İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır… |
Allah Kuran'da ilk peygamberin Hz. Adem (as) olduğunu bildirir. Hz. İbrahim (as) ise, Hz. Nuh (as)'dan bir zaman sonra yaşamıştır ve Kuran'da verilen bilgiye göre Hz. Nuh (as)'ın soyundandır. (Saffat Suresi, 83) Hz. İshak (as), Hz. İsmail (as), Hz. Yakup (as), Hz. Yusuf (as), Hz. Musa (as), Hz. Harun (as), Hz. Davud (as), Hz. Süleyman (as), Hz. Zekeriya (as), Hz. Yahya (as), Hz. İsa (as) ve Hz. Muhammed (sav) ise Hz. İbrahim (as)'ın soyundan gelen peygamberlerdendir.
Tarihi kaynaklarda Hz. İbrahim (as)'ın Ortadoğu'da, Mezopotamya bölgesinde yaşadığı yazılmaktadır. Kuran'da ise Hz. İbrahim (as)'ın oğlu Hz. İsmail (as)'la birlikte Kabe'yi inşa ettiği bildirilmektedir. Bu bilgi bize Hz. İbrahim (as)'ın yaşadığı coğrafyanın Ortadoğu olduğunu göstermektedir.
Kuran'da Hz. İbrahim (as)'ın kavmi hakkında verilen önemli bir bilgi de, bu toplumun putperest olduğudur. Nitekim bu bilgi tarihi kaynaklarda da yer almakta, o dönemde Ortadoğu'daki kavimlerin tamamına yakınının putperest inançlara sahip oldukları belirtilmektedir. Devrin putperest toplumları, ya kendi elleriyle yaptıkları heykellere ya da Güneş, Ay gibi gök cisimlerine tapınmışlardır. Mezopotamya'da yapılan kazılarda Güneş'e ve Ay'a tapınmak için yapılan ve "Ziggurat" adı verilen tapınaklara dair kalıntılar ve bilgiler bulunmuştur. Taştan veya kilden yapılmış ve put olarak kullanılmış pek çok heykel kalıntısı, yine bu bölgedeki arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
Kısacası tarihsel ve arkeolojik bilgiler, Hz. İbrahim (as)'ın yaşadığı devirlerde Ortadoğu'nun büyük kısmının bir "putperestler diyarı" olduğunu göstermektedir. Allah Hz. İbrahim (as)'ı seçmiş, peygamberlik göreviyle şereflendirmiştir. O, salih bir kul olarak, bu son derece azgın, saldırgan ve zalim putperestlerin arasında Allah'ın Hak Dini'ni ve güzel ahlakı temsil etmiştir.
Rabbimizin Kuran'da bildirdiğine gibi Hz. İbrahim (as)'ın kavmi taştan, tahtadan heykeller yapıyor, sonra da büyük bir sapkınlıkla bu heykelleri sahte birer ilah olarak kabullenip onlara tapıyorlardı. İbadetlerini bu putların önünde yerine getiriyor, onlara dua ediyor ve onlardan yardım diliyorlardı. Kendilerine zarar vereceklerine inanarak, kendi elleriyle şekil verdikleri, hareket edemeyen bu cansız tahta ve taş parçalarından korkuyor, onlardan medet umuyorlardı. En önemlisi de, bu batıl inanışlarında son derece ısrarlı olmalarıydı. Kendilerinden önceki nesillerin -atalarının– yaşamlarını körü körüne taklit ediyor, her nesil bir sonraki nesle bu sapkın inanışı gelenek halinde miras bırakıyordu.
Ur Nammu (MÖ 2112-2095) tarafından Ay'a tapınmak için yapılmış olan Ur Ziggurat'ı. Hammurabi yazıtlarına göre Sümer şehirleri arasında en ünlü olanı Ur'du. |
Allah böyle bir kavim içinde büyüyen Hz. İbrahim (as)'a, göklerin, yerin ve ikisinin arasındaki herşeyin Yaratıcısının Kendisi olduğunu, aksine inananların büyük bir sapkınlık içinde olduklarını vahyetti. Ancak putperest kavmi, Hz. İbrahim' (as)ın da kendileri gibi düşünmesini ve yaşamasını istiyordu. Hz. İbrahim (as) ise kavminin bu sapkın inancından yüz çevirdi, inandıkları sahte ilahların hepsini reddetti, tek ve gerçek İlah olan Allah'a iman etti. Allah, imanını daha da artırması ve sağlamlaştırması için, Hz. İbrahim (as)'a, Kendisi'nin göklerde ve yerdeki kudretinin ve hakimiyetinin delillerini gösterdi:
Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk. (Enam Suresi, 75)
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Hz. İbrahim (as) putperestlerden oluşan ve ataları da putlara tapan bir kavmin içerisinde yetişmiştir. Onlarla birlikte büyümüş, onların eğitimini almıştır. Ancak kavmi sapkın ve batıl bir yaşam sürerken o, kavminin diğer fertlerinden çok üstün bir karakter ve çok güzel bir ahlak göstermiş, Allah'a imanıyla kavminden kopup ayrılmıştır.
