Balıkların, memelilerin ve hatta böceklerin birçok türü şaşırtıcı göç seyahatleri yaparlar. Ancak dünyadaki en hareketli canlılar, grup olarak kuşlardır. İnsanlar çoğu zaman ulaşım araçlarıyla bile bazı kuşların hareketine denk gelecek şekilde hareket edemezler.
Bir albatros, eşinin kuluçka nöbeti sırasında çıktığı besin arama seyahatinde yere hiç inmeden 15.000 km uçabilir; okyanus dalgaları ile oluşan havayı kullanarak yukarıda süzülür ve bu sırada çok az kanat çırpar. Düz mesafede ise hiç kimse kutup deniz kırlangıcı ile rekabet edemez. Kuzey kutbunun deniz kırlangıçları her yıl, kuzey kutbundan Antartika'ya oradan da geriye doğru bir yolculuk yaparlar. Kutup buzlarında yaklaşık 15.000 km yol katederler. Kırlangıçların göç ederken tamamladığı daire yakaşık 40.000 km'ye yaklaşır ki bu neredeyse dünyanın çevresine eşittir. 5
Uçma yetenekleri ve sürtünmenin daha az olduğu bir çevrede hareket ediyor olmaları, kuşlara gezegendeki en hızlı canlılar olma özelliğini de kazandırmaktadır. Yeryüzünde kısa mesafeli koşularda en hızlı hayvan olarak bilinen çitanın hızı saatte 80 km'den fazla değildir. Denizdeki en hızlı balık olan yelken balığı sailfish kısa mesafede saatte 105 km hıza ulaşabilir. Kılıç kırlangıcının hızı ise saatte 160 km'ye ulaşmaktadır.6
Böyle bir hızın ve uzun mesafe uçuşlarının, göç eden canlıları çok yorduğu düşünülebilir, ancak genellikle durum böyle değildir. Elbette ki karadan ya da denizden çok uzun yolculuk yaparak gelen kuşlar yorgunluk belirtileri gösterirler, ama ters rüzgarla karşılaşmadıkları sürece ciddi bir sorun yaşamazlar. Öyle ki küçük kara kuşları bile okyanus yolculuğundan o kadar az etkilenirler ki Meksika Körfezi'ni en geniş noktadan geçmekle kalmaz daha sonra hiç durmadan karanın içlerine doğru uçmaya devam ederler.7
Kuşların neden ve nasıl göç ettiği uzun yıllardır araştırmacıların cevap aradığı sorulardır. Bu konuda büyük bir ilerleme kaydedilmesine rağmen asıl önemli noktalar hala gizemini korumaktadır.
Kuşlarda da diğer canlılarda olduğu gibi aynı türün bazı bireyleri göç ederken, bazı bireyleri yerleşik hayat sürdürebilmektedir. Evrimci bilim adamları bu nedenle göçün kökenini açıklayamamaktadırlar. Örneğin orman çalı bülbülleri tamamen göçmenken, ağaçkakanlar tamamen yerleşiktir; alakarga ise kısmen göçmendir. Bu canlılar evrimcilerin iddia ettiği gibi hayatta kalabilmek için böyle bir mekanizma geliştirmiş ve çeşitli tesadüflerle vücutlarında buna uygun sistemleri oluşturmuşlarsa neden aynı türün tamamı aynı şekilde davranmamaktadır? Yerleşik kalanlar, türlerinin devamını nasıl sağlamaktadır?
Evrimciler açısından bakıldığında bu, açıklanması imkansız bir durumdur. Oysa bunun tek gerçek açıklaması vardır: Göç eden canlılardaki bu özelliği Allah yaratmıştır.
Doğadaki canlılar Allah'ın kudretini, herşeye Kadir olduğunu ve benzersiz yaratan olduğunu kanıtlayan delillerdendir. Bu delilleri görmemekte ısrar edenler ve Allah'tan başka bir Yaratıcı arayanlar çok açık bir sapıklık içindedirler. Allah bu kişilerle ilgili olarak bir ayette şöyle buyurmaktadır:
De ki: "O (Allah) Rahman olan (esirgeyen koruyan)dır; biz O'na iman ettik ve O'na tevekkül ettik. Artık siz kimin açık bir sapmışlık içinde olduğunu pek yakında bileceksiniz." (Mülk Suresi, 29)
Kuşların göç etmesini başlatan birçok neden vardır. Bu nedenlerden biri veya birkaçı oluştuğunda kuşlar için göç maratonu başlar. Bu etkenlerden biri, günlerin uzayıp kısalmasıdır. Gün uzunluklarındaki değişiklik, kuşların hormon sistemini etkiler.
Yapılan deneyler artan gün uzunluğunun hayvanları çeşitli şekillerde uyardığını göstermiştir. Işık öncelikle beyindeki açlık ve tokluğu kontrol eden sinir merkezi hipotalamusu uyarır. Aynı anda beyindeki komşu merkezler de uyarılır. Özellikle prolaktin, böbrek üstü bezlerden kortikosteron ve seks hormonları salgılanmaya başlar. Bu hormonal değişiklikler kuşlarda aşırı iştah artışına neden olur. Böylece büyük oranlarda beslenip, göç için gerekli olan yağ depolarını oluştururlar. Göç döneminde yılın diğer zamanlarına göre %40 daha fazla beslenirler. Kazandıkları yağlar, derinin altında, uçuş kaslarında ve karın boşluğunda depolanır. Göç edilmeyen dönemlerde kuşun vücut ağırlığının %35'ini yağ oluştururken, göç dönemlerinde kısa ve orta mesafeli uçan göçmenlerde %15'ini, uzun mesafeli göçmenlerde ise %30-50'sini kaplar. Bu yağ depoları hem uçuş kaslarına destek olur hem de minimum yorgunlukla uzun süreli uçuşlara olanak sağlar.8
Göçe başlama zamanının doğruluğu çok önemlidir. Eğer bir kuş, ilkbaharda göç hazırlığına başlamak için üreme alanındaki besinler bollaşana kadar beklese, göç etmek, çiftleşmek, kuluçkaya yatmak ve yavrularını besin bolluğunda beslemek için yeterli zamanı bulamaz. Kuşların yıllık göçlerinin zamanlaması, yuvadaki genç bireylerin en bol besinle karşılaşacakları dönemle eş zamanlıdır. Aynı şekilde eğer kuş, üreme alanından sonbaharda uzaklaşmak için iklimin artık yaşayamayacağı hale gelmesini beklerse, gerekli fizyolojik değişiklikleri (kilo alma yoluyla enerji sağlama) yapmak için zamanı kalmamış olacaktır. Bu ise neslini devam ettirememesi demektir. Oysa böyle bir aksaklık olmaz ve kuşlar göç zamanını doğru tespit ederler.
Kuşların tüm bu mekanizmalara sahip oluşları, bu mekanizmaların kusursuz çalışması, böylece göç için gerekli hazırlıkları yapabilmeleri, göç sırasında yönlerini bulmalarını sağlayan ve henüz anlaşılamamış mekanizmalarla da birleşince, ortada çok ince bir biçimde planlanmış, yaratılmış bir sistem olduğu açığa çıkmaktadır. Böylesine hassas bir sistemin, kuşların bedenlerine isabet eden rastlantısal mutasyonlarla ortaya çıkmış olabileceğine inanmak ise saçmadır. Kuşların göç sistemi bir Yaratıcı’nın varlığına işaret etmekte, yani bu canlıları Allah'ın yarattığını göstermektedir.
Göç eden canlılar hava koşullarını doğru tahmin etmek zorundadırlar. Bu ise meteoroloji konusunda uzmanlık gerektiren bir durumdur. Avustralya'daki bogong güveleri bu konuda örnektir. Bu güveler, tırtıl olarak yaşamlarını geçirdikleri ovaların sıcak neminden kaçınmak için Avustralya Alplerindeki serin bir bölgeye doğru, yüzlerce kilometrelik bir seyahat yaparlar.
Tırtıllar baharda yeşil yaylalarda beslenirler. Yazın hava ısınmaya başlayınca pupa dönemine girerler ve küçük grimsisiyah güvelere dönüşürler. İşte bu dönemde yazın yakıcı sıcaklarına dayanmaktansa, Avustralya Alplerine doğru uzun bir yolculuğa çıkarlar. Burada bu uzun mesafe yolcularının milyonlarcası yazı geçirir, kayaların çatlaklarına ve mağaralara kümeleşirler ve yalnızca geceleri uçarlar. Dağa ulaştıktan sonra burada yazı, yaşamsal fonksiyonlarını geçici olarak yavaşlatmış bir şekilde geçirirler ve tırtıl oldukları dönemde depoladıkları yağ rezervleri ile hayatta kalırlar.9
Bu küçük canlılar Alplerin tepelerine ulaşmak için güneydoğu yönünde hareket eden ve onları yazın dinlenecekleri yere doğru taşıyacak olan soğuk cepheyi tahmin etmek zorundadırlar. Bilim adamları bu canlıların barometrik basınç değişimlerini veya hatasız tahminler yapmalarını sağlayan havadaki iyon dengesindeki değişimleri fark edebildiklerini düşünmektedirler.
Benzer bir barometrik duyu kuşların kulaklarında da bulunur. Göçmen kuşlar en ufak yükseklik değişimlerine bile o kadar hassastırlar ki, bulutlar yeri görmelerini engellese bile 17 m yükseklikte dar bir hava koridorunda yönlerini kaybetmeden uçmaya devam edebilirler. Eğer bir güvercinin ya da ördeğin hassasiyetine sahip olsaydık yalnızca basınçtaki değişimi fark ederek kaçıncı katta olduğumuzu bilebilecektik.
Bir kuşun basınç duyusu yükseklik için yararlı olduğu kadar havanın durumunu tahmin etmesinde de yardımcı olur. Atmosfer basıncındaki ani düşüşler kış fırtınalarından biraz önce oluşurlar ve kuşlar bu düşüşü fark ederek önlerindeki zorlu yolculuğa hazırlanırlar. Göçmenler için yanlış bir tahmin ölümcül olur. İlkbaharda kuzey yarı küredeki kuşlar yalnızca ısı yükseldiği, basınç düştüğü ve güney rüzgarları estiği zaman göçe hazırlanırlar.10
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd (övgü) de O'nundur. O, herşeye güç yetirendir. (Teğabün Suresi, 1) |
Kuşların çoğu yaşamsal faaliyetlerini gündüz gerçekleştirirler. Fakat uzun seyahatler için geceyi seçerler. Kıyı kuşları, sinekçiller, sarı asma kuşları, çoğu serçe türleri, çalı bülbülleri, ardıç kuşları gibi küçük kuşlar klasik gece göçmenleridir. Gece gökyüzünde büyük bir hareketlilik yaşanır. Dolunayda teleskopla yapılan gözlemlerde kuş yollarından saatte 9.000 kuşun geçtiği tahmin edilmektedir. Bu gece göçleri, güneşin batmasından bir saat sonra başlar, gece yarısından biraz önce maksimuma ulaşır ve gün ağarana kadar yavaş yavaş azalır.
