir deprem kuşağının tam üstünde yer almaktadır. Allah ayetin devamında "üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık" şeklinde buyurmaktadır. Alman arkeolog Werner Keller bu durumu şu şekilde açıklar: "Bu deprem sırasında, yer kabuğunun çatlayıp çöküşü, kabuğun altında uyuyan volkanlara serbest yol vermiştir. Şeria'nın yukarı vadisinde bugün de sönmüş kraterlere rastlanmakta olup, buralarda kireç katmanları üzerinde geniş lav kütleleri ve bazalt katmanları yer almıştır." 22 | |
Onlara, kendilerinden öncekilerin; |
Tarihçiler, Lut kavmine isabet eden bu büyük felaketin yerinin, "Lut Gölü" veya "Ölü Deniz" olarak bilinen gölün kıyısı olduğu görüşündedirler. Günümüzde Batı Şeria ile Ürdün arasında kalan Lut Gölü'nün yanında yer alan tarihi "Sodom" ve "Gomorra" şehirleri, Hz. Lut (as)'ın tebliğde bulunduğu sapık eşcinsel kavmin yaşadığı yerler olarak kabul edilmektedir. Bölgede yapılan arkeolojik araştırmalar, Lut Gölü'nün kıyısında yer alan bu şehirlerin, büyük bir deprem sonucunda aşağı çöktüğünü göstermektedir. Lut Gölü'nün geneline göre çok daha sığ olan bir bölümü, araştırmacılara göre, yerin derinliklerine giren Lut kavminin kalıntısıdır. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Harun Yahya, Kavimlerin Helakı, 7. baskı, İstanbul, 2002)
"Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? |
Pompei, Roma'da ahlaki dejenerasyonun sembolüydü. Pompei halkı aynı Lut kavmi gibi cinsel sapkınlıklara yönelmiş, Allah'ın emrettiği ahlaka ve hayata aykırı bir yaşam tarzını tercih etmişti. Ancak onların sonu da Lut kavmi gibi oldu. Çünkü Allah'ın emirlerine başkaldıran her topluluk, bunun karşılığını mutlaka dünyada ya da ahirette alacaktır. Bu Allah'ın bir kanunudur ve Allah "... Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın." (Fatır Suresi, 43) ayetiyle bu gerçeği bizlere haber verir.
Pompei'nin helakı, Vezüv Yanardağı'nın patlamasıyla gerçekleşmişti. Vezüv Yanardağı, İtalya'nın, özellikle de Napoli kentinin sembolüdür. Yaklaşık, 2000 yıldan beri suskun olan Vezüv "İbret Dağı" şeklinde adlandırılır. Ünlü Sodom ve Gomorra kentlerinin başına gelen felaketle, Pompei faciası birbirine çok benzemektedir. Vezüv'ün batı yamacında Napoli, doğu yamacında ise Pompei kenti yer alır. Yaklaşık 2000 yıl önce yaşanan bir lav ve kül felaketi, bu kentin insanlarını ani bir biçimde yakalamıştı. Felaket öylesine ani olmuştu ki, herşey 2000 yıl öncesinde olduğu gibi kaldı. Sanki zaman dondurulmuştu.
Pompei kalıntılarından çıkarılan taşlaşmış insan cesetlerinden birkaç örnek. |
(Solda) Bu freskte, Pompei halkını biraraya getiren ziyafetlerden biri tasvir edilmiştir. | (Sağda) Pompei dönemine ait freskler. |
Pompei'nin böyle bir felaketle yeryüzünden silinmesinde elbette ders çıkarılabilecek hikmetler vardı. Tarihi kayıtlar, şehrin yok olmadan önce tam bir sefahat ve sapkınlık merkezi olduğunu gösterir. Şehrin en belirgin özelliği, fuhuşun çok yaygın olmasıydı. Ancak Vezüv'ün lavları bir anda tüm kenti haritadan sildi. Olayın en ilginç yanı ise, kentin günlük yaşantısı içinde, Vezüv'ün korkunç patlamasına rağmen, kimsenin kaçamamış ve adeta olduğu yerde donakalıp felaketin farkına bile varamamış olmasıydı. Yemek yiyen bir aile, o andaki gibi aynen taşlaşmıştı. Sapıklıkları esnasında taşlaşmış pek çok çift bulunmuştu. Daha da önemlisi, bu çiftler arasında, aynı cinsten olanlar, küçük erkek ve kız çocuklar da vardı. Pompei kalıntılarından çıkarılan taşlaşmış insan cesetlerinin, bazılarının yüzleri hiç bozulmadan kalmıştı. Genel yüz ifadesi şaşkınlıktı. Çünkü bu halk Allah'ın ayetlerinde bildirdiği gibi, "birdenbire" yok olmuştu. Allah bu konuda "bir şehir halkını" şöyle örnek verir:
(Onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler. (Yasin Suresi, 29)
"Rabbim, beni ve ailemi bunların yaptıklarından kurtar." Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık... |
Pompei'de bulunan bu kalıntılarda, un öğütmek için kullanılan dört değirmen görülmektedir. |
Ayetlerde Hz. İbrahim (as) ve Hz. Lut (as)'ın Allah'ın emriyle hicret edip, güzel bir yurda yerleştikleri bildirilmektedir. Rabbimiz Kuran'da bu iki mübarek insana ve soylarına nasip ettiği hayırlı sonu şu şekilde haber verir:
Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler için bereketler kıldığımız yere çıkardık. Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık. Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi. Lut'a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi. Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi. (Enbiya Suresi, 71-75)
Hem Hz. Lut (as) hem de Hz. İbrahim (as) hicret etmişler, yani yaşadıkları evlerini ve yurtlarını Allah'ın emriyle terk etmişlerdir.