Hz. İbrahim (as), sadece şirkten (yani Allah'a ortak koşmaktan) kopup ayrılmakla kalmamış, dahası şirk içerisinde olan bu topluluğa Allah'ın varlığını anlatmış, onları Allah'a iman etmeye davet etmiştir. Fakat kavmindeki insanların büyük kısmı Hz. İbrahim (as)'ın anlattığı gerçekleri kabul etmemişlerdir. Buna gösterdikleri akılsızca gerekçe ise atalarının batıl dinine uymakta oluşlarıdır:
Mezopotamya'da bulunan kalıntılarda, bu bölgede yaşayan topluluklar batıl inançları gereği çeşitli putlara tapınırken tasvir edilmektedir. Resimde Asur kralı Tukulti-Ninurta (1243-1207) sözde ateş tanrısı Nusku'nun önünde eğilirken görülüyor. Nusku'nun kendisi resmedilmemekte, bir tahtla sembolize edilmektedir. |
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
Hz. İbrahim (as)'ın kavminin asırlardır süregelen bu sapkın ve putperest dini terk etmeme nedenlerinden bir tanesi, dinden uzak yaşayan insanların geleneksel bir yanılgısıdır: Doğru, akılcı ve hak olana göre değil, çoğunluğa göre hareket etmek. Onlara göre, eğer bir inancı ve düşünceyi çoğunluk kabul ediyorsa, bu inanış, sapkın ve batıl da olsa, doğru olarak kabul edilmelidir. Aksini düşünmek, yani toplum tarafından genel kabul gören bir düşünceyi sorgulamak, araştırmak, eleştirmek ise bu kimselerin çarpık mantığına göre gereksizdir. İşte bu durum Kuran'da Allah'ın bildirdiği, insanların sakınmaları gereken önemli bir yanılgıdır. Allah Kuran'da insanları bu konuda şöyle uyarmaktadır:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler.' (Enam Suresi, 116)
Hz. İbrahim (as) ise, -tüm diğer peygamberler ve salih müminler gibi- iman etmeyenlerin bu büyük yanılgısından çok uzaktır. O, gerektiğinde tüm kavmini, yakınlarını ve akrabalarını karşısına almış, ama doğrulardan asla vazgeçmemiştir. Kesin bir kararlılıkla Allah'a iman etmiş ve hiçbir zorluk ya da baskı onu yolundan döndürmemiştir.
Resullulah (sav) buyurdular ki: "Her peygamberin peygamberlerden dostları vardır. Benim dostum, ceddim ve Rabbimin halili olan İbrahim'dir. Resullulah (sav) sonra şu ayeti tilavet buyurdular: "Gerçekten, insanlardan İbrahim'e en yakın olanı her halde (zamanında) ona tabi olanlarla şu peygamber ve (şu) iman edenlerdir. Allah'da iman edenlerin yaridir."(Al-i İmran Suresi, 68) (Kütüb-i Sitte, Tirmizi, Tefsir, Al-i İmran Suresi, 2998) |
Tarih boyunca uygarlıklarını devam ettirmiş olan bütün toplumlar, mutlaka Allah'ın varlığından, birliğinden, sonsuz güç ve kudret sahibi olduğundan, ahiret gününün varlığından ve Rabbimizin kullarından istediklerinden haberdar olmuşlardır. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle haber vermektedir:
Andolsun, Biz her ümmete: "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının" (diye) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayeti verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. (Nahl Suresi, 36)
Elçiler, Allah'ın özel olarak seçtiği ve üstün vasıflar verdiği kutlu insanlardır. Onlar her zaman güçlü imanları, güzel ahlakları, üstün karakterleri ve örnek tavırları ile çevrelerinin dikkatini çekmiş, içinde yaşadıkları gafil ve sapkın toplumdan ayrılmışlardır. Onları diğer insanlardan ayıran en önemli vasıflardan biri ise, Allah'tan vahiy almalarıdır. Allah Nisa Suresi'nde şu şekilde buyurmaktadır:
Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyub'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur verdik. (Nisa Suresi, 163)
Allah'ın, vahyini peygamberleri aracılığıyla insanlara ulaştırması tüm insanlar için çok büyük bir lütuftur. Çünkü Allah ayetleriyle insanlara hidayet yolunu göstermiş, ibadet şekillerini öğretmiş, güzel ahlakı tarif etmiş ve Kendi dinini eksiksiz olarak bildirmiştir. Rabbimiz salih davranışların ve ibadetlerin neler olduğunu peygamberlere vahiy yoluyla bildirdiğini Enbiya Suresi'nde şu şekilde haber vermektedir:
Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi. (Enbiya Suresi, 73)
Hayatları boyunca Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmayı hedef edinen peygamberler, Allah'ın emirlerini tam olarak yerine getirerek her zaman örnek bir hayat yaşamışlardır.