Gece göçü kuşlara birçok avantaj sağlar. Bunlardan en önemlisi düşmanlarından bu yolla kaçabilmeleridir. Gece göç eden kuşların büyük bir bölümü küçük ve uçma kabiliyeti zayıf olanlardır. Bu yüzden gece karanlığında uçmak bu kuşlar için daha güvenlidir. Fakat gece göçleri sadece bu sebeple açıklanamaz. Çünkü güçlü uçucu olan ve okyanusta hiç durmadan 3.200 km'lik bir mesafeyi uçabilen bazı sahil kuşları da gece göç ederler.
Kuşların gece yolculuğunu seçmelerinin sebeplerinden biri de beslenme zamanlarıdır. Genellikle gündüz beslenen kuşlarda sindirim çok hızlıdır. Bu nedenle kuşların gündüz beslenirken kısa aralıklarla besin almaları ve göçten önce bu besinleri vücutlarında yağ şeklinde depolamaları gerekir. Eğer küçük göçmenler, gündüz uzun uçuşlar yaparlarsa ulaşacakları yere gece bitkin bir halde ulaşırlar ve gece beslenemeyeceklerinden ertesi sabahı beklemek zorunda kalırlar. Bu durumda muhtemelen bulundukları ortamın soğukluğundan ve enerji elde edememekten dolayı birçoğu yaşamını sürdüremeyecektir. Bu yüzden bu canlılar geceleyin seyahat ederek çok programlı hareket etmiş olurlar. Gündüzü beslenerek ve göç için yağ depolayarak geçiren kuşlar gece göç ederler, güneşin doğuşuyla beraber mola verirler ve bu döngü bu şekilde devam eder.
Gece göçünün tam ispatlanmamakla beraber tahmin edilen bir avantajı da, çevre ısısının düşük olmasıdır. Gün boyunca kanatlarını durmaksızın çırpan kuşlar için güneş ışıkları aşırı ısınma riski oluşturur. Gece yolculuğu da bu tehlikeyi önlemiş olur. Ayrıca harcadıkları enerji de belli bir ısı üretir. Kuşlar bu ısıyı hızlı hızlı soluyarak ağız ve boğazlarındaki suyu buharlaştırarak ve derilerinin üstündeki nemin buharlaşması ile yani bir çeşit terleme ile düşürürler.
Kuşların durmadan uçabilecekleri mesafeyi büyük ihtimalle yağ depolarından başka vücudun su kaybı da belirler. Bu yüzden gece yapılan göçlerde havanın serinliğinden faydalanıp daha az su kaybederek vücut ısılarını düşürebilirler. Su kaybının minimuma inmesi uçulan mesafeyi de artırır.
Kuşlar tüm bu nedenlerle gece göçlerini tercih ederler. Elbette vücut yapıları buna uygun olarak yaratılmış olan türler dışında gündüz uçmaya elverişli yaratılmış kuşlar da vardır. Ördekler turnalar, martılar, pelikanlar, atmacalar ve kırlangıç gibi kuşlar da gündüz göç ederler. Süzülerek uçma yöntemini kullanan leylekler ve akbabalar ise sadece gündüz uçabilirler. Çünkü uçuş şekilleri, ısı yayılmasına ya da dağ ve tepelere çarpan rüzgarın onları sürüklemesine bağlıdır.
Sonuç olarak kuşlar, kendi vücut yapıları ve yaşam şekilleri nasıl bir göç şekline izin veriyorsa o düzende göç ederler. Bu canlıları Allah yaratmış ve gerekli yeteneklerle donatmıştır. Yaptıkları tüm işler de, Allah'ın varlığının ve kudretinin birer ayeti (delili)dir. Bu nedenle her yaptıkları iş, Allah'ı tesbih etmek (yüceltmek) anlamına gelmektedir. Allah bir Kuran ayetinde şöyle buyurmaktadır:
Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (Nur Suresi, 41)
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir.(Bakara Suresi, 117) |
Göçmen kuşların bazıları imkansız gibi görünen yüksekliklerde uçarlar. Örneğin sırtı kırmızı kum çulluğunu ve diğer bazı küçük göçmen kuşları 7.000 m yükseklikte görmek mümkündür ki bu uçakların geçtiği şerittir. Bir kuğu türünün 8.200 m yükseklikte uçtuğu görülmüştür. Bazı kuşlar da stratosfere ulaşırlar (atmosferin 840 km yükseklik arasındaki ince tabakası)11 Çubuk kafalı kazların (bar headed geese) stratosferin başladığı yere yakın olan 9.000 m yükseklikte Himalayaları geçtikleri belirlenmiştir.12
Kuşların neye göre uçuş yüksekliklerini belirledikleri tam olarak bilinmemektedir. Fakat yüksekten uçuş bu canlılara birçok yarar sağlar. Böylece hem tanıdık yer şekillerini daha iyi belirler, hem sis ve bulutların üzerinde uçarak görüş mesafelerini artırır, hem de fiziksel engellerin üstesinden gelirler. Örneğin bazı kuşlar su kaybını aza indirgemek için çok yükseklerde uçarlar. Çünkü hava yüksek seviyelerde daha serindir, bu ise kuşların daha az su kaybetmesi demektir.13
Göçmen kuşlara bu kadar çok avantaj sağlayan yüksekten uçuşun, bazı zorlukları da beraberinde getireceği düşünülebilir. Örneğin bu yükseklikte oksijen konsantrasyonu deniz seviyesindekinin üçte birinden daha azdır. Ancak kuşlar hiçbir zorlukla karşılaşmazlar çünkü vücut sistemleri yüksek uçuşa uygun yaratılmıştır. Kazların ve diğer kuşların bu düşük oksijen seviyesi ile baş edebilmeleri için kanlarında bulunan oksijen taşıyabilen hemoglobin molekülü son derece verimli bir yapıya sahiptir. Ayrıca oksijenin uçuş kaslarına taşınabilmesi için vücutlarında yüksek yoğunlukta kılcal damarlar vardır. Kuşlara özgü olan "avien akciğer" yapısı ise, havanın akciğerlerde tek yönlü olarak sürekli hareket halinde olmasını, dolayısıyla kuşun her an temiz oksijenli hava solumasını sağlamakta, böylece havadaki oksijeni en verimli şekilde kullanmalarına imkan tanımaktadır.
Göçmen kuşların soğuğa nasıl dayandıkları ise hala bir sırdır. Bu yükseklikte ısı –50° C'nin altına düşebilir ve göç eden kuşlar birkaç gün boyunca bu dondurucu koşullarda yaşamak zorunda kalabilirler.14
Her canlı ömrü boyunca karşılaşabileceği zorluklara güç yetirebilecek şekilde yaratılmıştır. Kazların bu yükseklikte ve bu derece az oksijen bulunan ve kimi zaman dondurucu soğukların hüküm sürdüğü bir ortamda uçabilmeleri vücutlarındaki özel yapı sayesinde mümkündür. Bu yapı bilinçsiz doğa mekanizmalarıyla, rastlantılarla, kısacası "evrim"le ortaya çıkmamıştır. Onları bu eksiksiz özelliklerle yaratan göklerin ve yerin Rabbi olan Yüce Allah'tır.
Allah herşeyin başını ve sonunu bilir ve yeryüzünden gökyüzüne tüm canlıları da her yönden mükemmel özelliklere sahip olarak yaratmıştır:
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir. (Bakara Suresi, 117)
Gün boyunca kanatlarını durmaksızın çırpan kuşlar için güneş ışıkları aşırı ısınma riski oluşturur. Kazlar bu tehlikeyi gece seyahat ederek önlerler. Gündüz uçan avcı kuşların ise bu konuda seçenekleri yoktur. Ancak gündüz uçuş Allah'ın üstün bir tasarımla yarattığı bu kuşlar için bir problem olmaz çünkü kanatlarını çırpmazlar. Sadece sıcak hava termallerinden faydalanarak havada süzülürler. |
Sinek kuşları gündüz uçarlar ve çiçeklerdeki nektarı alarak enerji toplarlar. Son derece küçük bir canlı olmasına rağmen sinek kuşu göç ederken inanılmaz bir performans göstererek denizi direkt olarak geçer. Kuşun seyahat hızı saatte 44 km'dir ve eğer şartlar iyiyse bu geçişi hiç durmaksızın 18 saatte tamamlayabilir. (David Attenborough, The Life of Birds, s.66-67) |
Daha önce de belirttiğimiz gibi göçe başlamadan önce kuşlar olabildiğince çok besin tüketir ve bu yediklerini yağa dönüştürürler çünkü yağ en ideal yakıttır. 1 gr yağ yakıldığında aynı miktardaki protein ve karbonhidrattan iki kat daha fazla enerji ve su açığa çıkar. Göç sırasında, biriktirilen bu yağlar tüketilir. Ancak kuşların taşıdıkları bu yedek enerjinin bazı zorlukları vardır. Örneğin kızıl gerdanlı kum kuşu normal vücut ağırlığının %90'ını geçen bir yağ yükü taşır. Bu kuş türü 24 saat boyunca hiç durmadan uçtuğu göç yolculuğunda bu yağı yavaş yavaş yakar.
Tehlike anında suya batan ördekler de dahil olmak üzere bazı kuşlar genellikle gündüz suyun üstünde seyahat ederler, geceleri ise karadadırlar. Kar kazı gibi güçlü uçucular ise yolculuklarını konaklama alanları olan Kanada'daki James Koyu'ndan Louisiana Gulf sahillerindeki kış alanlarına kadar devamlı uçarak yapabilirler. Kuşlar James Koyu'nu 17 Eylül'de terk ederler ve durmaksızın saatte 45 km'lik bir hızla yaklaşık 2.800 km uçarak 60 saat sonra Gulf sahiline ulaşırlar. (http://www.npwrc.usgs.gov/ |
Kuşlar bu yedek yükü belirli bir yüksekliğe taşıyabilmek için önemli miktarda yakıt kullanırlar. Gerekli yüksekliğe ulaşıldığında, kuşun tüm yakıtı bitene kadar durmadan yolculuğuna devam etmesi en iyi yöntemdir. Çünkü kuş bu enerji desteğini kullanmadan yere konarsa ciddi risklerle karşılaşabilir. Örneğin eğer inerse tekrar devam edecek kadar hızlı enerji alamayacağı bir yere iniş yapabilir. Bu nedenle yedek yağ depolayarak uçmak kuşlar için her zaman daha avantajlıdır.15
Göçmen kıyı kuşları her yıl 12.000 km'lik zorlu bir yolculuğa çıkarlar. Bu yolculuklarında katettikleri mesafenin tüm yaşamları boyunca toplamı, Ay'a gidişdönüş mesafesine eşittir.
Mart ayı yaklaştığında kıyı kuşları Sibirya'daki üreme alanlarına gitmek için göç hazırlıklarına başlamıştır. İlk olarak çok fazla miktarda besin tüketmeye başlarlar. Öyle ki sadece bir bardak büyüklüğünde olmasına rağmen bir kıyı kuşu günde 40.000'e yakın omurgasız hayvan yiyebilir. Gündüz ve gece olmak üzere 8 saat yemek yiyip, 4 saat dinlenirler ve bunun sonucunda vücut ağırlıklarının %50'si veya %100'ü oranında yağ biriktirirler.16 Nisan ve Mayıs aylarında ise göç başlar. Üç gün üç gece hiç durmaksızın uçarlar ve bir günde 1.500 km gibi bir mesafe katederler. Bu üç günlük uçuş sonrasında depoladıkları tüm yakıtı tüketirler. Göç yolları üzerindeki Japonya, Çin ve Rusya gibi ülkelerin belirli bölgelerinde dururlar ve kaybettikleri yakıtı tekrar depolarlar. Kıyı kuşları göç esnasında birkaç kez kilo alıp, tekrar kaybederler. 12 000 km gibi muazzam bir mesafe katettikten sonra Haziran ayının başında Sibirya'ya varırlar.