Hicret, ancak salih müminler tarafından gerçekleştirilebilecek bir ibadettir. Dinden uzak yaşayan insanlar, tüm varlıklarını bir anda arkalarında bırakıp bilinmeyen bir yere doğru göç etmeye yanaşmazlar. Evleri, eşyaları, mal ve mülkleri onlar için çok önemlidir. Oysa bir mümin nereye giderse gitsin, Allah'ın kendisine nasip ettiğinin en hayırlısı olacağını bildiği için, hiç tereddüt etmeden varını-yoğunu bırakıp Allah'ın rızası için hicret edebilir. Hz. İbrahim (as) ve Hz. Lut (as), bu teslimiyeti ve tevekkülü en güzel şekilde göstermişlerdir. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için dünyadan vazgeçmiş, karşılığında ise Rabbimiz onları hem dünya hayatında bereketli bir yere yerleştirmiş, hem de ahirette sonsuz cennet nimetlerini bahşetmiştir.
Allah'a güvenen ve hayatlarının her anında mutlaka bir hayırla karşılaşacaklarını bilen müminler de her zaman peygamberler gibi Allah'a teslimiyetli davranmalıdırlar. Çünkü gelecek endişesi ve dünyaya ait hırslar, ancak din ahlakından uzak yaşayan insanlara mahsus özelliklerdir. Rabbimiz maddi menfaatlerinin peşine düşmemelerinin bir mükafatı olarak müminleri, hem dünyada hem de ahirette eşsiz nimetlerle müjdelemektedir.
Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden bolluklar açardık; ancak onlar yalanladılar, Biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. |
Bunun yanında Kuran'da, Allah'tan büyük bir nimet olarak, peygamberlerin sahip oldukları büyük mülkten bahsedilir. Hz. Davud (as)'a dünya hayatında büyük bir mülk verilmiş, Hz. Süleyman (as) kimsenin güç yetiremeyeceği bir kuvvete ve zenginliğe sahip olmuştur. Allah Kuran'da Hz. İbrahim (as)'a ve soyuna da büyük bir mülk verdiğini bildirir:
Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim ailesine Kitab'ı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik. (Nisa Suresi, 54)
Mal, mülk ve iktidar, inkar edenler veya gaflet içindeki insanlar için hemen her zaman kibir ve şımarıklık nedeni olur. Oysa peygamberler ve onların yolunu izleyen müminler, Allah'ın kendilerine verdiği mal ve mülkü, O'nun rızasına uygun olarak din ahlakının yayılması için, hayırlarda kullanırlar. Ayrıca müminlerin önemli bir özelliği de, mülkün tamamen Allah'a ait olduğunu bilmeleridir. Salih Müslümanlar kendilerine dünya hayatına dair nimetler verildiğinde Rabbimize şükreder, ancak bu nimetler eksildiğinde de yine Allah'a kalpten hamd eder ve güzel bir sabırla sabrederler. Çünkü onlar dünya hayatında bir denemeden geçirildiklerinin ve Allah'ın inananları eşsiz cennet nimetleriyle ödüllendireceğinin bilincindedirler:
İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır. Rableri onlara katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisine sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah, büyük mükafaat katında olandır. (Tevbe Suresi, 20-22)