1- TÜRKİYE 2- URFA 3- BALIKLIGÖL 4- HARRAN 5 - AKDENİZ 6 - SURİYE 7 - LÜBNAN 8 - ŞAM 9 - İSRAİL 10 - ÖLÜ DENİZ 11 - EL HALİL 12 - ÜRDÜN 13 - MISIR 14 - KIZILDENİZ 15 - IRAK 16 - BABİL 17 - SUUDİ ARABİSTAN 18 - MEDİNE 19 - MEKKE 20 - İRAN 21 - BAĞDAT 22 - UR |
Yukarıdaki haritada kırmızı kesik çizgilerle işaretlenen yol, Hz. İbrahim (as)'ın yaptığı yolculuğu tarihsel kayıtlar ışığında göstermektedir. Hz. İbrahim (as) Sümer şehri Ur'dan çıkmış, Mekke'ye kadar ilerlemiştir. (Aşağıda) Ur şehrinin duvarlarının dışında yapılan kazılarda MÖ 2000 yılına ait bir yerleşim bölgesinin kalıntıları ortaya çıkarıldı. Tarihçiler Hz. İbrahim (as) kavminin de resimdekine benzer evlerde yaşamış olabileceklerini belirtmektedirler. |
Peygamberlik, Allah'ın seçkin kullarına nasip ettiği şerefli bir makamdır. Nitekim Allah, Hz. İbrahim (as)'a, bir denemeden sonra, bu şerefli makamı nasip etmiştir. Kuran'da Allah, Hz. İbrahim (as)'a peygamberlik görevini vermeden önce onu denediğini şöyle bildirmektedir:
Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi. (Bakara Suresi, 124)
Ayette belirtildiği üzere, Hz. İbrahim (as) Allah'ın denemesine karşılık son derece itaatli davranmış ve Rabbimiz'in emirlerini tam olarak yerine getirmiştir. Bütün müminler de aynı Hz. İbrahim (as) gibi Allah'ın emirlerini eksiksiz olarak yerine getirmekle sorumludurlar. Hz. İbrahim (as)'ın Allah'a olan kayıtsız şartsız itaati, O'nun emirlerine gösterdiği boyun eğiciliği hepimiz için çok güzel bir örnektir.
Hz. İbrahim (as) Allah'ın genç yaşlarda (Enbiya Suresi, 60) elçilikle şereflendirdiği, üstün vasıflara sahip olan bir kuludur. Allah şirk içinde olan kavminin içinden seçip, Kendi dinini tebliğ etme görevini ona nasip etmiştir. Allah Kuran'da Hz. İbrahim (as)'a vahyettiklerini şu ayetle bizlere bildirmektedir:
Yoksa onlar, Allah'ın Kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu Biz, İbrahim ailesine Kitab'ı ve hikmeti verdik; onlara büyük bir mülk de verdik. (Nisa Suresi, 54)
Üstteki ayette, İbrahim ailesine, yani Hz. İbrahim (as) ve soyuna, "Kitap ve hikmet" verildiği bildirilmektedir. Rabbimiz, Hz. İbrahim (as)'a "sahifeler" verdiğini diğer ayetlerde şu şekilde haber verir:
Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. Şüphesiz bu, önceki sahifelerde vardır; İbrahim'in ve Musa'nın sahifelerinde. (A'la Suresi, 17-19)
Yoksa Musa'nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi? Ve vefa eden İbrahim'in (sahifelerinde) olan... (Necm Suresi, 36-37)
Bu da göstermektedir ki, Allah Hz. Musa (as)'a Tevrat'ın vahyinden daha önce Hz. İbrahim (as)'a "sayfalar" indirmiştir. Bu sayfalarda, Hz. İbrahim (as)'ın Allah'a teslimiyete dayalı olan hanif dini vardır. Peygamber Efendimiz (sav) de bu konuyla ilgili şu şekilde buyurmaktadır:
"Ey Allah'ın Resûlü, Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın suhuflarında olanlardan herhangi bir şey size indirildi mi?" diye sordum, şu cevabı verdi:
- Ey Ebu Zerr! (Evet, şu mealdeki ayetler indi deyip okudu:) "Şüphesiz iyi temizlenen ve Rabbinin adını zikredip de namaz kılan kimse umduğuna erişmiştir. Belki siz dünya hayatını üstün tutarsınız. Halbuki âhiret daha hayırlı, daha süreklidir. Şüphesiz ki bunlar evvelki sâhifelerde, İbrahim ile Musa'nın sahifelerinde de vardır"1