Amerika'nın yağmur kuşları ise, Nova Scotia'dan Güney Amerika'ya doğru okyanus rotasını izleyerek 3.840 km seyahat ederler. Bu sırada yaklaşık 48 saat durmadan uçarlar. Bu yolculuk zorlu olmasına rağmen, sadece 4 gr yağ tüketilmesiyle başarılır. Yaklaşık 4 gram ağırlığındaki yakut renkli boğazlı sinek kuşu da, Meksika Körfezi'ni 800 km'lik tek bir uçuşta 1 gramdan daha az yağ harcayarak geçer.17
Pek çok kişinin varlığından bile haberdar olmadığı bu küçük kuşlar yakından incelendiği zaman karşımıza olağanüstü bir yaratılış mucizesi olarak çıkarlar. Bir insanın asla yaşayamayacağı şartlarda kusursuz bir yolculuk gerçekleştirirler. Kuşları tüm bu özellikleriyle Allah yaratmıştır. Bu canlılar Allah'ın sonsuz akıl ve bilgisinin yeryüzündeki tecellilerindendir.
Gün boyunca kanatlarını durmaksızın çırpan kuşlar için güneş ışıkları aşırı ısınma riski oluşturur. Kazlar bu tehlikeyi gece seyahat ederek önlerler. Gündüz uçan avcı kuşların ise bu konuda seçenekleri yoktur. Ancak gündüz uçuş Allah'ın üstün bir tasarımla yarattığı bu kuşlar için bir problem olmaz çünkü kanatlarını çırpmazlar. Sadece sıcak hava termallerinden faydalanarak havada süzülürler. |
Kuşlar yön tayininin yanı sıra navigasyon yeteneğine de sahiptirler. Navigasyon gemicilikte, geminin bir yerden bir yere götürülebilmesi için gerekli olan teknik ve yönetme ilmini ve sanatını ifade eden bir kavramdır. Yön tayini bir organizmanın "ev"ine doğru bir yön tahmin etmesini tanımladığı halde, navigasyon, bir "harita" üzerinde pozisyonunu belirleyip kendini "ev"ine doğru yönlendirmesini ifade eder. Daha önce de belirttiğimiz gibi, yapılan deneyler kuşların çok üstün bir navigasyon yeteneğine sahip olduklarını göstermiştir. Bunlardan birinde puffinus puffinus Galler sahillerindeki evlerinden alınıp okyanusun 5000 km ilerisinde Boston'da bırakılmışlar, kuşlar 12 gün sonra evlerine dönmüşlerdir.18
Kuşlar yön tayininde, duruma göre değişen çeşitli ipuçlarından yararlanırlar. İpuçlarından biri ortadan kalktığı zaman bir başkasına yönelirler. Kuşlar genel olarak kıyı şeritleri, nehirler, dağlar gibi yüzey şekillerini birer işaret olarak kullanıyor olabilirler. Bunların yanı sıra çeşitli deneylerde Güneş'ten ve yıldızlardan yararlandıklarına dair çok sayıda kanıt elde edilmiştir. Kuşların yön bulma yeteneğinin ne kadar kompleks olabildiğini kavramak açısından, Sibirya uzun bacaklısı isimli kuş türünü kısaca ele almak faydalı olacaktır.
Bu kuşlar ilkbaharla birlikte, kışı geçirdikleri Batı Afrika'dan yaşam alanları olan Sibirya'ya doğru yola çıkarlar. Doğu Atlantik kıyıları boyunca tam 4.300 kilometrelik mesafeyi hiç durmaksızın katederek Danimarka'daki Wadden Denizi'ne ulaşırlar. Burada bir süre dinlendikten sonra havalanır ve yine hiç durmaksızın, Sibirya'ya uçarlar.
Kuşların bu yolculuğu, yan sayfadaki grafikte A-B-C güzergahıyla gösterilmektedir. Kuşların bu kadar uzun mesafedeki bölgeleri bulmaları şüphesiz oldukça üstün bir özelliktir. Ancak kuşların izlediği yol incelendiğinde ortaya çok daha çarpıcı bir yetenek çıkar.
Grafikte A ile C arasında çizilmiş iki güzergah bulunmaktadır. Görüldüğü gibi sürekli çizgiyle gösterilen A-B-C hattı, kesik kesik çizgiyle gösterilen hattan daha kısadır. Aslında A-B-C hattı, A ile C arasındaki en kısa güzergahı göstermektedir. Bir benzetme yapacak olursak bu hattı, bir portakal üzerinde işaretlediğimiz iki noktayı birleştiren doğruya benzetebiliriz.
Kesik kesik çizgiyle gösterilen güzergah ise A'dan C'ye varmak için, sürekli olarak manyetik pusula takip edildiğinde ortaya çıkan yoldur. Bir diğer deyişle, A kentinde bulunan bir pilot, C kentinin uçaktaki pusulada karşılık geldiği açıya göre uçar ve başka yöne sapmadan sürekli ilerlerse sonunda C kentine varacaktır. Aslında bu iki farklı güzergah, denizcilikte uzun zamandır bilinen iki kavrama karşılık gelir. Dünya üzerindeki iki nokta arasındaki en kısa mesafe, yukarıdaki şekilde de gösterildiği gibi, "orthodrome" olarak adlandırılır. Dünya üzerinde bir farklı noktadan yola çıkıp, pusula temel alınarak diğerine doğru yapılacak bir yolculuk ise bundan daha farklı bir rota oluşturur ve buna da "loxodrome" adı verilir. Loxodrome, her meridyeni aynı açı ile kestiği ve meridyenler de kutuplarda birleştikleri, yani "düz" olmadıkları için, loxodrome izlenerek yapılan bir yolculuk, olması gereken "düz" yola kıyasla daha "eğik"tir ve dolayısıyla daha uzun sürer.
Loxodrome'u ilk kez 1550 yılında Pedro Nunes çizmiş ve bunun dünya üzerindeki iki nokta arasındaki en kısa mesafe olduğunu sanmıştı. Uzun süreler bu inanç devam etti. Diğer bir deyişle "loxodrome" ile "orthodrome"un aynı şey olduğu sanıldı. Ancak uzun yıllar sonra aradaki fark anlaşıldı. Gemilerin loxodrome yerine orthodrome temelli rotalar izlemeleri, ancak 19. yüzyılda mümkün olmuştur.19
Sibirya uzun bacaklısı isimli kuşlar ise –bilim adamlarını hayrete düşürecek şekilde- göç ederken, normal bir pusula takibinden beklenecek loxodrome rotayı değil; ondan çok daha kısa ve verimli olan, ancak tespiti çok zor olan orthodrome rotayı izlemektedirler. Bu rotanın tespiti çok zordur. Çünkü bir küre üzerindeki iki nokta arasındaki en kısa mesafenin çizilmesi, ancak küre şekilli bu cismin tamamı görüldüğünde mümkündür. Örneğin, bir portakal üzerindeki iki noktayı birleştirmemiz kolay olduğu halde bulunduğumuz kentten Sydney'e olan en kısa hattı bilmemiz mümkün değildir. Benzer şekilde A noktasında bulunan bir kuş –olabildiğince yükselse bile- binlerce kilometre uzaklıktaki C noktasına olan güzergahı görsel olarak belirleyemez.
Her ilkbaharda milyonlarca kıyı kuşu Batı Afrika'da kışı geçirdikleri yaşam alanlarını terk ederek hiç durmadan Avrupa'nın Batı Atlantik kıyılarındaki ilk duraklarına ulaşırlar.(B) Buradan Sibirya'daki üreme alanlarına doğru hareket ederler.(C) Bu uçuş sırasında çizdikleri rota iki nokta arasındaki en kısa mesafedir ve "orthodrome" olarak adlandırılır. |
Ancak kuşlar, pusulayla donanmış bir pilottan çok daha başarılı bir şekilde, hiç görmedikleri bir kente en kısa (yani orthodrome) yolu bulmaktadırlar. Araştırmacılara göre kuşların bunu başarması "güneş pusulası" sayesinde gerçekleşmektedir. A noktasından hareket eden kuşlar, doğuya doğru her bir meridyeni geçtiklerinde, üzerinde bulundukları rotayı 1o lik sapma açısına göre düzenliyor olmalıdırlar. Tahminlere göre kuşlar bu düzenlemede Güneş'in gökyüzünde sürekli değişen konumundan yararlanmakta ve art arda aştıkları meridyenlerden kaynaklanan sapmayı Güneş'in konumuna göre gidermektedirler. Bu kompleks navigasyon yeteneği sayesinde, kullanılan enerji ve yolculuğun riskleri minimum seviyeye indirilebilmektedir. Kuşların güneş pusulasını izleyerek tespit ettikleri en kısa yolu bulmak, bizler için ancak karmaşık matematik denklemleri çözerek mümkün olmaktadır:
Aşağıdaki kutuda küresel bir yüzey üzerindeki iki nokta arasındaki en kısa mesafeyi, yani orthodrome bir rotayı bulmanın denklemi görülmektedir.20
Bu karmaşık matematiksel formüller pek çok kişi için anlaşılmazdır. Ancak Sibirya uzun bacaklısı olarak bilinen kuşlar bu hesaplar sonucu çıkan rotayı belirleyebildikleri için hatasız olarak uçabilmektedir.
Bir kuşun bu hesapları kapsayan bir rota ile uçması, kuşkusuz ki tesadüfi etkiler sonucu genlerine programlanmış olamaz. Burada son derecede kompleks bir bilgi vardır ve bu bilginin varlığı bizlere rastlantıların değil, yaratılışın olduğunu göstermektedir. Bunun aksini kanıtlamaya çalışanlarla ilgili olarak Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:
... Allah'ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği ve sizin ile babalarınızın isimlendirdiği (düzüp uydurduğu) birtakım isimler (düzme tanrılar ve kurallar) adına mı benimle mücadele ediyorsunuz? Öyleyse bekleyedurun; şüphesiz, ben de sizlerle birlikte bekleyenlerdenim." (Araf Suresi, 71)
Göçmen kuşların birçoğu seyahatleri sırasında sürüler oluştururlar. Sürü oluşturma, düşmanlara karşı bir caydırıcılık sağlar. Radar araştırmalarında gündüz göçmenlerinin, gece göçmenlerine göre daha fazla sürü oluşturdukları görülmüştür. Bu durum düşmanlara karşı sürü oluşturulduğu ihtimalini güçlendirmektedir. Bu durum, kuşlar arasında belirli bir iş birliği ve iletişim bulunduğunu da göstermektedir. Nitekim Allah kuşların da insanlar gibi "ümmetler", yani topluluklar olduğunu bir ayette şöyle bildirmektedir:
Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. (Enam Suresi, 38)
Sürü oluşturan kuşlarda, göç ederken yavrularla yetişkinlerin aynı anda uçmasını sağlamak için özel bir ayarlama gerçekleşir. Yavrular doğar doğmaz göç edebilecek kabiliyete ve güce sahip değillerdir. Ancak sürüyü kaçırmamaları gerekir. Bunun için ebeveynlerin kanatlarındaki tüyler yavruların büyümesi sırasında dökülür. Böylece onlar da uçamazlar. Yavrular uçabilecek duruma gelirken yetişkinlerin de kanat tüyleri yavaş yavaş yerine gelir. Bu mucizevi uyum ebeveynlerin ve yavruların birlikte hareket etmelerine olanak sağlar. 21 Birbirinden bağımsız iki canlı vücudunun eş zamanlı olarak değişmesi hiçbir tesadüfle oluşamayacak mükemmellikte bir olaydır. Bunlar herşeyden haberdar olan Allah'ın, yarattığı varlıkları birbirine uyumlu olarak ve en güzel surette yaratmasının örneklerindendir.
Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? Ve Ay'ı bunlar içinde bir nur kılmış, Güneş'i de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. (Nuh Suresi, 15-16)
Kuşların kalkış sırasında kanatlarının üzerinden akan havanın oluşturduğu "kanat ucu girdabı"nın laboratuvar ortamında oluşturulmuş şekli görülmektedir. Hava akımı kanadın üstünde daha hızlı olduğundan hava basıncı daha düşüktür yükselme, düşük, yüksek, kanadın altında hava akımı daha düşüktür bu nedenle hava basıncı daha yüksektir. |
Sürü halinde hareket eden kuşlar "V" şeklinde uçarlar. V şeklindeki uçuş esnasında en öndeki kuşlar havanın kendilerine karşı oluşturduğu direnci arkadan gelen kuşlar için daha aza indirirler. Bu şekilde enerji tasarrufu sağlayan sürü halindeki kuşlar genellikle tek başına olan kuşlardan daha hızlı uçarlar.
Kuşlar göç ederken, her bir kuş yanındaki kuş ile aynı derecede hava sürtünmesine tabi tutulur. Bu uçuş şeklinin avantajı pilotların "kanat ucu girdabı" dedikleri durumda saklıdır.
Bir uçakta kalkışın çoğunu kanat sağlar, ancak kanatlar aynı zamanda sürüklenmeye neden olur. Kanadın üzerinden akan hava, uçağın gövdesinden içeri doğru akmaya eğilimlidir. Bu arada kanatların altından akan hava dışarı doğru akmaya meyillidir. Bu iki hava akımı kanadın kuyruk kısmında karşılaşınca kanat uçlarından çıkan dönen bir hava akımı oluşturur. Buna "kanat ucu girdabı" adı verilir. Nemli, soğuk ya da sisli günlerde bu, kanat tarafında oturan yolcular tarafından görülebilir.22
Kanatların her iki tarafında da girdap vardır. Bu dönen hava akımı, kanadın altındaki yüksek basınç ve kanadın üstündeki alçak basınç nedeniyle oluşur. Normalde hava kanat ucunun etrafında yüksek basınçtan alçak basınca doğru akar ki bu yukarı doğru bir akım oluşturur; işte kuşlar tüm yolculuklarında bu akımı takip ederler.
Bisiklet yarışçılarında olduğu gibi bir kuşun tam arkasında durmak kuşun sürekli olarak aşağı doğru olan bir akımla mücadele etmesi demektir. Uçuş sırasında bu, sanki bir tepeye tırmanmak gibidir. Kanatlar birbirine değmediği sürece bir kuşun hemen yanında pozisyon alarak uçmak daha avantajlıdır. Böylece kuş maksimum etkiden yararlanabilir, ama tek kanadıyla; bu yüzden kanadını düzgün tutmak zorundadır, onun için diğer kuşun kanadına yakın olmalıdır.
Yan yana uçan kuşların her biri komşularının oluşturduğu yukarı doğru hava akımında, yani kendilerini kaldırmak için daha az enerjiye gereksinim duyacakları bir şekilde uçarlar.
Eğer böyleyse, şu soru sorulabilir: Neden sadece tek hizada uçmuyorlar da V şeklinde uçuyorlar?
Kuşların kalkış sırasında kanatlarının üzerinden akan havanın oluşturduğu "kanat ucu girdabı"nın laboratuvar ortamında oluşturulmuş şekli görülmektedir. Hava akımı kanadın üstünde daha hızlı olduğundan hava basıncı daha düşüktür yükselme ,düşük, yüksek ,kanadın altında hava akımı daha düşüktür bu nedenle hava basıncı daha yüksektir. Kuşların uçuşları sırasında kanatlarının arkasında oluşan hava akımının benzeri laboratuvar ortamında oluşturulmuştur. (üstte) Topluluklar halinde göç eden kuşlar V uçuşu sayesinde bu hava akımından etkilenmezler. |
Bu sorunun cevabı göç eden kuşların diğerleri için yaptıkları bir fedakarlığı ortaya koyar. Tek hiza şekli, her kuş için eşit derecede enerji tasarrufu sağlamaz. Tek hizada uçan çok sayıda kuştan ortada olan kuşlar, uçlarda olan kuşlara göre iki kat daha avantajlıdırlar. Bunun sebebi ortada uçan kuşların her iki tarafta bulunan komşu kuşlar tarafından oluşturulan alanda uçmalarıdır. V şekli bu durumu dengeler. Düzgün bir V şeklinde, her kuş aynı miktarda enerji harcamaktadır. Eğer üyelerden biri V şeklinin önünde ilerliyorsa, o zaman uçuşu için daha fazla güce gereksinim duyduğunu görür ve sıraya geri dönene kadar hızı düşer. Buna rağmen V şekli kendi kendine dengede kalmaktadır ve uçuşa yeni katılmış genç kuşlar bile hemen bu şekle adapte olurlar.
Bu uçuş şekli sonucunda yapılan enerji tasarrufu çok açıktır. Bilimsel raporlara göre 25 kuşun birarada uçması sonucu, aynı miktarda enerji kullanarak tek başına uçan bir kuşa göre %70 oranında kazanç sağlanmış olur. Aynı zamanda şekilli uçuşlarda, tek başına uçan kuşa göre ekonomik bir hızda, yani %24 oranında daha az hızla uçarlar.23 Görüldüğü gibi doğanın her detayında şaşırtıcı bir akıl, plan ve yaratılış ortaya çıkmaktadır. Bu, Allah'ın tabiat üzerindeki mutlak egemenliğinin alametlerindendir:
Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için. (Talak Suresi, 12)
"V" şeklindeki uçuş esnasında, her kuş kanat çırparak, arkadaki kuşu kaldıran bir hava akımı meydana getirir. Bu şekilde uçan bir kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava akımını kullanarak, uçuş menzillerini %70 oranında artırabilirler. Bu durumda tek başlarına gidebilecekleri yolun mesafesini, grup halinde neredeyse ikiye katlamış olurlar. |
V şeklinde uçuşta kuşlar birbirlerine büyük bir kolaylık sağlamaktadırlar. Üstelik kuşlar V şeklinin tek avantajsız yeri olan ön kısmına sakat ya da güçsüz olan kuşları getirmemekte, bu şekilde onların güç kazanmasına yardımcı olmaktadırlar. Bir canlının diğerlerine kolaylık sağlayacak bir ortam oluşturmak için çalışması, evrimcilerin, canlıların bencil oldukları ve sadece kendi çıkarlarını düşündükleri iddiasına da açık bir cevap niteliğindedir.
Göç eden kuşları, yeryüzündeki canlı cansız her varlığı yaratan Allah var etmiştir ve onların her türlü ihtiyaçlarını bilmektedir. Allah'ın ilhamıyla hareket eden kuşlar evrimin iddialarını yalanlarken yaratılış gerçeğinin delillerini ortaya koymaktadırlar.
Sürü halinde uçan kuşlar neden binlerce kilometrelik zorlu yolculuklarda diğerlerinin enerji tasarrufu yapmasına imkan tanırlar? Niçin her kuş sırayla en ön sıraya geçmektedir? Niye bu konuda hiçbiri sorun çıkarmamakta, sürünün düzeni bozulmamaktadır?
Evrimcilerin iddialarına göre olması beklenen her canlının sadece kendi çıkarlarını düşünerek hareket etmesidir, ancak bu gerçekleşmez ve kuşlar birbirleriyle yardımlaşarak son derece zorlu yolculukları büyük bir rahatlık içinde gerçekleştirirler.
Allah her canlıya yapacağı işleri ilham etmekte, onlar da buna eksiksiz olarak itaat ederek herşeyin Rabbi, üstün güç sahibi olan Allah'a gönülden boyun eğmektedirler.
NASA, uçuş esnasında oluşan hava akımı direncinİ azaltarak enerjiyi muhafaza etmeyi başaran, üstelik bunu milyonlarca yıldır aynı mükemmellikte yapan kuşları taklit etmek üzere Boeing ve UCLA mühendisleri ile bir takım kurduğunu açıkladı.
Eğer bu proje (Autonomous Formation FlightAFF) başarılı olursa önemli miktarda yakıt tasarrufu sağlanabilecek. California Edward'da NASA'nın Dryden Uçuş Araştırma Merkezi’nin proje yöneticisi olan Gerard Schkolnik, kıtalararası uçuş yapan ticari havayollarının uçak başına yılda 500.000 dolar tasarruf edebileceğini belirterek konunun önemini vurguladı.1
AFF'nin prensibi, toplulukla uçan bir kuş ya da uçağın öndeki kuş ya da uçak nedeniyle oluşan enerji avantajını alarak yakıt tüketimini azaltmasıdır. Arkadaki uçak ya da kuşların yapmaya çalıştığı şey, önde yer alan uçak ya da kuşun oluşturduğu girdaptan faydalanacak bir pozisyonda uçabilmektir, böylece uçak ya da kuş bu pozisyonu koruyarak harcadığı enerjinin miktarını azaltmış olur.
Bilim adamları yıllardır kuşların V şeklindeki oluşumlarının tek başına uçan kuşlardan daha az enerji gerektirdiğini biliyorlardı. Hava akımı direncinin azalmasına sebep olan bu oluşumun benzer şekilde uçaklarda da başarılabileceğini düşünüyorlardı. Bu amaçla iki F/A18 uçağı ile göç eden kuşların düzeni taklit edilerek, arkadaki uçakta %10 yakıt tasarrufu sağlayacak bir proje yürütülüyor.2
Göçmen türler göçmen olmayanlara göre daha uzun kanatlara sahiptirler. Bu, kanat ucu sürüklenmesini azaltır ve daha etkili bir havalanmaya sebep olur; kanat alanı ile vücut ağırlığı arasında daha uygun bir oran sağlar.
Ayrıca iç kısımdaki temel tüylerle dış kısımdaki temel tüyler (kanat çırparken ileri itişi sağlar) genellikle göçmenlerde daha uzundurlar, bunlar kanada yuvarlak bir şekildense sivri bir şekil verirler.
Bu şekli birçok göçmen kuşta görmek mümkündür. Örneğin sivri kanatlara sahip olan kara enseli Oriole Sibirya ile Hindistan arasında yolculuk yapan bir göçmendir. Uzak mesafeli seyahatler yapan albatroslar, şahinler, kılıç kırlangıçları ve çeşitli sahil kuşları ve deniz kırlangıçları gibi kuşlar da sivri kanatlara sahiptirler.24
… O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır). (Hud Suresi, 56) |
Kuşların kanatlarının kavisli şeklinin çok önemli bir nedeni vardır. Dikkat edilirse uçakların kanadının da kavisli olduğu görülecektir. Öncelikle uçaklardaki tasarımı inceleyelim. Kanat uçmak için dizayn edilmiştir ve airfoil adı verilen özel bir şekli vardır. Bu şekle kanatlarda, fanlarda ve pervanelerde rastlamak mümkündür. Airfoil şekli, etrafında hava akımı olduğunda bir kaldırma kuvveti sağlar. Airfoil önde kalın yuvarlakça bir ön uca arkada çok ince bir kuyruk uca sahiptir. Ön uçla kuyruk ucu arasında hem alt hem de üst yüzeylerde kavislidir. Genellikle üst yüzeyde alt yüzeye göre daha büyük bir kavis (kambur) vardır. Kavisli yüzey olduğunda buna havacılık dilinde "oda" adı verilir.
Bir airfoil, Bernoulli prensibinin avantajından yararlanır. (Bernoulli prensibine göre bir sıvının akış hızı arttıkça uygulayacağı basınç azalır.) Kanadın üst yüzeyi alt yüzeye göre daha fazla odaya sahip olduğu için hava, kanadın üstünde alttakinden daha hızlı akar. Bunun anlamı kanadın üstünde kanadın altındakinden daha az basınç olmasıdır. Kanadın alt ve üst taraflarındaki basınç farklılıkları ise kalkışa neden olur.25
Ağırlığın kanatların yüzeyine oranla önemli olduğu kuşlar (kuğular, ördekler) kanatlarını devamlı çırpmak zorundadırlar, ki bu da planör uçuşuna göre 5 kat daha fazla enerji gerektirir. Turnalar ve yırtıcı kuşlar gibi büyük kuşlarca kullanılan bu teknik, kanat çırpmalı uçuşun etaplarını süzülmelerle ve planör uçuşuyla değiştirmeye izin verir. Küçük kuşlar, (çalı bülbülü, ardıç kuşu gibi) kanatlarını dönüşümlü olarak çırpma ve toplama arasında bir teknik kullanarak dalgalı uçuşu tercih ederler. Bu onlara mesafe kazanarak düşmeye ve tekrar yükselmeye imkan sağlar. |
Hava, özellikle de ısı, göç öncesinde etkilidir. Hem ilkbahar hem de sonbahar göçleri sırasında yapılan radar araştırmaları, bir kuşun göç uçuşuna ne zaman başlayacağını belirlemesinde havanın önemli bir rolü olduğunu göstermiştir. Rüzgar, uçuşun başlamasındaki önemli etkenlerden biridir. İlkbaharda bu güneyden gelen bir rüzgardır, sonbaharda ise kuzeyden gelen bir rüzgardır. Gökte yönün kolay belirlenmesini sağlayan berrak hava ise ikinci önemli etkendir.
Doğan, balık kartalı, kartal ve akbaba gibi süzülerek uçan kuşlar göç edebilmek için uygun rüzgar şartlarına çok bağımlıdırlar. Sonbaharda, Amerika Birleşik Devletleri'nin doğusundaki dağlar boyunca göç eden doğanların görülebileceği en iyi gün, soğuk bir cephenin geçişinin ardından gelen ikinci gündür. Çünkü böyle bir günde kuzeygüney doğrultusundaki dağ sırtları üzerinde, kuşları süzülürken yukarı kaldıracak sabit kuzeybatıbatı rüzgarları vardır. Göçmen kuşlar aynı zamanda dünyanın yüzeyinin farklı ısınmasından kaynaklanan ısı yayan termallerde de süzülürler. Geniş kanatlı bir doğandaki 100 gramlık normal göç öncesi yağ yükünün kanat çırparak uçulduğu takdirde sadece 5 günde tükenmiş olacağı hesaplanmıştır. Buna karşın bir termalin yukarı kaldırmalarında dönen ve yükselen hava akımlarından faydalanmak için bir sonraki termale süzülerek uçan kuşların depolamış olduğu yağ 20 gün dayanacaktır. Bu da neotropiklerden yaptıkları yaklaşık 5.000 km'lik yolculukları için gerekli olan enerjiyi sağlamak için yeterlidir.
Yerin sıcaktan ısınması ile oluşan yükselen havanın girdabını kullanan bazı göçmen kuşlar da çok uzaklara seyahat ederler. Bu görünmeyen asansörlerde dönerek yükselen leylek, turna ve pelikan gibi kuşlar çok fazla kanat çırpmadan yüzlerce metre süzülebilmek için yeterince yükseklik elde ederler. Süzülmelerinin diğer tarafında başka bir ısı bulabilirler dolayısıyla hiç çaba harcamadan kıtalar arası uçabilirler.
Isı, göçmen kuşların 3 km öteden duyabilecekleri düşük frekanslı bir ses meydana getirir. Bütün göç eden kuşlar termal ısıyı kullanmasalar da bu düşük frekans sesleri, onlara başka yönlerden de yardımcı olur. Dalgaların ritmik olarak karaya vurma sesi kıyıdan çok uzaklardan bile duyulabilir. Fakat belirli bir uzaklıkta bütün yüksek frekanslar emilir ve deniz dalgalarının sesi azalır. Daha da ileride sesler iyice yok olurlar. Bir kuşunki kadar duyma gücüne sahip olsaydık, yüzlerce kilometre öteden bile sesleri duyabilirdik. Bizim için imkansız olan bu menzil kuşlar için mümkündür, çünkü kuşlar infra sesi (10 saniyede bir döngü kadar düşük frekanslı sesi) duyarlar. Bu frekanslarda ses neredeyse hiç engellenmeden hareket eder. Okyanusun infra sesinin yanında diğer uzak ses kaynakları da duyulabilir, dağ yamaçlarındaki rüzgar ve çölün hışırdayan kumları gibi... Göç eden kuşlar bu uzak ses kaynaklarının değişim şekillerini dinleyerek bunları kendi seyahat yolları için akustik yol göstericisi olarak kullanıyor olabilirler.26
Kuşlar yeryüzünün ısınmasıyla oluşan hava akımlarını kullanarak uzun mesafeleri daha az enerji kullanarak aşabilirler. Yerden yükselen sıcak hava türbülanslarına kendini bırakan büyük kuşlar (leylekler, kartallar) birer planöre dönüşürler.(A) Deniz kuşları ise (albatroslar, fırtına kuşları) hız alırlar, sonra iniş yapmadan önce kendilerini hava akımlarına bırakırlar.(B) |
Göç eden kuşların birçok türü ilkbaharda dönüş yolculukları yaparlar. Ancak bu sefer sonbaharda kullandıkları yolu izlemezler, daha çok bir elips çizerler. Göç konusunda inceleme yapan bazı araştırmacılar kış ve yaz alanları arasında kuşların rotasını belirleyen temel faktör olarak besini düşünmektedirler. Nitekim yapılan gözlemlerde aynı yoldan geri dönen ve besin bulamayanların ya dönemedikleri ya da üreyemedikleri görülmüştür.
Görünürde hiçbir pusula olmadan, kuşlar nasıl yönlerini buluyorlar? Elli yıldan beri, bilim adamları bu gizemi aralamak için deneyler yapıyorlar. 1960'ta kızıl gerdan kuşları manyetik kuzeyin, yönünden saptırıldığı özel kafeslere yerleştirildiler. Kuşlar hiç tereddüt etmeden yeni manyetik alana yöneldiler. Sanki bir pusulaları varmış ve kuzey yönünü tesbit edebiliyormuş gibi hareket ettiler. Buradan varılan sonuç, yeryüzünde göç ederken de insanların aksine bir pusulaya ihtiyaç duymadan rahatlıkla doğru yönü bulabildikleriydi. |
Bir yerden bir yere göç eden kuşlar hem yola çıktıkları hem de ulaşacakları bölgenin iklim koşullarını bilip, ona göre hareket ederler. Bunu yaparken de birçok noktayı hesaplamak zorundadırlar. Gidecekleri bölgeyle aralarındaki uzaklık, uygun zamanda ulaşabilmeleri için ne kadar hızla uçmaları ya da hangi rotayı izlemeleri gerektiği gibi...
Kuşların göç sonunda varacakları hedeflerinin konumunu, kışlık yaşam bölgelerinden binlerce kilometre uzaktan hangi ipuçlarını kullanarak bulabildikleri henüz bilinmiyor. Fakat yapılan araştırmalar bazı tahminleri beraberinde getirmiştir. Buna göre kuşların yön bulmada çevresel ipuçlarını, yeryüzündeki manyetik alan değişimlerini, gökyüzündeki Güneş ve yıldızları, güçlü rüzgarların yönünü ve bazı kokuları kullandıkları tahmin edilmektedir.
Fakat son yapılan radar çalışmaları kuşların bulut kümelerinin çok üstünde uçtuklarını göstermiştir. O yükseklikten ve bulutların üzerinden aşağıdaki yeryüzü şekillerinin görülmesi mümkün değildir bu nedenle göçmen kuşların yeryüzü şekillerinden yön tayin ediyor olmaları zayıf bir ihtimaldir. Bu nedenle kuşların yeryüzünün manyetik alanındaki değişimlere tepki verebilecek bir yapıya sahip oldukları ve bunu kullanarak yönlerini tayin ettikleri tahmin edilmektedir. Kuşların beyin hücreleri manyetit (doğal bir mıknatıs etkisi gösteren bir mineral) içerir. Çeşitli deneylerde, başlarına küçük mıknatıslar bağlanmış kuşlar izlenmiştir. Bu kuşların yön belirleme yeteneklerinin önemli ölçüde azaldığı görülmüş ve bu canlıların, dünyanın suni olarak değiştirilmiş manyetik alanına tepki verdikleri anlaşılmıştır. Kuşkusuz beyin hücrelerinde manyetit bulunması da rastlantıların değil, amaca yönelik bir yaratılışın işaretidir.
Bir diğer açıklama koku duyusudur. Gerçekte kuşların koku alma duyusu diğer hayvanlara göre daha zayıftır. Fakat son yıllarda yapılan araştırmalar bazı türlerin koku alma duyusunun gelişmiş olduğunu göstermiştir. Bu ise göçmen kuşların belli kokular yardımıyla gidecekleri bölgeyi buldukları düşüncesinin ortaya atılmasına neden olmuştur.
Bütün bu ihtimaller içinde dünyanın manyetik alanı daha güvenilir bir rehber olarak görülmektedir. Hiçbir zaman bulutlar tarafından kapanmaz, geceleri kaybolmaz ve yer değiştirmez. Bu konuda yapılan deneyler de hayvanların göçlerinde manyetik alandan faydalandıkları düşüncesini kuvvetlendirmektedir. Örnek olarak posta güvercinleri ile yapılan bir deneyi ele alalım.
Posta güvercinlerinin vahşisi sayılabilecek kaya güvercini (rock dove) çok iyi bir gezgin değildir ve hayatını küçük bir alan içinde geçirir. Ancak bu kuşlar evlerinden kilometrelerce uzağa götürülüp tamamen bilinmeyen bir yere bırakıldıklarında bile evlerine geri dönebilmektedirler.
Manyetik alanın yapısı sarmal şekildeki bir halkaya benzer. (solda) Manyetik alan kutuplarda en yüksek etkiyi yaparken, ekvatora doğru bu etki zayıftır. Bazı kuşlar bu alanı hissedebilecek şekilde yaratılmışlardır. İnsanlar böyle bir alanın varlığını çok yakın zamanda keşfetmişlerdir. Ancak kuşlar milyonlarca yıldır bu etkiyi algılamakta ve bu sayede göç ederken nasıl bir yön izleyeceklerini rahatlıkla tespit edebilmektedirler. |
Posta güvercinleri üzerinde yapılan deneylerde, güvercinlerin bölgelerinden ayrılmadan önce muhtemelen bölgenin coğrafi özelliklerine bir defa daha bakmak için evlerinin üzerinde son bir tur attıkları gözlemlenmiştir. Yollarını bulmada o bölgenin özelliklerini tanımanın ne kadar önemli olduğunu denemek için yapılan deneyde, güvercinlerin gözlerine opak lensler takılarak kuşun önünü biriki metre dışında görebilmesi engellenmiştir. Ancak kuşlar yine de evlerini bulmuşlardır. Daha sonra güneşi hissederek yollarını buldukları öne sürülmüş, ancak hiç güneşin olmadığı bir kış gününde de bırakıldıklarında yine evlerine dönebilmişlerdir. Ancak başlarının üzerine dünyanın manyetik etkisini yok edebilecek güçte mıknatıslar konulduğunda, kuşlar yollarını kaybetmiştir. Buradan kuşların rehberlerinin dünyanın manyetizması olduğu anlaşılmıştır. Ancak bunu nasıl algıladıkları hala tam olarak anlaşılmış değildir. Geçtiğimiz yıllarda, hem kafataslarında, hem de boyun bölgelerinde çok küçük manyetik parçacıklar bulunduğu keşfedilmiştir.27
Kuşların yönlerini nasıl tayin ettikleri, üzerinde daha birçok araştırmalar yapılacak, çok gizemli ve bir o kadar da hayranlık uyandırıcı bir konudur. Sonuç ne olursa olsun ve kuşlar hangi yöntemleri kullanıyorlarsa kullansınlar, değişmeyen tek şey, konunun mucizevi yönüdür.
Bir kuş gideceği yönü dünyanın manyetik alanındaki değişikliklere göre ayarlıyorsa, bedeninde de bu değişimleri ölçebilmesini sağlayan bir yapı bulunmalıdır. Bu da beraberinde bazı sorular getiren bir durumdur. Bu canlı daha ilk var olduğu anda mı bu uyumlu sistemle var edilmiştir yoksa evrimcilerin iddia ettikleri gibi canlılar evrimleşirken kendilerine gerekli olan sistemler rastgele mutasyonlarla mı oluşmuştur? Dünyanın manyetik alanını algılayacak ve yorumlayacak bir sistemin mutasyonlar gibi genetik kazalarla ortaya çıktığına inanmak imkansızdır. Kaldı ki bu algılama sistemi sözde "evrim ağacı"na göre birbirinden çok uzak canlılarda vardır; dolayısıyla bunların her defasında ayrı ayrı mutasyonlarla ortaya çıktığını kabul etmek gerekecektir ki, bu da iddianın saçmalığını artırmaktadır. Bir kuşun günün birinde karar alıp dünyanın manyetik alanını algılayacak bir sistem geliştirmesi ve bunu kendi bedenine yerleştirmesi imkansızdır. Akıl ve bilinç sahibi bir insanın bile böyle bir şeyi başarması mümkün değilken böyle olağanüstü bir olayı bir kuşun gerçekleştirdiğine inanmak son derece gerçek dışıdır.
Gerçekte Allah tüm canlıları ve insanları mükemmel sistemlerle yaratmıştır. Bu canlıların daha ilk doğdukları andan itibaren nelerle karşılaşacaklarını ve nelere ihtiyaçları olacağını herşeyden haberdar olan Allah en başından bilir ve onları her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak organ ve becerilerle donatır. Göç sırasında canlıların yollarını bulmalarını sağlayan algıyı da Allah yaratmıştır. Bu, göç eden tüm canlılarda görebileceğimiz açık bir gerçektir. Yaratılış dışında hiçbir açıklama, doğadaki bu ve benzeri mükemmellik örneklerini açıklayamaz.
Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız hepsi bunun için biraraya gelseler dahi gerçekten bir sinek bile yaratamazlar... (Hac Suresi, 73)
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, herşeyin Yaratıcısı'dır ve O, Tek'tir, Kahredici olandır." (Rad Suresi, 16) |
Deniz kuşları kutuplardaki buzullardan tropik bölgelere kadar birçok yerde yaşar ve birçoğu çok büyük mesafelerde göç eder, birçoğu da sadece avlanmak için bu mesafeyi katederler. Örneğin bir albatros (diomedea exulans), eşinin kuluçka nöbeti sırasında besin aramak için 15.000 km'den fazla dairesel bir seyahat yapar. Binlerce kilometrelik bu yolculuk ilk anda inanılması güç bir mesafe gibi düşünülebilir ancak daha büyük deniz kuşları arasında bu mesafeler daha da artmaktadır.
Deniz kuşlarının göçleri genellikle o bölgede hakim olan rüzgarlar doğrultusunda yönlenir. Bu canlıların çoğu "en iyi göçebeler" olarak adlandırılmaktadır. Birçok deniz kuşu kıtaların ya da adaların sahilleri boyunca uzak alanlarda ürerler. Çok uzaklara gitmiş olsalar bile deniz kuşları genellikle aynı bölgeye ve yumurtadan çıkıp büyüdükleri kolonilerine zorlanmadan geri dönebilirler. 28
Kutup bölgesinde üreyen kuşların çoğu genellikle üredikleri kolonilere yakın kalmaya çalışırlar. Ancak buzlu deniz ve kışın karanlığı onları buzların dışına ve açık alanlara göç etmeye zorlar. Örneğin kuzey kutbu kuşlarından biri olan Sabine martısı (larus sabini) göçmendir ve Güney Afrika ile Peru'nun batı sahillerine kadar güneye uçar.
Kuzey yarım kürenin yüksek enlemlerinde geniş bir alanda üreyen kuzey kutbu kırlangıcı (sterna paradisaea) Antartika sahilleri boyunca ilerleyerek güneye doğru uçar. Bu tür, en uzun göçü gerçekleştirir, öyle ki Kuzey Denizi ile Antarktika arasındaki gidiş gelişte 36.000 kilometre gibi olağanüstü bir mesafe kateder. 29
Böyle yaparak kuzey yazından güney yazına gitmiş olur, genç kuşlar ve bazı üremeyen yetişkinler güneyde kalabilir ya da besinin iyi olduğu yerlerde oyalanabilirler. Ama kuzey kısımlardaki üreyen kuşlar ilkbaharın ilk belirtileri ile birlikte Kutup Denizi'ne geri dönmelidirler. Aksi takdirde üreme döngülerini tamamlayamazlar ve yavrularının kıştan önce kanat geliştirmelerini sağlayamazlar.
Kuzey kutbunda yaşayan kuşların en küçüğü, sadece 35-40 gram gelen Wilson stormpetrel'dir (oceanites oceanicus). Kaya yarıklarında yaşayan bu kuşun, her yaz üreme döngüsünü tamamlayabilecek çok az zamanı vardır. Üreme zamanında güneye göç eder ve Kuzey Hint Okyanusu'nda ve Kuzey Atlantik'te bulunabilir. 40 gramlık bu canlının sergilediği üstün performans Allah'ın onun için yarattığı kusursuz vücut özelliklerinin bir sonucudur. Bu özellikler sayesinde kısa sürede çok uzun mesafelerde göç edebilir.
Gece kuşları olan yarasaların 900 kadar değişik türü vardır. Kış mevsimini mağaralarda ya da maden yataklarında geçirirler çünkü bu mekanlar kış uykusu için gerekli olan donma noktasının üzerinde bir ısıya ve nemli ortama sahiptir. Burada uyuşukluk durumuna geçen yarasalar kış uykusuna yatarlar.
Kış uykusundan uyandıklarında ise sezonsal göçleri başlar. Yarasaların göçlerinin amacı beslenmedir. Bu amaçla kilometrelerce uzağa seyahat ederler. Yarasaların birçok türü 20 gramdan daha az bir ağırlığa sahiptir. Bu küçük bedenlerine rağmen bazı türler 1000-1500 kilometre uzağa göç edebilirler.
Mağaralarda yaşayan yarasaların bir problemi vardır. Sabit ısı ve nemin olduğu yerlerde bulunduklarından dışarıdaki havanın nasıl olduğuna dair bir bilgiye sahip değildirler. Ancak hava basıncındaki değişimleri fark edebilirler bunu da orta kulaklarındaki "vitali organ" olarak bilinen sistem sayesinde başarırlar.
Kuzey Amerika'daki pipistrelles türü yarasalar da besinleri olan güvelerin davranışlarını tahmin edebilmektedirler. Barometrik basıncı izleyerek bu güvelerin ne zaman uçacağını hatta hangi yükseklikte olacaklarını bile bulabilirler. Yarasalardaki barometrik duyunun başka bir fonksiyonu daha vardır; yarasa her an yerden ne kadar yükseklikte olduğunu da tam olarak bilir.31
Bazı yarasalar kışı geçirebilecekleri uygun mağaralar bulmak için çok uzak mesafelere seyehat ederler. |
Yarasaların yönlerini nasıl tayin ettikleri tam olarak bilinmemekle birlikte araştırmacılar bakarak, dinleyerek ve koklayarak yönlerini bulduklarını tahmin etmektedirler. Ne var ki bu tahminler yarasaların yön kabiliyetlerini tam olarak açıklayamamaktadır. Yarasalar gece seyahat ederler ve en bilinen özellikleri de uçarken sesin yansımasından faydalanmalarıdır. Görme duyuları yarasaların yönlerini belirlemede yetersizdir. Yankıdan faydalanma özellikleri de ancak belirli bir uzaklığa kadar olan yönelmelerinde yeterli olur. Dillerini şakırdatarak ya da gırtlaklarını kullanarak çıkardıkları ses bir nesneye çarpıp geri gelir ve yarasanın kulağı tarafından algılanır. Burada gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir nokta vardır: Yarasa, orijinal sesin dönüş zamanı ve frekansı ile kendisine ulaşan yankı arasındaki farkı kullanarak kendisinden ne kadar uzaklıkta ve ne büyüklükte bir nesnenin var olduğunu anlar. Örneğin, beş metre uzaklıktan 20 milimetre çapındaki bir sineği ya da 50 metre ilerideki bir kayayı fark edebilir. Yarasalar gece ve kapalı havalarda uçabilir ve avlanabilirler fakat bu özellikleri onların uzun mesafelerde neyin yardımıyla yönlerini bulduklarını açıklamaz.32
Anlaşıldığı kadarıyla, görme yeteneği zayıf olan yarasa metrelerce uzaklıktaki cisimleri fark edebilmesini sağlayan özel bir sisteme sahiptir. Bu sistemi kullanarak analizler yapar, sonra bunları değerlendirerek sonuçlara ulaşır ayrıca uzun göçler gerçekleştirir. Bunların yanı sıra yarasalar beslenmeleri için uygun ortamın neresi olduğunu ve bu bölgeye nasıl ulaşacaklarını da çok iyi bilmektedirler. Burada önemli olan tüm bunları nasıl bildikleridir? Diğer tüm canlılarda olduğu gibi, hiçbir araştırmayla sonuca ulaşılamayan nokta da budur. Çünkü hayvanların belli nedenlerle belli kararlar almaları ve bu kararları uygulayabilecek donanımlara sahip olmaları tesadüf mantığıyla ya da diğer evrimci mantıklarla açıklanamaz. Bir canlının kusursuz bir sisteme sahip olması, onun kusursuz şekilde yaratıldığının bir delilidir. Ama aynı zamanda bu kusursuz sistemi yine kusursuz şekilde kullanabilme yeteneği olması, insan gibi bir şuura sahip olmayan bir canlının sahip olduğu yeteneği en usta şekilde kullanacak kararlar alabilmesi büyük bir mucizedir.
Açıktır ki, tüm canlıları Allah yaratmıştır. Bu yüzden bu canlılar bu derece mükemmel sistemlere sahiptirler ve bu derece akılcı hareket edebilmektedirler. Yarasaların da yankıdan faydalanabilme kabiliyetleri ve kilometrelerce uzağa giderken yanlış yönlere gitmeyip doğru beslenme alanlarına ulaşabilmeleri Allah'ın ilhamıyladır. Bunun dışındaki her açıklama temelsizdir. Göç mucizesi gibi yaratılış delillerinin her biri de evrim teorisini geçersiz kılan gerçeklerdir.
Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah'a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 18)
Kelebek ve güve gibi canlıların göçü önemsiz gibi gözükür, ama göç eden kümeler kimi zaman milyonlardan oluşabilirler ve bazı durumlarda göç döngüsünün tamamlanması birkaç nesil sürer. Ilıman iklimlerdeki kelebekler daha çok beslenme alanları bulmak için göç ederlerken Monarklar gibi tropikal alanlardaki kelebekler yaşamaları için uygun olan yağmurlu bölgelere doğru göç ederler.33
Çoğu ılıman iklim kelebeğinin ortalama ömrü 34 haftadır. Bu kısa yaşamları sırasında bazen ülkeden ülkeye hareket ederlerken bazen de ancak diğer nesiller tarafından tamamlanabilen kıtalar arası göçler gerçekleştirirler. Göç kümeleri milyonlarca kelebekten oluşabilir. Rengarenk ve birbirinden farklı kanatlarıyla bu güzel canlılar yaşamlarının doğal bir parçası olan seyahatleri sırasında yollarını bulmak için ilginç bir yöntem kullanırlar.
Ilıman kuşaktaki bölgelerde kelebeklerin beslenebilecekleri çiçekli alanlar azdır. Dolayısıyla bu küçük canlılar zengin beslenme alanlarına ulaşmak için göç etmek durumundadırlar. Düz bir çizgi halinde uçarak bir çiçek tarlasına ulaştıklarında bu uçuş stillerini bırakıp uzun zamandır orada yaşıyormuş gibi davranmaya başlarlar. Çiçeklerden beslenir, çiftleşirler ve dişiler buraya yumurtalarını bırakır. Fakat bu tarladaki yaşam da kısa sürecek ve birkaç dakika veya birkaç gün içinde kelebekler tarlayı terk edeceklerdir.
Kelebekler yalnızca günün en sıcak kısmında ve yalnızca Güneş parlıyorsa göç ederler. Güneş'in en parlak olduğu anda ufuk çizgisiyle kendi aralarında bir açı belirlerler. Güneş'in açısı değiştikçe ufuk çizgisiyle aralarındaki açıyı korurlar. Böylece bu açı sabit kalırken coğrafik yönlenmeleri saatte yaklaşık 15 derece değişir. Tropikal kelebekler, ılımlı türlerden farklı olarak gün boyunca göç yönlerini değiştirmezler.
Sabahleyin doğuya uçan bir birey akşamüstünün sonlarına doğru hala doğuya uçuyordur. Yolculuğuna başlarken Güneş'e göre yönünü belirleyip sonrasında da Güneş'in yer değişikliğinden etkilenmeden konumunu korur. Bunun için kelebeğin, Güneş'in yer değiştirdiğini, yer değişikliğine göre konumunu değiştirirse yanlış yere gideceğini, kendisi için doğru ve yanlış yerin neresi olduğunu, doğru yerin kendisine göre hangi yönde olduğunu bilmesi gerekir. Tüm bu bilgilere her birey sahiptir. Aslında bu bilgilere sahip olmak da tek başına yeterli değildir. Her kelebeğin bunları bilip, kendi bulunduğu yere göre değerlendirmesi ve karar vermesi gerekir. Bütün bunları da küçük bir kelebeğin muhakeme kabiliyetine bağlamak elbette akılcı değildir. Gerçek olan, bu hayvanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için bu özelliklere ihtiyaçlarının olduğu, Allah'ın da onları bu özelliklerle donatarak yarattığıdır.
Düşünün ki, en dayanıklı pusulalar dahi elektromanyetik etkinin yanı sıra, zamanın aşındırıcı etkisi nedeniyle de bir süre sonra hassasiyetlerini kaybederler. Oysa bu küçük canlıların yaşamları için çok önemli olan bu yön bulma kabiliyetleri hiçbir dış etkiyle bozulmaz, onları yarı yolda bırakmaz. Allah yarattığı her varlığı kusursuz bir şekilde yaratmıştır. Allah canlıların yaratılışıyla ilgili olarak bir ayette şöyle buyurmaktadır:
Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur Suresi, 45)
Rabbimiz'in sonsuz aklı ve yaratışındaki mükemmellik kelebeklerde de varlığını gösterir. Bu gerçeği görmezden gelmeye çalışmak ve inkar etmek nafile bir çabadır. Allah bir ayette geçmişteki inkarcılardan örnek vererek şöyle buyurmaktadır:
Bundan önce inkar edenlerin haberi size gelmedi mi? İşte onlar, işlerinin vebalini taddılar. Onlara acı bir azap vardır. (Tegabün Suresi, 5)
Monarklar hayatlarının farklı dönemlerinde farklı vücut yapılarına sahiptirler. Monark kelebeği, larva, pupa ve ergin dönemlerinde yapı, büyüklük, renk, yaşam alanı, davranış biçimi ve biyolojik sistemler açısından büyük bir çeşitlilik gösterir.
Monark kelebeklerini diğer kelebek türlerinden ayıran çok ilginç bir özellikleri vardır. Bir yıl içinde tam dört ayrı monark nesli yaşar. Bu nesillerin ilk üçünün, ortalama ömrü 56 haftadır. Ancak dördüncü nesil çok farklıdır. Çünkü bu nesil, yaklaşık 8 ay sürecek bir yolculuğa çıkacak ve bu yolculuğu tamamlayana kadar hayatta kalacaktır.
Monarkların yaşamı, anne monarkın bir bitkinin üzerine yumurtalarını bırakmasıyla başlar. Yumurtadan çıkan küçük larvalar, bir süre yapraklarla beslenir ve hızla gelişirler. Larva evresindeki gelişimi süresince toplam beş defa derisi değişen tırtılların son deri değişimi ile böcekler pupa evresine geçerler. Kendilerine "koza" adı verilen ince ancak çok sağlam bir bağlantıyla ağaç dalına bağlı olan kapalı bir yuva yaparlar. Bu kozanın içinde dönüşüm geçiren tırtıl, bir süre sonra yavaş yavaş dışarı çıkar. Yeni bir yaratılışla, mükemmel bir kelebek haline gelmiştir. Önce sönük olan kanatları, pompalanan kan benzeri sıvı (hemolenf) tarafından doldurulur. Monark artık uçmaya hazırdır.
Yolculuk, Güney Kanada'daki farklı monark merkezlerinden başlar ve güneye doğru ilerler. Bir grup Kalifornia'ya, bir grup da daha güneye inerek Meksika'ya varır. Bu farklı monark grupları, tek bir merkezden emir almışçasına yolun ortasında buluşur ve göçe birlikte devam ederler.
Monark kelebeklerinin kışı geçirdikleri alanların çoğu yıllar boyunca kullanılır. Milyonlarca monark kelebeği Meksika'nın dağlık bölgelerindeki ağaç koruluklarında toplanırlar. Monark kelebekleriyle kaplanan ağaçların dalları adeta görünmez hale gelir. Monark kelebekleri genel olarak Kuzey Amerika'ya göç ederler. İlkbaharda monarklar kuzeye doğru hareket ederler ve yolculuk esnasında yumurtalarını bırakırlar. Günde ortalama 15 km yol alırlar. Bir sonraki jenerasyon ise güneye doğru dönerken yumurta bırakmadan daha uzun ve daha süratli bir uçuş gerçekleştirir. |
Kelebekler herhangi bir zamanda değil, tam sonbaharda gecenin gündüze eşitlendiği zaman yola çıkarlar. 2 ay boyunca uçtuktan sonra, güneydeki sıcak ormanlara ulaşırlar. Ağaçlar, milyonlarca monark kelebeği tarafından kaplanır. Monarklar burada Aralık'tan Mart'a kadar 4 ay boyunca hiçbir şey yemezler. Yaşamlarını vücutlarında depoladıkları yağlarla sürdürürken, yalnızca su içerler.
(Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.(Bakara Suresi, 107) |
İlkbaharda açmaya başlayan çiçekler monarklar için önemlidir. Bu sayede 4 aylık bir bekleyişten sonra ilk defa kendilerine bir bal özü ziyafeti çekerler. Artık Kuzey Amerika'ya dönüş için gerekli enerjiyi depolamışlardır. Mart sonunda yola koyulmadan önce çiftleşirler. Tam gece ile gündüzün eşitlendiği gün koloni kuzeye uçmaya başlar. Yolculuklarını tamamlar ve soylarının devamı için gerekli olan kuşağı dünyaya getirirler.
Yeni doğan kuşak, yılın ilk neslidir ve yaklaşık bir buçuk ay yaşayacaktır. Daha sonra ikinci ve üçüncü kuşaklar... Dördüncü kuşağa gelindiğinde yolculuk yine başlayacak, bu kuşak yine diğerlerinden altı ay daha fazla yaşayacak ve zincir böyle sürüp gidecektir... Şimdi bu harika yolculuk hakkında biraz düşünelim:
Nasıl olmaktadır da, her dört nesilden biri altı ay daha uzun yaşayacak özelliklerde doğmaktadır? Bu uzun yaşayan neslin doğumu, nasıl hep kış aylarına denk gelmektedir? Nasıl olmaktadır da, kelebekler yolculuklarına yani göçe tam gece ile gündüzün eşit olduğu günde başlamakta ve bu ince hesabı başarabilmektedirler? Yeni doğan monark nesli, daha önce hiç uçmadığı yolları nereden bilmektedir?
Tüm bunlar, monarkların kusursuz bir göç planına göre yaratıldıklarını ve plana harfiyen uyduklarını göstermektedir.
Eğer bu canlılar ilk var oldukları andan bu yana planda en ufak bir hata olsaydı, monarklar göçü tamamlayamazlardı. O zaman da bütün kelebekler o kış içinde ölürdü ve monarkların nesli tükenirdi.
Elbette bu canlılar özel olarak yaratılmış ve her yıl gerçekleştirdikleri olağanüstü göç onlara öğretilmiştir.
Bu muhteşem yaratılışın sahibi ise, tüm varlıkların Yaratıcısı ve Hakimi olan, göklerin ve yerin Rabbi Yüce Allah'tır.
Genç bir çöl çekirgesi gençlik aşamasından yetişkinlik dönemine geçişini tamamlamak üzereyken görülüyor (aşağıda). Kanatların açılıp sertleşmesi 20 dakika kadar sürer ancak çekirge birkaç gün boyunca uçamaz. |
Çekirgeler ve onların göçleri en eski zamanlardan beri insanların dikkatini çekmiştir. Sürüler oluşturarak kıtalararası hareket edebilen bu canlılar dünyanın birçok yerinde çiftçilerin en korktukları hayvanlardan biridir. Kimi zaman milyonlarca çekirge hep birlikte gökyüzünde karanlık bulut benzeri bir görüntüyle göç eder ve geçtikleri yerlerdeki mahsulleri yerler. Bu yerlere tam anlamıyla bir ekonomik yıkım ve açlık getirirler.
Çekirgelerin dikkati çeken yönleri sadece göç ettikleri bölgelere verdikleri zarar değildir. Bu canlılar göç öncesinde geçirdikleri değişim ile de bilim adamlarının dikkatini çekmişlerdir. Araştırmaların sonuçları ise çekirgelerle ilgili bazı yaratılış delillerini ortaya çıkarmıştır.
Çekirge göçlerini inceleyen bilim adamları son derece şaşırtıcı bilgilerle karşılaşmışlardır. Çekirgeler vücut yapıları, yaşam tarzları, davranışları ve çevreyle ilişkileri bakımından birbirinden farklı olan iki evre geçirirler. Bunlar bireysel ve sürü evreleridir. Bireysel evredeyken kırlarda tek başına beslenen kendi halinde bir çekirge, sürü evresine geçtiğinde kalabalık gruplar halinde göç eden ve bulunduğu yere büyük zararlar veren bir canlı haline gelebilir.
Çekirgeler normal şartlarda tek olarak yaşarlar hatta biraraya konmak istendiklerinde birbirlerinden uzaklaşırlar. Ancak, çevre koşullarının zorlaması gibi nedenlerle zorunlu olarak biraraya gelirler. Bu durum çekirgeler için değişimin başlangıcıdır. Sürü evresine geçen çekirgelerde genellikle vücut yapıları değişir, daha fazla büyürler, kanatları saydam ve güçlü hale gelir, renkleri yeşil ve sarıdan siyaha döner. Bu değişiklikler o kadar fazladır ki geçmişte bilim adamları tek bir türün "bireysel" ve "sürü" evrelerini iki farklı tür olarak tanımlamışlardır.
gözlemleri çekirgelerin her zaman sürü halinde dolaşmadıklarını tek başına olan çekirgelerin de uzun mesafeler katettiklerini ancak göç için geceyi tercih ettiklerini göstermiştir. 1988 Ekimi'nde harekete geçen çöl çekirgeleri Batı Afrika'dan Batı Hindistan'a kadar, yaklaşık 5 günlük bir süre içinde 5.000 km'lik yolculuk yaptılar. (üstte) (Fantastic Journey, s.59) |
Tek bir çekirge türünün farklı iki evrede bulunabilme özelliğinin olduğu ise ancak 60 yıl önce anlaşılabilmiştir.
Sürü evresine geçen çekirgelerdeki tek değişiklik görünümleri değildir. Davranışları da değişen çekirgeler, normalden çok daha fazla miktarlarda beslenmeye başlar. Sürü evresindeki bir çöl çekirgesi hareket halindeyken bir günde kendi vücut ağırlığı kadar yiyecek tüketebilir. Büyük bir sürüdeki çekirge sayısı düşünüldüğünde ortaya çıkabilecek zararı tahmin etmek mümkün olmaktadır. Örneğin bir sürü yaklaşık 1000 km2'lik bir alan kaplayabilir ve yoğunluğu da km2'de 50100 milyon böcek arasında olabilir. Yine büyük bir sürü günde yaklaşık 80.000 ton besin tüketebilir. Bu, 40.000 insanı bir yıl boyunca doyurmaya yetecek bir miktardır. Bu büyüklükteki bir sürü tüm besinleri yemese de toplam kütlesiyle de indiği alana büyük zararlar verebilmektedir.
1874 yılında Nebraskalı bir doktor, gökyüzünü kaplayan bir sürünün hızını ve derinliğini hesaplayarak sürüde yaklaşık 12.5 trilyon çekirge bulunduğunu saptamıştır. 1954 yılında Kenya'da aynı anda görülen 50 sürüden yalnızca birinde yaklaşık 10 milyar çekirge olduğu saptanmıştır.34
Avustralya çekirgesi. Resim 1: Bir Avustralya çekirgesi. Genelde Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri geniş ölçüde çekirgelerin etkisi altında olmasına rağmen çekirgeler Antartika dışında dünyanın her kıtasında bulunurlar. Çekirgelerin kasları insanlarınkinden 10-20 kat daha fazla çalışır ve saatte 16-19 kilometre hızla uçarlar. Devamlı olarak 20 saat uçmalarını sağlayan bir sisteme sahiptirler. Daha uzun seyahatlerde çekirgeler kanat çırpma kadar süzülme uçuşu da uygularlar. |
Bir çekirgeyi sürü evresine geçiren etkenlerin ne olduğu şu anda tam olarak bilinememektedir. Ancak araştırmalar sayı artışının bu mekanizmayı başlattığını düşündürmektedir. Laboratuvarlarda yapılan çeşitli deneyler sonucunda çekirgelerin arka bacaklarındaki bir bölgenin sürü evresine geçişte etkin rol oynadığı anlaşılmıştır. Oxford Üniversitesi'nden Stephen Simpson bu mekanizmayı başlatan kilit noktanın arka bacaktaki uyluk kemiği bölgesi (femur) olduğunu açığa çıkarmıştır.
Çekirgelerin vücutlarını incelediğimizde karşımıza çıkan detaylar yaratılışlarındaki mükemmelliği gözler önüne serer. Bir çekirgenin kabuksal zarının büyük bir kısmı dokunmaya duyarlı tüylerle ve mekanik alıcılarla kaplıdır. Sürü evresine geçişte önemli rol oynayan uyluk bölümündeki tüyler fiziksel temasla dürtüyü alır ve böylece mekanizma başlar.
Çekirge göçlerini başlatan sürü evresine geçiş, besin dağılımı düzensiz olan alanlarda daha çok görülür. Bir bölgede besin, öbekler halinde dağılmışsa alandaki çekirgeler yiyeceklere ulaşmak için biraraya toplanmaya başlar. Bu şekilde hareket ederken birbirleriyle temas ederler ve sürü evresine geçiş başlar.
Çekirgelerde göç hareketi iklim koşulları, mevsimler ve yağmurlarla bağlantılıdır. Çünkü üreyebilmeleri ve yumurtalarını bırakabilmeleri için yağmurlu bölgelere ihtiyaçları vardır. Bazı türlerde dişiler yağmur yağdıktan sonra yumurtalarını bırakırlar. Yumurtalarını kuru toprağa bırakanlar da vardır ancak bu yumurtalar yağmur yağana kadar çatlamazlar. Bu, yumurtadan çıktıklarında yavru çekirgelerin besin bulabilmesi için alınan bir önlemdir. Çekirge kümeleri rüzgarla hareket ederler. Rüzgar, çekirgeleri yağmurun düşebileceği yerlere götürür, bu onlar için tekrar üreme imkanı demektir.
Tüm çekirge türleri içinde çöl çekirgeleri en yaygın olan ve en büyük hasarları verenlerdir. Güneyde Tanzanya'ya kadar uzanan Orta ve Kuzey Afrika, tüm Arabistan, Orta Doğu, Pakistan ve Hindistan'a kadar olan bölgede bu çekirgelere rastlanır.
Tarihte kaydedilen en büyük çekirge istilalarından biri 1958'de Etiyopya'da yaşanmıştır. Ekim ayında yaklaşık 40 milyar kadar çekirgeden oluşan bir küme 1000 kilometrekareye yakın bir alanı kaplamıştır. Bu çekirge kümesi Kuzey Etiyopya ve Sudan'da 3000 kilometre kadar ilerlemiştir. Büyük bir kısmı Somali'yi geçmiş ve Hint Okyanusu'nda ölmüşlerdir. Az bir kısmı da Etiyopya'da kalıp, üremişlerdir.Diğer tüm canlılar gibi çekirgeleri de tüm bu benzersiz mekanizmalarla Allah yaratmıştır.
Çekirgeler de Allah'ın kendilerine verdiği bu özelliklerle gerektiğinde tek başlarına gerektiğinde ise sürü olarak hareket ederler. Yine bu özellikler sayesinde yaşamlarını sürdürebilecekleri bölgelere toplu olarak göç edebilirler.
Bu canlılardaki yaratılış delilleri, doğayı düşünerek inceleyen ve vicdanıyla hareket eden herkes tarafından görülebilir:
İşte bu örnekler; Biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez. Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz, bunda iman edenler için bir ayet vardır. (Ankebut Suresi, 43-44) İşte bu örnekler; Biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez. Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz, bunda iman edenler için bir ayet vardır. (Ankebut Suresi, 43-44)
Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü Kendisi'ne ait olan Allah'ındır; ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. |
5- John Downer, Supernature, The Unseen Powers Of Animals, s.60
6- David Attenborough, The Life of Birds, s. 60
7- http://www.npwrc.usgs.gov/resource/othrdata/migratio/perils.htm
8- http://www.npwrc.usgs.gov/resource/othrdata/migratio/stimulus.htm
9- David Attenborough, The Trials of Life, s.126
10- John Downer, Supernature, The Unseen Powers of Animals, s.93-94
11- John Downer, Supernature, The Unseen Powers of Animals, s.121
12- http://www.npwrc.usgs.govresource/othrdata/migratio/when.htm
13- http://www.npwrc.usgs.gov/resource/othrdata/migratio/altitude.htm
14- John Downer, Supernature, The Unseen Powers Of Animals, s.122
15- John Owen, Fantastic Journey, A Weldon Owen Production, Fog City Press, 2000, s.85
16- The Magazine of Science and Discovery, Focus, Eylül 2003, s.67
17- http://www.npwrc.usgs.gov/resource/othrdata/migratio/perils.htm
18- John Owen, Fantastic Journey, s.36
19- "Loxodrome", Encyclopædia Britannica, Expanded DVD Edition, 2002
20- http://mathworld.wolfram.com/GreatCircle.html
21- http://www.npwrc.usgs.gov/resource/othrdata/migratio/segregat.htm
22- http://quest.arc.nasa.gov/aero/planetary/atmospheric/aerodynamiclift.html
23- http://www.gi.alaska.edu/ScienceForum/ASF5/559.html
24- http://www.npwrc.usgs.gov/resource/othrdata/migratio/evolut.htm
25- http://quest.arc.nasa.gov/aero/planetary/atmospheric/aerodynamiclift.html
26- John Downer, Supernature, The Unseen Powers Of Animals, s.40-41
27- David Attenborough, The Trials of Life, s.122
28- John Owen, Fantastic Journey, s.88-89
29- Giovanni G. Bellani, Quand L'oiseau Fait Son Nid, s.36
30- John Owen, Fantastic Journey, s.97-103
31- John Downer, Supernature, The Unseen Powers Of Animals, s.93
32- John Owen, Fantastic Journey, s.98-99
33- John Owen, Fantastic Journey, s.46-47
34- Bilim Teknik Dergisi, Ekim 2003, s.66-67